Osmanlı Devleti’nin 1878 yılında Kıbrıs’ı İngilizlere teslim etmek zorunda kalmasıyla Ada’da İngiliz sömürge yönetimi başlamış; Ada’nın 1914 yılında İngiltere tarafından ilhak edilmesi ve 1925 yılında Britanya Krallığı’na bağlı Taç Koloni ilan edilmesiyle Kıbrıs’ta İngiliz sömürge yönetimi hüküm sürmüştür (1878-1960). 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte Türkiye’de yaşanan birçok gelişme ve inkılaplar, İngiliz sömürge idaresinde olan Kıbrıs Türk toplumu tarafından da hızlı bir şekilde benimsenmiş ve uygulanmıştır. Kıbrıs Türk toplumu, her koşulda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türkiye’ye bağlılığını dile getirmiş ve bunu davranışlarıyla da göstermiştir. Ada’da yayımlanan Kıbrıs Türk gazetelerinin hemen hemen hepsinde bu tutuma örnek teşkil eden söylemler ve haber metinleri yer almaktadır. Uzun yıllar Adada hâkimiyet süren İngiliz sömürge yönetiminden sonra Kıbrıs Türkleri ve Rumlar arasında yaşanan gerginlikleri sona erdirmek, Rumların Enosis, Türklerin ise Taksim ideolojisini ortadan kaldırmak ve tüm paydaşların çıkarlarına uygun bir ortam yaratmak için 16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Türkleri ve Rumların birlikte yaşama esasına dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğünde oluşan yeni düzende iki toplumun barış içerisinde ve demokratik bir ortamda yaşaması amaçlanmış olsa da iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti sadece üç yıl ayakta kalabilmiş ve süreç başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Buna rağmen, bu yıllarda, Kıbrıs Türk basınına yansıyan genel söylem daha önceki yıllarda olduğu gibi Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türkiye’ye olan bağlılık ve sevgi çerçevesinde devam etmiştir. Bu çalışma, 1960-1963 yılları arasında varlığını sürdüren iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde Kıbrıs Türk basınına yansıyan Atatürk ile ilgili haberleri incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda Atatürk’le ilgili gazetelere yansıyan haberler incelenmiş ve sınıflandırılarak değerlendirmelerde bulunulmuştur. Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili basına yansıyan haberlerin genellikle Onun askerî yönü ile ilgili olduğu; az da olsa edebî yönünü de içeren kişisel özelliklerinin gazete sayfalarında yer aldığı görülmüştür. Bunun yanı sıra, Atatürk’e ve Onun devrimlerine olan bağlılığı gösteren yazılara da rastlanmıştır. Çalışma sonucunda Kıbrıs Türkü’nün Mustafa Kemal Atatürk’ü bir lider olarak gördüğü ve Onun yaptıklarını kendi bağımsızlık mücadelesi sürecinde örnek aldığı tespit edilmiştir.
{"title":"KIBRIS CUMHURİYETİ (1960-1963) DÖNEMİNDE KIBRIS TÜRK BASININDA ATATÜRK","authors":"Münevver Kata, Azize Ummanel","doi":"10.33419/aamd.1301345","DOIUrl":"https://doi.org/10.33419/aamd.1301345","url":null,"abstract":"Osmanlı Devleti’nin 1878 yılında Kıbrıs’ı İngilizlere teslim etmek zorunda kalmasıyla Ada’da İngiliz sömürge yönetimi başlamış; Ada’nın 1914 yılında İngiltere tarafından ilhak edilmesi ve 1925 yılında Britanya Krallığı’na bağlı Taç Koloni ilan edilmesiyle Kıbrıs’ta İngiliz sömürge yönetimi hüküm sürmüştür (1878-1960). 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte Türkiye’de yaşanan birçok gelişme ve inkılaplar, İngiliz sömürge idaresinde olan Kıbrıs Türk toplumu tarafından da hızlı bir şekilde benimsenmiş ve uygulanmıştır. Kıbrıs Türk toplumu, her koşulda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türkiye’ye bağlılığını dile getirmiş ve bunu davranışlarıyla da göstermiştir. Ada’da yayımlanan Kıbrıs Türk gazetelerinin hemen hemen hepsinde bu tutuma örnek teşkil eden söylemler ve haber metinleri yer almaktadır. Uzun yıllar Adada hâkimiyet süren İngiliz sömürge yönetiminden sonra Kıbrıs Türkleri ve Rumlar arasında yaşanan gerginlikleri sona erdirmek, Rumların Enosis, Türklerin ise Taksim ideolojisini ortadan kaldırmak ve tüm paydaşların çıkarlarına uygun bir ortam yaratmak için 