Yapay zekânın günümüzde oldukça merak uyandıran kavramların başında geldiğini görmekteyiz. Bilimin pek çok alanında bugün yapay zekâ konuşulmaktadır. Artısıyla eksisiyle doktrinde tartışılan yapay zekâ, hukuk biliminin de ilgisini çekmeyi başarmıştır. Yapay zekâ kullanılarak geliştirilen uygulamalar, hukukun işini kolaylaştırmaya yarayacak şekilde işlerlik kazanmaktadır. Bilhassa ceza muhakemesinde delile erişimde yapay zekânın aktif olarak kullanılması yargı makamlarının işlerini kolaylaştıracaktır; ancak diğer taraftan da bu uygulama içerisinde soru işaretlerini de her zaman barındıracaktır. Zira delile erişen bir yapay zekânın yargılama makamlarını manipüle etme ihtimali hiçbir zaman gözlerden uzak tutulmamalıdır. Yapay zekâ uluslararası hukukun da bir parçası olmayı başarmıştır. Hâlihazırda Avrupa Birliği'nde yapay zekâyla ilgili kapsamlı kurallar hazırlanmaktadır. Bu kurallar yürürlüğe girdiğinde uluslararası çapta dünyanın ilk yapay zekâ kuralları olacaktır.
{"title":"ULUSLARARASI YAKLAŞIMLA YAPAY ZEKÂ VE YAPAY ZEKÂ MARİFETİYLE DELİLLERE ERİŞİM","authors":"İ. S. Kaya, Huzeyfe Karabay","doi":"10.59909/khm.1424937","DOIUrl":"https://doi.org/10.59909/khm.1424937","url":null,"abstract":"Yapay zekânın günümüzde oldukça merak uyandıran kavramların başında geldiğini görmekteyiz. Bilimin pek çok alanında bugün yapay zekâ konuşulmaktadır. Artısıyla eksisiyle doktrinde tartışılan yapay zekâ, hukuk biliminin de ilgisini çekmeyi başarmıştır. Yapay zekâ kullanılarak geliştirilen uygulamalar, hukukun işini kolaylaştırmaya yarayacak şekilde işlerlik kazanmaktadır. Bilhassa ceza muhakemesinde delile erişimde yapay zekânın aktif olarak kullanılması yargı makamlarının işlerini kolaylaştıracaktır; ancak diğer taraftan da bu uygulama içerisinde soru işaretlerini de her zaman barındıracaktır. Zira delile erişen bir yapay zekânın yargılama makamlarını manipüle etme ihtimali hiçbir zaman gözlerden uzak tutulmamalıdır. Yapay zekâ uluslararası hukukun da bir parçası olmayı başarmıştır. Hâlihazırda Avrupa Birliği'nde yapay zekâyla ilgili kapsamlı kurallar hazırlanmaktadır. Bu kurallar yürürlüğe girdiğinde uluslararası çapta dünyanın ilk yapay zekâ kuralları olacaktır.","PeriodicalId":489078,"journal":{"name":"Kırıkkale Hukuk Mecmuası","volume":" 548","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141823560","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Şirket birleşmelerinde pay sahipliğinin devamı kural olmakla birlikte Türk Ticaret Kanunu’nda buna bir istisna olarak pay sahipleri için ayrılma akçesi alarak ayrılma hakkı düzenlenmiştir. Birleşmede kural olarak devralan şirket, devredilen şirketteki payları elde edecek değerde pay ve haklar üzerinde talep imkanına sahip olmakta, böylece, devrolunan şirketteki her bir ortağın eski şirketteki payının değeri karşılanmakta ve bu pay sahipleri sahip oldukları eski payların verdiğine eşit haklara sahip olmaktadır. Pay sahiplerinin ayrılma hakkı ve ayrılma akçesi talep imkânı yenilik doğurucu bir hak niteliğindedir. Birleşmede çıkarma hakkının sadece devredilen şirket ortakları için tanınmış olması, birleşme ile devralan şirket bünyesinde bir sinerji yakalamanın amaçlandığını göstermektedir. Ayrılma akçesi talep hakkı, devredilen şirket ortaklarına tanınmış bir haktır. Seçim hakkı tek taraflı bir bildirimle kullanılmakta ve bildirim devralan şirkete ulaşınca hüküm doğurmaktadır. Ayrılma akçesi için belirlenecek değerin, elde edilecek şirket paylarının gerçek değeri olması, gerçek değerin hesaplanmasında birleşme sonucu sona eren şirketin değerinin değil, yaşayan şirketin değerinin baz alınması gerekmektedir. Payın gerçek değeri, şirket varlıkları ve kârlılık durumu gibi şirketin finansal verilerine ilişkin birtakım unsurlar göz önünde bulundurularak hesaplanan pay değeridir. Payın gerçek değerin belirlenmesi konusunda finans öğretisinde çeşitli yöntemler dile getirilmekle birlikte kanaatimizce her duruma uygulanacak bir tek yöntem yerine somut olayın özelliklerine bakılarak bir belirleme yapılması daha uygun olacaktır.
