Die vorliegende Arbeit untersucht die Gretchentagödie in der türkischen Literatur anhand Sabahattin Alis Werk Der Dämon in uns (tr. İçimizdeki Şeytan). Als Basis dafür dient Johann Wolfgang von Goethes Faust der Tragödie erster Teil. Bis dato wurden in diesem Spektrum noch keinerlei ähnliche Ansätze unternommen, da es in der türkischen Literatur keinen Faust gibt. Deswegen stellt der vorliegende Artikel ein Exempel dar und wird versuchen, wie Sabahattin Ali sich den Fauststoff angeeignet und umgewandelt hat. Im Fokus steht die Gretchentragödie und die beiden Protagonisten Ömer und Macide aus dem Roman Der Dämon in uns. Mit Hilfe von Genettes Transtextualitätstheorie wird versucht aufzuzeigen, wie Ali den Fauststoff in seinem Werk genommen und adaptiert hat. Dies wird mit der Hypertextualitätstheorie versucht. Es werden Passagen aus dem Roman ausgeschnitten und demnach untersucht, ob Ali denselben Stoff verwendet hat, oder sich von Goethes Faust inspirieren ließ und den Stoff abwandelte.
{"title":"Die Gretchentragödie in der türkischen Literatur anhand des Beispiels \"der Dämon in uns\". Eine komparative Analyse.","authors":"Aziz Can Güç","doi":"10.38060/kare.1389179","DOIUrl":"https://doi.org/10.38060/kare.1389179","url":null,"abstract":"Die vorliegende Arbeit untersucht die Gretchentagödie in der türkischen Literatur anhand Sabahattin Alis Werk Der Dämon in uns (tr. İçimizdeki Şeytan). Als Basis dafür dient Johann Wolfgang von Goethes Faust der Tragödie erster Teil. Bis dato wurden in diesem Spektrum noch keinerlei ähnliche Ansätze unternommen, da es in der türkischen Literatur keinen Faust gibt. Deswegen stellt der vorliegende Artikel ein Exempel dar und wird versuchen, wie Sabahattin Ali sich den Fauststoff angeeignet und umgewandelt hat. Im Fokus steht die Gretchentragödie und die beiden Protagonisten Ömer und Macide aus dem Roman Der Dämon in uns. Mit Hilfe von Genettes Transtextualitätstheorie wird versucht aufzuzeigen, wie Ali den Fauststoff in seinem Werk genommen und adaptiert hat. Dies wird mit der Hypertextualitätstheorie versucht. Es werden Passagen aus dem Roman ausgeschnitten und demnach untersucht, ob Ali denselben Stoff verwendet hat, oder sich von Goethes Faust inspirieren ließ und den Stoff abwandelte.","PeriodicalId":509730,"journal":{"name":"KARE","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139176783","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmada Avusturyalı yazar Thomas Bernhard’ın otobiyografik izler taşıyan ve çocukluk anılarını kapsayan Çocuk adlı romanı ile Hans-Ulrich Treichel’in aile içindeki yabancılaşmayı ve anne, baba -çocuk üçgeninde İkinci Dünya Savaşı sırasında göç eden ailenin trajik yaşamını konu edinen Kaybolan adlı romanı baba travması etkileri açısından karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Her iki romanın ortak noktası, çocuk figürlerin yaşamındaki üvey baba karakterlerinin varlığı ve her iki romandaki çocukların bu travmanın etkisi altında kalmış olmalarıdır. Karşılaştırmalı olarak çözümlemeye çalışacağımız söz konusu yapıtların anlatı dünyasının merkezinde çocuk anlatıcılar vardır. Bu bağlamda baba figürünün ön plana çıktığı Çocuk ve Kaybolan adlı romanlar baba-oğul ilişkisinin incelenmesi açısından önemli veriler içeren ve karşılaştırmalı bir çalışma yapılması için somut örnekler sunan yapıtlar olarak görülmektedir. Çocuğu temel alan bu iki yapıtta, çocukların dünyasındaki baba travmasının yanı sıra bu travmanın onların kişilik gelişimi üzerindeki olumsuz etkileri ve maruz kaldıkları psikolojik travma dikkat çekmektedir. Psikolojik açıdan inceleme zemini sunan her iki yapıt kişilerin ruhsal durumları açısından da ortak ve farklılaşan yönleriyle karşılaştırılarak ele alınacaktır.
