{"title":"根据 Abū Hanīfa 和 Maturīdī 的观点,信仰与行动之间的联系是","authors":"Zekerya Saribulak","doi":"10.54659/ulum.1259078","DOIUrl":null,"url":null,"abstract":"Hz. Peygamber döneminde iman kavramı ve kapsamına giren ögeleriyle bağlantısının niceliğinde herhangi bir ihtilaf olduğuna dair kaynaklarda bir kayda rastlanmamaktadır. Sahâbe döneminde Müslümanlar arasında vuku bulan savaşlar, büyük günah sahibi kişinin durumu ile ilgili birçok tartışmaya yol açınca, dinin en temel noktasının ifadesi olan bu kavramın kapsamı ve niceliğinde tartışma ve ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Öyle ki, bu tartışmalar bazı kelâmî mezheplerin oluşum nüveleri olmuştur. İlk dönemde ileri sürülen muhtelif iman tariflerinin pratikteki karşılığı İslâm toplumunu tefrika ve kargaşaya düşürecek kadar etkili olabilmiştir. Hâriciyye fırkasının imanı kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve azalarla amel esaslarından müteşekkil kabul etmesi ve her bir esası imanın eşit ağırlıkta birer ögesi şeklinde görmesi, tasdik ve ikrarın varlığı halinde bile amelde meydana gelen taksiratın küfür sayılmasına yol açmıştır. Böylece bu tarifteki amel, imanı tamamlayan bir öge olunca, iman, inkâr kavramının zıt anlamlısı şeklinde anlaşılmıştır. Bazı fırkalar ise imanı sadece dilin ikrarı şeklinde tarif ederek ameli imanla bağlantılı görmemişlerdir. Birinci yönelimde mevcut kavramlar arasındaki bağlantı şiddete, ikincisinde ise ibadetlerde ilgisizliğe yol açmıştır. Bu sebeple başta Ebû Hanîfe ve Matürîdî olmak üzere bazı kelâmcılar karşı tezler üretmişlerdir. Ebû Hanîfe’ye göre, iman kalbin tasdiki ve dilin ikrarı olan iki ögeden oluşmaktadır. Bu ögelerin birbiriyle bağlantısı zorunlu değildir. Zira ikrah ve dilsiz olan kişinin imanı geçerlidir. Bu sebeple ona göre iman kalbin tasdikidir, ikrar ise tasdikin varlığının ifadesidir. Böylece tasdik temel, ikrar ise tali bir öge olarak imanla bağlantılıdır. Amel ise imanın oluşmasında etkili bir öge değildir. Ancak tamamen bağımsız da değildir. Naslarla belirlenmiş bağlayıcı farizalardır. Birçok farizanın olmadığı Mekke döneminde vefat eden mü’minlerin durumu ve her bir peygamberin şeriatinin farklı olması bunu göstermektedir. Matürîdî’ye göre tasdik imanın tek temel esasıdır. İkrar tasdiki ifade etmesi hasebiyle tasdikle bağlantılıdır. Amel ise imanın bir cüz’ü değildir. Böylece her ikisinin de iman tarifinde tasdik temel esas ikrar ikinci dereceden önemsenmiş bir esas olmakla beraber amel tarifte yer almamıştır. İşte bu çalışmada Ebû Hanîfe ve Matürîdî’ye göre iman, amel ve iki kavram arasındaki bağlantının niceliği ele alınmıştır. Her ikisinin de ameli imanın bir cüz’ü şeklinde değil, mü’min kişinin nas ile sabit olan sorumlulukları şeklinde gördükleri anlaşılmıştır. Onlara göre, ameldeki taksirat mü’mini dinden çıkarmaz. Zira amel, iman edildikten sonra farz kılınmış ve kişinin ameldeki taksiratının karşılığı Allah’ın dilemesine bağlanmıştır.","PeriodicalId":157960,"journal":{"name":"ULUM","volume":"87 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0000,"publicationDate":"2023-07-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":"0","resultStr":"{\"title\":\"Ebû Hanîfe ve Matürîdî’ye Göre İman-Amel Bağlantısı\",\"authors\":\"Zekerya Saribulak\",\"doi\":\"10.54659/ulum.1259078\",\"DOIUrl\":null,\"url\":null,\"abstract\":\"Hz. Peygamber