{"title":"Anonim Şirket Birleşmelerinde Ayrılma Akçesi","authors":"Hayri Bozgeyi̇k, Şule Işin","doi":"10.59909/khm.1442124","DOIUrl":"https://doi.org/10.59909/khm.1442124","url":null,"abstract":"Şirket birleşmelerinde pay sahipliğinin devamı kural olmakla birlikte Türk Ticaret Kanunu’nda buna bir istisna olarak pay sahipleri için ayrılma akçesi alarak ayrılma hakkı düzenlenmiştir. Birleşmede kural olarak devralan şirket, devredilen şirketteki payları elde edecek değerde pay ve haklar üzerinde talep imkanına sahip olmakta, böylece, devrolunan şirketteki her bir ortağın eski şirketteki payının değeri karşılanmakta ve bu pay sahipleri sahip oldukları eski payların verdiğine eşit haklara sahip olmaktadır. Pay sahiplerinin ayrılma hakkı ve ayrılma akçesi talep imkânı yenilik doğurucu bir hak niteliğindedir. Birleşmede çıkarma hakkının sadece devredilen şirket ortakları için tanınmış olması, birleşme ile devralan şirket bünyesinde bir sinerji yakalamanın amaçlandığını göstermektedir. Ayrılma akçesi talep hakkı, devredilen şirket ortaklarına tanınmış bir haktır. Seçim hakkı tek taraflı bir bildirimle kullanılmakta ve bildirim devralan şirkete ulaşınca hüküm doğurmaktadır. Ayrılma akçesi için belirlenecek değerin, elde edilecek şirket paylarının gerçek değeri olması, gerçek değerin hesaplanmasında birleşme sonucu sona eren şirketin değerinin değil, yaşayan şirketin değerinin baz alınması gerekmektedir. Payın gerçek değeri, şirket varlıkları ve kârlılık durumu gibi şirketin finansal verilerine ilişkin birtakım unsurlar göz önünde bulundurularak hesaplanan pay değeridir. Payın gerçek değerin belirlenmesi konusunda finans öğretisinde çeşitli yöntemler dile getirilmekle birlikte kanaatimizce her duruma uygulanacak bir tek yöntem yerine somut olayın özelliklerine bakılarak bir belirleme yapılması daha uygun olacaktır.","PeriodicalId":489078,"journal":{"name":"Kırıkkale Hukuk Mecmuası","volume":" 19","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-03-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140384120","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İstisna hali küresel anlamda giderek gerek anlam gerek kapsam bakımından genişlemektedir. Bu bakımdan istisna halinin küresel bir olgu olarak dikkate değer bir konu olmaya devam ettiğini söyleyebiliriz. Çalışmamız kapsamında baktığımızda genel itibariyle istisna halinin tarihsel süreçte bir “egemen” ve bunun “karar”ına bağlı olarak geliştiğini belirtmek gerekir. Ne var ki istisna hali egemen ve bunun karar anı üzerinden okunduğunda pek çok sorun ortaya çıkabilmektedir. Bu sorunlardan en temeli istisna halinin hukukilik olan bağı ve işlevselliğidir. Gerçekten de istisna hali hukuki bir “bir”lik formu olarak devlet yerine egemen üzerinden okunduğunda hukukiliğini yitirmek durumunda kalabilmektedir. Burada elbette hukukilik ile kasttettiğimiz istisna haline dair yasallık ile birlikte meşruluğa da atıfta bulunmaktır. Çalışmada ileri sürülen sav, istisna haline ilişkin karar ve uygulamanın egemen ekseninde olmak yerine hukuki bir form olan devlet ile bütünleşik bir şekilde dayanak ve işleyiş göstermesidir. Çünkü ancak bu şekilde istisna hali keyfi olmaktan sıyrılır ve vatandaşlar tamamıyla hukuk içerisindeki bir istisna haliyle karşı karşıya kalır. Bu da temel hak ve özgürlükler açısından oldukça önemli bir garanti sağlamaktadır. İşte bu doğrultuda çalışmamızda öncelikle istisna halinin devletle ilişkisi incelenmiş, ardından daha geniş bir kapsamla siyasal olanla etkileşimine değinilmiştir. Bu bakımdan semantik fonksiyonu tespit edilen istisna halinin egemen kavramıyla olan bağı irdelenmiştir. Nihayet en sonda bir değerlendirme sunulmuştur.