{"title":"THE EFFECTS OF FATHER TRAUMA IN THOMAS BERNHARD'S THE CHILD AND HANS-ULRICH TREICHEL'S LOST NOVELS","authors":"Şenay Kaygin","doi":"10.38060/kare.1380511","DOIUrl":"https://doi.org/10.38060/kare.1380511","url":null,"abstract":"Bu çalışmada Avusturyalı yazar Thomas Bernhard’ın otobiyografik izler taşıyan ve çocukluk anılarını kapsayan Çocuk adlı romanı ile Hans-Ulrich Treichel’in aile içindeki yabancılaşmayı ve anne, baba -çocuk üçgeninde İkinci Dünya Savaşı sırasında göç eden ailenin trajik yaşamını konu edinen Kaybolan adlı romanı baba travması etkileri açısından karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Her iki romanın ortak noktası, çocuk figürlerin yaşamındaki üvey baba karakterlerinin varlığı ve her iki romandaki çocukların bu travmanın etkisi altında kalmış olmalarıdır. Karşılaştırmalı olarak çözümlemeye çalışacağımız söz konusu yapıtların anlatı dünyasının merkezinde çocuk anlatıcılar vardır. Bu bağlamda baba figürünün ön plana çıktığı Çocuk ve Kaybolan adlı romanlar baba-oğul ilişkisinin incelenmesi açısından önemli veriler içeren ve karşılaştırmalı bir çalışma yapılması için somut örnekler sunan yapıtlar olarak görülmektedir. Çocuğu temel alan bu iki yapıtta, çocukların dünyasındaki baba travmasının yanı sıra bu travmanın onların kişilik gelişimi üzerindeki olumsuz etkileri ve maruz kaldıkları psikolojik travma dikkat çekmektedir. Psikolojik açıdan inceleme zemini sunan her iki yapıt kişilerin ruhsal durumları açısından da ortak ve farklılaşan yönleriyle karşılaştırılarak ele alınacaktır.","PeriodicalId":509730,"journal":{"name":"KARE","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139186369","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Adını Cermen kökenli bir Kuzey Avrupa kavmi olan Gotlara borçlu olan gotik, XII. yüzyıldan günümüze dek çeşitli siyasi, toplumsal ve estetik yaklaşımları adlandırmakta kullanılmıştır. Olumludan olumsuza sürekli anlam boyutları arasında yol alan gotik, tarihsel gelişimi boyunca, mimariden edebiyata, yazı stilinden hayat tarzına dek pek çok alanı etkilemiştir. Edebiyattaki etkisi ise açık bir şekilde Aydınlanma döneminde görülmektedir. Gotik roman, İngiliz edebiyatına özgü bir tür olarak görülmektedir ve Horace Walpole’un 1764 tarihli The Castle of Otranto adlı romanıyla tarih sahnesine çıkmıştır. Okurlarda korku ve dehşet yaratan gotik metinler, cinsellik, erotizm ve her türden şiddet sahneleriyle kısa sürede sadece İngiltere’de değil, Almanya’da da hızla yayılmıştır. Gotik roman, Alman edebiyatında korku yönü ön plana çıkartılarak Schauerroman olarak adlandırılmıştır. Ancak gotik romanın Alman edebiyatındaki karşılığı, Orta Çağ’daki hikâyeleri konu edinen eserleri de kapsayacak şekilde genişletilerek Ritter-, Räuber- und Schauerromantik olarak da adlandırılabilmektedir. Bu makalenin amacı, İngiliz ve Alman edebiyatlarında gotik türün erken döneminde ortaya çıkan etkileşimleri ele almaktır. Bu amaçla, çalışmada gotiğin kavramsal tarihinden bahsedildikten sonra Alman ve İngiliz edebiyatında gotik türün yeri hakkında bilgi verilecek ve bu iki edebiyat arasında var olan etkileşim somut eserler üzerinden açıklanacaktır.