16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Türkleri ve Rumların birlikte yaşama esasına dayalı Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuştur. İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın garantörlüğünde oluşan yeni düzende iki toplumun barış içerisinde ve demokratik bir ortamda yaşaması amaçlanmış olsa da iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti sadece üç yıl ayakta kalabilmiş ve süreç başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Buna rağmen, bu yıllarda, Kıbrıs Türk basınına yansıyan genel söylem daha önceki yıllarda olduğu gibi Mustafa Kemal Atatürk’e ve Türkiye’ye olan bağlılık ve sevgi çerçevesinde devam etmiştir. Bu çalışma, 1960-1963 yılları arasında varlığını sürdüren iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde Kıbrıs Türk basınına yansıyan Atatürk ile ilgili haberleri incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda Atatürk’le ilgili gazetelere yansıyan haberler incelenmiş ve sınıflandırılarak değerlendirmelerde bulunulmuştur. Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili basına yansıyan haberlerin genellikle Onun askerî yönü ile ilgili olduğu; az da olsa edebî yönünü de içeren kişisel özelliklerinin gazete sayfalarında yer aldığı görülmüştür. Bunun yanı sıra, Atatürk’e ve Onun devrimlerine olan bağlılığı gösteren yazılara da rastlanmıştır. Çalışma sonucunda Kıbrıs Türkü’nün Mustafa Kemal Atatürk’ü bir lider olarak gördüğü ve Onun yaptıklarını kendi bağımsızlık mücadelesi sürecinde örnek aldığı tespit edilmiştir.","PeriodicalId":408985,"journal":{"name":"Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi","volume":"1 5 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123229649","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İ. Demi̇rci̇oğlu, Ebru Demi̇rci̇oğlu, Onur Güven, Kaan Özgür Kayici
Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Dönemi’yle birlikte iç güvenlik alanında attığı adımlar jandarma ve polis gibi kolluk kuvvetlerinin ortaya çıkmasını sağladı. Zaman içerisinde kolluk kuvvetlerini teşkilatlandırma noktasında gerçekleştirilen reform hareketleri, kolluk eğitimini geliştirme amacını taşıyordu. Bu kapsamda XIX. yüzyılın başlarında Balkan coğrafyasında kurulan Jandarma Mektepleri, ilerleyen dönemlerde Anadolu’nun çeşitli noktalarına yayılarak nitelikli jandarma personeli yetiştirmek için çalışmalar yapmıştır. Jandarma Teşkilatı’nın kuruluşu itibariyle devlet içerisinde düzeni ve asayişi sağlamak gibi üstlendiği bazı görevleri bulunmaktadır. Bu durumda Jandarma Okullarında yetişecek bir personelin kanun hükümlerini sahada tatbik edebilecek nitelikte hukuk bilgisine sahip olması gerekmektedir. Jandarma personeli edindiği hukuk bilgileri ölçüsünde çeşitli mülki, adli ve askeri görevler icra etmiştir. Personelin alacağı hukuk dersleri de bu noktada jandarma eğitiminin önemli bir merhalesini oluşturmaktadır. Jandarma okullarında verilen örgün eğitimin her döneminde hukuk dersleri, eğitim müfredatında kendisine yer bulmuştur. Jandarma eğitiminde bu denli önemli rol oynayan hukuk derslerinin, bu okulların kuruluşundan günümüze kadar geçen süreçte nasıl bir değişim ve gelişim geçirdiğini irdelemek, nitelikli kolluk personeli yetiştirmede hukukun rolünü tarihsel bağlamda değerlendirmek açısından fayda sağlayacaktır. Makalede genel anlamda 1904 yılından günümüze kadar olan evrede jandarma subay ve astsubaylara verilen hukuk eğitiminin içeriği, yayımlanan müfredat programları kapsamında değerlendirilmesi, hukuk alanında okutulan ders kitapları, dönemin şartlarına göre jandarma eğitiminde yaşanan kırılma noktaları incelemeye tâbi tutulmuştur. Kullanılan kaynaklar çoğunlukla hukuk alanındaki ders müfredatlarından seçilmiştir. Bu çalışmanın amacı, Jandarma Okullarının kuruluşundan günümüze jandarma subay ve astsubay eğitiminde okutulan hukuk derslerini değerlendirmektir. Makalede tarihsel yöntem kullanılmış; veriler doküman incelemesi yoluyla elde edilmiştir.
