Bu çalışmada, yüksek lisans öğrencilerinin COVID-19 salgını sürecindeki uzaktan eğitim deneyimleri ele alınmıştır. Çalışma kapsamında, 2020-2021 akademik yılında Marmara Üniversitesi’nde bir yüksek lisans programına kaydolan öğrencilere online anket uygulanmış; veri seti 501 öğrenciden elde edilen bilgilerle derlenmiştir. Örneklemde yer alan öğrenciler; 23-56 yaş grubunda, %59’u erkek, %24’ü evli olup ve bir işte çalışanların oranı %66’dır. Öğrencilerin %71’i sosyal bilimler, %19’u fen bilimleri, %8’i sağlık bilimleri ve 11 öğrenci de güzel sanatlar alanlarındaki programlara kayıtlı olup; %74’ü tezli, %26’sı tezsiz bir yüksek lisans programında eğitim görmektedir. Çalışma kapsamında, öğrencilerin COVID-19 salgını dönemindeki uzaktan eğitime dair görüşleri ile demografik özellikleri, eğitim gördükleri alan (sosyal, fen, sağlık bilimleri ve güzel sanatlar) ve program türü (tezli, tezsiz) arasındaki ilişki yapısı araştırılmış; salgın sonrası döneme ilişkin eğitim biçimi tercihleri incelenmiştir. Salgın sürecinin özellikle tezsiz yüksek lisans yapan öğrenciler tarafından bir eğitim fırsatı olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Yüksek lisans programının ilgili olduğu alan yönünden bakıldığında, uzaktan eğitim uygulanacağı için yüksek lisans yapma kararı alanların ağırlığı, fen bilimleri alanında en yüksek düzeyde gözlemlenmiştir. Yüksek lisans öğrencilerinin uzaktan eğitim deneyimlerindeki farklılıklarda cinsiyet etkili değilken; medeni durum, bir işte çalışma durumu ve yaş değişkenleri etkili bulunmuştur. Uzaktan eğitimin yüksek lisans öğrencileri tarafından çok çabuk benimsendiği ve salgın ortadan kalktıktan sonraki dönemde de yüksek lisans düzeyinde talep gören bir eğitim biçimi olacağı anlaşılmıştır.
{"title":"Covid-19 salgını sürecinde yüksek lisans öğrencilerinin gözünden uzaktan eğitim","authors":"Esen Yıldırım, Gülen Arikan Kokkaya","doi":"10.26809/joa.6.4.06","DOIUrl":"https://doi.org/10.26809/joa.6.4.06","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, yüksek lisans öğrencilerinin COVID-19 salgını sürecindeki uzaktan eğitim deneyimleri ele alınmıştır. Çalışma kapsamında, 2020-2021 akademik yılında Marmara Üniversitesi’nde bir yüksek lisans programına kaydolan öğrencilere online anket uygulanmış; veri seti 501 öğrenciden elde edilen bilgilerle derlenmiştir. Örneklemde yer alan öğrenciler; 23-56 yaş grubunda, %59’u erkek, %24’ü evli olup ve bir işte çalışanların oranı %66’dır. Öğrencilerin %71’i sosyal bilimler, %19’u fen bilimleri, %8’i sağlık bilimleri ve 11 öğrenci de güzel sanatlar alanlarındaki programlara kayıtlı olup; %74’ü tezli, %26’sı tezsiz bir yüksek lisans programında eğitim görmektedir.\u0000\u0000Çalışma kapsamında, öğrencilerin COVID-19 salgını dönemindeki uzaktan eğitime dair görüşleri ile demografik özellikleri, eğitim gördükleri alan (sosyal, fen, sağlık bilimleri ve güzel sanatlar) ve program türü (tezli, tezsiz) arasındaki ilişki yapısı araştırılmış; salgın sonrası döneme ilişkin eğitim biçimi tercihleri incelenmiştir.