Katılım bankalarının, İslami kurallar çerçevesinde müşterilerine sağladığı ürünlerinden biri murabahadır. Murabaha, bir malın maliyetinin müşteriye bildirilmesi suretiyle maliyetin üzerine kâr eklenerek peşin ya da vadeli olarak satılmasıdır. Murabaha işleminde, faiz söz konusu olmaksızın, satış sözleşmelerine kredi fonksiyonu kazandırılarak müşterinin finansı sağlanmaktadır. Murabaha işlemi üç taraflıdır. Bunlardan ilki murabaha işlemi ile müşterisine finansmanı sağlayacak kredi kuruluşu olan katılım bankası, ikincisi katılım bankasının müşterisi, üçüncüsü ise talep edilen malın satın alınacağı satıcıdır. Murabaha işlemi süreci içerisinde bazı sözleşmeler söz konusudur. Bunlar; kredi sözleşmesi, satış vaadi sözleşmesi, satış sözleşmeleri, duruma göre vekâlet sözleşmesi, ikale sözleşmesi ve sigorta sözleşmesidir. Süreç müşterinin katılım bankasından finansman talebinde bulunması ile başlamaktadır. Çalışmada bu hukuki süreç içerisindeki hukuki ilişkiler ele alınacaktır.
{"title":"MURABAHADA HUKUKİ İLİŞKİLER","authors":"T. Çi̇ftçi̇","doi":"10.15337/suhfd.1336061","DOIUrl":"https://doi.org/10.15337/suhfd.1336061","url":null,"abstract":"Katılım bankalarının, İslami kurallar çerçevesinde müşterilerine sağladığı ürünlerinden biri murabahadır. Murabaha, bir malın maliyetinin müşteriye bildirilmesi suretiyle maliyetin üzerine kâr eklenerek peşin ya da vadeli olarak satılmasıdır. Murabaha işleminde, faiz söz konusu olmaksızın, satış sözleşmelerine kredi fonksiyonu kazandırılarak müşterinin finansı sağlanmaktadır. Murabaha işlemi üç taraflıdır. Bunlardan ilki murabaha işlemi ile müşterisine finansmanı sağlayacak kredi kuruluşu olan katılım bankası, ikincisi katılım bankasının müşterisi, üçüncüsü ise talep edilen malın satın alınacağı satıcıdır. Murabaha işlemi süreci içerisinde bazı sözleşmeler söz konusudur. Bunlar; kredi sözleşmesi, satış vaadi sözleşmesi, satış sözleşmeleri, duruma göre vekâlet sözleşmesi, ikale sözleşmesi ve sigorta sözleşmesidir. Süreç müşterinin katılım bankasından finansman talebinde bulunması ile başlamaktadır. Çalışmada bu hukuki süreç içerisindeki hukuki ilişkiler ele alınacaktır.","PeriodicalId":503454,"journal":{"name":"Selcuk Universitesi Hukuk Fakultesi Dergisi","volume":"15 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139159085","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Temyiz, mahkeme kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidermek amacı ile kabul edilen hukuki derece kanun yoludur. Temyiz nedeni olarak hukuka aykırılık, temyiz başvurusunun sebebini oluşturur. CMK’da temyizde taleple bağlı bir yargılama sistemi kabul edildiğinden yapılacak denetim sadece temyiz başvurusunda belirtilen noktalarla sınırlıdır. Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasının istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerinin gösterilmemesi Yargıtay tarafından temyiz isteminin reddi kararı verilmesine yol açar. Bu çalışmada temyiz isteminde ileri sürülen hukuka aykırılık iddiasının temyiz talebinin gerekçesini ne ölçüde somutlaştırdığı, temyiz isteminde hiçbir sebep gösterilmediği veya ileri sürülen gerekçe geçerli görülmediği takdirde CMK m.289’da sayılan kesin hukuka aykırılık hallerinin denetlenip denetlenemeyeceği ve sebep gösterme zorunluluğunun yerindeliği hususları, mahkeme kararları doğrultusunda değerlendirilmiştir.