{"title":"HISTORICAL DEVELOPMENT OF LEGAL EDUCATION IN THE TURKISH GENDARMERIE","authors":"İ. Demi̇rci̇oğlu, Ebru Demi̇rci̇oğlu, Onur Güven, Kaan Özgür Kayici","doi":"10.33419/aamd.1301721","DOIUrl":"https://doi.org/10.33419/aamd.1301721","url":null,"abstract":"Osmanlı Devleti’nin Tanzimat Dönemi’yle birlikte iç güvenlik alanında attığı adımlar jandarma ve polis gibi kolluk kuvvetlerinin ortaya çıkmasını sağladı. Zaman içerisinde kolluk kuvvetlerini teşkilatlandırma noktasında gerçekleştirilen reform hareketleri, kolluk eğitimini geliştirme amacını taşıyordu. Bu kapsamda XIX. yüzyılın başlarında Balkan coğrafyasında kurulan Jandarma Mektepleri, ilerleyen dönemlerde Anadolu’nun çeşitli noktalarına yayılarak nitelikli jandarma personeli yetiştirmek için çalışmalar yapmıştır. \u0000 \u0000Jandarma Teşkilatı’nın kuruluşu itibariyle devlet içerisinde düzeni ve asayişi sağlamak gibi üstlendiği bazı görevleri bulunmaktadır. \u0000 \u0000Bu durumda Jandarma Okullarında yetişecek bir personelin kanun hükümlerini sahada tatbik edebilecek nitelikte hukuk bilgisine sahip olması gerekmektedir. Jandarma personeli edindiği hukuk bilgileri ölçüsünde çeşitli mülki, adli ve askeri görevler icra etmiştir. Personelin alacağı hukuk dersleri de bu noktada jandarma eğitiminin önemli bir merhalesini oluşturmaktadır. \u0000 \u0000Jandarma okullarında verilen örgün eğitimin her döneminde hukuk dersleri, eğitim müfredatında kendisine yer bulmuştur. Jandarma eğitiminde bu denli önemli rol oynayan hukuk derslerinin, bu okulların kuruluşundan günümüze kadar geçen süreçte nasıl bir değişim ve gelişim geçirdiğini irdelemek, nitelikli kolluk personeli yetiştirmede hukukun rolünü tarihsel bağlamda değerlendirmek açısından fayda sağlayacaktır. Makalede genel anlamda 1904 yılından günümüze kadar olan evrede jandarma subay ve astsubaylara verilen hukuk eğitiminin içeriği, yayımlanan müfredat programları kapsamında değerlendirilmesi, hukuk alanında okutulan ders kitapları, dönemin şartlarına göre jandarma eğitiminde yaşanan kırılma noktaları incelemeye tâbi tutulmuştur. Kullanılan kaynaklar çoğunlukla hukuk alanındaki ders müfredatlarından seçilmiştir. Bu çalışmanın amacı, Jandarma Okullarının kuruluşundan günümüze jandarma subay ve astsubay eğitiminde okutulan hukuk derslerini değerlendirmektir. Makalede tarihsel yöntem kullanılmış; veriler doküman incelemesi yoluyla elde edilmiştir.","PeriodicalId":408985,"journal":{"name":"Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi","volume":"16 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123493496","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
1867 yılından önce Osmanlı Devleti’nde yabancılara gayrimenkul iktisabı yasaktı. Bu tarihten itibaren devlet, Safer Kanunu ile yabancılara gayrimenkul iktisabını legal hâle getirirken iktisabı belli şartlara bağlamıştı. Böyle bir kanunun çıkartılmasında Kırım Savaşı sonrası alınan dış borçlar ve kapitülasyonlar etkili olmuştur. Yabancıların taşınmaz iktisabı Osmanlı kanunları uygulanması karara bağlanırken, bu unsurun Hicaz’da taşınmaz edinmesinin önü kapatılmıştı. Ayrıca Osmanlı uyruğunda iken sonradan yabancı bir devletin uyruğuna geçenlerin taşınmaz alması da yasaklanmıştır. Daha evvel gerçek kişilere tanınan taşınmaz edinme hakkı 1913’te yabancı tüzel kişilere de teşmil edilmiştir. Yabancıların, bu kanunla elde ettiği kazanımlarla ilgili haklar Birinci Dünya Savaşı’na dek devam etmiştir. 1914’te eski antlaşmalara ait hükümlerle birlikte kapitülasyonların lağvedilmesi yabancılara tanınan tüm ayrıcalıkları ortadan kaldırmıştır. Mütareke ile birlikte Yunanlara taşınmaz satışı özellikle Batı Anadolu’nun bazı vilayetlerinde yüzde doksanlara varmıştır. Müslüman emlakının yabancıların eline geçmemesini temin için ortaya atılan birtakım öneriler ise sonuçsuz kalmıştı. Her gün binlerce lira kıymette Müslüman emlakının yabancıların eline geçişi Türk kamuoyunda tepkileri beraberinde getirmişti. Türk basınında Müslüman emlak sahiplerinin müşkülat ve zaruretler karşısında himaye edilmesi gündeme gelse de etkili bir tedbir alınamamıştır. Tüm tedbirler, millî basın vasıtasıyla Müslüman emlak sahiplerine yönelik iyi müşteriler bulmaları hususundaki nasihatlerinden öteye gidememişti. Satışların bir hayli artması üzerine İstanbul Hükûmeti bazı tedbirlere başvurmak zorunda kalsa da bundan da bir sonuç çıkmamıştır. Lozan Antlaşması’nda ise İtilaf Devletleri vatandaşlarının Türkiye’de taşınmaz edinmesi kabul edilirken buna karşın bu devletler de Türk vatandaşlarına taşınmaz edinme hakkı tanımıştır. Bu çalışmada başlangıcından Lozan Konferansı’na kadar Türk devletinin egemenlik sorunlarından biri olan yabancılara gayrimenkul satışı belgelerle ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Çalışmamızda veri analiziyle, doküman analizi yöntem olarak kullanılacaktır.