哥特源于北欧日耳曼部落哥特人,从十二世纪至今,哥特一直被用来命名各种政治、社会和审美方式。在其历史发展过程中,哥特式不断在积极和消极的意义层面之间游走,影响了从建筑到文学、从写作风格到生活方式等诸多领域。哥特式对文学的影响在启蒙运动时期表现得尤为明显。哥特式小说被视为英国文学的一种特有体裁,它的雏形是霍勒斯-沃波尔(Horace Walpole)于 1764 年创作的小说《奥特朗托城堡》。哥特式文本给读者带来恐惧和恐怖,不仅在英国迅速传播,而且在短时间内在德国也传播开来,其中不乏性爱、色情和各种暴力场面。哥特式小说在德国文学中被称为 Schauerroman,强调其恐怖的一面。然而,在德国文学中,与哥特式小说相对应的作品也可以被称为 Ritter-, Räuber- und Schauerromantik,将其扩展到涉及中世纪故事的作品。本文旨在分析哥特体早期英德文学之间的互动。为此,本文将讨论哥特体裁在英国文学和德国文学中的概念史,并通过具体的艺术品来解释这两种文学之间的互动。
{"title":"GOTHIC REVERBERATIONS: AN EXPLORATION OF GOTHIC INFLUENCES IN ENGLISH AND GERMAN LITERATURES","authors":"Selim Şi̇mşek","doi":"10.38060/kare.1375587","DOIUrl":"https://doi.org/10.38060/kare.1375587","url":null,"abstract":"Adını Cermen kökenli bir Kuzey Avrupa kavmi olan Gotlara borçlu olan gotik, XII. yüzyıldan günümüze dek çeşitli siyasi, toplumsal ve estetik yaklaşımları adlandırmakta kullanılmıştır. Olumludan olumsuza sürekli anlam boyutları arasında yol alan gotik, tarihsel gelişimi boyunca, mimariden edebiyata, yazı stilinden hayat tarzına dek pek çok alanı etkilemiştir. Edebiyattaki etkisi ise açık bir şekilde Aydınlanma döneminde görülmektedir. Gotik roman, İngiliz edebiyatına özgü bir tür olarak görülmektedir ve Horace Walpole’un 1764 tarihli The Castle of Otranto adlı romanıyla tarih sahnesine çıkmıştır. Okurlarda korku ve dehşet yaratan gotik metinler, cinsellik, erotizm ve her türden şiddet sahneleriyle kısa sürede sadece İngiltere’de değil, Almanya’da da hızla yayılmıştır. Gotik roman, Alman edebiyatında korku yönü ön plana çıkartılarak Schauerroman olarak adlandırılmıştır. Ancak gotik romanın Alman edebiyatındaki karşılığı, Orta Çağ’daki hikâyeleri konu edinen eserleri de kapsayacak şekilde genişletilerek Ritter-, Räuber- und Schauerromantik olarak da adlandırılabilmektedir. Bu makalenin amacı, İngiliz ve Alman edebiyatlarında gotik türün erken döneminde ortaya çıkan etkileşimleri ele almaktır. Bu amaçla, çalışmada gotiğin kavramsal tarihinden bahsedildikten sonra Alman ve İngiliz edebiyatında gotik türün yeri hakkında bilgi verilecek ve bu iki edebiyat arasında var olan etkileşim somut eserler üzerinden açıklanacaktır.","PeriodicalId":509730,"journal":{"name":"KARE","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139282250","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
This paper is an attempt to investigate the way the past determines the melancholic identity of the black people involved in August Wilson's The Piano Lesson and the way the piano’s presence, though traumatic, stands as remains of the loss. The remains act like a monument for black people through which they can read and re-read their history. In The Piano Lesson the remnants or remains of loss are depicted, serving as poignant symbols of past traumas and unresolved grief. These remnants not only evoke the weight of history but also provide insights into the characters' emotional struggles and their attempts to reconcile with their losses. In order to define the past and its influence in the present referring to some notions like trauma, melancholia, and loss is unavoidable. However, the definitions provided here deviate from the classical explanations given to these perspectives. August Wilson's The Piano Lesson represents the accumulation of the losses and traumas experienced by the black race through whose remains the present generation of black people attaches themselves to the past, which gives them a melancholic privilege to produce new reading of traumas to stand against the white owners. Moreover, the piano in the play acts as a traumatic monument in which the history of the past has been carved, and through which the fight against slavery starts which could lead to freedom and independence for the black race against slavery.
