Genellikle olay hikâyesi yazarı olarak bilinen Ömer Seyfettin, hikâyelerinde kurguladığı karakterlerin derin bir psikolojik tahlilini yapmamakta, bu çözümleme okura düşmektedir. Ancak bir söylem üreticisi, kendi hayatını kapsayan deneyimlerinden veya toplumsal öğretilmişliklerden bağımsız sözceler oluşturamayacağı için, yazarın kurguladığı karakterlerin felsefi ve psikolojik boyutlarının derinlemesine çözümlenmesi önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Ömer Seyfettin’in dönemsel olarak toplumsal değişimi göz önüne serdiği ve batıl inançlara ironik olarak yaklaştığı “Perili Köşk” başlıklı hikâyedeki baş karakter olan Sermet Bey’in söylemleri ve eylemleri kartezyen şüphecilik ve fenomenoloji perspektifleriyle çözümlenmiştir. Ömer Seyfettin karakterlerinin psikolojik boyutlarını çözümleyebilmek için kartezyen şüphe ve fenomenolojinin öğretileri veri toplama yöntemi olarak kullanılmış ve gelecek çalışmalar için yol gösterici bir yöntem olarak sunulması hedeflenmiştir. Yapılan çözümlemede, baş karakterin septik bir kişiliği olduğu, görme ve duyma duyularının sağladığı algıların yanıltıcılığını önvarsaydığı, dolayımsız deneyim için dokunma duyusuna bel bağladığı görülmektedir. Böylece bu septik tutumun, Derscartes’in zihin-beden düalizmi kapsamında ele alınabilecek şüpheciliği temelinde değerlendirilemeyeceği, algıya yönelik olarak dokunma duyusuna atfettiği önemin Decartes’teki uyku-uyanıklık analojisine tezat oluşturduğu, karakterin çözümlenmesinde fenomenolojik yöntemin benimsenebileceği bulunmuştur.
{"title":"A Phenomenological Viewpoint on a Literary Character: The Short Story Titled “Perili Köşk” by Ömer Seyfettin","authors":"Mesut Kuleli","doi":"10.16947/fsmia.1408493","DOIUrl":"https://doi.org/10.16947/fsmia.1408493","url":null,"abstract":"Genellikle olay hikâyesi yazarı olarak bilinen Ömer Seyfettin, hikâyelerinde kurguladığı karakterlerin derin bir psikolojik tahlilini yapmamakta, bu çözümleme okura düşmektedir. Ancak bir söylem üreticisi, kendi hayatını kapsayan deneyimlerinden veya toplumsal öğretilmişliklerden bağımsız sözceler oluşturamayacağı için, yazarın kurguladığı karakterlerin felsefi ve psikolojik boyutlarının derinlemesine çözümlenmesi önem arz etmektedir. Bu çalışmada, Ömer Seyfettin’in dönemsel olarak toplumsal değişimi göz önüne serdiği ve batıl inançlara ironik olarak yaklaştığı “Perili Köşk” başlıklı hikâyedeki baş karakter olan Sermet Bey’in söylemleri ve eylemleri kartezyen şüphecilik ve fenomenoloji perspektifleriyle çözümlenmiştir. Ömer Seyfettin karakterlerinin psikolojik boyutlarını çözümleyebilmek için kartezyen şüphe ve fenomenolojinin öğretileri veri toplama yöntemi olarak kullanılmış ve gelecek çalışmalar için yol gösterici bir yöntem olarak sunulması hedeflenmiştir. Yapılan çözümlemede, baş karakterin septik bir kişiliği olduğu, görme ve duyma duyularının sağladığı algıların yanıltıcılığını önvarsaydığı, dolayımsız deneyim için dokunma duyusuna bel bağladığı görülmektedir. Böylece bu septik tutumun, Derscartes’in zihin-beden düalizmi kapsamında ele alınabilecek şüpheciliği temelinde değerlendirilemeyeceği, algıya yönelik olarak dokunma duyusuna atfettiği önemin Decartes’teki uyku-uyanıklık analojisine tezat oluşturduğu, karakterin çözümlenmesinde fenomenolojik yöntemin benimsenebileceği bulunmuştur.","PeriodicalId":507975,"journal":{"name":"FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi","volume":"56 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139231872","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kur’ân-ı Kerîm ihtiva ettiği derin ve zengin mânâ hazinesinden dolayı tarih boyunca çok yönlü incelemelere tabi tutulmuştur. Kur’ân’ın içerdiği kâinata dair sırları, incelikleri ve hakîkatleri konu edinen ya da onlara işârette bulunan kevnî âyetler de böyle bir ilgiye mazhar olmuştur denilebilir. Nitekim bu kabilden muhtevaya sahip âyetler bilimsel açıdan çeşitli yaklaşımlar ışığında değerlendirilmiş, âyetlerin içeriği ile ilgili bilimsel veri ve bilgiler arasında ilintiler bulunmaya çalışılmıştır. Bu şekilde yaklaşımlardan biri de Aʻlâ sûresi 4 ve 5. âyetlerin, kömürün teşekkülüne delâlet ettiği savıdır. Özellikle İskenderânî ile dillendirilen bu sav, modern dönem bazı ilim adamları tarafından da ilgiye layık görülmüştür. Çalışmada söz konusu sav, kendisine zemin teşkil ettiği düşünülen anahtar kelimeler üzerinden, hanefî delâlet teorisi ölçüt olarak kullanılarak irdelenmiş ve savın, delâlet kapsamında olup olmadığının tespiti yapılmaya çalışılmıştır.
