Beyin tümörlü hastaların tedavisinde cerrahi rezeksiyon en önemli prognostik faktörlerden biridir. Sodyum floresan (NaFl), beyin tümörlerinde introperatif görselleştirme için kullanılan floresan bir maddedir. Özel filtre (FL 560 nm) ile donatılmış mikroskop ışığının altında tümöral dokuda yeşil floresan renk oluşmasını sağlar. Bununla birlikte intrakranial yerleşimli her tümörde aynı oranda floresan yoğunluğu sağlayamaz. Bu çalışmada farklı histopatolojik tanılardaki beyin tümörlerinin cerrahisinde NaFl’nin floresan etkisini ve güvenliğini araştırmak amaçlanmıştır. 2020-2023 yılları arasında beyin tümörü nedeniyle NaFl rehberliğinde opere edilen toplam 237 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, preoperatif ve postoperatif nörolojik muayenesi, tümör rezeksiyon derecesi, histopatolojik tanısı ve intraoperatif NaFl ile boyanma derecesi analiz edildi. Histopatolojik olarak 73 (%30.8) metastatik tümör, 68 (%28.7) glioblastoma multiforme, 41 (%17.3) menengioma, 21 (%8.9) anaplastik astrositoma, 10 (%4.2) oligodendroglioma, 6 (%2.5) pilositik astrositoma, 6 (%2.5) epidermoid tümör, 5 (%2.1) schwannoma, 3 (%1.3) lenfoma, 2 (%0.8) disembriyoplastik nöroektodermal tümör ve 2 (%0.8) ependimoma tanılı hasta mevcuttu. İntraoperatif olarak 211 (%89) hastada NaFl ile boyanma izlendi. Glioblastoma multiforme ve menengiomaların tamamında, metastatik tümörlerin %90.4’ ünde NaFl boyanması gözlendi. Oligodendrogliomaların ve epidermoid tümörlerin hiçbirisinde boyanma saptanmadı (p
{"title":"Beyin tümörlerinin sodyum floresan kılavuzluğunda rezeksiyonu: 237 hastadan oluşan bir serinin retrospektif analizi ve histopatolojik tanıya göre yararlılığının değerlendirilmesi","authors":"Alper Türkkan, Ahmet Bekar","doi":"10.32708/uutfd.1452367","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1452367","url":null,"abstract":"Beyin tümörlü hastaların tedavisinde cerrahi rezeksiyon en önemli prognostik faktörlerden biridir. Sodyum floresan (NaFl), beyin tümörlerinde introperatif görselleştirme için kullanılan floresan bir maddedir. Özel filtre (FL 560 nm) ile donatılmış mikroskop ışığının altında tümöral dokuda yeşil floresan renk oluşmasını sağlar. Bununla birlikte intrakranial yerleşimli her tümörde aynı oranda floresan yoğunluğu sağlayamaz. Bu çalışmada farklı histopatolojik tanılardaki beyin tümörlerinin cerrahisinde NaFl’nin floresan etkisini ve güvenliğini araştırmak amaçlanmıştır. 2020-2023 yılları arasında beyin tümörü nedeniyle NaFl rehberliğinde opere edilen toplam 237 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, preoperatif ve postoperatif nörolojik muayenesi, tümör rezeksiyon derecesi, histopatolojik tanısı ve intraoperatif NaFl ile boyanma derecesi analiz edildi. Histopatolojik olarak 73 (%30.8) metastatik tümör, 68 (%28.7) glioblastoma multiforme, 41 (%17.3) menengioma, 21 (%8.9) anaplastik astrositoma, 10 (%4.2) oligodendroglioma, 6 (%2.5) pilositik astrositoma, 6 (%2.5) epidermoid tümör, 5 (%2.1) schwannoma, 3 (%1.3) lenfoma, 2 (%0.8) disembriyoplastik nöroektodermal tümör ve 2 (%0.8) ependimoma tanılı hasta mevcuttu. İntraoperatif olarak 211 (%89) hastada NaFl ile boyanma izlendi. Glioblastoma multiforme ve menengiomaların tamamında, metastatik tümörlerin %90.4’ ünde NaFl boyanması gözlendi. Oligodendrogliomaların ve epidermoid tümörlerin hiçbirisinde boyanma saptanmadı (p","PeriodicalId":507091,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"69 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140985055","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Neslihan Bodur, Şule Akköse Aydın, Sümeyye Tuğba Sarkı Cander, Vahide Aslıhan Durak, Ş. Aslan
