Yoğun bakım hemşirelerinin alarm yorgunluğu ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı. Tanımlayıcı tipte olan araştırma bir üniversite hastanesinin yoğun bakım ünitelerinde çalışan ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan 73 hemşirenin katılımıyla gerçekleştirildi. Veri toplamada Hemşire Tanıtım Formu, Alarm Yorgunluğu Anketi kullanıldı. Araştırma verileri yazılı olarak hastane ortamında toplandı. İstatiksel değerlendirmeler için IBM SPSS’den (V.22) yararlanıldı. İstatistiksel anlamlılık sınırı p
这项描述性研究旨在确定重症监护护士的警报疲劳及其影响因素。73 名在大学医院重症监护室工作的护士自愿参与了这项描述性研究。数据收集使用了护士介绍表和警报疲劳问卷。研究数据在医院环境中以书面形式收集。使用 IBM SPSS (V.22) 进行统计分析。统计显著性限值 p
{"title":"Alarm Fatigue of Intensive Care Nurses and Affecting Factors","authors":"Zeynep Kızılcık Özkan, Figen Dığın, Gökben OSMANLI KARBUZ","doi":"10.32708/uutfd.1265678","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1265678","url":null,"abstract":"Yoğun bakım hemşirelerinin alarm yorgunluğu ve etkileyen faktörlerin belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapıldı. Tanımlayıcı tipte olan araştırma bir üniversite hastanesinin yoğun bakım ünitelerinde çalışan ve araştırmaya katılmaya gönüllü olan 73 hemşirenin katılımıyla gerçekleştirildi. Veri toplamada Hemşire Tanıtım Formu, Alarm Yorgunluğu Anketi kullanıldı. Araştırma verileri yazılı olarak hastane ortamında toplandı. İstatiksel değerlendirmeler için IBM SPSS’den (V.22) yararlanıldı. İstatistiksel anlamlılık sınırı p","PeriodicalId":101995,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129884282","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Otozomal Dominant Polikistik Böbrek Hastalığı (ODPBH), kalıtsal böbrek hastalıkları arasında en yaygın görülendir. Böbreklerde çok sayıda kist oluşumu ve gelişimi ile karakterize sistemik ve ilerleyici bir hastalıktır. ODPBH prognozunu belirlemede yaygın olarak Mayo sınıflandırması kullanılmaktadır. Bu sınıflamada kullanılan bilgisayarlı tomografi (BT), ODPBH’da sık görülen taş hastalığını ortaya çıkarmada da faydalı olabilir. Nefroloji polikliniğinde takip edilen 69 ODPBH’lı hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların Mayo evrelemesi yapılırken çekilen BT’leri incelendi. BT bazlı volüm böbrek hacimleri hesaplandı, kistik yapılar ve nefrolityasis açısından değerlendirildi. CKD-EPI formülüne göre glomerular filtrasyon hızları hesaplandı (eGFR), hastalar ODPBH’nın ekstra-renal bulguları açısından tarandı. Hastaların yaş ortalaması 4713 yıl saptandı, %45’i (n=31) kadın cinsiyetindeydi. Hastaların %34.8’inde (n=24) böbrek taşı saptandı, taş olanların %25’i bilateral nefrolityazisdi. Total böbrek hacmi ile eGFR arasında anlamlı negatif korelasyon saptandı (r=-0.6, p
{"title":"Otozomal Dominant Polikistik Böbrek Hastalığında Bilgisayarlı Tomografi Kullanımı","authors":"Bulent Gul, M. Çi̇çek","doi":"10.32708/uutfd.1271352","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1271352","url":null,"abstract":"Otozomal Dominant Polikistik Böbrek Hastalığı (ODPBH), kalıtsal böbrek hastalıkları arasında en yaygın görülendir. Böbreklerde çok sayıda kist oluşumu ve gelişimi ile karakterize sistemik ve ilerleyici bir hastalıktır. ODPBH prognozunu belirlemede yaygın olarak Mayo sınıflandırması kullanılmaktadır. Bu sınıflamada kullanılan bilgisayarlı tomografi (BT), ODPBH’da sık görülen taş hastalığını ortaya çıkarmada da faydalı olabilir. Nefroloji polikliniğinde takip edilen 69 ODPBH’lı hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların Mayo evrelemesi yapılırken çekilen BT’leri incelendi. BT bazlı volüm böbrek hacimleri hesaplandı, kistik yapılar ve nefrolityasis açısından değerlendirildi. CKD-EPI formülüne göre glomerular filtrasyon hızları hesaplandı (eGFR), hastalar ODPBH’nın ekstra-renal bulguları açısından tarandı. Hastaların yaş ortalaması 4713 yıl saptandı, %45’i (n=31) kadın cinsiyetindeydi. Hastaların %34.8’inde (n=24) böbrek taşı saptandı, taş olanların %25’i bilateral nefrolityazisdi. Total böbrek hacmi ile eGFR arasında anlamlı negatif korelasyon saptandı (r=-0.6, p","PeriodicalId":101995,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"18 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124146462","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yarı ince kesitlerin kullanımı histolojik ve klinik tanı çalışmalarında önemli bir yere sahiptir. Fakat bu amaçla kullanılan plastik gömme ortamları hidrofobik oldukları için boyaların dokulara girişini sınırlandırmaktadırlar. Bu çalışmada; yarı ince epon kesitlerin boyanmasında daha çok detay sağlamak üzere bilinen epon solventleri ile asetonun karşılaştırılması ve daha önce denenmemiş toluidine blue-eozin ikili boyamasının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada sıçan beyin, ince bağırsak ve pankreas doku örneklerine ait epon bloklardan ultramikrotom