{"title":"The Analysis of the Argument that the 4th and 5th Verses of Surah Al-A‘la Indicate the Formation of Coal in the Light of the Hanafi School’s Theory of Dalalah","authors":"Serkan Ünal","doi":"10.16947/fsmia.1408531","DOIUrl":"https://doi.org/10.16947/fsmia.1408531","url":null,"abstract":"Kur’ân-ı Kerîm ihtiva ettiği derin ve zengin mânâ hazinesinden dolayı tarih boyunca çok yönlü incelemelere tabi tutulmuştur. Kur’ân’ın içerdiği kâinata dair sırları, incelikleri ve hakîkatleri konu edinen ya da onlara işârette bulunan kevnî âyetler de böyle bir ilgiye mazhar olmuştur denilebilir. Nitekim bu kabilden muhtevaya sahip âyetler bilimsel açıdan çeşitli yaklaşımlar ışığında değerlendirilmiş, âyetlerin içeriği ile ilgili bilimsel veri ve bilgiler arasında ilintiler bulunmaya çalışılmıştır. Bu şekilde yaklaşımlardan biri de Aʻlâ sûresi 4 ve 5. âyetlerin, kömürün teşekkülüne delâlet ettiği savıdır. Özellikle İskenderânî ile dillendirilen bu sav, modern dönem bazı ilim adamları tarafından da ilgiye layık görülmüştür. Çalışmada söz konusu sav, kendisine zemin teşkil ettiği düşünülen anahtar kelimeler üzerinden, hanefî delâlet teorisi ölçüt olarak kullanılarak irdelenmiş ve savın, delâlet kapsamında olup olmadığının tespiti yapılmaya çalışılmıştır.","PeriodicalId":507975,"journal":{"name":"FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi","volume":"476 ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139240430","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kavramsal metafor teorisine göre metafor, bir kavramı başka bir kavram üzerinden anlamak ve deneyimlemektir. Diğer bir deyişle bir deneyim alanını (genellikle soyut olan), bir başkası (genellikle somut olan) açısından anlamaktır. Bu çalışmada Evliya Çelebi Seyahatnamesinde mutluluk ve üzüntü metaforları kavramsal metafor teorisi kapsamında incelenmiştir. Elde edilen metafor örnekleri yapısal, yönelim ve varlık metaforları olmak üzere türlerine göre tasnif ve tahlil edilmiştir. Sonuç olarak dillerde duygular gibi soyut alanların (hedef alan), kendilerine göre daha somut alanlar (kaynak alan) üzerinden algılandığı ve deneyimlendiği görülmüştür. Modern bir kuram olan kavramsal metafor teorisinin diller üzerindeki evrensel bu yaklaşımı 17. yüzyılda yazılmış bir eser üzerinde incelemeye tabi tutulmuş ve kuramı destekleyici sonuçlar elde edilmiştir.
根据概念隐喻理论,隐喻是通过另一个概念来理解和体验一个概念。换句话说,就是通过另一个概念(通常是具体的)来理解一个经验领域(通常是抽象的)。本研究在概念隐喻理论的范围内分析了 Evliya Çelebi 游记中的快乐和悲伤隐喻。根据结构隐喻、方向隐喻和实体隐喻的类型,对所获得的隐喻实例进行了分类和分析。结果发现,语言中的情感等抽象领域(目标领域)是通过更具体的领域(源领域)来感知和体验的。概念隐喻理论是一种现代理论,对语言的这一普遍方法在一部 17 世纪的作品中进行了分析,并得出了支持该理论的结果。
{"title":"Metaphors of Happiness and Sadness in Evliya Çelebi’s Seyahatname","authors":"Zehra Sağ Yener","doi":"10.16947/fsmia.1408496","DOIUrl":"https://doi.org/10.16947/fsmia.1408496","url":null,"abstract":"Kavramsal metafor teorisine göre metafor, bir kavramı başka bir kavram üzerinden anlamak ve deneyimlemektir. Diğer bir deyişle bir deneyim alanını (genellikle soyut olan), bir başkası (genellikle somut olan) açısından anlamaktır. Bu çalışmada Evliya Çelebi Seyahatnamesinde mutluluk ve üzüntü metaforları kavramsal metafor teorisi kapsamında incelenmiştir. Elde edilen metafor örnekleri yapısal, yönelim ve varlık metaforları olmak üzere türlerine göre tasnif ve tahlil edilmiştir. Sonuç olarak dillerde duygular gibi soyut alanların (hedef alan), kendilerine göre daha somut alanlar (kaynak alan) üzerinden algılandığı ve deneyimlendiği görülmüştür. Modern bir kuram olan kavramsal metafor teorisinin diller üzerindeki evrensel bu yaklaşımı 17. yüzyılda yazılmış bir eser üzerinde incelemeye tabi tutulmuş ve kuramı destekleyici sonuçlar elde edilmiştir.","PeriodicalId":507975,"journal":{"name":"FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi","volume":"53 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139241214","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmanın amacı 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde yetişmiş bir askeri doktorun hayatını ortaya çıkarmak, onun sergüzeşti üzerinden bu yüzyıldaki yenilikleri takip etmek ve kaleme aldığı Hıfzıssıhha adlı eserini değerlendirmektir. Halid İzzet Bey (ö.1922) 19. yüzyılda yetişmiş bir Osmanlı askeri doktorudur ve cerrahtır. Bu yüzyıl Osmanlı Devleti’nde hem askeri alanda hem tıp alanında gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Halid İzzet Bey, Mekteb-i İdadi-i Tıbbiye-i Şahane’de (Tıp Lisesi) okumuş, oradan modern tıp eğitimi verilen Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de tahsilini tamamlamıştır. Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nde, Hamidiye Etfal Hastanesi’nde ve Darülaceze’de görev yapmış, memuriyetinin son yıllarında Makedonya’da İştib Hastanesi’nde çalışmıştır. Tercüme ettiği iki kitaba ek olarak, telif ettiği “Hıfzıssıhha” adlı eseri, onun toplum sağlığı konusunda sorumluluk alan bir hekim olduğunu göstermektedir. Eserini kaleme almasındaki amacı, ders kitabı olarak okutulmasıdır ve hedef kitlesi orta kademedeki öğrencilerdir. Eserde gençlerin hem içinde bulundukları yaşı sağlıklı geçirmeleri için yapmaları gerekenler sıralanmakta, hem de ileriki yaşamlarında evlilik ve ebeveynlik ile ilgili dikkat etmeleri gereken konular anlatılmaktadır. Modern tıp eğitimi almış bir tabibin, eserinin bazı bölümlerinin teorik alt yapısını Hipokrat’tan o güne değin süregelen hümoral patoloji üzerine kurması, çağındaki bakteriyolojik gelişmeleri takip etmekle beraber bu gelişmeleri miyazmacı bir perspektiften yorumlaması eserde dikkat çeken hususlardır. Bu yaklaşım da çağın ruhunu yansıtan güzel bir örnektir.
