Monopol olarak adlandırılan aksak rekabet piyasaları birçok türüyle gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ekonomilerde görülmektedir. Rekabeti bozucu bu oluşumların önüne geçmek ve ekonomik yapı içerisinde var olanların ise ekonomiye verdileri veya muhtemel politika yapıcıların öncelikli görevlerinden biridir. Serbest piyasa ekonomisinde kaynakların etkin bir şekilde dağılımı istikrarlı ve güçlü bir ekonominin çekirdeğini oluşturur. Gıda ve tarım üretiminde de istikrarlı ve verimli büyüme rekabet koşullarının sağlıklı işlemesine bağlıdır. Yeterli üretimin sağlanamamasında yanlış politikalar etkili olmaktadır. Sınırlı üretim, pazarlama aşamasında rekabet sürecinin aksaması ile birleşince fahiş fiyatlar ortaya çıkmaktadır. Kamu sektörü bu sorunla mücadele etmek için üretimden tüketime geçen süreçte çeşitli tedbirler alır. Bu çalışmada monopol piyasalarının oluşumları piyasa başarısızlıkları temelinde ortaya konulmaya çalışılarak monopolün piyasa gücünün nasıl kırılabileceği teorik olarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. Son dönemde Türkiye’de beş büyük markete kartel cezası kesilmesi de bu bağlamda incelenmiştir. Sonuç olarak monopolün piyasa gücünü kırmada kullanılan politikaların ekonominin dinamiklerine uygun ve sektörel olarak iyi belirlenmesi, monopolü önlemeye yönelik en etkin politika olduğunu apaçık ortaya koymuştur. Aynı zamanda kamu sektörünün fahiş fiyatlarla mücadelesinin tarımsal üretimin teşviği ve planlanması ile daha başarılı olabileceği değerlendirilmektedir.
{"title":"SÜRDÜRÜLEBİLİR GIDA ÜRETİMİ VE MONOPOL OLUŞUMLARIN ENGELLENMESİNDE KAMUNUN ETKİNLİĞİ: ZİNCİR MARKETLER ÖRNEĞİ","authors":"Burak Ökde, Yasemin Demez","doi":"10.31457/hr.1310091","DOIUrl":"https://doi.org/10.31457/hr.1310091","url":null,"abstract":"Monopol olarak adlandırılan aksak rekabet piyasaları birçok türüyle gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ekonomilerde görülmektedir. Rekabeti bozucu bu oluşumların önüne geçmek ve ekonomik yapı içerisinde var olanların ise ekonomiye verdileri veya muhtemel politika yapıcıların öncelikli görevlerinden biridir. Serbest piyasa ekonomisinde kaynakların etkin bir şekilde dağılımı istikrarlı ve güçlü bir ekonominin çekirdeğini oluşturur. Gıda ve tarım üretiminde de istikrarlı ve verimli büyüme rekabet koşullarının sağlıklı işlemesine bağlıdır. Yeterli üretimin sağlanamamasında yanlış politikalar etkili olmaktadır. Sınırlı üretim, pazarlama aşamasında rekabet sürecinin aksaması ile birleşince fahiş fiyatlar ortaya çıkmaktadır. Kamu sektörü bu sorunla mücadele etmek için üretimden tüketime geçen süreçte çeşitli tedbirler alır. Bu çalışmada monopol piyasalarının oluşumları piyasa başarısızlıkları temelinde ortaya konulmaya çalışılarak monopolün piyasa gücünün nasıl kırılabileceği teorik olarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. Son dönemde Türkiye’de beş büyük markete kartel cezası kesilmesi de bu bağlamda incelenmiştir. Sonuç olarak monopolün piyasa gücünü kırmada kullanılan politikaların ekonominin dinamiklerine uygun ve sektörel olarak iyi belirlenmesi, monopolü önlemeye yönelik en etkin politika olduğunu apaçık ortaya koymuştur. Aynı zamanda kamu sektörünün fahiş fiyatlarla mücadelesinin tarımsal üretimin teşviği ve planlanması ile daha başarılı olabileceği değerlendirilmektedir.","PeriodicalId":268288,"journal":{"name":"Hakkari Review","volume":"44 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123222372","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türkçe dünya diller arasında Altay dilleri arasında gösterilir. Bu dil ailesinin en önemli özeliklerinden birisi de söz konusu aileye mensup dillerin sondan eklemeli diller olmasıdır ki Türkçede bunun tam olarak görüldüğü söylenebilir. Türkçede bir kelime, ünlü olmak kaydıyla bazen tek sese kadar indirgenebilmektedir; böylece kök olarak bilinen bazı kelimelerin de aslında