Pub Date : 2023-10-21DOI: 10.36484/liberal.1331242
Necmettin ACAR
İsrail, 2020 sonrası dönemde içeride Filistinlilere karşı artan baskı, dışarıda ise komşu Arap devletlerine karşı yoğunlaşan saldırgan bir politikaya yönelmiştir. İsrail iç ve dış politikasında yaşanan bu değişim önemli ölçüde 2000 sonrası dönemde Orta Doğu güvenlik mimarisinin yaşadığı köklü dönüşümün bir sonucudur. 2003 yılındaki ABD işgali ile başlayıp 2010 yılındaki Arap Baharı ile devam eden süreç Irak, Mısır ve Suriye gibi bölgesel aktörlerin zayıflayarak bölgesel siyasetteki ağırlıklarını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Arap Baharı sürecinde Filistin meselesine kitlesel destek ve kamuoyu ilgisi uyandıran Reformcu İslamcılık düşüncesinin zayıflaması da Arap kamuoyu nezdinde Filistin meselesine olan ilgide bir azalma ortaya çıkarmıştır. Irak, Suriye ve Mısır gibi güçlü bölgesel aktörlerin zayıfladığı, Reformcu İslamcılık düşüncesinin itibar kaybettiği bir dönemde ekonomik olarak güçlü olsalar da askeri açıdan zayıf olan Körfez ülkelerinin Filistin meselesinde liderliğe soyunmaları İsrail’in elini güçlendirmiştir. Bölgede İsrail’i sınırlama/dengeleme kabiliyetine sahip aktörlerin pozisyonlarında yaşanan zayıflama İsrail’i iddialı ve revizyonist politikalar konusunda cesaretlendirmiştir.
{"title":"Orta Doğu Güvenlik Mimarisinde Yaşanan Değişimin İsrail Siyasetine Etkileri","authors":"Necmettin ACAR","doi":"10.36484/liberal.1331242","DOIUrl":"https://doi.org/10.36484/liberal.1331242","url":null,"abstract":"İsrail, 2020 sonrası dönemde içeride Filistinlilere karşı artan baskı, dışarıda ise komşu Arap devletlerine karşı yoğunlaşan saldırgan bir politikaya yönelmiştir. İsrail iç ve dış politikasında yaşanan bu değişim önemli ölçüde 2000 sonrası dönemde Orta Doğu güvenlik mimarisinin yaşadığı köklü dönüşümün bir sonucudur. 2003 yılındaki ABD işgali ile başlayıp 2010 yılındaki Arap Baharı ile devam eden süreç Irak, Mısır ve Suriye gibi bölgesel aktörlerin zayıflayarak bölgesel siyasetteki ağırlıklarını kaybetmesiyle sonuçlanmıştır. Arap Baharı sürecinde Filistin meselesine kitlesel destek ve kamuoyu ilgisi uyandıran Reformcu İslamcılık düşüncesinin zayıflaması da Arap kamuoyu nezdinde Filistin meselesine olan ilgide bir azalma ortaya çıkarmıştır. Irak, Suriye ve Mısır gibi güçlü bölgesel aktörlerin zayıfladığı, Reformcu İslamcılık düşüncesinin itibar kaybettiği bir dönemde ekonomik olarak güçlü olsalar da askeri açıdan zayıf olan Körfez ülkelerinin Filistin meselesinde liderliğe soyunmaları İsrail’in elini güçlendirmiştir. Bölgede İsrail’i sınırlama/dengeleme kabiliyetine sahip aktörlerin pozisyonlarında yaşanan zayıflama İsrail’i iddialı ve revizyonist politikalar konusunda cesaretlendirmiştir.","PeriodicalId":489006,"journal":{"name":"Liberal düşünce","volume":"100 19","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135512549","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-25DOI: 10.36484/liberal.1323608
Mehmet ÖZYÜREK
Bir Uluslararası İlişkiler kuramı olarak liberalizmin en önemli savlarını Liberal/Demokratik Barış Tezleri (LDBT) oluşturmaktadır. Kuramsal kökenleri Immanuel Kant’ın ‘Ebedi Barış’ tezine kadar götürülebilecek LDBT bugünkü Uluslararası Hukuk ve küresel organizasyonların da bir bakıma felsefi temelini oluşturur. LDBT üzerine yazan teorisyenler üç önemli unsura vurgu yapmışlardır. İlk unsur yönetenlerin halka karşı sorumluluğunun daha fazla olduğu cumhuriyetçi anayasalara sahip -ya da LDBT’nin modern yorumlarında demokrasilerin- savaşmak konusunda daha az eğilimli olduğu ile ilgilidir. İkinci unsur serbest ticaret ile ulus-ötesi ilişkilerin arttığı bir uluslararası arenada savaşların azalacağı düşüncesidir. Son husus ise Uluslararası Hukuk ile uluslararası kurumların güçlendiği bir dünyada devletlerin savaşa eğiliminin azalacağı varsayımıdır. Kant ve Kant’ın ardılı bazı düşünürler bu