{"title":"CMK’DATEMYİZ KANUN YOLUNDA SEBEP GÖSTERME ZORUNLULUĞUNA İLİŞKİN BİR DEĞERLENDİRME","authors":"N. Yilmaz","doi":"10.15337/suhfd.1299005","DOIUrl":"https://doi.org/10.15337/suhfd.1299005","url":null,"abstract":"Temyiz, mahkeme kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidermek amacı ile kabul edilen hukuki derece kanun yoludur. Temyiz nedeni olarak hukuka aykırılık, temyiz başvurusunun sebebini oluşturur. CMK’da temyizde taleple bağlı bir yargılama sistemi kabul edildiğinden yapılacak denetim sadece temyiz başvurusunda belirtilen noktalarla sınırlıdır. Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasının istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerinin gösterilmemesi Yargıtay tarafından temyiz isteminin reddi kararı verilmesine yol açar. Bu çalışmada temyiz isteminde ileri sürülen hukuka aykırılık iddiasının temyiz talebinin gerekçesini ne ölçüde somutlaştırdığı, temyiz isteminde hiçbir sebep gösterilmediği veya ileri sürülen gerekçe geçerli görülmediği takdirde CMK m.289’da sayılan kesin hukuka aykırılık hallerinin denetlenip denetlenemeyeceği ve sebep gösterme zorunluluğunun yerindeliği hususları, mahkeme kararları doğrultusunda değerlendirilmiştir.","PeriodicalId":503454,"journal":{"name":"Selcuk Universitesi Hukuk Fakultesi Dergisi","volume":"402 ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139170754","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Evlenme yoluyla vatandaşlığın kazanılması, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun (TVK) 16. maddesinde düzenlenmiştir. Hükme göre, “(1) Bir Türk vatandaşı ile evlenme doğrudan Türk vatandaşlığını kazandırmaz. Ancak bir Türk vatandaşı ile en az üç yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılar Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunabilir”. Hükmün devamında ise “başvuru sahiplerinde” aranan şartlar üç bent halinde sıralanmıştır. Bunlar; a) Aile birliği içinde yaşama, b) Evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama ve c) Millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir halin bulunmaması [(m. 16/1(a,b,c)]. Madde hükmünde belirtilen şartlar, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancı eşte aranmaktadır. Fakat uygulamada, Danıştay 10. Hukuk Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bazı kararlarında anılan şartların Türk vatandaşı eşte arandığı da görülmektedir. Bu uygulamanın Kanuna aykırı olduğunu belirterek çalışmamızda, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılması TVK’da öngörülen şartlar çerçevesinde değerlendirilecek ve bunların Türk vatandaşı eşte aranmadığına dikkat çekilecektir.
第5901号《土耳其公民身份法》第16条对通过婚姻获得公民身份做出了规定。根据该条款,"(1)与土耳其公民结婚不能直接获得土耳其公民身份。然而,与土耳其公民结婚至少三年且婚姻持续的外国人可申请获得土耳其公民身份"。在该条款的续篇中,"申请人 "所要求的条件列在三个分段中。这些条件是:a) 在家庭团聚中生活;b) 不从事任何与婚姻结合不相容的活动;以及 c) 不存在任何会对国家安全和公共秩序构成障碍的情况[(第 16/1(a、b、c)条)]。希望通过婚姻获得土耳其公民身份的外国配偶必须满足本条规定的条件。然而,在实践中,在国务委员会第 10 民事庭和行政上诉委员会的一些裁决中,可以看到要求土耳其公民配偶满足上述条件。通过指出这种做法违反法律,在我们的研究中,将在《土耳其公民法》规定的条件框架内对通过婚姻获得土耳其公民身份进行评估,并将指出土耳其公民配偶不需要具备这些条件。