zamanla kök olmayıp bir gövde olduğu anlaşılmaktadır. Bu konu üzerinde birçok çalışma yapılmıştır; bunlar arasında Necmettin Hacıeminoğlu, Ahmet Bican Ercilasun ve Şinasi Tekin’in bazı çalışmaları zikredilebilir. Bu çalışmada biz de kıp- / kırp-, kıpırda-, kır-, kır “sınır, hudut”, kıs-, kıt, kıvır-, kıy- kelimelerinin ve bunların türevlerinin, aslında “*kırmak, kısmak, kesmek” anlamlı farazi bir *kı- fiilinden gelebileceklerini varsaymaktayız. Söz konusu kelimeleri bu kök fiile bağlarken aralarında anlam ve şekil ilişkisinin de sağlandığını görmekteyiz. Çalışmamız bir giriş, ana metin ve sonuç bölümlerinden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Türkçenin yapısı hakkında ve kök fiillerle alakalı bazı öne çıkan çalışmalardan bahsedilmiştir. Ana metinde farazi olarak var olduğunu kabul ettiğimiz *kı- fiili ve türevlerinden bahsedilmiştir. Sonuç bölümünde ise Söz konusu fiilden türediğini düşündüğümüz kelimeler bir şema ile gösterilerek genel bir değerlendirme yapılmıştır.
{"title":"*Kı- Fiili ve Türevleri","authors":"Hami Akman","doi":"10.31457/hr.1261363","DOIUrl":"https://doi.org/10.31457/hr.1261363","url":null,"abstract":"Türkçe dünya diller arasında Altay dilleri arasında gösterilir. Bu dil ailesinin en önemli özeliklerinden birisi de söz konusu aileye mensup dillerin sondan eklemeli diller olmasıdır ki Türkçede bunun tam olarak görüldüğü söylenebilir. Türkçede bir kelime, ünlü olmak kaydıyla bazen tek sese kadar indirgenebilmektedir; böylece kök olarak bilinen bazı kelimelerin de aslında zamanla kök olmayıp bir gövde olduğu anlaşılmaktadır. Bu konu üzerinde birçok çalışma yapılmıştır; bunlar arasında Necmettin Hacıeminoğlu, Ahmet Bican Ercilasun ve Şinasi Tekin’in bazı çalışmaları zikredilebilir. \u0000Bu çalışmada biz de kıp- / kırp-, kıpırda-, kır-, kır “sınır, hudut”, kıs-, kıt, kıvır-, kıy- kelimelerinin ve bunların türevlerinin, aslında “*kırmak, kısmak, kesmek” anlamlı farazi bir *kı- fiilinden gelebileceklerini varsaymaktayız. Söz konusu kelimeleri bu kök fiile bağlarken aralarında anlam ve şekil ilişkisinin de sağlandığını görmekteyiz. \u0000Çalışmamız bir giriş, ana metin ve sonuç bölümlerinden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Türkçenin yapısı hakkında ve kök fiillerle alakalı bazı öne çıkan çalışmalardan bahsedilmiştir. Ana metinde farazi olarak var olduğunu kabul ettiğimiz *kı- fiili ve türevlerinden bahsedilmiştir. Sonuç bölümünde ise Söz konusu fiilden türediğini düşündüğümüz kelimeler bir şema ile gösterilerek genel bir değerlendirme yapılmıştır.","PeriodicalId":268288,"journal":{"name":"Hakkari Review","volume":"29 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123325588","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İnsanlar yaşam sürecinde, zaman zaman bazı sorunlarla karşılaşırlar, Bu sorunların çoğu bireyin kendi çabalarıyla ya da akraba, arkadaş grubu sosyal çevresinin desteği sayesinde çözüme kavuşabilen türdendir. Bunun yanı sıra insanlar, bazen hiç bilmedikleri kimselerden bu konularda yardım görür; bazen de sorunları için başkalarına danışma gereği duyarlar. “Ancak öyle sorunlar ve ihtiyaçlar vardır ki giderilmesi; hekim, psikolog ve sosyal hizmet uzmanı gibi belirli profesyonel kişilere başvurmayı ve mesleki bir hizmetten yararlanmayı gerektirir (Turan, 1999).” Hatta bu sorunlar, kimi durumlarda birey ve ailesini etkilemekle kalmaz; tüm toplumda etkilerini hissettiren ve pek çok sosyal kurumun fonksiyonlarını ilgilendiren bir boyut kazanabilir. Bu çalışmada ise, mediko-sosyal bir olgu olan infertilitenin, birey ve aile kurumu üzerindeki etkilerinin yanı sıra toplumsal bir boyut kazandığına, başka bir deyişle toplumsal bir sorun alanı teşkil ettiğine yer verilecek ve bu yönüyle de sosyal hizmetin uzmanlık alanı kapsamında; infertilite ile sosyal hizmet arasında mesleki bir ilişki kurularak, mesleğin bu soruna yönelik müdahalesi ele alınacaktır.
