Pub Date : 2023-11-28DOI: 10.55796/dusuncevetoplum.1373445
Nihal ERDOĞAN SEPETCİ, Haluk Bi̇rsen
İnternetin günlük yaşama dahil olması ve sosyal ağ sitelerinin yaygınlaşması ile çevrimiçi iletişim, yüz yüze iletişim kadar önemli hale gelmiştir. Bireyler sosyal ağlarda yeni bir sosyal kimlik geliştirmekte, bu ortama uygun iletişim biçimleri geliştirmektedir. Sosyal ağların popülerliklerinin artması ve gerçek yaşama etki eden maddi ve manevi sonuçlarının olması gibi etmenlerle faaliyet gösterdiği ağ üzerinde belli bir takipçi kitlesine ulaşmış yeni bir kullanıcı türü ortaya çıkmıştır. Influencer olarak adlandırılan bu kullanıcılar sosyal ağlarda yoğun dijital çaba harcayarak bilgi, düşünce ve deneyimlerini paylaşarak diğer kullanıcıları etkilemeye çalışmaktadır. Influencerların birçoğunun kayda değer bir eğitimi veya sanatsal bir yeteneği olmamasına rağmen sosyal ağlarda ulaştıkları takipçisi sayısı ve maddi kazanç göz önünde bulundurulduğunda başarılı bir izlenim yönetimi gerçekleştirdikleri düşünülmektedir. Influencerların bu başarıyı hangi Instagram kullanım pratikleri ile elde ettikleri bu araştırmanın temel problemini oluşturmaktadır. Araştırmada influencerların Instagram platformunu kullanım pratikleri, profil sayfalarında ve içeriklerinde hangi ögelerin yer aldığı metin analizi yöntemiyle incelenmektedir. Yapılan analiz sonucunda influencerların Instagram platformunun teknik özelliklerinin ve takipçi kitlesinin farkında olarak paylaşım yaptıkları, profillerinde dengeli bir içerik paylaşımı olduğu, çoğunlukla filtreli görüntüler paylaştığı, samimi bir yazı dili kullandıkları, her zaman pozitif mesajlar verdiği ve takipçilerinin tepkisinin çekecek konularda paylaşım yapmadıkları tespit edilmiştir.
{"title":"Instagram Usage Practices of Influencers as Impression Managers","authors":"Nihal ERDOĞAN SEPETCİ, Haluk Bi̇rsen","doi":"10.55796/dusuncevetoplum.1373445","DOIUrl":"https://doi.org/10.55796/dusuncevetoplum.1373445","url":null,"abstract":"İnternetin günlük yaşama dahil olması ve sosyal ağ sitelerinin yaygınlaşması ile çevrimiçi iletişim, yüz yüze iletişim kadar önemli hale gelmiştir. Bireyler sosyal ağlarda yeni bir sosyal kimlik geliştirmekte, bu ortama uygun iletişim biçimleri geliştirmektedir. Sosyal ağların popülerliklerinin artması ve gerçek yaşama etki eden maddi ve manevi sonuçlarının olması gibi etmenlerle faaliyet gösterdiği ağ üzerinde belli bir takipçi kitlesine ulaşmış yeni bir kullanıcı türü ortaya çıkmıştır. Influencer olarak adlandırılan bu kullanıcılar sosyal ağlarda yoğun dijital çaba harcayarak bilgi, düşünce ve deneyimlerini paylaşarak diğer kullanıcıları etkilemeye çalışmaktadır. Influencerların birçoğunun kayda değer bir eğitimi veya sanatsal bir yeteneği olmamasına rağmen sosyal ağlarda ulaştıkları takipçisi sayısı ve maddi kazanç göz önünde bulundurulduğunda başarılı bir izlenim yönetimi gerçekleştirdikleri düşünülmektedir. Influencerların bu başarıyı hangi Instagram kullanım pratikleri ile elde ettikleri bu araştırmanın temel problemini oluşturmaktadır. Araştırmada influencerların Instagram platformunu kullanım pratikleri, profil sayfalarında ve içeriklerinde hangi ögelerin yer aldığı metin analizi yöntemiyle incelenmektedir. Yapılan analiz sonucunda influencerların Instagram platformunun teknik özelliklerinin ve takipçi kitlesinin farkında olarak paylaşım yaptıkları, profillerinde dengeli bir içerik paylaşımı olduğu, çoğunlukla filtreli görüntüler paylaştığı, samimi bir yazı dili kullandıkları, her zaman pozitif mesajlar verdiği ve takipçilerinin tepkisinin çekecek konularda paylaşım yapmadıkları tespit edilmiştir.","PeriodicalId":128518,"journal":{"name":"Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"54 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139222363","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-11-21DOI: 10.55796/dusuncevetoplum.1369614
Arif Akbaş
Özet Bu makalede ünlü Macar-Alman filozofu ve entelektüeli Karl Mannheim’ın 1922-24’te yayımlanan ilk eseri olan “Structures of Thinking” Düşünce Yapıları kitabı Weberci yorumlayıcı yaklaşım [Verstehende] çerçevesinde incelenip, tartışılacaktır. Mannheim, kıta Avrupası ve dünya düşünce tarihi içinde özellikle; “İdeoloji ve Ütopya: Bilgi Sosyolojisine Bir Giriş”, “Yeniden Yapılanma Çağında İnsan ve Toplum”, “Zamanımızın Teşhisi: Bir Sosyoloğun Savaş Zamanı Denemeleri”, “Özgürlük, Güç ve Demokratik Planlama”, “Bilgi Sosyolojisi Üzerine Denemeler”, “Sosyoloji ve Sosyal Psikoloji Üzerine Yazılar”, “Kültür Sosyolojisi Üzerine Yazılar”, “Sistematik Sosyoloji”, “Eğitim Sosyolojisine Giriş”, “Muhafazakarlık: Bilgi Sosyolojisine Bir Katkı” yapıtlarıyla ön plana çıkmaktadır. O klasik sosyolojinin önemli isimlerinden biri olmasının yanı sıra bilgi sosyolojisinin kurucularından biridir. Mannheim, en çok kısmi ve toplam ideolojiler arasında ayrım yaptığı İdeoloji ve Ütopya (1929/1936) adlı kitabıyla tanınır. Mannheim, Arnold Hauser ve Erwin Szabó ile birlikte, Georg Lukács’ın da ders verdiği Budapeşte Özgür Beşerî Bilimler Okulu’nun kurucusudur. Mannheim’ın bilgi sosyolojisine ilişkin teorisi, Immanuel Kant’ın bazı epistemolojik keşiflerine dayanmaktadır. Bilgi