Mikrobiyota, insan vücudundaki çeşitli bölgelerde yaşayan ve organizmayla simbiyotik ilişki içinde olan bakteriler, virüsler, mantarlar ve parazitler gibi karmaşık mikroorganizma topluluklarını temsil etmektedir. Mikrobiyotanın bileşimi ve çeşitliliği her insana özel farklılık göstermekte; genetik, yaş, doğum şekli, coğrafi köken, beslenme, geçirilen hastalıklar ve antibiyotik kullanımı gibi koşullardan etkilenmektedir. İnsan vücudunda bulunan mikrobiyotanın geniş bir kısmının öncelikle sindirim sisteminde olmak üzere deri, ürogenital sistem ve solunum sisteminde yer almaktadır. Son on yılda mikrobiyota araştırmaları hız kazanmış ve insan vücudunda var olan mikrobiyal türlerin işlevleri hakkında önemli bilgiler kazanılmıştır. Mikrobiyota, hastalıkların oluşmasının engellenmesi ve bağışıklığın desteklenmesi konusunda önemli rol oynamaktadır. Bağırsak mikrobiyotası, organizma için temel savunma sistemlerinden biridir. Akciğerler de vücudun savunma sisteminin önemli bileşenidir. Solunum sisteminde bulunan mukus, hava yollarını nemli tutar ve solunan havadaki partikül ve mikroorganizmaları hapseder. Bağırsak ile akciğer mikrobiyotaları birbirlerine göre farklılık gösterseler de lenfatik sistem aracılığıyla çift yönlü etkileşim halindedirler. Bağırsak mikrobiyotasının, akciğer bağışıklığını olumlu yönde etkilediğine dair bilgiler bulunmaktadır. Viral solunum yolu hastalıklarının önüne geçilmesinde ve bu hastalıklarla savaşılmasında vücut mikrobiyota dengesine dikkat edilmelidir. Birey, bağışıklık sistemini güçlendirmek için devamlı aktif bir ilişki içerisinde olan bağırsak ve akciğer floralarını desteklemelidir. Akciğer mikrobiyotasının sağlığının korunmasına katkıda bulunmalı, kirli havadan ve sigaradan uzak durmalıdır. Bağırsak mikrobiyotasını destekleyecek şekilde sağlıklı bir beslenme planına uymalı, bunun yanında probiyotik ve prebiyotik takviyeleri ile kendine destek sağlamalıdır. Bu derleme; organizma için son derece önemli olan mikrobiyotayı, bunu şekillendiren faktörleri, akciğer ve bağırsak mikrobiyotlarının ilişkisini, solunum sağlığı ve hastalıklarında bağırsak mikrobiyotasının rolünü konu almaktadır. Derlemenin amacı, bu alanda yapılan çalışmaları ortaya koyarak mikrobiyotanın önemi vurgulamak ve bağırsak-akciğer eksenini detaylı olarak işlemektir.
{"title":"Bağırsak ve Akciğer Mikrobiyotaları Arasındaki İlişki","authors":"Çiğdem Balci, Başak Öney","doi":"10.46971/ausbid.982585","DOIUrl":"https://doi.org/10.46971/ausbid.982585","url":null,"abstract":"Mikrobiyota, insan vücudundaki çeşitli bölgelerde yaşayan ve organizmayla simbiyotik ilişki içinde olan bakteriler, virüsler, mantarlar ve parazitler gibi karmaşık mikroorganizma topluluklarını temsil etmektedir. Mikrobiyotanın bileşimi ve çeşitliliği her insana özel farklılık göstermekte; genetik, yaş, doğum şekli, coğrafi köken, beslenme, geçirilen hastalıklar ve antibiyotik kullanımı gibi koşullardan etkilenmektedir. İnsan vücudunda bulunan mikrobiyotanın geniş bir kısmının öncelikle sindirim sisteminde olmak üzere deri, ürogenital sistem ve solunum sisteminde yer almaktadır. Son on yılda mikrobiyota araştırmaları hız kazanmış ve insan vücudunda var olan mikrobiyal türlerin işlevleri hakkında önemli bilgiler kazanılmıştır. Mikrobiyota, hastalıkların oluşmasının engellenmesi ve bağışıklığın desteklenmesi konusunda önemli rol oynamaktadır. Bağırsak mikrobiyotası, organizma için temel savunma sistemlerinden biridir. Akciğerler de vücudun savunma sisteminin önemli bileşenidir. Solunum sisteminde bulunan mukus, hava yollarını nemli tutar ve solunan havadaki partikül ve mikroorganizmaları hapseder. Bağırsak ile akciğer mikrobiyotaları birbirlerine göre farklılık gösterseler de lenfatik sistem aracılığıyla çift yönlü etkileşim halindedirler. Bağırsak mikrobiyotasının, akciğer bağışıklığını olumlu yönde etkilediğine dair bilgiler bulunmaktadır. Viral solunum yolu hastalıklarının önüne geçilmesinde ve bu hastalıklarla savaşılmasında vücut mikrobiyota dengesine dikkat edilmelidir. Birey, bağışıklık sistemini güçlendirmek için devamlı aktif bir ilişki içerisinde olan bağırsak ve akciğer floralarını desteklemelidir. Akciğer mikrobiyotasının sağlığının korunmasına katkıda bulunmalı, kirli havadan ve sigaradan uzak durmalıdır. Bağırsak mikrobiyotasını destekleyecek şekilde sağlıklı bir beslenme planına uymalı, bunun yanında probiyotik ve prebiyotik takviyeleri ile kendine destek sağlamalıdır. Bu derleme; organizma için son derece önemli olan mikrobiyotayı, bunu şekillendiren faktörleri, akciğer ve bağırsak mikrobiyotlarının