Pub Date : 2022-01-25DOI: 10.54306/sscd.2021.18189
Emrah Egemen, Özgür Öcal, Alp Özgün Börcek, Özlem Gülbahar, Müge Akmansu, Figen Fevziye Kaymaz, A. Kaymaz
Amaç: Bu çalışma sıçanlarda iyonize radyasyon sonrası gelişen beyin ve spinal kord hasarı modelinde deksametazon ve melatonin etkinliğini karşılaştırmak için yapılmıştır. Yöntem: Radyasyon verilen sıçanlarda tek doz 6.75 Gy (LD50) tüm vücut ışınlaması yapıldı. Toplamda 8 adet erkek Wistar albino sıçan rastgele olarak 4 gruba bölündü ve her bir grup 24 saatlik ve 72 saatlik takip edilecek şekilde 2 alt gruba bölündü: 1) Sham grupları (S24 ve S72), 2) Işınlama yapılan kontrol grupları (K24 ve K72), 3) Işınlama sonrası deksametazon (0,25 mg/kg) uygulanan gruplar (D24 ve D72) ve 4) Işınlama sonrası melatonin (10 mg/kg) uygulanan grupla (M24 ve M 72). Beyin ödemi, oksidatif stres (GSH ve MDA düzeyleri ölçülerek değerlendirildi) ve histopatolojik doku hasar skoru değerlendirildi. Bulgular: Sham grubu ile karşılaştırıldığında beyin ve sıvı içeriği kontrol gruplarında artarken deksametazon ve melatonin uygulanan gruplarda benzerlik gösteriyordu. Oksidatif stres, melatonin uygulaması ile azalmıştı. Hatta deksametazon uygulaması beyin MDA düzeylerindeki artışı ve 72 saat takip edilen spinal kord GSH düzeyindeki azalmayı engellemişti. Sonuç: Histopatolojik inceleme, nöronal doku hasarına karşı melatoninin en az deksametazon kadar etkin olduğunu ortaya koydu. Bütün bu bulgular göstermektedir ki melatonin, iyonize radyasyona bağlı MSS hasarında koruyucu bir ajan olarak göz önüne alına bilir.
{"title":"İyonize radyasyon sonrası gelişen oksidatif beyin ve spinal kord hasarını iyileştirmede deksametazon ve melatoninin etkilerinin sıçan modelinde karşılaştırılması","authors":"Emrah Egemen, Özgür Öcal, Alp Özgün Börcek, Özlem Gülbahar, Müge Akmansu, Figen Fevziye Kaymaz, A. Kaymaz","doi":"10.54306/sscd.2021.18189","DOIUrl":"https://doi.org/10.54306/sscd.2021.18189","url":null,"abstract":"Amaç: Bu çalışma sıçanlarda iyonize radyasyon sonrası gelişen beyin ve spinal kord hasarı modelinde deksametazon ve melatonin etkinliğini karşılaştırmak için yapılmıştır. \u0000Yöntem: Radyasyon verilen sıçanlarda tek doz 6.75 Gy (LD50) tüm vücut ışınlaması yapıldı. Toplamda 8 adet erkek Wistar albino sıçan rastgele olarak 4 gruba bölündü ve her bir grup 24 saatlik ve 72 saatlik takip edilecek şekilde 2 alt gruba bölündü: 1) Sham grupları (S24 ve S72), 2) Işınlama yapılan kontrol grupları (K24 ve K72), 3) Işınlama sonrası deksametazon (0,25 mg/kg) uygulanan gruplar (D24 ve D72) ve 4) Işınlama sonrası melatonin (10 mg/kg) uygulanan grupla (M24 ve M 72). Beyin ödemi, oksidatif stres (GSH ve MDA düzeyleri ölçülerek değerlendirildi) ve histopatolojik doku hasar skoru değerlendirildi. \u0000Bulgular: Sham grubu ile karşılaştırıldığında beyin ve sıvı içeriği kontrol gruplarında artarken deksametazon ve melatonin uygulanan gruplarda benzerlik gösteriyordu. Oksidatif stres, melatonin uygulaması ile azalmıştı. Hatta deksametazon uygulaması beyin MDA düzeylerindeki artışı ve 72 saat takip edilen spinal kord GSH düzeyindeki azalmayı engellemişti. \u0000Sonuç: Histopatolojik inceleme, nöronal doku hasarına karşı melatoninin en az deksametazon kadar etkin olduğunu ortaya koydu. Bütün bu bulgular göstermektedir ki melatonin, iyonize radyasyona bağlı MSS hasarında koruyucu bir ajan olarak göz önüne alına bilir.","PeriodicalId":309697,"journal":{"name":"Sinir Sistemi Cerrahisi Dergisi","volume":"19 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-01-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129360597","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2021-10-31DOI: 10.54306/sscd.2021.16878