{"title":"Tıbbî Teoride Geçiş Döneminin Bir Örneği: Halid İzzet Bey ve Hıfzı’s-Sıhha’sı","authors":"Ahmet Göksu, Fatma Afyoncu","doi":"10.16947/fsmia.1408430","DOIUrl":"https://doi.org/10.16947/fsmia.1408430","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın amacı 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde yetişmiş bir askeri doktorun hayatını ortaya çıkarmak, onun sergüzeşti üzerinden bu yüzyıldaki yenilikleri takip etmek ve kaleme aldığı Hıfzıssıhha adlı eserini değerlendirmektir. Halid İzzet Bey (ö.1922) 19. yüzyılda yetişmiş bir Osmanlı askeri doktorudur ve cerrahtır. Bu yüzyıl Osmanlı Devleti’nde hem askeri alanda hem tıp alanında gelişmelerin yaşandığı bir dönemdir. Halid İzzet Bey, Mekteb-i İdadi-i Tıbbiye-i Şahane’de (Tıp Lisesi) okumuş, oradan modern tıp eğitimi verilen Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de tahsilini tamamlamıştır. Haydarpaşa Askeri Hastanesi’nde, Hamidiye Etfal Hastanesi’nde ve Darülaceze’de görev yapmış, memuriyetinin son yıllarında Makedonya’da İştib Hastanesi’nde çalışmıştır. Tercüme ettiği iki kitaba ek olarak, telif ettiği “Hıfzıssıhha” adlı eseri, onun toplum sağlığı konusunda sorumluluk alan bir hekim olduğunu göstermektedir. Eserini kaleme almasındaki amacı, ders kitabı olarak okutulmasıdır ve hedef kitlesi orta kademedeki öğrencilerdir. Eserde gençlerin hem içinde bulundukları yaşı sağlıklı geçirmeleri için yapmaları gerekenler sıralanmakta, hem de ileriki yaşamlarında evlilik ve ebeveynlik ile ilgili dikkat etmeleri gereken konular anlatılmaktadır. Modern tıp eğitimi almış bir tabibin, eserinin bazı bölümlerinin teorik alt yapısını Hipokrat’tan o güne değin süregelen hümoral patoloji üzerine kurması, çağındaki bakteriyolojik gelişmeleri takip etmekle beraber bu gelişmeleri miyazmacı bir perspektiften yorumlaması eserde dikkat çeken hususlardır. Bu yaklaşım da çağın ruhunu yansıtan güzel bir örnektir.","PeriodicalId":507975,"journal":{"name":"FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi","volume":"10 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139266270","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Prens Erfauddevle Mirza Rıza Dâniş Han (1854-1930), İran’ın göçmen ailelerinden birine mensup üst düzey görevlerde bulunmuş bir zattır. Emir subaylığı, büyükelçilik danışmanlığı, dışişleri bakanlığı, başbakanlık ve elçilik yaptığı görevler arasındadır. Erfauddevle Tahran’da ihtiyaç sahibi öğrencilerin eğitimine katkıda bulunmak amacıyla okul kurmuş bir hayırsever, İstanbul’a göç eden İranlıların isteklerini üst makamlara iletmede İran’ın resmi bir temsilcisidir. Örnek kişiliğinin yanında Erfauddevle iyi bir edebiyatçıdır. “Rüşdiye” adıyla alfabenin ıslahı konusunda bir risale yazmış ve bu risale İstanbul’da basılmıştır. Dönemin gazetelerinde yazdığı yazılar ve kitaplar dışında şiire olan tutkusunu okuyarak ve mesneviler yazarak göstermiştir. Bunlardan biri İstanbul’da büyükelçi iken yazdığı iki yüz beyitlik bir mesnevidir. Diğer bir mesnevi de Erfauddevle’nin 1899 yılında Lahey şehrinde sözcü olarak katıldığı konferansta, “Barış Mesnevîsi” adıyla okuduğu, bizim de üzerinde çalıştığımız mesnevidir. Farsça yazılmış olan bu mesnevi, Mustafa Reşit Paşa (1277/1861-1355/1936) tarafından tercüme edilmiştir. Mustafa Reşit Paşa, İstanbul’da Maarif Nezareti dairelerinde mümeyyizlik ve müdürlük yapmış bir şairdir ve yazdığı risalelerle meşhur olmuştur, pek çok eseri bulunmaktadır. Erfauddevle’nin Mesnevi-i Tûl-i ‘Omr-i Tabiî-i İnsan ve Âvâze-i Bezm-i Sulh-i Lahey isimli Farsça mesnevilerini Osmanlı alfabesi ile manzum olarak tercüme etmiştir. İlk mesnevi hakkında bir yüksek lisans tezi yapılmış ve eser tanıtılmıştır. İkinci mesnevi hakkında ise akademik bir çalışma yoktur. Bu amaçla mesnevi Farsça metni ve Osmanlıca tercümesi ile ortaya konmuş, İranlı sefir, şair kimliğiyle tanıtılmıştır.
