Pub Date : 2024-05-04DOI: 10.55205/joctensa.21202380
Metin Gümüş, A. Binark
İçten yanmalı motorlarda ekonomikliğin sağlanması, çevre sağlığı yönünden problem oluşturan hava kirliliğinin ve motor gürültüsünün azaltılması için yanma olayının önemli noktaları bilinmelidir. Dizel motorlarında yanma olayı püskürtme ile başlayıp, pek çok sayıda parametrenin topluca etkisi altında cereyan eden ve gerçekte egzoz içinde bile kısmen devam eden karmaşık bir olaydır. Yanma olayı üç ayrı safha halinde incelenmektedir. Bunlar tutuşma gecikmesi, ani yanma ve kumandalı (kontrollü) yanma safhalarıdır. Dizel motorlarında ise tutuşma gecikmesi (Ignition Delay) püskürtme başlangıcından basınç veya sıcaklık değişiminin eksponansiyel artış göstermeye başladığı ana kadar geçen süredir. Tutuşma gecikmesi süresince meydana gelen olayların, yanmanın ve dizel vuruntusunun dolayısıyla motorun performansı ve gürültüsü üzerindeki direkt etkilerinin yanı sıra, is teşekkülü gibi çok daha sonraki sonuçları bile etkilediği bilinmektedir. Tutuşma gecikmesi buharlaşma süresine kıyasla eşit veya daha uzun olması durumunda, bütün karışım bir anda yanmaya hazır olduğundan yanma hızı dolayısıyla basınç yükselme hızı çok yüksek olur. Buna dizel vuruntusu (diesel knock) denir. Dizel vuruntusunun en önemli sonuçlarında birisi motor parçalarında oluşan titreşimler ve titreşimlerden mütevellit motor gürültüsüdür. Bu çalışmada; tutuşma gecikmesini etkileyen önemli faktörlerin (sıkıştırma oranı, püskürtme avansı, emme havası sıcaklığı, hava fazlalık katsayısı) tutuşma gecikmesi üzerindeki etkileri deneysel olarak belirlenerek tutuşma gecikmesinin kontrollü değiştirilmesi sağlanmıştır. Ayrıca deney sonuçlarından yararlanılarak tutuşma gecikmesini etkileyen ana faktörlerin etkileri tek safhalı yarı ampirik denklemle ifade edilmiştir.
{"title":"Dizel Motorlarında Tutuşma Gecikmesini Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi","authors":"Metin Gümüş, A. Binark","doi":"10.55205/joctensa.21202380","DOIUrl":"https://doi.org/10.55205/joctensa.21202380","url":null,"abstract":"İçten yanmalı motorlarda ekonomikliğin sağlanması, çevre sağlığı yönünden problem oluşturan hava kirliliğinin ve motor gürültüsünün azaltılması için yanma olayının önemli noktaları bilinmelidir. Dizel motorlarında yanma olayı püskürtme ile başlayıp, pek çok sayıda parametrenin topluca etkisi altında cereyan eden ve gerçekte egzoz içinde bile kısmen devam eden karmaşık bir olaydır. Yanma olayı üç ayrı safha halinde incelenmektedir. Bunlar tutuşma gecikmesi, ani yanma ve kumandalı (kontrollü) yanma safhalarıdır. Dizel motorlarında ise tutuşma gecikmesi (Ignition Delay) püskürtme başlangıcından basınç veya sıcaklık değişiminin eksponansiyel artış göstermeye başladığı ana kadar geçen süredir. Tutuşma gecikmesi süresince meydana gelen olayların, yanmanın ve dizel vuruntusunun dolayısıyla motorun performansı ve gürültüsü üzerindeki direkt etkilerinin yanı sıra, is teşekkülü gibi çok daha sonraki sonuçları bile etkilediği bilinmektedir. Tutuşma gecikmesi buharlaşma süresine kıyasla eşit veya daha uzun olması durumunda, bütün karışım bir anda yanmaya hazır olduğundan yanma hızı dolayısıyla basınç yükselme hızı çok yüksek olur. Buna dizel vuruntusu (diesel knock) denir. Dizel vuruntusunun en önemli sonuçlarında birisi motor parçalarında oluşan titreşimler ve titreşimlerden mütevellit motor gürültüsüdür. Bu çalışmada; tutuşma gecikmesini etkileyen önemli faktörlerin (sıkıştırma oranı, püskürtme avansı, emme havası sıcaklığı, hava fazlalık katsayısı) tutuşma gecikmesi üzerindeki etkileri deneysel olarak belirlenerek tutuşma gecikmesinin kontrollü değiştirilmesi sağlanmıştır. Ayrıca deney sonuçlarından yararlanılarak tutuşma gecikmesini etkileyen ana faktörlerin etkileri tek safhalı yarı ampirik denklemle ifade edilmiştir.","PeriodicalId":186308,"journal":{"name":"Cihannüma Teknoloji Fen ve Mühendislik Bilimleri Akademi Dergisi","volume":"37 7","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141013674","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2024-05-04DOI: 10.55205/joctensa.21202377
Elanur Adar Yazar
Medicinal and aromatic plants have been used for centuries for food, medicine, cosmetics, and spices. Due to increasing human and environmental health problems, interest in organic products is increasing day by day. The use of organic fertilizers not only improves crop quality but also improves soil and utilizes waste. The aim of the study is to conduct a SWOT analysis of the use of organic fertilizers in medicinal and aromatic plant production and to identify strategies. The SWOT analysis showed that strengths and opportunities outnumbered weaknesses and threats. Strategies (SO, ST, SW, WO, WT, WT, OT) were identified. Weaknesses and threats can be reduced by government incentives and training. The most notable weakness is that the use of organic fertilizers leads to low yields. Someone who aims to produce not only yield-based but also quality-based products should use organic fertilizers instead of chemical fertilizers. Organic fertilizer produces healthy, quality crops, improves the physical, chemical and biological properties of the soil and, if produced from organic waste, reduces environmental pollution and the amount of waste to be managed. The state should further promote the use of organic fertilizer to protect human and environmental health and to increase domestic/foreign markets. Producers should be trained in the effective production and use of organic fertilizer.
