Allah, insanları dünya hayatında çeşitli sorumluluklarla yükümlü kılmıştır. Bu sorumluluklar, insanların imtihan edilmesi ve ahirette hesap vermesi için önemlidir. Hac ibadeti de bu yükümlülüklerden biridir. Hac, İslam'ın beş temel esasından biri olarak kabul edilir ve Müslümanlar, maddi imkanları elverdiği durumda bu ibadeti yerine getirmekle sorumludurlar.
Ancak zaman içerisinde, seyahat imkanlarının gelişmesi ve ulaşımın kolaylaşmasıyla birlikte hac yapma fırsatı artmıştır. Bu durum, her yıl Mekke'ye hacca gitmek isteyenlerin sayısında büyük artışlara yol açmıştır. Yoğun talep ve sınırlı altyapı imkanları nedeniyle Mekke'de yığılmalar oluşmuş ve bu da ibadetin düzenini ve güvenliğini tehlikeye atmıştır.
Bu zorlukları aşmak ve hac ibadetini düzenli ve güvenli bir şekilde gerçekleştirebilmek için bir çözüm olarak "kota uygulaması" devreye alınmıştır. Hac kotası, her ülkenin Müslümanlarından belirli bir kontenjanın seçilmesi ve bu kontenjan çerçevesinde hac ibadetini gerçekleştirmelerine izin verilmesi anlamına gelir. Bu yöntem, hac ibadetini daha sürdürülebilir ve güvenli hale getirmek amacıyla geliştirilmiştir.
Kota uygulaması, hac ibadetinin düzenini sağlamak, hacıların ihtiyaçlarını karşılamak ve ibadet sırasında güvenliği sağlamak amacıyla önemlidir. Bu uygulama, hac ibadetinin her yıl düzenli ve etkili bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak için alınmış bir önlemdir.
Bütün bu gerekçelerin yanında hac ibadetini yerine getirmek için kota beklerken ölen bir kişinin durumu tartışma konusu olmuştur. Bu kimse İslam hukukuna göre hac ibadeti ile sorumlu kabul edilir mi edilmez mi?
Tartışmanın temelindeki mesele, kişinin hac vizesine sahip olmasının hac ibadetinin vücub şartı mı, yoksa eda şartı mı olduğu konusundaki görüş ayrılığıdır. Vücub şartı, bir ibadetin farz olabilmesi için gerekli olan şartları ifade ederken, eda şartı ise ibadetin sahih bir şekilde yerine getirilmesi için gereken şartları ifade eder. Hac vizesi durumu da bu açıdan ele alınabilir.
Bu makale, hac vizesinin hukuki boyutunu araştırmayı ve vücub şartı mı, yoksa eda şartı mı olduğu konusunda aydınlatıcı bilgiler sunmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, hac vizesi beklerken hayatını kaybeden bir Müslümanın, hac ibadetiyle sorumluluk taşıyıp taşımadığı meselesi de ele alınacaktır. Ayrıca, böyle bir durumda Müslüman'ın yerine getiremediği hac ibadetini telafi etmek amacıyla bedel hac vasiyeti yapması gerekip gerekmediği de detaylarıyla ele alınacaktır.
{"title":"Haccın Şartları Bağlamında Hac Kotasının Değerlendirilmesi","authors":"Ahmet Hamdi YILDIRIM","doi":"10.32711/tiad.1348888","DOIUrl":"https://doi.org/10.32711/tiad.1348888","url":null,"abstract":"Allah, insanları dünya hayatında çeşitli sorumluluklarla yükümlü kılmıştır. Bu sorumluluklar, insanların imtihan edilmesi ve ahirette hesap vermesi için önemlidir. Hac ibadeti de bu yükümlülüklerden biridir. Hac, İslam'ın beş temel esasından biri olarak kabul edilir ve Müslümanlar, maddi imkanları elverdiği durumda bu ibadeti yerine getirmekle sorumludurlar. 
 Ancak zaman içerisinde, seyahat imkanlarının gelişmesi ve ulaşımın kolaylaşmasıyla birlikte hac yapma fırsatı artmıştır. Bu durum, her yıl Mekke'ye hacca gitmek isteyenlerin sayısında büyük artışlara yol açmıştır. Yoğun talep ve sınırlı altyapı imkanları nedeniyle Mekke'de yığılmalar oluşmuş ve bu da ibadetin düzenini ve güvenliğini tehlikeye atmıştır.
 Bu zorlukları aşmak ve hac ibadetini düzenli ve güvenli bir şekilde gerçekleştirebilmek için bir çözüm olarak \"kota uygulaması\" devreye alınmıştır. Hac kotası, her ülkenin Müslümanlarından belirli bir kontenjanın seçilmesi ve bu kontenjan çerçevesinde hac ibadetini gerçekleştirmelerine izin verilmesi anlamına gelir. Bu yöntem, hac ibadetini daha sürdürülebilir ve güvenli hale getirmek amacıyla geliştirilmiştir.
 Kota uygulaması, hac ibadetinin düzenini sağlamak, hacıların ihtiyaçlarını karşılamak ve ibadet sırasında güvenliği sağlamak amacıyla önemlidir. Bu uygulama, hac ibadetinin her yıl düzenli ve etkili bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak için alınmış bir önlemdir. 
 Bütün bu gerekçelerin yanında hac ibadetini yerine getirmek için kota beklerken ölen bir kişinin durumu tartışma konusu olmuştur. Bu kimse İslam hukukuna göre hac ibadeti ile sorumlu kabul edilir mi edilmez mi? 