{"title":"İran Sefiri Prens Erfauddevle ve Barış Mesnevisi (Âvâze-i Bezm-i Sulh-i Lahey)","authors":"A.Hilâl Kalkandelen","doi":"10.16947/fsmia.1408488","DOIUrl":"https://doi.org/10.16947/fsmia.1408488","url":null,"abstract":"Prens Erfauddevle Mirza Rıza Dâniş Han (1854-1930), İran’ın göçmen ailelerinden birine mensup üst düzey görevlerde bulunmuş bir zattır. Emir subaylığı, büyükelçilik danışmanlığı, dışişleri bakanlığı, başbakanlık ve elçilik yaptığı görevler arasındadır. Erfauddevle Tahran’da ihtiyaç sahibi öğrencilerin eğitimine katkıda bulunmak amacıyla okul kurmuş bir hayırsever, İstanbul’a göç eden İranlıların isteklerini üst makamlara iletmede İran’ın resmi bir temsilcisidir. Örnek kişiliğinin yanında Erfauddevle iyi bir edebiyatçıdır. “Rüşdiye” adıyla alfabenin ıslahı konusunda bir risale yazmış ve bu risale İstanbul’da basılmıştır. Dönemin gazetelerinde yazdığı yazılar ve kitaplar dışında şiire olan tutkusunu okuyarak ve mesneviler yazarak göstermiştir. Bunlardan biri İstanbul’da büyükelçi iken yazdığı iki yüz beyitlik bir mesnevidir. Diğer bir mesnevi de Erfauddevle’nin 1899 yılında Lahey şehrinde sözcü olarak katıldığı konferansta, “Barış Mesnevîsi” adıyla okuduğu, bizim de üzerinde çalıştığımız mesnevidir. Farsça yazılmış olan bu mesnevi, Mustafa Reşit Paşa (1277/1861-1355/1936) tarafından tercüme edilmiştir. Mustafa Reşit Paşa, İstanbul’da Maarif Nezareti dairelerinde mümeyyizlik ve müdürlük yapmış bir şairdir ve yazdığı risalelerle meşhur olmuştur, pek çok eseri bulunmaktadır. Erfauddevle’nin Mesnevi-i Tûl-i ‘Omr-i Tabiî-i İnsan ve Âvâze-i Bezm-i Sulh-i Lahey isimli Farsça mesnevilerini Osmanlı alfabesi ile manzum olarak tercüme etmiştir. İlk mesnevi hakkında bir yüksek lisans tezi yapılmış ve eser tanıtılmıştır. İkinci mesnevi hakkında ise akademik bir çalışma yoktur. Bu amaçla mesnevi Farsça metni ve Osmanlıca tercümesi ile ortaya konmuş, İranlı sefir, şair kimliğiyle tanıtılmıştır.","PeriodicalId":507975,"journal":{"name":"FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi","volume":"18 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139278010","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Şam bölgesi, Kudüs şehri de dâhil olmak üzere 1516 yılında Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Osmanlı’nın burada tesis ettiği nizam gereği İstanbul’dan atanan kadılar; yargı yetkisi, vakıflara nezaret ve diğer meselelerle birlikte şehrin düzeni için oldukça önemli kişiler haline gelmiştir. Bu çalışma, hicri 996-998 / miladi 1588-1590 yıllarını kapsayan 69 no’lu şerʻi sicil kaydından hareketle Mescid-i Aksa’da görev yapan kadının, çoğunluğu yerel olan memur ve çalışanların maaşlarıyla cami giderlerini ödemek için ayrılan mallar üzerindeki yetkisini detaylandırmaya çalışmaktadır. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin; Mescid-i Aksa’nın işleriyle ilgilenilmesi, burada çalışan memurların mali ödeneklerinin ve içinde cereyan eden olayların denetlenmesi gibi işleri kadıya emanet ettiği sonucuna varmıştır. Kadıya tanınan bu geniş yetki üzerinden Osmanlı Devleti, Kudüs ve Mescid-i Aksa üzerinde doğrudan bir denetim erki elde etmiştir.