Sera Kayacan, Melek Öztürk, Fatma Kaya Dağıstanlı, Nurperi Gazioğlu
Hipofiz bezinin ön bölümü (adenohipofiz) vücudumuzdaki diğer iç salgı bezlerinin çalışmasını kontrol eden, 5-7 mm büyüklüğünde bir salgı bezidir. Adenohipofiz, çeşitli trofik hormonları salgılamak üzere farklılaşmış hücreler içerir. Bu hücrelerin çeşitli genetik, epigenetik ve çevresel faktörlerle etkileşimi sonucunda çoğunluğu iyi huylu olan hipofiz tümörleri (hipofiz adenomları) ortaya çıkabilir. Hipofiz adenomları arasında tanı ve tedavisi en zor olarak bilinen ACTH-salgılayan adenomlar böbreküstü bezini aşırı uyararak kontrolsüz miktarda kortizol salgılanmasına neden olur. Vücutta yol açtığı değişikliklere Cushing hastalığı adı verilir. Cushing hastalığının USP8, USP48, EGFR, p16, p21 gibi birçok farklı genin işlevinin kaybolmasına bağlı olarak ortaya çıktığı bilinmektedir. Bunun dışında ilgili genlerin metillenmesi ve asetillenmesi gibi çeşitli epigenetik modifikasyonlar ve miRNA’lar gibi çeşitli düzenleyicilere maruz kalması sonucunda da Cushing hastalığı görülmektedir. Bu genlerin ve proteinlerin işlevlerinin belirlenmesi sayesinde yeni tedavi stratejilerinin geliştirilmesi mümkün olacaktır.
{"title":"Cushing hastalığının etyopatogenezinde genomik değişiklikler ve moleküler mekanizmalar","authors":"Sera Kayacan, Melek Öztürk, Fatma Kaya Dağıstanlı, Nurperi Gazioğlu","doi":"10.54306/sscd.2021.16878","DOIUrl":"https://doi.org/10.54306/sscd.2021.16878","url":null,"abstract":"Hipofiz bezinin ön bölümü (adenohipofiz) vücudumuzdaki diğer iç salgı bezlerinin çalışmasını kontrol eden, 5-7 mm büyüklüğünde bir salgı bezidir. Adenohipofiz, çeşitli trofik hormonları salgılamak üzere farklılaşmış hücreler içerir. Bu hücrelerin çeşitli genetik, epigenetik ve çevresel faktörlerle etkileşimi sonucunda çoğunluğu iyi huylu olan hipofiz tümörleri (hipofiz adenomları) ortaya çıkabilir. Hipofiz adenomları arasında tanı ve tedavisi en zor olarak bilinen ACTH-salgılayan adenomlar böbreküstü bezini aşırı uyararak kontrolsüz miktarda kortizol salgılanmasına neden olur. Vücutta yol açtığı değişikliklere Cushing hastalığı adı verilir. Cushing hastalığının USP8, USP48, EGFR, p16, p21 gibi birçok farklı genin işlevinin kaybolmasına bağlı olarak ortaya çıktığı bilinmektedir. Bunun dışında ilgili genlerin metillenmesi ve asetillenmesi gibi çeşitli epigenetik modifikasyonlar ve miRNA’lar gibi çeşitli düzenleyicilere maruz kalması sonucunda da Cushing hastalığı görülmektedir. Bu genlerin ve proteinlerin işlevlerinin belirlenmesi sayesinde yeni tedavi stratejilerinin geliştirilmesi mümkün olacaktır.","PeriodicalId":309697,"journal":{"name":"Sinir Sistemi Cerrahisi Dergisi","volume":"58 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-10-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126088522","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2021-10-31DOI: 10.54306/sscd.2021.73745
Özkan Özger, Necati Kaplan