ile 1µm kalınlığında yarı ince kesitler alındı. Boyama öncesi epon kesitlere boyaların penetrasyonunu kolaylaştırmak amacı ile sodyum hidroksit, periyodik asit ve aseton ile üç ayrı etching uygulandı. Bir grup kesitte epon uzaklaştırılmadı. Toluidine blue ve toluidine blu-eozin ikili boyaması uygulanan kesitler ışık mikroskobunda değerlendirildi. Aseton ile etching sonrası üç dokuya ait toluidine blue boyama sonuçları, alkali ve asit etchingi sonrası boyamalara ve etching uygulanmadan yapılan boyamalara göre çok daha başarılı olarak değerlendirildi. Özellikle pankreasta daha berrak görüntüler sayesinde daha iyi detay sağladığı görüldü. Toluidine blue-eozin boyaması ile beyin ve pankreas dokularında olumlu sonuçlar elde edildi. Eponun uzaklaştırılması amacıyla ilk kez denenen aseton ile başarılı sonuçlar elde edildiği için diğer solventlere alternatif olarak asetonun rutinde kullanılabileceği düşünüldü. Yine ilk kez denenen toluidine blue-eozin ikili boyamasından epon kesitlerin değerlendirilmesinde yararlanılabileceği sonucuna varıldı.
{"title":"FARKLI EPON SOLVENTLERİNİN YARI İNCE KESİTLERDE BOYANMA ÜZERİNE ETKİSİ","authors":"Ayşen Akbaş, Senem Esin Yavaş, Semiha Ersoy, Çiğdem Usta","doi":"10.32708/uutfd.1258274","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1258274","url":null,"abstract":"Yarı ince kesitlerin kullanımı histolojik ve klinik tanı çalışmalarında önemli bir yere sahiptir. Fakat bu amaçla kullanılan plastik gömme ortamları hidrofobik oldukları için boyaların dokulara girişini sınırlandırmaktadırlar. Bu çalışmada; yarı ince epon kesitlerin boyanmasında daha çok detay sağlamak üzere bilinen epon solventleri ile asetonun karşılaştırılması ve daha önce denenmemiş toluidine blue-eozin ikili boyamasının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmada sıçan beyin, ince bağırsak ve pankreas doku örneklerine ait epon bloklardan ultramikrotom ile 1µm kalınlığında yarı ince kesitler alındı. Boyama öncesi epon kesitlere boyaların penetrasyonunu kolaylaştırmak amacı ile sodyum hidroksit, periyodik asit ve aseton ile üç ayrı etching uygulandı. Bir grup kesitte epon uzaklaştırılmadı. Toluidine blue ve toluidine blu-eozin ikili boyaması uygulanan kesitler ışık mikroskobunda değerlendirildi. Aseton ile etching sonrası üç dokuya ait toluidine blue boyama sonuçları, alkali ve asit etchingi sonrası boyamalara ve etching uygulanmadan yapılan boyamalara göre çok daha başarılı olarak değerlendirildi. Özellikle pankreasta daha berrak görüntüler sayesinde daha iyi detay sağladığı görüldü. Toluidine blue-eozin boyaması ile beyin ve pankreas dokularında olumlu sonuçlar elde edildi. Eponun uzaklaştırılması amacıyla ilk kez denenen aseton ile başarılı sonuçlar elde edildiği için diğer solventlere alternatif olarak asetonun rutinde kullanılabileceği düşünüldü. Yine ilk kez denenen toluidine blue-eozin ikili boyamasından epon kesitlerin değerlendirilmesinde yararlanılabileceği sonucuna varıldı.","PeriodicalId":101995,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"15 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125608773","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İnme, dünya çapında ikinci önde gelen ölüm nedenidir. Memeli merkezi sinir sistemindeki (MSS) en yaygın glial hücre grubunu oluşturan astrositlerin inmenin akut ve kronik evresindeki patofizyolojilerinin araştırılması önemlidir. Hastalık ve beyin hasarlarını takiben görülen patolojik durumlarda astrositler reaktif forma dönüşürler. İskemik hasar sonrası Glutatyon (GSH) salgılayarak oksidatif stres hasarını hafiflettikleri, nörotrofik faktörler salgılayarak nöron gelişimi ve sağ kalımına katkıda bulundukları, serebral ödemin düzenlenmesinde rolleri olduğu ve eritropoietin salgılayarak anjiyogeneze katkı sağladığı ve nöronal apaptozu inhibe ettiği yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Ancak tüm bunların yanı sıra, iskemi sonrası eksitotoksisisteyi indükleyerek ve iflamatuar faktörlerin aşırı salınımına yol açarak nöronal ölüme yol açtığı ve kan-beyin bariyeri (KBB)’nin geçirgenliğini attırdığı gösterilmiştir. İskemik hasar sonrası oluşan glial skarın akut dönemde doku hasarının yayılmasını önleyerek sağlıklı dokudaki homeostazı sağladığı ancak kronik dönemde akson büyümesine engel olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Bu yüzden reaktif astrositlerin işlevleri tartışmalıdır. Genetik olarak reaktif astrositlerin nörotoksik (A1) ve nöroprotektif (A2) iki polarizasyon durumuna dönüşüm geçirebileceği bulunmuştur. Farklı astrosit tipleri nörolojik hastalıklar için etkili tedavi yaklaşımlarının keşfedilmesine yardımcı olacaktır. Bu derlemede; iskemik beyin hasarına bağlı olarak oluşan inmede reaktif astrositlerin fonksiyonlarına ve bu süreçte astrositlerin fizyolojik ve histomorfolojik değişimlerine yer verilmiştir.
