Amaç: Çocukluk çağında en sık görülen yaş ile ilişkili, selim ve ateşle ortaya çıkan nöbetler febril nöbetlerdir. Süt çocuğu ve erken çocukluk döneminde (altı ay- beş yaş arası çocuklarda), santral sinir sisteminde herhangi bir hastalık ve elektrolit düzensizliği olmaksızın, ateşin eşlik ettiği nöbet tipi “febril nöbet” olarak tanımlanmaktadır (Shinnar vd., 2002). Nöbet eşiğinin düşük olduğu, enfeksiyonlara eğilimin daha sık ve ateş yanıtının daha yoğun olduğu erken çocukluk döneminde daha sık görülmektedir. Genellikle ateşle seyreden bir enfeksiyon hastalığının ilk günü içerisinde karşımıza çıkar. En sık olarak viral enfeksiyonlarla birlikte meydana geldiği bilinmektedir. Human herpes simpleks virus 6 enfeksiyonları ve Shigella gastroenteriti ile birlikte daha sık görüldüğü belirlenmiştir (Mewasingh, 2014). Basit ve komplike tip olmak üzere iki sınıfa ayırmak mümkündür. Basit tip; jeneralize nöbet şeklinde ve ateş 38°C’nin üzerinde iken meydana gelir, 15 dakikadan kısa sürer, 24 saat içinde tekrarlama göstermez ve ailede ateşli nöbet öyküsü olabilmektedir. Komplike tipte ise nöbetler fokal tarzda, 15 dakikadan uzun ve 24 saatte birden fazla tekrarlayabilen özelliktedir (Whelan vd., 2017). Febril nöbetle başvuran hastaların klinik özellikleri (süresi, tipi) ve neden olan enfeksiyon etkenlerinin tetkik edilmesi, ailenin bu konuda bilgilendirilmesi ve hastaların takibi için farklı bölgelerde farklı demografik yapıya sahip topluluklarla yapılan çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu çalışmada çocukluk çağında febril nöbetlerin tanısı ve takibinde önemli olan öykü ve fizik muayene özelliklerinin araştırılması planlanmıştır. Bu çalışmada sonuçlar multidisipliner ekip anlayışı ile değerlendirilerek erken tanı-önleme-müdahale programları geliştirilmesine ve literatüre katkı sağlamak amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma T.C. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ankara Bilkent Şehir Hastanesi Çocuk Nöroloji Kliniğinde planlanmıştır. Çalışmamız retrospektif nitelikte bir çalışma olup; Aralık 2019-Aralık 2021 tarihleri arasında başvuran ve febril nöbet öyküsü olan tüm hastalar çalışmamıza dahil edilmiştir. Mevcut çalışma için gerekli veriler; Ankara Bilkent Şehir Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları hastanesinde kullanılan veri tabanından sistematik olarak elde edildikten sonra her hasta için elde edilen veriler, hasta veri izlem formuna kaydedilmiştir. Araştırma verilerinin istatistiksel analizleri için IBM Statistical Package for Social Sciences (SPSS), Windows için sürüm 26.0 (SPSS Inc. Chicago, USA) bilgisayar paket programı kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmaya toplam 165 hasta dâhil edilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 25,5±14,7 ay, ortancası 22,0 (3,0-87,0) aydır. Hastaların %10,9’u 3 nöbet görülmüştür. Gruplar arasında anlamlı fark saptanmıştır (p
{"title":"Febril Nöbet Tanılı Hastaların Demografik Ve Klinik Özellikleri","authors":"Saber Ali Ahmed, Nesrin Ceylan","doi":"10.55517/mrr.1517769","DOIUrl":"https://doi.org/10.55517/mrr.1517769","url":null,"abstract":"Amaç: Çocukluk çağında en sık görülen yaş ile ilişkili, selim ve ateşle ortaya çıkan nöbetler febril nöbetlerdir. Süt çocuğu ve erken çocukluk döneminde (altı ay- beş yaş arası çocuklarda), santral sinir sisteminde herhangi bir hastalık ve elektrolit düzensizliği olmaksızın, ateşin eşlik ettiği nöbet tipi “febril nöbet” olarak tanımlanmaktadır (Shinnar vd., 2002). \u0000Nöbet eşiğinin düşük olduğu, enfeksiyonlara eğilimin daha sık ve ateş yanıtının daha yoğun olduğu erken çocukluk döneminde daha sık görülmektedir. Genellikle ateşle seyreden bir enfeksiyon hastalığının ilk günü içerisinde karşımıza çıkar. En sık olarak viral enfeksiyonlarla birlikte meydana geldiği bilinmektedir. Human herpes simpleks virus 6 enfeksiyonları ve Shigella gastroenteriti ile birlikte daha sık görüldüğü belirlenmiştir (Mewasingh, 2014). \u0000Basit ve komplike tip olmak üzere iki sınıfa ayırmak mümkündür. Basit tip; jeneralize nöbet şeklinde ve ateş 38°C’nin üzerinde iken meydana gelir, 15 dakikadan kısa sürer, 24 saat içinde tekrarlama göstermez ve ailede ateşli nöbet öyküsü olabilmektedir. Komplike tipte ise nöbetler fokal tarzda, 15 dakikadan uzun ve 24 saatte birden fazla tekrarlayabilen özelliktedir (Whelan vd., 2017). \u0000Febril nöbetle başvuran hastaların klinik özellikleri (süresi, tipi) ve neden olan enfeksiyon etkenlerinin tetkik edilmesi, ailenin bu konuda bilgilendirilmesi ve hastaların takibi için farklı bölgelerde farklı demografik yapıya sahip topluluklarla yapılan çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu çalışmada çocukluk çağında febril nöbetlerin tanısı ve takibinde önemli olan öykü ve fizik muayene özelliklerinin araştırılması planlanmıştır. Bu çalışmada sonuçlar multidisipliner ekip anlayışı ile değerlendirilerek erken tanı-önleme-müdahale programları geliştirilmesine ve literatüre katkı sağlamak amaçlanmıştır. \u0000Gereç ve Yöntem: Çalışma T.C. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Ankara Bilkent Şehir Hastanesi Çocuk Nöroloji Kliniğinde planlanmıştır. Çalışmamız retrospektif nitelikte bir çalışma olup; Aralık 2019-Aralık 2021 tarihleri arasında başvuran ve febril nöbet öyküsü olan tüm hastalar çalışmamıza dahil edilmiştir. Mevcut çalışma için gerekli veriler; Ankara Bilkent Şehir Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları hastanesinde kullanılan veri tabanından sistematik olarak elde edildikten sonra her hasta için elde edilen veriler, hasta veri izlem formuna kaydedilmiştir. Araştırma verilerinin istatistiksel analizleri için IBM Statistical Package for Social Sciences (SPSS), Windows için sürüm 26.0 (SPSS Inc. Chicago, USA) bilgisayar paket programı kullanılmıştır. \u0000Bulgular: Çalışmaya toplam 165 hasta dâhil edilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 25,5±14,7 ay, ortancası 22,0 (3,0-87,0) aydır. Hastaların %10,9’u 3 nöbet görülmüştür. Gruplar arasında anlamlı fark saptanmıştır (p","PeriodicalId":484823,"journal":{"name":"Medical Research Reports","volume":"46 27","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-08-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141924077","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Omental torsion is a rare cause of acute abdominal pain, with an incidence rate of less than 0.37%. Due to its non-specific symptoms, it is often confused with other causes of acute abdominal pain, such as acute appendicitis. In this case presentation, we will discuss a 26-year-old male patient who presented to the emergency department with complaints of abdominal pain and was diagnosed with perioperative omental torsion. The diagnosis of omental torsion is challenging due to its non-specific symptoms. When a diagnosis cannot be established in acute pain, diagnostic laparoscopy should not be delayed. Omental torsion can be easily treated with laparoscopic omentectomy.
{"title":"Unraveling the Enigma: Omental Torsion in a Patient with Non-specific Abdominal Pain","authors":"Serhat Binici, Emre Teke","doi":"10.55517/mrr.1413512","DOIUrl":"https://doi.org/10.55517/mrr.1413512","url":null,"abstract":"Omental torsion is a rare cause of acute abdominal pain, with an incidence rate of less than 0.37%. Due to its non-specific symptoms, it is often confused with other causes of acute abdominal pain, such as acute appendicitis. In this case presentation, we will discuss a 26-year-old male patient who presented to the emergency department with complaints of abdominal pain and was diagnosed with perioperative omental torsion. The diagnosis of omental torsion is challenging due to its non-specific symptoms. When a diagnosis cannot be established in acute pain, diagnostic laparoscopy should not be delayed. Omental torsion can be easily treated with laparoscopic omentectomy.","PeriodicalId":484823,"journal":{"name":"Medical Research Reports","volume":"171 ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140483294","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Saim Türkoğlu, Nuruban Delal Baykal, Ali Mahir Gündüz, Cemil Goya, Esra Gürbüz
Although lung injury due to inhalation of Hydrochloric acid (HCl) occurs frequently, imaging findings are not well known. In this case, we aimed to discuss the progression of the patient who developed ARDS (Acute Respiratory Distress Syndrome) after inhalation of hydrochloric acid and progressive during follow-up. A 37-year-old female patient who was followed for asthma was admitted to the outpatient clinic with complaints of sudden dyspnea and chest pain after cleaning with bleach at home. In both lungs, patchy glassy opacities and consolidations were observed, progressively progressing towards the periphery. The patient was clinically diagnosed as acute respiratory distress syndrome. Hydrochloric acid was detected as the etiological agent. Hydrochloric acid is a colorless, which is used as a powerful cleaning agent in everyday use. Radiologists should be aware of the radiographic findings of pulmonary intoxication. Some of these may be life-threatening and require urgent diagnosis. When the general condition of the patient is bad and the anamnesis cannot be obtained by clinicians, radiological findings can be recognized, and guidance tips can be given to the clinician. In this way, they should aim to reduce the mortality and morbidity by recognizing the fatal diseases such as ARDS which may develop in patients as a result of intoxication and with early treatment.