{"title":"MELANCHOLIA AND REMAINS OF LOSS IN AUGUST WILSON'S THE PIANO LESSON","authors":"Mahdi Sepehrmanesh","doi":"10.38060/kare.1281579","DOIUrl":"https://doi.org/10.38060/kare.1281579","url":null,"abstract":"This paper is an attempt to investigate the way the past determines the melancholic identity of the black people involved in August Wilson's The Piano Lesson and the way the piano’s presence, though traumatic, stands as remains of the loss. The remains act like a monument for black people through which they can read and re-read their history. In The Piano Lesson the remnants or remains of loss are depicted, serving as poignant symbols of past traumas and unresolved grief. These remnants not only evoke the weight of history but also provide insights into the characters' emotional struggles and their attempts to reconcile with their losses. In order to define the past and its influence in the present referring to some notions like trauma, melancholia, and loss is unavoidable. However, the definitions provided here deviate from the classical explanations given to these perspectives. August Wilson's The Piano Lesson represents the accumulation of the losses and traumas experienced by the black race through whose remains the present generation of black people attaches themselves to the past, which gives them a melancholic privilege to produce new reading of traumas to stand against the white owners. Moreover, the piano in the play acts as a traumatic monument in which the history of the past has been carved, and through which the fight against slavery starts which could lead to freedom and independence for the black race against slavery.","PeriodicalId":509730,"journal":{"name":"KARE","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139321242","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Afro-Amerikan yazınının önemli yazarlarından olan HarrietJacobs, Incidents in the Life of a Slave Girl(1861) adlı otobiyografik eserinde siyahi bir birey olarak kendisinin ve toplumunun yaşadığı zorlukları anlatmıştır. Bir diğer önemli yazar Toni Morrison da Beloved(1987) adlı eserinde siyahi bir kadının yaşadıklarını ele alarak kendi hayatlarına dikkat çekmiştir. Çalışmanın temelini oluşturan bu iki eser, TeunvanDijk tarafından geliştirilen eleştirel söylem çözümlemesi modeliyle yorumlanmıştır. İlk olarak bu model aracılığıyla seçilen eserlerdeki ideolojik söylem alanı oluşturulmuştur. “İç Grup” ve “Dış Grup” olarak ikiye ayrılan eserdeki aktörlerin etkinlikleri, amaçları, kuralları, ilişkileri ve kaynakları şema olarak sunulmuştur. Böylece her iki eser de ana hatlarıyla karşılaştırmalı bir şekilde okura sunulmuştur. Çalışmanın ideolojik söyleminin ortaya çıkartılması için “Konular”, “Aktörler”, “Ayrıntı Derecesi”, “Yadsıma, “Kanıtsallık”, “Yeniden Anlatım”, “İroni” ve “Benzetmeler” başlığı altında her iki eserde tespit edilen örnekler detaylandırılmıştır. Kavramların tanımları yabancı kaynaklarla desteklenerek açıklanmış ve örneklerin daha net anlaşılması için zemin oluşturulmuştur. Çalışmanın sonunda Afro-Amerikan yazınından seçilen iki yazarın da aynı konulara değindiği ve ideolojik söylem olarak aynı olguyu eleştirdikleri tespit edilmiştir. Çalışma, TeunvanDijk’in bu kuramının yalnızca haber metinlerinin yorumlanmasında değil, aynı zamanda yazınsal metinlerin yorumlanmasında da uygulanabilirliği açısından önemlidir. Çünkü ideolojik söylem analizi yöntemiyle incelenen esere hâkim olan bakış açısının ortaya çıkartılması ve alt başlıklarda tespit edilen örnekler ile de eserlerin vermek istedikleri mesajların detaylandırılması mümkün kılınmıştır. Bu nedenle çalışma, özellikle bu alanda yapılacak çalışmalar için yeni bir örnek olmayı hedeflemektedir.