{"title":"REAL ESTATE SALES TO FOREIGNERS AND PROBLEMS ENCOUNTERED IN TÜRKİYE IN THE PROCESS UP TO THE LAUSANNE CONFERENCE","authors":"Cengiz Mutlu","doi":"10.33419/aamd.1301600","DOIUrl":"https://doi.org/10.33419/aamd.1301600","url":null,"abstract":"1867 yılından önce Osmanlı Devleti’nde yabancılara gayrimenkul iktisabı yasaktı. Bu tarihten itibaren devlet, Safer Kanunu ile yabancılara gayrimenkul iktisabını legal hâle getirirken iktisabı belli şartlara bağlamıştı. Böyle bir kanunun çıkartılmasında Kırım Savaşı sonrası alınan dış borçlar ve kapitülasyonlar etkili olmuştur. Yabancıların taşınmaz iktisabı Osmanlı kanunları uygulanması karara bağlanırken, bu unsurun Hicaz’da taşınmaz edinmesinin önü kapatılmıştı. Ayrıca Osmanlı uyruğunda iken sonradan yabancı bir devletin uyruğuna geçenlerin taşınmaz alması da yasaklanmıştır. Daha evvel gerçek kişilere tanınan taşınmaz edinme hakkı 1913’te yabancı tüzel kişilere de teşmil edilmiştir. Yabancıların, bu kanunla elde ettiği kazanımlarla ilgili haklar Birinci Dünya Savaşı’na dek devam etmiştir. 1914’te eski antlaşmalara ait hükümlerle birlikte kapitülasyonların lağvedilmesi yabancılara tanınan tüm ayrıcalıkları ortadan kaldırmıştır. Mütareke ile birlikte Yunanlara taşınmaz satışı özellikle Batı Anadolu’nun bazı vilayetlerinde yüzde doksanlara varmıştır. Müslüman emlakının yabancıların eline geçmemesini temin için ortaya atılan birtakım öneriler ise sonuçsuz kalmıştı. Her gün binlerce lira kıymette Müslüman emlakının yabancıların eline geçişi Türk kamuoyunda tepkileri beraberinde getirmişti. Türk basınında Müslüman emlak sahiplerinin müşkülat ve zaruretler karşısında himaye edilmesi gündeme gelse de etkili bir tedbir alınamamıştır. Tüm tedbirler, millî basın vasıtasıyla Müslüman emlak sahiplerine yönelik iyi müşteriler bulmaları hususundaki nasihatlerinden öteye gidememişti. Satışların bir hayli artması üzerine İstanbul Hükûmeti bazı tedbirlere başvurmak zorunda kalsa da bundan da bir sonuç çıkmamıştır. Lozan Antlaşması’nda ise İtilaf Devletleri vatandaşlarının Türkiye’de taşınmaz edinmesi kabul edilirken buna karşın bu devletler de Türk vatandaşlarına taşınmaz edinme hakkı tanımıştır. Bu çalışmada başlangıcından Lozan Konferansı’na kadar Türk devletinin egemenlik sorunlarından biri olan yabancılara gayrimenkul satışı belgelerle ortaya koyulmaya çalışılacaktır. Çalışmamızda veri analiziyle, doküman analizi yöntem olarak kullanılacaktır.","PeriodicalId":408985,"journal":{"name":"Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi","volume":"100 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122668709","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Asayiş konusu toplumsal tarihin genel akışı içinde olağan gidişatı etkileyen yönleri itibarıyla her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. Çoğu zaman toplumsal ortamın kendine özgü niteliklerinin yansıması olarak ortaya çıkan bu durum, bazen neden olabileceği politik sonuçları açısından bulunduğu bölgenin mukadderatına etki eder. Söz konusu durum açısından Millî Mücadele Dönemi’ne bakıldığında, Türk toplumunun tarihsel açıdan âdeta beka sorunu ile karşı karşıya bulunduğu bir dönemde asayiş sorunlarının zaman zaman bu süreci etkileyecek boyutlara vardığı görülmüştür. Millî Mücadele’nin Batı Cephesi’nde geçen muharebelerde özellikle askerî açıdan savaşın düğümlendiği ve aynı zamanda çözüme giden gelişmelerin yaşandığı bölgenin odağında yer alan Eskişehir’de, işgal döneminde bu süreci derinden etkileyen asayiş sorunları ortaya çıkmıştır. Dönemin tarihsel koşulları içinde belli ölçüde ülkenin geneli için de söz konusu olan bu durum, bölgenin savaşın gidişatı açısından bulunduğu kritik konumu dolayısıyla Eskişehir’de daha farklı önem taşımıştır. Bazı bölgelerde iç isyanların da etkisiyle kendini gösteren asayiş sorunları, bazı bölgelerde ise işgal ortamından kaynaklanan durum dolayısıyla kronik boyutlara ulaşarak toplumsal yaşamı oldukça zora sokmuştur. Bu çalışmada spesifik olarak asayiş konusuna odaklanılarak Millî Mücadele Dönemi’nde işgal sürecinde Eskişehir’in toplumsal ortamına ışık tutulacaktır. Konuyla ilgili çok sayıda belge bulunması ve geniş bir kontekste dayanması dolayısıyla çalışma konusu, İngiliz işgali dönemi (22 Ocak 1919-20 Mart 1920) ile sınırlandırılmıştır. Çalışmada ana kaynak olarak arşiv belgelerine yer verilecektir. Ayrıca diğer resmî yayınlar, süreli yayınlar, gazeteler ve konuyla ilgili literatürden de gerekli ölçüde istifade edilecektir.