\u0000\u0000Salgın sürecinin özellikle tezsiz yüksek lisans yapan öğrenciler tarafından bir eğitim fırsatı olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Yüksek lisans programının ilgili olduğu alan yönünden bakıldığında, uzaktan eğitim uygulanacağı için yüksek lisans yapma kararı alanların ağırlığı, fen bilimleri alanında en yüksek düzeyde gözlemlenmiştir. Yüksek lisans öğrencilerinin uzaktan eğitim deneyimlerindeki farklılıklarda cinsiyet etkili değilken; medeni durum, bir işte çalışma durumu ve yaş değişkenleri etkili bulunmuştur. Uzaktan eğitimin yüksek lisans öğrencileri tarafından çok çabuk benimsendiği ve salgın ortadan kalktıktan sonraki dönemde de yüksek lisans düzeyinde talep gören bir eğitim biçimi olacağı anlaşılmıştır.","PeriodicalId":221223,"journal":{"name":"Volume 6, Issue 4","volume":"125 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-11-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"127221479","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Aralık 2019’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin Hubei eyaleti Wuhan kentinde başlayan Covid-19, kısa bir zaman içinde tüm dünyaya yayılmış ve 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından pandemi olarak ilan edilmiştir. Dünyanın her yerinden milyonlarca insanın enfekte olmasına ve yaşamını yitirmesine neden olan Covid-19, dünyada ve ülkemizde birçok alanda birçok çalışmaya konu olmuştur. Bu çalışmada, Türk araştırmacıların Covid-19 ile ilgili yapılan araştırmalara olan katkılarının incelenmesi amaçlanmaktadır. Çalışmada Web Of Science veri tabanı üzerinden Covid-19 ile bağlantılı terimler kullanılarak yapılan arama sonucunda iki yıllık süreç içerisinde gerçekleştirilen çalışmalar incelenmiştir. Elde edilen yayınlar; yıl bazındaki sıklık, yayın türü, yayınlandığı dergi, yayın dili, yöntem, araştırmacıların çalışma alanları, kurumları ve ülkeleri yönünden analiz edilmiştir. Araştırmacıların özellikle hangi alanda en fazla sayıda çalışmaya imza attıkları da saptanmıştır. Aynı zamanda belirlenen alanda çalışan kişiler ve kurumlar arasındaki ağ yapısı da Sosyal Ağ Analizi ile araştırılmıştır. Sosyal Ağ Analizi, son yıllarda bibliyometrik çalışmalarda haritalama tekniği olarak sıklıkla kullanılan analizlerden biri haline gelmiştir. Sosyal Ağ Analizi’nin bu amaç doğrultusunda kullanılması araştırılan konuda öne çıkan üretken aktörlerin ve aralarındaki ilişkilerin ortaya çıkarılmasına olanak sağlamaktadır. Yapılan analiz sonucunda yazarlar arasında küçük gruplar arasında iş birliklerinin olduğu söylenebilmektedir. Kurumlar arasındaki ağ yapısı analiz edildiğinde ise kurumlar arası iş birliklerinin ön plana çıktığı, kurumların daha fazla köprü rolü oynadığı saptanmıştır. Yazarlar arasındaki iş birliğinin devam etmesi, pandemi sürecinde elde edilen bulguların paylaşılması ve bunların incelenmesi, gerekli düzenlemelerin yapılmasında kaynak teşkil etmesi açısından önemlidir. Çalışmada anahtar kelimeler ve özetler de incelenerek belirlenen alan üzerinde yoğunlaşılan ana konular, analiz teknikleri ile belirlenmiştir. Elde edilen bulguların mevcut durumu ortaya koyarak ilerleyen zamanlarda yayınlanacak çalışmalara birçok açıdan yol gösterici olacağı düşünülmektedir.