{"title":"A STUDY ON AFRO-AMERICAN WOMAN SLAVE: INTERPRETING JACOBS AND MORRISON BY THE CRITICAL DISCOURSE ANALYSIS MODEL","authors":"Burcu Öztürk","doi":"10.38060/kare.1356300","DOIUrl":"https://doi.org/10.38060/kare.1356300","url":null,"abstract":"Afro-Amerikan yazınının önemli yazarlarından olan HarrietJacobs, Incidents in the Life of a Slave Girl(1861) adlı otobiyografik eserinde siyahi bir birey olarak kendisinin ve toplumunun yaşadığı zorlukları anlatmıştır. Bir diğer önemli yazar Toni Morrison da Beloved(1987) adlı eserinde siyahi bir kadının yaşadıklarını ele alarak kendi hayatlarına dikkat çekmiştir. Çalışmanın temelini oluşturan bu iki eser, TeunvanDijk tarafından geliştirilen eleştirel söylem çözümlemesi modeliyle yorumlanmıştır. İlk olarak bu model aracılığıyla seçilen eserlerdeki ideolojik söylem alanı oluşturulmuştur. “İç Grup” ve “Dış Grup” olarak ikiye ayrılan eserdeki aktörlerin etkinlikleri, amaçları, kuralları, ilişkileri ve kaynakları şema olarak sunulmuştur. Böylece her iki eser de ana hatlarıyla karşılaştırmalı bir şekilde okura sunulmuştur. Çalışmanın ideolojik söyleminin ortaya çıkartılması için “Konular”, “Aktörler”, “Ayrıntı Derecesi”, “Yadsıma, “Kanıtsallık”, “Yeniden Anlatım”, “İroni” ve “Benzetmeler” başlığı altında her iki eserde tespit edilen örnekler detaylandırılmıştır. Kavramların tanımları yabancı kaynaklarla desteklenerek açıklanmış ve örneklerin daha net anlaşılması için zemin oluşturulmuştur. Çalışmanın sonunda Afro-Amerikan yazınından seçilen iki yazarın da aynı konulara değindiği ve ideolojik söylem olarak aynı olguyu eleştirdikleri tespit edilmiştir. Çalışma, TeunvanDijk’in bu kuramının yalnızca haber metinlerinin yorumlanmasında değil, aynı zamanda yazınsal metinlerin yorumlanmasında da uygulanabilirliği açısından önemlidir. Çünkü ideolojik söylem analizi yöntemiyle incelenen esere hâkim olan bakış açısının ortaya çıkartılması ve alt başlıklarda tespit edilen örnekler ile de eserlerin vermek istedikleri mesajların detaylandırılması mümkün kılınmıştır. Bu nedenle çalışma, özellikle bu alanda yapılacak çalışmalar için yeni bir örnek olmayı hedeflemektedir.","PeriodicalId":509730,"journal":{"name":"KARE","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139321988","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İslam telif geleneği çerçevesinde mukaddime IX. yüzyıldan itibaren genel bir anlam kazanarak mensur eserlerin baş kısmında bulunan ön söz, sunuş ve giriş formunun ismi olmuştur. Bu asırda içerik ve şekil şartları olgunlaşan mukaddime, X. yüzyılda tamamen geleneksel bir yazım tarzı özelliği kazanmıştır. İslam telif geleneğini miras alarak sürdüren Osmanlı döneminde de mukaddime minimal değişikliklerin haricinde aynı şekil ve içerik özelliklerini devam ettirmiştir. Bu çalışma da I. Süleyman dönemini anlatan kronikler ve Süleymannâmeler arasında yazarı Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin birinci elden bilgiye sahip üst düzey bir devlet adamı olarak verdiği detaylı ve güvenilir bilgiler sebebiyle emsallerinden pozitif ayrışan Tabakâtü’l-memâlik ve derecâtü’l-mesâlik adlı eserin mukaddimesini Türk-İslam telif geleneği çerçevesinde incelemeyi konu edinmiştir. Çalışmada eserin mukaddimesinin şekil ve içerik noktasında hem İslam klasikleriyle hem de Osmanlı kronikleriyle büyük