{"title":"EVLENME YOLUYLA VATANDAŞLIĞIN KAZANILMASINDA ÖNGÖRÜLEN ŞARTLARIN TÜRK VATANDAŞI EŞTE ARANMASININ DEĞERLENDİRİLMESİ","authors":"Salimya Ganiyeva","doi":"10.15337/suhfd.1294112","DOIUrl":"https://doi.org/10.15337/suhfd.1294112","url":null,"abstract":"Evlenme yoluyla vatandaşlığın kazanılması, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun (TVK) 16. maddesinde düzenlenmiştir. Hükme göre, “(1) Bir Türk vatandaşı ile evlenme doğrudan Türk vatandaşlığını kazandırmaz. Ancak bir Türk vatandaşı ile en az üç yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılar Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunabilir”. Hükmün devamında ise “başvuru sahiplerinde” aranan şartlar üç bent halinde sıralanmıştır. Bunlar; a) Aile birliği içinde yaşama, b) Evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama ve c) Millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir halin bulunmaması [(m. 16/1(a,b,c)]. Madde hükmünde belirtilen şartlar, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancı eşte aranmaktadır. Fakat uygulamada, Danıştay 10. Hukuk Dairesi ile İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bazı kararlarında anılan şartların Türk vatandaşı eşte arandığı da görülmektedir. Bu uygulamanın Kanuna aykırı olduğunu belirterek çalışmamızda, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılması TVK’da öngörülen şartlar çerçevesinde değerlendirilecek ve bunların Türk vatandaşı eşte aranmadığına dikkat çekilecektir.","PeriodicalId":503454,"journal":{"name":"Selcuk Universitesi Hukuk Fakultesi Dergisi","volume":"283 5","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139257889","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İcra ve İflâs Kanunu’nun konkordatoya dair 7101 s. K ile değişik hükümleri, tasdik edilen konkordatonun derdest icra takipleri üzerindeki etkisi bakımından dikkat çekici bir sonucu beraberinde getirmiştir. Gerçi mülga kanun döneminde de tasdik edilen konkordato, hacizleri hükümden düşürmekteydi. Lâkin yazılı sonucun ne zaman gerçekleşeceği hakkında, gerek ilmî gerekse kazaî içtihadın önceki kanun döneminde ulaştığı kanaatin 7101 s. K ile yapılan değişikliklerin ardından hâlâ muhafaza edilip edilmeyeceği, acilen yanıtlanması gereken bir soru halini almıştır. Kazaî içtihat, bu konuda, kanun metninin lâfzına sadık kalmış; hacizlerin kalkması için tasdik kararının kesinleşmesini gerekli görmemiştir. Oysa önceki kanun döneminde, metnin açık [bugünkü gibi] lâfzına karşın hacizlerin tereddütsüz bir surette ancak tasdik kararının kesinleşmesiyle hükümden düşeceği sonucuna ulaşılmıştı. Bu sonucun bugün de devamında ısrar edilebilmesi için öncelikle konkordatonun tasdiki kararının “bağlayıcılığı” ile “icra edilebilirliği” ve ardından da geçmiş ile günümüz rejimlerinin aralarındaki farklılıklara değinmek gerekmiştir. Bu sırada mehaz ülke hukukunun tercihlerinin tetkiki de menfaatler dengesinin yeninden tarif ve tesisi adına kaçınılmaz olmuştur. Metin duvarının “gai yorum” altında bu kez daraltıcı şekilde tatbiki, olağan değildir. Elde bir gerçek/örtülü boşluğun olduğu sonucuna varılabilmesi için düzenlemenin önce ratio legis’inin açıklığa kavuşturulması gerekir. Zira bu yolla hükmün aslında geniş tatbikinin de beklenmedik, zora sokucu ve amaç dışı neticelerin husule gelmesine yol açacağı, kanaatine varılmalıdır. İİK m. 308/ç, I hükmünün öngördüğü sonuç için [lâfzına sadık kalınarak] konkordatonun bağlayıcılığıyla yani tasdikiyle yetinilmesi; bunun için ayrıca kesinleşmenin aranmaması düşüncesi, kanun yolu denetimi neticesinde tasdikin bu kez reddinin o zamana kadar çoktan kaldırılmış haczin ardından telafisi güç zararlara yol açabilecek olması nedeniyle itinayla ve tereddütle ele alınmış; çalışma içerisinde metodolojik bir teste tabi tutulmuştur.
