Deneysel çalışmalar mühendislik alanında sistem ve yapıların tasarımı, optimizasyonu, tasarımın iyileştirilmesi faaliyetlerinin vazgeçilmez ögelerindendir. Ancak özellikle birden çok faktörün performans ölçümleri üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi amacıyla yapılan deneysel çalışmalarda elde edilen bulguların işaret ettiği sonuçlar, istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yorumlanamayabilir. Buna ek olarak, kaynakların (zaman, iş gücü ve maddi kaynaklar vb.) kısıtlı oluşu ise deneysel çalışmaların en önemli sınırlılıkları arasında yer almaktadır. Bu çalışmada, gemilerin balast tanklarında sediman birikimini azaltmak için geliştirilen sistemin işletme parametresinin optimizasyonu için yapılan deneysel çalışma sonuçlarının istatistiksel olarak yorumlanmasında yaşanan sorunlar ve Yapay Sinir Ağları (YSA) kullanılırken uygulanan yaklaşıma yer verilmiştir. Bilindiği üzere, birçok durumda YSA yaklaşımı ile sistemin davranışını taklit etmek mümkündür. Ancak YSA girdi setinde veri sayısı bu yaklaşımın doğruluk ölçüsü (accuracy) üzerinde büyük bir öneme sahiptir. Söz konusu deneysel çalışmada her ne kadar veri setinin sonsuz sayıya çıkarılması teorik olarak mümkün olsa da başta zaman ve işgücü olmak üzere, kaynak kısıtları nedeniyle bunun gerçekleştirilmesi uygulanabilir değildir. Modelin doğruluğunu artıracak yeterli deneysel veri elde edilemediğinden, YSA modeli oluşturulurken deneysel çalışmanın amacı dikkate alınmış ve farklı bir yaklaşım uygulanmıştır. Deney verisinin bir kısmı YSA modelinin eğitim aşamasında kullanılmış, YSA modelinin optimum bir çalışma koşulu önermesi sağlanmıştır. YSA eğitim aşamasına dahil edilmemiş olan deneysel sonuçlar ise model tarafından önerilen optimum çalışma koşulunun deneysel olarak karşılattırılmasında kullanılmıştır. Söz konusu çalışmada YSA optimizasyon için bir araç olarak kullanılmış ve model tarafından önerilen optimum çalışma koşulu, tüm deney verileri arasında sediman birikimini azaltılması açısından en uygun sonucu vermiştir.
实验研究是工程领域系统和结构设计、优化和设计改进活动中不可或缺的要素。然而,特别是在为评估多种因素对性能测量的影响而开展的实验研究中,所获得的结果可能无法以具有统计学意义的方式进行解释。此外,有限的资源(时间、人力和物力等)也是实验研究最重要的局限性之一。在本研究中,介绍了在对为减少船舶压载舱内沉积物积聚而开发的系统的运行参数进行优化的实验研究结果进行统计解释时所遇到的问题,以及在使用人工神经网络(ANN)时所采用的方法。众所周知,在许多情况下,使用人工神经网络方法可以模拟系统的行为。然而,人工神经网络输入集的数据数量对这种方法的准确性有很大影响。在本实验研究中,虽然理论上可以将数据集增加到无限多,但由于资源限制,尤其是时间和人力限制,这并不可行。由于无法获得足够的实验数据来提高模型的准确性,因此在建立 ANN 模型时考虑到了实验研究的目的,并采用了不同的方法。部分实验数据被用于 ANN 模型的训练阶段,使 ANN 模型能够提出最佳运行条件。而未包含在 ANN 训练阶段的实验结果,则用于对模型提出的最佳运行条件进行实验比较。在本研究中,ANN 被用作优化工具,在所有实验数据中,该模型提出的最佳运行条件在减少沉积物积累方面取得了最佳结果。
{"title":"Balast Tanklarında Sediman Birikimini Azaltacak Sistemin Optimizasyonuna Yönelik İstatistiksel Yaklaşımlar","authors":"Ceren BİLGİN GÜNEY","doi":"10.54926/gdt.1211008","DOIUrl":"https://doi.org/10.54926/gdt.1211008","url":null,"abstract":"Deneysel çalışmalar mühendislik alanında sistem ve yapıların tasarımı, optimizasyonu, tasarımın iyileştirilmesi faaliyetlerinin vazgeçilmez ögelerindendir. Ancak özellikle birden çok faktörün performans ölçümleri üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi amacıyla yapılan deneysel çalışmalarda elde edilen bulguların işaret ettiği sonuçlar, istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yorumlanamayabilir. Buna ek olarak, kaynakların (zaman, iş gücü ve maddi kaynaklar vb.) kısıtlı oluşu ise deneysel çalışmaların en önemli sınırlılıkları arasında yer almaktadır. \u0000Bu çalışmada, gemilerin balast tanklarında sediman birikimini azaltmak için geliştirilen sistemin işletme parametresinin optimizasyonu için yapılan deneysel çalışma sonuçlarının istatistiksel olarak yorumlanmasında yaşanan sorunlar ve Yapay Sinir Ağları (YSA) kullanılırken uygulanan yaklaşıma yer verilmiştir. \u0000Bilindiği üzere, birçok durumda YSA yaklaşımı ile sistemin davranışını taklit etmek mümkündür. Ancak YSA girdi setinde veri sayısı bu yaklaşımın doğruluk ölçüsü (accuracy) üzerinde büyük bir öneme sahiptir. Söz konusu deneysel çalışmada her ne kadar veri setinin sonsuz sayıya çıkarılması teorik olarak mümkün olsa da başta zaman ve işgücü olmak üzere, kaynak kısıtları nedeniyle bunun gerçekleştirilmesi uygulanabilir değildir. Modelin doğruluğunu artıracak yeterli deneysel veri elde edilemediğinden, YSA modeli oluşturulurken deneysel çalışmanın amacı dikkate alınmış ve farklı bir yaklaşım uygulanmıştır. Deney verisinin bir kısmı YSA modelinin eğitim aşamasında kullanılmış, YSA modelinin optimum bir