 Tartışmanın temelindeki mesele, kişinin hac vizesine sahip olmasının hac ibadetinin vücub şartı mı, yoksa eda şartı mı olduğu konusundaki görüş ayrılığıdır. Vücub şartı, bir ibadetin farz olabilmesi için gerekli olan şartları ifade ederken, eda şartı ise ibadetin sahih bir şekilde yerine getirilmesi için gereken şartları ifade eder. Hac vizesi durumu da bu açıdan ele alınabilir.
 Bu makale, hac vizesinin hukuki boyutunu araştırmayı ve vücub şartı mı, yoksa eda şartı mı olduğu konusunda aydınlatıcı bilgiler sunmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda, hac vizesi beklerken hayatını kaybeden bir Müslümanın, hac ibadetiyle sorumluluk taşıyıp taşımadığı meselesi de ele alınacaktır. Ayrıca, böyle bir durumda Müslüman'ın yerine getiremediği hac ibadetini telafi etmek amacıyla bedel hac vasiyeti yapması gerekip gerekmediği de detaylarıyla ele alınacaktır.","PeriodicalId":486865,"journal":{"name":"Türkiye ilahiyat araştırmaları dergisi","volume":"304 5","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136160888","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Varlığın kökenine dair araştırmaların tarihi iki önemli çağdan geçtiği kabul edilir. Bunların ilki mitos çağı olup mevcutların hakikatleri duyumsananların tahayyülü üzerinden anlaşılmaya çalışılir. Mitoloji duymsananların ötesinde idrak edilecek bir varlık alanı kabul etmekle beraber bu varlık alanının yine duyumsananlarda bulunan işaret olduğu ve bu duymsanan işaretlerin hayal gücü marifetiyle anlam bütünlüğüne ulaşılıp mevcutlarda meydana gelen oluş ve bozuluşun hikmetinin kavranabileceğine dayanıyordu. Metafizk de oluş ve bozuluşun arka planında ayrıca bir hakikatlerinin olduğu varsayımına dayanır. Ancak metafiziğin varsydığı duymsananların arka planı akılla anlaşalabilecek makul bir vechayi barandırdığı üzerine temelendirilir. Bu duymsanan değişken alemin arka planında buluanan makul değişmez hakikatin bilgisine ulaşmak metafiziğin temel amacı olnuştur.
{"title":"Metaverse and Metaphysics","authors":"Mustafa YILDIZ","doi":"10.32711/tiad.1284620","DOIUrl":"https://doi.org/10.32711/tiad.1284620","url":null,"abstract":"Varlığın kökenine dair araştırmaların tarihi iki önemli çağdan geçtiği kabul edilir. Bunların ilki mitos çağı olup mevcutların hakikatleri duyumsananların tahayyülü üzerinden anlaşılmaya çalışılir. Mitoloji duymsananların ötesinde idrak edilecek bir varlık alanı kabul etmekle beraber bu varlık alanının yine duyumsananlarda bulunan işaret olduğu ve bu duymsanan işaretlerin hayal gücü marifetiyle anlam bütünlüğüne ulaşılıp mevcutlarda meydana gelen oluş ve bozuluşun hikmetinin kavranabileceğine dayanıyordu. Metafizk de oluş ve bozuluşun arka planında ayrıca bir hakikatlerinin olduğu varsayımına dayanır. Ancak metafiziğin varsydığı duymsananların arka planı akılla anlaşalabilecek makul bir vechayi barandırdığı üzerine temelendirilir. Bu duymsanan değişken alemin arka planında buluanan makul değişmez hakikatin bilgisine ulaşmak metafiziğin temel amacı olnuştur.","PeriodicalId":486865,"journal":{"name":"Türkiye ilahiyat araştırmaları dergisi","volume":"38 6","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134906662","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İnsanın maddi yapısının onu sevk ettiği arzu ve yönelimlerinden biri de mal edinme isteğidir. Kur’ân-ı Kerim’de bu isteğin meşru ve meşru olmayan şekillerine işaret edilmiş, gayri meşru edinim yerilip yasaklanırken meşru edim çerçevesinde insanlara birtakım yönlendirmelerde bulunulmuştur. Kur’an’ın mesajları, insanın fıtrî yapısına uygun bir şekilde olup onun hem dünyada hem de sonrası hayatta mutlu ve huzurlu olmasına yöneliktir. Dolayısıyla insanlık varlığını sürdürdüğü ve hayat sürdüğü müddetçe kendisi için yol gösterici olan ilahi düsturlara kulak vererek kendisi için doğru ve iyi olanını seçme imkanına sahiptir. Tersi durumda salt sahip olma duygusuyla hareket edilerek edinilen şeyler insanın nihai anlamda mutlu olmasını ne derecede sağladığı, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir husus olarak görünmektedir.