{"title":"TASDİK EDİLEN KONKORDATONUN “…HACİZLERİ HÜKÜMDEN…” DÜŞÜRMESİ İÇİN KESİNLEŞMİŞ OLMASI DA GEREKİR Mİ?","authors":"Bilgehan Yeşi̇lova","doi":"10.15337/suhfd.1377240","DOIUrl":"https://doi.org/10.15337/suhfd.1377240","url":null,"abstract":"İcra ve İflâs Kanunu’nun konkordatoya dair 7101 s. K ile değişik hükümleri, tasdik edilen konkordatonun derdest icra takipleri üzerindeki etkisi bakımından dikkat çekici bir sonucu beraberinde getirmiştir. Gerçi mülga kanun döneminde de tasdik edilen konkordato, hacizleri hükümden düşürmekteydi. Lâkin yazılı sonucun ne zaman gerçekleşeceği hakkında, gerek ilmî gerekse kazaî içtihadın önceki kanun döneminde ulaştığı kanaatin 7101 s. K ile yapılan değişikliklerin ardından hâlâ muhafaza edilip edilmeyeceği, acilen yanıtlanması gereken bir soru halini almıştır. Kazaî içtihat, bu konuda, kanun metninin lâfzına sadık kalmış; hacizlerin kalkması için tasdik kararının kesinleşmesini gerekli görmemiştir. Oysa önceki kanun döneminde, metnin açık [bugünkü gibi] lâfzına karşın hacizlerin tereddütsüz bir surette ancak tasdik kararının kesinleşmesiyle hükümden düşeceği sonucuna ulaşılmıştı. Bu sonucun bugün de devamında ısrar edilebilmesi için öncelikle konkordatonun tasdiki kararının “bağlayıcılığı” ile “icra edilebilirliği” ve ardından da geçmiş ile günümüz rejimlerinin aralarındaki farklılıklara değinmek gerekmiştir. Bu sırada mehaz ülke hukukunun tercihlerinin tetkiki de menfaatler dengesinin yeninden tarif ve tesisi adına kaçınılmaz olmuştur. Metin duvarının “gai yorum” altında bu kez daraltıcı şekilde tatbiki, olağan değildir. Elde bir gerçek/örtülü boşluğun olduğu sonucuna varılabilmesi için düzenlemenin önce ratio legis’inin açıklığa kavuşturulması gerekir. Zira bu yolla hükmün aslında geniş tatbikinin de beklenmedik, zora sokucu ve amaç dışı neticelerin husule gelmesine yol açacağı, kanaatine varılmalıdır. İİK m. 308/ç, I hükmünün öngördüğü sonuç için [lâfzına sadık kalınarak] konkordatonun bağlayıcılığıyla yani tasdikiyle yetinilmesi; bunun için ayrıca kesinleşmenin aranmaması düşüncesi, kanun yolu denetimi neticesinde tasdikin bu kez reddinin o zamana kadar çoktan kaldırılmış haczin ardından telafisi güç zararlara yol açabilecek olması nedeniyle itinayla ve tereddütle ele alınmış; çalışma içerisinde metodolojik bir teste tabi tutulmuştur.","PeriodicalId":503454,"journal":{"name":"Selcuk Universitesi Hukuk Fakultesi Dergisi","volume":"31 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139314224","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Alman Ceza Kanunu §263a-265d arasında dolandırıcılığa benzer suç tipleri düzenlenmiştir. Bu suçların ortak özelliği, malvarlığına karşı işlenmeleri ve bazı unsurları itibariyle dolandırıcılık suçuyla benzerlik göstermeleridir. Dolandırıcılıkla olan ilişkileri esas alındığında, Alman Ceza Kanununda yer alan suçlar üç gruba ayırarak incelenebilir. Birinci grupta, gerçek bir kişi aldatılmadan, mağdurun malvarlığında zarar meydana gelen suçlar yer alır. Karşılıksız yararlanma ve bilgisayar dolandırıcılığı bu suçlardandır. Bu iki suç tipinde de mağdur, malvarlığı itibariyle bir zarara uğrar. Ancak bu zarar, klasik dolandırıcılık suçundaki gibi bir insanın aldatılması neticesinde meydana gelmez. Aldatılan bir makine, program veya sistemdir. Dolandırıcılık benzeri suçların ikinci grubunu, suçun oluşması için aldatıcı davranışların yapılmasının yeterli olduğu, ayrıca bir zararın meydana gelmesinin aranmadığı tehlike suçları oluşturur. Hukuki değere ilişkin cezai korumayı öne çeken AlCK §264’te düzenlenmiş olan sübvansiyon (iktisadi devlet yardımı) dolandırıcılığı, §264a’da düzenlenmiş olan yatırım