Travma dünya genelinde ölümlerin başlıca nedenlerinden olup düşmeler ise acil servislere travma nedenli başvuruların önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Düşme; dikkatsizlik, kaza nedenleriyle olabileceği gibi çeşitli metabolik sorunlara veya hastalıklara bağlı olarak da meydana gelebilir. Çalışmamızda pandemi öncesi ve sonrası dönemde bir üniversite hastanesine aynı seviyeden düşme nedeniyle başvuran olguların değerlendirilmesi amaçlanmış ve literatüre katkı sağlamak hedeflenmiştir.. Kesitsel tipte olan bu çalışmaya bir üniversite hastanesi acil servisine aynı seviyeden düşme nedeniyle pandemi öncesinde başvuran 1073 ve pandemi döneminde başvuran 1857 hasta retrospektif olarak dahil edilmiştir. Olguların %50’si erkekti ve yaş ortalaması 59,04 ± 20,87 yıldı. En sık düşme nedenleri %36,2 ile mekanik düşme, %27,6 ile nörolojik nedenlere bağlı düşme ve %26,2 ile vazovagal senkop olarak belirlendi. Olguların %61,1’i taburcu olurken, %24,2’si kliniğe, %7,6’sı yoğun bakım ünitesine yatırıldı ve %1,4’ü eksitus oldu. Sonuç olarak; pandemi döneminde aynı seviyeden düşme ile başvuran olguların daha genç olduğu, ek hastalık ve ek ilaç kullanım sıklığının arttığı ve acil serviste geçirilen sürenin azaldığı gözlenmiştir.
{"title":"Covid-19 Pandemi öncesi ve sonrası dönemde acil servise aynı seviyeden düşme ile başvuran hastaların değerlendirilmesi","authors":"Neslihan Bodur, Şule Akköse Aydın, Sümeyye Tuğba Sarkı Cander, Vahide Aslıhan Durak, Ş. Aslan","doi":"10.32708/uutfd.1435854","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1435854","url":null,"abstract":"Travma dünya genelinde ölümlerin başlıca nedenlerinden olup düşmeler ise acil servislere travma nedenli başvuruların önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Düşme; dikkatsizlik, kaza nedenleriyle olabileceği gibi çeşitli metabolik sorunlara veya hastalıklara bağlı olarak da meydana gelebilir. Çalışmamızda pandemi öncesi ve sonrası dönemde bir üniversite hastanesine aynı seviyeden düşme nedeniyle başvuran olguların değerlendirilmesi amaçlanmış ve literatüre katkı sağlamak hedeflenmiştir.. Kesitsel tipte olan bu çalışmaya bir üniversite hastanesi acil servisine aynı seviyeden düşme nedeniyle pandemi öncesinde başvuran 1073 ve pandemi döneminde başvuran 1857 hasta retrospektif olarak dahil edilmiştir. Olguların %50’si erkekti ve yaş ortalaması 59,04 ± 20,87 yıldı. En sık düşme nedenleri %36,2 ile mekanik düşme, %27,6 ile nörolojik nedenlere bağlı düşme ve %26,2 ile vazovagal senkop olarak belirlendi. Olguların %61,1’i taburcu olurken, %24,2’si kliniğe, %7,6’sı yoğun bakım ünitesine yatırıldı ve %1,4’ü eksitus oldu. Sonuç olarak; pandemi döneminde aynı seviyeden düşme ile başvuran olguların daha genç olduğu, ek hastalık ve ek ilaç kullanım sıklığının arttığı ve acil serviste geçirilen sürenin azaldığı gözlenmiştir.","PeriodicalId":507091,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":" 7","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140997896","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Rabia Nur Balçın, Hanside Setenay Ünal, Pınar Eser Ocak, M. Taşkapılıoğlu
Kraniyosinostoz, beyin gelişiminde bozulmaya ve anormal kafatası şekline neden olan gelişimsel bir kraniyofasiyal anomalidir. Bu çalışmamızda kliniğimizde Ocak 2005- Aralık 2022 tarihleri arasında takip ve tedavi edilen pediatrik hastaların dosyaları retrospektif olarak incelenmiştir. Çalışmamıza 94 hasta dahil edilmiştir. Hastaların 57 (%60,6) tanesi erkek, 37’si (%39,4) kadındı. 45 (%47,9) olgu skafosefali, 31 (%33) olgu trigonosefali, 12 (%12,8) nedeni ile opere edildi. 4 (%4,25) sendromik kraniosinostoz olgusu mevcuttu. Median operasyon süresi 95 dakikaydı. Operasyon süresi ile yatış süresi arasında anlamlı korelasyon saptandı. 3 (%3,2) olguda postoperatif komplikasyon gelişti. 3 (%3.1) olguda postoperatif erken dönemde mortalite gözlendi. Pediatrik nöroşirurjinin ana patolojilerinden biri olan kraniosinositoz sadece kozmetik bir sorun değil; nöronal gelişimin sağlanması için doğru zamanda tedavi edilmesi gereken bir patolojidir. Gelişen cerrahi tekniklere rağmen mortalite ve morbiditelere neden olabilecek ciddi bir patoloji olduğu akılda tutulmalıdır.