{"title":"Covid-19 araştırmalarında Türkiye kaynaklı yayınların sosyal ağ analizi ile incelenmesi","authors":"Esra Yurtsever, Özlem Ergüt","doi":"10.26809/joa.6.4.03","DOIUrl":"https://doi.org/10.26809/joa.6.4.03","url":null,"abstract":"Aralık 2019’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin Hubei eyaleti Wuhan kentinde başlayan Covid-19, kısa bir zaman içinde tüm dünyaya yayılmış ve 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından pandemi olarak ilan edilmiştir. Dünyanın her yerinden milyonlarca insanın enfekte olmasına ve yaşamını yitirmesine neden olan Covid-19, dünyada ve ülkemizde birçok alanda birçok çalışmaya konu olmuştur. Bu çalışmada, Türk araştırmacıların Covid-19 ile ilgili yapılan araştırmalara olan katkılarının incelenmesi amaçlanmaktadır. Çalışmada Web Of Science veri tabanı üzerinden Covid-19 ile bağlantılı terimler kullanılarak yapılan arama sonucunda iki yıllık süreç içerisinde gerçekleştirilen çalışmalar incelenmiştir. Elde edilen yayınlar; yıl bazındaki sıklık, yayın türü, yayınlandığı dergi, yayın dili, yöntem, araştırmacıların çalışma alanları, kurumları ve ülkeleri yönünden analiz edilmiştir. Araştırmacıların özellikle hangi alanda en fazla sayıda çalışmaya imza attıkları da saptanmıştır. Aynı zamanda belirlenen alanda çalışan kişiler ve kurumlar arasındaki ağ yapısı da Sosyal Ağ Analizi ile araştırılmıştır. Sosyal Ağ Analizi, son yıllarda bibliyometrik çalışmalarda haritalama tekniği olarak sıklıkla kullanılan analizlerden biri haline gelmiştir. Sosyal Ağ Analizi’nin bu amaç doğrultusunda kullanılması araştırılan konuda öne çıkan üretken aktörlerin ve aralarındaki ilişkilerin ortaya çıkarılmasına olanak sağlamaktadır. Yapılan analiz sonucunda yazarlar arasında küçük gruplar arasında iş birliklerinin olduğu söylenebilmektedir. Kurumlar arasındaki ağ yapısı analiz edildiğinde ise kurumlar arası iş birliklerinin ön plana çıktığı, kurumların daha fazla köprü rolü oynadığı saptanmıştır. Yazarlar arasındaki iş birliğinin devam etmesi, pandemi sürecinde elde edilen bulguların paylaşılması ve bunların incelenmesi, gerekli düzenlemelerin yapılmasında kaynak teşkil etmesi açısından önemlidir. Çalışmada anahtar kelimeler ve özetler de incelenerek belirlenen alan üzerinde yoğunlaşılan ana konular, analiz teknikleri ile belirlenmiştir. Elde edilen bulguların mevcut durumu ortaya koyarak ilerleyen zamanlarda yayınlanacak çalışmalara birçok açıdan yol gösterici olacağı düşünülmektedir.","PeriodicalId":221223,"journal":{"name":"Volume 6, Issue 4","volume":"68 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-11-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"117302513","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Any job comes with different occupational hazards. Office-bounded positions had become pervasive over the past years. Moreover, the pandemic crisis experienced in 2020 shifted these jobs to a home office, generating unexpected hazards. The case study presented below collected primary data from 409 university employees through biometric screenings and analyzed it using descriptive and inferential statistics. Chi-square tests established statistically significant associations between type of occupation and characteristics such as gender, body mass index, blood and urine sample laboratory results, and age. Logistic regression determined two significant factors that contribute to occupational diagnosis (gender and physical exam results). In addition, the study identified clinical problems and pathologies related to mental work. These results were pivotal for identifying specific work hazards such as obesity, musculoskeletal disorders, eye problems, and metabolic diseases and how they affect health and safety in the workplace.