döneminde iman kavramı ve kapsamına giren ögeleriyle bağlantısının niceliğinde herhangi bir ihtilaf olduğuna dair kaynaklarda bir kayda rastlanmamaktadır. Sahâbe döneminde Müslümanlar arasında vuku bulan savaşlar, büyük günah sahibi kişinin durumu ile ilgili birçok tartışmaya yol açınca, dinin en temel noktasının ifadesi olan bu kavramın kapsamı ve niceliğinde tartışma ve ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Öyle ki, bu tartışmalar bazı kelâmî mezheplerin oluşum nüveleri olmuştur. İlk dönemde ileri sürülen muhtelif iman tariflerinin pratikteki karşılığı İslâm toplumunu tefrika ve kargaşaya düşürecek kadar etkili olabilmiştir. Hâriciyye fırkasının imanı kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve azalarla amel esaslarından müteşekkil kabul etmesi ve her bir esası imanın eşit ağırlıkta birer ögesi şeklinde görmesi, tasdik ve ikrarın varlığı halinde bile amelde meydana gelen taksiratın küfür sayılmasına yol açmıştır. Böylece bu tarifteki amel, imanı tamamlayan bir öge olunca, iman, inkâr kavramının zıt anlamlısı şeklinde anlaşılmıştır. Bazı fırkalar ise imanı sadece dilin ikrarı şeklinde tarif ederek ameli imanla bağlantılı görmemişlerdir. Birinci yönelimde mevcut kavramlar arasındaki bağlantı şiddete, ikincisinde ise ibadetlerde ilgisizliğe yol açmıştır. Bu sebeple başta Ebû Hanîfe ve Matürîdî olmak üzere bazı kelâmcılar karşı tezler üretmişlerdir. Ebû Hanîfe’ye göre, iman kalbin tasdiki ve dilin ikrarı olan iki ögeden oluşmaktadır. Bu ögelerin birbiriyle bağlantısı zorunlu değildir. Zira ikrah ve dilsiz olan kişinin imanı geçerlidir. Bu sebeple ona göre iman kalbin tasdikidir, ikrar ise tasdikin varlığının ifadesidir. Böylece tasdik temel, ikrar ise tali bir öge olarak imanla bağlantılıdır. Amel ise imanın oluşmasında etkili bir öge değildir. Ancak tamamen bağımsız da değildir. Naslarla belirlenmiş bağlayıcı farizalardır. Birçok farizanın olmadığı Mekke döneminde vefat eden mü’minlerin durumu ve her bir peygamberin şeriatinin farklı olması bunu göstermektedir. Matürîdî’ye göre tasdik imanın tek temel esasıdır. İkrar tasdiki ifade etmesi hasebiyle tasdikle bağlantılıdır. Amel ise imanın bir cüz’ü değildir. Böylece her ikisinin de iman tarifinde tasdik temel esas ikrar ikinci dereceden önemsenmiş bir esas olmakla beraber amel tarifte yer almamıştır. İşte bu çalışmada Ebû Hanîfe ve Matürîdî’ye göre iman, amel ve iki kavram arasındaki bağlantının niceliği ele alınmıştır. Her ikisinin de ameli imanın bir cüz’ü şeklinde değil, mü’min kişinin nas ile sabit olan sorumlulukları şeklinde gördükleri anlaşılmıştır. Onlara göre, ameldeki taksirat mü’mini dinden çıkarmaz. Zira amel, iman edildikten sonra farz kılınmış ve kişinin ameldeki taksiratının karşılığı Allah’ın dilemesine bağlanmıştır.\",\"PeriodicalId\":157960,\"journal\":{\"name\":\"ULUM\",\"volume\":\"87 1\",\"pages\":\"0\"},\"PeriodicalIF\":0.0000,\"publicationDate\":\"2023-07-31\",\"publicationTypes\":\"Journal