{"title":"Kraniosinostozis Olgularının Retrospektif İncelenmesi: Bursa Uludağ Üniversitesi Deneyimi","authors":"Rabia Nur Balçın, Hanside Setenay Ünal, Pınar Eser Ocak, M. Taşkapılıoğlu","doi":"10.32708/uutfd.1426425","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1426425","url":null,"abstract":"Kraniyosinostoz, beyin gelişiminde bozulmaya ve anormal kafatası şekline neden olan gelişimsel bir kraniyofasiyal anomalidir. Bu çalışmamızda kliniğimizde Ocak 2005- Aralık 2022 tarihleri arasında takip ve tedavi edilen pediatrik hastaların dosyaları retrospektif olarak incelenmiştir. Çalışmamıza 94 hasta dahil edilmiştir. Hastaların 57 (%60,6) tanesi erkek, 37’si (%39,4) kadındı. 45 (%47,9) olgu skafosefali, 31 (%33) olgu trigonosefali, 12 (%12,8) nedeni ile opere edildi. 4 (%4,25) sendromik kraniosinostoz olgusu mevcuttu. Median operasyon süresi 95 dakikaydı. Operasyon süresi ile yatış süresi arasında anlamlı korelasyon saptandı. 3 (%3,2) olguda postoperatif komplikasyon gelişti. 3 (%3.1) olguda postoperatif erken dönemde mortalite gözlendi. Pediatrik nöroşirurjinin ana patolojilerinden biri olan kraniosinositoz sadece kozmetik bir sorun değil; nöronal gelişimin sağlanması için doğru zamanda tedavi edilmesi gereken bir patolojidir. Gelişen cerrahi tekniklere rağmen mortalite ve morbiditelere neden olabilecek ciddi bir patoloji olduğu akılda tutulmalıdır.","PeriodicalId":507091,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"212 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141001901","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Acil serviste difüzyon manyetik rezonans görüntüleme istenen hastaların başvuru şikayetleri ile kesin tanılarının karşılaştırılarak radyolojik istem gerekliliğinin tartışılmasıdır. Bu çalışma retrospektif olarak üç aylık süreçte acil servisten difüzyon manyetik rezonans görüntüleme yapılan hastalar üzerinde yapıldı. Çalışmada hastaların başvuru zamanı (ay), yaş, cinsiyet, başvuru şikâyeti değerlendirildi. Hastalarda görüntüleme isteminin pratisyen veya uzman hekim tarafından istendiği belirlendi. Hastalarda başvuru şikâyeti ve kesin tanılara göre demografik veriler karşılaştırmalı analiz edildi. Pratisyen hekim ve acil tıp uzmanları tarafından konulan kesin tanılar karşılaştırıldı. Servis veya yoğun bakıma yatan hastaların yatış tanılarına göre karşılaştırması yapıldı.Çalışmada 530 hasta değerlendirildi. Hastaların %56,9’u kadındı. Yaş ortalaması 63,9±18,04 olup en fazla görüntüleme yapılan (%44,1) ve iskemi görülen (%47) yaş aralığı 61-80 arası oldu. Görüntüleme istemi en fazla baş ağrısı (%16,2), bölgesel uyuşma hissi (%15,1) ve bilinç bozukluğu (%12,3) olan hastalardandı. Hastaların %14,8’inde iskemi görüldü. İnme görülen hastalarda en sık hipertansiyon ve koroner arter hastalığı eşlik etmekteydi. İskemi görülen hastaların başvuru şikâyetleri en çok ekstremitede güç kaybı (%47,4) ve konuşma bozukluğu (%14) oldu. Görüntüleme istemi %78,5 oranla pratisyen hekimler tarafından yapılmıştır. Acil tıp uzmanları görüntüleme istemine göre %28,9 oranla daha fazla iskemik inme teşhisi koymuştur. Acil serviste difüzyon manyetik rezonans görüntüleme isteminde klinik bulgular ve literatür verileri ışığında daha seçici olunmasıyla birlikte gereksiz kullanım ve artan maliyetlerin azalacağı öngörülmektedir.