{"title":"İNFERTİL BİREYLERİN SORUNLARI VE SOSYAL HİZMET MÜDAHALESİ","authors":"İsmail Akgül","doi":"10.31457/hr.1302138","DOIUrl":"https://doi.org/10.31457/hr.1302138","url":null,"abstract":"İnsanlar yaşam sürecinde, zaman zaman bazı sorunlarla karşılaşırlar, Bu sorunların çoğu bireyin kendi çabalarıyla ya da akraba, arkadaş grubu sosyal çevresinin desteği sayesinde çözüme kavuşabilen türdendir. Bunun yanı sıra insanlar, bazen hiç bilmedikleri kimselerden bu konularda yardım görür; bazen de sorunları için başkalarına danışma gereği duyarlar. “Ancak öyle sorunlar ve ihtiyaçlar vardır ki giderilmesi; hekim, psikolog ve sosyal hizmet uzmanı gibi belirli profesyonel kişilere başvurmayı ve mesleki bir hizmetten yararlanmayı gerektirir (Turan, 1999).” Hatta bu sorunlar, kimi durumlarda birey ve ailesini etkilemekle kalmaz; tüm toplumda etkilerini hissettiren ve pek çok sosyal kurumun fonksiyonlarını ilgilendiren bir boyut kazanabilir. \u0000Bu çalışmada ise, mediko-sosyal bir olgu olan infertilitenin, birey ve aile kurumu üzerindeki etkilerinin yanı sıra toplumsal bir boyut kazandığına, başka bir deyişle toplumsal bir sorun alanı teşkil ettiğine yer verilecek ve bu yönüyle de sosyal hizmetin uzmanlık alanı kapsamında; infertilite ile sosyal hizmet arasında mesleki bir ilişki kurularak, mesleğin bu soruna yönelik müdahalesi ele alınacaktır.","PeriodicalId":268288,"journal":{"name":"Hakkari Review","volume":"9 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126420638","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Makalede istihdam ve işsizlik kavramlarının bilimsel-teorik öneminden dolayı güncelliğini koruduğuna değinilmiştir. Bu kavram, insan toplumunun var olduğu dönemlerde gerçek etkinliğin itici bir unsuru olarak kendini göstermiş ve daha deneysel bir öz kazanmıştır. İstihdam ve işsizliğin iktisat biliminin ve diğer sosyal araştırmaların merkezinde yer alan bir kavram olduğu ve çoğu ülkenin ulusal ekonomilerinin ilgili düzenleyici mekanizmaları tarafından düzenlendiği gösterilmiştir. Dolayısıyla istihdam aynı zamanda makroekonomik süreçlerin stratejik bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. İstihdamın bir yandan işgücü kaynaklarının amaçlı kullanımının sonucu olduğu, diğer yandan da belirli çalışma alışkanlıkları ile üretim araçlarının cazibesi olduğu savunulmaktadır. İşsizlik, işgücünün seferber edilememesi demektir. Doğal olarak burada ilgili mevzuata özgü faaliyet organizasyonu esas alınmalıdır. İstihdam ve işsizlik kavramları tüm yönleriyle her dönemde ülkelerin ulusal ekonomik önceliklerinin çok önemli yönlerini oluşturmaktadır. Yukarıdakilerden hareketle istihdam ve işsizlik araştırmalarının yapılması uygun görülmüştür.