sosyolojisi, kültür sosyolojisi olarak bilinen daha geniş bir alanın bir bölümü olarak bilinir. Kültür sosyolojisi fikri, kültür ve toplum arasındaki ilişki olarak tanımlanmaktadır. Toplumdan topluma değişen göreceliğin ötesindeki yegâne gerçek kültürdür. Kültür sosyolojisinin iki ana dalı vardır: Ilımlı bir dal ve radikal bir dal. Ilımlı dal, sosyal koşulların bilgi içeriğini etkilemediğine inanan Max Scheler tarafından temsil edilmektedir. Radikal dal ise tam tersine toplumun kültürün tüm yönleriyle belirlendiğini vurgular. Mannheim, bilginin toplumsal gerçekliğe bağımlılığını kurduğuna inanıyordu. Bu bağ kuruş ise düşünce/ sınıf yapılarındaki farlılıklardan kaynaklanmaktaydı. Her ne kadar Mannheim Marksist olmaktan uzak olsa da bilgi sosyolojisi büyük ölçüde Marx’ın sınıflara ilişkin teorilerine dayanıyordu.
{"title":"The Truth Beyond Relatıvıty: Karl Mannheım’s ‘Structures of Thinking’","authors":"Arif Akbaş","doi":"10.55796/dusuncevetoplum.1369614","DOIUrl":"https://doi.org/10.55796/dusuncevetoplum.1369614","url":null,"abstract":"Özet Bu makalede ünlü Macar-Alman filozofu ve entelektüeli Karl Mannheim’ın 1922-24’te yayımlanan ilk eseri olan “Structures of Thinking” Düşünce Yapıları kitabı Weberci yorumlayıcı yaklaşım [Verstehende] çerçevesinde incelenip, tartışılacaktır. Mannheim, kıta Avrupası ve dünya düşünce tarihi içinde özellikle; “İdeoloji ve Ütopya: Bilgi Sosyolojisine Bir Giriş”, “Yeniden Yapılanma Çağında İnsan ve Toplum”, “Zamanımızın Teşhisi: Bir Sosyoloğun Savaş Zamanı Denemeleri”, “Özgürlük, Güç ve Demokratik Planlama”, “Bilgi Sosyolojisi Üzerine Denemeler”, “Sosyoloji ve Sosyal Psikoloji Üzerine Yazılar”, “Kültür Sosyolojisi Üzerine Yazılar”, “Sistematik Sosyoloji”, “Eğitim Sosyolojisine Giriş”, “Muhafazakarlık: Bilgi Sosyolojisine Bir Katkı” yapıtlarıyla ön plana çıkmaktadır. O klasik sosyolojinin önemli isimlerinden biri olmasının yanı sıra bilgi sosyolojisinin kurucularından biridir. Mannheim, en çok kısmi ve toplam ideolojiler arasında ayrım yaptığı İdeoloji ve Ütopya (1929/1936) adlı kitabıyla tanınır. Mannheim, Arnold Hauser ve Erwin Szabó ile birlikte, Georg Lukács’ın da ders verdiği Budapeşte Özgür Beşerî Bilimler Okulu’nun kurucusudur. Mannheim’ın bilgi sosyolojisine ilişkin teorisi, Immanuel Kant’ın bazı epistemolojik keşiflerine dayanmaktadır. Bilgi sosyolojisi, kültür sosyolojisi olarak bilinen daha geniş bir alanın bir bölümü olarak bilinir. Kültür sosyolojisi fikri, kültür ve toplum arasındaki ilişki olarak tanımlanmaktadır. Toplumdan topluma değişen göreceliğin ötesindeki yegâne gerçek kültürdür. Kültür sosyolojisinin iki ana dalı vardır: Ilımlı bir dal ve radikal bir dal. Ilımlı dal, sosyal koşulların bilgi içeriğini etkilemediğine inanan Max Scheler tarafından temsil edilmektedir. Radikal dal ise tam tersine toplumun kültürün tüm yönleriyle belirlendiğini vurgular. Mannheim, bilginin toplumsal gerçekliğe bağımlılığını kurduğuna inanıyordu. Bu bağ kuruş ise düşünce/ sınıf yapılarındaki farlılıklardan kaynaklanmaktaydı. Her ne kadar Mannheim Marksist olmaktan uzak olsa da bilgi sosyolojisi büyük ölçüde Marx’ın sınıflara ilişkin teorilerine dayanıyordu.","PeriodicalId":128518,"journal":{"name":"Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"64 2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139254513","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-10-08DOI: 10.55796/dusuncevetoplum.1295921
Sezen Gari̇p
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından günümüze kadar geçen zamanda birçok marka, hedef kitleleri doğrultusunda milli değerleri ön planda tutan tanıtım ve kurumsal reklam çalışmaları yapmaktadır. Yapılan kurumsal reklam çalışmalarındaki hikâye anlatımı ise hem milli duyguları harekete geçirmekte hem de hedef kitlenin markaya olan bağlılığını artırmaktadır. Reklam filmlerindeki hikâye anlatımında da kültürel değişkenlerin kullanılmasının önemli olduğu görülmektedir. Bu doğrultuda araştırmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını konu edinen kurumsal reklam filmlerinde ‘Cumhuriyet ve Atatürk’ hikâyesinin kültürel bakışa göre nasıl anlatıldığı ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bunun yanında ‘Cumhuriyet ve Atatürk’ hikâyesinde markaların kendini nasıl konumlandırdığına odaklanılmıştır. Amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme çerçevesinde Arçelik ve Shell markasının 100. yıl temalı kurumsal reklamları analiz edilmiştir. Reklam filmlerini analiz etmek için Roland Barthes’ın göstergebilim yaklaşımı olan ‘Mit Çözümlemesi’ yöntemi kullanılmıştır. Yapılan analize göre kurumsal reklamlardaki ‘Cumhuriyet ve Atatürk’ hikayesinin anlatımında; modern insanın günlük ritüeline, takvimsel ritüellerden geçiş ritüeline, mevsimsel geçiş ritüeline vurgu yapılmaktadır. Kurumsal reklamlarda iletişim araçlarının tarihsel gelişimi, markanın logosu ve Türk bayrağı gibi sembollerin kullanıldığı da görülmektedir. Reklamlarda anlatılan hikâyede topluma hizmet, vatan sevgisi, topluma fayda, destek olma, birlik duygusu gibi değerler de yer almaktadır. Bu değerlerde, Atatürk’ün tecrübe ve bilgisini toplumuna aktaran bir kahraman olarak gösterilmesiyle anlam kazanmaktadır.