{"title":"KURAMSAL BOYUTUYLA “İSTİSNA HALİ” ÜZERİNE BİR İNCELEME","authors":"S. Kaya","doi":"10.59909/khm.1421079","DOIUrl":"https://doi.org/10.59909/khm.1421079","url":null,"abstract":"İstisna hali küresel anlamda giderek gerek anlam gerek kapsam bakımından genişlemektedir. Bu bakımdan istisna halinin küresel bir olgu olarak dikkate değer bir konu olmaya devam ettiğini söyleyebiliriz. Çalışmamız kapsamında baktığımızda genel itibariyle istisna halinin tarihsel süreçte bir “egemen” ve bunun “karar”ına bağlı olarak geliştiğini belirtmek gerekir. Ne var ki istisna hali egemen ve bunun karar anı üzerinden okunduğunda pek çok sorun ortaya çıkabilmektedir. Bu sorunlardan en temeli istisna halinin hukukilik olan bağı ve işlevselliğidir. Gerçekten de istisna hali hukuki bir “bir”lik formu olarak devlet yerine egemen üzerinden okunduğunda hukukiliğini yitirmek durumunda kalabilmektedir. Burada elbette hukukilik ile kasttettiğimiz istisna haline dair yasallık ile birlikte meşruluğa da atıfta bulunmaktır. Çalışmada ileri sürülen sav, istisna haline ilişkin karar ve uygulamanın egemen ekseninde olmak yerine hukuki bir form olan devlet ile bütünleşik bir şekilde dayanak ve işleyiş göstermesidir. Çünkü ancak bu şekilde istisna hali keyfi olmaktan sıyrılır ve vatandaşlar tamamıyla hukuk içerisindeki bir istisna haliyle karşı karşıya kalır. Bu da temel hak ve özgürlükler açısından oldukça önemli bir garanti sağlamaktadır. İşte bu doğrultuda çalışmamızda öncelikle istisna halinin devletle ilişkisi incelenmiş, ardından daha geniş bir kapsamla siyasal olanla etkileşimine değinilmiştir. Bu bakımdan semantik fonksiyonu tespit edilen istisna halinin egemen kavramıyla olan bağı irdelenmiştir. Nihayet en sonda bir değerlendirme sunulmuştur.","PeriodicalId":489078,"journal":{"name":"Kırıkkale Hukuk Mecmuası","volume":"10 17","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-03-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140084083","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İnsanlık açısından utanç kaynağı sayılabilecek iki büyük Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle, devletler artık uluslararası toplumun bir arada nasıl yaşaması gerektiği hususunda bir takım koruyucu tedbirler alma yoluna gitmiş ve uluslararası hukuk bağlamında suçların tanımını yaparak, kapsamını genişletmiştir. Özellikle uluslararası suç işleyen devlet yetkililerinin veya kişilerin de bireysel cezai sorumluluğu kabul edilerek işledikleri uluslararası suçlardan dolayı yargılanmışlardır. Bu yargılamalar, savaşın mağdurlarına bir nebze olsun adaletin yerini bulduğu bir ortam yaratmıştır. Hiç şüphesiz, uluslararası arenada bireysel cezai sorumluluğun gelişimine en büyük katkı sağlayan kurumlar, Nürnberg, Tokyo mahkemeleri ve Ad Hoc mahkemeler olmuştur. Bu özel mahkemelerde geliştirilen içtihat, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsünün geliştirilmesi için itici bir güç sağlamıştır. Özetle, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçların somut faillerinin insanlar olduğu ve bu tür menfur suçları işleyen bireylerin cezalandırılmasının, uluslararası hukukun etkili bir şekilde işlemesi ve hayata geçirilmesi için gerekliliği kabul edilmiştir.