çalışma koşulu önermesi sağlanmıştır. YSA eğitim aşamasına dahil edilmemiş olan deneysel sonuçlar ise model tarafından önerilen optimum çalışma koşulunun deneysel olarak karşılattırılmasında kullanılmıştır. Söz konusu çalışmada YSA optimizasyon için bir araç olarak kullanılmış ve model tarafından önerilen optimum çalışma koşulu, tüm deney verileri arasında sediman birikimini azaltılması açısından en uygun sonucu vermiştir.","PeriodicalId":414652,"journal":{"name":"Gemi ve Deniz Teknolojisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130574675","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yapısal Gelişim Teorisi 1996 yılında literatüre kazandırılmış olup tabiattaki ve mühendislikteki tasarım prensiplerini açıklar. Teori, yeryüzündeki akış sistemlerini bütüncül bir şekilde ele alır. Akışın (hareketin) olmadığı yerde çoğu zaman canlılıktan bahsetmemiz dahi mümkün olmamaktadır. Akış sistemlerinin çözümünde anahtar davranış biçimi bu sistemlerin minimum dirençli yol ile hareketini sürdürmesidir. Belli bir zaman dilimi için minimum direnç ile hareket eden sistem zaman geçtikçe kendine yeni yollar (kanallar) bulmakta ya da bazı yolları hiç kullanmayarak yönünü değiştirmektedir. Yapısal Gelişim Teorisi ise hayati öneme sahip olan akış sistemlerinin fiziksel arka planını ortaya koymaktadır. Bu makalede özellikle mühendislik çözümlerinin başında gelen akış sistemlerinin yapısı (gemilerde kurulu ana makine gücü ve ısı transferi örnekleri özelinde) ve Yapısal Gelişim Teorisi’ne göre ilişkisi araştırılmıştır. Bunun için 1085 adet petrol tankeri için DWT ile bu tankerler için gerekli olan güç ilişkisi nonlineer regresyon ile analiz edilmiştir. Sonuç olarak gemilerdeki genel gelişimin ve ısı transferinin yapısal gelişim prensiplerine uygun şekilde gerçekleştiği gösterilmiştir.
{"title":"Gemi Sevk Gücü ve Isı Transferinin Yapısal Gelişim Teorisi ile İlişkisi","authors":"Umit Gunes, Erdal Çetki̇n, Bahri Şahi̇n","doi":"10.54926/gdt.1204378","DOIUrl":"https://doi.org/10.54926/gdt.1204378","url":null,"abstract":"Yapısal Gelişim Teorisi 1996 yılında literatüre kazandırılmış olup tabiattaki ve mühendislikteki tasarım prensiplerini açıklar. Teori, yeryüzündeki akış sistemlerini bütüncül bir şekilde ele alır. Akışın (hareketin) olmadığı yerde çoğu zaman canlılıktan bahsetmemiz dahi mümkün olmamaktadır. Akış sistemlerinin çözümünde anahtar davranış biçimi bu sistemlerin minimum dirençli yol ile hareketini sürdürmesidir. Belli bir zaman dilimi için minimum direnç ile hareket eden sistem zaman geçtikçe kendine yeni yollar (kanallar) bulmakta ya da bazı yolları hiç kullanmayarak yönünü değiştirmektedir. Yapısal Gelişim Teorisi ise hayati öneme sahip olan akış sistemlerinin fiziksel arka planını ortaya koymaktadır. Bu makalede özellikle mühendislik çözümlerinin başında gelen akış sistemlerinin yapısı (gemilerde kurulu ana makine gücü ve ısı transferi örnekleri özelinde) ve Yapısal Gelişim Teorisi’ne göre ilişkisi araştırılmıştır. Bunun için 1085 adet petrol tankeri için DWT ile bu tankerler için gerekli olan güç ilişkisi nonlineer regresyon ile analiz edilmiştir. Sonuç olarak gemilerdeki genel gelişimin ve ısı transferinin yapısal gelişim prensiplerine uygun şekilde gerçekleştiği gösterilmiştir.","PeriodicalId":414652,"journal":{"name":"Gemi ve Deniz Teknolojisi","volume":"52 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124610606","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Asım Sinan Karakurt, B. Başaran, Engin Ziya Çubukçu
Enerji verimliliği günümüzde giderek önem kazanmaktadır. Enerji verimliliğinin arttırılması ile yakıt tüketimi ve çevreye zararlı olan etkileri azaltmak mümkün olmaktadır. Ayrıca yakıt fiyatlarının önümüzdeki yıllarda artan trend göstermesi öngörülmektedir. Gemilerde uygulanan enerji verimliliği uygulamalarında enerji kaybının yaklaşık %25'ini oluşturan eksoz gazından enerji kazanım yöntemleri öne çıkmaktadır. Gemilerde atık egzoz baca gazı enerjisini geri kazanmak için ekonomizör kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, ekonomizer ana kazanın ön ısıtıcısı olarak çalışırken, kızgın yağ sisteminin performans, maliyet ve çevresel etki analizlerini gerçekleştirmektir. Bu kapsamda ana makinesi 4350 kW, kazanı 1500 kW ve ekonomizeri 340 kW olan bir gemi ele alınmıştır. Sonuç olarak gemilerde ekonomizer gibi atık ısı dönüştürücülerinin kullanılması ile hem tasarruf sağlanmış hem de emisyonlarda azalmalar görülmüştür.