{"title":"A Rare Case of Acute Respiratory Distress Due to Hydrochloric Acid Inhalation","authors":"Saim Türkoğlu, Nuruban Delal Baykal, Ali Mahir Gündüz, Cemil Goya, Esra Gürbüz","doi":"10.55517/mrr.1373202","DOIUrl":"https://doi.org/10.55517/mrr.1373202","url":null,"abstract":"Although lung injury due to inhalation of Hydrochloric acid (HCl) occurs frequently, imaging findings are not well known. In this case, we aimed to discuss the progression of the patient who developed ARDS (Acute Respiratory Distress Syndrome) after inhalation of hydrochloric acid and progressive during follow-up. A 37-year-old female patient who was followed for asthma was admitted to the outpatient clinic with complaints of sudden dyspnea and chest pain after cleaning with bleach at home. In both lungs, patchy glassy opacities and consolidations were observed, progressively progressing towards the periphery. The patient was clinically diagnosed as acute respiratory distress syndrome. Hydrochloric acid was detected as the etiological agent. Hydrochloric acid is a colorless, which is used as a powerful cleaning agent in everyday use. Radiologists should be aware of the radiographic findings of pulmonary intoxication. Some of these may be life-threatening and require urgent diagnosis. When the general condition of the patient is bad and the anamnesis cannot be obtained by clinicians, radiological findings can be recognized, and guidance tips can be given to the clinician. In this way, they should aim to reduce the mortality and morbidity by recognizing the fatal diseases such as ARDS which may develop in patients as a result of intoxication and with early treatment.","PeriodicalId":484823,"journal":{"name":"Medical Research Reports","volume":"24 2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-01-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140512665","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bahar Öztelcan Gündüz, Aysu Duyan Çamurdan, Mücahit Yildiz, F. N. Baran Aksakal, Emine Nüket Ünsal
Objective: The present investigation aimed to examine the prevalence of sarcopenic obesity in Turkish children aged 6-10 years during the COVID-19 pandemic, while also conducting a comparison of diagnostic methods. Methods: A total of 431 healthy children (230 females, 201 males) were recruited for this study. Various anthropometric measurements, including height, weight, and body mass index (BMI), were collected. Furthermore, body composition was assessed through the utilization of bioelectrical impedance analysis (BIA) to ascertain fat mass, skeletal muscle mass, and the muscle-to-fat ratio (MFR). Additionally, grip strength was measured to determine the grip strength-to-BMI ratio. McCarthy's framework was employed to define sarcopenic obesity based on MFR cut-offs. Receiver operating characteristic curves were implemented to evaluate the efficacy of the grip strength-to-BMI ratio in identifying the risk of sarcopenic obesity. Results: The prevalence of sarcopenic obesity was found to be 7.8% in females and 8.4% in males. In comparison to the MFR, the grip strength-to-BMI ratio exhibited considerable sensitivity in detecting the risk of sarcopenic obesity. The correlation between the ratio of grip strength to BMI and the muscle-to-fat ratio (MFR) was found to be weak among boys and girls aged 6-8 years (r=0.363, r=0.458, p
目的:本研究旨在调查2019冠状病毒病大流行期间土耳其6-10岁儿童肌肉减少性肥胖的患病率，同时对诊断方法进行比较。方法:共招募健康儿童431例，其中女性230例，男性201例。收集了各种人体测量数据，包括身高、体重和身体质量指数(BMI)。此外，通过利用生物电阻抗分析(BIA)来评估身体成分，以确定脂肪量、骨骼肌量和肌肉脂肪比(MFR)。此外，测量握力以确定握力与bmi的比值。麦卡锡的框架被用来定义基于MFR截断的肌肉减少型肥胖。采用受试者工作特征曲线来评估握力与bmi比值在识别肌肉减少型肥胖风险方面的有效性。结果:骨骼肌减少性肥胖女性患病率为7.8%，男性患病率为8.4%。与MFR相比，握力- bmi比值在检测肌少性肥胖风险方面表现出相当高的敏感性。在6-8岁的男孩和女孩中，握力与体重指数之比与肌脂比(MFR)之间的相关性较弱(r=0.363, r=0.458, p
{"title":"Assessing Sarcopenic Obesity Risk in Children During the COVID-19 Pandemic: Grip-to-BMI Ratio","authors":"Bahar Öztelcan Gündüz, Aysu Duyan Çamurdan, Mücahit Yildiz, F. N. Baran Aksakal, Emine Nüket Ünsal","doi":"10.55517/mrr.1374119","DOIUrl":"https://doi.org/10.55517/mrr.1374119","url":null,"abstract":"Objective: The present investigation aimed to examine the prevalence of sarcopenic obesity in Turkish children aged 6-10 years during the COVID-19 pandemic, while also conducting a comparison of diagnostic methods. \u0000Methods: A total of 431 healthy children (230 females, 201 males) were recruited for this study. Various anthropometric measurements, including height, weight, and body mass index (BMI), were collected. Furthermore, body composition was assessed through the utilization of bioelectrical impedance analysis (BIA) to ascertain fat mass, skeletal muscle mass, and the muscle-to-fat ratio (MFR). Additionally, grip strength was measured to determine the grip strength-to-BMI ratio. McCarthy's framework was employed to define sarcopenic obesity based on MFR cut-offs. Receiver operating characteristic curves were implemented to evaluate the efficacy of the grip strength-to-BMI ratio in identifying the risk of sarcopenic obesity. \u0000Results: The prevalence of sarcopenic obesity was found to be 7.8% in females and 8.4% in males. In comparison to the MFR, the grip strength-to-BMI ratio exhibited considerable sensitivity in detecting the risk of sarcopenic obesity. The correlation between the ratio of grip strength to BMI and the muscle-to-fat ratio (MFR) was found to be weak among boys and girls aged 6-8 years (r=0.363, r=0.458, p","PeriodicalId":484823,"journal":{"name":"Medical Research Reports","volume":"121 38","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"138599638","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Vertex