{"title":"THE DEVELOPMENT OF INDIVIDUAL CRIMINAL RESPONSIBILITY: FROM AD HOC TRIBUNALS TO THE INTERNATIONAL CRIMINAL COURT","authors":"Makbule Ezgi Erten","doi":"10.59909/khm.1351448","DOIUrl":"https://doi.org/10.59909/khm.1351448","url":null,"abstract":"İnsanlık açısından utanç kaynağı sayılabilecek iki büyük Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle, devletler artık uluslararası toplumun bir arada nasıl yaşaması gerektiği hususunda bir takım koruyucu tedbirler alma yoluna gitmiş ve uluslararası hukuk bağlamında suçların tanımını yaparak, kapsamını genişletmiştir. Özellikle uluslararası suç işleyen devlet yetkililerinin veya kişilerin de bireysel cezai sorumluluğu kabul edilerek işledikleri uluslararası suçlardan dolayı yargılanmışlardır. Bu yargılamalar, savaşın mağdurlarına bir nebze olsun adaletin yerini bulduğu bir ortam yaratmıştır. Hiç şüphesiz, uluslararası arenada bireysel cezai sorumluluğun gelişimine en büyük katkı sağlayan kurumlar, Nürnberg, Tokyo mahkemeleri ve Ad Hoc mahkemeler olmuştur. Bu özel mahkemelerde geliştirilen içtihat, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsünün geliştirilmesi için itici bir güç sağlamıştır. Özetle, savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçların somut faillerinin insanlar olduğu ve bu tür menfur suçları işleyen bireylerin cezalandırılmasının, uluslararası hukukun etkili bir şekilde işlemesi ve hayata geçirilmesi için gerekliliği kabul edilmiştir.","PeriodicalId":489078,"journal":{"name":"Kırıkkale Hukuk Mecmuası","volume":"12 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140436336","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Modern dünyada insanlar gıda, giyim gibi temel ihtiyaçlarını satın alma yoluyla karşılamaktadırlar. Bu itibarla insanların bu temel ihtiyaçlarını kolaylıkla giderebilecekleri satın alma, yani alışveriş ortamlarının bulunması hem tüketiciler hem de üreticiler yönünden neredeyse bir zorunluluktur. Her ne kadar şehirlerde karşımıza büyük ve lüks alışveriş merkezleri çıkmakta ise de hem mali olarak daha avantajlı olması hem de üretici ile doğrudan buluşma imkânı açısından pazar yerleri halk arasında rağbet görmeye devam etmektedir. Alışveriş merkezlerinin bulunmadığı köy ve küçük ilçe gibi yerlerde ise pazar yerleri çok daha fazla önem arz etmektedir. Mahalli halkın ortak ihtiyacı olan pazar yerlerinin kurulması hukukumuzda sadece belediyelerin ve belediye iştiraklerinin yetkisine bırakılmıştır. Pazar yerlerinin işletilmesi ise tahsis ya da kiralama yoluyla gene belediyelerce gerçekleştirilmektedir. Bu şekilde kullandırılan pazar yerlerinin ise ne zaman Belediye Gelirleri Kanunu’nda düzenlenmiş olan işgal harcının konusunu oluşturacağı ise uygulamada tartışma yaratmaktadır. Bu konuda belediyelerin pazar yerlerinden işgal harcından başka bir bedel alamayacaklarına ilişkin yargı kararları mevcuttur. Bu makalede öncelikle belediyelerin pazaryeri kurma, denetleme ve işletme konusundaki görev ve yetkileri kamu hizmeti perspektifinden incelenecek, ardından pazar yeri içerisinde bulunan satış yerlerinin belediyelerce kullandırılması karşılığı tahsil edilen bedellerin niteliklerinin analizi yapılacaktır.