{"title":"İSTİHDAM VE İŞSİZLİK KONULARINA YAKLAŞIM","authors":"Cavadxan Qasimov","doi":"10.31457/hr.1206293","DOIUrl":"https://doi.org/10.31457/hr.1206293","url":null,"abstract":"Makalede istihdam ve işsizlik kavramlarının bilimsel-teorik öneminden dolayı güncelliğini koruduğuna değinilmiştir. Bu kavram, insan toplumunun var olduğu dönemlerde gerçek etkinliğin itici bir unsuru olarak kendini göstermiş ve daha deneysel bir öz kazanmıştır. İstihdam ve işsizliğin iktisat biliminin ve diğer sosyal araştırmaların merkezinde yer alan bir kavram olduğu ve çoğu ülkenin ulusal ekonomilerinin ilgili düzenleyici mekanizmaları tarafından düzenlendiği gösterilmiştir. Dolayısıyla istihdam aynı zamanda makroekonomik süreçlerin stratejik bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. İstihdamın bir yandan işgücü kaynaklarının amaçlı kullanımının sonucu olduğu, diğer yandan da belirli çalışma alışkanlıkları ile üretim araçlarının cazibesi olduğu savunulmaktadır. İşsizlik, işgücünün seferber edilememesi demektir. Doğal olarak burada ilgili mevzuata özgü faaliyet organizasyonu esas alınmalıdır. İstihdam ve işsizlik kavramları tüm yönleriyle her dönemde ülkelerin ulusal ekonomik önceliklerinin çok önemli yönlerini oluşturmaktadır. Yukarıdakilerden hareketle istihdam ve işsizlik araştırmalarının yapılması uygun görülmüştür.","PeriodicalId":268288,"journal":{"name":"Hakkari Review","volume":"62 3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"133677167","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu makalede terörizm ve etkileri incelenecektir. Halihazırda dünya gündeminin en önemli konusu olarak görülen terör, devletlerin ulusal güvenlik politikaları arasında ilk sırada yer almaktadır. Öncelikle terörizm ve terörizmin dünyadaki etkileri anlatılacaktır. Özellikle Londra, Madrid ve İstanbul saldırıları ve arka planları incelenmiştir. Globalleşen dünyada sıcak savaşlar yerini taşeron firma benzeri terörist grupların devletlere ani eylemlerde bulunmasıyla farklı bir boyuta taşınmış bulunmaktadır. Bu tabiki her devletin birlikte çalıştığı bir terör örgütü var anlamında değildir ancak terör eylemlerinin şekil ve zamanlamalarına baktığımızda da; politik, stratejik vb. zamanlamaları dikkat çekmektedir. Dolayısıyla da her devlet yaptığı eylemlerinde uluslararası arenaya karşı sorumluluk taşımakta ve taşımalıdır. Aksi takdirde; tepki amaçlı gerçekleştirilen her terör eyleminde masum,savunmasız insanlar zarar görmektedir. Günümüzde devletler terörün tanımı konusunda ortak bir kavram üzerinde anlaşamamaktadırlar. Öte yandan terörizmin en önemli özelliği, kurumsal bir rejim olan demokrasiyi yıkmaktır. Son olarak küresel dünyada terör suçlarıyla mücadele konusunda yaşananlar bize güvenlik güçlerinin durumunun çok önemli bir durum olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda terörle mücadelede ana ilkeler, hukuk, demokrasi ve insan hakları olarak esas alındığında çözüme yaklaşılabilecektir. Aksi sert etkileşimler, fizik kanununa göre de olduğu gibi sert tepkilerin devamına neden olacaktır. Ayrıca terör saldırıları hakkında yapılan yayınlarda, medyaya da çok önemli rol düşmektedir. Paylaşılan görüntüler, teröristlerin amaçladıkları korku yayma ve propagandalarına hizmet edecek nitelikte olmamalıdır. Güvenlik stratejileri bağlamında medya kapsamında da uluslararası işbirliği ayrı bir önem arz etmektedir.