{"title":"Kur’an’da Mal ve Mal Edinimi","authors":"M. Sami ÇÖLLÜOĞLU","doi":"10.32711/tiad.1341041","DOIUrl":"https://doi.org/10.32711/tiad.1341041","url":null,"abstract":"İnsanın maddi yapısının onu sevk ettiği arzu ve yönelimlerinden biri de mal edinme isteğidir. Kur’ân-ı Kerim’de bu isteğin meşru ve meşru olmayan şekillerine işaret edilmiş, gayri meşru edinim yerilip yasaklanırken meşru edim çerçevesinde insanlara birtakım yönlendirmelerde bulunulmuştur. Kur’an’ın mesajları, insanın fıtrî yapısına uygun bir şekilde olup onun hem dünyada hem de sonrası hayatta mutlu ve huzurlu olmasına yöneliktir. Dolayısıyla insanlık varlığını sürdürdüğü ve hayat sürdüğü müddetçe kendisi için yol gösterici olan ilahi düsturlara kulak vererek kendisi için doğru ve iyi olanını seçme imkanına sahiptir. Tersi durumda salt sahip olma duygusuyla hareket edilerek edinilen şeyler insanın nihai anlamda mutlu olmasını ne derecede sağladığı, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir husus olarak görünmektedir.","PeriodicalId":486865,"journal":{"name":"Türkiye ilahiyat araştırmaları dergisi","volume":"30 4","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135514054","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Sahih telaffuz açısından Kur’an harfleri/kelimelerinden bahseden tecvid ilmi, evvela kıraat ve Arap dilinin kendi sistematiğinde varlık kazanmıştır. Akabinde şu anki verilere göre hicri IV. asırda el-Hâkânî ve es-Saîdî ile ilk müstakil teliflerine kavuşmuş; V. asırda da Mekkî, ed-Dânî ve el-Kurtubî gibi âlimlerin cami niteliğindeki eserleriyle bağımsız bir ilmî disipline dönüşmüştür.
Takip eden süreçte günümüze dek sayısız tecvid eseri vücuda getirilmiş, yanı sıra 20. yüzyıldan itibaren çağdaş fonetiğin verilerinden yararlanarak kaleme alınan telifler de literatüre girmiştir. Iraklı âlim Gânim Kaddûrî el-Hamed’in ed-Dirâsâtü’s-savtiyye inde ulemâi’t-tecvîd’i bunlardandır. Türkçeye de çevrilen eser, alana sunduğu katkı ile çağdaş dönemde literatüre kazandırılan temel kaynaklar arasında anılmasına rağmen kifayetli bir çalışmaya konu edilmediği gözlenmiştir.
Dolayısıyla bu makalede söz konusu açığı kapatmaya matuf olarak mezkûr eserin değerlendirmesi yapılmıştır. Sonuçta ed-Dirâsâtü’s-savtiyye’nin ilk tecvid tarihi çalışması olduğu, klasik tecvid tasavvuru ile çağdaş fonetiği kaynaştıran bir perspektif ortaya koyduğu, bazı tanımlara güncel izahlar getirdiği vb. tespitlere ulaşılmıştır.
{"title":"Modern Tecvid Literatürüne Dair Bir Değerlendirme: ed-Dirâsâtü’s-Savtiyye İnde Ulemâi’t-Tecvîd Örneği","authors":"Sinan ÖZDEMİR","doi":"10.32711/tiad.1292413","DOIUrl":"https://doi.org/10.32711/tiad.1292413","url":null,"abstract":"Sahih telaffuz açısından Kur’an harfleri/kelimelerinden bahseden tecvid ilmi, evvela kıraat ve Arap dilinin kendi sistematiğinde varlık kazanmıştır. Akabinde şu anki verilere göre hicri IV. asırda el-Hâkânî ve es-Saîdî ile ilk müstakil teliflerine kavuşmuş; V. asırda da Mekkî, ed-Dânî ve el-Kurtubî gibi âlimlerin cami niteliğindeki eserleriyle bağımsız bir ilmî disipline dönüşmüştür. 
 Takip eden süreçte günümüze dek sayısız tecvid eseri vücuda getirilmiş, yanı sıra 20. yüzyıldan itibaren çağdaş fonetiğin verilerinden yararlanarak kaleme alınan telifler de literatüre girmiştir. Iraklı âlim Gânim Kaddûrî el-Hamed’in ed-Dirâsâtü’s-savtiyye inde ulemâi’t-tecvîd’i bunlardandır. Türkçeye de çevrilen eser, alana sunduğu katkı ile çağdaş dönemde literatüre kazandırılan temel kaynaklar arasında anılmasına rağmen kifayetli bir çalışmaya konu edilmediği gözlenmiştir.
 Dolayısıyla bu makalede söz konusu açığı kapatmaya matuf olarak mezkûr eserin değerlendirmesi yapılmıştır. Sonuçta ed-Dirâsâtü’s-savtiyye’nin ilk tecvid tarihi çalışması olduğu, klasik tecvid tasavvuru ile çağdaş fonetiği kaynaştıran bir perspektif ortaya koyduğu, bazı tanımlara güncel izahlar getirdiği vb. tespitlere ulaşılmıştır.","PeriodicalId":486865,"journal":{"name":"Türkiye ilahiyat araştırmaları dergisi","volume":"160 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136278597","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Öz
İnsan, farkında olunsun veya olunmasın tüm tartışmaların odak noktasını oluşturur. Bu nedenle aslında her meselenin başlangıcında yer alır. İnsan hakkında yapılan tanımlamalar, bütün bir düşüncenin yönünü değiştirecek niteliktedir. Nitekim Batı düşüncesinde insanın özne olarak tanımlanması ile yaşanan kırılma ve dönüşüm bu durumun tipik bir göstergesidir. Tanrı’nın ve akabinde dinlerin konumu, insanın özne olarak değerlendirilmesiyle yeniden şekillenmiştir. İnsanın özneliği evrene bakışta da değişikliğe neden olmuştur. Fakat diğer tüm varlıkları kendisini merkeze koyarak değerlendirmesi, insanın karşı karşıya kalacağı problemleri ortadan kaldırmak şöyle dursun, despotizm, anlam yoksunluğu, doğaya tahakküm gibi olumsuz sonuçlara sebebiyet vermiştir.