{"title":"GEMİLERDE KULLANILAN TERMİK YAĞ SİSTEMİNİN PERFORMANS ANALİZLERİ","authors":"Asım Sinan Karakurt, B. Başaran, Engin Ziya Çubukçu","doi":"10.54926/gdt.1210117","DOIUrl":"https://doi.org/10.54926/gdt.1210117","url":null,"abstract":"Enerji verimliliği günümüzde giderek önem kazanmaktadır. Enerji verimliliğinin arttırılması ile yakıt tüketimi ve çevreye zararlı olan etkileri azaltmak mümkün olmaktadır. Ayrıca yakıt fiyatlarının önümüzdeki yıllarda artan trend göstermesi öngörülmektedir. Gemilerde uygulanan enerji verimliliği uygulamalarında enerji kaybının yaklaşık %25'ini oluşturan eksoz gazından enerji kazanım yöntemleri öne çıkmaktadır. Gemilerde atık egzoz baca gazı enerjisini geri kazanmak için ekonomizör kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı, ekonomizer ana kazanın ön ısıtıcısı olarak çalışırken, kızgın yağ sisteminin performans, maliyet ve çevresel etki analizlerini gerçekleştirmektir. Bu kapsamda ana makinesi 4350 kW, kazanı 1500 kW ve ekonomizeri 340 kW olan bir gemi ele alınmıştır. Sonuç olarak gemilerde ekonomizer gibi atık ısı dönüştürücülerinin kullanılması ile hem tasarruf sağlanmış hem de emisyonlarda azalmalar görülmüştür.","PeriodicalId":414652,"journal":{"name":"Gemi ve Deniz Teknolojisi","volume":"28 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124767524","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Dünyada sigortacılığın ilk örnekleri denizcilikte kullanılmıştır. Özellikle deniz sigortalarının günümüzde kullanılmakta olduğu anlamıyla ilk örnekleri Edward Lloyd tarafından Londra’da işletilmekte olan kahvehanede başlamış ve günümüzde deniz sigortaları denildiğinde akla ilk gelen pazar Lloyd’s olmaktadır. Armatör işletmeleri tarafından en önemli varlıkları olan ve milyonlarca ABD Doları değerindeki gemileri her seferlerinde ya da limanlarda birçok farklı riskle karşı karşıya kalmaktadır. Armatör işletmeleri bu nedenle en değerli varlıkları olan gemilerini olası hasar ya da kayıplara karşı sigortalatmak ihtiyacı duymuşlardır. Bu çalışmanın ana amacı armatör işletmeleri tarafından ödenmekte olan tekne ve makine sigortası primlerinin matematiksel risk modelinin yapılarak incelenmesidir. Bu çalışmanın en büyük kısıtı deniz sigorta sektörünün çok fazla konservatif (kapalı) ve dış kaynaklı olmasıdır. Türkiye’de mevcut tekne ve makine sigortası kapsamında hasar ve prim oranlarının yayınlanmış net bir kaynağına erişilememiştir ve bu nedenle yapılan risk modellemesi sonucu oluşan değerler başka verilerle kıyaslanamamıştır. Birinci bölümde risk kapsamlı bir şekilde tanımlanmıştır. İkinci bölümde risk ve sigorta kavramları arasındaki ilişki detaylandırılmıştır. Üçüncü bölümde deniz sigortaları sınıflandırılmış, dördüncü bölümde ise bu sigorta türlerinden olan tekne ve makine sigortaları kapsamlı bir şekilde anlatılmıştır. Beşinci bölümde çalışmanın matematiksel modellenmesi hakkında teorik bilgi verilmiş ve altıncı bölümde bu modelleme Türk Deniz Ticaret Filosu’na uygulanmıştır. Son bölümde ise sonuçlar verilmiştir.