{"title":"Functions of Reactive Astrocytes in Ischemic Brain Injury","authors":"Nursel HASANOĞLU AKBULUT, Gonca Topal, Özhan Eyi̇gör","doi":"10.32708/uutfd.1261257","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1261257","url":null,"abstract":"İnme, dünya çapında ikinci önde gelen ölüm nedenidir. Memeli merkezi sinir sistemindeki (MSS) en yaygın glial hücre grubunu oluşturan astrositlerin inmenin akut ve kronik evresindeki patofizyolojilerinin araştırılması önemlidir. Hastalık ve beyin hasarlarını takiben görülen patolojik durumlarda astrositler reaktif forma dönüşürler. İskemik hasar sonrası Glutatyon (GSH) salgılayarak oksidatif stres hasarını hafiflettikleri, nörotrofik faktörler salgılayarak nöron gelişimi ve sağ kalımına katkıda bulundukları, serebral ödemin düzenlenmesinde rolleri olduğu ve eritropoietin salgılayarak anjiyogeneze katkı sağladığı ve nöronal apaptozu inhibe ettiği yapılan çalışmalarla kanıtlanmıştır. Ancak tüm bunların yanı sıra, iskemi sonrası eksitotoksisisteyi indükleyerek ve iflamatuar faktörlerin aşırı salınımına yol açarak nöronal ölüme yol açtığı ve kan-beyin bariyeri (KBB)’nin geçirgenliğini attırdığı gösterilmiştir. İskemik hasar sonrası oluşan glial skarın akut dönemde doku hasarının yayılmasını önleyerek sağlıklı dokudaki homeostazı sağladığı ancak kronik dönemde akson büyümesine engel olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Bu yüzden reaktif astrositlerin işlevleri tartışmalıdır. Genetik olarak reaktif astrositlerin nörotoksik (A1) ve nöroprotektif (A2) iki polarizasyon durumuna dönüşüm geçirebileceği bulunmuştur. Farklı astrosit tipleri nörolojik hastalıklar için etkili tedavi yaklaşımlarının keşfedilmesine yardımcı olacaktır. Bu derlemede; iskemik beyin hasarına bağlı olarak oluşan inmede reaktif astrositlerin fonksiyonlarına ve bu süreçte astrositlerin fizyolojik ve histomorfolojik değişimlerine yer verilmiştir.","PeriodicalId":101995,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"20 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116517486","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Sare Aydın, S. Batmaz, Esma Akpınar Aslan, Ahmet Ekrem Savaş
Nöroleptik malign sendrom (NMS) hipertermi, müsküler rijidite, bilinç değişikliği, otonomik disfonksiyon, serum kreatin fosfokinaz (CPK) düzeyinde yükselme ve lökositoz ile karakterize olan, nadir görülen ancak mortal seyreden bir sendromdur. Yorgunluk, dehidrasyon ve yetersiz beslenme NMS için risk faktörleri olarak kabul edilir ve kanser hastaları NMS için yüksek risk grubunu temsil etmektedir. Bu yazıda yetmiş üç yaşında şizofreni tanısıyla takipli bir hastada psikotik ajitasyonu kontrol altına almak amacıyla haloperidol 5 mg/gün intramüsküler olarak uygulanmasından iki gün sonra gelişen yüksek ateş, müsküler rijidite , otonomik instabilite, CPK ve C-reaktif protein (CRP) düzeylerinde yükselme , lökositoz saptanması NMS düşündürmüştür. Takip sırasında istenen beyin bilgisayarlı tomografisinde (BT) metastatik kanamadan şüphelenilen hastanın, biyopsi sonucu memenin invaziv duktal karsinomu olarak raporlanmıştır. Bilgilerimize göre literatürdeki, meme kanseri olan şizofreni hastasında antipsikotik kullanımım sonucu gelişen ilk NMS olgusudur.