{"title":"THE OCCUPATION FEE PROBLEM IN THE OPERATION OF MARKETPLACES","authors":"Dilhun Ayaydin","doi":"10.59909/khm.1409592","DOIUrl":"https://doi.org/10.59909/khm.1409592","url":null,"abstract":"Modern dünyada insanlar gıda, giyim gibi temel ihtiyaçlarını satın alma yoluyla karşılamaktadırlar. Bu itibarla insanların bu temel ihtiyaçlarını kolaylıkla giderebilecekleri satın alma, yani alışveriş ortamlarının bulunması hem tüketiciler hem de üreticiler yönünden neredeyse bir zorunluluktur. Her ne kadar şehirlerde karşımıza büyük ve lüks alışveriş merkezleri çıkmakta ise de hem mali olarak daha avantajlı olması hem de üretici ile doğrudan buluşma imkânı açısından pazar yerleri halk arasında rağbet görmeye devam etmektedir. \u0000 \u0000Alışveriş merkezlerinin bulunmadığı köy ve küçük ilçe gibi yerlerde ise pazar yerleri çok daha fazla önem arz etmektedir. Mahalli halkın ortak ihtiyacı olan pazar yerlerinin kurulması hukukumuzda sadece belediyelerin ve belediye iştiraklerinin yetkisine bırakılmıştır. Pazar yerlerinin işletilmesi ise tahsis ya da kiralama yoluyla gene belediyelerce gerçekleştirilmektedir. Bu şekilde kullandırılan pazar yerlerinin ise ne zaman Belediye Gelirleri Kanunu’nda düzenlenmiş olan işgal harcının konusunu oluşturacağı ise uygulamada tartışma yaratmaktadır. Bu konuda belediyelerin pazar yerlerinden işgal harcından başka bir bedel alamayacaklarına ilişkin yargı kararları mevcuttur. \u0000 \u0000Bu makalede öncelikle belediyelerin pazaryeri kurma, denetleme ve işletme konusundaki görev ve yetkileri kamu hizmeti perspektifinden incelenecek, ardından pazar yeri içerisinde bulunan satış yerlerinin belediyelerce kullandırılması karşılığı tahsil edilen bedellerin niteliklerinin analizi yapılacaktır.","PeriodicalId":489078,"journal":{"name":"Kırıkkale Hukuk Mecmuası","volume":"10 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140438786","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile genel kurul ve yönetim kurulu arasındaki yetki dağılımına ilişkin esaslar, her iki organ için de devredilemez bazı yetkiler bakımından bir sınır çizilmesi (TTK m. 375/1 ve 408/2) ve bunun dışında devredilebilir nitelikteki yetkiler için de yönetim kurulu lehine karine öngörülmesi suretiyle (TTK m. 374/1) belirlenmeye çalışılmıştır. Anonim şirketlerde organlar arasındaki yetki dağılımına ilişkin esaslar gereği, genel kurulun, yönetim kurulu karşısında üst organ niteliği bulunmamakta, genel kurul yönetim kurulunun yetki alanına giren konulara müdahale edememektedir. Bunun dışında her iki organ da kendi yetki alanına giren konularda düzenleme yapma özgürlüğünü haizdir. Bu düzenlemeler normlar hiyerarşisi bakımından esas sözleşmenin altında bulunan genel kurul iç yönergesi ve yönetim kurulu iç yönergesi ile yapılabilir. Keza genel kurul, kendi yetki alanında kalıp genel ve soyut bir düzenlemeye kavuşturulabilecek konuları esas sözleşme değişikliği suretiyle, esas sözleşmede de düzenleyebilir. Peki, genel kurul, yönetim kurulunun yetki alanında kalan konuları, esas sözleşme değişikliği yapmak suretiyle esas sözleşmede düzenleyebilir mi? Yoksa bu konularda düzenleme yapma yetkisi münhasıran yönetim kuruluna ait olup, ilgili düzenlemeler ancak yönetim kurulu iç yönergesinde mi yer bulabilir? Nihayet, kuruluştaki esas sözleşme hükümleri, genel kurul tarafından oluşturulmadığı için, yönetim kurulunun yetki alanında kalan konuların, kuruluştaki esas sözleşme ile sınırsız bir şekilde düzenlenebileceğinden söz edebilir miyiz? Çalışmada söz konusu soruları değerlendirerek bir cevap bulmaya çalışacağız.