{"title":"Tekne ve Makine Sigortaları Kapsamında Türk Deniz Ticaret Filosunun Risk Analizi","authors":"K. E. Erginer","doi":"10.54926/gdt.1208026","DOIUrl":"https://doi.org/10.54926/gdt.1208026","url":null,"abstract":"Dünyada sigortacılığın ilk örnekleri denizcilikte kullanılmıştır. Özellikle deniz sigortalarının günümüzde kullanılmakta olduğu anlamıyla ilk örnekleri Edward Lloyd tarafından Londra’da işletilmekte olan kahvehanede başlamış ve günümüzde deniz sigortaları denildiğinde akla ilk gelen pazar Lloyd’s olmaktadır. Armatör işletmeleri tarafından en önemli varlıkları olan ve milyonlarca ABD Doları değerindeki gemileri her seferlerinde ya da limanlarda birçok farklı riskle karşı karşıya kalmaktadır. Armatör işletmeleri bu nedenle en değerli varlıkları olan gemilerini olası hasar ya da kayıplara karşı sigortalatmak ihtiyacı duymuşlardır. Bu çalışmanın ana amacı armatör işletmeleri tarafından ödenmekte olan tekne ve makine sigortası primlerinin matematiksel risk modelinin yapılarak incelenmesidir. Bu çalışmanın en büyük kısıtı deniz sigorta sektörünün çok fazla konservatif (kapalı) ve dış kaynaklı olmasıdır. Türkiye’de mevcut tekne ve makine sigortası kapsamında hasar ve prim oranlarının yayınlanmış net bir kaynağına erişilememiştir ve bu nedenle yapılan risk modellemesi sonucu oluşan değerler başka verilerle kıyaslanamamıştır. Birinci bölümde risk kapsamlı bir şekilde tanımlanmıştır. İkinci bölümde risk ve sigorta kavramları arasındaki ilişki detaylandırılmıştır. Üçüncü bölümde deniz sigortaları sınıflandırılmış, dördüncü bölümde ise bu sigorta türlerinden olan tekne ve makine sigortaları kapsamlı bir şekilde anlatılmıştır. Beşinci bölümde çalışmanın matematiksel modellenmesi hakkında teorik bilgi verilmiş ve altıncı bölümde bu modelleme Türk Deniz Ticaret Filosu’na uygulanmıştır. Son bölümde ise sonuçlar verilmiştir.","PeriodicalId":414652,"journal":{"name":"Gemi ve Deniz Teknolojisi","volume":"77 12 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122840246","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
The geometry of the impact surface is as effective as the wave shape in the change of sloshing forces. The wave shape depends on the shape of the tank, with the oscillation frequency coinciding with the natural frequencies of the tank under sloshing motion. This study compares the surface deformations and pressures on the lateral walls that occur during oscillation along one axis at the same oscillation frequency between a rectangular tank and a chamfered tank of similar dimensions. The pressure distribution on the surfaces due to sloshing was measured for both tanks over a wide range of oscillation frequencies. Free surface deformations were monitored in the resonant and non-resonant regions, and the impact effects of the waves were compared. While maximum pressures were measured in the resonant regions of both tanks, pressures decreased at other oscillation frequencies. The sloshing of the tanks changed the wave shapes based on the geometry of the chamfered tank and also caused lower measurements at the same pressure measurement points at similar oscillation/natural frequency ratios.
{"title":"The Effect of Tank Geometry on Sloshing Forces","authors":"Fatih Korkmaz","doi":"10.54926/gdt.1192083","DOIUrl":"https://doi.org/10.54926/gdt.1192083","url":null,"abstract":"The geometry of the impact surface is as effective as the wave shape in the change of sloshing forces. The wave shape depends on the shape of the tank, with the oscillation frequency coinciding with the natural frequencies of the tank under sloshing motion. This study compares the surface deformations and pressures on the lateral walls that occur during oscillation along one axis at the same oscillation frequency between a rectangular tank and a chamfered tank of similar dimensions. The pressure distribution on the surfaces due to sloshing was measured for both tanks over a wide range of oscillation frequencies. Free surface deformations were monitored in the resonant and non-resonant regions, and the impact effects of the waves were compared. While maximum pressures were measured in the resonant regions of both tanks, pressures decreased at other oscillation frequencies. The sloshing of the tanks changed the wave shapes based on the geometry of the chamfered tank and also caused lower measurements at the same pressure measurement points at similar oscillation/natural frequency ratios.","PeriodicalId":414652,"journal":{"name":"Gemi ve Deniz Teknolojisi","volume":"14 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123629290","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Gemi kaynaklı sera gazı emisyonlarının azaltılması kapsamında Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından EEDI, EEXI, CII gibi kavramlar ortaya çıkartılmış ve önümüzdeki süreçte sera gazı emisyonlarının azaltılması için bir yol haritası belirlenerek kurallar yürürlüğe sokulmuştur. IMO tarafından yürürlüğe sokulan kurallar belirli periyotlarda emisyonların azaltılmasını gerektirmektedir. Bu kapsamda gemi tasarımları, sevk sistemleri, gemilerin rekabetçi olarak işletilmesi ile ilgili sürat profilleri değişmekte olup sadece bahsi geçen hususlar ile uzun vadede kurallara uyan ve rekabetçi olarak işletebilen gemilerin filoya katılması sürdürülemeyecektir. Uzun vadede deniz ticaretinin rekabetçi bir şekilde sürdürülebilmesi ve emisyonların azaltılabilmesi için innovatif teknolojilerin geliştirilmesi gerekmekte olup rüzgar destekli sevk sistemleri bu konuda oldukça yüksek potansiyele sahiptir. Sınır tabaka emme tekniği kullanılan kanatlar da rüzgar destekli sevk sistemleri içerisinde yüksek kaldırma kuvveti yaratan alternatifler arasında bulunmaktadır. Bu çalışmada, sınır tabaka emme tekniği kullanılan bir kanat yapısı için tasarım parametrelerinin aerodinamik performansa etkileri RANS metodu ile incelenmiştir. Öncelikle, hesaplamalı yaklaşımın çözülen probleme uygunluğu ağdan bağımsızlık çalışması ile irdelenmiş, takiben literatürde bulanan deneysel veriler ile doğrulama çalışması icra edilmiştir. Üretilen kaldırma kuvvetinin mertebesine direk etkisi bulanan flap açısı ve sınır tabaka emme bölgesinin açısal konumu ile ilgili parametrik çalışma icra edilerek optimum konumlar tespit edilmiştir.