{"title":"NEUROLEPTIC MALIGNANT SYNDROME DEVELOPED IN A CASE WITH INVASIVE DUCTAL CARCINOMA OF THE BREAST DIAGNOSED WITH SCHIZOPHRENIA","authors":"Sare Aydın, S. Batmaz, Esma Akpınar Aslan, Ahmet Ekrem Savaş","doi":"10.32708/uutfd.1228946","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1228946","url":null,"abstract":"Nöroleptik malign sendrom (NMS) hipertermi, müsküler rijidite, bilinç değişikliği, otonomik disfonksiyon, serum kreatin fosfokinaz (CPK) düzeyinde yükselme ve lökositoz ile karakterize olan, nadir görülen ancak mortal seyreden bir sendromdur. Yorgunluk, dehidrasyon ve yetersiz beslenme NMS için risk faktörleri olarak kabul edilir ve kanser hastaları NMS için yüksek risk grubunu temsil etmektedir. Bu yazıda yetmiş üç yaşında şizofreni tanısıyla takipli bir hastada psikotik ajitasyonu kontrol altına almak amacıyla haloperidol 5 mg/gün intramüsküler olarak uygulanmasından iki gün sonra gelişen yüksek ateş, müsküler rijidite , otonomik instabilite, CPK ve C-reaktif protein (CRP) düzeylerinde yükselme , lökositoz saptanması NMS düşündürmüştür. Takip sırasında istenen beyin bilgisayarlı tomografisinde (BT) metastatik kanamadan şüphelenilen hastanın, biyopsi sonucu memenin invaziv duktal karsinomu olarak raporlanmıştır. Bilgilerimize göre literatürdeki, meme kanseri olan şizofreni hastasında antipsikotik kullanımım sonucu gelişen ilk NMS olgusudur.","PeriodicalId":101995,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"14 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126798604","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İlk oral proteazom inhibitörü (PI) olan iksazomib, lenalidomid ve deksametazon (IRd) ile kombinasyon halinde relaps refrakter multipl miyelomun (RRMM) tedavisi için onaylanmıştır. Bununla birlikte, klinik çalışma sonuçları her zaman gerçek dünyadaki sonuçlarla örtüşmez. Bu çalışmanın amacı, gerçek yaşamda RRMM'li hastaların tedavisi için iksazomib bazlı kombinasyon tedavisinin sonuçlarını değerlendirmektir. Çalışmaya ** Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı’ndan toplam 45 RRMM tanılı hasta retrospektif olarak dahil edildi. Medyan takip süresi 15.9 ay (0.3-53.8) ve medyan yaş 66 (40-84) idi. Hastaların %8.8’i 2. sırada, % 15.5’i 3. sırada, %35.5’i 4. sırada ve %40’ı da ≥5. sırada iksazomib aldı. Genel olarak, IRd’den önce hastaların %100’ü PI'lere (bortezomib %100, karfilzomib %31.1), %88.8’i immünomodülatör ilaçlara (IMID) (lenalidomid %86.6, pomalidomid %33.3, talidomid %4.4) ve %55.5’i de otolog kök hücre nakline maruz kalmıştır. Hastaların hepsi lenalidomid ve deksametazon ile kombinasyon halinde iksazomib almıştır. Tedavi, yan etki nedenli düşük bir kesilme oranıyla (%6.6) iyi tolere edilmiştir. En sık görülen yan etkiler sitopeni (%50) ve enfeksiyon (%25) olmuştur. Genel yanıt oranı %77.7, çok iyi kısmi yanıt oranı %20, tam yanıt oranı % 28, kısmi yanıt oranı %11.4, minimal yanıt oranı %5.7, stabil hastalık oranı %5.7, progresif hastalık oranı %28.5 saptandı. İksazomib tedavisinde medyan progresyonsuz sağkalım (PFS) 29.1 aydı (%95 GA 17.2–40.9). PFS 12 ve 24 ayda sırasıyla %75 ve %59 idi. Medyan genel sağkalım (OS) 22.6ay (%95 GA 18.8–40.9) idi; OS 12 ve 24 ayda sırasıyla %73 ve %49 idi. Gerçek yaşamda RRMM hastalarında IRd etkili, güvenli ve oral verilebilmesi nedeniyle kolay uygulanabilir bir rejimdir.