{"title":"Associations between biometric characteristics and occupational safety and health","authors":"L. Ruiz","doi":"10.26809/joa.6.4.04","DOIUrl":"https://doi.org/10.26809/joa.6.4.04","url":null,"abstract":"Any job comes with different occupational hazards. Office-bounded positions had become pervasive over the past years. Moreover, the pandemic crisis experienced in 2020 shifted these jobs to a home office, generating unexpected hazards. The case study presented below collected primary data from 409 university employees through biometric screenings and analyzed it using descriptive and inferential statistics. Chi-square tests established statistically significant associations between type of occupation and characteristics such as gender, body mass index, blood and urine sample laboratory results, and age. Logistic regression determined two significant factors that contribute to occupational diagnosis (gender and physical exam results). In addition, the study identified clinical problems and pathologies related to mental work. These results were pivotal for identifying specific work hazards such as obesity, musculoskeletal disorders, eye problems, and metabolic diseases and how they affect health and safety in the workplace.","PeriodicalId":221223,"journal":{"name":"Volume 6, Issue 4","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-11-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129896655","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ayasuluk Kalesi bugün İzmir İli Selçuk İlçesinde modern Selçuk yerleşim alanının güney batısında yükselen tepenin en üst kotuna kurulmuştur. Kaleler, köprüler, sarnıçlar ve yollar gibi işlevsel yapılar genellikle bir topluluğu, milliyeti ya da dini (saray, mabet veya zafer anıtı gibi) temsil etmeyen işlevsel yapılardır. Bu yüzden bir alanda egemenlik farklılaşmış olsa bile bu gibi işlevsel yapılar tahrip edilmemiş hatta onarılıp tekrar kullanılmıştır. Ayasuluk Kalesine bakıldığında görülen farklı evreler de bunu göstermektedir. Ayasuluk Kalesinin şu ana kadar bulunmuş olan en erken evresi, günümüzde ayakta bulunan Ayasuluk Kalesinin güneydoğu eteklerinde bulunan Hellenistik Dönem sur kalıntılarıdır. Bu kalıntılar burada Hellenistik Dönemden itibaren bir kale yapısının olduğunu göstermektedir. Sonrasında Bizans Döneminde bugün ayakta olan Ayasuluk Kalesinin yapılmış olduğu bilinmektedir. Ancak günümüzde gördüğümüz yapının büyük çoğunluğu Restorasyon ve Beylikler Dönemi eklemeleridir. Ayasuluk Kalesi Restorasyonları 1960’lı yıllarda başladığında amaç, tüm dönem restorasyon faaliyetlerinde yapılan ile aynı olup, kent içerisinden en iyi görülebilecek alanı destinasyon merkezi haline getirmek olmuştur. Bu sebeple Ayasuluk Kalesinin Selçuk içerisinden görülecek olan kısım Doğu ve Güney cephelerinde restorasyonlar yapılmıştır. Ardından 2000’lerin başında yıkılan bir alanda çalışmalar yapılmış sonrasında Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Yrd. Doç. Dr. Mustafa BÜYÜKKOLANCI başkanlığında Kalenin ziyarete açılması amacı ile başlatılan bilimsel çalışmaların bir ayağı olarak Ayasuluk Kalesinin Restorasyonu için gerekli projeler hazırlanmış ve restorasyonlara başlanmıştır. 2014 yılında ziyarete açılan Kalenin güçlendirme çalışmaları 2017 yılına kadar sürdürülmüş ve sürdürülebilir konservasyon çalışmaları ile bu çalışmaların devam ettirilmesi amaçlanmıştır. Ayasuluk Kalesi özelinde 60 yıllık restorasyon uygulamalarının geçmişi, gelişen ve değişen koruma bilinci, günümüze kadar devam eden hatalı uygulamalar ve hatalı kullanılan malzemeler üzerinden, tarihi yapılarda olması gereken uygulamalar için sonuçlara ulaşılması amaçlamıştır.