{"title":"HAD Metodu ile Sınır Tabaka Emme Tekniği Kullanılan Rüzgar Destekli Sevk Sistemi Geliştirilmesi","authors":"Gözde Nur Küçüksu, Ahmet Ziya Saydam","doi":"10.54926/gdt.1208594","DOIUrl":"https://doi.org/10.54926/gdt.1208594","url":null,"abstract":"Gemi kaynaklı sera gazı emisyonlarının azaltılması kapsamında Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından EEDI, EEXI, CII gibi kavramlar ortaya çıkartılmış ve önümüzdeki süreçte sera gazı emisyonlarının azaltılması için bir yol haritası belirlenerek kurallar yürürlüğe sokulmuştur. IMO tarafından yürürlüğe sokulan kurallar belirli periyotlarda emisyonların azaltılmasını gerektirmektedir. Bu kapsamda gemi tasarımları, sevk sistemleri, gemilerin rekabetçi olarak işletilmesi ile ilgili sürat profilleri değişmekte olup sadece bahsi geçen hususlar ile uzun vadede kurallara uyan ve rekabetçi olarak işletebilen gemilerin filoya katılması sürdürülemeyecektir. \u0000Uzun vadede deniz ticaretinin rekabetçi bir şekilde sürdürülebilmesi ve emisyonların azaltılabilmesi için innovatif teknolojilerin geliştirilmesi gerekmekte olup rüzgar destekli sevk sistemleri bu konuda oldukça yüksek potansiyele sahiptir. Sınır tabaka emme tekniği kullanılan kanatlar da rüzgar destekli sevk sistemleri içerisinde yüksek kaldırma kuvveti yaratan alternatifler arasında bulunmaktadır. \u0000Bu çalışmada, sınır tabaka emme tekniği kullanılan bir kanat yapısı için tasarım parametrelerinin aerodinamik performansa etkileri RANS metodu ile incelenmiştir. Öncelikle, hesaplamalı yaklaşımın çözülen probleme uygunluğu ağdan bağımsızlık çalışması ile irdelenmiş, takiben literatürde bulanan deneysel veriler ile doğrulama çalışması icra edilmiştir. Üretilen kaldırma kuvvetinin mertebesine direk etkisi bulanan flap açısı ve sınır tabaka emme bölgesinin açısal konumu ile ilgili parametrik çalışma icra edilerek optimum konumlar tespit edilmiştir.","PeriodicalId":414652,"journal":{"name":"Gemi ve Deniz Teknolojisi","volume":"14 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123702616","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Geleneksel gemi inşa yaklaşımının vazgeçilmez bir bileşeni olması nedeniyle gemiler her yıl, ticari ürünlerin yanı sıra milyarlarca ton balast suyu taşımaktadır. Bu taşınım esnasında dünyanın biyocoğrafik bölgeleri arasında yer değiştiren türler oldukça önemli ekolojik, ekonomik ve sağlık sorunlarının yaşanmasına neden olmaktadır. Balast suyu, diğer kirleticilerin aksine, zararlarının zamanla artma potansiyeli nedeniyle gemi kökenli kirleticiler arasında en büyük öneme sahip kirletici olarak değerlendirilmektedir. Gerek 2017 tarihinde yürürlüğe giren IMO Gemilerin Balast Suyu ve Sedimanlarının Kontrolü ve Yönetimi Uluslararası Sözleşmesi gerekse 2012 yılında yürürlüğe giren ABD Mevzuatı (Final Rule), deşarj edilecek balast suyunda beher hacimde bulunabilecek organizmaları sınırlandıran standartlar getirmiştir. Mevcut uygulamada bu şartların sağlanması için gemilerin balast suyu arıtma sistemi ile donatılması gerekmektedir. Verimliliği çeşitli faktörlere bağlı olan ancak kurulum ve işletim maliyeti milyon dolar mertebelerinde olan sistemler gemilere kurulsa da çevresel risklerin devam edeceğine, yasal yükümlüklerin karşılanamayabileceğine ve dolayısıyla gemi sahiplerinin yaptırımlarla karşılaşabileceğine dair endişeler devam etmektedir. Bu endişeler balast suyu arıtımı yerine uygulanabilecek daha farklı çözümler üretmeye yönelik çalışmalara hız kazandırmıştır. Gemilerin Standart balastlı gemi yaklaşımına alternatif yaklaşımlarla tasarlanarak inşa edilmesi 2000’li yıllardan beri farklı çözüm arayışları içerisinde yer almaktadır. Balastız ilk LNG tedarik gemisinin 2018’de denize indirilmesiyle gemi inşa sanayinde yeni bir rekabet alanı açılmıştır. Bu çalışmada, balast suyunun vazgeçilmez olarak kabul edildiği mevcut gemi inşa anlayışında yaşanmakta olan paradigma değişikliğine dikkat çekilmekte; balastsız gemi üretilmesi için yapılan araştırma ve geliştirme faaliyetleri ve de gelinen mevcut durum özetlenmektedir.