{"title":"The Story of 'Republic and Ataturk' in Corporate Advertisements Based on the 100th Anniversary of the Republic of Turkey: An Analysis with Barthes' Myth Analysis in the Scope of Cultural Perspective","authors":"Sezen Gari̇p","doi":"10.55796/dusuncevetoplum.1295921","DOIUrl":"https://doi.org/10.55796/dusuncevetoplum.1295921","url":null,"abstract":"Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından günümüze kadar geçen zamanda birçok marka, hedef kitleleri doğrultusunda milli değerleri ön planda tutan tanıtım ve kurumsal reklam çalışmaları yapmaktadır. Yapılan kurumsal reklam çalışmalarındaki hikâye anlatımı ise hem milli duyguları harekete geçirmekte hem de hedef kitlenin markaya olan bağlılığını artırmaktadır. Reklam filmlerindeki hikâye anlatımında da kültürel değişkenlerin kullanılmasının önemli olduğu görülmektedir. Bu doğrultuda araştırmada, Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını konu edinen kurumsal reklam filmlerinde ‘Cumhuriyet ve Atatürk’ hikâyesinin kültürel bakışa göre nasıl anlatıldığı ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Bunun yanında ‘Cumhuriyet ve Atatürk’ hikâyesinde markaların kendini nasıl konumlandırdığına odaklanılmıştır. Amaçlı örnekleme yöntemlerinden ölçüt örnekleme çerçevesinde Arçelik ve Shell markasının 100. yıl temalı kurumsal reklamları analiz edilmiştir. Reklam filmlerini analiz etmek için Roland Barthes’ın göstergebilim yaklaşımı olan ‘Mit Çözümlemesi’ yöntemi kullanılmıştır. Yapılan analize göre kurumsal reklamlardaki ‘Cumhuriyet ve Atatürk’ hikayesinin anlatımında; modern insanın günlük ritüeline, takvimsel ritüellerden geçiş ritüeline, mevsimsel geçiş ritüeline vurgu yapılmaktadır. Kurumsal reklamlarda iletişim araçlarının tarihsel gelişimi, markanın logosu ve Türk bayrağı gibi sembollerin kullanıldığı da görülmektedir. Reklamlarda anlatılan hikâyede topluma hizmet, vatan sevgisi, topluma fayda, destek olma, birlik duygusu gibi değerler de yer almaktadır. Bu değerlerde, Atatürk’ün tecrübe ve bilgisini toplumuna aktaran bir kahraman olarak gösterilmesiyle anlam kazanmaktadır.","PeriodicalId":128518,"journal":{"name":"Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139321874","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-07-10DOI: 10.55796/dusuncevetoplum.1284758
Alparslan Eri̇mli̇, Mehmet Özçağlayan
Bu çalışmada, alternatif medyanın kavramsallaşmasına dair tartışmaların ışığı altında, özellikle İnternet ve yeni iletişim teknolojilerinin gelişimiyle alternatif medyanın baskın bir şekilde katılımcılık boyutu üzerinden karakterize edilişi eleştirel bir yaklaşımla incelenmiştir. Türkiye’deki ağ tabanlı alternatif medyanın ele alındığı çalışmada, alternatif medyanın katılımcılık ilkesiyle kavramsallaştırılmasına yapılan eleştirel bakış, İnternet’in sahip olduğu yapısal sorunlar ekseninde International Press Institute (Uluslararası Basın Enstitüsü) tarafından 2020 yılında hazırlanan Türkiye Dijital Medya Raporu üzerinden ele alınmıştır. Türkiye’de dijital mecrada faaliyet gösteren muhalif, bağımsız medyanın potansiyeline ve İnternet’te avantajlı bir konumda gözüken sermaye sahibi anaakım medya karşısında yaşadığı güçlük ve engellere dair bulgular sunan Türkiye Dijital Medya Raporu’ndaki ağ tabanlı alternatif medya organları odağındaki verilerin betimsel analizi yapılmıştır. Ayrıca yapılan analiz Saran (2021) ve Bulut’un (2019) Türkiye’de çeşitli ana akım ve alternatif medya kuruluşlarında çalışan SEO (Search Engine Optimisation/arama motoru optimizasyonu) birimleri ve gazetecilerle yaptıkları mülakatlarla desteklenmiştir. Yapılan analizler sonucunda, İnternet’in ekonomi politiğinin sebep olduğu yapısal sorunların alternatif medyanın demokratik ve özgürleştirici bir medya ekosistemi yaratmasında engeller çıkardığını söylemek mümkündür.