{"title":"İSTANBUL, MADRİD VE LONDRA SALDIRILARI SONRASINDA ULUSLARARASI ARENADA TERÖR ALGISI","authors":"R. Doğan","doi":"10.31457/hr.1248363","DOIUrl":"https://doi.org/10.31457/hr.1248363","url":null,"abstract":"Bu makalede terörizm ve etkileri incelenecektir. Halihazırda dünya gündeminin en önemli konusu olarak görülen terör, devletlerin ulusal güvenlik politikaları arasında ilk sırada yer almaktadır. Öncelikle terörizm ve terörizmin dünyadaki etkileri anlatılacaktır. Özellikle Londra, Madrid ve İstanbul saldırıları ve arka planları incelenmiştir. Globalleşen dünyada sıcak savaşlar yerini taşeron firma benzeri terörist grupların devletlere ani eylemlerde bulunmasıyla farklı bir boyuta taşınmış bulunmaktadır. Bu tabiki her devletin birlikte çalıştığı bir terör örgütü var anlamında değildir ancak terör eylemlerinin şekil ve zamanlamalarına baktığımızda da; politik, stratejik vb. zamanlamaları dikkat çekmektedir. Dolayısıyla da her devlet yaptığı eylemlerinde uluslararası arenaya karşı sorumluluk taşımakta ve taşımalıdır. Aksi takdirde; tepki amaçlı gerçekleştirilen her terör eyleminde masum,savunmasız insanlar zarar görmektedir.\u0000Günümüzde devletler terörün tanımı konusunda ortak bir kavram üzerinde anlaşamamaktadırlar. Öte yandan terörizmin en önemli özelliği, kurumsal bir rejim olan demokrasiyi yıkmaktır. Son olarak küresel dünyada terör suçlarıyla mücadele konusunda yaşananlar bize güvenlik güçlerinin durumunun çok önemli bir durum olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda terörle mücadelede ana ilkeler, hukuk, demokrasi ve insan hakları olarak esas alındığında çözüme yaklaşılabilecektir. Aksi sert etkileşimler, fizik kanununa göre de olduğu gibi sert tepkilerin devamına neden olacaktır. Ayrıca terör saldırıları hakkında yapılan yayınlarda, medyaya da çok önemli rol düşmektedir. Paylaşılan görüntüler, teröristlerin amaçladıkları korku yayma ve propagandalarına hizmet edecek nitelikte olmamalıdır. Güvenlik stratejileri bağlamında medya kapsamında da uluslararası işbirliği ayrı bir önem arz etmektedir.","PeriodicalId":268288,"journal":{"name":"Hakkari Review","volume":"41 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122052940","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Son yıllarda, Dünya nüfusunun kontrolsüz artması, sanayileşmenin hızlanmasına, çevre kirliliğinin artmasına, kaynakların azalmasına ve Küresel Isınmanın etkilerinin giderek artmasına sebebiyet vermiştir. Dolayısıyla bu problemleri gidermek amacıyla belirli önlemler alınmaya ve çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda yapılan iklim değişikliği çalışmalarının katkısı ile yeşil pazarlama farkındalığı, yeşil ürün satın alma ve tüketici davranışlarına yönelik araştırmaların arttığı görülmektedir. Bu araştırmaların çoğu doğal kaynakların sürdürülebilirliği üzerine yoğunlaşmakta ve özellikle genç neslin ve çocukların daha sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri açısından yeşil ürün farkındalığının ve kullanımının gerekliliğine işaret etmektedir. Bu çalışmanın amacı, tüketicilerin demografik özelliklerinin yeşil ürün satın alma davranışlarına etkilerini belirlemektir. Bu amaçla Hakkâri Devlet Hastanesi çalışanlarında yeşil satın alma davranışı demografik karakteristiklere göre irdelenmiştir. Hakkâri Devlet Hastanesindeki 179 çalışan ile yüz yüze anket yapılarak saha çalışması tamamlanmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına bakıldığında, tüketicilerin yaşları ile yeşil ürün satın alma davranışları arasında anlamlı ilişkiler tespit edilmiştir.