Amaç: Vertebroplasti ilk kez 1984 yılında vertebra hemanjiomu olan bir hastada uygulanmıştır. Ortalama yaşam süresinin artması osteoporoz olgu sayısındaki artışa paralel olarak vertebral çökme kırıklarının görülme sıklığını da artmıştır. Pediküllerden vertebra gövdesine polimetilmetakrilat (PMMA) enjeksiyonunu içeren minimal invaziv bir tekniktir. Bu çalışmada perkütan vertebroplasti (PVP) uygulanan vertebra kompresyon kırığı (VKK) olan postmenopozal osteoporozlu (PMO) hastalarda eşlik eden hastalıklar ve bu hastalıkların sıklıkları değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Nöroşirürji kliniğimizde Mayıs 2015-Mayıs 2019 tarihleri arasında PVP uygulanan VKK olan PMO’lu 69 kadın hasta retrospektif olarak gözden geçirildi. Hastaların demografik verileri ile birlikte eşlik eden sistemik hastalıkları hasta dosyalarından kaydedildi. Bulgular: Çalışmamıza dahil edilen hastaların yaş ortalamaları 73,30 ± 9.09 (49-92 yıl) yıldı. Hipertansiyon, eşlik eden sistemik hastalıklar arasında %39,1’lik oranıyla ilk sırada yer aldı. Sonra azalan sırayla osteoartrit (OA), tip II diyabetes mellitus (DM), gastrointesitinal sistem hastalıkları, kardiyak hastalıklar, serebrovasküler hastalıklar, Alzheimer hastalığı, kronik obstruktif akciğer hastalığı (KOAH), geçirilmiş spinal cerrahi, tiroid hastalıkları, anemi, kronik böbrek yetmezliği (KBY), epilepsi, sigara, glokom, malignite ve depresyon saptandı. Özgeçmişinde özellik olmayan hasta sayısı ise %13’tü. Sonuç: Ülkemizde ve tüm dünyada özellikle yaşlı popülasyonda sık görülen PMO’un sistemik hastalıklar ve bazı cerrahi müdahalelerle şiddeti artabilir veya tedavisi bozulabilir. Osteoporozdan ve eşlik eden sistemik hastalıklardan korunmak cerrahi girişim uygulamaktan daha önemlidir.
{"title":"Perkütan vertebroplasti uygulanan postmenopozal hastalarda osteoporoza eşlik eden sistemik hastalıklar","authors":"Özkan Özger, Necati Kaplan","doi":"10.54306/sscd.2021.73745","DOIUrl":"https://doi.org/10.54306/sscd.2021.73745","url":null,"abstract":"Amaç: Vertebroplasti ilk kez 1984 yılında vertebra hemanjiomu olan bir hastada uygulanmıştır. Ortalama yaşam süresinin artması osteoporoz olgu sayısındaki artışa paralel olarak vertebral çökme kırıklarının görülme sıklığını da artmıştır. Pediküllerden vertebra gövdesine polimetilmetakrilat (PMMA) enjeksiyonunu içeren minimal invaziv bir tekniktir. Bu çalışmada perkütan vertebroplasti (PVP) uygulanan vertebra kompresyon kırığı (VKK) olan postmenopozal osteoporozlu (PMO) hastalarda eşlik eden hastalıklar ve bu hastalıkların sıklıkları değerlendirildi. Gereç ve Yöntem: Nöroşirürji kliniğimizde Mayıs 2015-Mayıs 2019 tarihleri arasında PVP uygulanan VKK olan PMO’lu 69 kadın hasta retrospektif olarak gözden geçirildi. Hastaların demografik verileri ile birlikte eşlik eden sistemik hastalıkları hasta dosyalarından kaydedildi. Bulgular: Çalışmamıza dahil edilen hastaların yaş ortalamaları 73,30 ± 9.09 (49-92 yıl) yıldı. Hipertansiyon, eşlik eden sistemik hastalıklar arasında %39,1’lik oranıyla ilk sırada yer aldı. Sonra azalan sırayla osteoartrit (OA), tip II diyabetes mellitus (DM), gastrointesitinal sistem hastalıkları, kardiyak hastalıklar, serebrovasküler hastalıklar, Alzheimer hastalığı, kronik obstruktif akciğer hastalığı (KOAH), geçirilmiş spinal cerrahi, tiroid hastalıkları, anemi, kronik böbrek yetmezliği (KBY), epilepsi, sigara, glokom, malignite ve depresyon saptandı. Özgeçmişinde özellik olmayan hasta sayısı ise %13’tü. Sonuç: Ülkemizde ve tüm dünyada özellikle yaşlı popülasyonda sık görülen PMO’un sistemik hastalıklar ve bazı cerrahi müdahalelerle şiddeti artabilir veya tedavisi bozulabilir. Osteoporozdan ve eşlik eden sistemik hastalıklardan