{"title":"Alternatif Medya Kavramı Tartışmaları Ekseninde Türkiye’deki Ağ Tabanlı Alternatif Medya Üzerine Bir İnceleme","authors":"Alparslan Eri̇mli̇, Mehmet Özçağlayan","doi":"10.55796/dusuncevetoplum.1284758","DOIUrl":"https://doi.org/10.55796/dusuncevetoplum.1284758","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, alternatif medyanın kavramsallaşmasına dair tartışmaların ışığı altında, özellikle İnternet ve yeni iletişim teknolojilerinin gelişimiyle alternatif medyanın baskın bir şekilde katılımcılık boyutu üzerinden karakterize edilişi eleştirel bir yaklaşımla incelenmiştir. Türkiye’deki ağ tabanlı alternatif medyanın ele alındığı çalışmada, alternatif medyanın katılımcılık ilkesiyle kavramsallaştırılmasına yapılan eleştirel bakış, İnternet’in sahip olduğu yapısal sorunlar ekseninde International Press Institute (Uluslararası Basın Enstitüsü) tarafından 2020 yılında hazırlanan Türkiye Dijital Medya Raporu üzerinden ele alınmıştır. Türkiye’de dijital mecrada faaliyet gösteren muhalif, bağımsız medyanın potansiyeline ve İnternet’te avantajlı bir konumda gözüken sermaye sahibi anaakım medya karşısında yaşadığı güçlük ve engellere dair bulgular sunan Türkiye Dijital Medya Raporu’ndaki ağ tabanlı alternatif medya organları odağındaki verilerin betimsel analizi yapılmıştır. Ayrıca yapılan analiz Saran (2021) ve Bulut’un (2019) Türkiye’de çeşitli ana akım ve alternatif medya kuruluşlarında çalışan SEO (Search Engine Optimisation/arama motoru optimizasyonu) birimleri ve gazetecilerle yaptıkları mülakatlarla desteklenmiştir. Yapılan analizler sonucunda, İnternet’in ekonomi politiğinin sebep olduğu yapısal sorunların alternatif medyanın demokratik ve özgürleştirici bir medya ekosistemi yaratmasında engeller çıkardığını söylemek mümkündür.","PeriodicalId":128518,"journal":{"name":"Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"46 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139360743","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-20DOI: 10.55796/dusuncevetoplum.1215787
Esra Yilmaz
Bruno Latour’un oluşturduğu Aktör-Ağ İlişkisi Teorisi(AAT) toplumsalı yeniden okumaya ve farklı bir etkileşimsel yaratımdan söz ederek betimlemeye dair perspektif sunmaktadır. Bruno Latour, Aktör-Ağ İlişkisi Teorisini oluştururken bireyin konumunu ve toplumsalın tanımlanmasının nasıl gerçekleştirildiğini ve bunları yapan teorisyenlerin, sosyologların ne gibi hatalara düştüğünü açıklarken bilimsel bilginin temellerini sarsan ve insan merkezli bakış açısını reddeden iddialarda bulunmaktadır. Bu çalışma böyle bir noktadan hareketle Aktör-Ağ İlişkisi Teorsi’nin kökenlerini oluşturan kavramların tanımlanması ile dijitalleşen dünyada sosyal medya platformlarının birey üzerindeki eyleyiciliği arasındaki bağlantıyı göstermek amacıyla meydana getirilmiştir. Bu teoride Bruno Latour’un “ortaklıkların sosyologları” olarak adlandırdığı ve AAT’ye göre hareket eden sosyologlar ile geriye kalan “sosyalin sosyologları” arasındaki farklar üzerinden bir ayrım yapılarak bugüne kadar varolan toplumsalı inceleme ve anlama yöntemlerine de derin bir eleştiri sunulmaktadır. Ortaklıkların sosyolojisi olarak adlandırılan yeni ve alternatif bakış açısından hareketle sosyal medya platformlarında aktif kullanıcı olan kişilere ve bu mecralardaki bireylerin Habermas’dan alıntılanarak kullanılan yeni “kamusal alan”larında varolurken hangi motivasyonlar üzerinden harekete geçirildiklerine bakılacaktır. Bu durumda Aktör Ağ Teorisi’nden hareketle bireyin görünümünün sosyal sistem içerisinde diğer eyleyenler(aktant) tarafından ele geçirilme süreçleri ve bu sürecin neticeleri de açıklığa kavuşturulmak istenmektedir. Dijital dünyada varlık göstermek ve sosyal medya platformları aracılığıyla duygu, düşünce, eylem ve beden hakkında paylaşımlar yaparak kişiselliği toplumsala açmak içerisinde bulunduğumuz çağda yaygın olarak kullanılan ve herhangi bir şeyi “duyurma” ve diğerlerini “haberdar etme” amacı taşıyan eylemler olarak kodlanmaktadır. Bunun sınırlarının belirleyicisi birey olarak görülmekte ve “engelleme”, belirli kişilere “özel” hale getirme gibi erişim kontrolünün de inisiyatifi yine kullanıcıya bırakılmaktadır. Ancak bir eylemin sadece bireyin kararları ile sınırlı olmadığını iddia eden Bruno Latour’un teorisinden hareketle duruma farklı bir açıdan bakmakta fayda görülmektedir. İnsan olmayan diğer nesneler ile insan olanlar arasındaki ayrımı kabul etmeyen ve bunun günümüzde daha fazla iç içe geçmiş olduğunu iddia eden Bruno Latour’un gözünden sosyal medya mecraları merkezli açığa çıkan hareketlenmeler nasıl okunmalıdır? sorusuna yanıt arama çabası ile bu metin meydana getirilmiştir.