{"title":"Relaps Refrakter Multiple Myelomda Iksazomib, Lenalidomid, Deksametazon Kombinasyonu Deneyimi: Gerçek Yaşam Verisi","authors":"Tuba Ersal, Vildan Ozkocaman, Cumali Yalçin, Bedrettin Orhan, Ömer Candar, Sinem Çubukçu, Tuba GÜLLÜ KOCA, Fazıl Cagrı Hunutlu, Şeyma Yavuz, İbrahim Ethem Pinar, Rıdvan Ali, Fahir Özkalemkaş","doi":"10.32708/uutfd.1249696","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1249696","url":null,"abstract":"İlk oral proteazom inhibitörü (PI) olan iksazomib, lenalidomid ve deksametazon (IRd) ile kombinasyon halinde relaps refrakter multipl miyelomun (RRMM) tedavisi için onaylanmıştır. Bununla birlikte, klinik çalışma sonuçları her zaman gerçek dünyadaki sonuçlarla örtüşmez. Bu çalışmanın amacı, gerçek yaşamda RRMM'li hastaların tedavisi için iksazomib bazlı kombinasyon tedavisinin sonuçlarını değerlendirmektir. Çalışmaya ** Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı’ndan toplam 45 RRMM tanılı hasta retrospektif olarak dahil edildi. Medyan takip süresi 15.9 ay (0.3-53.8) ve medyan yaş 66 (40-84) idi. Hastaların %8.8’i 2. sırada, % 15.5’i 3. sırada, %35.5’i 4. sırada ve %40’ı da ≥5. sırada iksazomib aldı. Genel olarak, IRd’den önce hastaların %100’ü PI'lere (bortezomib %100, karfilzomib %31.1), %88.8’i immünomodülatör ilaçlara (IMID) (lenalidomid %86.6, pomalidomid %33.3, talidomid %4.4) ve %55.5’i de otolog kök hücre nakline maruz kalmıştır. Hastaların hepsi lenalidomid ve deksametazon ile kombinasyon halinde iksazomib almıştır. Tedavi, yan etki nedenli düşük bir kesilme oranıyla (%6.6) iyi tolere edilmiştir. En sık görülen yan etkiler sitopeni (%50) ve enfeksiyon (%25) olmuştur. Genel yanıt oranı %77.7, çok iyi kısmi yanıt oranı %20, tam yanıt oranı % 28, kısmi yanıt oranı %11.4, minimal yanıt oranı %5.7, stabil hastalık oranı %5.7, progresif hastalık oranı %28.5 saptandı. İksazomib tedavisinde medyan progresyonsuz sağkalım (PFS) 29.1 aydı (%95 GA 17.2–40.9). PFS 12 ve 24 ayda sırasıyla %75 ve %59 idi. Medyan genel sağkalım (OS) 22.6ay (%95 GA 18.8–40.9) idi; OS 12 ve 24 ayda sırasıyla %73 ve %49 idi. Gerçek yaşamda RRMM hastalarında IRd etkili, güvenli ve oral verilebilmesi nedeniyle kolay uygulanabilir bir rejimdir.","PeriodicalId":101995,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115453472","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Başak Erdemli Gürsel, Gökhan Öngen, N. Topal, Levent Turan, İ. Yavaşcaoğlu, G. Savci
Bu çalışmada, Multiparametrik Manyetik Rezonans (mp-MR) tetkikinde PIRADS 3 (Prostat Görüntüleme Raporlama ve Bilgi Sistemi) ve üzeri lezyonu bulunan hastalarda MR- Transrektal Ultrasonografi (MR-TRUS) eşliğinde füzyon biyopsi ve kognitif Füzyon (KF) biyopsi tekniklerinin prostat kanseri saptamadaki etkinliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Retrospektif olarak seçilen 96 hastanın 48’inde MR-TRUS, 48’inde KF ile füzyon biyopsisi yapıldı. Hasta yaşı, PSA değeri, prostat volümü, lezyonların boyutu ve PIRADS skoru gibi parametreler değerlendirildi. Gruplar arasında demografik verilerde, PSA değerleri, prostat volümleri ve lezyonların boyut ve PIRADS skorlarında anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Kognitif füzyon yapılan grupta herhangi bir lokalizasyonda kanser yakalama oranı %41,7 (20/48 hasta), MR-TRUS füzyon biyopsi yapılan grupta %39,6 (19/48 hasta) bulundu. İki grup arasında farklılık anlamlılık seviyesine ulaşmadı (p=0,835). Hedefli biyopsi sonuçlarında ise kanser saptama oranları KF grubunda %85 (17/20 hasta), MR-TRUS grubunda %73,7 (14/19 hasta) bulundu. Bu iki grup arasında da anlamlı farklılık izlenmedi (p=0,518). Sonuç olarak, kanser yakalama başarısının benzer olması, uygulamasının daha kolay ve maliyetinin daha düşük olması nedeniyle KF biyopsi tekniği MR-füzyon biyopsisine tercih edilebilir.