Elinizdeki çalışma Taha Abdurrahman’ın teolojik-antropoloji çerçevesinde değerlendirilmeye uygun olan insan tanımına odaklanacaktır. Taha Abdurrahman’ın tanımı insanın özne olarak tanımlanmasıyla neticelenen seküler dünyanın bir eleştirisi üzerinde şekillenmektedir. Burada bir sınırlılığı dikkate aldığımızı belirtmek isteriz. Zira bir düşünür olarak Abdurrahman’ın fikriyatında insan tasavvuru merkezî bir noktadadır. Ancak onun insan tasavvuru çeşitli alt başlıkları kapsayan oldukça kapsamlı felsefi bir yorumdur. Bu nedenle biz ancak tanımına odaklanacağız. Zira tanım, tasavvurdan önce gelir. Nitekim tanımın netleşmesiyle tasavvurun anlaşılma imkânı artar. Bu noktada ayrıca yaptığımız diğer bir daraltmaya da işaret etmemiz gerekir. Bu çalışmada, düşünürün, Türkçeye Prof. Dr. Soner Gündüzöz tarafından çevrilen “Dinin Ruhu: Sekülarizmin Sığlığından İlahi Sözleşme ve Emanet Paradigmasının Enginliğine” olarak çevrilen eseri temel alınmıştır. Bu tercihin sebebi, eserin Taha Abdurrahman’ın sekülerleşme eleştirilerini ve insan anlayışını yoğun bir şekilde işlediği çalışma olmasıdır. Öncelikle, bir düşünür olarak Abdurrahman’ın fikriyatının İslam düşüncesindeki önemine değinilecek, ardından insan tanımındaki önemli noktalar tespit edilecektir. Bu gerçekleştirilirken modern dönemde insanın ve dinin geleceğine yönelik yaklaşımlarla bağlantısı ve çözümü ortaya konacaktır.
{"title":"An Objection to the Subjectiveness of Human Being: Taha Abdurrahman’s Description of Human","authors":"Meryem KARDAŞ","doi":"10.32711/tiad.1276630","DOIUrl":"https://doi.org/10.32711/tiad.1276630","url":null,"abstract":"Öz
 İnsan, farkında olunsun veya olunmasın tüm tartışmaların odak noktasını oluşturur. Bu nedenle aslında her meselenin başlangıcında yer alır. İnsan hakkında yapılan tanımlamalar, bütün bir düşüncenin yönünü değiştirecek niteliktedir. Nitekim Batı düşüncesinde insanın özne olarak tanımlanması ile yaşanan kırılma ve dönüşüm bu durumun tipik bir göstergesidir. Tanrı’nın ve akabinde dinlerin konumu, insanın özne olarak değerlendirilmesiyle yeniden şekillenmiştir. İnsanın özneliği evrene bakışta da değişikliğe neden olmuştur. Fakat diğer tüm varlıkları kendisini merkeze koyarak değerlendirmesi, insanın karşı karşıya kalacağı problemleri ortadan kaldırmak şöyle dursun, despotizm, anlam yoksunluğu, doğaya tahakküm gibi olumsuz sonuçlara sebebiyet vermiştir. 
 Elinizdeki çalışma Taha Abdurrahman’ın teolojik-antropoloji çerçevesinde değerlendirilmeye uygun olan insan tanımına odaklanacaktır. Taha Abdurrahman’ın tanımı insanın özne olarak tanımlanmasıyla neticelenen seküler dünyanın bir eleştirisi üzerinde şekillenmektedir. Burada bir sınırlılığı dikkate aldığımızı belirtmek isteriz. Zira bir düşünür olarak Abdurrahman’ın fikriyatında insan tasavvuru merkezî bir noktadadır. Ancak onun insan tasavvuru çeşitli alt başlıkları kapsayan oldukça kapsamlı felsefi bir yorumdur. Bu nedenle biz ancak tanımına odaklanacağız. Zira tanım, tasavvurdan önce gelir. Nitekim tanımın netleşmesiyle tasavvurun anlaşılma imkânı artar. Bu noktada ayrıca yaptığımız diğer bir daraltmaya da işaret etmemiz gerekir. Bu çalışmada, düşünürün, Türkçeye Prof. Dr. Soner Gündüzöz tarafından çevrilen “Dinin Ruhu: Sekülarizmin Sığlığından İlahi Sözleşme ve Emanet Paradigmasının Enginliğine” olarak çevrilen eseri temel alınmıştır. Bu tercihin sebebi, eserin Taha Abdurrahman’ın sekülerleşme eleştirilerini ve insan anlayışını yoğun bir şekilde işlediği çalışma olmasıdır. Öncelikle, bir düşünür olarak Abdurrahman’ın fikriyatının İslam düşüncesindeki önemine değinilecek, ardından insan tanımındaki önemli noktalar tespit edilecektir. Bu gerçekleştirilirken modern dönemde insanın ve dinin geleceğine yönelik yaklaşımlarla bağlantısı ve çözümü ortaya konacaktır.","PeriodicalId":486865,"journal":{"name":"Türkiye ilahiyat araştırmaları dergisi","volume":"2 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136277461","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Karâfî Hıristiyan ve Yahudilerin kendi inanışlarını Kur’an ayetleriyle desteklemeye çalışarak ortaya attıkları iddialara ve sorulara cevap olarak bir anlamda onların inanç ve anlayışlarına reddiye mahiyetinde kaleme aldığı Kitabü’l-el-Ecvibe isimli eserinde tevhit noktai nazarından teslis doktrini, asli günah ve kefaret meselesine dair eleştirilerini ortaya koymaktadır. Hz. İsa’ya yönelik Kur’anda yer alan bilgilerden hareketle Hıristiyanların Onun hakkında sahip oldukları yanlış inanç ve tasavvurları ortaya koyar. Onların din adamlarının İsa’nın getirdiği tevhid anlayışına dayalı öğretisinden erken dönemden itibaren uzaklaştıklarını bir ilahi dinde olmaması gereken birçok sapkın inanç ve uygulamaları dine dahil ettiklerini belirterek onların Allah’ın dinine ve peygamberine karşı samimiyetlerini sorgulamaktadır. O, Hz. İsa’nın niteliklerine işaret ettikten sonra onun İsrail oğullarını yalnız Allah’a kulluk etmeye çağıran bir peygamber olduğunu ifade eder. Ancak Hıristiyanların teslis akidesi temelinde onun hakkında birçok farklı inanç ve düşünceye sahip olduklarını, zamanla onu ilahlaştırdıklarını ve teslis akidesinin de bu şekilde ortaya çıktığını belirtir. Bu çalışmada Karâfî’nin zikredilen eserinde Hıristiyan teolojisinde yer alan teslis doktrini, asli günah ve kefaret meselesi bağlamında Hıristiyanlara yönelik ortaya koyduğu eleştiriler üzerinde durulacaktır