{"title":"SOSYAL MEDYA MECRALARI İLE BİREY ARASINDAKİ İLİŞKİYE BRUNO LATOUR’UN AKTÖR-AĞ TEORİSİ AÇISINDAN BİR BAKIŞ","authors":"Esra Yilmaz","doi":"10.55796/dusuncevetoplum.1215787","DOIUrl":"https://doi.org/10.55796/dusuncevetoplum.1215787","url":null,"abstract":"Bruno Latour’un oluşturduğu Aktör-Ağ İlişkisi Teorisi(AAT) toplumsalı yeniden okumaya ve farklı bir etkileşimsel yaratımdan söz ederek betimlemeye dair perspektif sunmaktadır. Bruno Latour, Aktör-Ağ İlişkisi Teorisini oluştururken bireyin konumunu ve toplumsalın tanımlanmasının nasıl gerçekleştirildiğini ve bunları yapan teorisyenlerin, sosyologların ne gibi hatalara düştüğünü açıklarken bilimsel bilginin temellerini sarsan ve insan merkezli bakış açısını reddeden iddialarda bulunmaktadır. Bu çalışma böyle bir noktadan hareketle Aktör-Ağ İlişkisi Teorsi’nin kökenlerini oluşturan kavramların tanımlanması ile dijitalleşen dünyada sosyal medya platformlarının birey üzerindeki eyleyiciliği arasındaki bağlantıyı göstermek amacıyla meydana getirilmiştir. Bu teoride Bruno Latour’un “ortaklıkların sosyologları” olarak adlandırdığı ve AAT’ye göre hareket eden sosyologlar ile geriye kalan “sosyalin sosyologları” arasındaki farklar üzerinden bir ayrım yapılarak bugüne kadar varolan toplumsalı inceleme ve anlama yöntemlerine de derin bir eleştiri sunulmaktadır. Ortaklıkların sosyolojisi olarak adlandırılan yeni ve alternatif bakış açısından hareketle sosyal medya platformlarında aktif kullanıcı olan kişilere ve bu mecralardaki bireylerin Habermas’dan alıntılanarak kullanılan yeni “kamusal alan”larında varolurken hangi motivasyonlar üzerinden harekete geçirildiklerine bakılacaktır. Bu durumda Aktör Ağ Teorisi’nden hareketle bireyin görünümünün sosyal sistem içerisinde diğer eyleyenler(aktant) tarafından ele geçirilme süreçleri ve bu sürecin neticeleri de açıklığa kavuşturulmak istenmektedir. Dijital dünyada varlık göstermek ve sosyal medya platformları aracılığıyla duygu, düşünce, eylem ve beden hakkında paylaşımlar yaparak kişiselliği toplumsala açmak içerisinde bulunduğumuz çağda yaygın olarak kullanılan ve herhangi bir şeyi “duyurma” ve diğerlerini “haberdar etme” amacı taşıyan eylemler olarak kodlanmaktadır. Bunun sınırlarının belirleyicisi birey olarak görülmekte ve “engelleme”, belirli kişilere “özel” hale getirme gibi erişim kontrolünün de inisiyatifi yine kullanıcıya bırakılmaktadır. Ancak bir eylemin sadece bireyin kararları ile sınırlı olmadığını iddia eden Bruno Latour’un teorisinden hareketle duruma farklı bir açıdan bakmakta fayda görülmektedir. İnsan olmayan diğer nesneler ile insan olanlar arasındaki ayrımı kabul etmeyen ve bunun günümüzde daha fazla iç içe geçmiş olduğunu iddia eden Bruno Latour’un gözünden sosyal medya mecraları merkezli açığa çıkan hareketlenmeler nasıl okunmalıdır? sorusuna yanıt arama çabası ile bu metin meydana getirilmiştir.","PeriodicalId":128518,"journal":{"name":"Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"39 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121327894","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.55796/dusuncevetoplum.1267093
Ebru Eren
The present research notes aim to discuss how political communication text shapes education policies in Türkiye: How does political communication make education policy a political product based on ideology? What is the education policy topic that bears ideological traces? What is the part of language in the context of education policies? The election manifesto related to the Turkish General Election that is scheduled to take place on May 14, 2023, is pre-analyzed as the recent political communication text in Türkiye.
{"title":"Eğitim Politikaları Bağlamında “Dilin” Yeri: Türkiye’de 2023 Siyasal İletişim Metninin Ön incelemesi","authors":"Ebru Eren","doi":"10.55796/dusuncevetoplum.1267093","DOIUrl":"https://doi.org/10.55796/dusuncevetoplum.1267093","url":null,"abstract":"The present research notes aim to discuss how political communication text shapes education policies in Türkiye: How does political communication make education policy a political product based on ideology? What is the education policy topic that bears ideological traces? What is the part of language in the context of education policies? The election manifesto related to the Turkish General Election that is scheduled to take place on May 14, 2023, is pre-analyzed as the recent political communication text in Türkiye.","PeriodicalId":128518,"journal":{"name":"Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"92 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124630358","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-13DOI: 10.55796/dusuncevetoplum.1191122
E. Yıldız, Şule Yüksel Özmen
Son yıllarda teknolojik gelişimler ile birlikte, habercilik kavramının artık dijitalde yoğunlukla kullanılması ve bu alana dahil olmasıyla ile birlikte yeni gazetecilik pratikleri ortaya çıkmış, gazetecilik sosyal medya platformları içerisinde kendine yer bulmuştur. Bu doğrultuda çalışmada gazetecilik olgusunun sosyal medya pratikleri içerisinde nasıl işlendiği, sosyal medya kullanım şekillerinin nasıl olduğu ve haberin okuyucusu konumunda olan bireyin bu alanda ki kullanımına bakılmıştır. Çalışmada yedi adet sosyal medya platformu incelenmiş ve bu yedi sosyal medya platformunda bağımsız olarak adlandırılan kuruluşlar, gazeteciler ve yurttaş gazeteciler örnek olarak alınmıştır. Araştırmada doküman analizi yöntemi ile veriler toplanmış ve içerik analiziyle çözümlenmiştir. Değişen gazetecilik pratiklerinin sosyal medya ile birlikte ne tür bir değişim içerisine girdiği ve bu dönüşümün gazeteciliğe nasıl etki edildiği incelenmiştir. Makalede içerik analizi yöntemiyle incelenen sosyal medya platformları yalnızca Facebook, Twitter, Youtube ve WhatsApp, Instagram, Tiktok, Telegram sınırlandırılmıştır. Bunun en önemli sebebi aktif olarak kullanıcı sayısı yüksek oranda olan ve kendi alanındaki en bilinen sosyal medya platformları olmalarındandır. Seçilen yedi sosyal medya üzerinden gazetecilik pratiklerin nasıl işlediğine bakılmış, incelenen sosyal medya platformlarından hepsinin gazetecilik alanında bağımsız olarak etkili bir kullanım aracı ve kullanıcıya ulaşmada özellikle bağımsız ve yurttaş gazeteciler için önemli olduğu görülmüştür. Sosyal medyanın gazetecilikte kullanılmasının en önemli sebebinin ise bağımsız bir habercilik isteğinden ortaya çıktığı sonucuna varılmıştır.