extradural hematomas may be missed when axial section brain computed tomographic scans are used alone for diagnosis. Conservative treatment may be preferred in such patients when actualized the essential conditions. A 24-year-old mentally retarded male patient was admitted to the emergency department with a history of falling from the same level and head trauma. Neurological examination and axial cross-sectional brain computed tomography performed in the emergency room were evaluated as normal, and the patient was discharged. Vertex extradural hematoma adjacent to the bone fracture was diagnosed with axial, coronal and sagittal reconstructed brain computerized tomography sections of the patient who came back with headache complaint 2 days later. Despite the difficulties in neurological examination due to mental retardation, surgical treatment was not planned with very close neurological examination. The patient was followed up in the neurosurgery intensive care unit for 2 days and in the neurosurgery service for 7 days. He was discharged because there was no abnormality in his neurological follow-ups and no increase in hematoma size. In the first outpatient follow-up, one month later, the hematoma was completely resorbed. The patient was treated conservatively with close conscious and neurological examination follow-up. In order not to miss vertex extradural hematomas in the brain computed tomography performed in patients presenting to the emergency department with head trauma, coronal and sagittal sections should be reconstructed in addition to axial sections. Conservative treatment can be preferred if vertex extradural hematomas are neurological examined closely, no motor deficits and there is no increase in hematoma size in control imaging.
{"title":"Conservative Management of Large Vertex Extradural Hematoma: A Case Report","authors":"Bekir TUNÇ, Emin ÇAĞIL, Goksal GUNERHAN, Egemen IŞITAN","doi":"10.55517/mrr.1330628","DOIUrl":"https://doi.org/10.55517/mrr.1330628","url":null,"abstract":"Vertex extradural hematomas may be missed when axial section brain computed tomographic scans are used alone for diagnosis. Conservative treatment may be preferred in such patients when actualized the essential conditions. A 24-year-old mentally retarded male patient was admitted to the emergency department with a history of falling from the same level and head trauma. Neurological examination and axial cross-sectional brain computed tomography performed in the emergency room were evaluated as normal, and the patient was discharged. Vertex extradural hematoma adjacent to the bone fracture was diagnosed with axial, coronal and sagittal reconstructed brain computerized tomography sections of the patient who came back with headache complaint 2 days later. Despite the difficulties in neurological examination due to mental retardation, surgical treatment was not planned with very close neurological examination. The patient was followed up in the neurosurgery intensive care unit for 2 days and in the neurosurgery service for 7 days. He was discharged because there was no abnormality in his neurological follow-ups and no increase in hematoma size. In the first outpatient follow-up, one month later, the hematoma was completely resorbed. The patient was treated conservatively with close conscious and neurological examination follow-up. In order not to miss vertex extradural hematomas in the brain computed tomography performed in patients presenting to the emergency department with head trauma, coronal and sagittal sections should be reconstructed in addition to axial sections. Conservative treatment can be preferred if vertex extradural hematomas are neurological examined closely, no motor deficits and there is no increase in hematoma size in control imaging.","PeriodicalId":484823,"journal":{"name":"Medical Research Reports","volume":"19 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136100701","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Semptom, bireylerin subjektif olarak deneyimlediği ve kendisinde bire bir fark ettiği, gözlemlediği belirtilerin tamamı olarak tanımlanmaktadır. Semptom yönetimi ise bireyin hayatını ciddi derecede etkileyen, hastalık durumunda yaşam kalitesini yükseltmek için uygulanan bakımın tamamıdır. Bununla birlikte, semptom yönetimi kişilerde doğru şekilde yürütülür ise bireyin yaşamdan doyumunda artışta, hastaneye tekrarlı yatışları ve semptom yükünü azaltmada etkili olduğu saptanmıştır. Etkili semptom yönetimi için profesyonel meslek grubu olan hemşirelerin bilgi ve beceri düzeyleri yeterli olmalıdır. Yöntem: Retrospektif tanımlayıcı tipteki bu çalışmada, semptom yönetimi konulu çalışmaları belirlemek amacı ile Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezinde bulunan konuyla ilgili lisansüstü (yüksek lisans-doktora) tezleri incelenmiştir. Bulgular: “Semptom”, “Semptom yönetimi” ve “Hemşirelik” anahtar kelimesi ile tarama yapılmıştır. Yapılan inceleme sonucunda 7 yüksek lisans ve 16 doktora, toplamda 23 teze ulaşılmıştır. Tezlerin % 65,19’ unun (n= 15) son 5 yılda yapıldığı, çalışma desenlerine göre incelendiğinde %39.19’unun’inin (n=9) randomize çalışma desenine sahip olduğu, örneklem grubu incelendiğinde %91.30’unun (n=21) hastaların oluşturduğu ve çalışmalar değerlendirildiğinde % 47.82 ‘sinin (n=11) kanıt 2 düzeyde olduğu görülmüştür. Sonuç: Son yıllarda yapılmış olan tezlerde bireylerin ve hemşirelerin semptom yönetimi bilgi düzeyleri ile ilgili çok fazla çalışma yapıldığı görülmüştür. Yapılan tezlerde randomize kontrollü çalışmaların fazla olmasından dolayı tanımlayıcı çalışmalar yapılması önerilir.