{"title":"Ayasuluk Kalesi Restorasyonları","authors":"Fırat Baranaydın","doi":"10.26809/joa.6.4.01","DOIUrl":"https://doi.org/10.26809/joa.6.4.01","url":null,"abstract":"Ayasuluk Kalesi bugün İzmir İli Selçuk İlçesinde modern Selçuk yerleşim alanının güney batısında yükselen tepenin en üst kotuna kurulmuştur. Kaleler, köprüler, sarnıçlar ve yollar gibi işlevsel yapılar genellikle bir topluluğu, milliyeti ya da dini (saray, mabet veya zafer anıtı gibi) temsil etmeyen işlevsel yapılardır. Bu yüzden bir alanda egemenlik farklılaşmış olsa bile bu gibi işlevsel yapılar tahrip edilmemiş hatta onarılıp tekrar kullanılmıştır. Ayasuluk Kalesine bakıldığında görülen farklı evreler de bunu göstermektedir. Ayasuluk Kalesinin şu ana kadar bulunmuş olan en erken evresi, günümüzde ayakta bulunan Ayasuluk Kalesinin güneydoğu eteklerinde bulunan Hellenistik Dönem sur kalıntılarıdır. Bu kalıntılar burada Hellenistik Dönemden itibaren bir kale yapısının olduğunu göstermektedir. Sonrasında Bizans Döneminde bugün ayakta olan Ayasuluk Kalesinin yapılmış olduğu bilinmektedir. Ancak günümüzde gördüğümüz yapının büyük çoğunluğu Restorasyon ve Beylikler Dönemi eklemeleridir. Ayasuluk Kalesi Restorasyonları 1960’lı yıllarda başladığında amaç, tüm dönem restorasyon faaliyetlerinde yapılan ile aynı olup, kent içerisinden en iyi görülebilecek alanı destinasyon merkezi haline getirmek olmuştur. Bu sebeple Ayasuluk Kalesinin Selçuk içerisinden görülecek olan kısım Doğu ve Güney cephelerinde restorasyonlar yapılmıştır. Ardından 2000’lerin başında yıkılan bir alanda çalışmalar yapılmış sonrasında Pamukkale Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Yrd. Doç. Dr. Mustafa BÜYÜKKOLANCI başkanlığında Kalenin ziyarete açılması amacı ile başlatılan bilimsel çalışmaların bir ayağı olarak Ayasuluk Kalesinin Restorasyonu için gerekli projeler hazırlanmış ve restorasyonlara başlanmıştır. 2014 yılında ziyarete açılan Kalenin güçlendirme çalışmaları 2017 yılına kadar sürdürülmüş ve sürdürülebilir konservasyon çalışmaları ile bu çalışmaların devam ettirilmesi amaçlanmıştır. Ayasuluk Kalesi özelinde 60 yıllık restorasyon uygulamalarının geçmişi, gelişen ve değişen koruma bilinci, günümüze kadar devam eden hatalı uygulamalar ve hatalı kullanılan malzemeler üzerinden, tarihi yapılarda olması gereken uygulamalar için sonuçlara ulaşılması amaçlamıştır.","PeriodicalId":221223,"journal":{"name":"Volume 6, Issue 4","volume":"62 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-11-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129369751","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmanın amacı eğitim kurumlarında çalışanların stresle başa çıkma yöntemleri ile sigara bağımlılığı arasındaki ilişkinin incelenmesi ve bu ölçeklerin demografik özellikler açısından nasıl farklılaştığının araştırılmasıdır. Araştırmanın evreni İstanbul ilinde ikamet eden ve araştırmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 18- 65 yaş aralığındaki sigara içen kişilerden oluşmaktadır. Katılımcılar seçilirken olasılıksız örnekleme yöntemlerinden olan uygun örneklemeden yararlanılmıştır. Araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Stresle Başa Çıkma Tarzları Envanteri ve Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi kullanılmıştır. Veriler, SPSS 25.0 istatistik programı ile analiz edilmiştir. Araştırmada stresle başa çıkma tarzları envanteri ve alt boyut puanlarına göre, cinsiyet, yaş, eğitim ve gelir değişkeni açısından anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi alınan puanların cinsiyet, gelir, eğitim ve yaş değişkeni açısından anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Stresle Başa Çıkma Tarzları Envanteri ve alt boyutları Kendine Güvenli Yaklaşım, İyimser Yaklaşım ve Çaresiz Yaklaşım ile Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi puanları arasında istatistiksel olarak negatif yönde anlamlı ilişki olduğu belirlenmiştir. Sosyo demografik özelliklere göre katılımcıların stresle başa çıkma yöntemleri ve sigara bağımlılığı puanlarının farklılaştığı bulunmuştur. Genel sonuçlar doğrultusunda stresle başa çıkma tarzları envanteri ve alt boyutları kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım ve çaresiz yaklaşım özellikleri ile stresle başa çıkma becerilerinin geliştirilmesine yönelik bilgilendirme ve eğitim düzenlenmesi önerilir.