{"title":"COMMUNICATION PRACTICES ON SOCIAL MEDIA PLATFORMS","authors":"E. Yıldız, Şule Yüksel Özmen","doi":"10.55796/dusuncevetoplum.1191122","DOIUrl":"https://doi.org/10.55796/dusuncevetoplum.1191122","url":null,"abstract":"Son yıllarda teknolojik gelişimler ile birlikte, habercilik kavramının artık dijitalde yoğunlukla kullanılması ve bu alana dahil olmasıyla ile birlikte yeni gazetecilik pratikleri ortaya çıkmış, gazetecilik sosyal medya platformları içerisinde kendine yer bulmuştur. Bu doğrultuda çalışmada gazetecilik olgusunun sosyal medya pratikleri içerisinde nasıl işlendiği, sosyal medya kullanım şekillerinin nasıl olduğu ve haberin okuyucusu konumunda olan bireyin bu alanda ki kullanımına bakılmıştır. Çalışmada yedi adet sosyal medya platformu incelenmiş ve bu yedi sosyal medya platformunda bağımsız olarak adlandırılan kuruluşlar, gazeteciler ve yurttaş gazeteciler örnek olarak alınmıştır. Araştırmada doküman analizi yöntemi ile veriler toplanmış ve içerik analiziyle çözümlenmiştir. Değişen gazetecilik pratiklerinin sosyal medya ile birlikte ne tür bir değişim içerisine girdiği ve bu dönüşümün gazeteciliğe nasıl etki edildiği incelenmiştir. Makalede içerik analizi yöntemiyle incelenen sosyal medya platformları yalnızca Facebook, Twitter, Youtube ve WhatsApp, Instagram, Tiktok, Telegram sınırlandırılmıştır. Bunun en önemli sebebi aktif olarak kullanıcı sayısı yüksek oranda olan ve kendi alanındaki en bilinen sosyal medya platformları olmalarındandır. Seçilen yedi sosyal medya üzerinden gazetecilik pratiklerin nasıl işlediğine bakılmış, incelenen sosyal medya platformlarından hepsinin gazetecilik alanında bağımsız olarak etkili bir kullanım aracı ve kullanıcıya ulaşmada özellikle bağımsız ve yurttaş gazeteciler için önemli olduğu görülmüştür. Sosyal medyanın gazetecilikte kullanılmasının en önemli sebebinin ise bağımsız bir habercilik isteğinden ortaya çıktığı sonucuna varılmıştır.","PeriodicalId":128518,"journal":{"name":"Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"6 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132111603","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-05-29DOI: 10.55796/dusuncevetoplum.1294328
Arpine Mizikyan
Angela Carter’ın 1985 yılında yayımlanmış kısa öyküsü, “Fall Nehri Balta Cinayetleri”, 1892 yılının Ağustos ayında Amerika’nın püriten ağırlıklı Massachusetts eyaletindeki Fall Nehri kasabasında gerçekleşmiş olan iki cinayeti ele alır. Carter hikayesini, Amerikan tarihine damgasını vurmuş ve bu olayla ünlenmiş (!) Lizzie Borden adlı kadının, babası ve üvey annesini vahşice öldürmesi üzerine kurar. Olayın geçtiği tarihten bu yana, Lizzie Borden tartışmalı bir figür olarak tarihte yerini almıştır. Tartışmalı çünkü, cinayetlerden dolayı göz altına alınmış ve mahkemeye çıkarılmış olsa da, bu suçları işlediği ispatlanamamış; belli bir süre sonra delil yetersizliğinden dolayı serbest bırakılmış ve hafızalara bir muamma olarak kazınmıştır. Bu makalede, Kanadalı edebiyat eleştirmeni ve kuramcı Linda Hutcheon’un, geçmişle ilgilenen postmodern romanlardan yola çıkarak, tarihsellik algısını destekleyen ve okuyucunun geçmişle kurduğu ilişki yoluyla tarif ettiği, “tarihyazımcı üst-kurmaca” kavramını temel alarak, Angela Carter’ın, 19. yy. Amerikan tarihinde geçen “Lizzie Borden Olayını”, kısa öykü yapısında tekrar ele alıp, postmodernizmin en önemli özelliklerinden biri olan “yenidenyazma” yöntemi ile neden tekrar gün ışığına çıkardığı incelenecektir. Angela Carter, “Fall Nehri Balta Cinayetleri” ile otuzlu yaşlarında genç bir kadının, babası ve üvey annesini niçin katlettiğini, bu cinayetleri hangi kötü ve olumsuz şartlar altında gerçekleştirdiğini okuyucuya resmetmeyi amaçlamaktadır. Olayların yer aldığı ortamı, evdeki ve dışarıdaki insanları ve atmosferi tekrar yazarak, Lizzie Borden’ı derinden etkileyen, nerdeyse onu bu cinayetleri işlemeye teşvik eden ve aldığı kararlar üzerinde güçlü bir rol oynayan nedenleri göstermektedir. Bu durumda şunu dile getirmekte fayda var: Tarihsel Lizzie Borden’dan farklı olarak, Carter’ın yarattığı Lizzie Borden suçludur.