oranda örtüşmesinden hareketle Türk-İslam dünyasında telif geleneğinin ve yöntem biliminin köklü geçmişini Tabakâtü’l-memâlik özelinde aydınlatma hedeflenmiştir. Yazarının bir müverrihten ziyade I. Süleyman döneminde vaki olan hadiselerin tanığı olan bir devlet adamı olarak verdiği birinci elden bilgiler çalışmada hazır bilgiden yararlanma tekniğinin baskın bir şekilde kullanımını gerektirmiştir. Çalışmanın temasına da uygun olan bu teknik yazarın ifadesiyle “kalem, kelam ve rakam” vasıtasıyla abartılan veya işitilen verileri içermediği için hem dönem hem de eser hakkında sağlıklı değerlendirmeler yapmayı mümkün kılmıştır.
在伊斯兰写作传统的框架内,"穆卡迪玛"(mukaddime)从九世纪起获得了一般意义,成为散文作品开头的序言、介绍和引言形式的名称。穆卡迪玛在这个世纪的内容和形式上逐渐成熟,到十世纪完全成为一种传统的写作方式。奥斯曼帝国时期继承并延续了伊斯兰写作传统,穆卡迪玛除了极少的变化外,在形式和内容上保持了相同的特点。本研究旨在分析 Tabakâtü'l-memâlik ve derecâtü'l-mesâlik (Tabakâtü al-memâlik wa derecâtü'l-mesâlik)中的穆卡迪马,由于其作者 Celâlzâde Mustafa Çelebi 是一位拥有第一手资料的高级政治家,在土耳其-伊斯兰版权传统的框架内提供了详细可靠的信息,该穆卡迪马与描述苏莱曼一世统治时期的编年史和苏莱曼书中的同类穆卡迪马有着积极的区别。本研究旨在阐明土耳其-伊斯兰世界根深蒂固的创作传统和方法论历史,特别关注《Tabaqāt al-mamālik》,因为该作品的muqaddim在形式和内容上与伊斯兰经典和奥斯曼编年史有很大程度的重叠。作者是苏莱曼一世统治时期事件的见证人,作为政治家而非历史学家,他提供的第一手资料使得研究中必须主要使用利用现成资料的技巧。这种方法也符合本研究的主题,使我们有可能对这一时期和这部作品做出健康的评价,因为它不包含作者所说的通过 "笔、文字和数字 "夸大或听说的数据。
{"title":"ÖZGÜN BİR OSMANLI KRONİĞİNİN MUKADDİMESİ TABAKÂTÜ'L-MEMÂLİK ve DERECÂTÜ'L-MESÂLİK","authors":"Funda Demi̇rtaş","doi":"10.38060/kare.1362804","DOIUrl":"https://doi.org/10.38060/kare.1362804","url":null,"abstract":"İslam telif geleneği çerçevesinde mukaddime IX. yüzyıldan itibaren genel bir anlam kazanarak mensur eserlerin baş kısmında bulunan ön söz, sunuş ve giriş formunun ismi olmuştur. Bu asırda içerik ve şekil şartları olgunlaşan mukaddime, X. yüzyılda tamamen geleneksel bir yazım tarzı özelliği kazanmıştır. İslam telif geleneğini miras alarak sürdüren Osmanlı döneminde de mukaddime minimal değişikliklerin haricinde aynı şekil ve içerik özelliklerini devam ettirmiştir. Bu çalışma da I. Süleyman dönemini anlatan kronikler ve Süleymannâmeler arasında yazarı Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin birinci elden bilgiye sahip üst düzey bir devlet adamı olarak verdiği detaylı ve güvenilir bilgiler sebebiyle emsallerinden pozitif ayrışan Tabakâtü’l-memâlik ve derecâtü’l-mesâlik adlı eserin mukaddimesini Türk-İslam telif geleneği çerçevesinde incelemeyi konu edinmiştir. Çalışmada eserin mukaddimesinin şekil ve içerik noktasında hem İslam klasikleriyle hem de Osmanlı kronikleriyle büyük oranda örtüşmesinden hareketle Türk-İslam dünyasında telif geleneğinin ve yöntem biliminin köklü geçmişini Tabakâtü’l-memâlik özelinde aydınlatma hedeflenmiştir. Yazarının bir müverrihten ziyade I. Süleyman döneminde vaki olan hadiselerin tanığı olan bir devlet adamı olarak verdiği birinci elden bilgiler çalışmada hazır bilgiden yararlanma tekniğinin baskın bir şekilde kullanımını gerektirmiştir. Çalışmanın temasına da uygun olan bu teknik yazarın ifadesiyle “kalem, kelam ve rakam” vasıtasıyla abartılan veya işitilen verileri içermediği için hem dönem hem de eser hakkında sağlıklı değerlendirmeler yapmayı mümkün kılmıştır.","PeriodicalId":509730,"journal":{"name":"KARE","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139322079","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Literary criticism’s deep-rooted history, effortlessly