{"title":"Gemi Tasarımında Paradigma Değişikliği: Balastsız Gemi","authors":"Ceren BİLGİN GÜNEY","doi":"10.54926/gdt.1168354","DOIUrl":"https://doi.org/10.54926/gdt.1168354","url":null,"abstract":"Geleneksel gemi inşa yaklaşımının vazgeçilmez bir bileşeni olması nedeniyle gemiler her yıl, ticari ürünlerin yanı sıra milyarlarca ton balast suyu taşımaktadır. Bu taşınım esnasında dünyanın biyocoğrafik bölgeleri arasında yer değiştiren türler oldukça önemli ekolojik, ekonomik ve sağlık sorunlarının yaşanmasına neden olmaktadır. \u0000 \u0000Balast suyu, diğer kirleticilerin aksine, zararlarının zamanla artma potansiyeli nedeniyle gemi kökenli kirleticiler arasında en büyük öneme sahip kirletici olarak değerlendirilmektedir. Gerek 2017 tarihinde yürürlüğe giren IMO Gemilerin Balast Suyu ve Sedimanlarının Kontrolü ve Yönetimi Uluslararası Sözleşmesi gerekse 2012 yılında yürürlüğe giren ABD Mevzuatı (Final Rule), deşarj edilecek balast suyunda beher hacimde bulunabilecek organizmaları sınırlandıran standartlar getirmiştir. Mevcut uygulamada bu şartların sağlanması için gemilerin balast suyu arıtma sistemi ile donatılması gerekmektedir. \u0000 \u0000Verimliliği çeşitli faktörlere bağlı olan ancak kurulum ve işletim maliyeti milyon dolar mertebelerinde olan sistemler gemilere kurulsa da çevresel risklerin devam edeceğine, yasal yükümlüklerin karşılanamayabileceğine ve dolayısıyla gemi sahiplerinin yaptırımlarla karşılaşabileceğine dair endişeler devam etmektedir. Bu endişeler balast suyu arıtımı yerine uygulanabilecek daha farklı çözümler üretmeye yönelik çalışmalara hız kazandırmıştır. Gemilerin Standart balastlı gemi yaklaşımına alternatif yaklaşımlarla tasarlanarak inşa edilmesi 2000’li yıllardan beri farklı çözüm arayışları içerisinde yer almaktadır. Balastız ilk LNG tedarik gemisinin 2018’de denize indirilmesiyle gemi inşa sanayinde yeni bir rekabet alanı açılmıştır. \u0000 \u0000Bu çalışmada, balast suyunun vazgeçilmez olarak kabul edildiği mevcut gemi inşa anlayışında yaşanmakta olan paradigma değişikliğine dikkat çekilmekte; balastsız gemi üretilmesi için yapılan araştırma ve geliştirme faaliyetleri ve de gelinen mevcut durum özetlenmektedir.","PeriodicalId":414652,"journal":{"name":"Gemi ve Deniz Teknolojisi","volume":"99 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125057556","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmada Venüs’ün Çiçek Sepeti adlı deniz süngerinden esinlenilerek tasarlanmış bir kafes yapının mekanik davranışı incelenmiştir. İlk olarak canlının sahip olduğu silindirik iskelet ve iskeleti oluşturan yapısal elemanlar göz önüne alınarak tasarlanan kafes sistemin sonlu elemanlar modeli kiriş elemanlar yardımıyla oluşturulmuştur. Tasarlanan yapının mekanik davranışı canlının yaşadığı ortam da göz önüne alınarak burkulma açısından incelenmiştir. Lineer burkulma analizleri yapının hem boyuna hem de çevresel yönde basınca maruz kaldığı kabul edilerek gerçekleştirilmiştir. Belirlenen ön dizayn değerleriyle hesaplanan kritik burkulma yükünü iyileştirmek için Tepki Yüzey Metodolojisi tabanlı bir algoritma ile geometrik parametreler optimize edilmiştir. Yapısal optimizasyon çalışmasıyla hacmin azaltılırken kritik burkulma yükünün arttırabileceği gösterilmiştir.