{"title":"“Fall Nehri Balta Cinayetleri”: Tarihyazımcı Üstkurmaca Yöntemiyle Lizzie Borden'ı Yeniden Yazmak","authors":"Arpine Mizikyan","doi":"10.55796/dusuncevetoplum.1294328","DOIUrl":"https://doi.org/10.55796/dusuncevetoplum.1294328","url":null,"abstract":"Angela Carter’ın 1985 yılında yayımlanmış kısa öyküsü, “Fall Nehri Balta Cinayetleri”, 1892 yılının Ağustos ayında Amerika’nın püriten ağırlıklı Massachusetts eyaletindeki Fall Nehri kasabasında gerçekleşmiş olan iki cinayeti ele alır. Carter hikayesini, Amerikan tarihine damgasını vurmuş ve bu olayla ünlenmiş (!) Lizzie Borden adlı kadının, babası ve üvey annesini vahşice öldürmesi üzerine kurar. Olayın geçtiği tarihten bu yana, Lizzie Borden tartışmalı bir figür olarak tarihte yerini almıştır. Tartışmalı çünkü, cinayetlerden dolayı göz altına alınmış ve mahkemeye çıkarılmış olsa da, bu suçları işlediği ispatlanamamış; belli bir süre sonra delil yetersizliğinden dolayı serbest bırakılmış ve hafızalara bir muamma olarak kazınmıştır. \u0000Bu makalede, Kanadalı edebiyat eleştirmeni ve kuramcı Linda Hutcheon’un, geçmişle ilgilenen postmodern romanlardan yola çıkarak, tarihsellik algısını destekleyen ve okuyucunun geçmişle kurduğu ilişki yoluyla tarif ettiği, “tarihyazımcı üst-kurmaca” kavramını temel alarak, Angela Carter’ın, 19. yy. Amerikan tarihinde geçen “Lizzie Borden Olayını”, kısa öykü yapısında tekrar ele alıp, postmodernizmin en önemli özelliklerinden biri olan “yenidenyazma” yöntemi ile neden tekrar gün ışığına çıkardığı incelenecektir. \u0000Angela Carter, “Fall Nehri Balta Cinayetleri” ile otuzlu yaşlarında genç bir kadının, babası ve üvey annesini niçin katlettiğini, bu cinayetleri hangi kötü ve olumsuz şartlar altında gerçekleştirdiğini okuyucuya resmetmeyi amaçlamaktadır. Olayların yer aldığı ortamı, evdeki ve dışarıdaki insanları ve atmosferi tekrar yazarak, Lizzie Borden’ı derinden etkileyen, nerdeyse onu bu cinayetleri işlemeye teşvik eden ve aldığı kararlar üzerinde güçlü bir rol oynayan nedenleri göstermektedir. Bu durumda şunu dile getirmekte fayda var: Tarihsel Lizzie Borden’dan farklı olarak, Carter’ın yarattığı Lizzie Borden suçludur.","PeriodicalId":128518,"journal":{"name":"Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"97 3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115688450","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-05-22DOI: 10.55796/dusuncevetoplum.1248860
Safa Görkem Aktaş
Bu çalışmada dijital medyanın sahiplik yapısı, 2022’de Elon Musk’ın dünyanın en çok kullanıcı sayısına sahip sosyal medya platformları arasında yer alan Twitter’ı satın alması örneğinden hareketle, ağ toplumu ekonomisi teorisi ve betimleyici analiz yöntemiyle incelenmiştir. Dijital medya ortamlarında kullanıcılar Internet erişiminin olduğu her yerde sosyal ağlarda paylaşım yapma, diğer kullanıcılarla etkileşim kurma, alışveriş yapma, gündemi takip etme, Web sayfalarını gezinme veya dizi/film izleme gibi olanaklara sahiptir. Dijital medyanın etkileşim (Interactivity) özelliği başta olmak üzere tüm bu dinamikler, sosyal, ekonomik, politik ve kültürel düzlemde pek çok değişimi beraberinde getirerek ağ toplumu yapısını ortaya çıkarmıştır. Ağ ortamında kullanıcıların, Web sayfaları veya sosyal medya aracılığıyla yaptıkları her çevrimiçi hareket veriye dönüşmekte; medya kuruluşları ve dijital reklam sağlayıcıları ise kullanıcıların online işlemlerinden elde ettikleri bu verileri bireyleri yönlendirme, pazarlama hedeflerine ulaşma, yeni teknolojiler üretme ve ekonomik strateji geliştirme amacıyla kullanmaktadır. Ağ toplumunda bireylere ulaşmanın ve finansal hedeflere gerekleştirmenin yolunun dijital medya platformlarını doğru ve aktif bir şekilde kullanmaktan geçtiğini bilen küresel ekonominin aktörleri ise, kullanıcı sayısı her geçen gün artan bu platformların yönetim sürecinde söz sahibi olmak istemektedir. Tüm bunlara ek olarak, Elon Musk’ın Twitter’ı satın alma sürecinde ve aldıktan sonra uyguladığı politikalar dijital medyadaki sahiplik yapısının değerlendirilmesi konusunda önemli ipuçları sunmaktadır. Çalışmada bu olgular dikkate alınarak, günümüzde enformasyon akışının temel aracı haline gelen dijital medya ortamlarının sahiplik yapısı Twitter şirketi ve Elon Musk’ın uygulamaları çerçevesinde değerlendirilmiştir.