{"title":"CAN THE MATTERS WITHIN THE JURISDICTION OF THE BOARD OF DIRECTORS IN JOINT STOCK COMPANYS BE REGULATED IN THE ARTICLES OF ASSOCIATION?","authors":"Zehra İlgün Çamli","doi":"10.59909/khm.1421251","DOIUrl":"https://doi.org/10.59909/khm.1421251","url":null,"abstract":"6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile genel kurul ve yönetim kurulu arasındaki yetki dağılımına ilişkin esaslar, her iki organ için de devredilemez bazı yetkiler bakımından bir sınır çizilmesi (TTK m. 375/1 ve 408/2) ve bunun dışında devredilebilir nitelikteki yetkiler için de yönetim kurulu lehine karine öngörülmesi suretiyle (TTK m. 374/1) belirlenmeye çalışılmıştır. Anonim şirketlerde organlar arasındaki yetki dağılımına ilişkin esaslar gereği, genel kurulun, yönetim kurulu karşısında üst organ niteliği bulunmamakta, genel kurul yönetim kurulunun yetki alanına giren konulara müdahale edememektedir. Bunun dışında her iki organ da kendi yetki alanına giren konularda düzenleme yapma özgürlüğünü haizdir. Bu düzenlemeler normlar hiyerarşisi bakımından esas sözleşmenin altında bulunan genel kurul iç yönergesi ve yönetim kurulu iç yönergesi ile yapılabilir. Keza genel kurul, kendi yetki alanında kalıp genel ve soyut bir düzenlemeye kavuşturulabilecek konuları esas sözleşme değişikliği suretiyle, esas sözleşmede de düzenleyebilir. Peki, genel kurul, yönetim kurulunun yetki alanında kalan konuları, esas sözleşme değişikliği yapmak suretiyle esas sözleşmede düzenleyebilir mi? Yoksa bu konularda düzenleme yapma yetkisi münhasıran yönetim kuruluna ait olup, ilgili düzenlemeler ancak yönetim kurulu iç yönergesinde mi yer bulabilir? Nihayet, kuruluştaki esas sözleşme hükümleri, genel kurul tarafından oluşturulmadığı için, yönetim kurulunun yetki alanında kalan konuların, kuruluştaki esas sözleşme ile sınırsız bir şekilde düzenlenebileceğinden söz edebilir miyiz? Çalışmada söz konusu soruları değerlendirerek bir cevap bulmaya çalışacağız.","PeriodicalId":489078,"journal":{"name":"Kırıkkale Hukuk Mecmuası","volume":"35 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140447413","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İdari makamların idari işlem yapabilmeleri için hukuk kuralları tarafından yetkilendirilmeleri gerekir. İdari makamların yetkileri kişi, konu, yer ve zaman bakımından sınırlandırılmıştır. İdare adına irade açıklamasında bulunmaya yetkili kişiler ve organlar ile bu kişi ve organların yapabilecekleri idari işlemler konu bakımından da sınırlandırılmıştır. İdare içinde yetki düzeni, idarenin kanuniliği ilkesi gereği kural olarak kanunlarla belirlenmektedir. 