{"title":"Venüs’ün Çiçek Sepeti süngerinden esinlenerek tasarlanmış bir kafes sistemin yapısal davranışının incelenmesi","authors":"Dinçer Öykünç, M. E. Yildizdag","doi":"10.54926/gdt.1156139","DOIUrl":"https://doi.org/10.54926/gdt.1156139","url":null,"abstract":"Bu çalışmada Venüs’ün Çiçek Sepeti adlı deniz süngerinden esinlenilerek tasarlanmış bir kafes yapının mekanik davranışı incelenmiştir. İlk olarak canlının sahip olduğu silindirik iskelet ve iskeleti oluşturan yapısal elemanlar göz önüne alınarak tasarlanan kafes sistemin sonlu elemanlar modeli kiriş elemanlar yardımıyla oluşturulmuştur. Tasarlanan yapının mekanik davranışı canlının yaşadığı ortam da göz önüne alınarak burkulma açısından incelenmiştir. Lineer burkulma analizleri yapının hem boyuna hem de çevresel yönde basınca maruz kaldığı kabul edilerek gerçekleştirilmiştir. Belirlenen ön dizayn değerleriyle hesaplanan kritik burkulma yükünü iyileştirmek için Tepki Yüzey Metodolojisi tabanlı bir algoritma ile geometrik parametreler optimize edilmiştir. Yapısal optimizasyon çalışmasıyla hacmin azaltılırken kritik burkulma yükünün arttırabileceği gösterilmiştir.","PeriodicalId":414652,"journal":{"name":"Gemi ve Deniz Teknolojisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125854055","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Tersaneler gemi yapımı, bakım onarım, söküm faaliyetleri yapılan ve çok fazla sayıda çalışanın istihdam edildiği çalışma alanlarıdır. Bu durum deniz yolu taşımacılığı açısından üretimin sağlanması, istihdam sağlanması, savunma ihtiyacının karşılanması açısından ülke ekonomisine önemli katkıda sağlamaktadır. Bunların yanı sıra tersaneler yürütülen farklı faaliyetler ve bu faaliyetlerin yürütülmesinde yardımcı olan çalışma yöntemleri (iskelede, merdivende çalışma, iş ekipmanları ile çalışma, vinçlerde çalışma vb.) açısından değerlendirildiğinde iş kazası yaşanma olasılığı yüksek olan alanlardır. Özellikle yüksekte çalışma işlerinde yaşanan kazalar ölümle sonuçlanabilmektedir. Kazaların önlenebilmesi risklerin incelenerek gerekli önlemlerin alınmasıyla mümkün olabilir. Bu kapsamda bu çalışmada, tersanelerde yüksekte çalışma risklerinin analiz edilmesi amaçlanmıştır. Yöntem olarak AHP tabanlı PROMETHEE yöntemi kullanılmıştır. İlk aşamada literatür araştırması ile yüksekte çalışma riskleri olarak yedi kriter; “çalışanın düşmesi, malzemenin düşmesi, elektrik çarpması, iskelenin/merdivenin devrilmesi/yıkılması, çarpma-çarpışma, statik hesaplama ve mühendislik yanlışlıkları ve meteorolojik koşullar” ve yüksekten düşme kazalarının önlenmesi için “denetim ve bakım, eğitim, kişisel koruyucu tedbirler ve toplu koruma yöntemleri” olarak dört alternatif belirlenmiştir. Kriterlerin ikili karşılaştırması ve alternatiflerin kriterlere göre ikili karşılaştırmasını yapmak amacıyla 1-9 karşılaştırma değerleri kullanılarak hazırlanan anket tersanede uzman olarak çalışan 5 kişi tarafından değerlendirilmiş ve veriler AHP ile işlem yapan Super Decision v2.1 programına girilerek kriter ağırlıkları belirlenmiştir. Bu değerlendirmeye göre çalışanın düşmesi kriterinin en yüksek risk olduğu sonucu çıkmıştır. Sonraki aşamada kriter ağırlıkları ve ikili karşılaştırma verileri Visual PROMETHEE programına girilerek alternatiflerin öncelik sırası belirlenmiştir. Bu değerlendirme sonucunda denetim ve bakım alternatif olarak ilk sırada çıkmıştır. Çalışanların düşmesini önleyici özellikle korkuluk, güvenlik ağı vb. toplu koruma yöntemlerinin uygulanmasına öncelik verilmesi ve denetim ve bakım faaliyetlerinin sürekli olarak yapılması riskleri ortadan kaldırarak kaza olasılığını düşürecektir. Bu çalışmada tersanelerde yüksekte çalışma riskleri, AHP tabanlı PROMETHEE yöntemleri ile analiz edilerek literatüre ve tersane sektörüne katkı sağlamıştır.