argümanları LDBT’nin temel dayanakları olarak görmüşlerdir. Bu çalışma spesifik olarak söz konusu üç önemli unsurdan biri olan serbest ticaret ve ulus-ötesi ilişkiler konusunun Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmada oynadığı role odaklanmaktadır. Çalışma Rusya-Ukrayna çatışmasını LDBT perspektifinden değerlendirirken Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların ve bu ülkede faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin olası bir barış doğrultusunda sahip oldukları rolü irdeleme gayesindedir. Çalışmanın amacı hükümetlerarası örgütlerin ve uluslararası hukukun savaşı önleyemediği bir uluslararası sistemde küreselleşmenin güçlendirdiği devlet dışı aktörlerden olan çok uluslu şirketlerin otoriter rejimleri müeyyidelendirmede olası etkisini normatif olarak değerlendirmek olacaktır.
{"title":"Liberal/Demokratik Barış, Rusya-Ukrayna Savaşı ve Küresel Şirketler","authors":"Mehmet ÖZYÜREK","doi":"10.36484/liberal.1323608","DOIUrl":"https://doi.org/10.36484/liberal.1323608","url":null,"abstract":"Bir Uluslararası İlişkiler kuramı olarak liberalizmin en önemli savlarını Liberal/Demokratik Barış Tezleri (LDBT) oluşturmaktadır. Kuramsal kökenleri Immanuel Kant’ın ‘Ebedi Barış’ tezine kadar götürülebilecek LDBT bugünkü Uluslararası Hukuk ve küresel organizasyonların da bir bakıma felsefi temelini oluşturur. LDBT üzerine yazan teorisyenler üç önemli unsura vurgu yapmışlardır. İlk unsur yönetenlerin halka karşı sorumluluğunun daha fazla olduğu cumhuriyetçi anayasalara sahip -ya da LDBT’nin modern yorumlarında demokrasilerin- savaşmak konusunda daha az eğilimli olduğu ile ilgilidir. İkinci unsur serbest ticaret ile ulus-ötesi ilişkilerin arttığı bir uluslararası arenada savaşların azalacağı düşüncesidir. Son husus ise Uluslararası Hukuk ile uluslararası kurumların güçlendiği bir dünyada devletlerin savaşa eğiliminin azalacağı varsayımıdır. Kant ve Kant’ın ardılı bazı düşünürler bu argümanları LDBT’nin temel dayanakları olarak görmüşlerdir. Bu çalışma spesifik olarak söz konusu üç önemli unsurdan biri olan serbest ticaret ve ulus-ötesi ilişkiler konusunun Rusya ve Ukrayna arasındaki çatışmada oynadığı role odaklanmaktadır. Çalışma Rusya-Ukrayna çatışmasını LDBT perspektifinden değerlendirirken Rusya’ya uygulanan ekonomik yaptırımların ve bu ülkede faaliyet gösteren çok uluslu şirketlerin olası bir barış doğrultusunda sahip oldukları rolü irdeleme gayesindedir. Çalışmanın amacı hükümetlerarası örgütlerin ve uluslararası hukukun savaşı önleyemediği bir uluslararası sistemde küreselleşmenin güçlendirdiği devlet dışı aktörlerden olan çok uluslu şirketlerin otoriter rejimleri müeyyidelendirmede olası etkisini normatif olarak değerlendirmek olacaktır.","PeriodicalId":489006,"journal":{"name":"Liberal düşünce","volume":"43 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135863878","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-22DOI: 10.36484/liberal.1290905
İlhan BİLİCİ
Kemalizm, sekülerleşme ve uluslaşma sürecinde benimsenen yöntemlerin ve eylemlerin resmî ideolojisidir. Genel itibariyle Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünceleri ile erken Cumhuriyet dönemi uygulama pratiklerine dayanan Kemalizm yeni bir ülkede yeni bir insan ve toplum inşa etme sisteminin tezahürüdür. Kalıplaşmış bir inanç sistemi olmaktan ziyade kavramın esnek, dinamik ve eklektik yapısı onu sürekli yorumlanabilir ve yeniden ele alınabilir kılmaktadır. Kavramın bu nevi kullanımı 1960’lı yılların aydınlarından Doğan Avcıoğlu tarafından Devrim Gazetesi özelinde gerçekleştirilmektedir. Bu minvalde mevcut çalışmanın amacı Doğan Avcıoğlu’nun anlam dünyasında Kemalizm’in nasıl yorumlandığının ortaya konulmasıdır. Bahse konu amaç doğrultusunda Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’ndeki yazıları incelenmeye tabi tutulmuştur. Çalışma yöntembilimsel olarak gömülü teori yaklaşımı benimsenerek