2017 Anayasa Değişikliği sonucunda Türk hukukuna Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) adında yeni bir kamusal işlem türü girmiş ve birçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Yürütmenin asli düzenleme yetkisinin örneğini teşkil eden bu işlem türünün birçoğunda idari makamlara yetkilerini devretmelerine imkan tanıyan hükümler sevk edilmiştir. Bu çalışmada, öncelikle idari işlemin yetki ögesi incelenecek, ardından Türk idare hukukunda yetki devri kavramına ilişkin klasik kabuller “geçerlilik koşulları”, “hukuka uygun yetki devrine bağlanan hukuki sonuçlar”, “hukuka aykırı yetki devrine bağlanan hukuki sonuçlar” ve “yetki devrinin sona ermesi” olmak üzere dört ana başlıkta değerlendirilecektir. Yürürlükteki kanunlar ve CBK’ler üzerinden yetki devri kavramının hukuki rejiminin ortaya koyulması gerektiğini ve öğretinin bu konudaki klasik kabullerinin pozitif hukuku açıklayamayabileceğini ileri süren bu çalışmanın sonuç bölümünde, idari makamlara CBK ile idari işlem yapma yetkisinin tanınmış olsa dahi kanuni yetkilerin CBK’lerde yer alan yetki devri normlarına dayanılarak devredilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Kanuni yetkilerin CBK ile devredilemeyeceğini öngören veya devredilebilecek yetkileri CBK’lerde tanınanlarla sınırlandıran CBK hükümleri kanuni yetkilerin hukuka aykırı olarak devredilmesini engelleyebilecektir.
{"title":"The Concept of Delegation of Authority in Turkish Administrative Law","authors":"Barış Acun","doi":"10.59909/khm.1408397","DOIUrl":"https://doi.org/10.59909/khm.1408397","url":null,"abstract":"İdari makamların idari işlem yapabilmeleri için hukuk kuralları tarafından yetkilendirilmeleri gerekir. İdari makamların yetkileri kişi, konu, yer ve zaman bakımından sınırlandırılmıştır. İdare adına irade açıklamasında bulunmaya yetkili kişiler ve organlar ile bu kişi ve organların yapabilecekleri idari işlemler konu bakımından da sınırlandırılmıştır. İdare içinde yetki düzeni, idarenin kanuniliği ilkesi gereği kural olarak kanunlarla belirlenmektedir. 2017 Anayasa Değişikliği sonucunda Türk hukukuna Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) adında yeni bir kamusal işlem türü girmiş ve birçok tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Yürütmenin asli düzenleme yetkisinin örneğini teşkil eden bu işlem türünün birçoğunda idari makamlara yetkilerini devretmelerine imkan tanıyan hükümler sevk edilmiştir. Bu çalışmada, öncelikle idari işlemin yetki ögesi incelenecek, ardından Türk idare hukukunda yetki devri kavramına ilişkin klasik kabuller “geçerlilik koşulları”, “hukuka uygun yetki devrine bağlanan hukuki sonuçlar”, “hukuka aykırı yetki devrine bağlanan hukuki sonuçlar” ve “yetki devrinin sona ermesi” olmak üzere dört ana başlıkta değerlendirilecektir. Yürürlükteki kanunlar ve CBK’ler üzerinden yetki devri kavramının hukuki rejiminin ortaya koyulması gerektiğini ve öğretinin bu konudaki klasik kabullerinin pozitif hukuku açıklayamayabileceğini ileri süren bu çalışmanın sonuç bölümünde, idari makamlara CBK ile idari işlem yapma yetkisinin tanınmış olsa dahi kanuni yetkilerin CBK’lerde yer alan yetki devri normlarına dayanılarak devredilemeyeceği sonucuna