korunmak cerrahi girişim uygulamaktan daha önemlidir.","PeriodicalId":309697,"journal":{"name":"Sinir Sistemi Cerrahisi Dergisi","volume":"2 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-10-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123976459","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Parkinson hastalığı (PH) ikinci en yaygın ilerleyici nörodejeneratif olup, genetik vakalar azınlıkta olup, altta yatan etyopatofizyoloji hala bilinmemektedir. Halen, kanıtlanmış ve kesin bir tedavi mevcut değildir. Yeni terapötik stratejilerin taranması ve test edilmesi için kullanılabilecek güvenilir hayvan modelleri geliştirmek çok önemlidir, mesela, sadece semptomatik tedaviler geliştirmek yerine gerçek patojenik süreci hedefleyen kök hücre tedavileri gibi. Burada, PH’nin güncellenmiş in vivo ve in vitro modellerini özetledik ve bu modelleri kullanarak kök hücre temelli deneysel çalışmaları gözden geçirdik.
{"title":"Parkinson hastalığının hayvan modelleri ve kök hücre temelli deneysel çalışmalar","authors":"Gülseli Berivan Sezen, Erdinç Civelek, Serdar Kabataş, Furkan Diren, Tunç Akkoç","doi":"10.54306/sscd.2021.42204","DOIUrl":"https://doi.org/10.54306/sscd.2021.42204","url":null,"abstract":"Parkinson hastalığı (PH) ikinci en yaygın ilerleyici nörodejeneratif olup, genetik vakalar azınlıkta olup, altta yatan etyopatofizyoloji hala bilinmemektedir. Halen, kanıtlanmış ve kesin bir tedavi mevcut değildir. Yeni terapötik stratejilerin taranması ve test edilmesi için kullanılabilecek güvenilir hayvan modelleri geliştirmek çok önemlidir, mesela, sadece semptomatik tedaviler geliştirmek yerine gerçek patojenik süreci hedefleyen kök hücre tedavileri gibi. Burada, PH’nin güncellenmiş in vivo ve in vitro modellerini özetledik ve bu modelleri kullanarak kök hücre temelli deneysel çalışmaları gözden geçirdik.","PeriodicalId":309697,"journal":{"name":"Sinir Sistemi Cerrahisi Dergisi","volume":"101 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-10-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130586320","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2021-10-31DOI: 10.54306/sscd.2021.40427
Esin Yiğitbaşı, Nuket Özkavruk Eliyatkın, V. Aydın, Yelda Özsunar Dayanır
Purpose: Epithelial cysts of the central nervous system, according to the type of cell origin; neuroepithelial or endodermal type. Endodermal cysts are rare forms of benign tumors. In this presentation, we present a 35-year-old male patient with typical histopathologic features and due to the presence of this rare lesion. We aimed to present this rare case and emphasize the importance of cystic epithelial cell differences. Methods: Neurenteric cysts, cyst lining epithelium of cell types were analyzed using immunohistochemical diagnostic methods. Results: The importance of the cell type in the endodermal cyst is also emphasized and the frequency of recurrence in cysts that have goblet-columnar epithelial component. This epithelium is increasing the risk of recurrences. However, the other cause of recurrence is also incomplete excision. Therefore, the complete excision of ECs is important, not only for avoiding recurrence but also for differentiating cell types for ECs and predicting recurrence risk. Conclusions: The precise pathologic diagnosis of cell type determines the risk of recurrence. Neurosurgeons should exert their best efforts to achieve complete excision of the cysts.