ilişkisini, solunum sağlığı ve hastalıklarında bağırsak mikrobiyotasının rolünü konu almaktadır. Derlemenin amacı, bu alanda yapılan çalışmaları ortaya koyarak mikrobiyotanın önemi vurgulamak ve bağırsak-akciğer eksenini detaylı olarak işlemektir.","PeriodicalId":105771,"journal":{"name":"Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi","volume":"5 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115537308","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kadın ve erkeğin üreme kapasitesinde ve doğurganlığında azalma riski oluşturabilecek her durum fertilitenin korunması için bir endikasyon oluşturur. Amaç: Bu araştırmada Onkolojide Fertilitenin Korunması Ölçeği’nin (OFKÖ) geçerlik ve güvenirliğinin yapılarak Türk diline uyarlanması amaçlandı. Örneklem ve Yöntem/Gereç ve Yöntem: Metodolojik olarak gerçekleştirilen çalışmanın örneklemini üç tıp fakültesi hastanesi ve bir özel hastanede çocukluk, ergenlik ve üreme çağındaki kadın ve/veya erkek kanser hastalarının gonadotoksik tedavi öncesi bakımında görev alan 236 hemşire oluşturdu. Ölçeğin geçerlik ve güvenirliğini sınamak için kapsam geçerliği, yapı geçerliği, madde analizi, açıklayıcı ve doğrulayıcı faktör analizleri ile iç tutarlılık katsayısı kullanıldı. Bulgular: OFKÖ’nin Kapsam Geçerlik İndeksi 0.80 - 1.00 arasında değiştiği ve Kapsam Geçerlilik Oranı 0.95 olarak belirlendi. Ölçeğin 12 maddelik halinin madde toplam puan korelasyonları 0.45 - 0.86 arasında değiştiği belirlendi. Ölçeğin Cronbach α güvenirlik katsayısı 0.71 ve alt boyutlarda 0.55 - 0.94 arasında değiştiği saptandı. Uyum iyiliği istatistiklerinde ise ölçeğin yeni yapıyı (üç alt boyut: Özgüven, Farkındalık, Engeller) doğruladığı belirlendi. Sonuç: Geçerlilik ve güvenirlik analizlerine göre, bu ölçeğin, hemşirelerin yeni tedavisi başlayan kanser hastalarının fertilitenin korunmasına yönelik engellerin ve yarar algısını ölçen geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu bulundu.
{"title":"Onkolojide Fertilitenin Korunması Ölçeği’nin Türkçe’ye Uyarlanması: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması","authors":"İlkay GÜNGÖR SATILMIŞ, Meltem Mecdi Kaydirak, Semiha Akın, Dilek COŞKUNER POTUR","doi":"10.46971/ausbid.890220","DOIUrl":"https://doi.org/10.46971/ausbid.890220","url":null,"abstract":"Kadın ve erkeğin üreme kapasitesinde ve doğurganlığında azalma riski oluşturabilecek her durum fertilitenin korunması için bir endikasyon oluşturur. Amaç: Bu araştırmada Onkolojide Fertilitenin Korunması Ölçeği’nin (OFKÖ) geçerlik ve güvenirliğinin yapılarak Türk diline uyarlanması amaçlandı. Örneklem ve Yöntem/Gereç ve Yöntem: Metodolojik olarak gerçekleştirilen çalışmanın örneklemini üç tıp fakültesi hastanesi ve bir özel hastanede çocukluk, ergenlik ve üreme çağındaki kadın ve/veya erkek kanser hastalarının gonadotoksik tedavi öncesi bakımında görev alan 236 hemşire oluşturdu. Ölçeğin geçerlik ve güvenirliğini sınamak için kapsam geçerliği, yapı geçerliği, madde analizi, açıklayıcı ve doğrulayıcı faktör analizleri ile iç tutarlılık katsayısı kullanıldı. Bulgular: OFKÖ’nin Kapsam Geçerlik İndeksi 0.80 - 1.00 arasında değiştiği ve Kapsam Geçerlilik Oranı 0.95 olarak belirlendi. Ölçeğin 12 maddelik halinin madde toplam puan korelasyonları 0.45 - 0.86 arasında değiştiği belirlendi. Ölçeğin Cronbach α güvenirlik katsayısı 0.71 ve alt boyutlarda 0.55 - 0.94 arasında değiştiği saptandı. Uyum iyiliği istatistiklerinde ise ölçeğin yeni yapıyı (üç alt boyut: Özgüven, Farkındalık, Engeller) doğruladığı belirlendi. Sonuç: Geçerlilik ve güvenirlik analizlerine göre, bu ölçeğin, hemşirelerin yeni tedavisi başlayan kanser hastalarının fertilitenin korunmasına yönelik engellerin ve yarar algısını ölçen geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu bulundu.","PeriodicalId":105771,"journal":{"name":"Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi","volume":"30 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126415288","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İrem Hüzmeli̇, Nihan Katayıfçı, I. Fansa, Bircan Yucekaya, E. Timurtaş, M. Polat