desenlenmiştir. Bahse konu teori ile eş güdümlü kullanılan sürekli karşılaştırma yöntemi ise veri analiz metodu olarak belirlenmiştir. Yapılan analizler neticesinde Doğan Avcıoğlu’nun Kemalizm’i sol bir perspektifle yorumladığı ve onu hasım güçler ile müttefik güçler metaforu ekseninde inşa etmekte olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
{"title":"Kemalizm’in Yeniden İnşasında Bir Aydın Teşebbüsü: Doğan Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi Yazıları Üzerine Bir Araştırma","authors":"İlhan BİLİCİ","doi":"10.36484/liberal.1290905","DOIUrl":"https://doi.org/10.36484/liberal.1290905","url":null,"abstract":"Kemalizm, sekülerleşme ve uluslaşma sürecinde benimsenen yöntemlerin ve eylemlerin resmî ideolojisidir. Genel itibariyle Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünceleri ile erken Cumhuriyet dönemi uygulama pratiklerine dayanan Kemalizm yeni bir ülkede yeni bir insan ve toplum inşa etme sisteminin tezahürüdür. Kalıplaşmış bir inanç sistemi olmaktan ziyade kavramın esnek, dinamik ve eklektik yapısı onu sürekli yorumlanabilir ve yeniden ele alınabilir kılmaktadır. Kavramın bu nevi kullanımı 1960’lı yılların aydınlarından Doğan Avcıoğlu tarafından Devrim Gazetesi özelinde gerçekleştirilmektedir. Bu minvalde mevcut çalışmanın amacı Doğan Avcıoğlu’nun anlam dünyasında Kemalizm’in nasıl yorumlandığının ortaya konulmasıdır. Bahse konu amaç doğrultusunda Avcıoğlu’nun Devrim Gazetesi’ndeki yazıları incelenmeye tabi tutulmuştur. Çalışma yöntembilimsel olarak gömülü teori yaklaşımı benimsenerek
 desenlenmiştir. Bahse konu teori ile eş güdümlü kullanılan sürekli karşılaştırma yöntemi ise veri analiz metodu olarak belirlenmiştir. Yapılan analizler neticesinde Doğan Avcıoğlu’nun Kemalizm’i sol bir perspektifle yorumladığı ve onu hasım güçler ile müttefik güçler metaforu ekseninde inşa etmekte olduğu sonucuna ulaşılmıştır.","PeriodicalId":489006,"journal":{"name":"Liberal düşünce","volume":"69 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136061387","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-20DOI: 10.36484/liberal.1343470
Ahmet DEMİRDEN
The current political climate appears to create accentuated divisions among various incompatible world views. In a globalized world, faster dissemination of information is much faster via social media and other sources like has never experienced before. A local incident may rapidly turned into an international crisis. For instance, a civil war in Syria now has deeply impacted the politics and social structures of many counties around the world. In this social environment tacking with various types of violent extremism and radical popularism have become increasingly challenging. These radical worldviews may be manifested in either end of the political spectrum, namely right or left, based on ethnicity or exploitation of religion. Following the terror attacks of 9/11 security services and public have focused on the threat posed by terrorist groups such as DAESH and Al-Qaeda. However, threats of violence also remain significant in the case of violent extreme right as well as left group. Challenges in tackling violent right-wind extremism is a complicated matter as they may not be seen as a significant security threat in the west. For example, despite a number of terror attacks carried by right supremacists in the USA, this group has not been listed as a terror group by the state. Also, the terror suspects are more likely to be described as mentally disturbed and disgruntled people should they be white. In other to counter violent extremism, whether based on ideology, ethnicity, or exploitation of religion, we need to systematically examine the root cause of such violent tendencies. In this regard, rising radical right popularism in the West calls for a comprehensive examination of this social movement.