在他的著作 Kitab al- al-Ajwiba 中,al-Qarāfī 从伊斯兰教义的角度批判了三位一体学说、原罪和赎罪问题。根据《古兰经》中有关耶稣基督的信息,他揭示了基督徒对他的错误信仰和观念。他质疑他们对真主及其先知的宗教的诚意,指出他们的神职人员已经偏离了早期耶稣带来的基于对 "真主的教律 "的理解的教义,并加入了许多不应该出现在神圣宗教中的离经叛道的信仰和习俗。在指出耶稣基督的品质后,他说他是一位先知,号召以色列子民只崇拜真主。然而,他指出,基督徒在三位一体教义的基础上对耶稣基督有许多不同的信仰和想法,随着时间的推移,他们将耶稣基督神化,三位一体教义就是这样产生的。本研究将从基督教神学中的三位一体学说、原罪和赎罪问题的角度,重点探讨卡勒菲对基督徒的批评。
{"title":"Criticism of Christianity in Qarafî's Book Titled Kitab al-Ajwiba al-Fahkira an As'ilat al-Fajira","authors":"Mustafa GÖREGEN","doi":"10.32711/tiad.1279516","DOIUrl":"https://doi.org/10.32711/tiad.1279516","url":null,"abstract":"Karâfî Hıristiyan ve Yahudilerin kendi inanışlarını Kur’an ayetleriyle desteklemeye çalışarak ortaya attıkları iddialara ve sorulara cevap olarak bir anlamda onların inanç ve anlayışlarına reddiye mahiyetinde kaleme aldığı Kitabü’l-el-Ecvibe isimli eserinde tevhit noktai nazarından teslis doktrini, asli günah ve kefaret meselesine dair eleştirilerini ortaya koymaktadır. Hz. İsa’ya yönelik Kur’anda yer alan bilgilerden hareketle Hıristiyanların Onun hakkında sahip oldukları yanlış inanç ve tasavvurları ortaya koyar. Onların din adamlarının İsa’nın getirdiği tevhid anlayışına dayalı öğretisinden erken dönemden itibaren uzaklaştıklarını bir ilahi dinde olmaması gereken birçok sapkın inanç ve uygulamaları dine dahil ettiklerini belirterek onların Allah’ın dinine ve peygamberine karşı samimiyetlerini sorgulamaktadır. O, Hz. İsa’nın niteliklerine işaret ettikten sonra onun İsrail oğullarını yalnız Allah’a kulluk etmeye çağıran bir peygamber olduğunu ifade eder. Ancak Hıristiyanların teslis akidesi temelinde onun hakkında birçok farklı inanç ve düşünceye sahip olduklarını, zamanla onu ilahlaştırdıklarını ve teslis akidesinin de bu şekilde ortaya çıktığını belirtir. Bu çalışmada Karâfî’nin zikredilen eserinde Hıristiyan teolojisinde yer alan teslis doktrini, asli günah ve kefaret meselesi bağlamında Hıristiyanlara yönelik ortaya koyduğu eleştiriler üzerinde durulacaktır","PeriodicalId":486865,"journal":{"name":"Türkiye ilahiyat araştırmaları dergisi","volume":"66 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136278257","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Hadisleri anlamak ve onlardan hüküm istinbatında bulunabilmek için rivayetler sened ve metin itibarıyla birçok açıdan tetkik edilmiştir. Ehl-i hadîsin Ehl-i rey ulemasının yöntemsel tercihlerine karşı geliştirdiği bir alt disiplin olan fıkhu’l-hadîs de bu bağlamda özellikle lügavî unsurlar üzerinden rivayetleri anlamak ve hüküm bina etmek temeline dayanır. Meseleye bu zaviyeden bakıldığında çalışmanın konusu; Ehl-i hadîsin dilsel ögeleri doğrudan ya da destekçi olarak kullanmak suretiyle rivayetleri yorumlama çabaları ve bunun neticeleridir. Araştırmanın amacı; Arap dilinin hususiyetleri bağlamında gramatik ya da anlamsal unsurların hadisleri anlamadaki katkılarının ortaya konulması ve aynı zamanda bunun doğurabileceği muhtemel neticelerin gözler önüne serilmesidir. Ehl-i hadîsin çok geniş bir yelpazeyi içerisine alması ve kendi içinde homojen bir yapı arz etmemesi nedeniyle çalışmada İbn Huzeyme gibi fıkhu’l-hadîs ve ihtilâfu’l-hadîs ilimleri noktasında yetkinliği bilinen bir âlim ile tahdide gidilmiştir. Ayrıca makalede fıkhî meseleler ağırlıkta olduğu için müellifin itikadî konulara hasrettiği Kitâbü’t-tevhîd’i yerine Sahîh’i ile konu sınırlandırılmıştır. Araştırmada Arap dili ilimleri ile Hadis ilimlerinin verileri karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Yöntemsel açıdan makale; amaca göre nedensellik ilkelerini araştırıcı, zamana göre dönemsel, kullanılan teknikler itibarıyla temel araştırmalar kategorisindedir. Veri toplama teknikleri itibarıyla da kitaplık araştırmaları kategorisine dâhil edilebilecek nitel bir çalışmadır. Araştırma, hadislerin doğru anlaşılması ve üzerine hüküm bina edilmesi noktasında lafzın değerini ve tek başına yeterlilik düzeyini ele alması itibarıyla önemlidir. Netice olarak dile dair hususiyetler rivayetleri anlama noktasında önemli veriler sunmakta, hadislerden ahkâm inşasına doğrudan katkı sağlamaktadır. Ancak kimi zaman dilsel unsurların rivayet yorumlamalarında tek başına yeterli olmadığı, kimi zaman da çözüme katkı sağlayabilecek bir kısım argümanların göz ardı edilebilmesine neden olduğu görülmüştür.