Objective: The aim of this study was to investigate the effects of incentive spirometer on respiratory muscle strength, exercise capacity and hemodynamic responses after CABG surgery. Methods: Between June 2017 and December 2018, a total of 35 patients underwent CABG surgery were included this prospective randomized controlled study. Patients divided into incentive spirometer (IS) group and physiotherapy (PT) group. All patients received standard physiotherapy postoperatively. In addition, IS group received volume-oriented incentive spirometer. Respiratory muscle strength (mouth pressure device) on 2nd and 5th postoperative day, exercise capacity (6-min.walking test (6-MWT)) on 3rd postoperative day, before and immediately after physiotherapy on the first post-operative day blood gases were assessed. Results: Demographic characteristics of the groups were similar in both groups. Statistically significant increases in maximal inspiratory pressure (MIP), maximal expiratory pressure (MEP), %MIP and %MEP values were observed in both two groups (p<0.05) but there was no statistically significant difference between the groups (p > 0.05). There were no significant differences in 6 MWT parameters between PT and IS group (p > 0.05). No significant difference was found in arterial blood gas values on first postoperative day in both groups (p > 0.05). Conclusion: Respiratory muscle strength improved and blood gas values maintained in both groups. There was no superiority of IS combined with PT in increasing respiratory muscle strength and in maintaining arterial blood gas results after CABG surgery. IS combined with physiotherapy could be used safely from the early period after cardiac surgery.
{"title":"Determination of the Effectiveness of Physiotherapy Techniques after Coronary Artery Bypass Graft Surgery","authors":"İrem Hüzmeli̇, Nihan Katayıfçı, I. Fansa, Bircan Yucekaya, E. Timurtaş, M. Polat","doi":"10.46971/ausbid.860630","DOIUrl":"https://doi.org/10.46971/ausbid.860630","url":null,"abstract":"Objective: The aim of this study was to investigate the effects of incentive spirometer on respiratory muscle strength, exercise capacity and hemodynamic responses after CABG surgery.\u0000Methods: Between June 2017 and December 2018, a total of 35 patients underwent CABG surgery were included this prospective randomized controlled study. Patients divided into incentive spirometer (IS) group and physiotherapy (PT) group. All patients received standard physiotherapy postoperatively. In addition, IS group received volume-oriented incentive spirometer. Respiratory muscle strength (mouth pressure device) on 2nd and 5th postoperative day, exercise capacity (6-min.walking test (6-MWT)) on 3rd postoperative day, before and immediately after physiotherapy on the first post-operative day blood gases were assessed.\u0000Results: Demographic characteristics of the groups were similar in both groups. Statistically significant increases in maximal inspiratory pressure (MIP), maximal expiratory pressure (MEP), %MIP and %MEP values were observed in both two groups (p<0.05) but there was no statistically significant difference between the groups (p > 0.05). There were no significant differences in 6 MWT parameters between PT and IS group (p > 0.05). No significant difference was found in arterial blood gas values on first postoperative day in both groups (p > 0.05).\u0000Conclusion: Respiratory muscle strength improved and blood gas values maintained in both groups. There was no superiority of IS combined with PT in increasing respiratory muscle strength and in maintaining arterial blood gas results after CABG surgery. IS combined with physiotherapy could be used safely from the early period after cardiac surgery.","PeriodicalId":105771,"journal":{"name":"Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi","volume":"53 3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134441652","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Aim: This study aimed to determine the tendency to orthorexia nervosa (ON) and related factors among university students. Material and Method: The study, designed in the cross-sectional type, was carried out with the participation of a total of 816 students. The Orthorexia Nervosa Scale (ORTO-11) was used to evaluate the tendency for ON, and a structured questionnaire designed in line with the literature was used to evaluate the related factors. Results: The mean score that students got from the ORTO-11 scale was 27.24 ± 3.74. The level of ON was determined to be higher among female students and among individuals who did not consume tobacco products and alcohol, who read food labels on food packages, who often preferred organic food, who did not consume fast-food, or who had regular eating habits (p <0.05 for each category). Conclusions: The students were determined to have a tendency for ON. Determination of obsessional concerns of orthorexic individuals will be useful in the classification of the disease and development of diagnostic criteria.