{"title":"ACİL SERVİSTEN İSTENEN MR TETKİKLERİNİN ANALİZİ: KLİNİK ÖN TANI VE SONUÇ KARŞILAŞTIRMASI İLE MALİYET ANALİZİ","authors":"Mustafa Alpaslan, Necmi Baykan","doi":"10.32708/uutfd.1443136","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1443136","url":null,"abstract":"Acil serviste difüzyon manyetik rezonans görüntüleme istenen hastaların başvuru şikayetleri ile kesin tanılarının karşılaştırılarak radyolojik istem gerekliliğinin tartışılmasıdır. Bu çalışma retrospektif olarak üç aylık süreçte acil servisten difüzyon manyetik rezonans görüntüleme yapılan hastalar üzerinde yapıldı. Çalışmada hastaların başvuru zamanı (ay), yaş, cinsiyet, başvuru şikâyeti değerlendirildi. Hastalarda görüntüleme isteminin pratisyen veya uzman hekim tarafından istendiği belirlendi. Hastalarda başvuru şikâyeti ve kesin tanılara göre demografik veriler karşılaştırmalı analiz edildi. Pratisyen hekim ve acil tıp uzmanları tarafından konulan kesin tanılar karşılaştırıldı. Servis veya yoğun bakıma yatan hastaların yatış tanılarına göre karşılaştırması yapıldı.Çalışmada 530 hasta değerlendirildi. Hastaların %56,9’u kadındı. Yaş ortalaması 63,9±18,04 olup en fazla görüntüleme yapılan (%44,1) ve iskemi görülen (%47) yaş aralığı 61-80 arası oldu. Görüntüleme istemi en fazla baş ağrısı (%16,2), bölgesel uyuşma hissi (%15,1) ve bilinç bozukluğu (%12,3) olan hastalardandı. Hastaların %14,8’inde iskemi görüldü. İnme görülen hastalarda en sık hipertansiyon ve koroner arter hastalığı eşlik etmekteydi. İskemi görülen hastaların başvuru şikâyetleri en çok ekstremitede güç kaybı (%47,4) ve konuşma bozukluğu (%14) oldu. Görüntüleme istemi %78,5 oranla pratisyen hekimler tarafından yapılmıştır. Acil tıp uzmanları görüntüleme istemine göre %28,9 oranla daha fazla iskemik inme teşhisi koymuştur. Acil serviste difüzyon manyetik rezonans görüntüleme isteminde klinik bulgular ve literatür verileri ışığında daha seçici olunmasıyla birlikte gereksiz kullanım ve artan maliyetlerin azalacağı öngörülmektedir.","PeriodicalId":507091,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"19 16","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141004895","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Giriş: Araştırmamızın amacı, acil servise sevk ile kabul edilen hastaların sevk nedenleri, konulan tanılar ve klinik ya da yoğun bakım ihtiyaçları üzerinde bir karşılaştırma yaparak sevk gerekliliğinin uygunluğunu değerlendirmektir. Bu değerlendirme, sevk uygunluğunu analiz ederek etkin hasta yönetimi ve yoğunluğun etkili bir şekilde yönetilmesi konusunda stratejiler geliştirmeyi hedeflemektedir. Gereç yöntem: Hastanemiz acil servisinde 01.07.2022-31.07.2023 tarihleri arasında sevk ile kabul edilen 4365 hastaya ait veriler geriye dönük olarak değerlendirildi. Hastaların ilk değerlendirme sonrası belirtilen sevk gereksinimi, tıbbi durumları, hastaların değerlendiren hekim tarafından istenen konsültasyonları, klinik ya da yoğun bakım yatış gereksinimi, acil serviste kalış süresi ve acil servis ve hastane içi mortalite durumu değerlendirildi. Hastaların sevk gereksinimi, hastayı değerlendiren acil uzmanı tarafından talep edilen konsültasyonlar ve hastanın yatış ya da taburculuk durumuna göre karşılaştırılaştırıldı. Bulgular: Sevk sayısının %81,1 oranında en sık ilçe devlet hastanesinden olduğu ve sevk tanıları içinde en fazla iskemik kalp hastalıkları (%47.9) olduğu