{"title":"Organic Fertilizer in Medicinal and Aromatic Plant Production: SWOT Analysis and Strategies","authors":"Elanur Adar Yazar","doi":"10.55205/joctensa.21202377","DOIUrl":"https://doi.org/10.55205/joctensa.21202377","url":null,"abstract":"Medicinal and aromatic plants have been used for centuries for food, medicine, cosmetics, and spices. Due to increasing human and environmental health problems, interest in organic products is increasing day by day. The use of organic fertilizers not only improves crop quality but also improves soil and utilizes waste. The aim of the study is to conduct a SWOT analysis of the use of organic fertilizers in medicinal and aromatic plant production and to identify strategies. The SWOT analysis showed that strengths and opportunities outnumbered weaknesses and threats. Strategies (SO, ST, SW, WO, WT, WT, OT) were identified. Weaknesses and threats can be reduced by government incentives and training. The most notable weakness is that the use of organic fertilizers leads to low yields. Someone who aims to produce not only yield-based but also quality-based products should use organic fertilizers instead of chemical fertilizers. Organic fertilizer produces healthy, quality crops, improves the physical, chemical and biological properties of the soil and, if produced from organic waste, reduces environmental pollution and the amount of waste to be managed. The state should further promote the use of organic fertilizer to protect human and environmental health and to increase domestic/foreign markets. Producers should be trained in the effective production and use of organic fertilizer.","PeriodicalId":186308,"journal":{"name":"Cihannüma Teknoloji Fen ve Mühendislik Bilimleri Akademi Dergisi","volume":"3 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141014232","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2024-05-04DOI: 10.55205/joctensa.21202379
Yunus Atalan
Sabit nokta teorisinin dinamik bir literatüre sahip olmasının altında yatan nedenlerin başında diferansiyel ve integral denklemler için varlık ve teklik teoremlerinin ispatlanmasına duyulan ihtiyaç gelmektedir. Diferansiyel-integral denklemler şeklinde modellenen problemleri çözmek için ortaya çıkan bu teori farklı alanlarda ilginç uygulamalara sahip olmasından dolayı genel ve soyut bir teori olarak düşünülebilir. Diferansiyel veya integral denklem şeklinde modellenen bazı problemler için önem arz eden nicel ve nitel ayrıntılar sabit nokta iterasyon yöntemleri aracılığıyla daha belirgin hale getirilebilir. Çözümü incelenen bir denklemi belirli şartlar altında bir operatör sınıfına dahil etmek ve bu operatör yardımıyla söz konusu denklemin çözümüne ulaşmak için iterasyon yöntemleri etkin bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada yeni dört adımlı bir iterasyon yönteminin yakınsaklığı ispatlanmış ve gecikmeli diferansiyel denklemler belirli şartları sağlamak kaydıyla daraltan dönüşüm sınıfına dahil edilebildiğinden bu denklemler yardımıyla yeniden inşa edilen dört adımlı iterasyon yönteminden elde edilen dizinin bu denklemlerin çözümüne yakınsadığı gösterilmiştir.