{"title":"Radical Right Popularism in Germany: AfD, Pegida and the Identitarian Movement","authors":"Ahmet DEMİRDEN","doi":"10.36484/liberal.1343470","DOIUrl":"https://doi.org/10.36484/liberal.1343470","url":null,"abstract":"The current political climate appears to create accentuated divisions among various incompatible world views. In a globalized world, faster dissemination of information is much faster via social media and other sources like has never experienced before. A local incident may rapidly turned into an international crisis. For instance, a civil war in Syria now has deeply impacted the politics and social structures of many counties around the world. In this social environment tacking with various types of violent extremism and radical popularism have become increasingly challenging. These radical worldviews may be manifested in either end of the political spectrum, namely right or left, based on ethnicity or exploitation of religion. Following the terror attacks of 9/11 security services and public have focused on the threat posed by terrorist groups such as DAESH and Al-Qaeda. However, threats of violence also remain significant in the case of violent extreme right as well as left group. Challenges in tackling violent right-wind extremism is a complicated matter as they may not be seen as a significant security threat in the west. For example, despite a number of terror attacks carried by right supremacists in the USA, this group has not been listed as a terror group by the state. Also, the terror suspects are more likely to be described as mentally disturbed and disgruntled people should they be white. In other to counter violent extremism, whether based on ideology, ethnicity, or exploitation of religion, we need to systematically examine the root cause of such violent tendencies. In this regard, rising radical right popularism in the West calls for a comprehensive examination of this social movement.","PeriodicalId":489006,"journal":{"name":"Liberal düşünce","volume":"157 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136378497","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-20DOI: 10.36484/liberal.1341462
Seval YAMAN
Bu makalede sosyal adalet tartışmalarının felsefi temelini oluşturan “kör talih” konusu Rawls ve Dworkin’in teorileri üzerinden tartışılacaktır. Her ne kadar Rawls ve Dworkin farklı yollar izlemiş olsalar da kör talih sonucu oluşmuş sosyal eşitsizliklerin telafi edilmesi konusunda aynı sonuca varmışlardır. Kör talih genellikle insanın içine doğduğu şartları anlatmakta ve bu şartların kişinin karakterini ve hayattaki başarıları üzerindeki belirleyici etkisinden kaynaklı kişinin neyi hak edip hak etmediğini belirlemektedir. Rawls’un ahlaki keyfilik dediği durumun yani zenginlik, zekâ, yetenek gibi doğuştan gelen kazanımların refahın kaynakların yeniden dağıtımını etkileyip etkilemediği sorusu tartışılacak ve Rawls ve Dworkin’in teorilerinin dağıtımcı adalet politikaları için tutarlı ve güçlü bir temel oluşturup oluşturmadığı tartışılacaktır.