{"title":"XVI. Yüzyıl Osmanlı Döneminde Kudüs Şeriat Mahkemesi Kadısı ve Mescid-i Aksa -(69) No’lu Sicil Kaynağı-","authors":"Abdalqader Stei̇h, İbrahim Rabai̇a","doi":"10.16947/fsmia.1408476","DOIUrl":"https://doi.org/10.16947/fsmia.1408476","url":null,"abstract":"Şam bölgesi, Kudüs şehri de dâhil olmak üzere 1516 yılında Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Osmanlı’nın burada tesis ettiği nizam gereği İstanbul’dan atanan kadılar; yargı yetkisi, vakıflara nezaret ve diğer meselelerle birlikte şehrin düzeni için oldukça önemli kişiler haline gelmiştir. Bu çalışma, hicri 996-998 / miladi 1588-1590 yıllarını kapsayan 69 no’lu şerʻi sicil kaydından hareketle Mescid-i Aksa’da görev yapan kadının, çoğunluğu yerel olan memur ve çalışanların maaşlarıyla cami giderlerini ödemek için ayrılan mallar üzerindeki yetkisini detaylandırmaya çalışmaktadır. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin; Mescid-i Aksa’nın işleriyle ilgilenilmesi, burada çalışan memurların mali ödeneklerinin ve içinde cereyan eden olayların denetlenmesi gibi işleri kadıya emanet ettiği sonucuna varmıştır. Kadıya tanınan bu geniş yetki üzerinden Osmanlı Devleti, Kudüs ve Mescid-i Aksa üzerinde doğrudan bir denetim erki elde etmiştir.","PeriodicalId":507975,"journal":{"name":"FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi","volume":"155 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139289929","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Vitruvius, MÖ I. yüzyılda Roma’da yaşamış bir mimar olup, yazmış olduğu De Architectura Libri Decem (Mimarlık Üzerine On Kitap) adlı on kitaptan oluşan eseri ile mimarlık tarihinde çok önemli bir yer edinmiştir. Onun bu eseri genel itibarıyla mimarlık ile ilgili teorik ve pratik bilgileri içermesinin yanı sıra terminoloji ve yapı bilgisi bakımından klasik arkeoloji için de temel kaynak olma hüviyetindedir. Diğer bir taraftan Vitruvius’un özellikle ilk kitabında ele aldığı hususlar felsefe tarihi açısından dikkate değer gözükmektedir. Çünkü o, bu bölümde bir mimarın alması gereken eğitimlerden bahsederken felsefeye de yer verir. Bu durumun neden ve amaçları ilgili bölümde kısaca açıklansa da yaşadığı dönemin siyasi ve toplumsal yapısı ile döneme etki eden felsefî anlayışlar incelenerek detaylandırılması mümkündür. Mimarlık ile felsefenin yan yana gelmesi hatta bir mimarın felsefeye olan gereksinimi aslında o dönemin felsefeye olan bakış açısını da yansıtmaktadır. Karşılaştırmalı bir yöntem ile yapılan bu çalışmada Vitruvius’un felsefeyi mimarlık ile nasıl ilişkilendirdiği, ona göre bir mimarın alması gereken eğitimler arasında neden felsefenin de olması gerektiği incelenmiştir. Bunu yaparken dönemin felsefî birikimine de temas edilip Vitruvius’un düşünsel kaynaklarının neler olabileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Mimarlığın yanı sıra başka alanların da felsefe ile olan ilişkilerine değinilerek felsefenin bilimleri kuşatıcı rolüne işaret edilmiştir.
维特鲁威是公元前一世纪生活在罗马的建筑师,他的著作《建筑十书》(De Architectura Libri Decem)在建筑史上占有非常重要的地位。除了包含一般建筑的理论和实践信息外,他的著作在术语和建筑知识方面也是古典考古学的基本资料来源。另一方面,维特鲁威特别是在其第一部著作中论述的问题在哲学史上似乎是非常重要的。因为在这一章中,他在谈到建筑师应接受的教育时,也将哲学纳入其中。虽然在相关章节中简要解释了这种情况的原因和目的,但我们可以通过分析他所处时代的政治和社会结构以及影响那个时代的哲学理解来加以阐述。建筑与哲学的并置,甚至建筑师对哲学的需求,实际上反映了那个时代对哲学的看法。在这项比较研究中,我们分析了维特鲁威如何将哲学与建筑联系在一起,以及为什么哲学应该成为建筑师应该接受的教育之一。在此过程中,还涉及到当时的哲学背景,并试图揭示维特鲁威的思想来源。除建筑学外,还提到了其他领域与哲学的关系,并指出了哲学在科学中的作用。
{"title":"Vitruvius’un De Architectura’sında Felsefe ve Mimarlık İlişkisi","authors":"M. Dugan","doi":"10.16947/fsmia.1408524","DOIUrl":"https://doi.org/10.16947/fsmia.1408524","url":null,"abstract":"Vitruvius, MÖ I. yüzyılda Roma’da yaşamış bir mimar olup, yazmış olduğu De Architectura Libri Decem (Mimarlık Üzerine On Kitap) adlı on kitaptan oluşan eseri ile mimarlık tarihinde çok önemli bir yer edinmiştir. Onun bu eseri genel itibarıyla mimarlık ile ilgili teorik ve pratik bilgileri içermesinin yanı sıra terminoloji ve yapı bilgisi bakımından klasik arkeoloji için de temel kaynak olma hüviyetindedir. Diğer bir taraftan Vitruvius’un özellikle ilk kitabında ele aldığı hususlar felsefe tarihi açısından dikkate değer gözükmektedir. Çünkü o, bu bölümde bir mimarın alması gereken eğitimlerden bahsederken felsefeye de yer verir. Bu durumun neden ve amaçları ilgili bölümde kısaca açıklansa da yaşadığı dönemin siyasi ve toplumsal yapısı ile döneme etki eden felsefî anlayışlar incelenerek detaylandırılması mümkündür. Mimarlık ile felsefenin yan yana gelmesi hatta bir