{"title":"Dilbilimsel Çözümlemelerin Hadislerin Anlaşılmasında Kullanımı: İbn Huzeyme’nin Sahîh’i Özelinde","authors":"Bünyamin AYDIN, Osman AYDIN","doi":"10.32711/tiad.1282210","DOIUrl":"https://doi.org/10.32711/tiad.1282210","url":null,"abstract":"Hadisleri anlamak ve onlardan hüküm istinbatında bulunabilmek için rivayetler sened ve metin itibarıyla birçok açıdan tetkik edilmiştir. Ehl-i hadîsin Ehl-i rey ulemasının yöntemsel tercihlerine karşı geliştirdiği bir alt disiplin olan fıkhu’l-hadîs de bu bağlamda özellikle lügavî unsurlar üzerinden rivayetleri anlamak ve hüküm bina etmek temeline dayanır. Meseleye bu zaviyeden bakıldığında çalışmanın konusu; Ehl-i hadîsin dilsel ögeleri doğrudan ya da destekçi olarak kullanmak suretiyle rivayetleri yorumlama çabaları ve bunun neticeleridir. Araştırmanın amacı; Arap dilinin hususiyetleri bağlamında gramatik ya da anlamsal unsurların hadisleri anlamadaki katkılarının ortaya konulması ve aynı zamanda bunun doğurabileceği muhtemel neticelerin gözler önüne serilmesidir. Ehl-i hadîsin çok geniş bir yelpazeyi içerisine alması ve kendi içinde homojen bir yapı arz etmemesi nedeniyle çalışmada İbn Huzeyme gibi fıkhu’l-hadîs ve ihtilâfu’l-hadîs ilimleri noktasında yetkinliği bilinen bir âlim ile tahdide gidilmiştir. Ayrıca makalede fıkhî meseleler ağırlıkta olduğu için müellifin itikadî konulara hasrettiği Kitâbü’t-tevhîd’i yerine Sahîh’i ile konu sınırlandırılmıştır. Araştırmada Arap dili ilimleri ile Hadis ilimlerinin verileri karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Yöntemsel açıdan makale; amaca göre nedensellik ilkelerini araştırıcı, zamana göre dönemsel, kullanılan teknikler itibarıyla temel araştırmalar kategorisindedir. Veri toplama teknikleri itibarıyla da kitaplık araştırmaları kategorisine dâhil edilebilecek nitel bir çalışmadır. Araştırma, hadislerin doğru anlaşılması ve üzerine hüküm bina edilmesi noktasında lafzın değerini ve tek başına yeterlilik düzeyini ele alması itibarıyla önemlidir. Netice olarak dile dair hususiyetler rivayetleri anlama noktasında önemli veriler sunmakta, hadislerden ahkâm inşasına doğrudan katkı sağlamaktadır. Ancak kimi zaman dilsel unsurların rivayet yorumlamalarında tek başına yeterli olmadığı, kimi zaman da çözüme katkı sağlayabilecek bir kısım argümanların göz ardı edilebilmesine neden olduğu görülmüştür.","PeriodicalId":486865,"journal":{"name":"Türkiye ilahiyat araştırmaları dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136278250","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Maneviyat yönelimli aile danışmanlığı, ülkemizde son yıllarda çalışılan konulardandır. Aile danışmanlığına din ve maneviyatın entegre edilmesinin önemi ve gereği gün geçtikçe ortaya çıkmaktadır. Bu makalede maneviyat yönelimli aile danışmanlığı çerçevesinde yapılacak eğitim ve terapilerde temel referanslardan olması öngörülen Rûm sûresi 21. âyet incelenmiştir. Söz konusu âyet temel tefsir kaynakları ve maneviyat yönelimli aile danışmanlığı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu konudaki çalışmaların az sayıda olması ve maneviyat yönelimli aile danışmanlığı kapsamındaki seanslarda verilecek bilginin temellendirilmesi bu makaleyi önemli kılmaktadır. Bu makalede, tanımlayıcı bir yöntemle, tefsirler ışığında ve maneviyat yönelimli aile danışmanlığı çerçevesinde Rûm sûresi 21. âyet ele alınmıştır. Amaç; maneviyat yönelimli aile danışmanlığı çalışmalarına ve bu çerçevede gerçekleştirilecek eğitim veya terapilere bilgi düzeyinde katkı sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda incelenen Rûm sûresi 21. âyetin içeriği evliliğin amacı, işlevi ve evliliğin devamlılığını sağlayan unsurlar olarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme çerçevesinde âyetteki teskîn kelimesinin evliliğin amacına ve işlevine; meveddet ve rahmet kelimelerinin ise evliliğin işlevine hizmet eden araçlara ya da evliliğin devamlılığını sağlayan unsurlara işaret ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Teskîn kelimesi huzuru sağlayan her şey olarak yorumlanırken meveddet kelimesi söze ve eyleme yansıyan aktif sevgi olarak tanımlanmıştır. Rahmet kelimesi ise karşılıklı anlayış, nezaket, şefkat, iyilik ve güzel muamele olarak anlaşılmıştır. İşlevsel evliliğin her iki eşin çabasına bağlı olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Maneviyat yönelimli aile danışmanlığı uygulamaları için Rûm sûresi 21. âyet çerçevesinde sükûn yaklaşımı adıyla bir öneri sunulmuştur.