traceable back to Plato, might be challenging to grasp without comparing the historical sequence of distinctive periods along with frequently shifting or diversifying perspectives. Several scholarly studies tend to elaborate on the distinct historical periods, aiming to conduct in-depth analyses for literary criticism. This practical albeit conventional approach carries the potential risk of overlooking the idea of revisiting earlier critical accounts to unveil novel insights. A classical understanding of historiography can also complicate the interconnection and flow of the various movements of literary criticism’s already broad history. As such, this particular research aims to revisit seminal representatives of the literary criticism throughout various epochs, constructing a chronological and intersecting narrative in a progressive sequence. The narrative originating from the artwork titled “The Raft of the Medusa” shall serve as the foundational basis for this research to further explore the interconnection existing between literary criticism and visual representations. This paper intends to narrate the historical journey of literary criticism by following the footsteps of several prominent figures and analysing the ways in which they intersect or conflict; while remaining committed to the chronological sequence of literary criticism. The fact that the article provides a discourse of that nature serves a consequential introduction to the history of literary criticism.
{"title":"REVISITING THE MARGINS OF LITERARY CRITICISM: MEDUSA REPLICATED","authors":"Selçuk Şentürk, Serhat Ergül","doi":"10.38060/kare.1331661","DOIUrl":"https://doi.org/10.38060/kare.1331661","url":null,"abstract":"Literary criticism’s deep-rooted history, effortlessly traceable back to Plato, might be challenging to grasp without comparing the historical sequence of distinctive periods along with frequently shifting or diversifying perspectives. Several scholarly studies tend to elaborate on the distinct historical periods, aiming to conduct in-depth analyses for literary criticism. This practical albeit conventional approach carries the potential risk of overlooking the idea of revisiting earlier critical accounts to unveil novel insights. A classical understanding of historiography can also complicate the interconnection and flow of the various movements of literary criticism’s already broad history. As such, this particular research aims to revisit seminal representatives of the literary criticism throughout various epochs, constructing a chronological and intersecting narrative in a progressive sequence. The narrative originating from the artwork titled “The Raft of the Medusa” shall serve as the foundational basis for this research to further explore the interconnection existing between literary criticism and visual representations. This paper intends to narrate the historical journey of literary criticism by following the footsteps of several prominent figures and analysing the ways in which they intersect or conflict; while remaining committed to the chronological sequence of literary criticism. The fact that the article provides a discourse of that nature serves a consequential introduction to the history of literary