{"title":"Doğal ve Sosyal Piyangolar Çerçevesinde Şans ve Adalet","authors":"Seval YAMAN","doi":"10.36484/liberal.1341462","DOIUrl":"https://doi.org/10.36484/liberal.1341462","url":null,"abstract":"Bu makalede sosyal adalet tartışmalarının felsefi temelini oluşturan “kör talih” konusu Rawls ve Dworkin’in teorileri üzerinden tartışılacaktır. Her ne kadar Rawls ve Dworkin farklı yollar izlemiş olsalar da kör talih sonucu oluşmuş sosyal eşitsizliklerin telafi edilmesi konusunda aynı sonuca varmışlardır. Kör talih genellikle insanın içine doğduğu şartları anlatmakta ve bu şartların kişinin karakterini ve hayattaki başarıları üzerindeki belirleyici etkisinden kaynaklı kişinin neyi hak edip hak etmediğini belirlemektedir. Rawls’un ahlaki keyfilik dediği durumun yani zenginlik, zekâ, yetenek gibi doğuştan gelen kazanımların refahın kaynakların yeniden dağıtımını etkileyip etkilemediği sorusu tartışılacak ve Rawls ve Dworkin’in teorilerinin dağıtımcı adalet politikaları için tutarlı ve güçlü bir temel oluşturup oluşturmadığı tartışılacaktır.","PeriodicalId":489006,"journal":{"name":"Liberal düşünce","volume":"15 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136378015","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-19DOI: 10.36484/liberal.1291578
Bahar BAYSAL KAR
Bu makale özel mülkiyetin yasal teorisi hakkındadır. Özel mülkiyet varlıklar üzerinde meşru yasal otorite veya devlet tarafından onaylanmış bir dizi haktır ve bu yönü ile varlıklar üzerindeki kontrol anlamına gelen sahiplikten farklılaşmaktadır. Mülkiyetin gücünü devlet tarafından desteklenen ve uygulanan yasal sistemden alması onun yasal olarak inşa edildiği anlamına gelmektedir. Özel mülkiyetin yasal olarak
inşasının iktisadi olarak iki önemli sonucu vardır. Birinci sonuç sermaye oluşumuna etkisidir. Bu etki özel mülkiyetin teminat rolünden veya hukukun bazı varlıklara tanıdığı ayrıcalıklardan kaynaklanabilmektedir. İkincisi ise çeşitli kanallarla gelir ve servet eşitsizliğine neden olmasıdır. Sermaye oluşumu yoluyla iktisadi gelişmeye katkı sağlarken, aynı zamanda eşitsizliğe de neden olması ikincisini azaltmaya yönelik farklı politika gereksinimlerini ortaya çıkarmaktadır.
{"title":"Özel Mülkiyetin Yasal Teorisi","authors":"Bahar BAYSAL KAR","doi":"10.36484/liberal.1291578","DOIUrl":"https://doi.org/10.36484/liberal.1291578","url":null,"abstract":"Bu makale özel mülkiyetin yasal teorisi hakkındadır. Özel mülkiyet varlıklar üzerinde meşru yasal otorite veya devlet tarafından onaylanmış bir dizi haktır ve bu yönü ile varlıklar üzerindeki kontrol anlamına gelen sahiplikten farklılaşmaktadır. Mülkiyetin gücünü devlet tarafından desteklenen ve uygulanan yasal sistemden alması onun yasal olarak inşa edildiği anlamına gelmektedir. Özel mülkiyetin yasal olarak
 inşasının iktisadi olarak iki önemli sonucu vardır. Birinci sonuç sermaye oluşumuna etkisidir. Bu etki özel mülkiyetin teminat rolünden veya hukukun bazı varlıklara tanıdığı ayrıcalıklardan kaynaklanabilmektedir. İkincisi ise çeşitli kanallarla gelir ve servet eşitsizliğine neden olmasıdır. Sermaye oluşumu yoluyla iktisadi gelişmeye katkı sağlarken, aynı zamanda eşitsizliğe de neden olması ikincisini azaltmaya yönelik farklı politika gereksinimlerini ortaya çıkarmaktadır.","PeriodicalId":489006,"journal":{"name":"Liberal düşünce","volume":"28 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135108658","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-19DOI: 10.36484/liberal.1308349
Hilal ZORBA BAYRAKTAR, Hediye Şirin AK
Uzunca bir dönem devletlerin hâkimiyetinde olan uluslararası sistemde, devletlerin en büyük amacı varlıklarını devam ettirmek olmuş, bu nedenle tehdit algıları ve güvenlik anlayışları da bu çerçevede şekillenmiştir. Soğuk Savaş sonrası devlet güvenliğini öncelikli gören anlayış, yerini insani güvenliği öncelikli gören anlayışa bırakmıştır. Ancak ne var ki güvenliğin öznesinin dönemsel olarak değiştiği görülmüştür. 2019 yılının sonlarında Çin’de başlayan covid-19 salgını devlet güvenliği anlayışının yeniden öncelikli gündem maddesi olmasını pekiştirmiş ve bu doğrultuda politika üretilmesine neden olmuştur. Sınırlarını ve ülkesini koruma amacıyla hareket eden devletler, pandeminin yayılmasını önlemek için aldıkları önlemlerle özellikle insan hakları aktivistlerinin de tepkilerine neden olmuştur. Nitekim bu çalışmada pandemi döneminin devletlerde otoriterleşmeyi arttırıp arttırmadığı sorusuna yanıt aranmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden faydalanılan bu çalışmada, bu soruya cevap verebilmek için demokratik ve anti-demokratik yönetim sistemlerine sahip olan ülkelerin pandemi dönemindeki uygulamaları incelenmiş ve politika uygulamalarında farklılıklar olup olmadığına bakılmıştır. Sonuç olarak hem demokratik hem de anti-demokratik yönetimlerin pandemi döneminde önceliği devlet güvenliğine vererek, otoriterleşme eğilimi sergilediği görülmüştür.