{"title":"Son 10 Yılda Hemşirelik Alanında Semptom Yönetimi Konulu Yüksek Lisans ve Doktora Tezlerin Retrospektif İncelenmesi","authors":"Rabia TANRIKUT, Aysegul KOC","doi":"10.55517/mrr.1182383","DOIUrl":"https://doi.org/10.55517/mrr.1182383","url":null,"abstract":"Amaç: Semptom, bireylerin subjektif olarak deneyimlediği ve kendisinde bire bir fark ettiği, gözlemlediği belirtilerin tamamı olarak tanımlanmaktadır. Semptom yönetimi ise bireyin hayatını ciddi derecede etkileyen, hastalık durumunda yaşam kalitesini yükseltmek için uygulanan bakımın tamamıdır. Bununla birlikte, semptom yönetimi kişilerde doğru şekilde yürütülür ise bireyin yaşamdan doyumunda artışta, hastaneye tekrarlı yatışları ve semptom yükünü azaltmada etkili olduğu saptanmıştır. Etkili semptom yönetimi için profesyonel meslek grubu olan hemşirelerin bilgi ve beceri düzeyleri yeterli olmalıdır. Yöntem: Retrospektif tanımlayıcı tipteki bu çalışmada, semptom yönetimi konulu çalışmaları belirlemek amacı ile Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezinde bulunan konuyla ilgili lisansüstü (yüksek lisans-doktora) tezleri incelenmiştir. Bulgular: “Semptom”, “Semptom yönetimi” ve “Hemşirelik” anahtar kelimesi ile tarama yapılmıştır. Yapılan inceleme sonucunda 7 yüksek lisans ve 16 doktora, toplamda 23 teze ulaşılmıştır. Tezlerin % 65,19’ unun (n= 15) son 5 yılda yapıldığı, çalışma desenlerine göre incelendiğinde %39.19’unun’inin (n=9) randomize çalışma desenine sahip olduğu, örneklem grubu incelendiğinde %91.30’unun (n=21) hastaların oluşturduğu ve çalışmalar değerlendirildiğinde % 47.82 ‘sinin (n=11) kanıt 2 düzeyde olduğu görülmüştür. Sonuç: Son yıllarda yapılmış olan tezlerde bireylerin ve hemşirelerin semptom yönetimi bilgi düzeyleri ile ilgili çok fazla çalışma yapıldığı görülmüştür. Yapılan tezlerde randomize kontrollü çalışmaların fazla olmasından dolayı tanımlayıcı çalışmalar yapılması önerilir.","PeriodicalId":484823,"journal":{"name":"Medical Research Reports","volume":"31 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135256733","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Bu çalışmanın amacı adölesanlarda internet bağımlılığı düzeylerinin ve ilişkili faktörlerin belirlenmesi, riskli gruplara psikososyal danışmanlık hizmeti verilerek öğrenci ve ailelerine internet bağımlılığı konusunda farkındalık eğitimlerinin düzenlenmesidir. Yöntem: Araştırmaya Nisan 2018 tarihinde Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Eğitim Vadisi Okulları'nda eğitim gören adölesan yaş grubu öğrencilerinde başlanmıştır. BTSO Eğitim Vadisi Okulları'nda öğrenim gören 2452 adölesan öğrenciye ulaşmak hedeflenmiştir. Devamsız öğrenciler, iki kez görüşmeye gidilip ulaşılamayan öğrenciler ve çalışmaya katılmayı kabul etmeyen öğrenciler nedeniyle 2107 öğrenciye yüz yüze anket uygulanmıştır. Çalışmada veri toplama aracı olarak 2 bölümden oluşan anket formu kullanılmıştır. Birinci bölüm sosyo-demografik değişkenlerden, ikinci bölüm geçerlilik ve güvenilirlik çalışması Kayri ve ark. tarafından yapılan ‘’İnternet Bağımlılık Ölçeği’’ kullanılmıştır. Bulgular: İnternet bağımlılığı ile ilişkili faktörler; öğrenim gördüğü lise türü, persentil değeri, yaş grubu, günlük internet kullanım süresi ve kişisel cep telefonuna sahip olma olarak bulundu (p0.05).Sonuç: Literatürle benzeşen birçok bulgumuza rağmen literatürden farklı bulduğumuz bulgularımızı anlamlandırmaya çalıştık. Birçok neden ortaya atılsa da ulaşılabilirliğin artığı ve küreselleştiğimiz günümüzde elimizdeki küçük bir telefonla bir mesaj ile kıtalar arası haberleşmenin, aklımıza gelenin soracağımız başucu kitaplığı gibi olan arama motorlarının ve belki de birçok kolaylığı hayatımıza sokan internetin de birçok madde gibi patolojik kullanımının yol açacağı hastalıkları yakın gelecekte göreceğiz. Bu bağımlılığın şiddete eğilimi, asosyal, antisosyal davranışları tetiklediği çeşitli ruhsal hastalıklara zemin hazırladığı düşünülecek olursa koruyucu hekimliğin temeli olan aile hekimliği ve halk sağlığı branşlarının bu konu üzerinde fazlaca düşünmesi ve çözüm önerileri getirmeye çalışması yararlı olacaktır.