mimarın felsefeye olan gereksinimi aslında o dönemin felsefeye olan bakış açısını da yansıtmaktadır. Karşılaştırmalı bir yöntem ile yapılan bu çalışmada Vitruvius’un felsefeyi mimarlık ile nasıl ilişkilendirdiği, ona göre bir mimarın alması gereken eğitimler arasında neden felsefenin de olması gerektiği incelenmiştir. Bunu yaparken dönemin felsefî birikimine de temas edilip Vitruvius’un düşünsel kaynaklarının neler olabileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Mimarlığın yanı sıra başka alanların da felsefe ile olan ilişkilerine değinilerek felsefenin bilimleri kuşatıcı rolüne işaret edilmiştir.","PeriodicalId":507975,"journal":{"name":"FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi","volume":"9 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139314272","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yabancı posta meselesi, çok yönlü bir olgu olarak 20. yüzyılın başlarına kadar dünya genelinde büyük yankı uyandırmıştır. Avrupalı devletlerin yayılmacı politikalarının önemli bir bileşeni ve neticesi olan yabancı postaneler, Osmanlı Devleti’ni de derinden etkilemiştir. Batılı posta idareleri uzun yıllar müddetince Osmanlı yerleşimlerinde faaliyet göstermiştir. Osmanlı Devleti, Batılı postaların kendi aralarında rekabette bulunduğu ülke olarak da ön plana çıkmıştır. Ticari ve sosyal bir zeminde faaliyet zemini bulmuş yabancı postaneler zaman içerisinde siyasi bir boyut kazanmıştır. Batılı tarzda teşkilatlanmaya ilk kez 1840 tarihinde giden Osmanlı Devleti, kendi topraklarındaki posta varlığını ve birikimini kurumsal bir temele oturtarak yerli posta yetkinliğine yoğunlaşmıştır. Bu girişim, Avrupalı posta idareleri nezdinde kabul görmemiştir. 1860 sonrasında yoğunluk ve süreklilik kazanmış kapatma girişimlerinin geçerli bir temele dayanmadığı öne sürülmüştür, zira onlara göre Osmanlı Posta Teşkilatı uluslararası posta hizmeti sağlayabilecek yapısal dönüşümü henüz tam anlamıyla tesis edememişti. Osmanlı pazarındaki faaliyetlerini sonlandırma noktasında koşul öne süren Avrupalı devletlerin operasyonel yetkinliğe işaret etmesi sonrasında içerideki ve dışarıdaki temaslarını arttıran Osmanlı Devleti, Bern’de 22 devletin iştirakiyle düzenlenen ilk uluslararası posta kongresinde yer almıştır. Kongre bitiminde, 9 Ekim 1874’te imzalanan Evrensel Posta Sözleşmesi’yle kurulan Evrensel Posta Birliği’nin kurucu üyesi olarak iki yıl gibi kısa süre içerisinde uluslararası posta hizmeti icra edebilir hâle gelmiştir. Avrupalı devletlerin eksikliğini koz olarak kullandıkları en kritik koşulu da yerine getiren Osmanlı Devleti, buna rağmen kesin çözüm elde edememiştir. Bu süreç zarfında Avrupa basınında siyasi, ekonomik ve sosyal açılardan ele alınma lüzumu bulunan posta haberleri üretilmiştir. Bu içerikler, henüz kapsamlı ve bir bütün olarak akademik bir çalışmanın konusu olabilmiş değildir. Gazeteler haricinde yabancı literatürde Osmanlı Devleti’ni posta bağlamında hedef alan içeriklere ilişkin bir karşı yaklaşım da şekillenmemiştir. Bu makale hem bu bağlamdaki açığa temas ederek hem de yabancı gazetelerdeki içeriklerin posta perspektifinden ele alınıp alınmadığını irdeleyerek literatürdeki eksikliğe dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.
{"title":"Avrupa Gazetelerinde Yabancı Posta Meselesi: Evrensel Posta Birliği’nin Yaklaşımı ve Osmanlı Posta Teşkilatı’na İlişkin Haber İçeriklerinin Analizi","authors":"Mehmet Şükrü Yaman","doi":"10.16947/fsmia.1408479","DOIUrl":"https://doi.org/10.16947/fsmia.1408479","url":null,"abstract":"Yabancı posta meselesi, çok yönlü bir olgu olarak 20. yüzyılın başlarına kadar dünya genelinde büyük yankı uyandırmıştır. Avrupalı devletlerin yayılmacı politikalarının önemli bir bileşeni ve neticesi olan yabancı postaneler, Osmanlı Devleti’ni de derinden etkilemiştir. Batılı posta idareleri uzun yıllar müddetince Osmanlı yerleşimlerinde faaliyet göstermiştir. Osmanlı Devleti, Batılı postaların kendi aralarında rekabette bulunduğu ülke olarak da ön plana çıkmıştır. Ticari ve sosyal bir zeminde faaliyet zemini bulmuş yabancı postaneler zaman içerisinde siyasi bir boyut kazanmıştır. Batılı tarzda teşkilatlanmaya ilk kez 1840 tarihinde giden Osmanlı Devleti, kendi topraklarındaki posta varlığını ve birikimini kurumsal bir temele oturtarak yerli posta yetkinliğine yoğunlaşmıştır. Bu girişim, Avrupalı posta idareleri nezdinde kabul görmemiştir. 