{"title":"Gecikmeli Diferansiyel Denklemlerin İteratif Çözümleri Üzerine","authors":"Yunus Atalan","doi":"10.55205/joctensa.21202379","DOIUrl":"https://doi.org/10.55205/joctensa.21202379","url":null,"abstract":"Sabit nokta teorisinin dinamik bir literatüre sahip olmasının altında yatan nedenlerin başında diferansiyel ve integral denklemler için varlık ve teklik teoremlerinin ispatlanmasına duyulan ihtiyaç gelmektedir. Diferansiyel-integral denklemler şeklinde modellenen problemleri çözmek için ortaya çıkan bu teori farklı alanlarda ilginç uygulamalara sahip olmasından dolayı genel ve soyut bir teori olarak düşünülebilir. Diferansiyel veya integral denklem şeklinde modellenen bazı problemler için önem arz eden nicel ve nitel ayrıntılar sabit nokta iterasyon yöntemleri aracılığıyla daha belirgin hale getirilebilir. Çözümü incelenen bir denklemi belirli şartlar altında bir operatör sınıfına dahil etmek ve bu operatör yardımıyla söz konusu denklemin çözümüne ulaşmak için iterasyon yöntemleri etkin bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada yeni dört adımlı bir iterasyon yönteminin yakınsaklığı ispatlanmış ve gecikmeli diferansiyel denklemler belirli şartları sağlamak kaydıyla daraltan dönüşüm sınıfına dahil edilebildiğinden bu denklemler yardımıyla yeniden inşa edilen dört adımlı iterasyon yönteminden elde edilen dizinin bu denklemlerin çözümüne yakınsadığı gösterilmiştir.","PeriodicalId":186308,"journal":{"name":"Cihannüma Teknoloji Fen ve Mühendislik Bilimleri Akademi Dergisi","volume":"7 5","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141014476","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2024-05-04DOI: 10.55205/joctensa.21202382
Muhammed Çağrı Aksu
Aday öğrenci web siteleri, üniversiteler ve eğitim kurumları için potansiyel öğrencilere ulaşmak, kurumların akademik programlarını, kabul süreçlerini, kampüs yaşamını ve benzersiz değerlerini tanıtmak açısından önemlidir. Bu web siteleri, aday öğrencilerin bilinçli tercihler yapmalarına yardımcı olmak için kritik bir kaynak görevi görürken, aynı zamanda eğitim kurumlarının genel çevrimiçi imajını ve erişilebilirliğini de şekillendirmektedir. Günümüzde, aday öğrencilerin büyük bir çoğunluğu, tercih süreçlerinde bu web sitelerini kullanarak karar verme süreçlerini yönlendirmektedir. Bu bağlamda, web sitelerinin hızlı, kullanıcı dostu ve herkes tarafından erişilebilir olması, ayrıca arama motorlarında kolayca bulunabilir olması, eğitim kurumlarının potansiyel öğrencilere ulaşabilmesi için kritik önem taşımaktadır. Bu çalışma, Türkiye'deki bazı üniversitelerin aday öğrenci web sitelerinin performans, erişilebilirlik ve arama motoru optimizasyonu açısından detaylı bir şekilde incelenmesini konu almaktadır. Analizler, Google'ın Lighthouse aracı kullanılarak gerçekleştirilmiş ve web sitelerinin mobil ve masaüstü versiyonlarına yönelik kapsamlı bir değerlendirme yapılmıştır. Elde edilen bulgular, web sitelerinin teknolojik gelişmelere ve kullanıcı ihtiyaçlarına uyum sağlama konusunda farklı düzeylerde başarı gösterdiğini ortaya koymaktadır. Çalışmanın sonuçları, eğitim kurumlarının web sitelerini sürekli olarak güncel tutmaları, kullanıcı dostu bir tasarım sağlamaları, erişilebilirlik standartlarını karşılamaları ve arama motoru optimizasyonu stratejilerini etkin bir şekilde uygulamaları gerektiğinin altını çizmektedir. Bu yönde atılacak adımlar, eğitim kurumlarının daha geniş bir kitleye ulaşmasını, aday öğrencilerin dikkatini çekmesini ve onların tercihlerini olumlu yönde etkilemesini sağlayacaktır. Bu çalışma, eğitim kurumlarının çevrimiçi varlıklarını optimize etme çabalarına yönelik değerli içgörüler sunarak, rekabetçi bir eğitim ortamında başarıya ulaşmalarına yardımcı olmayı amaçlamaktadır.