{"title":"TERSANELERDE YÜKSEKTE ÇALIŞMA RİSKLERİNİN AHP TABANLI PROMETHEE İLE ANALİZ EDİLMESİ","authors":"Murat Yorulmaz, Mehmet Arif Öztürk","doi":"10.54926/gdt.1177108","DOIUrl":"https://doi.org/10.54926/gdt.1177108","url":null,"abstract":"Tersaneler gemi yapımı, bakım onarım, söküm faaliyetleri yapılan ve çok fazla sayıda çalışanın istihdam edildiği çalışma alanlarıdır. Bu durum deniz yolu taşımacılığı açısından üretimin sağlanması, istihdam sağlanması, savunma ihtiyacının karşılanması açısından ülke ekonomisine önemli katkıda sağlamaktadır. Bunların yanı sıra tersaneler yürütülen farklı faaliyetler ve bu faaliyetlerin yürütülmesinde yardımcı olan çalışma yöntemleri (iskelede, merdivende çalışma, iş ekipmanları ile çalışma, vinçlerde çalışma vb.) açısından değerlendirildiğinde iş kazası yaşanma olasılığı yüksek olan alanlardır. Özellikle yüksekte çalışma işlerinde yaşanan kazalar ölümle sonuçlanabilmektedir. Kazaların önlenebilmesi risklerin incelenerek gerekli önlemlerin alınmasıyla mümkün olabilir. Bu kapsamda bu çalışmada, tersanelerde yüksekte çalışma risklerinin analiz edilmesi amaçlanmıştır. Yöntem olarak AHP tabanlı PROMETHEE yöntemi kullanılmıştır. İlk aşamada literatür araştırması ile yüksekte çalışma riskleri olarak yedi kriter; “çalışanın düşmesi, malzemenin düşmesi, elektrik çarpması, iskelenin/merdivenin devrilmesi/yıkılması, çarpma-çarpışma, statik hesaplama ve mühendislik yanlışlıkları ve meteorolojik koşullar” ve yüksekten düşme kazalarının önlenmesi için “denetim ve bakım, eğitim, kişisel koruyucu tedbirler ve toplu koruma yöntemleri” olarak dört alternatif belirlenmiştir. Kriterlerin ikili karşılaştırması ve alternatiflerin kriterlere göre ikili karşılaştırmasını yapmak amacıyla 1-9 karşılaştırma değerleri kullanılarak hazırlanan anket tersanede uzman olarak çalışan 5 kişi tarafından değerlendirilmiş ve veriler AHP ile işlem yapan Super Decision v2.1 programına girilerek kriter ağırlıkları belirlenmiştir. Bu değerlendirmeye göre çalışanın düşmesi kriterinin en yüksek risk olduğu sonucu çıkmıştır. Sonraki aşamada kriter ağırlıkları ve ikili karşılaştırma verileri Visual PROMETHEE programına girilerek alternatiflerin öncelik sırası belirlenmiştir. Bu değerlendirme sonucunda denetim ve bakım alternatif olarak ilk sırada çıkmıştır. Çalışanların düşmesini önleyici özellikle korkuluk, güvenlik ağı vb. toplu koruma yöntemlerinin uygulanmasına öncelik verilmesi ve denetim ve bakım faaliyetlerinin sürekli olarak yapılması riskleri ortadan kaldırarak kaza olasılığını düşürecektir. Bu çalışmada tersanelerde yüksekte çalışma riskleri, AHP tabanlı PROMETHEE yöntemleri ile analiz edilerek literatüre ve tersane sektörüne katkı sağlamıştır.","PeriodicalId":414652,"journal":{"name":"Gemi ve Deniz Teknolojisi","volume":"75 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121324844","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Transportation industries such as airplanes, trains, and buses were able to resume operations during the pandemic. In the cruise industry, however, conditions for returning to work were more complex. As a result of the pandemic, the cruise tourism industry entered a period of economic difficulty and attempted to overcome it by borrowing heavily. Nonetheless, several companies decided to sell their existing ships to maintain their financial viability. Even though cruise ships sent for recycling via the Covid-19 process are expected to be recycled within 10 to 15 years, cruise ship recycling in recycling facilities has increased due to the epidemic. This study demonstrates the environmental impact calculation of cruise ships sent to Aliaga ship recycling facilities for disassembly before the end of their average service life under the Covid-19 effect using life cycle assessment (LCA). The results of the study demonstrated conclusively that the global environment had been affected by the transformation of the cruise industry as a result of the Covid-19 epidemic. The environmental effects of ships that must be sent for recycling after 10 to 15 years have to be experienced now.
{"title":"Life cycle assessment of the environmental consequences of the premature recycling of cruise ships due to Covid-19","authors":"M. Önal","doi":"10.54926/gdt.1177101","DOIUrl":"https://doi.org/10.54926/gdt.1177101","url":null,"abstract":"Transportation industries such as airplanes, trains, and buses were able to resume operations during the pandemic. In the cruise industry, however, conditions for returning to work were more complex. As a result of the pandemic, the cruise tourism industry entered a period of economic difficulty and attempted to overcome it by borrowing heavily. Nonetheless, several companies decided to sell their existing ships to maintain their financial viability. Even though cruise ships sent for recycling via the Covid-19 process are expected to be recycled within 10 to 15 years, cruise ship recycling in recycling facilities has increased due to the epidemic. This study demonstrates the environmental impact calculation of cruise ships sent to Aliaga ship recycling facilities for disassembly before the end of their average service life under the Covid-19 effect using life cycle assessment (LCA). The results of the study demonstrated conclusively that the global environment had been affected by the transformation of the cruise industry as a result of the Covid-19 epidemic. The environmental effects of ships that must be sent for recycling after 10 to 15 years have to be experienced now.","PeriodicalId":414652,"journal":{"name":"Gemi ve Deniz Teknolojisi","volume":"15 31 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124255678","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}