{"title":"Orthorexic Tendencies, Sociodemographic Characteristics, and Nutritional Behaviors among University Students","authors":"Özlem Çağan, A. Ünsal, Esra Uslu","doi":"10.46971/ausbid.941632","DOIUrl":"https://doi.org/10.46971/ausbid.941632","url":null,"abstract":"Aim: This study aimed to determine the tendency to orthorexia nervosa (ON) and related factors among university students. \u0000Material and Method: The study, designed in the cross-sectional type, was carried out with the participation of a total of 816 students. The Orthorexia Nervosa Scale (ORTO-11) was used to evaluate the tendency for ON, and a structured questionnaire designed in line with the literature was used to evaluate the related factors.\u0000Results: The mean score that students got from the ORTO-11 scale was 27.24 ± 3.74. The level of ON was determined to be higher among female students and among individuals who did not consume tobacco products and alcohol, who read food labels on food packages, who often preferred organic food, who did not consume fast-food, or who had regular eating habits (p <0.05 for each category).\u0000Conclusions: The students were determined to have a tendency for ON. Determination of obsessional concerns of orthorexic individuals will be useful in the classification of the disease and development of diagnostic criteria.","PeriodicalId":105771,"journal":{"name":"Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi","volume":"32 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129057666","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Çalışma, metastatik over kanseri tanısı alan hastanın hemşirelik bakım sürecinin Roy Adaptasyon Modeli (RAM)’ne göre değerlendirilmesi amacıyla planlanmıştır. Yöntem: Hastaya ilişkin veriler, kurum izni ve hastadan yazılı onam alındıktan sonra jinekoloji veri toplama formu ile elde edilmiştir. Hastanın hemşirelik bakımının planlanmasında Kuzey Amerika Hemşirelik Tanıları (NANDA) sınıflama sistemi, Hemşirelik Tanıları ve Hemşirelik Grişimleri Sınıflaması (NIC) kullanılmış ve hemşirelik bakımı RAM’e göre değerlendirilmiştir. Olgu sunumu: Hasta karında asit, dolgunluk, ağrı nedeniyle hastaneye başvurmuştur. Yapılan tetkikler sonucunda evre IV ile uyumlu metastatik over kanseri belirlenmiş ve cerrahi tedavi uygulanmıştır. Hasta iki yıldır kemoterapi almaktadır. Sonuç: Over kanserinde tanı, tedavi, bakım süreci ve yönetimi ve tedaviye uyumun değerlendirilmesi oldukça önemlidir. Çalışmamızda RAM’in over kanseri tedavi sürecindeki hastalarda bakımın yönünün belirlenmesi açısından kullanılabilir olduğu düşünülmüştür.
研究目的本研究计划根据罗伊适应模式 (RAM) 评估一名确诊为转移性卵巢癌患者的护理过程。方法:通过妇科登记表获取患者的相关数据:在获得机构许可和患者书面同意后,通过妇科数据收集表获取患者相关数据。采用北美护理诊断(NANDA)分类系统、护理诊断和护理措施分类(NIC)为患者制定护理计划,并根据罗伊适应模式对护理进行评估。病例介绍:患者因腹水、饱胀和疼痛入院。检查结果为符合 IV 期的转移性卵巢癌,并进行了手术治疗。患者已接受化疗两年。结论对卵巢癌的诊断、治疗、护理过程和管理以及治疗依从性进行评估非常重要。在我们的研究中,我们认为 RAM 可用于确定卵巢癌治疗过程中患者的护理方向。
{"title":"Metastatik Over Kanseri Tanısı Alan Hastada Tedavi Sürecine Uyumun Roy Adaptasyon Modeline Göre İncelenmesi: Bir Olgu Sunumu","authors":"Esra Bükecik, S. Kaplan, Gulten Koc, Sibel Peksoy","doi":"10.46971/ausbid.849862","DOIUrl":"https://doi.org/10.46971/ausbid.849862","url":null,"abstract":"Amaç: \u0000Çalışma, metastatik over kanseri tanısı alan hastanın hemşirelik bakım sürecinin Roy Adaptasyon Modeli (RAM)’ne göre değerlendirilmesi amacıyla planlanmıştır. \u0000Yöntem: \u0000Hastaya ilişkin veriler, kurum izni ve hastadan yazılı onam alındıktan sonra jinekoloji veri toplama formu ile elde edilmiştir. Hastanın hemşirelik bakımının planlanmasında Kuzey Amerika Hemşirelik Tanıları (NANDA) sınıflama sistemi, Hemşirelik Tanıları ve Hemşirelik Grişimleri Sınıflaması (NIC) kullanılmış ve hemşirelik bakımı RAM’e göre değerlendirilmiştir. \u0000Olgu sunumu: \u0000Hasta karında asit, dolgunluk, ağrı nedeniyle hastaneye başvurmuştur. Yapılan tetkikler sonucunda evre IV ile uyumlu metastatik over kanseri belirlenmiş ve cerrahi tedavi uygulanmıştır. Hasta iki yıldır kemoterapi almaktadır. \u0000Sonuç: \u0000Over kanserinde tanı, tedavi, bakım süreci ve yönetimi ve tedaviye uyumun değerlendirilmesi oldukça önemlidir. Çalışmamızda RAM’in over kanseri tedavi sürecindeki hastalarda bakımın yönünün belirlenmesi açısından kullanılabilir olduğu düşünülmüştür.","PeriodicalId":105771,"journal":{"name":"Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125917635","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Corona virüslü hastalara bakım veren hemşirelerde depresyon, anksiyete ve stres düzeyinin belirlenmesiçalışmanın amacıdır. Örneklem ve Yöntem: Eylül 2020 tarihinde gerçekleştirilen tanımlayıcı niteliktekiaraştırmanın evrenini, Bilecik Devlet Hastanesi’nde corona virüslü (Covid-19) hastalara bakım veren hemşireleroluşturdu. Örneklemi ise, veri toplama sürecinde