dolandırıcılığı ve §265b’de düzenlenmiş olan kredi dolandırıcılığı suçları bu grup içinde yer alır. Öğretide, AlCK §298’de yer alan “ihalelerde rekabeti ihlal eden”, kartele yol açan anlaşmalar yapılması suçunun da rekabeti sınırlandıran eylemleri cezai yaptırıma bağlayan 26. bölümde düzenlenmiş olmasına rağmen, dolandırıcılık suçuna benzediği için bu gruba dâhil edilmesi gerektiğine ilişkin görüşler vardır. Dolandırıcılık benzeri suçlara ilişkin üçüncü grupta, AlCK §265’te düzenlenmiş olan sigorta istismarı suçu yer almaktadır. Sigorta istismarı suçunda, AlCK §263’te düzenlenmiş olan dolandırıcılık suçunda olduğu gibi bir aldatma söz konusu olmadığı gibi sigorta şirketinin malvarlığında bir zarar meydana gelmesi de aranmamaktadır. Dolandırıcılık suçunun düzenlendiği AlCK §263 ile AlCK §265’te düzenlenmiş olan sigorta istismarı suçu, manevi unsur açısından benzerlik gösterir. Her iki suç tipinde de fail, kendisine veya başkasına bir yarar sağlama kastıyla hareket eder. Bu çalışmada; Alman Ceza Kanunu §265a’da düzenlenen, dolandırıcılık benzeri suçlardan karşılıksız yararlanma suçu incelenmiştir. Suçun ortaya çıkışı, unsurları, suç tipine ilişkin uygulamada karşılaşılan sorunlar, Alman yargı içtihatları ve öğreti dikkate alınarak irdelenmiştir. Çalışmada ayrıca, Alman Ceza Kanunu §265a’da düzenlenmiş olan karşılıksız yararlanma suçu esaslı noktaları itibariyle Türk Ceza Kanunu m. 163 ile karşılaştırılmıştır. İki ülke kanunlarında düzenlenmiş olan karşılıksız yararlana suçları arasındaki benzer ve farklı yönler tespit edilerek, Türk uygulama ve literatürüne katkı sağlanması amaçlanmıştır.
{"title":"DOLANDIRICILIK BENZERİ SUÇLAR BAĞLAMINDA ALMAN CEZA KANUNU §265a’DA DÜZENLENMİŞ OLAN “KARŞILIKSIZ YARARLANMA SUÇU”NA İLİŞKİN BİR İNCELEME","authors":"Meral Eki̇ci̇","doi":"10.15337/suhfd.1238146","DOIUrl":"https://doi.org/10.15337/suhfd.1238146","url":null,"abstract":"Alman Ceza Kanunu §263a-265d arasında dolandırıcılığa benzer suç tipleri düzenlenmiştir. Bu suçların ortak özelliği, malvarlığına karşı işlenmeleri ve bazı unsurları itibariyle dolandırıcılık suçuyla benzerlik göstermeleridir. Dolandırıcılıkla olan ilişkileri esas alındığında, Alman Ceza Kanununda yer alan suçlar üç gruba ayırarak incelenebilir. Birinci grupta, gerçek bir kişi aldatılmadan, mağdurun malvarlığında zarar meydana gelen suçlar yer alır. Karşılıksız yararlanma ve bilgisayar dolandırıcılığı bu suçlardandır. Bu iki suç tipinde de mağdur, malvarlığı itibariyle bir zarara uğrar. Ancak bu zarar, klasik dolandırıcılık suçundaki gibi bir insanın aldatılması neticesinde meydana gelmez. Aldatılan bir makine, program veya sistemdir. Dolandırıcılık benzeri suçların ikinci grubunu, suçun oluşması için aldatıcı davranışların yapılmasının yeterli olduğu, ayrıca bir zararın meydana gelmesinin aranmadığı tehlike suçları oluşturur. Hukuki değere ilişkin cezai korumayı öne çeken AlCK §264’te düzenlenmiş olan sübvansiyon (iktisadi devlet yardımı) dolandırıcılığı, §264a’da düzenlenmiş olan yatırım dolandırıcılığı ve §265b’de düzenlenmiş olan kredi dolandırıcılığı suçları bu grup içinde yer alır. Öğretide, AlCK §298’de yer alan “ihalelerde rekabeti ihlal eden”, kartele yol açan anlaşmalar yapılması suçunun da rekabeti sınırlandıran eylemleri cezai yaptırıma bağlayan 26. bölümde düzenlenmiş olmasına rağmen, dolandırıcılık suçuna benzediği için bu gruba dâhil edilmesi gerektiğine ilişkin görüşler vardır. Dolandırıcılık benzeri suçlara ilişkin üçüncü grupta, AlCK §265’te düzenlenmiş olan sigorta istismarı suçu yer almaktadır. Sigorta istismarı suçunda, AlCK §263’te düzenlenmiş olan dolandırıcılık suçunda olduğu gibi bir aldatma söz konusu olmadığı