{"title":"MİLLÎ MÜCADELE DÖNEMİNDE İNGİLİZ İŞGALİ SÜRECİNDE ESKİŞEHİR’DE ASAYİŞ SORUNLARI","authors":"Fahri Yeti̇m","doi":"10.33419/aamd.1301295","DOIUrl":"https://doi.org/10.33419/aamd.1301295","url":null,"abstract":"Asayiş konusu toplumsal tarihin genel akışı içinde olağan gidişatı etkileyen yönleri itibarıyla her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. Çoğu zaman toplumsal ortamın kendine özgü niteliklerinin yansıması olarak ortaya çıkan bu durum, bazen neden olabileceği politik sonuçları açısından bulunduğu bölgenin mukadderatına etki eder. Söz konusu durum açısından Millî Mücadele Dönemi’ne bakıldığında, Türk toplumunun tarihsel açıdan âdeta beka sorunu ile karşı karşıya bulunduğu bir dönemde asayiş sorunlarının zaman zaman bu süreci etkileyecek boyutlara vardığı görülmüştür. Millî Mücadele’nin Batı Cephesi’nde geçen muharebelerde özellikle askerî açıdan savaşın düğümlendiği ve aynı zamanda çözüme giden gelişmelerin yaşandığı bölgenin odağında yer alan Eskişehir’de, işgal döneminde bu süreci derinden etkileyen asayiş sorunları ortaya çıkmıştır. Dönemin tarihsel koşulları içinde belli ölçüde ülkenin geneli için de söz konusu olan bu durum, bölgenin savaşın gidişatı açısından bulunduğu kritik konumu dolayısıyla Eskişehir’de daha farklı önem taşımıştır. Bazı bölgelerde iç isyanların da etkisiyle kendini gösteren asayiş sorunları, bazı bölgelerde ise işgal ortamından kaynaklanan durum dolayısıyla kronik boyutlara ulaşarak toplumsal yaşamı oldukça zora sokmuştur. \u0000Bu çalışmada spesifik olarak asayiş konusuna odaklanılarak Millî Mücadele Dönemi’nde işgal sürecinde Eskişehir’in toplumsal ortamına ışık tutulacaktır. Konuyla ilgili çok sayıda belge bulunması ve geniş bir kontekste dayanması dolayısıyla çalışma konusu, İngiliz işgali dönemi (22 Ocak 1919-20 Mart 1920) ile sınırlandırılmıştır. Çalışmada ana kaynak olarak arşiv belgelerine yer verilecektir. Ayrıca diğer resmî yayınlar, süreli yayınlar, gazeteler ve konuyla ilgili literatürden de gerekli ölçüde istifade edilecektir.","PeriodicalId":408985,"journal":{"name":"Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi","volume":"28 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122385674","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu makale 1920 yılından 1938’e kadar olan süreçte Türkiye’de orman ve ormancılık politikası ile bunun ekonomiye olan yansımalarına odaklanmaktadır. Çalışma, Atatürk Dönemi’nde ormanlarla ilgili yapılan yasal düzenlemeler; orman ve ormancılık faaliyetleri ve Orman faaliyetlerinde örgütlenme ile sınırlandırılarak üç ana başlık dâhilinde incelenmiştir. Orman ve ormancılığın ülke ekonomisine olan etkileri sayısal verilerle değerlendirilmiştir. Çalışmanın kaynak materyalini, Başkanlık Cumhuriyet Arşivi Belgeleri, resmî yayınlardan; Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Zabıt Ceridesi, kanunlar ve tutanak dergileri, Türkiye Cumhuriyeti Resmî Gazetesi, istatistik yıllıkları ve dönemin süreli yayınları arasında bulunan gazete ve dergilerinin makaleleri oluşturmaktadır. Araştırmadan elde edilen sonuçlar şunlardır: Cumhuriyetin ilanıyla birlikte ülkenin zenginlik kaynaklarından olan orman ve ormancılığın geliştirilmesine yönelik çalışmaların başlatıldığını, orman ürünleri ve sanayisine verilen önem, yasal düzenlemelerin yapılması ve örgütlenme faaliyetlerine gidilmesinden anlıyoruz. Bu suretle orman ve ormancılıkla ilgili üretim hacmi, işletme hasılatı ve gayrisafi millî hasıla artırılarak millî ekonomiye katkılar sağlanmıştır.