{"title":"HAKKÂRİ DEVLET HASTANESİ ÇALIŞANLARININ DEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİNİN YEŞİL ÜRÜN SATIN ALMA DAVRANIŞINA ETKİSİ","authors":"Pınar ERTUNÇ ONAY","doi":"10.31457/hr.1211712","DOIUrl":"https://doi.org/10.31457/hr.1211712","url":null,"abstract":"Son yıllarda, Dünya nüfusunun kontrolsüz artması, sanayileşmenin hızlanmasına, çevre kirliliğinin artmasına, kaynakların azalmasına ve Küresel Isınmanın etkilerinin giderek artmasına sebebiyet vermiştir. Dolayısıyla bu problemleri gidermek amacıyla belirli önlemler alınmaya ve çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda yapılan iklim değişikliği çalışmalarının katkısı ile yeşil pazarlama farkındalığı, yeşil ürün satın alma ve tüketici davranışlarına yönelik araştırmaların arttığı görülmektedir. Bu araştırmaların çoğu doğal kaynakların sürdürülebilirliği üzerine yoğunlaşmakta ve özellikle genç neslin ve çocukların daha sağlıklı bir yaşam sürdürebilmeleri açısından yeşil ürün farkındalığının ve kullanımının gerekliliğine işaret etmektedir. Bu çalışmanın amacı, tüketicilerin demografik özelliklerinin yeşil ürün satın alma davranışlarına etkilerini belirlemektir. Bu amaçla Hakkâri Devlet Hastanesi çalışanlarında yeşil satın alma davranışı demografik karakteristiklere göre irdelenmiştir. Hakkâri Devlet Hastanesindeki 179 çalışan ile yüz yüze anket yapılarak saha çalışması tamamlanmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına bakıldığında, tüketicilerin yaşları ile yeşil ürün satın alma davranışları arasında anlamlı ilişkiler tespit edilmiştir.","PeriodicalId":268288,"journal":{"name":"Hakkari Review","volume":"3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121112480","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Osmanlı Devleti’nde layiha yazma geleneği köklü bir geçmişe sahiptir. Herhangi bir konuya dair ıslahat, düzenleme veya fikir beyan etmeye yönelik yazılan rapor mahiyetindeki bu belgelere Tanzimat dönemine gidilen süreçte sıkça başvurulmuştur. II. Abdülhamid döneminde ise layihalar hem sayıca artmış hem de içerik olarak zenginleşmiştir. Valiler başta olmak üzere birçok taşra idarecisi, gözlem ve tecrübeleri neticesinde çeşitli sorunları ve çözüm önerilerini layiha şeklinde devlet idarecilerine arz etmiştir. Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’ın da üzerinde durduğu sorunlardan biri güvenliğin tesisi ile vergi ve askerlik hususlarında düzen sağlanmasıydı. Sırasıyla Sivas, İzmid ve Hakkari’de mutasarrıflık yapan Selim Sırrı Paşa tarafından kaleme alınan layiha, önerilen nahiye teşkilatının kurulması halinde söz konusu hususlarda bir düzen sağlanabileceğine dair kanaatleri içermektedir. Selim Sırrı Paşa, layiha yazma maksadını uzun yıllara dayanan tecrübelerinin bir gerekliliği olarak açıklamıştır. Çalışma kapsamında Selim Sırrı Paşa’nın biyografisi ve icraatlarına değinilmiş, kaleme aldığı layihanın içerik analizi yapılmış ve layihanın çeviri metnine yer verilmiştir.