{"title":"PANDEMİ DÖNEMİNDE İNSANİ GÜVENLİK: DEMOKRATİK VE ANTİ-DEMOKRATİK YÖNETİMLER","authors":"Hilal ZORBA BAYRAKTAR, Hediye Şirin AK","doi":"10.36484/liberal.1308349","DOIUrl":"https://doi.org/10.36484/liberal.1308349","url":null,"abstract":"Uzunca bir dönem devletlerin hâkimiyetinde olan uluslararası sistemde, devletlerin en büyük amacı varlıklarını devam ettirmek olmuş, bu nedenle tehdit algıları ve güvenlik anlayışları da bu çerçevede şekillenmiştir. Soğuk Savaş sonrası devlet güvenliğini öncelikli gören anlayış, yerini insani güvenliği öncelikli gören anlayışa bırakmıştır. Ancak ne var ki güvenliğin öznesinin dönemsel olarak değiştiği görülmüştür. 2019 yılının sonlarında Çin’de başlayan covid-19 salgını devlet güvenliği anlayışının yeniden öncelikli gündem maddesi olmasını pekiştirmiş ve bu doğrultuda politika üretilmesine neden olmuştur. Sınırlarını ve ülkesini koruma amacıyla hareket eden devletler, pandeminin yayılmasını önlemek için aldıkları önlemlerle özellikle insan hakları aktivistlerinin de tepkilerine neden olmuştur. Nitekim bu çalışmada pandemi döneminin devletlerde otoriterleşmeyi arttırıp arttırmadığı sorusuna yanıt aranmıştır. Nitel araştırma yöntemlerinden faydalanılan bu çalışmada, bu soruya cevap verebilmek için demokratik ve anti-demokratik yönetim sistemlerine sahip olan ülkelerin pandemi dönemindeki uygulamaları incelenmiş ve politika uygulamalarında farklılıklar olup olmadığına bakılmıştır. Sonuç olarak hem demokratik hem de anti-demokratik yönetimlerin pandemi döneminde önceliği devlet güvenliğine vererek, otoriterleşme eğilimi sergilediği görülmüştür.","PeriodicalId":489006,"journal":{"name":"Liberal düşünce","volume":"3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135108673","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-18DOI: 10.36484/liberal.1335556
Birol AKGÜN, Metin ÇELİK
Uluslararası eğitimin Türkiye’nin kalkınma planlarında ve dış politikasında her zaman önemli bir yeri olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşundan Soğuk Savaşın bitimine kadarki dönemde uluslararası eğitimin Türk modernleşmesine önemli katkıları olmuştur. Bu dönemde bir taraftan yurtdışından Türkiye’ye akademik personel ve eğitimci getirilmiş, diğer taraftan Türkiye’den akademisyenler, sivil ve askeri kamu personeli eğitim amacıyla yurtdışına gönderilmiştir. Batı’daki ilmi gelişmeleri Türkiye’ye taşıması planlanan bu girişimler neticesinde Türkiye Batılılaşma ve kalkınma politikasını hayata geçirebilmiş, Batılı uluslararası örgütlere üyelik başta olmak üzere birçok alanda Batıyla entegre bir gelişim süreci katetmiştir. Soğuk Savaş sonrasında ise bu süreç devam etmekle birlikte, Türkiye de çevre coğrafyasının modernleşmesinde etkili olmaya başlamış, yeni bağımsızlığını kazanan devletlerin eğitim, siyasi ve askeri elitlerini yetiştirmeye başlamıştır. TSK, Polis Akademisi, TODAİE, Diplomasi Akademisi gibi kurumlarda yabancı askeri ve sivil personel eğitilmiş, Türkiye Bursları, TİKA, YÖK, YTB, YEE, TMV gibi kurumlarla da yaygın ve örgün öğretim alanında uluslararası eğitim faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda uluslararası eğitim Türkiye için öncelikle modernleşme ve kalkınma sürecinin ana dinamiklerinden birisi iken, sonraları Türkiye’nin kamu diplomasinin önemli araçlarından birisi olmuştur. Bu makalede Türkiye’nin hem faydalanan hem de uygulayan aktör olarak uluslararası eğitimi bir dış politika stratejisi olarak kullanma kabiliyeti incelenmektedir.