{"title":"Adölesanlarda Teknoloji Bağımlılığı","authors":"Ahmet TİMUR, Salih METİN, Betül BAKIŞ","doi":"10.55517/mrr.1232796","DOIUrl":"https://doi.org/10.55517/mrr.1232796","url":null,"abstract":"Amaç: Bu çalışmanın amacı adölesanlarda internet bağımlılığı düzeylerinin ve ilişkili faktörlerin belirlenmesi, riskli gruplara psikososyal danışmanlık hizmeti verilerek öğrenci ve ailelerine internet bağımlılığı konusunda farkındalık eğitimlerinin düzenlenmesidir. Yöntem: Araştırmaya Nisan 2018 tarihinde Bursa Ticaret ve Sanayi Odası (BTSO) Eğitim Vadisi Okulları'nda eğitim gören adölesan yaş grubu öğrencilerinde başlanmıştır. BTSO Eğitim Vadisi Okulları'nda öğrenim gören 2452 adölesan öğrenciye ulaşmak hedeflenmiştir. Devamsız öğrenciler, iki kez görüşmeye gidilip ulaşılamayan öğrenciler ve çalışmaya katılmayı kabul etmeyen öğrenciler nedeniyle 2107 öğrenciye yüz yüze anket uygulanmıştır. Çalışmada veri toplama aracı olarak 2 bölümden oluşan anket formu kullanılmıştır. Birinci bölüm sosyo-demografik değişkenlerden, ikinci bölüm geçerlilik ve güvenilirlik çalışması Kayri ve ark. tarafından yapılan ‘’İnternet Bağımlılık Ölçeği’’ kullanılmıştır. Bulgular: İnternet bağımlılığı ile ilişkili faktörler; öğrenim gördüğü lise türü, persentil değeri, yaş grubu, günlük internet kullanım süresi ve kişisel cep telefonuna sahip olma olarak bulundu (p0.05).Sonuç: Literatürle benzeşen birçok bulgumuza rağmen literatürden farklı bulduğumuz bulgularımızı anlamlandırmaya çalıştık. Birçok neden ortaya atılsa da ulaşılabilirliğin artığı ve küreselleştiğimiz günümüzde elimizdeki küçük bir telefonla bir mesaj ile kıtalar arası haberleşmenin, aklımıza gelenin soracağımız başucu kitaplığı gibi olan arama motorlarının ve belki de birçok kolaylığı hayatımıza sokan internetin de birçok madde gibi patolojik kullanımının yol açacağı hastalıkları yakın gelecekte göreceğiz. Bu bağımlılığın şiddete eğilimi, asosyal, antisosyal davranışları tetiklediği çeşitli ruhsal hastalıklara zemin hazırladığı düşünülecek olursa koruyucu hekimliğin temeli olan aile hekimliği ve halk sağlığı branşlarının bu konu üzerinde fazlaca düşünmesi ve çözüm önerileri getirmeye çalışması yararlı olacaktır.","PeriodicalId":484823,"journal":{"name":"Medical Research Reports","volume":"2 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136364652","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Aim: These days the number of scientific publications is crucial in career advancements and respect in the scientific community. The researchers focus on increasing the number of publications per year, which sometimes compromises the quality of publications. This study aimed to investigate the characteristics of retracted publications with contributions from Turkish authors. Methods: PubMed, Scopus, and Web of Science databases were searched with a combination of MeSH terms and free words relevant to “retracted publication/s” and “Turkey.” The inclusion criteria were (i) retracted publication and (ii) any authors of the study having affiliation with an institution in Turkey. Bibliographic information of selected publications was extracted. Results: A total of 147 publications were retrieved from three databases. The earliest retracted article was published in 1996, followed by an increasing trend of retracted publications. The study showed 106 (72.1%) articles have full-text Access. Overall 127 scientific journals have published these articles. Scientific Reports and Aesthetic Plastic Surgery were the top journals with four retracted publications. Hacettepe University, was the lead institute, contributing seven publications. The most common reasons for retractions were duplication 50 (34%) and most retracted notices were issued by editor 63 (42.9%). The majority of publications were from Medical Science 93 (63.3% paper) and the highest number, 44 were from surgery and allied. Turkish authors had international collaborations with 20 countries. Conclusion: The number of retracted publications is not high, the trend is increasing. To overcome this, research methodology and research ethics training are crucial.