{"title":"Eğitim kurumlarında çalışanların stresle başa çıkma yöntemleri ile sigara bağımlılığı arasındaki ilişki","authors":"Ayşegül Arasıl","doi":"10.26809/joa.6.4.07","DOIUrl":"https://doi.org/10.26809/joa.6.4.07","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın amacı eğitim kurumlarında çalışanların stresle başa çıkma yöntemleri ile sigara bağımlılığı arasındaki ilişkinin incelenmesi ve bu ölçeklerin demografik özellikler açısından nasıl farklılaştığının araştırılmasıdır. Araştırmanın evreni İstanbul ilinde ikamet eden ve araştırmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 18- 65 yaş aralığındaki sigara içen kişilerden oluşmaktadır. Katılımcılar seçilirken olasılıksız örnekleme yöntemlerinden olan uygun örneklemeden yararlanılmıştır. Araştırmada Kişisel Bilgi Formu, Stresle Başa Çıkma Tarzları Envanteri ve Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi kullanılmıştır. Veriler, SPSS 25.0 istatistik programı ile analiz edilmiştir. Araştırmada stresle başa çıkma tarzları envanteri ve alt boyut puanlarına göre, cinsiyet, yaş, eğitim ve gelir değişkeni açısından anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi alınan puanların cinsiyet, gelir, eğitim ve yaş değişkeni açısından anlamlı farklılıklar bulunmuştur. Stresle Başa Çıkma Tarzları Envanteri ve alt boyutları Kendine Güvenli Yaklaşım, İyimser Yaklaşım ve Çaresiz Yaklaşım ile Fagerström Nikotin Bağımlılık Testi puanları arasında istatistiksel olarak negatif yönde anlamlı ilişki olduğu belirlenmiştir. Sosyo demografik özelliklere göre katılımcıların stresle başa çıkma yöntemleri ve sigara bağımlılığı puanlarının farklılaştığı bulunmuştur.\u0000\u0000Genel sonuçlar doğrultusunda stresle başa çıkma tarzları envanteri ve alt boyutları kendine güvenli yaklaşım, iyimser yaklaşım ve çaresiz yaklaşım özellikleri ile stresle başa çıkma becerilerinin geliştirilmesine yönelik bilgilendirme ve eğitim düzenlenmesi önerilir.","PeriodicalId":221223,"journal":{"name":"Volume 6, Issue 4","volume":"82 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-11-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131558684","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki hızlı değişim ciddi bir toplumsal dönüşüm yaratmaktadır. 2000’li başlarında bilgisayar, internet, mobil telefon gibi araçlar neredeyse lüks mahiyetindeyken, günümüzde hayatlarımızın ayrılmaz birer parçaları haline gelmiş ve çok sayıda yeni teknolojik gelişmeyi de arkasından getirmiştir. Artık, yapay zeka, robotlar, nesnelerin interneti, bulut teknolojileri ve büyük veri analizleri gibi çok sayıda ileri düzey bilişim aracı ekonomiden sağlığa, ulaşımdan eğitime kadar her sektörde yaygınlaşmaya başlamıştır. Teknoloji bu yönde hızla ilerlerken tüm dünyada artan doğal afetler, terör olayları, ekonomik krizler ve sosyal sorunlar teknolojinin kullanım amacının ve şeklinin değiştirilmesi gerektiğini gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, Japonya tarafından Toplum 5.0 olarak adlandırılan yeni bir teknolojik ve toplumsal dönüşüm hedefi ortaya konmuştur. Dijital teknolojiler temelinde şekillendirilmiş, sürdürülebilir bir toplum anlayışını oluşturmayı hedefleyen Toplum 5.0, insan merkezli yeni bir toplumsal dönüşüm evresini ifade etmektedir. Toplum 5.0’da