gibi sigorta şirketinin malvarlığında bir zarar meydana gelmesi de aranmamaktadır. Dolandırıcılık suçunun düzenlendiği AlCK §263 ile AlCK §265’te düzenlenmiş olan sigorta istismarı suçu, manevi unsur açısından benzerlik gösterir. Her iki suç tipinde de fail, kendisine veya başkasına bir yarar sağlama kastıyla hareket eder. Bu çalışmada; Alman Ceza Kanunu §265a’da düzenlenen, dolandırıcılık benzeri suçlardan karşılıksız yararlanma suçu incelenmiştir. Suçun ortaya çıkışı, unsurları, suç tipine ilişkin uygulamada karşılaşılan sorunlar, Alman yargı içtihatları ve öğreti dikkate alınarak irdelenmiştir. Çalışmada ayrıca, Alman Ceza Kanunu §265a’da düzenlenmiş olan karşılıksız yararlanma suçu esaslı noktaları itibariyle Türk Ceza Kanunu m. 163 ile karşılaştırılmıştır. İki ülke kanunlarında düzenlenmiş olan karşılıksız yararlana suçları arasındaki benzer ve farklı yönler tespit edilerek, Türk uygulama ve literatürüne katkı sağlanması amaçlanmıştır.","PeriodicalId":503454,"journal":{"name":"Selcuk Universitesi Hukuk Fakultesi Dergisi","volume":"13 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139318752","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ülkemizde yaşanan ani fiyat artışları, paranın değerinde meydana gelen azalma ve dolayısıyla enflasyonun yüksek seyretmesi kira bedellerinin de kısa sürede artmasına neden olmuştur. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Mart 2023 verileri uyarınca on iki aylık ortalamalara göre Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) değişim oranı yüzde 70,20 olarak belirlenmiştir. Buna karşılık çatılı işyeri kira sözleşmeleri, 8 Haziran 2022 tarihli 7409 Sayılı Kanuna eklenen 4. madde ile 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa eklenen geçici maddenin öngördüğü yüzde 25’lik kira artış sınırlandırmasının kapsamı dışındadır. Ayrıca uygulamada kira bedellerinin tüketici fiyat endeksini dahi aşar şekilde işyeri kiracısına dayatıldığı bilinmektedir. Bu bağlamda çalışmamız ile enflasyon artışının çatılı işyeri kira sözleşmelerine etkisi kira bedeli artışı, uyarlama ve önemli sebebe bağlı fesih bildirimi ile kira sözleşmesinin sona ermesine ilişkin hükümler uyarınca değerlendirilmektedir.
{"title":"Çatılı İşyeri Kira Sözleşmelerine Enflasyon Artışının Etkisi","authors":"Ayşegül Küçükdağli","doi":"10.15337/suhfd.1280392","DOIUrl":"https://doi.org/10.15337/suhfd.1280392","url":null,"abstract":"Ülkemizde yaşanan ani fiyat artışları, paranın değerinde meydana gelen azalma ve dolayısıyla enflasyonun yüksek seyretmesi kira bedellerinin de kısa sürede artmasına neden olmuştur. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Mart 2023 verileri uyarınca on iki aylık ortalamalara göre Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) değişim oranı yüzde 70,20 olarak belirlenmiştir. Buna karşılık çatılı işyeri kira sözleşmeleri, 8 Haziran 2022 tarihli 7409 Sayılı Kanuna eklenen 4. madde ile 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa eklenen geçici maddenin öngördüğü yüzde 25’lik kira artış sınırlandırmasının kapsamı dışındadır. Ayrıca uygulamada kira bedellerinin tüketici fiyat endeksini dahi aşar şekilde işyeri kiracısına dayatıldığı bilinmektedir. Bu bağlamda çalışmamız ile enflasyon artışının çatılı işyeri kira sözleşmelerine etkisi kira bedeli artışı, uyarlama ve önemli sebebe bağlı fesih bildirimi ile kira sözleşmesinin sona ermesine ilişkin hükümler uyarınca değerlendirilmektedir.","PeriodicalId":503454,"journal":{"name":"Selcuk Universitesi Hukuk Fakultesi Dergisi","volume":"52 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139362177","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}