{"title":"Comparison of MR-TRUS Fusion Biopsy and Cognitive Fusion Biopsy Techniques in Patients with Suspected Prostate Cancer with Mp-MRI","authors":"Başak Erdemli Gürsel, Gökhan Öngen, N. Topal, Levent Turan, İ. Yavaşcaoğlu, G. Savci","doi":"10.32708/uutfd.1208001","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1208001","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, Multiparametrik Manyetik Rezonans (mp-MR) tetkikinde PIRADS 3 (Prostat Görüntüleme Raporlama ve Bilgi Sistemi) ve üzeri lezyonu bulunan hastalarda MR- Transrektal Ultrasonografi (MR-TRUS) eşliğinde füzyon biyopsi ve kognitif Füzyon (KF) biyopsi tekniklerinin prostat kanseri saptamadaki etkinliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Retrospektif olarak seçilen 96 hastanın 48’inde MR-TRUS, 48’inde KF ile füzyon biyopsisi yapıldı. Hasta yaşı, PSA değeri, prostat volümü, lezyonların boyutu ve PIRADS skoru gibi parametreler değerlendirildi. Gruplar arasında demografik verilerde, PSA değerleri, prostat volümleri ve lezyonların boyut ve PIRADS skorlarında anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05). Kognitif füzyon yapılan grupta herhangi bir lokalizasyonda kanser yakalama oranı %41,7 (20/48 hasta), MR-TRUS füzyon biyopsi yapılan grupta %39,6 (19/48 hasta) bulundu. İki grup arasında farklılık anlamlılık seviyesine ulaşmadı (p=0,835). Hedefli biyopsi sonuçlarında ise kanser saptama oranları KF grubunda %85 (17/20 hasta), MR-TRUS grubunda %73,7 (14/19 hasta) bulundu. Bu iki grup arasında da anlamlı farklılık izlenmedi (p=0,518). Sonuç olarak, kanser yakalama başarısının benzer olması, uygulamasının daha kolay ve maliyetinin daha düşük olması nedeniyle KF biyopsi tekniği MR-füzyon biyopsisine tercih edilebilir.","PeriodicalId":101995,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"141 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"133015498","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Preklinik çalışmalar, tıp bilimlerinin farklı disiplinlerdeki birçok araştırmanın temelini oluşturmaktadır. Bu çalışmaların önemli bir bölümünde yer alan deney hayvanları; biyolojik, fizyolojik ve patolojik mekanizmaları anlamak, sistem yanıtlarını incelemek ve türler arasındaki ilişkileri ortaya çıkarmak için kullanılan canlı organizmalardır. Deney hayvanları araştırmalarında standardizasyon, deneysel bulgulara etki eden biyolojik ve çevresel faktörlerin benzer olmasını ifade eder. Böylece, benzer araştırma prosedürleri sabit koşullarda bir başka laboratuvarda uygulandığında, eşdeğer ve birbiri ile karşılaştırılabilir sonuçların alınması sağlanır. Standardizasyonu etkileyen öncelikli faktörler, deney içi ve deneyler arası varyasyonların bütünü olarak değerlendirilmektedir. Bu varyasyon kaynakları ile deneyler etkilenir ve farklı bulguların ortaya çıkmasına sebep olur. Standardizasyonun asıl amacı, deneydeki varyasyonları azaltmaktır. Varyasyonların azaltılması istatistiksel olarak çalışmalarda kullanılan hayvan sayısının azaltılmasını ve hayvan refahının artmasını sağlar. Ayrıca, varyasyonların azaltılması zaman ve para israfını da önler. Standardize deneyler; tekrar edilebilirliğe, laboratuvarlar arası karşılaştırılabilirliğe ve bilimsel güvenilirliğe olanak sağlar. Araştırmanın hipotezine uygun deneysel süreç yönetiminin planlanması, prosedürlerdeki yanlılığın en aza indirilmesi, eğer varsa araştırmaya uygulanan iyileştirme tekniklerinin belirtilmesi bilimsel araştırmaların kalitesini artırır. Deney hayvanları araştırmalarında deneysel tasarımdan itibaren uygulanan standardizasyon ile nitelikli araştırmalar artar, bilimsel ilerlemeye katkı sağlar. Dolayısıyla bu derlemenin amacı, güncel paradigmalar ışığında hayvan deneylerinin standartlaştırılmasında, kullanılan deney hayvanlarının çevre, barınma, beslenme koşullarının ve uygulanan deneysel yöntemlerin sabit tutulması ile kontrol altına alınmasının önemini vurgulamak, bu konuda farkındalık yaratmak ve standardize olan ya da olmayan deneylerin hayvan refahı ve araştırma sonuçları üzerindeki etkilerini ortaya koymaktır.