{"title":"Selim Sırrı Paşa’nın Nahiye Teşkilatının Tesisi ile Aşar ve Ağnam Tahsilatı Hakkındaki Layihası","authors":"S. Tuna","doi":"10.31457/hr.1268649","DOIUrl":"https://doi.org/10.31457/hr.1268649","url":null,"abstract":"Osmanlı Devleti’nde layiha yazma geleneği köklü bir geçmişe sahiptir. Herhangi bir konuya dair ıslahat, düzenleme veya fikir beyan etmeye yönelik yazılan rapor mahiyetindeki bu belgelere Tanzimat dönemine gidilen süreçte sıkça başvurulmuştur. II. Abdülhamid döneminde ise layihalar hem sayıca artmış hem de içerik olarak zenginleşmiştir. Valiler başta olmak üzere birçok taşra idarecisi, gözlem ve tecrübeleri neticesinde çeşitli sorunları ve çözüm önerilerini layiha şeklinde devlet idarecilerine arz etmiştir. Osmanlı Devleti’nde Tanzimat’ın da üzerinde durduğu sorunlardan biri güvenliğin tesisi ile vergi ve askerlik hususlarında düzen sağlanmasıydı. Sırasıyla Sivas, İzmid ve Hakkari’de mutasarrıflık yapan Selim Sırrı Paşa tarafından kaleme alınan layiha, önerilen nahiye teşkilatının kurulması halinde söz konusu hususlarda bir düzen sağlanabileceğine dair kanaatleri içermektedir. Selim Sırrı Paşa, layiha yazma maksadını uzun yıllara dayanan tecrübelerinin bir gerekliliği olarak açıklamıştır. Çalışma kapsamında Selim Sırrı Paşa’nın biyografisi ve icraatlarına değinilmiş, kaleme aldığı layihanın içerik analizi yapılmış ve layihanın çeviri metnine yer verilmiştir.","PeriodicalId":268288,"journal":{"name":"Hakkari Review","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128824759","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Makale uluslararası İlişkiler literatüründe önemli bir kavram olan güç olgusuna odaklanmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde güce yönelik tanımlamalara odaklanan çalışma literatürde güç kavramına yapılan teorik yaklaşımları da ele almıştır. Klasik realizm, liberalizm ve inşacı kuramlar çerçevesinde güce yönelik yaklaşımları da incelemeyi amaçlayan makale özellikle soğuk savaş sonrası dönemde güç kavramının yaşadığı dönüşümü analiz etmeye çalışmıştır. Bu kapsamda Josep S. Nye'ın yumuşak güç kavramını inceleyen çalışma yumuşak gücü oluşturan temek kaynakları merkeze alarak sert güç yumuşak güç dönüşümünü değerlendirmeye çalışmıştır.
{"title":"Uluslararası İlişkilerde Güç Olgusu: Sert ve Yumuşak Güç","authors":"Timuçin Kodaman, Ali Hacibektaşoğlu","doi":"10.31457/hr.1209682","DOIUrl":"https://doi.org/10.31457/hr.1209682","url":null,"abstract":"Makale uluslararası İlişkiler literatüründe önemli bir kavram olan güç olgusuna odaklanmaktadır. Tarihsel süreç içerisinde güce yönelik tanımlamalara odaklanan çalışma literatürde güç kavramına yapılan teorik yaklaşımları da ele almıştır. Klasik realizm, liberalizm ve inşacı kuramlar çerçevesinde güce yönelik yaklaşımları da incelemeyi amaçlayan makale özellikle soğuk savaş sonrası dönemde güç kavramının yaşadığı dönüşümü analiz etmeye çalışmıştır. Bu kapsamda Josep S. Nye'ın yumuşak güç kavramını inceleyen çalışma yumuşak gücü oluşturan temek kaynakları merkeze alarak sert güç yumuşak güç dönüşümünü değerlendirmeye çalışmıştır.","PeriodicalId":268288,"journal":{"name":"Hakkari Review","volume":"47 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125341190","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
The aim of this study is to provide an analysis of cultural identity in both Amy Tan’s narrative on Chinese-American identity in settings she established in her novels and in Franz Kafka’s literary works in light of reflections from Prague settings under the influence of German culture. Amy and Kafka were two unique examples of cultural identity reflections in the literary writing field. Franz Kafka lived a life under the influence of European complex social setting that changed several times with wars, social upheavals, political developments. Amy Tan, on the other hand, lived a life of migration between China and America after two World Wars in a newly emerging modern life in America. While Amy Tan was unique in her approach to cultural contradictions between American and Chinese cultures both dominant in her novels, Franz Kafka reflected the effects of dominant German culture on Jewish nationals of his social circle in his novels. Both authors reflected their dominant culture’s clashes with their cultural roots in their settings, characters and narrative successfully through various techniques and methods. In this study, Amy Tan and Franz Kafka’s use of setting and metanarrative style in their novels was examined in a comparative way to reveal information about cultural experiences from many aspects such as social, historical, psychological and literary perspectives.