tespit edildi. Bu tanıdan sonra “travma intoksikasyon, yanık tanısı” ve “serebrovasküler hastalıklar” gelmektedir. Nakil sebepleri içinde en yüksek oranda gözlenen uzman hekim ihtiyacıdır Geliş tanısı (sevk tanısı) ile acil tanısı arasındaki uyumluluk oranı %48.5’ tir. Yan dal konsültasyon oranı ise %17.6 olarak bulundu. Sevk edilen hastaların acil serviste yaklaşık yarısı (%47.7) yoğun bakım ünitesine yatış ile sonlanmıştır. Sonuç: Hastaneler arası nakiller, her bir aşamasında özel bir analiz gerektiren, hastaların etkili ve gerektiği şekilde tedavi almalarını sağlamak için kritik bir öneme sahiptir. Ancak, özellikle sevki kabul eden merkezin kapasite ve olanaklarını dikkate almak, koordineli bir sağlık hizmeti sunumunu mümkün kılar. Bu durum hasta transferlerinin hem hasta memnuniyeti hem de tıbbi açıdan en uygun sonuçları elde etmek adına dengeli ve bilinçli bir şekilde yönetilmesine katkıda bulunur.
{"title":"Hastaneler arası hasta sevklerinin akademik bir acil servis perspektifinden değerlendirilmesi: Retrospektif, gözlemsel bir araştırma","authors":"Evren Dal, Suna Eraybar, Burak Kurtoğlu, Mehtap Bulut","doi":"10.32708/uutfd.1424988","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1424988","url":null,"abstract":"Giriş: Araştırmamızın amacı, acil servise sevk ile kabul edilen hastaların sevk nedenleri, konulan tanılar ve klinik ya da yoğun bakım ihtiyaçları üzerinde bir karşılaştırma yaparak sevk gerekliliğinin uygunluğunu değerlendirmektir. Bu değerlendirme, sevk uygunluğunu analiz ederek etkin hasta yönetimi ve yoğunluğun etkili bir şekilde yönetilmesi konusunda stratejiler geliştirmeyi hedeflemektedir. \u0000Gereç yöntem: Hastanemiz acil servisinde 01.07.2022-31.07.2023 tarihleri arasında sevk ile kabul edilen 4365 hastaya ait veriler geriye dönük olarak değerlendirildi. Hastaların ilk değerlendirme sonrası belirtilen sevk gereksinimi, tıbbi durumları, hastaların değerlendiren hekim tarafından istenen konsültasyonları, klinik ya da yoğun bakım yatış gereksinimi, acil serviste kalış süresi ve acil servis ve hastane içi mortalite durumu değerlendirildi. Hastaların sevk gereksinimi, hastayı değerlendiren acil uzmanı tarafından talep edilen konsültasyonlar ve hastanın yatış ya da taburculuk durumuna göre karşılaştırılaştırıldı. \u0000Bulgular: Sevk sayısının %81,1 oranında en sık ilçe devlet hastanesinden olduğu ve sevk tanıları içinde en fazla iskemik kalp hastalıkları (%47.9) olduğu tespit edildi. Bu tanıdan sonra “travma intoksikasyon, yanık tanısı” ve “serebrovasküler hastalıklar” gelmektedir. Nakil sebepleri içinde en yüksek oranda gözlenen uzman hekim ihtiyacıdır Geliş tanısı (sevk tanısı) ile acil tanısı arasındaki uyumluluk oranı %48.5’ tir. Yan dal konsültasyon oranı ise %17.6 olarak bulundu. Sevk edilen hastaların acil serviste yaklaşık yarısı (%47.7) yoğun bakım ünitesine yatış ile sonlanmıştır. \u0000Sonuç: Hastaneler arası nakiller, her bir aşamasında özel bir analiz gerektiren, hastaların etkili ve gerektiği şekilde tedavi almalarını sağlamak için kritik bir öneme sahiptir. Ancak, özellikle sevki kabul eden merkezin kapasite ve olanaklarını dikkate almak, koordineli bir sağlık hizmeti sunumunu mümkün kılar. Bu durum hasta transferlerinin hem hasta memnuniyeti hem de tıbbi açıdan en uygun sonuçları elde etmek adına dengeli ve bilinçli bir şekilde yönetilmesine katkıda