{"title":"Türk Dış Politikasında Uluslararası Eğitim Stratejisi","authors":"Birol AKGÜN, Metin ÇELİK","doi":"10.36484/liberal.1335556","DOIUrl":"https://doi.org/10.36484/liberal.1335556","url":null,"abstract":"Uluslararası eğitimin Türkiye’nin kalkınma planlarında ve dış politikasında her zaman önemli bir yeri olmuştur. Cumhuriyetin kuruluşundan Soğuk Savaşın bitimine kadarki dönemde uluslararası eğitimin Türk modernleşmesine önemli katkıları olmuştur. Bu dönemde bir taraftan yurtdışından Türkiye’ye akademik personel ve eğitimci getirilmiş, diğer taraftan Türkiye’den akademisyenler, sivil ve askeri kamu personeli eğitim amacıyla yurtdışına gönderilmiştir. Batı’daki ilmi gelişmeleri Türkiye’ye taşıması planlanan bu girişimler neticesinde Türkiye Batılılaşma ve kalkınma politikasını hayata geçirebilmiş, Batılı uluslararası örgütlere üyelik başta olmak üzere birçok alanda Batıyla entegre bir gelişim süreci katetmiştir. Soğuk Savaş sonrasında ise bu süreç devam etmekle birlikte, Türkiye de çevre coğrafyasının modernleşmesinde etkili olmaya başlamış, yeni bağımsızlığını kazanan devletlerin eğitim, siyasi ve askeri elitlerini yetiştirmeye başlamıştır. TSK, Polis Akademisi, TODAİE, Diplomasi Akademisi gibi kurumlarda yabancı askeri ve sivil personel eğitilmiş, Türkiye Bursları, TİKA, YÖK, YTB, YEE, TMV gibi kurumlarla da yaygın ve örgün öğretim alanında uluslararası eğitim faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda uluslararası eğitim Türkiye için öncelikle modernleşme ve kalkınma sürecinin ana dinamiklerinden birisi iken, sonraları Türkiye’nin kamu diplomasinin önemli araçlarından birisi olmuştur. Bu makalede Türkiye’nin hem faydalanan hem de uygulayan aktör olarak uluslararası eğitimi bir dış politika stratejisi olarak kullanma kabiliyeti incelenmektedir.","PeriodicalId":489006,"journal":{"name":"Liberal düşünce","volume":"17 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135209004","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-13DOI: 10.36484/liberal.1343295
Duygu ÖZTÜRK
Kadınların toplumlar içerisindeki nüfuslarına kıyasla siyasi temsildeki oranları çok düşük düzeyde kalmaktadır. Kadınların sayısal olarak nüfusları ile orantılı bir şekilde siyasete katıl(a)mamaları, demokrasilerde bir temsiliyet meselesi oluşturmaktadır. Aynı zamanda en temel insan hakları içerisinde yer alan seçme ve seçilme haklarından kadınların tam olarak faydalanamadıkları anlamına gelmektedir. Literatürde kadınların siyasete neden az sayılarda katıldıklarını anlamaya çalışan çalışmaların yanı sıra, neden kadınların daha fazla sayılarla siyasete katılması gerektiğine odaklanan çalışmalar mevcuttur. Birbirinden teorik ve metodolojik yöntemleri bakımından farklılaşan bu çalışmalar kadınların siyasete neden daha fazla sayılarla katılmaları gerektiğine farklı cevaplar sunmaktadır. Bu çalışma ise, farklı demokrasi deneyimleri üzerine yapılan nitel ve nicel çalışmaları bir araya getirmekte ve geniş bir perspektiften değerlendirilmektedir. Mevcut çalışmaların birbirini nasıl tamamladıkları ve bazı durumlarda da nasıl çeliştiklerine dair bir tartışma sunmaktadır.