{"title":"The Role and Importance of Standardization in Experiment Animals Research: Traditional Review","authors":"Aslı Çeli̇k, Nazan Baksi, Mehmet Ensari Güneli","doi":"10.32708/uutfd.1216412","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1216412","url":null,"abstract":"Preklinik çalışmalar, tıp bilimlerinin farklı disiplinlerdeki birçok araştırmanın temelini oluşturmaktadır. Bu çalışmaların önemli bir bölümünde yer alan deney hayvanları; biyolojik, fizyolojik ve patolojik mekanizmaları anlamak, sistem yanıtlarını incelemek ve türler arasındaki ilişkileri ortaya çıkarmak için kullanılan canlı organizmalardır. Deney hayvanları araştırmalarında standardizasyon, deneysel bulgulara etki eden biyolojik ve çevresel faktörlerin benzer olmasını ifade eder. Böylece, benzer araştırma prosedürleri sabit koşullarda bir başka laboratuvarda uygulandığında, eşdeğer ve birbiri ile karşılaştırılabilir sonuçların alınması sağlanır. Standardizasyonu etkileyen öncelikli faktörler, deney içi ve deneyler arası varyasyonların bütünü olarak değerlendirilmektedir. Bu varyasyon kaynakları ile deneyler etkilenir ve farklı bulguların ortaya çıkmasına sebep olur. Standardizasyonun asıl amacı, deneydeki varyasyonları azaltmaktır. Varyasyonların azaltılması istatistiksel olarak çalışmalarda kullanılan hayvan sayısının azaltılmasını ve hayvan refahının artmasını sağlar. Ayrıca, varyasyonların azaltılması zaman ve para israfını da önler. Standardize deneyler; tekrar edilebilirliğe, laboratuvarlar arası karşılaştırılabilirliğe ve bilimsel güvenilirliğe olanak sağlar. Araştırmanın hipotezine uygun deneysel süreç yönetiminin planlanması, prosedürlerdeki yanlılığın en aza indirilmesi, eğer varsa araştırmaya uygulanan iyileştirme tekniklerinin belirtilmesi bilimsel araştırmaların kalitesini artırır. Deney hayvanları araştırmalarında deneysel tasarımdan itibaren uygulanan standardizasyon ile nitelikli araştırmalar artar, bilimsel ilerlemeye katkı sağlar. Dolayısıyla bu derlemenin amacı, güncel paradigmalar ışığında hayvan deneylerinin standartlaştırılmasında, kullanılan deney hayvanlarının çevre, barınma, beslenme koşullarının ve uygulanan deneysel yöntemlerin sabit tutulması ile kontrol altına alınmasının önemini vurgulamak, bu konuda farkındalık yaratmak ve standardize olan ya da olmayan deneylerin hayvan refahı ve araştırma sonuçları üzerindeki etkilerini ortaya koymaktır.","PeriodicalId":101995,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"67 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125476950","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Beyin gelişimi ve çeşitli patolojik durumlar corpus callosum (CC) morfolojisini etkiler. Son çalışmalar, CC indeksini (CCİ) yetişkin multipl skleroz hastalarında beyin atrofisi için bir belirteç olarak önermişti. Ancak pediatrik dönemde beyin atrofisi ve hidrosefali durumunda CC’deki kantitatif veriler bildirilmemişti. Bu çalışmada CC’nin doğrusal ölçümlerinin, bölgesel oranlarının ve CCİ’nin normatif verilerinin atrofi ve hidrosefali hastalarını ayırt edebilirliğini araştırdık. Bu retrospektif çalışmaya CC’nin normatif verileri için, 2012 ve 2020 yılları arasında beyin manyetik rezonans görüntülemesi yapılan 0-18 yaş arası hastalardan üç boyutlu T1 ağırlıklı sekansı olup normal radyolojik anatomiye sahip 722 hastayı (340 [%47,09] kadın) seçtik. Patolojik CC değerlendirmesi için 30 atrofi ve 25 hidrosefali hastasını dahil ettik. CC’nin antero-posterior (AP) uzunluğunu, genu, truncus ve splenium kalınlıklarını 3D Slicer’la ölçtük. Bölgesel CC oranlarını ve CCİ’yi, CC kalınlıklarını AP uzunluğuna oranlayarak hesapladık ve sonuçları SPSS (ver.28) ile analiz ettik. 0-18 yaş grubunda normal CCİ ortalaması 0,40’dı. Ancak beyin gelişiminin hassas olduğu yaşamın ilk 30 ayında CCİ 0,29-0,39 arasındaydı. Pediatrik dönemde CCİ’nin beyin atrofisi için eşik değeri 0,37 iken, hidrosefali durumunda ise 0,29’du (p
{"title":"Corpus Callosum İndeksinin Pediatrik Yaş Grubundaki Normatif Verilerinin Atrofi ve Hidrosefali Hastalarını Ayırt Edebilirliğinin Araştırılması: Retrospektif MRG Çalışması","authors":"Sefa Işiklar, Rifat Özpar","doi":"10.32708/uutfd.1253773","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1253773","url":null,"abstract":"Beyin gelişimi ve çeşitli patolojik durumlar corpus callosum (CC) morfolojisini etkiler. Son çalışmalar, CC indeksini (CCİ) yetişkin multipl skleroz hastalarında beyin atrofisi için bir belirteç olarak önermişti. Ancak pediatrik dönemde beyin atrofisi ve hidrosefali durumunda CC’deki kantitatif veriler bildirilmemişti. Bu çalışmada CC’nin doğrusal