{"title":"Aday Öğrenci Web Sitelerinin Performans, Erişilebilirlik ve Arama Motoru Optimizasyonu Açısından İncelenmesi","authors":"Muhammed Çağrı Aksu","doi":"10.55205/joctensa.21202382","DOIUrl":"https://doi.org/10.55205/joctensa.21202382","url":null,"abstract":"Aday öğrenci web siteleri, üniversiteler ve eğitim kurumları için potansiyel öğrencilere ulaşmak, kurumların akademik programlarını, kabul süreçlerini, kampüs yaşamını ve benzersiz değerlerini tanıtmak açısından önemlidir. Bu web siteleri, aday öğrencilerin bilinçli tercihler yapmalarına yardımcı olmak için kritik bir kaynak görevi görürken, aynı zamanda eğitim kurumlarının genel çevrimiçi imajını ve erişilebilirliğini de şekillendirmektedir. Günümüzde, aday öğrencilerin büyük bir çoğunluğu, tercih süreçlerinde bu web sitelerini kullanarak karar verme süreçlerini yönlendirmektedir. Bu bağlamda, web sitelerinin hızlı, kullanıcı dostu ve herkes tarafından erişilebilir olması, ayrıca arama motorlarında kolayca bulunabilir olması, eğitim kurumlarının potansiyel öğrencilere ulaşabilmesi için kritik önem taşımaktadır. Bu çalışma, Türkiye'deki bazı üniversitelerin aday öğrenci web sitelerinin performans, erişilebilirlik ve arama motoru optimizasyonu açısından detaylı bir şekilde incelenmesini konu almaktadır. Analizler, Google'ın Lighthouse aracı kullanılarak gerçekleştirilmiş ve web sitelerinin mobil ve masaüstü versiyonlarına yönelik kapsamlı bir değerlendirme yapılmıştır. Elde edilen bulgular, web sitelerinin teknolojik gelişmelere ve kullanıcı ihtiyaçlarına uyum sağlama konusunda farklı düzeylerde başarı gösterdiğini ortaya koymaktadır. Çalışmanın sonuçları, eğitim kurumlarının web sitelerini sürekli olarak güncel tutmaları, kullanıcı dostu bir tasarım sağlamaları, erişilebilirlik standartlarını karşılamaları ve arama motoru optimizasyonu stratejilerini etkin bir şekilde uygulamaları gerektiğinin altını çizmektedir. Bu yönde atılacak adımlar, eğitim kurumlarının daha geniş bir kitleye ulaşmasını, aday öğrencilerin dikkatini çekmesini ve onların tercihlerini olumlu yönde etkilemesini sağlayacaktır. Bu çalışma, eğitim kurumlarının çevrimiçi varlıklarını optimize etme çabalarına yönelik değerli içgörüler sunarak, rekabetçi bir eğitim ortamında başarıya ulaşmalarına yardımcı olmayı amaçlamaktadır.","PeriodicalId":186308,"journal":{"name":"Cihannüma Teknoloji Fen ve Mühendislik Bilimleri Akademi Dergisi","volume":"11 10","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141014510","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-03-30DOI: 10.55205/joctensa.11202244
Fatih Sorgulu, M. Öztürk, Nader Javani, İbrahim Dinçer
Günümüz ekonomilerinde nüfusun artışı ve yaşam kalitesindeki değişiklikler, enerji üretim altyapısında da büyük değişiklikleri beraberinde getirmektedir. Fosil yakıt kullanımı sonucu ortaya çıkan karbondioksit emisyonlarını azaltmak ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı artmaktadır. Bu eğilimin nedeni, dünya genelinde artan enerji talebi ve fosil yakıt tüketimidir. Doğal gaz, toplam enerji talebinin üçte birini oluşturan ve küresel olarak en yüksek karbon emisyonunu üreten fosil yakıttır. Hidrojen ise, daha düşük sera gazı emisyonları ve sürdürülebilir enerji sağladığı için başta yenilenebilir enerji bazlı sistemler olmak üzere entegre enerji sistemlerinde büyük ilgi görmektedir. Bu bağlamda hidrojen, enerji güvenliği ve sürdürülebilirlik için kritik bir enerji taşıyıcısı olarak görülmektedir. Bu çalışmada hidrojenin doğal gaza karıştırılmasının yanma üzerindeki etkileri deneysel ve teorik olarak araştırılmıştır. Doğal gaza hidrojen ilavesiyle hacim bazlı alt ısıl değer artarken, Wobbe indeksi ve yoğunluk değerleri düşmektedir. Doğal gazın içerisine karıştırılan hidrojen oranı hacimsel olarak %0’dan %20’ye çıkarıldığında; Wobbe indeksi 50.395 kJ/m3 değerinden 47.654 kJ/m3 değerine düşerken, çevreye olan karbondioksit emisyonları %9,1’den %7,9’a azalmaktadır.