{"title":"An Evaluation on Verse 21 of Surah Rum in the Context of Spiritually Oriented Family Counseling","authors":"Hatice AVCI","doi":"10.32711/tiad.1287003","DOIUrl":"https://doi.org/10.32711/tiad.1287003","url":null,"abstract":"Maneviyat yönelimli aile danışmanlığı, ülkemizde son yıllarda çalışılan konulardandır. Aile danışmanlığına din ve maneviyatın entegre edilmesinin önemi ve gereği gün geçtikçe ortaya çıkmaktadır. Bu makalede maneviyat yönelimli aile danışmanlığı çerçevesinde yapılacak eğitim ve terapilerde temel referanslardan olması öngörülen Rûm sûresi 21. âyet incelenmiştir. Söz konusu âyet temel tefsir kaynakları ve maneviyat yönelimli aile danışmanlığı çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu konudaki çalışmaların az sayıda olması ve maneviyat yönelimli aile danışmanlığı kapsamındaki seanslarda verilecek bilginin temellendirilmesi bu makaleyi önemli kılmaktadır. Bu makalede, tanımlayıcı bir yöntemle, tefsirler ışığında ve maneviyat yönelimli aile danışmanlığı çerçevesinde Rûm sûresi 21. âyet ele alınmıştır. Amaç; maneviyat yönelimli aile danışmanlığı çalışmalarına ve bu çerçevede gerçekleştirilecek eğitim veya terapilere bilgi düzeyinde katkı sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda incelenen Rûm sûresi 21. âyetin içeriği evliliğin amacı, işlevi ve evliliğin devamlılığını sağlayan unsurlar olarak değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme çerçevesinde âyetteki teskîn kelimesinin evliliğin amacına ve işlevine; meveddet ve rahmet kelimelerinin ise evliliğin işlevine hizmet eden araçlara ya da evliliğin devamlılığını sağlayan unsurlara işaret ettiği sonucuna ulaşılmıştır. Teskîn kelimesi huzuru sağlayan her şey olarak yorumlanırken meveddet kelimesi söze ve eyleme yansıyan aktif sevgi olarak tanımlanmıştır. Rahmet kelimesi ise karşılıklı anlayış, nezaket, şefkat, iyilik ve güzel muamele olarak anlaşılmıştır. İşlevsel evliliğin her iki eşin çabasına bağlı olduğu kanaatine ulaşılmıştır. Maneviyat yönelimli aile danışmanlığı uygulamaları için Rûm sûresi 21. âyet çerçevesinde sükûn yaklaşımı adıyla bir öneri sunulmuştur.","PeriodicalId":486865,"journal":{"name":"Türkiye ilahiyat araştırmaları dergisi","volume":"65 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136278251","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Cinler, Kur'ân’ın haber verdiği bilinç ve irade sahibi ruhânî varlıklardır. Kur'ân pek çok âyetinde cinlerden bahseder ve onları çeşitli özellikleri itibariyle tanıtır. Geçmiş dönemlerde cinlerden peygamber gelip gelmediği gibi konular tartışılmış olsa da İslâm âlimleri arasında cinlerin varlığı bir tartışma konusu olmamıştır. Ancak modern zamanlarla birlikte İslâm’ın başka pek çok konusu gibi cinlerin varlığı da tartışma konusu edilmiştir. Kur'ân’da yer alan ve cinlerin insanlardan başka bir tür olduğuna delâlet eden açık âyetlere rağmen bazı araştırmacılar cinlerin varlığını ya reddetmiş veya bu konuda zorlama tevillere gitmiştir. Bu kimselere göre cin olarak bilinen farklı bir varlık türü yoktur. Kur'ân’ın bahsettiği cinlerden kasıt ise ya insanlardan bir gruptur, ya mikroplardır veya uydurma zihnî varlıklardır. Şeytan ise insanın kötülüğü emreden nefsidir, yani şeytan adında insanı kötülüğe sevk eden harîcî bir varlık yoktur. Bu makalede bu paralelde kaleme alınmış bir çalışma incelenmiş ve ilgili âyetlerin söz konusu yorumlara ne ölçüde imkân tanıdığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırmanın temelinde tahlil ve tenkit yöntemi benimsenmiştir. Sonuç olarak, cinler ve şeytan hakkındaki âyetlerle ilgili yapılan yorumların çoğunda Kur'ân’ın bütüncüllüğünün göz ardı edildiği, âyetler belli ön kabuller üzerinden yaklaşıldığı ve zorlama tevillere başvurulduğu tespit edilmiştir.