1860 sonrasında yoğunluk ve süreklilik kazanmış kapatma girişimlerinin geçerli bir temele dayanmadığı öne sürülmüştür, zira onlara göre Osmanlı Posta Teşkilatı uluslararası posta hizmeti sağlayabilecek yapısal dönüşümü henüz tam anlamıyla tesis edememişti. Osmanlı pazarındaki faaliyetlerini sonlandırma noktasında koşul öne süren Avrupalı devletlerin operasyonel yetkinliğe işaret etmesi sonrasında içerideki ve dışarıdaki temaslarını arttıran Osmanlı Devleti, Bern’de 22 devletin iştirakiyle düzenlenen ilk uluslararası posta kongresinde yer almıştır. Kongre bitiminde, 9 Ekim 1874’te imzalanan Evrensel Posta Sözleşmesi’yle kurulan Evrensel Posta Birliği’nin kurucu üyesi olarak iki yıl gibi kısa süre içerisinde uluslararası posta hizmeti icra edebilir hâle gelmiştir. Avrupalı devletlerin eksikliğini koz olarak kullandıkları en kritik koşulu da yerine getiren Osmanlı Devleti, buna rağmen kesin çözüm elde edememiştir. Bu süreç zarfında Avrupa basınında siyasi, ekonomik ve sosyal açılardan ele alınma lüzumu bulunan posta haberleri üretilmiştir. Bu içerikler, henüz kapsamlı ve bir bütün olarak akademik bir çalışmanın konusu olabilmiş değildir. Gazeteler haricinde yabancı literatürde Osmanlı Devleti’ni posta bağlamında hedef alan içeriklere ilişkin bir karşı yaklaşım da şekillenmemiştir. Bu makale hem bu bağlamdaki açığa temas ederek hem de yabancı gazetelerdeki içeriklerin posta perspektifinden ele alınıp alınmadığını irdeleyerek literatürdeki eksikliğe dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.","PeriodicalId":507975,"journal":{"name":"FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi","volume":"6 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139315149","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İbnülemin Mahmud Kemal, İsmail Yaşar Şâdi için; “Tahsili noksan ise de tabiatı müsait olduğundan “Gam seni terk eylemez sen eyle terk-i gam biraz” şarkısı gibi güzel manzumeler yazmıştır, Yahya Kemal’in şiirlerine tehziller ve hicviyeleriyle tanınır” demektedir. Bu ifadeler ışığında Yaşar Şadi’nin yazdığı birçok şiirinin bulunduğu kanaatine varılmaktadır. Nitekim tespitlerimize göre onun, İbnülemin’e gönderdiği üç şiiri dışında, Beyânü’l-Hak ve Mahfil dergilerinde de yayınlanmış şiirleri bulunmaktadır. Ayrıca Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın metrukâtında da şiirleri yer almaktadır. Ahmed Süheyl Ünver’de bulunan bir mektubunda Yaşar Şâdi, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ı her cuma günü ziyaret ettiğini ifade etmektedir. Onun bu ziyaretleri sırasında Elmalılı’ya yazdığı şiirlerden takdim ettiği anlaşılmaktadır. Elmalılı’nın da Divançe’sinde, “Yaşar Şadi Oğlumuza” başlığıyla ona atfettiği bir gazeli bulunmaktadır. Çalışmamızın konusu, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın metrukâtında tespit ettiğimiz Yaşar Şâdi’ye âit olan ve ilk defa yayınlanacak yedi şiiri üzerinedir ve çalışmamız İsmail Yaşar Şâdî’nin şiirleri üzerine yapılan ilk çalışmadır. Bu çalışmamız ile klasik Türk edebiyatı tarihine şairin 5 gazeli, 1 mersiyesi ve 1 koşmadan oluşan toplamda yedi şiiri daha kazandırılmış olunacaktır.
伊本莱明-马哈茂德-凯末尔这样评价伊斯梅尔-亚沙尔-沙迪:"虽然他所受的教育并不完整,但他写出了优美的诗歌,如《伽姆没有离开你,你应该离开伽姆一点》,他还以讽刺和讽喻叶海亚-凯末尔的诗歌而闻名"。根据这些陈述,可以断定亚沙尔-沙迪写了很多诗。事实上,根据我们的研究结果,除了寄给伊本莱明的三首诗之外,他还在 Beyânü'l-Hak 和 Mahfil 杂志上发表过诗作。 此外,他的诗还收录在 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır 的诗集中。 在 Ahmed Süheyl Ünver 的一封信中,Yaşar Şâdi 说他每周五都会去拜访 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır。据了解,在这些访问期间,他将自己写的诗歌赠送给了 Elmalılı。Elmalılı 在他的 Divançe 中也有一首 ghazal,标题为 "Yaşar Şadi Oğlumuza",是他写的。 我们的研究课题是关于雅萨尔-萨迪的七首诗歌,我们在埃尔马勒-穆罕默德-哈姆迪-亚兹尔的手稿中确定了这七首诗歌,并将首次出版,我们的研究是对伊斯梅尔-雅萨尔-萨迪诗歌的首次研究。通过这项研究,土耳其古典文学史上将增添该诗人的另外七首诗,包括五首格扎尔诗、一首默西耶西诗和一首科斯马诗。
{"title":"Unpublished Poems of İsmail Yaşar Şâdi","authors":"Necmi Ati̇k","doi":"10.16947/fsmia.1408483","DOIUrl":"https://doi.org/10.16947/fsmia.1408483","url":null,"abstract":"İbnülemin Mahmud Kemal, İsmail Yaşar Şâdi için; “Tahsili noksan ise de tabiatı müsait olduğundan “Gam seni terk eylemez sen eyle terk-i gam biraz” şarkısı gibi güzel manzumeler yazmıştır, Yahya Kemal’in şiirlerine tehziller ve hicviyeleriyle tanınır” demektedir. Bu ifadeler ışığında Yaşar Şadi’nin yazdığı birçok şiirinin bulunduğu kanaatine varılmaktadır. Nitekim tespitlerimize göre onun, İbnülemin’e gönderdiği üç şiiri dışında, Beyânü’l-Hak ve Mahfil dergilerinde de yayınlanmış şiirleri bulunmaktadır. Ayrıca Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın metrukâtında da şiirleri yer almaktadır. Ahmed Süheyl Ünver’de bulunan bir