Article\",\"fieldsOfStudy\":null,\"isOpenAccess\":false,\"openAccessPdf\":\"\",\"citationCount\":\"0\",\"resultStr\":null,\"platform\":\"Semanticscholar\",\"paperid\":null,\"PeriodicalName\":\"ULUM\",\"FirstCategoryId\":\"1085\",\"ListUrlMain\":\"https://doi.org/10.54659/ulum.1259078\",\"RegionNum\":0,\"RegionCategory\":null,\"ArticlePicture\":[],\"TitleCN\":null,\"AbstractTextCN\":null,\"PMCID\":null,\"EPubDate\":\"\",\"PubModel\":\"\",\"JCR\":\"\",\"JCRName\":\"\",\"Score\":null,\"Total\":0}","platform":"Semanticscholar","paperid":null,"PeriodicalName":"ULUM","FirstCategoryId":"1085","ListUrlMain":"https://doi.org/10.54659/ulum.1259078","RegionNum":0,"RegionCategory":null,"ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":null,"EPubDate":"","PubModel":"","JCR":"","JCRName":"","Score":null,"Total":0}
Ebû Hanîfe ve Matürîdî’ye Göre İman-Amel Bağlantısı
Hz. Peygamber döneminde iman kavramı ve kapsamına giren ögeleriyle bağlantısının niceliğinde herhangi bir ihtilaf olduğuna dair kaynaklarda bir kayda rastlanmamaktadır. Sahâbe döneminde Müslümanlar arasında vuku bulan savaşlar, büyük günah sahibi kişinin durumu ile ilgili birçok tartışmaya yol açınca, dinin en temel noktasının ifadesi olan bu kavramın kapsamı ve niceliğinde tartışma ve ihtilaflar ortaya çıkmıştır. Öyle ki, bu tartışmalar bazı kelâmî mezheplerin oluşum nüveleri olmuştur. İlk dönemde ileri sürülen muhtelif iman tariflerinin pratikteki karşılığı İslâm toplumunu tefrika ve kargaşaya düşürecek kadar etkili olabilmiştir. Hâriciyye fırkasının imanı kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve azalarla amel esaslarından müteşekkil kabul etmesi ve her bir esası imanın eşit ağırlıkta birer ögesi şeklinde görmesi, tasdik ve ikrarın varlığı halinde bile amelde meydana gelen taksiratın küfür sayılmasına yol açmıştır. Böylece bu tarifteki amel, imanı tamamlayan bir öge olunca, iman, inkâr kavramının zıt anlamlısı şeklinde anlaşılmıştır. Bazı fırkalar ise imanı sadece dilin ikrarı şeklinde tarif ederek ameli imanla bağlantılı görmemişlerdir. Birinci yönelimde mevcut kavramlar arasındaki bağlantı şiddete, ikincisinde ise ibadetlerde ilgisizliğe yol açmıştır. Bu sebeple başta Ebû Hanîfe ve Matürîdî olmak üzere bazı kelâmcılar karşı tezler üretmişlerdir. Ebû Hanîfe’ye göre, iman kalbin tasdiki ve dilin ikrarı olan iki ögeden oluşmaktadır. Bu ögelerin birbiriyle bağlantısı zorunlu değildir. Zira ikrah ve dilsiz olan kişinin imanı geçerlidir. Bu sebeple ona göre iman kalbin tasdikidir, ikrar ise tasdikin varlığının ifadesidir. Böylece tasdik temel, ikrar ise tali bir öge olarak imanla bağlantılıdır. Amel ise imanın oluşmasında etkili bir öge değildir. Ancak tamamen bağımsız da değildir. Naslarla belirlenmiş bağlayıcı farizalardır. Birçok farizanın olmadığı Mekke döneminde vefat eden mü’minlerin durumu ve her bir peygamberin şeriatinin farklı olması bunu göstermektedir. Matürîdî’ye göre tasdik imanın tek temel esasıdır. İkrar tasdiki ifade etmesi hasebiyle tasdikle bağlantılıdır. Amel ise imanın bir cüz’ü değildir. Böylece her ikisinin de iman tarifinde tasdik temel esas ikrar ikinci dereceden önemsenmiş bir esas olmakla beraber amel tarifte yer almamıştır. İşte bu çalışmada Ebû Hanîfe ve Matürîdî’ye göre iman, amel ve iki kavram arasındaki bağlantının niceliği ele alınmıştır. Her ikisinin de ameli imanın bir cüz’ü şeklinde değil, mü’min kişinin nas ile sabit olan sorumlulukları şeklinde gördükleri anlaşılmıştır. Onlara göre, ameldeki taksirat mü’mini dinden çıkarmaz. Zira amel, iman edildikten sonra farz kılınmış ve kişinin ameldeki taksiratının karşılığı Allah’ın dilemesine bağlanmıştır.