ulaşılabilen, araştırmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden, 18yaş üstü, karar verme yetisine sahip, herhangi bir psikolojik hastalığı olmayan, herhangi bir psikolojik ilaçkullanmayan, corona virüslü hastalara bakım veren 70 hemşire oluşturdu. Araştırmada Tanılama Formu veDepresyon, Anksiyete, Stres Ölçeği (DASS 21) kullanıldı. Veriler tanımlayıcı testler ve karşılaştırmalı istatistikyöntemler kullanılarak değerlendirildi. Önemlilik düzeyi p<0.05 kabul edildi. Bulgular: Araştırmaya katılanhemşirelerin yaş ortalaması 30.9±7.6 (20-46) yıl idi. Katılımcıların %80’ini (n=56) kadın, %52.9’u (n=37) evli,%60’ı(n=42) üniversite mezunu, %40’ı (n=28) 10 yıl ve üzerinde mesleki deneyime sahipti. Hemşirelere uygulananDASS-21 ölçeğinden alınan toplam puan ortalamaları; depresyon alt boyutunda 11.39±4.46,anksiyetealt boyutunda14.13±3.74 ve stres alt boyutunda 14.01±3.70 olarak belirlenmiştir. Buna göre katılımcıların %37.1’inin (n=26) çokileri düzeyde depresyonve %85.7’sinin (n=60) çok ileri düzeydeanksiyete,%41.4’ünün (n=29) ileri düzeyde stresbelirtisi yaşadığı saptanmıştır. Sonuç: Corona virüslü hastalara bakım veren hemşirelerde depresyon, anksiyete vestres belirtilerinin yüksek düzeylerde olduğu bulgulanmıştır. Bu faktörler verilen bakım hizmetinin kalitesini deetkileyebilir. Sağlık Bakanlığı Covid-19 psikososyal destek hizmeti, korona virüs pandemisinde online ruhsal destekprogramı (KORDEP) gibi güçlendirme programlarının sağlık çalışanlarına tanıtımının arttırılması ve önerilmesifaydalı olacaktır.
{"title":"Corona Virüslü Hastalara Bakım Veren Hemşirelerde Depresyon, Anksiyete ve Stres Düzeyinin Belirlenmesi","authors":"Sevil Pamuk Cebeci, Hilal Kara","doi":"10.46971/AUSBID.876837","DOIUrl":"https://doi.org/10.46971/AUSBID.876837","url":null,"abstract":"Amaç: Corona virüslü hastalara bakım veren hemşirelerde depresyon, anksiyete ve stres düzeyinin belirlenmesiçalışmanın amacıdır. Örneklem ve Yöntem: Eylül 2020 tarihinde gerçekleştirilen tanımlayıcı niteliktekiaraştırmanın evrenini, Bilecik Devlet Hastanesi’nde corona virüslü (Covid-19) hastalara bakım veren hemşireleroluşturdu. Örneklemi ise, veri toplama sürecinde ulaşılabilen, araştırmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden, 18yaş üstü, karar verme yetisine sahip, herhangi bir psikolojik hastalığı olmayan, herhangi bir psikolojik ilaçkullanmayan, corona virüslü hastalara bakım veren 70 hemşire oluşturdu. Araştırmada Tanılama Formu veDepresyon, Anksiyete, Stres Ölçeği (DASS 21) kullanıldı. Veriler tanımlayıcı testler ve karşılaştırmalı istatistikyöntemler kullanılarak değerlendirildi. Önemlilik düzeyi p<0.05 kabul edildi. Bulgular: Araştırmaya katılanhemşirelerin yaş ortalaması 30.9±7.6 (20-46) yıl idi. Katılımcıların %80’ini (n=56) kadın, %52.9’u (n=37) evli,%60’ı(n=42) üniversite mezunu, %40’ı (n=28) 10 yıl ve üzerinde mesleki deneyime sahipti. Hemşirelere uygulananDASS-21 ölçeğinden alınan toplam puan ortalamaları; depresyon alt boyutunda 11.39±4.46,anksiyetealt boyutunda14.13±3.74 ve stres alt boyutunda 14.01±3.70 olarak belirlenmiştir. Buna göre katılımcıların %37.1’inin (n=26) çokileri düzeyde depresyonve %85.7’sinin (n=60) çok ileri düzeydeanksiyete,%41.4’ünün (n=29) ileri düzeyde stresbelirtisi yaşadığı saptanmıştır. Sonuç: Corona virüslü hastalara bakım veren hemşirelerde depresyon, anksiyete vestres belirtilerinin yüksek düzeylerde olduğu bulgulanmıştır. Bu faktörler verilen bakım hizmetinin kalitesini deetkileyebilir. Sağlık Bakanlığı Covid-19 psikososyal destek hizmeti, korona virüs pandemisinde online ruhsal destekprogramı (KORDEP) gibi güçlendirme programlarının sağlık çalışanlarına tanıtımının arttırılması ve önerilmesifaydalı olacaktır.","PeriodicalId":105771,"journal":{"name":"Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi","volume":"38 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"133868570","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Maternal, fetal mortalite ve morbiditeyi azaltmaya yönelik küresel stratejiler, gebelik döneminde kanıta dayalı yaklaşımlar ile sağlık hizmetlerinin standartlaşmasına, tanı, tedavi ve bakım sürecinde karar verirken en iyi kanıtların dikkatli, özenli ve akıllıca kullanılmasına ağırlık vermektedir. Dünya Sağlık Örgütü, perinatal mortalitenin azaltılmasında, güvenli gebelik ve doğum için prekonsepsiyonel dönemden başlayarak antenatal dönemde kullanılan kanıt temelli uygulamaların yaygınlaştırılması gerektiğini vurgulamış ve bu süreçte kadını bir bütün olarak ele alıp, onu devamlı takip etmeyi sağlayan ebe liderliğinde sürekli bakım modelini önermiştir. Bu çalışmada; gebelikte yapılan uygulamaların güncel literatür ve klinik uygulama rehberleri doğrultusunda kanıta dayalı olarak incelenmesi ve gebelere antenatal bakım hizmeti veren ebe ve diğer sağlık profesyonellerine yol göstermesi amaçlanmıştır.