bulunur.","PeriodicalId":507091,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"56 11","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141007584","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Özet: Üst gastrointestinal sistem (ÜGİS) kanamaları özofagusun üst kısmı ile Treitz ligamanı arasındaki herhangi bir yerden lümen içine olan kanamaları kapsar. ÜGİS kanaması olan hasta acil servise hematemez, melena veya hematokezya ile başvurabilir. Akut ÜGİS kanamalı hastalara ilk 24 saat içinde endoskopi uygulamak standart yaklaşımdır. Bununla birlikte erken endoskopinin tanımı konusunda ortak bir görüş yoktur. Çeşitli çalışmalara göre bu tanım acil servise başvurudan sonra 2 saat ile 24 saat arasında çeşitlilik gösterir. Bizim çalışmamızda ÜGİS kanaması ile acil servise başvuran 115 hasta alındı. Hastalar endoskopi yapılma sürelerine göre 3 gruba ayrıldığında (24 saat) gruplar arasında endoskopik bulgu, Forrest sınıflandırması, endoskopik veya cerrahi tedavi ihtiyacı, replasman ihtiyacı, takiplerde tekrarlayan kanama, tekrarlayan endoskopi ihtiyacı ve hastaların akıbeti konusunda anlamlı fark saptanmadı. Sonuç olarak ÜGİS kanamalarında erken endoskopinin tanımı, ilk 24 saat içinde ne zaman yapılacağı ve faydaları konusunda ortak bir görüş yoktur, yapılan prospektif randomize çalışmalar da erken endoskopinin kar zarar oranını belirlemede göz önünde bulundurulmalıdır.
{"title":"ÜST GASTROİNTESTİNAL SİSTEM KANAMALARINDA ERKEN ENDOSKOPİNİN MORTALİTE VE MORBİDİTEYE ETKİSİ","authors":"Merve Hafızoğlu, Fatih Eren, Macit Gülten","doi":"10.32708/uutfd.1463535","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1463535","url":null,"abstract":"Özet: Üst gastrointestinal sistem (ÜGİS) kanamaları özofagusun üst kısmı ile Treitz ligamanı arasındaki herhangi bir yerden lümen içine olan kanamaları kapsar. ÜGİS kanaması olan hasta acil servise hematemez, melena veya hematokezya ile başvurabilir. Akut ÜGİS kanamalı hastalara ilk 24 saat içinde endoskopi uygulamak standart yaklaşımdır. Bununla birlikte erken endoskopinin tanımı konusunda ortak bir görüş yoktur. Çeşitli çalışmalara göre bu tanım acil servise başvurudan sonra 2 saat ile 24 saat arasında çeşitlilik gösterir. Bizim çalışmamızda ÜGİS kanaması ile acil servise başvuran 115 hasta alındı. Hastalar endoskopi yapılma sürelerine göre 3 gruba ayrıldığında (24 saat) gruplar arasında endoskopik bulgu, Forrest sınıflandırması, endoskopik veya cerrahi tedavi ihtiyacı, replasman ihtiyacı, takiplerde tekrarlayan kanama, tekrarlayan endoskopi ihtiyacı ve hastaların akıbeti konusunda anlamlı fark saptanmadı. Sonuç olarak ÜGİS kanamalarında erken endoskopinin tanımı, ilk 24 saat içinde ne zaman yapılacağı ve faydaları konusunda ortak bir görüş yoktur, yapılan prospektif randomize çalışmalar da erken endoskopinin kar zarar oranını belirlemede göz önünde bulundurulmalıdır.","PeriodicalId":507091,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"119 2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141017329","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Elif Cansu İbi̇ş, Mahmut Ercan Tanyeli̇, Mehmet Üzel, A. Soyluoğlu