varılmıştır. Kanuni yetkilerin CBK ile devredilemeyeceğini öngören veya devredilebilecek yetkileri CBK’lerde tanınanlarla sınırlandıran CBK hükümleri kanuni yetkilerin hukuka aykırı olarak devredilmesini engelleyebilecektir.","PeriodicalId":489078,"journal":{"name":"Kırıkkale Hukuk Mecmuası","volume":"6 20","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139524204","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Vasiyetnamenin yok olması, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 543’üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Vasiyetnamenin kaza sonucunda veya üçüncü bir kişinin kusuruyla yok olması mümkündür. Bu durumda, mirasbırakanın geri alma yönünde bir irade açıklaması bulunmamaktadır. Vasiyetnamenin yok olması, onun hükümden düşmesi için tek başına yeterli görülmemiştir. TMK m. 543/II hükmüne göre, yok olan ve içeriğinin aynen ve tamamen belirlenmesine olanak bulunmayan vasiyetname hükümsüz kalmaktadır. O hâlde, içeriği aynen ve tamamen belirlenebilirse, yok olan vasiyetnamenin hüküm ifade etmesi mümkündür. Vasiyetnamenin yok olmasının tek sonucu bu olmayıp, lehine tasarruf yapılan kimsenin vasiyetnameyi yok eden üçüncü kişiden Türk Borçlar Kanunu’nun 49’uncu maddesine dayanarak tazminat talep etmesi de mümkündür. Ne var ki, vasiyetname içeriğinin aynen ve tamamen ispat edilememesi hâlinde, zarar miktarını tam olarak ispat etmek mümkün olmayacaktır. Ayrıca vasiyetnameyi yok eden kişi, aynı zamanda mirasçı ise mirastan yoksun kalacaktır. Bunun için, mirasçının vasiyetnameyi kasten ve hukuka aykırı şekilde yok etmesi gerekmektedir.
{"title":"Vasiyetnamenin Yok Olması","authors":"Kemal Erdoğan","doi":"10.59909/khm.1398062","DOIUrl":"https://doi.org/10.59909/khm.1398062","url":null,"abstract":"Vasiyetnamenin yok olması, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 543’üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Vasiyetnamenin kaza sonucunda veya üçüncü bir kişinin kusuruyla yok olması mümkündür. Bu durumda, mirasbırakanın geri alma yönünde bir irade açıklaması bulunmamaktadır. Vasiyetnamenin yok olması, onun hükümden düşmesi için tek başına yeterli görülmemiştir. TMK m. 543/II hükmüne göre, yok olan ve içeriğinin aynen ve tamamen belirlenmesine olanak bulunmayan vasiyetname hükümsüz kalmaktadır. O hâlde, içeriği aynen ve tamamen belirlenebilirse, yok olan vasiyetnamenin hüküm ifade etmesi mümkündür. Vasiyetnamenin yok olmasının tek sonucu bu olmayıp, lehine tasarruf yapılan kimsenin vasiyetnameyi yok eden üçüncü kişiden Türk Borçlar Kanunu’nun 49’uncu maddesine dayanarak tazminat talep etmesi de mümkündür. Ne var ki, vasiyetname içeriğinin aynen ve tamamen ispat edilememesi hâlinde, zarar miktarını tam olarak ispat etmek mümkün olmayacaktır. Ayrıca vasiyetnameyi yok eden kişi, aynı zamanda mirasçı ise mirastan yoksun kalacaktır. Bunun için, mirasçının vasiyetnameyi kasten ve hukuka aykırı şekilde yok etmesi gerekmektedir.","PeriodicalId":489078,"journal":{"name":"Kırıkkale Hukuk Mecmuası","volume":"3 6","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139524256","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}