目的:如今，科学出版物的数量对职业发展和科学界的尊重至关重要。研究人员专注于增加每年的出版物数量，这有时会损害出版物的质量。本研究旨在调查土耳其作者发表的撤回出版物的特征。方法:检索PubMed、Scopus和Web of Science数据库中与“撤回出版物”和“土耳其”相关的MeSH术语和自由词。纳入标准为:(i)撤回发表和(ii)研究的任何作者与土耳其的机构有关联。提取选定出版物的书目信息。结果:从3个数据库中共检索到文献147篇。最早被撤稿的文章发表于1996年，此后撤稿数量呈上升趋势。研究显示，106篇(72.1%)文章具有全文访问。总共有127种科学期刊发表了这些文章。《科学报告》(Scientific Reports)和《美容整形外科》(Aesthetic Plastic Surgery)是排名靠前的期刊，有4篇论文被撤稿。Hacettepe大学是主要研究机构，发表了7篇论文。撤稿最常见的原因是重复50篇(34%)，撤稿通知大多数是由编辑63篇(42.9%)发出的。大多数出版物来自医学科学93(63.3%)，最多的44篇来自外科及相关领域。土耳其作家与20个国家有国际合作。结论:撤稿数量不高，呈上升趋势。为了克服这一点，研究方法和研究伦理培训至关重要。
{"title":"Postmortem of Retracted Scientific Publications from Türkiye","authors":"Fahad AHMED, Yazgı Beriy ALTUN GÜZELDEREN, Şefik YURDAKUL, Parısa POURALI KAHRIZ, Khalıd Mahmood KHAWAR","doi":"10.55517/mrr.1303112","DOIUrl":"https://doi.org/10.55517/mrr.1303112","url":null,"abstract":"Aim: These days the number of scientific publications is crucial in career advancements and respect in the scientific community. The researchers focus on increasing the number of publications per year, which sometimes compromises the quality of publications. This study aimed to investigate the characteristics of retracted publications with contributions from Turkish authors. Methods: PubMed, Scopus, and Web of Science databases were searched with a combination of MeSH terms and free words relevant to “retracted publication/s” and “Turkey.” The inclusion criteria were (i) retracted publication and (ii) any authors of the study having affiliation with an institution in Turkey. Bibliographic information of selected publications was extracted. Results: A total of 147 publications were retrieved from three databases. The earliest retracted article was published in 1996, followed by an increasing trend of retracted publications. The study showed 106 (72.1%) articles have full-text Access. Overall 127 scientific journals have published these articles. Scientific Reports and Aesthetic Plastic Surgery were the top journals with four retracted publications. Hacettepe University, was the lead institute, contributing seven publications. The most common reasons for retractions were duplication 50 (34%) and most retracted notices were issued by editor 63 (42.9%). The majority of publications were from Medical Science 93 (63.3% paper) and the highest number, 44 were from surgery and allied. Turkish authors had international collaborations with 20 countries. Conclusion: The number of retracted publications is not high, the trend is increasing. To overcome this, research methodology and research ethics training are crucial.","PeriodicalId":484823,"journal":{"name":"Medical Research Reports","volume":"245 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135491985","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Polycystic ovary syndrome (PCOS) is a debilitating endocrine and metabolic disorder that affects a large proportion of women in their reproductive years. It differs by a range of symptoms including polycystic ovary appearance, hyperandrogenism, chronic anovulation, insulin resistance, and obesity. Despite years of research, the exact cause of PCOS remains elusive, but recent studies have suggested that epigenetic mechanisms may play a significant role in its pathogenesis. Of particular interest are micro-RNAs (miRNAs), short non-coding RNAs that are transcribed from DNA but not translated into protein. Recent research has demonstrated that abnormal expression of miRNAs is present in PCOS and may contribute to the development and progression of the disease. This review aims to provide an in-depth analysis of the current knowledge and challenges related to abnormal miRNA expression in PCOS, shedding light on a potential avenue for targeted therapies and improved management of this debilitating condition. The review summarizes the findings from various studies that have investigated the role of miRNAs in PCOS. It discusses the specific miRNAs that have been found to be dysregulated in PCOS and their potential impact on the pathophysiology of the disease. The review also highlights the challenges associated with studying miRNAs, including the complexity of their regulation and the need for standardized methodologies for miRNA profiling. Based on the available evidence, abnormal expression of miRNAs appears to be a significant contributor to the development and progression of PCOS. Targeting these dysregulated miRNAs could offer new therapeutic strategies for the management of PCOS. Biomarkers and gene therapies associated with miRNA may improve the accuracy and effectiveness of PCOS diagnosis and treatment. However, further research is needed to fully understand the functional roles of specific miRNAs and their potential as diagnostic or therapeutic targets.