{"title":"Hidrojen ve Doğal Gaz Karışımının Evsel Cihazlarda Kullanımının Deneysel ve Teorik Olarak İncelenmesi","authors":"Fatih Sorgulu, M. Öztürk, Nader Javani, İbrahim Dinçer","doi":"10.55205/joctensa.11202244","DOIUrl":"https://doi.org/10.55205/joctensa.11202244","url":null,"abstract":"Günümüz ekonomilerinde nüfusun artışı ve yaşam kalitesindeki değişiklikler, enerji üretim altyapısında da büyük değişiklikleri beraberinde getirmektedir. Fosil yakıt kullanımı sonucu ortaya çıkan karbondioksit emisyonlarını azaltmak ve iklim değişikliği ile mücadele etmek için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı artmaktadır. Bu eğilimin nedeni, dünya genelinde artan enerji talebi ve fosil yakıt tüketimidir. Doğal gaz, toplam enerji talebinin üçte birini oluşturan ve küresel olarak en yüksek karbon emisyonunu üreten fosil yakıttır. Hidrojen ise, daha düşük sera gazı emisyonları ve sürdürülebilir enerji sağladığı için başta yenilenebilir enerji bazlı sistemler olmak üzere entegre enerji sistemlerinde büyük ilgi görmektedir. Bu bağlamda hidrojen, enerji güvenliği ve sürdürülebilirlik için kritik bir enerji taşıyıcısı olarak görülmektedir. Bu çalışmada hidrojenin doğal gaza karıştırılmasının yanma üzerindeki etkileri deneysel ve teorik olarak araştırılmıştır. Doğal gaza hidrojen ilavesiyle hacim bazlı alt ısıl değer artarken, Wobbe indeksi ve yoğunluk değerleri düşmektedir. Doğal gazın içerisine karıştırılan hidrojen oranı hacimsel olarak %0’dan %20’ye çıkarıldığında; Wobbe indeksi 50.395 kJ/m3 değerinden 47.654 kJ/m3 değerine düşerken, çevreye olan karbondioksit emisyonları %9,1’den %7,9’a azalmaktadır.","PeriodicalId":186308,"journal":{"name":"Cihannüma Teknoloji Fen ve Mühendislik Bilimleri Akademi Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-03-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126526262","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-03-30DOI: 10.55205/joctensa.11202223
Adnan Çalık, Ezgi Eylem Bıçaklı, Onur Zerentürk
Bu çalışmada GG-25 dökme demir iki farklı üretim yöntemi ile üretilerek, mikroyapı ve mekanik özelliklerine döküm yönteminin etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Aynı döküm sıcaklığı ve kimyasal kompozisyona sahip GG-25 dökme demir savurma ve kum kalıba döküm yöntemi ile üretilmiştir. Mekanik özelliklerin belirlenmesi için her iki yöntem ile üretilen numunelere çekme deneyi ve Brinell sertlik testleri uygulanmıştır. Çekme deneyi için TS EN ISO 6892-1 standartlarına uygun olarak çekme deney numuneleri üretilmiştir. Mikro yapı analizi optik mikroskop kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Savurma döküm yöntemi ile üretilen numunelerin çekme dayanım değeri ortalama 282 MPa olarak elde edilmiştir. Yapılan test ve analizler sonucunda savurma döküm yöntemi ile üretilen parçaların sertlik ve çekme dayanım değerlerinin kum kalıba döküm yöntemi ile üretilen parçalardan daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Mekanik özelliklerin soğuma hızının daha yüksek olduğu savurma döküm yöntemi ile arttığı gözlemlenmiştir. Mikro yapı incelemesinde her iki yöntemle üretilen numunelerin baskın bir şekilde perlitik yapıda olduğu görülmüştür. İki farklı yöntem ile üretilen numunelerin mikro yapı karşılaştırmalarında benzer yapılar elde edilmesine rağmen savurma dökümde homojen yapılı grafit lamellerin sayısına ve lameller arasındaki mesafenin az olmasına bağlı olarak mekanik özelliklerin olumlu yönde değiştiği mikro yapı görüntüleri ve sertlik değerleri ile desteklenmiştir.