{"title":"Masada Neden Daha Fazla Kadın Olmalı? Kadınların Politik Temsili Üzerine Farklı Gerekçelendirmelerin Analizi","authors":"Duygu ÖZTÜRK","doi":"10.36484/liberal.1343295","DOIUrl":"https://doi.org/10.36484/liberal.1343295","url":null,"abstract":"Kadınların toplumlar içerisindeki nüfuslarına kıyasla siyasi temsildeki oranları çok düşük düzeyde kalmaktadır. Kadınların sayısal olarak nüfusları ile orantılı bir şekilde siyasete katıl(a)mamaları, demokrasilerde bir temsiliyet meselesi oluşturmaktadır. Aynı zamanda en temel insan hakları içerisinde yer alan seçme ve seçilme haklarından kadınların tam olarak faydalanamadıkları anlamına gelmektedir. Literatürde kadınların siyasete neden az sayılarda katıldıklarını anlamaya çalışan çalışmaların yanı sıra, neden kadınların daha fazla sayılarla siyasete katılması gerektiğine odaklanan çalışmalar mevcuttur. Birbirinden teorik ve metodolojik yöntemleri bakımından farklılaşan bu çalışmalar kadınların siyasete neden daha fazla sayılarla katılmaları gerektiğine farklı cevaplar sunmaktadır. Bu çalışma ise, farklı demokrasi deneyimleri üzerine yapılan nitel ve nicel çalışmaları bir araya getirmekte ve geniş bir perspektiften değerlendirilmektedir. Mevcut çalışmaların birbirini nasıl tamamladıkları ve bazı durumlarda da nasıl çeliştiklerine dair bir tartışma sunmaktadır.","PeriodicalId":489006,"journal":{"name":"Liberal düşünce","volume":"28 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135787183","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-13DOI: 10.36484/liberal.1314063
Özlem Özdeşim SUBAY, Burak GÖKALP
According to the data of the Presidency of Migration Management (2021), the largest group of irregular migrants detected in Turkey in 2021 are Afghans. The arrival of irregular migrants from Afghanistan to Turkey after the Syrian refugees have caused a reaction in society and from the opposition parties. Based on this reaction to the arrival of Afghan refugees, it can be claimed that it has the potential to become the new "other" category in Turkey. We identify two hashtags used on Twitter to protest the arrival of Afghans, which are #sınırnamustur and #hudutnamustur having the same meaning in Turkish and are Trend Topics on Twitter. The purpose of this study is to examine why there are two hashtags on Twitter to protest the arrival of Afghan immigrants, what the differences and similarities are between them, how Afghans are defined and what kinds of hate speech they are subject to. For this purpose, Craswell's mixed model is applied in this study using both content analysis and social network analysis techniques.
{"title":"Hate Speech in The Context of Digital Violence in Türkiye: Perceptions and Biases on Afghan Identity","authors":"Özlem Özdeşim SUBAY, Burak GÖKALP","doi":"10.36484/liberal.1314063","DOIUrl":"https://doi.org/10.36484/liberal.1314063","url":null,"abstract":"According to the data of the Presidency of Migration Management (2021), the largest group of irregular migrants detected in Turkey in 2021 are Afghans. The arrival of irregular migrants from Afghanistan to Turkey after the Syrian refugees have caused a reaction in society and from the opposition parties. Based on this reaction to the arrival of Afghan refugees, it can be claimed that it has the potential to become the new \"other\" category in Turkey. We identify two hashtags used on Twitter to protest the arrival of Afghans, which are #sınırnamustur and #hudutnamustur having the same meaning in Turkish and are Trend Topics on Twitter. The purpose of this study is to examine why there are two hashtags on Twitter to protest the arrival of Afghan immigrants, what the differences and similarities are between them, how Afghans are defined and what kinds of hate speech they are subject to. For this purpose, Craswell's mixed model is applied in this study using both content analysis and social network analysis techniques.","PeriodicalId":489006,"journal":{"name":"Liberal düşünce","volume":"13 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135786946","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}