{"title":"Spinal intradural endodermal cyst","authors":"Esin Yiğitbaşı, Nuket Özkavruk Eliyatkın, V. Aydın, Yelda Özsunar Dayanır","doi":"10.54306/sscd.2021.40427","DOIUrl":"https://doi.org/10.54306/sscd.2021.40427","url":null,"abstract":"Purpose: Epithelial cysts of the central nervous system, according to the type of cell origin; neuroepithelial or endodermal type. Endodermal cysts are rare forms of benign tumors. In this presentation, we present a 35-year-old male patient with typical histopathologic features and due to the presence of this rare lesion. We aimed to present this rare case and emphasize the importance of cystic epithelial cell differences. Methods: Neurenteric cysts, cyst lining epithelium of cell types were analyzed using immunohistochemical diagnostic methods. Results: The importance of the cell type in the endodermal cyst is also emphasized and the frequency of recurrence in cysts that have goblet-columnar epithelial component. This epithelium is increasing the risk of recurrences. However, the other cause of recurrence is also incomplete excision. Therefore, the complete excision of ECs is important, not only for avoiding recurrence but also for differentiating cell types for ECs and predicting recurrence risk. Conclusions: The precise pathologic diagnosis of cell type determines the risk of recurrence. Neurosurgeons should exert their best efforts to achieve complete excision of the cysts.","PeriodicalId":309697,"journal":{"name":"Sinir Sistemi Cerrahisi Dergisi","volume":"29 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-10-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130558261","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2021-10-31DOI: 10.54306/sscd.2021.08760
M. Ertaş, Derya Karaoğlu Gündoğdu, Mert Şahinoğlu, Ender Köktekir, H. Karabağlı
Objective: Endoscopic third ventriculostomy (ETV) stands out as an important option in the treatment of hydrocephalus without shunts. Endoscopic third ventriculostomy (ETV) has become more popular due to recent technical developments in endoscopic systems. But the urge of the physician, to provide a shuntfree survival for his patients, leads to performing the procedure in a unsuitable group of patients. Compared with shunt surgery, ETV presents a more physiological solution for the treatment of hydrocephalus. ETV is accepted as the first-line treatment method in many centers in appropriate cases in the treatment of obstructive hydrocephalus. The aim of this study is to examine the results of patients under the age of two underwent endoscopic third ventriculostomy. Methods: 79 patients who underwent ETV between 2011 and 2020 in our clinic and who were under 2 years of age at the time of operation were retrospectively analyzed. Results: 45 of 79 patients were male babies and 34 were female babies. The average age of the patients is 7 months (1 day - 22 months). In 39 (49.3%) patients, there was no need for repeat surgery in their follow-up after ETV. ETV procedure was repeated in 5 (6.3%) patients, and ventriluloperitoneal shunt (VPS) surgery was performed in 2 (2.5%) patients. In 13 patients, ventriculoperitoneal shunt was applied from the anterior and presented with shunt dysfunction. VPS surgery was not performed again after ETV in 3 (23%) of 13 patients after ETV. Conclusions: ETV can also be applied to patients younger than two years of age, and this treatment can give patients the chance to live a life independent of shunt.