本研究旨在确定两种不同生产方法的铸造方法对 GG-25 铸铁微观结构和机械性能的影响。采用离心铸造法和砂模铸造法生产了具有相同铸造温度和化学成分的 GG-25 铸铁。对两种方法生产的试样都进行了拉伸试验和布氏硬度试验,以确定其机械性能。拉伸试样按照 TS EN ISO 6892-1 标准制作。显微结构分析使用光学显微镜进行。离心铸造法生产的试样的拉伸强度值平均为 282 兆帕。测试和分析结果表明,离心铸造法生产的零件的硬度和抗拉强度值均高于砂模铸造法生产的零件。据观察,离心铸造法的冷却速度较高,机械性能也随之提高。在微观结构检查中发现,两种方法生产的样品主要呈珠光体结构。虽然两种不同方法生产的样品在微观结构比较中获得了相似的结构,但微观结构图像和硬度值证实,离心铸造法中均匀石墨薄片的数量和薄片之间的小间距会使机械性能发生积极变化。
{"title":"Savurma ve Kum Kalıba Döküm Yöntemi ile Üretilen GG-25 Dökme Demirin Mikroyapısal ve Mekanik Özelliklerinin Karşılaştırılması","authors":"Adnan Çalık, Ezgi Eylem Bıçaklı, Onur Zerentürk","doi":"10.55205/joctensa.11202223","DOIUrl":"https://doi.org/10.55205/joctensa.11202223","url":null,"abstract":"Bu çalışmada GG-25 dökme demir iki farklı üretim yöntemi ile üretilerek, mikroyapı ve mekanik özelliklerine döküm yönteminin etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Aynı döküm sıcaklığı ve kimyasal kompozisyona sahip GG-25 dökme demir savurma ve kum kalıba döküm yöntemi ile üretilmiştir. Mekanik özelliklerin belirlenmesi için her iki yöntem ile üretilen numunelere çekme deneyi ve Brinell sertlik testleri uygulanmıştır. Çekme deneyi için TS EN ISO 6892-1 standartlarına uygun olarak çekme deney numuneleri üretilmiştir. Mikro yapı analizi optik mikroskop kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Savurma döküm yöntemi ile üretilen numunelerin çekme dayanım değeri ortalama 282 MPa olarak elde edilmiştir. Yapılan test ve analizler sonucunda savurma döküm yöntemi ile üretilen parçaların sertlik ve çekme dayanım değerlerinin kum kalıba döküm yöntemi ile üretilen parçalardan daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. Mekanik özelliklerin soğuma hızının daha yüksek olduğu savurma döküm yöntemi ile arttığı gözlemlenmiştir. Mikro yapı incelemesinde her iki yöntemle üretilen numunelerin baskın bir şekilde perlitik yapıda olduğu görülmüştür. İki farklı yöntem ile üretilen numunelerin mikro yapı karşılaştırmalarında benzer yapılar elde edilmesine rağmen savurma dökümde homojen yapılı grafit lamellerin sayısına ve lameller arasındaki mesafenin az olmasına bağlı olarak mekanik özelliklerin olumlu yönde değiştiği mikro yapı görüntüleri ve sertlik değerleri ile desteklenmiştir.","PeriodicalId":186308,"journal":{"name":"Cihannüma Teknoloji Fen ve Mühendislik Bilimleri Akademi Dergisi","volume":"12 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-03-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132457246","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-03-30DOI: 10.55205/joctensa.11202233
Z. Yümün, H. Aslıyüksek, M. M. Yentür, M. Önce
The wastes formed as a result of increasing settlements, industrial establishments, agricultural activities and shipping activities on the shores of the Marmara Sea cause the pollution of the Sea of Marmara. Although the pollution in seawater is diluted in a short time by waves and water currents, heavy metals and other pollutants that precipitate chemically and physically create permanent pollution in the sediments. Heavy metal concentrations in Yalova and its surroundings were analyzed by LIBS (Laser-Induced Breakdown Spectroscopy) method in order to control the pollution in this region. In the analyzes made, the percent availability of heavy metals in the sediments was evaluated. With Principal Component Analysis (PCA), heavy metal contamination levels caused by domestic and industrial wastes in the sediments were analyzed and the results were interpreted. The high levels of Ca, Na, Mg elements in the region depend on the presence of carbonate rocks in the region. The presence of Fe, Al and some trace elements is due to the prevalence of volcanic and magmatic rocks in the region. The fact that the elements with high economic value such as Al, Ag and Ti are especially high in Core 1-6 is due to the granitic rocks outcropping in the eastern part of the study area where the samples were taken in, and it is an indication of the existence of important mineral mineralizations in the region. This situation shows that heavy metal pollution in the marine environment consists of both anthropogenic and natural sources.