{"title":"Gebelik Döneminde Kanıta Dayalı Yaklaşımların Güncel Rehberler Doğrultusunda İncelenmesi","authors":"Duygu Sezgin, Yasemin AYDIN KARTAL","doi":"10.46971/AUSBID.714416","DOIUrl":"https://doi.org/10.46971/AUSBID.714416","url":null,"abstract":"Maternal, fetal mortalite ve morbiditeyi azaltmaya yönelik küresel stratejiler, gebelik döneminde kanıta dayalı yaklaşımlar ile sağlık hizmetlerinin standartlaşmasına, tanı, tedavi ve bakım sürecinde karar verirken en iyi kanıtların dikkatli, özenli ve akıllıca kullanılmasına ağırlık vermektedir. Dünya Sağlık Örgütü, perinatal mortalitenin azaltılmasında, güvenli gebelik ve doğum için prekonsepsiyonel dönemden başlayarak antenatal dönemde kullanılan kanıt temelli uygulamaların yaygınlaştırılması gerektiğini vurgulamış ve bu süreçte kadını bir bütün olarak ele alıp, onu devamlı takip etmeyi sağlayan ebe liderliğinde sürekli bakım modelini önermiştir. Bu çalışmada; gebelikte yapılan uygulamaların güncel literatür ve klinik uygulama rehberleri doğrultusunda kanıta dayalı olarak incelenmesi ve gebelere antenatal bakım hizmeti veren ebe ve diğer sağlık profesyonellerine yol göstermesi amaçlanmıştır.","PeriodicalId":105771,"journal":{"name":"Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi","volume":"264 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115678331","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Bu araştırma, hemşirelik öğrencilerinin bireyselleştirilmiş bakım algıları ile merhamet düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapıldı. Yöntem: Araştırma 2019-2020 eğitim öğretim yılında bir üniversitenin Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik bölümünde eğitim gören 139 öğrenci ile yapılmış tanımlayıcı ilişki arayıcı tipte bir çalışmadır. Verilerin toplanmasında; “Öğrenci Tanıtım Formu”, “Bireyselleştirilmiş Bakım Skalası-Hemşire Versiyonu (BBS-Hemşire versiyonu)” ve “Merhamet Ölçeği (MÖ)” kullanıldı. Veriler Mann Whitney U testi ve Kruskal Wallis testi ile değerlendirilmiş olup, tanımlayıcı özellikler ortalama, yüzdelik olarak verildi. Ölçekler ve alt boyutlar arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla Spearman’s Korelasyon Analizi kullanıldı. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %51.8’inin 22 yaş ve üzerinde, %76.3’ünün kadın olduğu saptandı. Öğrencilerin hemşirelik mesleğine ve bireyselleştirilmiş bakıma ilişkin düşünceleri incelendiğinde; %68.3’ünün hemşirelik bölümünü isteyerek tercih ettiği, %77’sinin uygulama alanlarında çalışmayı sevdiği, %58.3’ünün bireyselleştirilmiş bakım verdiğini düşündüğü ve %97.8’inin bireyselleştirilmiş bakım vermenin yararlı olduğunu düşündüğü belirlendi. Bireyselleştirilmiş Bakım Skalası (BBS-A)-Hemşire Versiyonu toplam puan ortalamasının 4.09±0.61 olduğu saptandı. Bireyselleştirilmiş Bakım Skalası (BBS-B)-Hemşire Versiyonu toplam puan ortalamasının ise 4.17±0.59 olduğu saptandı. Merhamet Ölçeği (MÖ) toplam puan ortalamasının 97.82±11.90 olduğu saptandı. MÖ ile BBS-A ve BBS-B arasında pozitif yönde zayıf ilişki olduğu bulundu. Sonuç: Araştırma sonuçlarına göre, hemşirelik öğrencilerinin merhamet düzeyleri ile hasta bakımını bireyselleştirme ve hastaların bireyselliğini destekleme düzeylerinin yüksek olduğu saptandı.