criticism.","PeriodicalId":509730,"journal":{"name":"KARE","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139324358","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İnsanın var olma sürecinden beri suç, tarih sayfalarında yer alır ve toplumdan ayrı düşünülemeyen edebiyatın da ana malzemesinden birini oluşturur. Suç/suçsuzluk ikilemi arasındaki ince çizgiyi işleyen edebi metinler, bu iki kutup arasındaki çizginin kötülük kavramı çerçevesinde ele alınması gerektiği düşüncesini açığa çıkarır ve ‘kötülük’ algısının toplumda oluşması, yine hangi davranışın ‘iyi’, hangi davranışın ‘kötü’ olarak nitelendirilmesi ve kabul edilmesini tartışmaya sunar. Edebi metinlerde yazarların, yoğun detaylarla olay zincirlerini şekillendirmeleri okuyucuların bireysel çıkarımlarda bulunmalarına ve suç/suçsuzluk ile iyi-kötü kavramlarını kendi algı süzgeçlerinden geçirerek değerlendirmelerine olanak sağlar. Bu çalışmada roman ve hikâye yazarı Franz Kafka’nın Dava ile yazar, romancı, hikâyeci ve oyun yazarı Gabriel García Márquez’in Kırmızı Pazartesi romanları suç/suçsuzluk bağlamında ‘kötülük’ kavramı çerçevesinde metne dayalı inceleme yöntemi bağlamında irdelenmeye çalışılacaktır. Her iki eserde toplum sorunlarına uzak kalmayan yazarların, kendi yaşanmışlıkları ekseninde ‘kötülük’ kavramına açıklık getirmeleri dikkat çeker. Yazarların ayrıca kötülüğün kişiler arasında kabul görülmesini ve insanların yapılan haksızlıklara ve kötülüklere seyirci kalarak engel olmamaları ayrıntılarıyla gözler önüne serdikleri ve eleştirdikleri görülür.
{"title":"THE PROBLEM OF EVIL ON THE AXIS OF CRIMINAL-NONINNECTIVITY IN THE NOVELS WITH THE TRIAL AND RED MONDAY","authors":"Fesun Koşmak, Zeynep Angin","doi":"10.38060/kare.1344293","DOIUrl":"https://doi.org/10.38060/kare.1344293","url":null,"abstract":"İnsanın var olma sürecinden beri suç, tarih sayfalarında yer alır ve toplumdan ayrı düşünülemeyen edebiyatın da ana malzemesinden birini oluşturur. Suç/suçsuzluk ikilemi arasındaki ince çizgiyi işleyen edebi metinler, bu iki kutup arasındaki çizginin kötülük kavramı çerçevesinde ele alınması gerektiği düşüncesini açığa çıkarır ve ‘kötülük’ algısının toplumda oluşması, yine hangi davranışın ‘iyi’, hangi davranışın ‘kötü’ olarak nitelendirilmesi ve kabul edilmesini tartışmaya sunar. Edebi metinlerde yazarların, yoğun detaylarla olay zincirlerini şekillendirmeleri okuyucuların bireysel çıkarımlarda bulunmalarına ve suç/suçsuzluk ile iyi-kötü kavramlarını kendi algı süzgeçlerinden geçirerek değerlendirmelerine olanak sağlar. Bu çalışmada roman ve hikâye yazarı Franz Kafka’nın Dava ile yazar, romancı, hikâyeci ve oyun yazarı Gabriel García Márquez’in Kırmızı Pazartesi romanları suç/suçsuzluk bağlamında ‘kötülük’ kavramı çerçevesinde metne dayalı inceleme yöntemi bağlamında irdelenmeye çalışılacaktır. Her iki eserde toplum sorunlarına uzak kalmayan yazarların, kendi yaşanmışlıkları ekseninde ‘kötülük’ kavramına açıklık getirmeleri dikkat çeker. Yazarların ayrıca kötülüğün kişiler arasında kabul görülmesini ve insanların yapılan haksızlıklara ve kötülüklere seyirci kalarak engel olmamaları ayrıntılarıyla gözler önüne serdikleri ve eleştirdikleri görülür.","PeriodicalId":509730,"journal":{"name":"KARE","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139334758","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}