{"title":"Effectiveness and success rates of endoscopic third ventriculostomy in patients under 2 years old","authors":"M. Ertaş, Derya Karaoğlu Gündoğdu, Mert Şahinoğlu, Ender Köktekir, H. Karabağlı","doi":"10.54306/sscd.2021.08760","DOIUrl":"https://doi.org/10.54306/sscd.2021.08760","url":null,"abstract":"Objective: Endoscopic third ventriculostomy (ETV) stands out as an important option in the treatment of hydrocephalus without shunts. Endoscopic third ventriculostomy (ETV) has become more popular due to recent technical developments in endoscopic systems. But the urge of the physician, to provide a shuntfree survival for his patients, leads to performing the procedure in a unsuitable group of patients. Compared with shunt surgery, ETV presents a more physiological solution for the treatment of hydrocephalus. ETV is accepted as the first-line treatment method in many centers in appropriate cases in the treatment of obstructive hydrocephalus. The aim of this study is to examine the results of patients under the age of two underwent endoscopic third ventriculostomy. Methods: 79 patients who underwent ETV between 2011 and 2020 in our clinic and who were under 2 years of age at the time of operation were retrospectively analyzed. Results: 45 of 79 patients were male babies and 34 were female babies. The average age of the patients is 7 months (1 day - 22 months). In 39 (49.3%) patients, there was no need for repeat surgery in their follow-up after ETV. ETV procedure was repeated in 5 (6.3%) patients, and ventriluloperitoneal shunt (VPS) surgery was performed in 2 (2.5%) patients. In 13 patients, ventriculoperitoneal shunt was applied from the anterior and presented with shunt dysfunction. VPS surgery was not performed again after ETV in 3 (23%) of 13 patients after ETV. Conclusions: ETV can also be applied to patients younger than two years of age, and this treatment can give patients the chance to live a life independent of shunt.","PeriodicalId":309697,"journal":{"name":"Sinir Sistemi Cerrahisi Dergisi","volume":"353 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2021-10-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122336948","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2020-05-18DOI: 10.26226/morressier.5e5e70e235f8e2df5e55a2f8
E. Dervişoğlu, Ceylan Altıntaş, I. Cam, B. Çabuk, İ. Anık, S. Ceylan, Y. Anık
Purpose: The aim of this study is to determine and define differential magnetic resonance imaging (MRI) findings of pituitary adenomas and craniopharyngiomas. Materials and methods: This retrospective analysis was performed on MR imaging findings of 45 pituitary adenomas and 41 craniopharyngiomas with solid and cystic mixed appearance. MRI findings including shape ovoid, snowman, lobulation, chiasma compression, cavernous sinus invasion, 3rd ventricle compression, calcification, predominant type – cystic vs solid, contrast enhancement patterns – homogenous, reticular and extension were assessed. Results: Among MRI findings superiorly lobulated shape, third ventricle compression and reticular enhancement of solid parts were common in craniopharyngiomas while snowman shape, predominantly solid content, homogenous enhancement of solid parts were compatible with adenomas significantly at p <0.05 for all. Conclusion: Tumor shape and contrast enhancement patterns of solid parts seem discriminative MRI features for pituitary adenoma and craniopharyngiomas.
{"title":"Discriminative MRI Findings of Pituitary Adenomas from Craniopharyngiomas","authors":"E. Dervişoğlu, Ceylan Altıntaş, I. Cam, B. Çabuk, İ. Anık, S. Ceylan, Y. Anık","doi":"10.26226/morressier.5e5e70e235f8e2df5e55a2f8","DOIUrl":"https://doi.org/10.26226/morressier.5e5e70e235f8e2df5e55a2f8","url":null,"abstract":"Purpose: The aim of this study is to determine and define differential magnetic resonance imaging (MRI) findings of pituitary adenomas and craniopharyngiomas.\u0000Materials and methods: This retrospective analysis was performed on MR imaging findings of 45 pituitary adenomas and 41 craniopharyngiomas with solid and cystic mixed appearance. MRI findings including shape ovoid, snowman, lobulation, chiasma compression, cavernous sinus invasion, 3rd ventricle compression, calcification, predominant type – cystic vs solid, contrast enhancement patterns – homogenous, reticular and extension were assessed.\u0000Results: Among MRI findings superiorly lobulated shape, third ventricle compression and reticular enhancement of solid parts were common in craniopharyngiomas while snowman shape, predominantly solid content, homogenous enhancement of solid parts were compatible with adenomas significantly at p <0.05 for all.\u0000Conclusion: Tumor shape and contrast enhancement patterns of solid parts seem discriminative MRI features for pituitary adenoma and craniopharyngiomas.","PeriodicalId":309697,"journal":{"name":"Sinir Sistemi Cerrahisi Dergisi","volume":"9 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2020-05-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130161635","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}