Bu çalışmanın amacı arteria circumflexa femoris lateralis (ACFL)’in dallarının farklı çıkış özelliklerini bildirmek ve bu bölgede çalışacak olan hekimlere yol göstermektir. 2021-2022 yılları arasında, fakültemizin Anatomi Anabilim Dalı’nda arteria femoralis (AF) ve dallarının incelenmesi ile ilgili, formalin ile fikse edilmiş kadavralarda yapılan çalışma sırasında, 70 yaşındaki bir kadın kadavranın sol uyluk ön yüzünde, ACFL’nin inen dalının ayrı çıktığı bir olgu görüldü. Bu olguda ACFL’nin inen dalı, ayrı çıkışlı olarak, arteria profunda femoris (APF)’ten ve APF’nin çıkış noktasının 0,7 cm distalinde, anterolateralden çıkmaktaydı. ACFL’nin ortak kök halinde çıkan dalı ise APF’nin 1,8 cm distalinde, posterolateralden çıkmaktaydı. Çapları ölçüldüğünde inen dal 0,35 cm, kök dal ise 0,4 cm idi. İnen dalın mid-inguinal noktaya olan uzaklığı 3,2 cm iken, kök dalın uzaklığı 5 cm idi. Ortak kök halindeki dal laterale doğru 1,2 cm seyredip, çıkan ve transvers dallara ayrılmaktaydı. Çıkan dal 0,25 cm çapında iken, transvers dal 0,23 cm çapındaydı. Arteria circumflexa femoris medialis ise APF’den ince bir dal olarak, çıkmaktaydı. Literatürde ACFL’nin inen dalının ayrı çıkışı %0,6 ile %4 sıklıkta bildirilmiştir. ACFL’nin dalları, klinikte sıklıkla anterolateral pediküllü doku flebi olarak, çeşitli bypass cerrahilerinde greft olarak ve kanlanma yetersizliğinde kollateral arter olarak kullanılabilmektedir. Ayrıca vaskülarize iliak transplantasyonda da kullanıldığı bilinen bu arterin, varyasyonlarının göz önünde bulundurulması tanı ve tedavide hekimlere yardımcı olacaktır.
{"title":"A rare variation of the lateral circumflex femoral artery: A case report","authors":"Elif Cansu İbi̇ş, Mahmut Ercan Tanyeli̇, Mehmet Üzel, A. Soyluoğlu","doi":"10.32708/uutfd.1424209","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1424209","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın amacı arteria circumflexa femoris lateralis (ACFL)’in dallarının farklı çıkış özelliklerini bildirmek ve bu bölgede çalışacak olan hekimlere yol göstermektir. 2021-2022 yılları arasında, fakültemizin Anatomi Anabilim Dalı’nda arteria femoralis (AF) ve dallarının incelenmesi ile ilgili, formalin ile fikse edilmiş kadavralarda yapılan çalışma sırasında, 70 yaşındaki bir kadın kadavranın sol uyluk ön yüzünde, ACFL’nin inen dalının ayrı çıktığı bir olgu görüldü. Bu olguda ACFL’nin inen dalı, ayrı çıkışlı olarak, arteria profunda femoris (APF)’ten ve APF’nin çıkış noktasının 0,7 cm distalinde, anterolateralden çıkmaktaydı. ACFL’nin ortak kök halinde çıkan dalı ise APF’nin 1,8 cm distalinde, posterolateralden çıkmaktaydı. Çapları ölçüldüğünde inen dal 0,35 cm, kök dal ise 0,4 cm idi. İnen dalın mid-inguinal noktaya olan uzaklığı 3,2 cm iken, kök dalın uzaklığı 5 cm idi. Ortak kök halindeki dal laterale doğru 1,2 cm seyredip, çıkan ve transvers dallara ayrılmaktaydı. Çıkan dal 0,25 cm çapında iken, transvers dal 0,23 cm çapındaydı. Arteria circumflexa femoris medialis ise APF’den ince bir dal olarak, çıkmaktaydı. Literatürde ACFL’nin inen dalının ayrı çıkışı %0,6 ile %4 sıklıkta bildirilmiştir. ACFL’nin dalları, klinikte sıklıkla anterolateral pediküllü doku flebi olarak, çeşitli bypass cerrahilerinde greft olarak ve kanlanma yetersizliğinde kollateral arter olarak kullanılabilmektedir. Ayrıca vaskülarize iliak transplantasyonda da kullanıldığı bilinen bu arterin, varyasyonlarının göz önünde bulundurulması tanı ve tedavide hekimlere yardımcı olacaktır.","PeriodicalId":507091,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"30 12","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140441787","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}