ölçümlerinin, bölgesel oranlarının ve CCİ’nin normatif verilerinin atrofi ve hidrosefali hastalarını ayırt edebilirliğini araştırdık. Bu retrospektif çalışmaya CC’nin normatif verileri için, 2012 ve 2020 yılları arasında beyin manyetik rezonans görüntülemesi yapılan 0-18 yaş arası hastalardan üç boyutlu T1 ağırlıklı sekansı olup normal radyolojik anatomiye sahip 722 hastayı (340 [%47,09] kadın) seçtik. Patolojik CC değerlendirmesi için 30 atrofi ve 25 hidrosefali hastasını dahil ettik. CC’nin antero-posterior (AP) uzunluğunu, genu, truncus ve splenium kalınlıklarını 3D Slicer’la ölçtük. Bölgesel CC oranlarını ve CCİ’yi, CC kalınlıklarını AP uzunluğuna oranlayarak hesapladık ve sonuçları SPSS (ver.28) ile analiz ettik. 0-18 yaş grubunda normal CCİ ortalaması 0,40’dı. Ancak beyin gelişiminin hassas olduğu yaşamın ilk 30 ayında CCİ 0,29-0,39 arasındaydı. Pediatrik dönemde CCİ’nin beyin atrofisi için eşik değeri 0,37 iken, hidrosefali durumunda ise 0,29’du (p","PeriodicalId":101995,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"20 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114170037","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Sürekli renal replasman tedavisinin (SRRT) etkinliği ekstrakorporeal devrenin sürdürülebilmesi için etkin bir antikoagülasyona bağlıdır. Çoklu organ yetmezliği olan kritik hastalarda SRRT hayat kurtarıcıdır. SRRT’de antikoagülasyon olarak kullanılan rejyonel sitrat antikoagülasyonu (RSA) ve sistemik heparin antikoagülasyonu (SHA) tercihi sitratın akümülasyonunun tehlikeleri in-vivo etkinliğinin öngörülememesi ve SHA’nın kanama komplikasyonları nedeniyle halen tartışmalıdır. Bağımsız değişkenleri en aza indirerek RCA'ya karşı SHA'nın SRRT üzerindeki etkisini ve güvenliğini değerlendirmek için yapılan bu çalışmada; aynı hastaların her iki yöntemin farklı zamanlarda kullanıldığı ilk diyalizlerine ait parametreler karşılaştırarak gerçekleştirildi. SRRT uygulanan 102 hasta incelenmiş çeşitli nedenlerden dolayı antikoagülasyon yöntemi değiştirilen 11 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmamızda RSA yöntemi SRRT’ de kullanıldığına SHA yöntemi kullanılmasına göre filtre ömrünün (%95 CI: [1.25-53.29]; p: .042) ve ultrafiltrasyon hızının (%95 CI: [9.43-64.20]; p: .013) istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde arttığı gözlendi. Bununla birlikte metabolik ve üremik kontrol açısından bir fark tespit edilemedi. RSA özellikle kanama komplikasyonu olabilecek SRRT yapılacak kritik hastalarda SHA yerine kullanılabilecek güvenli ve etkili antikoagülasyon yöntemidir.
{"title":"Kritik Hastalarda Sürekli Renal Replasman Tedavisinde Kullanılan Rejyonel Sitrat ve Sistemik Heparin Antikoagülasyonunun Etkinliği ve Güvenliğinin Karşılaştırılması: retrospektif çalışma.","authors":"Pınar KÜÇÜKDEMİRCİ KAYA, Ferda Ş. Kahveci, Nermin KELEBEK GİRGİN, Remzi Isci̇men","doi":"10.32708/uutfd.1245243","DOIUrl":"https://doi.org/10.32708/uutfd.1245243","url":null,"abstract":"Sürekli renal replasman tedavisinin (SRRT) etkinliği ekstrakorporeal devrenin sürdürülebilmesi için etkin bir antikoagülasyona bağlıdır. Çoklu organ yetmezliği olan kritik hastalarda SRRT hayat kurtarıcıdır. SRRT’de antikoagülasyon olarak kullanılan rejyonel sitrat antikoagülasyonu (RSA) ve sistemik heparin antikoagülasyonu (SHA) tercihi sitratın akümülasyonunun tehlikeleri in-vivo etkinliğinin öngörülememesi ve SHA’nın kanama komplikasyonları nedeniyle halen tartışmalıdır. Bağımsız değişkenleri en aza indirerek RCA'ya karşı SHA'nın SRRT üzerindeki etkisini ve güvenliğini değerlendirmek için yapılan bu çalışmada; aynı hastaların her iki yöntemin farklı zamanlarda kullanıldığı ilk diyalizlerine ait parametreler karşılaştırarak gerçekleştirildi. SRRT uygulanan 102 hasta incelenmiş çeşitli nedenlerden dolayı antikoagülasyon yöntemi değiştirilen 11 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmamızda RSA yöntemi SRRT’ de kullanıldığına SHA yöntemi kullanılmasına göre filtre ömrünün (%95 CI: [1.25-53.29]; p: .042) ve ultrafiltrasyon hızının (%95 CI: [9.43-64.20]; p: .013) istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde arttığı gözlendi. Bununla birlikte metabolik ve üremik kontrol açısından bir fark tespit edilemedi. RSA özellikle kanama komplikasyonu olabilecek SRRT yapılacak kritik hastalarda SHA yerine kullanılabilecek güvenli ve etkili antikoagülasyon yöntemidir.","PeriodicalId":101995,"journal":{"name":"Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi","volume":"13 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125587080","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}