{"title":"AĞ TOPLUMUNDA DİJİTAL MEDYA SAHİPLİĞİ: ELON MUSK VE TWITTER ÖRNEĞİ","authors":"Safa Görkem Aktaş","doi":"10.55796/dusuncevetoplum.1248860","DOIUrl":"https://doi.org/10.55796/dusuncevetoplum.1248860","url":null,"abstract":"Bu çalışmada dijital medyanın sahiplik yapısı, 2022’de Elon Musk’ın dünyanın en çok kullanıcı sayısına sahip sosyal medya platformları arasında yer alan Twitter’ı satın alması örneğinden hareketle, ağ toplumu ekonomisi teorisi ve betimleyici analiz yöntemiyle incelenmiştir. Dijital medya ortamlarında kullanıcılar Internet erişiminin olduğu her yerde sosyal ağlarda paylaşım yapma, diğer kullanıcılarla etkileşim kurma, alışveriş yapma, gündemi takip etme, Web sayfalarını gezinme veya dizi/film izleme gibi olanaklara sahiptir. Dijital medyanın etkileşim (Interactivity) özelliği başta olmak üzere tüm bu dinamikler, sosyal, ekonomik, politik ve kültürel düzlemde pek çok değişimi beraberinde getirerek ağ toplumu yapısını ortaya çıkarmıştır. Ağ ortamında kullanıcıların, Web sayfaları veya sosyal medya aracılığıyla yaptıkları her çevrimiçi hareket veriye dönüşmekte; medya kuruluşları ve dijital reklam sağlayıcıları ise kullanıcıların online işlemlerinden elde ettikleri bu verileri bireyleri yönlendirme, pazarlama hedeflerine ulaşma, yeni teknolojiler üretme ve ekonomik strateji geliştirme amacıyla kullanmaktadır. Ağ toplumunda bireylere ulaşmanın ve finansal hedeflere gerekleştirmenin yolunun dijital medya platformlarını doğru ve aktif bir şekilde kullanmaktan geçtiğini bilen küresel ekonominin aktörleri ise, kullanıcı sayısı her geçen gün artan bu platformların yönetim sürecinde söz sahibi olmak istemektedir. Tüm bunlara ek olarak, Elon Musk’ın Twitter’ı satın alma sürecinde ve aldıktan sonra uyguladığı politikalar dijital medyadaki sahiplik yapısının değerlendirilmesi konusunda önemli ipuçları sunmaktadır. Çalışmada bu olgular dikkate alınarak, günümüzde enformasyon akışının temel aracı haline gelen dijital medya ortamlarının sahiplik yapısı Twitter şirketi ve Elon Musk’ın uygulamaları çerçevesinde değerlendirilmiştir.","PeriodicalId":128518,"journal":{"name":"Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"87 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"133613390","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-28DOI: 10.55796/dusuncevetoplum.1219290
Buse Şi̇şman
Küreselleşme dahilinde hızlı harcama ve tüketime yönelik artan bir eğilim söz konusu olmuştur. Hızlı yaşam temposu içerisinde insanların yemek yeme eylemlerine ayırdıkları zaman dilimi kısalmıştır. Değişen beslenme alışkanlıkları ile gıdaların güvenilirliği ve besin değerleri ikinci plana atılmıştır. Ne var ki, gün geçtikçe hız olgusuna karşı farklı tepkiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Tepkiler sonucunda sağlıklı, güvenilir, adil gıda ve gıda hakkı gibi kavramlar ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu tepkilerin en önemlilerinden biri, hızlı tüketim alışkanlıkları ile mücadele etmek, yerel gelenekleri ve daha yavaş bir yaşamı savunmak amacı ile İtalyan yazar Carlo Petrini’nin önderliğinde 1980’lerde ortaya çıkan Slow Food hareketi olmuştur. Bu hareketle birlikte toprak ana için mücadeleler verilmeye başlanmıştır. Mücadeleler ile de bir bilinç kazandırılmıştır. Bu çalışmada Slow Food’un da felsefesi olan “iyi, temiz, adil gıda” politikasının geçmişten günümüze gelişme ve yaygınlaşma hikayesi Carlo Petrini’nin kaleme aldığı “Terra Madre” adlı kitabın incelenmesi dahilinde yansıtılmaya çalışılmıştır.
{"title":"KİTAP İNCELEMESİ: TERRA MADRE","authors":"Buse Şi̇şman","doi":"10.55796/dusuncevetoplum.1219290","DOIUrl":"https://doi.org/10.55796/dusuncevetoplum.1219290","url":null,"abstract":"Küreselleşme dahilinde hızlı harcama ve tüketime yönelik artan bir eğilim söz konusu olmuştur. Hızlı yaşam temposu içerisinde insanların yemek yeme eylemlerine ayırdıkları zaman dilimi kısalmıştır. Değişen beslenme alışkanlıkları ile gıdaların güvenilirliği ve besin değerleri ikinci plana atılmıştır. Ne var ki, gün geçtikçe hız olgusuna karşı farklı tepkiler ortaya çıkmaya başlamıştır. Tepkiler sonucunda sağlıklı, güvenilir, adil gıda ve gıda hakkı gibi kavramlar ön plana çıkmaya başlamıştır. Bu tepkilerin en önemlilerinden biri, hızlı tüketim alışkanlıkları ile mücadele etmek, yerel gelenekleri ve daha yavaş bir yaşamı savunmak amacı ile İtalyan yazar Carlo Petrini’nin önderliğinde 1980’lerde ortaya çıkan Slow Food hareketi olmuştur. Bu hareketle birlikte toprak ana için mücadeleler verilmeye başlanmıştır. Mücadeleler ile de bir bilinç kazandırılmıştır. Bu çalışmada Slow Food’un da felsefesi olan “iyi, temiz, adil gıda” politikasının geçmişten günümüze gelişme ve yaygınlaşma hikayesi Carlo Petrini’nin kaleme aldığı “Terra Madre” adlı kitabın incelenmesi dahilinde yansıtılmaya çalışılmıştır.","PeriodicalId":128518,"journal":{"name":"Düşünce ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi","volume":"5 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134354636","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}