{"title":"Hemşirelik Öğrencilerinin Bireyselleştirilmiş Bakım Algıları İle Merhamet Düzeyi Arasındaki İlişki","authors":"S. Çetin, Kıvan Çevik","doi":"10.46971/AUSBID.818932","DOIUrl":"https://doi.org/10.46971/AUSBID.818932","url":null,"abstract":"Amaç: Bu araştırma, hemşirelik öğrencilerinin bireyselleştirilmiş bakım algıları ile merhamet düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla yapıldı.\u0000Yöntem: Araştırma 2019-2020 eğitim öğretim yılında bir üniversitenin Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik bölümünde eğitim gören 139 öğrenci ile yapılmış tanımlayıcı ilişki arayıcı tipte bir çalışmadır. Verilerin toplanmasında; “Öğrenci Tanıtım Formu”, “Bireyselleştirilmiş Bakım Skalası-Hemşire Versiyonu (BBS-Hemşire versiyonu)” ve “Merhamet Ölçeği (MÖ)” kullanıldı. Veriler Mann Whitney U testi ve Kruskal Wallis testi ile değerlendirilmiş olup, tanımlayıcı özellikler ortalama, yüzdelik olarak verildi. Ölçekler ve alt boyutlar arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla Spearman’s Korelasyon Analizi kullanıldı. \u0000Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %51.8’inin 22 yaş ve üzerinde, %76.3’ünün kadın olduğu saptandı. Öğrencilerin hemşirelik mesleğine ve bireyselleştirilmiş bakıma ilişkin düşünceleri incelendiğinde; %68.3’ünün hemşirelik bölümünü isteyerek tercih ettiği, %77’sinin uygulama alanlarında çalışmayı sevdiği, %58.3’ünün bireyselleştirilmiş bakım verdiğini düşündüğü ve %97.8’inin bireyselleştirilmiş bakım vermenin yararlı olduğunu düşündüğü belirlendi. Bireyselleştirilmiş Bakım Skalası (BBS-A)-Hemşire Versiyonu toplam puan ortalamasının 4.09±0.61 olduğu saptandı. Bireyselleştirilmiş Bakım Skalası (BBS-B)-Hemşire Versiyonu toplam puan ortalamasının ise 4.17±0.59 olduğu saptandı. Merhamet Ölçeği (MÖ) toplam puan ortalamasının 97.82±11.90 olduğu saptandı. MÖ ile BBS-A ve BBS-B arasında pozitif yönde zayıf ilişki olduğu bulundu. \u0000Sonuç: Araştırma sonuçlarına göre, hemşirelik öğrencilerinin merhamet düzeyleri ile hasta bakımını bireyselleştirme ve hastaların bireyselliğini destekleme düzeylerinin yüksek olduğu saptandı.","PeriodicalId":105771,"journal":{"name":"Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi","volume":"4 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130303586","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İnsanlarda ve hayvanlarda hastalığa neden olabilecek, büyük çok çeşitli tek zincirli RNA virüslerinin büyük bir grubu olan koronavirüsler, Aralık 2019 ile birlikte Çin’de tanımlanamayan pnömoni vakalarının sebebi olarak gündeme gelmiştir. 2020 yılı ile birlikte COVİD-19 olarak tanımlanmış olan bu solunum yolu enfeksiyonu, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tüm dünyada pandemi ilan edilmiştir. Vakaların ve hastalığa bağlı hayatını kaybedenlerin sayısı her geçen gün daha da artarak bütün insanlık için ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Özellikle yaşlı ve kronik hastalığı olanlar için mortalite oranı diğer yaş gruplarına göre oldukça yüksektir. Türkiye’nin yaşlı nüfus oranının %9,1 olması, bu konuda risk altında olduğunu göstermektedir. Günlük yaşam aktivitelerinin sürdürülmesi konusunda bağımlı, hareket etme kabiliyeti daha düşük, halsizlik ve kuvvetsizlikle karakterize bir grup olan kırılgan yaşlı popülasyonu, COVİD-19 konusunda diğer gruplardan daha riskli ve bir gruptur. Bu nedenle kırılgan yaşlı popülasyonunun COVİD-19’dan korunması, tanı ve tedavi sonrası rehabilitasyonuna yönelik doğru planlama ve uygulamaların en kısa zamanda oluşturulması oldukça önemlidir. Bu derlemenin yazılmasındaki amaç, kırılganlık kriterlerine sahip yaşlılarda COVİD-19’un etkilerine yönelik hemşirelik müdahalelerini tanımlamak ve literatüre bu konuda katkı sağlamaktır.