{"title":"ATATÜRK DÖNEMİNDE TÜRKİYE’DE ORMAN VE ORMANCILIK POLİTİKASI (1920-1938)","authors":"Nadir Yurtoğlu","doi":"10.33419/aamd.1300709","DOIUrl":"https://doi.org/10.33419/aamd.1300709","url":null,"abstract":"Bu makale 1920 yılından 1938’e kadar olan süreçte Türkiye’de orman ve ormancılık politikası ile bunun ekonomiye olan yansımalarına odaklanmaktadır. Çalışma, Atatürk Dönemi’nde ormanlarla ilgili yapılan yasal düzenlemeler; orman ve ormancılık faaliyetleri ve Orman faaliyetlerinde örgütlenme ile sınırlandırılarak üç ana başlık dâhilinde incelenmiştir. Orman ve ormancılığın ülke ekonomisine olan etkileri sayısal verilerle değerlendirilmiştir. Çalışmanın kaynak materyalini, Başkanlık Cumhuriyet Arşivi Belgeleri, resmî yayınlardan; Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Zabıt Ceridesi, kanunlar ve tutanak dergileri, Türkiye Cumhuriyeti Resmî Gazetesi, istatistik yıllıkları ve dönemin süreli yayınları arasında bulunan gazete ve dergilerinin makaleleri oluşturmaktadır. \u0000Araştırmadan elde edilen sonuçlar şunlardır: Cumhuriyetin ilanıyla birlikte ülkenin zenginlik kaynaklarından olan orman ve ormancılığın geliştirilmesine yönelik çalışmaların başlatıldığını, orman ürünleri ve sanayisine verilen önem, yasal düzenlemelerin yapılması ve örgütlenme faaliyetlerine gidilmesinden anlıyoruz. Bu suretle orman ve ormancılıkla ilgili üretim hacmi, işletme hasılatı ve gayrisafi millî hasıla artırılarak millî ekonomiye katkılar sağlanmıştır.","PeriodicalId":408985,"journal":{"name":"Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi","volume":"71 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115065145","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
In this study, the French National Holiday celebrations held in Occupied Istanbul between 1919 and 1923 were examined within the scope of historical research method. The Entente Powers actually occupied the capital city, Istanbul, on 13 November 1918, and officially occupied it on 16 March 1920, in accordance with the Armistice of Mudros. One of the important developments that took place during the occupation of Istanbul was the French National Holiday celebrations. Various activities were carried out in these celebrations, which were held within a certain program between 1919 and 1923. In this context, first of all, lantern regiments were organized and military parades were held in which the Entente Powers’ officers participated as spectators. In addition, reception ceremonies were held regularly at the French embassy. In these ceremonies, French officials made speeches about the meaning of the day and gave some political messages. Thus, the French, as an occupying power, made a show of power with their military units, and also made political propaganda through celebrations. On the other hand, no Turkish officials attended the French National Holiday celebrations. However, the festive ceremonies were reflected in the Istanbul press in detail. In this context, news and impressions about the ceremonies were conveyed and various political evaluations were included. In these evaluations, first of all, the history of the French Revolution and its achievements at the universal level are mentioned. In this context, the importance of the revolution and its universal achievements such as freedom, justice, equality, fraternity and the Declaration of Human Rights were highlighted. It has also been stated that the French National Holiday is not only the common holiday of France, but also of all civilized countries. Another prominent issue in the evaluations is the Turkish-French relations. In this regard, the importance of Turkish-French relations was emphasized and the similarity between the French Revolution and the Turkish Revolution was pointed out. In this direction, although the French National Holiday celebrations in 1919-1922 were dealt with positively in the press, it was criticized that the French celebrated a feast in Istanbul in 1923.
{"title":"French National Holiday Celebrations in Occupied Istanbul (1919-1923)","authors":"Pinar Tuna","doi":"10.33419/aamd.1195864","DOIUrl":"https://doi.org/10.33419/aamd.1195864","url":null,"abstract":"In this study, the French National Holiday celebrations held in Occupied Istanbul between 1919 and 1923 were examined within the scope of historical research method. The Entente Powers actually occupied the capital city, Istanbul, on 13 November 1918, and officially occupied it on 16 March 1920, in accordance with the Armistice of Mudros. One of the important developments that took place during the occupation of Istanbul was the French National Holiday celebrations. Various activities were carried out in these celebrations, which were held within a certain program between 1919 and 1923. In this context, first of all, lantern regiments were organized and military parades were held in which the Entente Powers’ officers participated as spectators. In addition, reception ceremonies were held regularly at the French embassy. In these ceremonies, French officials made speeches about the meaning of the day and gave some political messages. Thus, the French, as an occupying power, made a show of power with their military units, and also made political propaganda through celebrations. On the other hand, no Turkish officials attended the French National Holiday celebrations. However, the festive ceremonies were reflected in the Istanbul press in detail. In this context, news and impressions about the ceremonies were conveyed and various political evaluations were included. In these evaluations, first of all, the history of the French Revolution and its achievements at the universal level are mentioned. In this context, the importance of the revolution and its universal achievements such as freedom, justice, equality, fraternity and the Declaration of Human Rights were highlighted. It has also been stated that the French National Holiday is not only the common holiday of France, but also of all civilized countries. Another prominent issue in the evaluations is the Turkish-French relations. In this regard, the importance of Turkish-French relations was emphasized and the similarity between the French Revolution and the Turkish Revolution was pointed out. In this direction, although the French National Holiday celebrations in 1919-1922 were dealt with positively in the press, it was criticized that the French celebrated a feast in Istanbul in 1923.","PeriodicalId":408985,"journal":{"name":"Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi","volume":"41 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122705737","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Armenians used terror as an effective tool in their struggle for independence against the Ottoman Empire. It is possible to examine the terrorist activities of Armenians against the Ottoman Empire and later the Republic of Turkiye in three stages. First, the Ottoman Bank raid in Istanbul (August 26, 1896) and an assassination attempt against Sultan Abdülhamit II (July 21, 1905) the second is the Nemesis operations they organized to take revenge on the leaders of the Union and Progress Party, which took the deportation decision in 1915 after the Armistice of Mudros. The third stage is the attacks they launched against Turkish diplomats in different countries of the world in the 1970s. In this article, the first attack of Armenian terrorist organizations against Turks in Italy is examined. This is the murder of Sait Halim Pasha, (6 December 1921) the grand vizier of the Ottoman Government, who took the deportation decision.