{"title":"Cin ve Şeytan Hakkındaki Bazı Kur'ân Âyetlerinin Modernist Yorumunun Tahlili ve Tenkidi","authors":"Fatih ÇELİKEL","doi":"10.32711/tiad.1285828","DOIUrl":"https://doi.org/10.32711/tiad.1285828","url":null,"abstract":"Cinler, Kur'ân’ın haber verdiği bilinç ve irade sahibi ruhânî varlıklardır. Kur'ân pek çok âyetinde cinlerden bahseder ve onları çeşitli özellikleri itibariyle tanıtır. Geçmiş dönemlerde cinlerden peygamber gelip gelmediği gibi konular tartışılmış olsa da İslâm âlimleri arasında cinlerin varlığı bir tartışma konusu olmamıştır. Ancak modern zamanlarla birlikte İslâm’ın başka pek çok konusu gibi cinlerin varlığı da tartışma konusu edilmiştir. Kur'ân’da yer alan ve cinlerin insanlardan başka bir tür olduğuna delâlet eden açık âyetlere rağmen bazı araştırmacılar cinlerin varlığını ya reddetmiş veya bu konuda zorlama tevillere gitmiştir. Bu kimselere göre cin olarak bilinen farklı bir varlık türü yoktur. Kur'ân’ın bahsettiği cinlerden kasıt ise ya insanlardan bir gruptur, ya mikroplardır veya uydurma zihnî varlıklardır. Şeytan ise insanın kötülüğü emreden nefsidir, yani şeytan adında insanı kötülüğe sevk eden harîcî bir varlık yoktur. Bu makalede bu paralelde kaleme alınmış bir çalışma incelenmiş ve ilgili âyetlerin söz konusu yorumlara ne ölçüde imkân tanıdığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Araştırmanın temelinde tahlil ve tenkit yöntemi benimsenmiştir. Sonuç olarak, cinler ve şeytan hakkındaki âyetlerle ilgili yapılan yorumların çoğunda Kur'ân’ın bütüncüllüğünün göz ardı edildiği, âyetler belli ön kabuller üzerinden yaklaşıldığı ve zorlama tevillere başvurulduğu tespit edilmiştir.","PeriodicalId":486865,"journal":{"name":"Türkiye ilahiyat araştırmaları dergisi","volume":"41 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136278790","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türkiye’de toplumsal yapı erkek egemen değerlere göre biçimlenmiştir. Aileden başlayarak bütün kurumsal işleyiş ve düzenlemeler kadınları erkeklere göre daha aciz ve pasif gören davranış ve ilişki modelleri ortaya koymakta, erkek olmayı üstün ve ayrıcalıklı bir varoluş biçimi olarak benimsemektedir. Dini otoriteler ve söylemler de genellikle bu düzeni devam ettirmekte, çoğu yerde kadınları ikincil olmaya şartlandıran prensip ve kuralları onaylayarak pekiştirmektedir. Ortaya koydukları hükümlerin bağlayıcılığı itibariyle dinlerin bu hiyerarşik cinsiyet ayrımını normalleştirmesi, bunun kadınlar aleyhine yarattığı hak ihlalleri ve şiddetin olağanlaşmasında onların da payı olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada özellikle cinsiyet ayrımını devam ettirme konusundaki yaygınlığı itibariyle halk dindarlığında önemli bir kurucu olan din görevlilerinin erkeklik anlayışı konu edilmektedir. Bu amaçla Diyarbakır merkez camilerinde imamlık yapmakta olan veya bu görevden emekli olmuş 30 imamla yüz yüze görüşmeler yapılmıştır.
{"title":"İmams’ Understanding of Masculinity","authors":"Esra ASLAN TURAN","doi":"10.32711/tiad.1286349","DOIUrl":"https://doi.org/10.32711/tiad.1286349","url":null,"abstract":"Türkiye’de toplumsal yapı erkek egemen değerlere göre biçimlenmiştir. Aileden başlayarak bütün kurumsal işleyiş ve düzenlemeler kadınları erkeklere göre daha aciz ve pasif gören davranış ve ilişki modelleri ortaya koymakta, erkek olmayı üstün ve ayrıcalıklı bir varoluş biçimi olarak benimsemektedir. Dini otoriteler ve söylemler de genellikle bu düzeni devam ettirmekte, çoğu yerde kadınları ikincil olmaya şartlandıran prensip ve kuralları onaylayarak pekiştirmektedir. Ortaya koydukları hükümlerin bağlayıcılığı itibariyle dinlerin bu hiyerarşik cinsiyet ayrımını normalleştirmesi, bunun kadınlar aleyhine yarattığı hak ihlalleri ve şiddetin olağanlaşmasında onların da payı olduğunu göstermektedir. Bu çalışmada özellikle cinsiyet ayrımını devam ettirme konusundaki yaygınlığı itibariyle halk dindarlığında önemli bir kurucu olan din görevlilerinin erkeklik anlayışı konu edilmektedir. Bu amaçla Diyarbakır merkez camilerinde imamlık yapmakta olan veya bu görevden emekli olmuş 30 imamla yüz yüze görüşmeler yapılmıştır.","PeriodicalId":486865,"journal":{"name":"Türkiye ilahiyat araştırmaları dergisi","volume":"129 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136277460","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}