{"title":"Measurement of Heavy Metal Concentrations of Marine Sediments in Yalova Section of Marmara Sea By LIBS Method And Evaluation of Pollution By Principal Component Analysis","authors":"Z. Yümün, H. Aslıyüksek, M. M. Yentür, M. Önce","doi":"10.55205/joctensa.11202233","DOIUrl":"https://doi.org/10.55205/joctensa.11202233","url":null,"abstract":"The wastes formed as a result of increasing settlements, industrial establishments, agricultural activities and shipping activities on the shores of the Marmara Sea cause the pollution of the Sea of Marmara. Although the pollution in seawater is diluted in a short time by waves and water currents, heavy metals and other pollutants that precipitate chemically and physically create permanent pollution in the sediments. Heavy metal concentrations in Yalova and its surroundings were analyzed by LIBS (Laser-Induced Breakdown Spectroscopy) method in order to control the pollution in this region. In the analyzes made, the percent availability of heavy metals in the sediments was evaluated. With Principal Component Analysis (PCA), heavy metal contamination levels caused by domestic and industrial wastes in the sediments were analyzed and the results were interpreted. The high levels of Ca, Na, Mg elements in the region depend on the presence of carbonate rocks in the region. The presence of Fe, Al and some trace elements is due to the prevalence of volcanic and magmatic rocks in the region. The fact that the elements with high economic value such as Al, Ag and Ti are especially high in Core 1-6 is due to the granitic rocks outcropping in the eastern part of the study area where the samples were taken in, and it is an indication of the existence of important mineral mineralizations in the region. This situation shows that heavy metal pollution in the marine environment consists of both anthropogenic and natural sources.","PeriodicalId":186308,"journal":{"name":"Cihannüma Teknoloji Fen ve Mühendislik Bilimleri Akademi Dergisi","volume":"324 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-03-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114064688","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-03-30DOI: 10.55205/joctensa.11202235
T. Tuna, İpek Balnan, Melek Gülnur Samur, Nursel Sezgin
Neutron particles are different, due to their nature of interacting directly with the atomic nucleus and making indirect ionization. In this study calcite containing and non-calcite containing concrete samples neutron shielding capabilities was compared with each other. CaCO3 (calcite) added concrete and pure concrete was experimentally compared against an isotropic Am-Be neutron source. Naturally, calcite containing concrete was in heavy form in comparison with pure concrete, means that the aim of these experiment is comparing neutron shielding properties of heavy and light concrete. In both samples, thickness of the samples was started with 2 cm and reach to 10 cm with 2 cm increases. The effect of thickness and the effect of material type on neutron shielding was investigated. According to the test results, pure concrete samples shows better shielding characteristics.
{"title":"Investigation of Neutron Shielding Behaviour of Unreinforced and Calcite Reinforced Concrete Samples","authors":"T. Tuna, İpek Balnan, Melek Gülnur Samur, Nursel Sezgin","doi":"10.55205/joctensa.11202235","DOIUrl":"https://doi.org/10.55205/joctensa.11202235","url":null,"abstract":"Neutron particles are different, due to their nature of interacting directly with the atomic nucleus and making indirect ionization. In this study calcite containing and non-calcite containing concrete samples neutron shielding capabilities was compared with each other. CaCO3 (calcite) added concrete and pure concrete was experimentally compared against an isotropic Am-Be neutron source. Naturally, calcite containing concrete was in heavy form in comparison with pure concrete, means that the aim of these experiment is comparing neutron shielding properties of heavy and light concrete. In both samples, thickness of the samples was started with 2 cm and reach to 10 cm with 2 cm increases. The effect of thickness and the effect of material type on neutron shielding was investigated. According to the test results, pure concrete samples shows better shielding characteristics.","PeriodicalId":186308,"journal":{"name":"Cihannüma Teknoloji Fen ve Mühendislik Bilimleri Akademi Dergisi","volume":"12 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-03-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125237077","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-03-30DOI: 10.55205/joctensa.11202224
Gültekin Güllü
Atık yönetimi hizmetleri belediyelerin asli ve önemli görevlerinden biridir. İnşaat ve yıkım atıkları, çoğunlukla kentsel dönüşüm sürecinde binaların yıkılması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu atıklar iyi yönetilmediğinde bir yandan kaynaklar büyük oranda israf edilirken diğer yandan çevre olumsuz etkilenmektedir. Kaynakları israf etmemek için çevreyi daha iyi korumak için kentsel dönüşüm atıklarının daha iyi yönetimi gereklidir. Atık hiyerarşisine göre bu atıkların seçici yıkım ile kaynağında ayrıştırılması ve bu atıkların sıfır atık döngüsünde geri kazanılarak yeniden kullanılmasının sağlanması gerekmektedir. İstanbul'da kentsel dönüşüm nedeniyle çok fazla inşaat ve yıkım atığı oluşmaktadır. Bu atıklar ekonomik olarak kaynak ya da hammadde olarak değerlendirilmediği için kentsel dönüşüm atıkları sorunu büyümekte ve gelecekte çevresel bir krize dönüşeceği ve sürdürülemez bir boyuta ulaşacağı görülmektedir. Bu atıklar fiilen işlendiğinde çok önemli bir hammadde ve ekonomik değeri olan, kullanım alanı olan ve değerlendirilmesi gereken ikincil bir kaynaktır. Bu çalışmanın amacı; inşaat ve yıkıntı atıklarını bir atık değil, kaynak olarak görmek, üretim sektöründe ekonomik olarak ikincil bir hammadde olarak değerlendirilmesini sağlamaktır. Böylece sürdürülebilir çevre politikaları açısından inşaat ve yıkıntı atıklarının sağlıklı yönetimini yaparak hem doğal kaynakların hem de çevrenin korunmasını sağlamaktır.