{"title":"Armenian Terror in Italy: The Assassination of Sait Halim Pasha and the Italian Press","authors":"Mevlüt Çelebi̇","doi":"10.33419/aamd.1195872","DOIUrl":"https://doi.org/10.33419/aamd.1195872","url":null,"abstract":"Armenians used terror as an effective tool in their struggle for independence against the Ottoman Empire. It is possible to examine the terrorist activities of Armenians against the Ottoman Empire and later the Republic of Turkiye in three stages. First, the Ottoman Bank raid in Istanbul (August 26, 1896) and an assassination attempt against Sultan Abdülhamit II (July 21, 1905) the second is the Nemesis operations they organized to take revenge on the leaders of the Union and Progress Party, which took the deportation decision in 1915 after the Armistice of Mudros. The third stage is the attacks they launched against Turkish diplomats in different countries of the world in the 1970s. \u0000In this article, the first attack of Armenian terrorist organizations against Turks in Italy is examined. This is the murder of Sait Halim Pasha, (6 December 1921) the grand vizier of the Ottoman Government, who took the deportation decision.","PeriodicalId":408985,"journal":{"name":"Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi","volume":"74 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"127582435","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
During the First World War, the Red Crescent Society opened branches in the allied countries in order to collect aid and supply the needed materials from Europe. One of these was the Women’s Center (Frauenverein vom Ottomanischen Roten Halbmond in Wien) established in Vienna under the Women’s Center Committee and the conference given by Dr. Besim Ömer in Vienna had a great impact on the establishment of this center. Women’s Center, which was opened towards the end of 1916 with the initiative of Fatma Zehra Hanım, wife of Vienna Ambassador Hüseyin Hilmi Pasha, as it tried to meet all the needs of Turkish soldiers who were injured in the Galicia Front and treated in hospitals in Austria-Hungary, it provided great support to the society with the fundraising activities it carried out in Austria and Hungary. The Women’s Center opened a donation account in Vienna’s leading banks, such as the Wiener Bankverein and Postsparkasse, for donations to be collected from Vienna and its surroundings. In particular, the Vienna Ambassador H. Hilmi Pasha, the Undersecretary of the Embassy R. Blacque and the Red Crescent Society Vienna Representative Dr. Hikmet Bey tried to support the work of the Women’s Center. In this study where we will evaluate the activities of the Vienna Women’s Center, first of all, the factors driving Turkish women in Vienna to such an attempt will be explained, later, information will be given about the issues related to the establishment and start to work of the Women’s Center. In addition, the aids collected and the investigation of both the Vienna Red Crescent Representative Office and the Women’s Center in the Galicia Front will be put forward, in the light of the Austrian press of the period, especially the archival documents.
{"title":"Vienna Women’s Center of the Red Crescent Society and Its Activities","authors":"Muttalip Şi̇mşek","doi":"10.33419/aamd.1195620","DOIUrl":"https://doi.org/10.33419/aamd.1195620","url":null,"abstract":"During the First World War, the Red Crescent Society opened branches in the allied countries in order to collect aid and supply the needed materials from Europe. One of these was the Women’s Center (Frauenverein vom Ottomanischen Roten Halbmond in Wien) established in Vienna under the Women’s Center Committee and the conference given by Dr. Besim Ömer in Vienna had a great impact on the establishment of this center. Women’s Center, which was opened towards the end of 1916 with the initiative of Fatma Zehra Hanım, wife of Vienna Ambassador Hüseyin Hilmi Pasha, as it tried to meet all the needs of Turkish soldiers who were injured in the Galicia Front and treated in hospitals in Austria-Hungary, it provided great support to the society with the fundraising activities it carried out in Austria and Hungary. The Women’s Center opened a donation account in Vienna’s leading banks, such as the Wiener Bankverein and Postsparkasse, for donations to be collected from Vienna and its surroundings. In particular, the Vienna Ambassador H. Hilmi Pasha, the Undersecretary of the Embassy R. Blacque and the Red Crescent Society Vienna Representative Dr. Hikmet Bey tried to support the work of the Women’s Center. \u0000In this study where we will evaluate the activities of the Vienna Women’s Center, first of all, the factors driving Turkish women in Vienna to such an attempt will be explained, later, information will be given about the issues related to the establishment and start to work of the Women’s Center. In addition, the aids collected and the investigation of both the Vienna Red Crescent Representative Office and the Women’s Center in the Galicia Front will be put forward, in the light of the Austrian press of the period, especially the archival documents.","PeriodicalId":408985,"journal":{"name":"Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi","volume":"30 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132587874","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Considered as the laboratory of the Republic, the 2nd Constitutional Monarchy period represents a transitional period in which classical, popular, academic and institutional history studies were carried out together in terms of Turkish historiography. This period is important in that it is a period in which the understanding of history, the usefulness and duty of history, its methods, history education, science and national history began to deepen and scientific historiography became institutionalized. The Turkish History Committee, which was established in this period and continued its activities until 1931, made significant contributions to scientific history studies. Encümen's journal, which is described as the first scientific history journal of Turkish history, reflects the understanding of history of the period and the developments that took place over time. Of course, it cannot be claimed that all writers of the Journal had the same conception of history during this transitional period. However, the criticisms of some journal writers, who can follow the developments in the world, especially in history, on Ottoman and European histories, show that scientific history studies are given importance and that the understanding of history is developing. In the journal, criticisms of Ottoman histories were made in terms of method, style and content. In the criticism of the style, the use of gloss and exaggerated language, which emerged in historiography with the influence of Iranian and Byzantine literature and continued its effect for a long time, began to be produced for the people of history in the 2nd Constitutional Era. It was emphasized that it did not meet the needs in the constitutional conditions. Criticism about the procedure, giving incomplete and wrong information, not applying the methods of criticism, making unnecessary details and deviating the truth in order to benefit the sultan in some matters, etc. focused on issues. Criticism of the content was that Ottoman histories mostly included political and military issues and neglected social, economic, commercial and cultural issues. In the criticisms of European histories, their cynical and biased approach by giving place to incomplete, false and fabricated news comes to the fore. While it is emphasized that Ottoman and European histories are full of deficiencies and mistakes in the Ottoman period articles of the journal, the determinations about procedural errors are more prominent in the articles of the Republic period. This situation shows that the understanding of history from the Ottoman Empire to the Republic has developed and deepened.