{"title":"Polikistik Over Sendromlu (PKOS) Kadınlarda Anormal MiRNA Ekspresyonu","authors":"Sude TOPKARAOĞLU, Gulam HEKİMOĞLU","doi":"10.55517/mrr.1324616","DOIUrl":"https://doi.org/10.55517/mrr.1324616","url":null,"abstract":"Polycystic ovary syndrome (PCOS) is a debilitating endocrine and metabolic disorder that affects a large proportion of women in their reproductive years. It differs by a range of symptoms including polycystic ovary appearance, hyperandrogenism, chronic anovulation, insulin resistance, and obesity. Despite years of research, the exact cause of PCOS remains elusive, but recent studies have suggested that epigenetic mechanisms may play a significant role in its pathogenesis. Of particular interest are micro-RNAs (miRNAs), short non-coding RNAs that are transcribed from DNA but not translated into protein. Recent research has demonstrated that abnormal expression of miRNAs is present in PCOS and may contribute to the development and progression of the disease. This review aims to provide an in-depth analysis of the current knowledge and challenges related to abnormal miRNA expression in PCOS, shedding light on a potential avenue for targeted therapies and improved management of this debilitating condition. The review summarizes the findings from various studies that have investigated the role of miRNAs in PCOS. It discusses the specific miRNAs that have been found to be dysregulated in PCOS and their potential impact on the pathophysiology of the disease. The review also highlights the challenges associated with studying miRNAs, including the complexity of their regulation and the need for standardized methodologies for miRNA profiling. Based on the available evidence, abnormal expression of miRNAs appears to be a significant contributor to the development and progression of PCOS. Targeting these dysregulated miRNAs could offer new therapeutic strategies for the management of PCOS. Biomarkers and gene therapies associated with miRNA may improve the accuracy and effectiveness of PCOS diagnosis and treatment. However, further research is needed to fully understand the functional roles of specific miRNAs and their potential as diagnostic or therapeutic targets.","PeriodicalId":484823,"journal":{"name":"Medical Research Reports","volume":"78 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135688541","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Merve DALDAL, Sümeyye COŞGUN BAYBARS, Merve Hacer DURAN
Trigeminal neuralgia (TN) is a psychoneurotic disease involving the sensory branches of the trigeminal nerve (V) and characterized by severe and persistent pain. Pain, which is the most typical feature of the disease, is described by patients as short or long term, electric shock, burning, stinging and throbbing. Pain may involve all sensory branches of the nerve, and it is more common in areas innervated by the maxillary (V2) and mandibular (V3) nerve. Therefore, meticulous and regular follow-ups performed by dentists and oral surgeons and accurate examination of the cranial nerves are very important in order to avoid inappropriate treatments in patients who apply to dentists due to toothaches confused with facial pain. Otherwise, if the correct clinical history and pain type are not questioned, root canal treatments or even tooth extractions can be applied to patients due to misdiagnosis, also the pain does not go away. As can be seen in the three cases discussed in this article, it has been determined that many of the patients' teeth were treated with root canal treatment before the diagnosis of TN, and worse they were removed. It is very important for dentists to be careful about the distinction between TN-induced pain and toothache, in order to prevent incorrect treatments to be applied to patients.
{"title":"Klinik ve Radyolojik Bulgularla Trigeminal Nevralji: 3 Olgu Sunumu","authors":"Merve DALDAL, Sümeyye COŞGUN BAYBARS, Merve Hacer DURAN","doi":"10.55517/mrr.1173001","DOIUrl":"https://doi.org/10.55517/mrr.1173001","url":null,"abstract":"Trigeminal neuralgia (TN) is a psychoneurotic disease involving the sensory branches of the trigeminal nerve (V) and characterized by severe and persistent pain. Pain, which is the most typical feature of the disease, is described by patients as short or long term, electric shock, burning, stinging and throbbing. Pain may involve all sensory branches of the nerve, and it is more common in areas innervated by the maxillary (V2) and mandibular (V3) nerve. Therefore, meticulous and regular follow-ups performed by dentists and oral surgeons and accurate examination of the cranial nerves are very important in order to avoid inappropriate treatments in patients who apply to dentists due to toothaches confused with facial pain. Otherwise, if the correct clinical history and pain type are not questioned, root canal treatments or even tooth extractions can be applied to patients due to misdiagnosis, also the pain does not go away. As can be seen in the three cases discussed in this article, it has been determined that many of the patients' teeth were treated with root canal treatment before the diagnosis of TN, and worse they were removed. It is very important for dentists to be careful about the distinction between TN-induced pain and toothache, in order to prevent incorrect treatments to be applied to patients.","PeriodicalId":484823,"journal":{"name":"Medical Research Reports","volume":"9 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136036084","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
京公网安备 11010802042870号
京ICP备2023020795号-1
扫码关注我们
求助内容：
应助结果提醒方式：