{"title":"COVID-19 Pandemisi ve Kırılgan Yaşlılarda Hemşirelik Yaklaşımları","authors":"Betül Çakmak, Bahar İnkaya","doi":"10.46971/AUSBID.799374","DOIUrl":"https://doi.org/10.46971/AUSBID.799374","url":null,"abstract":"İnsanlarda ve hayvanlarda hastalığa neden olabilecek, büyük çok çeşitli tek zincirli RNA virüslerinin büyük bir grubu olan koronavirüsler, Aralık 2019 ile birlikte Çin’de tanımlanamayan pnömoni vakalarının sebebi olarak gündeme gelmiştir. 2020 yılı ile birlikte COVİD-19 olarak tanımlanmış olan bu solunum yolu enfeksiyonu, Dünya Sağlık Örgütü tarafından tüm dünyada pandemi ilan edilmiştir. Vakaların ve hastalığa bağlı hayatını kaybedenlerin sayısı her geçen gün daha da artarak bütün insanlık için ciddi boyutlara ulaşmaktadır. Özellikle yaşlı ve kronik hastalığı olanlar için mortalite oranı diğer yaş gruplarına göre oldukça yüksektir. Türkiye’nin yaşlı nüfus oranının %9,1 olması, bu konuda risk altında olduğunu göstermektedir. Günlük yaşam aktivitelerinin sürdürülmesi konusunda bağımlı, hareket etme kabiliyeti daha düşük, halsizlik ve kuvvetsizlikle karakterize bir grup olan kırılgan yaşlı popülasyonu, COVİD-19 konusunda diğer gruplardan daha riskli ve bir gruptur. Bu nedenle kırılgan yaşlı popülasyonunun COVİD-19’dan korunması, tanı ve tedavi sonrası rehabilitasyonuna yönelik doğru planlama ve uygulamaların en kısa zamanda oluşturulması oldukça önemlidir. Bu derlemenin yazılmasındaki amaç, kırılganlık kriterlerine sahip yaşlılarda COVİD-19’un etkilerine yönelik hemşirelik müdahalelerini tanımlamak ve literatüre bu konuda katkı sağlamaktır.","PeriodicalId":105771,"journal":{"name":"Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi","volume":"191 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132609727","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Obezite ve tip 2 diyabet çevresel ve genetik faktörlerin bir araya gelerek meydana getirdiği multifaktöriyel bir durumdur. Yaptığımız çalışmada yüksek yağlı diyet ve Streptozotosin (STZ) ile tip 2 diyabet modeli oluşturduğumuz ratlarda, daha önce yapılan çalışmalarda tip 2 diyabet ve obezite için aday gen olarak belirlenen ve karaciğer dokusunda eksprese olan, HNF4A, LMNA, WFS1, ADAMTS9 genlerinin mRNA düzeylerini incelemeyi hedefledik. Gereç ve Yöntem: Ratlara, 20 hafta yüksek yağlı diyet (%50 iç yağı ), tek doz intraperitonal STZ enjeksiyonu, insülin tolerans testi uyguladık. Tüm ratlar 20. Hafta sonunda sakrifiye edildi ve moleküler analizler için karaciğer dokusu izole edildi. Real-time PCR ile tüm gruplarda HNF4A, LMNA, WFS1, ADAMTS9 genlerinin ekspresyon seviyeleri karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışma sonuçlarımıza göre HNF4A, LMNA, WFS1, ADAMTS9 mRNA ekspresyon seviyeleri tip 2 diyabet ve obezite modeli ratlarda kontrol grubuna kıyasla daha düşük bulunmuştur. Sonuç: Tip 2 diyabet ve obezite patofizyolojisinin altında yatan moleküler mekanizmaların anlaşılmasına katkıda bulunan çalışmamız, terapötik yaklaşımda, potansiyel yeni biyomarkırlar olarak HNF4A, LMNA, WSF1, ADAMTS9’un değerlendirilebileceğine işaret etmektedir.
{"title":"Tip 2 Diyabet Modeli Ratların Karaciğer Dokularında Kodlanan Genlerin İfade Düzeyleri","authors":"Lütfiye Özpak, Ayfer Pazarbaşı","doi":"10.46971/AUSBID.875579","DOIUrl":"https://doi.org/10.46971/AUSBID.875579","url":null,"abstract":"Amaç: Obezite ve tip 2 diyabet çevresel ve genetik faktörlerin bir araya gelerek meydana getirdiği multifaktöriyel bir durumdur. Yaptığımız çalışmada yüksek yağlı diyet ve Streptozotosin (STZ) ile tip 2 diyabet modeli oluşturduğumuz ratlarda, daha önce yapılan çalışmalarda tip 2 diyabet ve obezite için aday gen olarak belirlenen ve karaciğer dokusunda eksprese olan, HNF4A, LMNA, WFS1, ADAMTS9 genlerinin mRNA düzeylerini incelemeyi hedefledik.\u0000Gereç ve Yöntem: Ratlara, 20 hafta yüksek yağlı diyet (%50 iç yağı ), tek doz intraperitonal STZ enjeksiyonu, insülin tolerans testi uyguladık. Tüm ratlar 20. Hafta sonunda sakrifiye edildi ve moleküler analizler için karaciğer dokusu izole edildi. Real-time PCR ile tüm gruplarda HNF4A, LMNA, WFS1, ADAMTS9 genlerinin ekspresyon seviyeleri karşılaştırıldı. \u0000Bulgular: Çalışma sonuçlarımıza göre HNF4A, LMNA, WFS1, ADAMTS9 mRNA ekspresyon seviyeleri tip 2 diyabet ve obezite modeli ratlarda kontrol grubuna kıyasla daha düşük bulunmuştur. Sonuç: Tip 2 diyabet ve obezite patofizyolojisinin altında yatan moleküler mekanizmaların anlaşılmasına katkıda bulunan çalışmamız, terapötik yaklaşımda, potansiyel yeni biyomarkırlar olarak HNF4A, LMNA, WSF1, ADAMTS9’un değerlendirilebileceğine işaret etmektedir.","PeriodicalId":105771,"journal":{"name":"Ankara Sağlık Bilimleri Dergisi","volume":"14 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-06-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115162927","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}