{"title":"Review of Cultural Identity in Amy Tan and Kafka: A Search for What is non-American in Amy Tan vs. What is non-German in Franz Kafka","authors":"Mehmet Şentürk","doi":"10.31457/hr.1202031","DOIUrl":"https://doi.org/10.31457/hr.1202031","url":null,"abstract":"The aim of this study is to provide an analysis of cultural identity in both Amy Tan’s narrative on Chinese-American identity in settings she established in her novels and in Franz Kafka’s literary works in light of reflections from Prague settings under the influence of German culture. Amy and Kafka were two unique examples of cultural identity reflections in the literary writing field. Franz Kafka lived a life under the influence of European complex social setting that changed several times with wars, social upheavals, political developments. Amy Tan, on the other hand, lived a life of migration between China and America after two World Wars in a newly emerging modern life in America. While Amy Tan was unique in her approach to cultural contradictions between American and Chinese cultures both dominant in her novels, Franz Kafka reflected the effects of dominant German culture on Jewish nationals of his social circle in his novels. Both authors reflected their dominant culture’s clashes with their cultural roots in their settings, characters and narrative successfully through various techniques and methods. In this study, Amy Tan and Franz Kafka’s use of setting and metanarrative style in their novels was examined in a comparative way to reveal information about cultural experiences from many aspects such as social, historical, psychological and literary perspectives.","PeriodicalId":268288,"journal":{"name":"Hakkari Review","volume":"32 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"127288992","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İnsan hem eğitilebilen hem de eğiten bir varlık olması açısından diğer varlıklardan ayrılır. Eğitim insanların yaşamlarında çok önemli bir yer kaplamaktadır. Bu sebeple felsefe tarihi boyunca filozoflar bu konu üzerinde kafa yormuşlardır. Eğitim kavramı her bir filozofta eğitim kavramını, birbirinden etkilenerek ama farklı bir şekilde ele almışlardır. Bu çalışmada Senaca’nın eğitim anlayışı ele alınacaktır. Roma döneminin eğitim düşüncesi Stoa filozoflarının felsefelerinde ortaya çıkmaktadır. Üç dönemden oluşan Stoa da, özellikle son dönem Stoa’sı olan İmparatorluk Stoa’sında eğitim anlayışı daha belirgin bir halde ortaya çıkmaktadır. Bu dönem düşünürleri eğitim hakkında çok fazla görüş ortaya koymuşlardır. Ancak bu görüşler içinde direk olarak eğitimle ilgili kaynaklar çok azdır. Stoa’nın son dönem düşünürlerinden olan Senca’nın Ahlak Mektupları eserinde kısmen de olsa, insanların nasıl erdemli bir birey olarak yetiştirileceğine dair öneriler yer almaktadır. Bu çalışma Seneca’nın felsefesi ışığında, eğitim anlayışını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ortaya çıkacak sonuçların günümüz eğitim sistemleri için uygun olup olmayacağı da ele alınacaktır.
{"title":"LUCİUS ANNAEUS SENECA’NIN EĞİTİM ANLAYIŞI","authors":"Mehmet Selim Bor","doi":"10.31457/hr.1211937","DOIUrl":"https://doi.org/10.31457/hr.1211937","url":null,"abstract":"İnsan hem eğitilebilen hem de eğiten bir varlık olması açısından diğer varlıklardan ayrılır. Eğitim insanların yaşamlarında çok önemli bir yer kaplamaktadır. Bu sebeple felsefe tarihi boyunca filozoflar bu konu üzerinde kafa yormuşlardır. Eğitim kavramı her bir filozofta eğitim kavramını, birbirinden etkilenerek ama farklı bir şekilde ele almışlardır. Bu çalışmada Senaca’nın eğitim anlayışı ele alınacaktır. Roma döneminin eğitim düşüncesi Stoa filozoflarının felsefelerinde ortaya çıkmaktadır. Üç dönemden oluşan Stoa da, özellikle son dönem Stoa’sı olan İmparatorluk Stoa’sında eğitim anlayışı daha belirgin bir halde ortaya çıkmaktadır. Bu dönem düşünürleri eğitim hakkında çok fazla görüş ortaya koymuşlardır. Ancak bu görüşler içinde direk olarak eğitimle ilgili kaynaklar çok azdır. Stoa’nın son dönem düşünürlerinden olan Senca’nın Ahlak Mektupları eserinde kısmen de olsa, insanların nasıl erdemli bir birey olarak yetiştirileceğine dair öneriler yer almaktadır. Bu çalışma Seneca’nın felsefesi ışığında, eğitim anlayışını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ortaya çıkacak sonuçların günümüz eğitim sistemleri için uygun olup olmayacağı da ele alınacaktır.","PeriodicalId":268288,"journal":{"name":"Hakkari Review","volume":"209 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132021129","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}