toplum ile teknolojinin toplum adına işbirliği içinde yer aldığı, teknolojinin toplum için tehdit oluşturmadığı bir ortamın yaratılması amacı vardır. Tüm sektörleri etkileyecek bu dönüşümün özellikle kamu hizmetlerinde etkili olmasının beklendiği ve bunun da bir gereklilik olduğu ifade edilmektedir. Bu çalışmayla da, Toplum 5.0 kavramının teorik çerçevesi detaylı olarak ortaya konularak tüm dünyada kamu sektöründe ne kadar belirleyici olduğu, aksayan ve düzeltilmesi gereken yönlerin neler olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır. Tüm bu gelişmeler ışığında, henüz endüstri 4.0’ın emekleme aşamasında olduğu söylenebilecek olan Türkiye’de Toplum 5.0’a geçişte durumunun, mevut sorunların neler olduğu ve bu doğrultuda nasıl bir yol haritası izlemesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Birtakım önerilere sunularak konuya ışık tutulmak istenmiştir.
{"title":"Toplum 5.0 ve kamu hizmeti: Türkiye üzerine bir değerlendirme","authors":"Özge Uysal Şahin","doi":"10.26809/joa.6.4.05","DOIUrl":"https://doi.org/10.26809/joa.6.4.05","url":null,"abstract":"Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki hızlı değişim ciddi bir toplumsal dönüşüm yaratmaktadır. 2000’li başlarında bilgisayar, internet, mobil telefon gibi araçlar neredeyse lüks mahiyetindeyken, günümüzde hayatlarımızın ayrılmaz birer parçaları haline gelmiş ve çok sayıda yeni teknolojik gelişmeyi de arkasından getirmiştir. Artık, yapay zeka, robotlar, nesnelerin interneti, bulut teknolojileri ve büyük veri analizleri gibi çok sayıda ileri düzey bilişim aracı ekonomiden sağlığa, ulaşımdan eğitime kadar her sektörde yaygınlaşmaya başlamıştır. Teknoloji bu yönde hızla ilerlerken tüm dünyada artan doğal afetler, terör olayları, ekonomik krizler ve sosyal sorunlar teknolojinin kullanım amacının ve şeklinin değiştirilmesi gerektiğini gündeme getirmiştir. Bu bağlamda, Japonya tarafından Toplum 5.0 olarak adlandırılan yeni bir teknolojik ve toplumsal dönüşüm hedefi ortaya konmuştur. Dijital teknolojiler temelinde şekillendirilmiş, sürdürülebilir bir toplum anlayışını oluşturmayı hedefleyen Toplum 5.0, insan merkezli yeni bir toplumsal dönüşüm evresini ifade etmektedir. Toplum 5.0’da toplum ile teknolojinin toplum adına işbirliği içinde yer aldığı, teknolojinin toplum için tehdit oluşturmadığı bir ortamın yaratılması amacı vardır. Tüm sektörleri etkileyecek bu dönüşümün özellikle kamu hizmetlerinde etkili olmasının beklendiği ve bunun da bir gereklilik olduğu ifade edilmektedir. Bu çalışmayla da, Toplum 5.0 kavramının teorik çerçevesi detaylı olarak ortaya konularak tüm dünyada kamu sektöründe ne kadar belirleyici olduğu, aksayan ve düzeltilmesi gereken yönlerin neler olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır. Tüm bu gelişmeler ışığında, henüz endüstri 4.0’ın emekleme aşamasında olduğu söylenebilecek olan Türkiye’de Toplum 5.0’a geçişte durumunun, mevut sorunların neler olduğu ve bu doğrultuda nasıl bir yol haritası izlemesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Birtakım önerilere sunularak konuya ışık tutulmak istenmiştir.","PeriodicalId":221223,"journal":{"name":"Volume 6, Issue 4","volume":"67 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-11-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115676548","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Halı