{"title":"İstanbul’da Kentsel Dönüşüm, İnşaat ve Yıkıntı Atıkları","authors":"Gültekin Güllü","doi":"10.55205/joctensa.11202224","DOIUrl":"https://doi.org/10.55205/joctensa.11202224","url":null,"abstract":"Atık yönetimi hizmetleri belediyelerin asli ve önemli görevlerinden biridir. İnşaat ve yıkım atıkları, çoğunlukla kentsel dönüşüm sürecinde binaların yıkılması sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu atıklar iyi yönetilmediğinde bir yandan kaynaklar büyük oranda israf edilirken diğer yandan çevre olumsuz etkilenmektedir. Kaynakları israf etmemek için çevreyi daha iyi korumak için kentsel dönüşüm atıklarının daha iyi yönetimi gereklidir. Atık hiyerarşisine göre bu atıkların seçici yıkım ile kaynağında ayrıştırılması ve bu atıkların sıfır atık döngüsünde geri kazanılarak yeniden kullanılmasının sağlanması gerekmektedir. İstanbul'da kentsel dönüşüm nedeniyle çok fazla inşaat ve yıkım atığı oluşmaktadır. Bu atıklar ekonomik olarak kaynak ya da hammadde olarak değerlendirilmediği için kentsel dönüşüm atıkları sorunu büyümekte ve gelecekte çevresel bir krize dönüşeceği ve sürdürülemez bir boyuta ulaşacağı görülmektedir. Bu atıklar fiilen işlendiğinde çok önemli bir hammadde ve ekonomik değeri olan, kullanım alanı olan ve değerlendirilmesi gereken ikincil bir kaynaktır. Bu çalışmanın amacı; inşaat ve yıkıntı atıklarını bir atık değil, kaynak olarak görmek, üretim sektöründe ekonomik olarak ikincil bir hammadde olarak değerlendirilmesini sağlamaktır. Böylece sürdürülebilir çevre politikaları açısından inşaat ve yıkıntı atıklarının sağlıklı yönetimini yaparak hem doğal kaynakların hem de çevrenin korunmasını sağlamaktır.","PeriodicalId":186308,"journal":{"name":"Cihannüma Teknoloji Fen ve Mühendislik Bilimleri Akademi Dergisi","volume":"9 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-03-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131686019","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-03-30DOI: 10.55205/joctensa.11202238
E. Kam, M. Çakar, Z. Yümün
The present study aimed to determine heavy metal pollution in the Izmir Karaburun region of Turkey by analyzing the marine sediments within the Izmir Karaburun peninsula. Sediment samples were taken using a drilling method from six different regions on the peninsula and analyzed using laser-induced breakdown spectroscopy (LIBS). The percentage of the elements in the samples that matched the standard elements described in the device were determined. The results showed that potassium (K) with a 97% matching percentage and iron (Fe) with a 94% matching percentage was intensive in six different regions. In the first, fourth, and sixth regions, silver (Ag), which is a frequent heavy metal, was found at a high incidence of 50% as regards that in other regions. The results of these analyses were parallel to each other in six different regions in the Izmir Karaburun peninsula, and amount of possibly toxic heavy metals were found. When the LIBS conclusions were compared with the conclusion found in the literature, the existence of some elements, such as mercury (Hg), lead (Pb), and arsenic (As), which are known to be toxic elements and a danger to human health, were found in only trace amount; as a consequence, we supposed that there is no heavy metal pollution that could pose a hazard to human health and marine ecosystems within that region.
{"title":"Analyses of Heavy Metals in Sea Sediments from the Izmir Karaburun Region","authors":"E. Kam, M. Çakar, Z. Yümün","doi":"10.55205/joctensa.11202238","DOIUrl":"https://doi.org/10.55205/joctensa.11202238","url":null,"abstract":"The present study aimed to determine heavy metal pollution in the Izmir Karaburun region of Turkey by analyzing the marine sediments within the Izmir Karaburun peninsula. Sediment samples were taken using a drilling method from six different regions on the peninsula and analyzed using laser-induced breakdown spectroscopy (LIBS). The percentage of the elements in the samples that matched the standard elements described in the device were determined. The results showed that potassium (K) with a 97% matching percentage and iron (Fe) with a 94% matching percentage was intensive in six different regions. In the first, fourth, and sixth regions, silver (Ag), which is a frequent heavy metal, was found at a high incidence of 50% as regards that in other regions. The results of these analyses were parallel to each other in six different regions in the Izmir Karaburun peninsula, and amount of possibly toxic heavy metals were found. When the LIBS conclusions were compared with the conclusion found in the literature, the existence of some elements, such as mercury (Hg), lead (Pb), and arsenic (As), which are known to be toxic elements and a danger to human health, were found in only trace amount; as a consequence, we supposed that there is no heavy metal pollution that could pose a hazard to human health and marine ecosystems within that region.","PeriodicalId":186308,"journal":{"name":"Cihannüma Teknoloji Fen ve Mühendislik Bilimleri Akademi Dergisi","volume":"72 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-03-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126357300","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}