{"title":"Critics Directed to Ottoman and European Histories in the Turkish Historic Committee Journal","authors":"Selami Kurt","doi":"10.33419/aamd.1195587","DOIUrl":"https://doi.org/10.33419/aamd.1195587","url":null,"abstract":"Considered as the laboratory of the Republic, the 2nd Constitutional Monarchy period represents a transitional period in which classical, popular, academic and institutional history studies were carried out together in terms of Turkish historiography. This period is important in that it is a period in which the understanding of history, the usefulness and duty of history, its methods, history education, science and national history began to deepen and scientific historiography became institutionalized. The Turkish History Committee, which was established in this period and continued its activities until 1931, made significant contributions to scientific history studies. Encümen's journal, which is described as the first scientific history journal of Turkish history, reflects the understanding of history of the period and the developments that took place over time. Of course, it cannot be claimed that all writers of the Journal had the same conception of history during this transitional period. However, the criticisms of some journal writers, who can follow the developments in the world, especially in history, on Ottoman and European histories, show that scientific history studies are given importance and that the understanding of history is developing. In the journal, criticisms of Ottoman histories were made in terms of method, style and content. In the criticism of the style, the use of gloss and exaggerated language, which emerged in historiography with the influence of Iranian and Byzantine literature and continued its effect for a long time, began to be produced for the people of history in the 2nd Constitutional Era. It was emphasized that it did not meet the needs in the constitutional conditions. Criticism about the procedure, giving incomplete and wrong information, not applying the methods of criticism, making unnecessary details and deviating the truth in order to benefit the sultan in some matters, etc. focused on issues. Criticism of the content was that Ottoman histories mostly included political and military issues and neglected social, economic, commercial and cultural issues. In the criticisms of European histories, their cynical and biased approach by giving place to incomplete, false and fabricated news comes to the fore. While it is emphasized that Ottoman and European histories are full of deficiencies and mistakes in the Ottoman period articles of the journal, the determinations about procedural errors are more prominent in the articles of the Republic period. This situation shows that the understanding of history from the Ottoman Empire to the Republic has developed and deepened.","PeriodicalId":408985,"journal":{"name":"Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi","volume":"12 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132594930","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Hedjaz front line was one of the front lines where Ottoman Empire fought during World War I. The struggle in the Hedjaz front line was indeed against Arabic tribes, which revolted and was led by Mecca Emir Sharif Hussein. The rebellion was economically and logistically supported by the English; besides, the English intelligence agencies provided military consultancy for rebellious leaders. The contacts between Sharif Hussein and the English started before World War I and went through correspondence then. In this correspondence, it is clearly seen that Sharif Hussein planned to unite Arab kingdom and caliphate in the places where the Arabian population lived. Thus, moving on the English support, Sharif Hussein revolted in June 1916. The emerging affairs in Hedjaz were closely related to the events in Sinai-Palestine front line. Sharif Hussein’s revolt continued till the end of World War I, but it was not supported by the Arabian population. The revolt paid off and was characterized with nationalism only when the Ottoman army was defeated in the Palestine front line.
{"title":"Sharif Hussain’s Revolt and Hejaz Front in the Light of the Memories","authors":"Umut Akcakaya, Erdal Aydoğan","doi":"10.33419/aamd.1195609","DOIUrl":"https://doi.org/10.33419/aamd.1195609","url":null,"abstract":"Hedjaz front line was one of the front lines where Ottoman Empire fought during World War I. The struggle in the Hedjaz front line was indeed against Arabic tribes, which revolted and was led by Mecca Emir Sharif Hussein. The rebellion was economically and logistically supported by the English; besides, the English intelligence agencies provided military consultancy for rebellious leaders. The contacts between Sharif Hussein and the English started before World War I and went through correspondence then. In this correspondence, it is clearly seen that Sharif Hussein planned to unite Arab kingdom and caliphate in the places where the Arabian population lived. Thus, moving on the English support, Sharif Hussein revolted in June 1916. \u0000The emerging affairs in Hedjaz were closely related to the events in Sinai-Palestine front line. Sharif Hussein’s revolt continued till the end of World War I, but it was not supported by the Arabian population. The revolt paid off and was characterized with nationalism only when the Ottoman army was defeated in the Palestine front line.","PeriodicalId":408985,"journal":{"name":"Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi","volume":"12 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122728836","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}