mektubunda Yaşar Şâdi, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ı her cuma günü ziyaret ettiğini ifade etmektedir. Onun bu ziyaretleri sırasında Elmalılı’ya yazdığı şiirlerden takdim ettiği anlaşılmaktadır. Elmalılı’nın da Divançe’sinde, “Yaşar Şadi Oğlumuza” başlığıyla ona atfettiği bir gazeli bulunmaktadır. Çalışmamızın konusu, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ın metrukâtında tespit ettiğimiz Yaşar Şâdi’ye âit olan ve ilk defa yayınlanacak yedi şiiri üzerinedir ve çalışmamız İsmail Yaşar Şâdî’nin şiirleri üzerine yapılan ilk çalışmadır. Bu çalışmamız ile klasik Türk edebiyatı tarihine şairin 5 gazeli, 1 mersiyesi ve 1 koşmadan oluşan toplamda yedi şiiri daha kazandırılmış olunacaktır.","PeriodicalId":507975,"journal":{"name":"FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi","volume":"119 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139317562","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı İmparatorluğu doğuda ve batıda girdiği uzun savaşların neticesinde askerî, iktisadî ve idarî olarak köklü değişimler geçirmişti. Eyaletlerin yönetimi ve beylerbeylerinin tayin usulleri de dönemin şartlarına uygun olarak değişim göstermişti. Bu çalışmanın konusu olan Karamânî Nuh Paşa, taşra memuriyetlerinden yüksek mevkilere geçişin azaldığı bir dönemde, Karaman’da kaza kadılığı ile başlayan siyasi hayatını, Celâlîlere karşı savaşan ordunun serdarlığını yaparak tamamlamıştı. Nuh Paşa’nın ilmiyeden askeriyenin yüksek mevkilerine ulaşabilmesinde, Karaman başta olmak üzere birçok doğu eyaletinin malî meseleleriyle ilgilenip tecrübe kazanması birinci etkendi. Bu sayede kadılıktan mal defterdarlığına terfi edebilen Nuh Paşa, uzun savaşlar sebebiyle devletin nakdî gelire ihtiyaç duyduğu bu dönemde eyaletlerin gelirlerini tahsil etme ve merkeze hazine gönderme başarılarıyla öne çıkmıştı. Eyaletlerin maddî kaynaklarının idaresinin önem kazanmasına mukabil birçok mal defterdarı ve baş-defterdar gibi Nuh Paşa da beylerbeyi tayin edilmişti. Malî tecrübeleriyle bu mevkilere yükselen Nuh Paşa, ömrünün son döneminde memleketi Karaman’da fitillenen Celâlî isyanlarının yerelle ilişkileri güçlü devlet adamlarına olan ihtiyacının etkisiyle kalemiyeden seyfiyeye geçiş yapmıştı. Böylece eyalet muhafızlığı, Karaman beylerbeyi payesiyle Habsburg seferlerine katılmış ve en sonunda Celâlîlerle savaşan ordunun serdarlığıyla başarılı bir askerî kariyere de sahip olabilmişti.
{"title":"I Was Raw, I Became Cooked, I Was Burnt: Karamani Nuh Pasha’s Political Career from the District Judgeship to the Anatolian Serdar","authors":"Emirhan Özçeli̇k","doi":"10.16947/fsmia.1408461","DOIUrl":"https://doi.org/10.16947/fsmia.1408461","url":null,"abstract":"XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı İmparatorluğu doğuda ve batıda girdiği uzun savaşların neticesinde askerî, iktisadî ve idarî olarak köklü değişimler geçirmişti. Eyaletlerin yönetimi ve beylerbeylerinin tayin usulleri de dönemin şartlarına uygun olarak değişim göstermişti. Bu çalışmanın konusu olan Karamânî Nuh Paşa, taşra memuriyetlerinden yüksek mevkilere geçişin azaldığı bir dönemde, Karaman’da kaza kadılığı ile başlayan siyasi hayatını, Celâlîlere karşı savaşan ordunun serdarlığını yaparak tamamlamıştı. Nuh Paşa’nın ilmiyeden askeriyenin yüksek mevkilerine ulaşabilmesinde, Karaman başta olmak üzere birçok doğu eyaletinin malî meseleleriyle ilgilenip tecrübe kazanması birinci etkendi. Bu sayede kadılıktan mal defterdarlığına terfi edebilen Nuh Paşa, uzun savaşlar sebebiyle devletin nakdî gelire ihtiyaç duyduğu bu dönemde eyaletlerin gelirlerini tahsil etme ve merkeze hazine gönderme başarılarıyla öne çıkmıştı. Eyaletlerin maddî kaynaklarının idaresinin önem kazanmasına mukabil birçok mal defterdarı ve baş-defterdar gibi Nuh Paşa da beylerbeyi tayin edilmişti. Malî tecrübeleriyle bu mevkilere yükselen Nuh Paşa, ömrünün son döneminde memleketi Karaman’da fitillenen Celâlî isyanlarının yerelle ilişkileri güçlü devlet adamlarına olan ihtiyacının etkisiyle kalemiyeden seyfiyeye geçiş yapmıştı. Böylece eyalet muhafızlığı, Karaman beylerbeyi payesiyle Habsburg seferlerine katılmış ve en sonunda Celâlîlerle savaşan ordunun serdarlığıyla başarılı bir askerî kariyere de sahip olabilmişti.","PeriodicalId":507975,"journal":{"name":"FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi","volume":"45 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139321195","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}