kilim dokumaları kirkitli dokuma örnekleri olarak da bilinmektedir. Halı ve kilim dokumasının tarihi çok eskidir. Dokumacılık, insanların günlük yaşamda ihtiyaç duydukları önemli unsurlardan olduğu bilinmektedir. Dokuma sanatında elimize ulaşan örnekler en değerli kültür ögeleri olup belge niteliği taşımaktadır. Dokunduğu dönemin tarihi, kültürü veya medeniyeti hakkında bilgi veren önemli belge niteli taşımaktadırlar. Toplumu oluşturan bireylerin eski zamanlarda yaşadıkları evlerin yer ve duvarlarında, çadırların üstlerini ve kapılarını örtmede, çadır içlerinin sergisinde, ev veya çadırların içinde ya da dışında oturmak veya yaslanmak için dokudukları farklı ebatlarda farklı teknik ve malzemelerle dokumacılık yaptıkları görülmektedir. Aksaray ili Ortaköy ilçesine bağlı Hacı İbrahim Uşağı köyünde alan araştırma yapılmış dokuma örneği bulunan evler tespit edilmiş ve elde edilen örnekler incelenmiştir. Elde edilen dokuma örnekleri halı ve düz dokuma örnekleri iki grupta ele alınmıştır. Dokuma örnekleri halı ve düz dokuma örnekleri olarak iki grupta incelenmiştir. Halı ve düz dokuma örnekleri ölçülerine veya kullanım alanlarına göre sınıflandırılması yapılmıştır. Alan araştırması kapsamında sözlü görüşme metodu ile dokumalar hakkında bilgi edinilerek gün yüzüne çıkmamış dokuma örneklerinin literatüre kazandırılmasına önem verilmiştir.
{"title":"Aksaray-Ortaköy ilçesi Hacı İbrahim Uşağı köyü Kirkitli dokuma örnekleri","authors":"Semra Kılıç Karatay","doi":"10.26809/joa.6.4.02","DOIUrl":"https://doi.org/10.26809/joa.6.4.02","url":null,"abstract":"Halı kilim dokumaları kirkitli dokuma örnekleri olarak da bilinmektedir. Halı ve kilim dokumasının tarihi çok eskidir. Dokumacılık, insanların günlük yaşamda ihtiyaç duydukları önemli unsurlardan olduğu bilinmektedir. Dokuma sanatında elimize ulaşan örnekler en değerli kültür ögeleri olup belge niteliği taşımaktadır. Dokunduğu dönemin tarihi, kültürü veya medeniyeti hakkında bilgi veren önemli belge niteli taşımaktadırlar. Toplumu oluşturan bireylerin eski zamanlarda yaşadıkları evlerin yer ve duvarlarında, çadırların üstlerini ve kapılarını örtmede, çadır içlerinin sergisinde, ev veya çadırların içinde ya da dışında oturmak veya yaslanmak için dokudukları farklı ebatlarda farklı teknik ve malzemelerle dokumacılık yaptıkları görülmektedir.\u0000\u0000Aksaray ili Ortaköy ilçesine bağlı Hacı İbrahim Uşağı köyünde alan araştırma yapılmış dokuma örneği bulunan evler tespit edilmiş ve elde edilen örnekler incelenmiştir. Elde edilen dokuma örnekleri halı ve düz dokuma örnekleri iki grupta ele alınmıştır. Dokuma örnekleri halı ve düz dokuma örnekleri olarak iki grupta incelenmiştir. Halı ve düz dokuma örnekleri ölçülerine veya kullanım alanlarına göre sınıflandırılması yapılmıştır. Alan araştırması kapsamında sözlü görüşme metodu ile dokumalar hakkında bilgi edinilerek gün yüzüne çıkmamış dokuma örneklerinin literatüre kazandırılmasına önem verilmiştir.","PeriodicalId":221223,"journal":{"name":"Volume 6, Issue 4","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-10-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129009050","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}