Pub Date : 2023-12-15DOI: 10.47425/marifetname.vi.1383212
Yunus Sanir
Disiplinlerarası çalışmaların, ilim dünyası açısından bugün olduğu gibi geçmişte de değer gördüğü bilinen bir gerçektir. Nitekim İslam hukuku ve tasavvuf ilimleri arasında bulunan ilişkinin boyutu bu disiplinleri cem ederek kaleme alınan kitapları daha değerli hale getirmektedir. Gazâlî’nin İhyâ’sı ile Şa’rânî’nin el-Mîzânü’l-Kübrâ isimli eseri bu minvalde telif edilen kitaplara örnektir. Sâ‘id b. Ahmed b. Ebî Bekr el-Razî el-Hanefî’nin el-Cem‘u Beyne’l-Fetvâ ve’t-Takvâ fî Muhimmâti’d-Dîni ve’d-Dünyâ eserinde de hukuk-ahlâk ilişkisi takva ve fetva kavramları altında cem edilerek kaleme alınmıştır. Öte yandan hicrî altıncı asır gibi erken bir dönemde neşredilmesi eserin değerini daha da arttırmaktadır. Dünyada sadece Kastamonu El Yazmaları Kütüphanesi’nde 935 kayıt numarası ile bir nüshası bulunan eser, Mehmet Sadi Çögenli, Mustafa Kılıçlı ve Îd Fethî Abdullatif tarafından tahkik ve neşredilmiştir. Kitap değerlendirmesini yapacağımız eser tahkikli haliyle İrşad Yayınevi’nden yayımlanan bu kitap olacaktır. Kitabı ilim dünyasına tanıtma amacıyla yapacağımız bu kritikte kitabı incelerken yapılan tahkik ile alakalı birkaç değerlendirmede de bulunmak yerinde olacaktır.
{"title":"el-Cem‘u Beyne’l-Fetvâ ve’t-Takvâ fî Muhimmâti’d-Dîni ve’d-Dünyâ (Sâ‘id b. Ahmed b. Ebî Bekr el-Razî el-Hanefî, İstanbul: Mektebetül-İrşâd, 2020, 688 s.)","authors":"Yunus Sanir","doi":"10.47425/marifetname.vi.1383212","DOIUrl":"https://doi.org/10.47425/marifetname.vi.1383212","url":null,"abstract":"Disiplinlerarası çalışmaların, ilim dünyası açısından bugün olduğu gibi geçmişte de değer gördüğü bilinen bir gerçektir. Nitekim İslam hukuku ve tasavvuf ilimleri arasında bulunan ilişkinin boyutu bu disiplinleri cem ederek kaleme alınan kitapları daha değerli hale getirmektedir. Gazâlî’nin İhyâ’sı ile Şa’rânî’nin el-Mîzânü’l-Kübrâ isimli eseri bu minvalde telif edilen kitaplara örnektir. Sâ‘id b. Ahmed b. Ebî Bekr el-Razî el-Hanefî’nin el-Cem‘u Beyne’l-Fetvâ ve’t-Takvâ fî Muhimmâti’d-Dîni ve’d-Dünyâ eserinde de hukuk-ahlâk ilişkisi takva ve fetva kavramları altında cem edilerek kaleme alınmıştır. Öte yandan hicrî altıncı asır gibi erken bir dönemde neşredilmesi eserin değerini daha da arttırmaktadır. Dünyada sadece Kastamonu El Yazmaları Kütüphanesi’nde 935 kayıt numarası ile bir nüshası bulunan eser, Mehmet Sadi Çögenli, Mustafa Kılıçlı ve Îd Fethî Abdullatif tarafından tahkik ve neşredilmiştir. Kitap değerlendirmesini yapacağımız eser tahkikli haliyle İrşad Yayınevi’nden yayımlanan bu kitap olacaktır. Kitabı ilim dünyasına tanıtma amacıyla yapacağımız bu kritikte kitabı incelerken yapılan tahkik ile alakalı birkaç değerlendirmede de bulunmak yerinde olacaktır.","PeriodicalId":477423,"journal":{"name":"Marifetname","volume":"113 S12","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"138999534","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-13DOI: 10.47425/marifetname.vi.1370161
Hasan Kayapinar
Âm lafızlar içerdiği mana itibarıyla aynı anda birden fazla ferde delalet eden lafızlar olarak tarif edilmiştir. Âm lafızların içerdiği fertlere delalet değeri hakkında ekoller farklı yaklaşımlar benimsemiştir. Buna göre Hanefî usulcüleri âm lafızların delaletinin kati olduğunu kabul ederken çoğunluk usulcüler bu lafızların delaletinin zan ifade ettiğini ileri sürmüşlerdir. Âm lafızların delaleti hakkındaki bu ihtilaf teorik alanla sınırlı kalmamış ve farklı alanlardaki hükümlere kaynaklık yapmıştır. Şâfiî usulcüler âm lafızların delaletinin kati olmadığını savunurken umum ifade eden hitapların nüzul dönemindeki muhataplara yönelik olduğunu, bu hitapların kıyamete kadar gelecek bütün insanları kapsamadığını ileri sürmüşlerdir. Günümüzde tarihselliği savunan bazı akademisyenler tam da bu noktada tartışmaya müdahil olmakta ve bu argümanları tarihselliğin referans kaynakları olarak sunmaktadırlar. Aynı şekilde âm lafızların delaletinin kati olmadığını ileri süren usulcülerin tarihselliğe kapı aralayan bazı görüşler serdettiğini ileri sürmektedirler. Bu çalışmada bu iddia ele alınmakta, âm lafızların delaleti noktasında ileri sürülen argümanların tarihselliğe referans değeri incelenmektedir.
{"title":"ÂM LAFIZLARIN KATİYETİ HAKKINDAKİ TARTIŞMALAR VE BUNLARIN TARİHSELCİLİĞE REFERANS DEĞERİ","authors":"Hasan Kayapinar","doi":"10.47425/marifetname.vi.1370161","DOIUrl":"https://doi.org/10.47425/marifetname.vi.1370161","url":null,"abstract":"Âm lafızlar içerdiği mana itibarıyla aynı anda birden fazla ferde delalet eden lafızlar olarak tarif edilmiştir. Âm lafızların içerdiği fertlere delalet değeri hakkında ekoller farklı yaklaşımlar benimsemiştir. Buna göre Hanefî usulcüleri âm lafızların delaletinin kati olduğunu kabul ederken çoğunluk usulcüler bu lafızların delaletinin zan ifade ettiğini ileri sürmüşlerdir. Âm lafızların delaleti hakkındaki bu ihtilaf teorik alanla sınırlı kalmamış ve farklı alanlardaki hükümlere kaynaklık yapmıştır. Şâfiî usulcüler âm lafızların delaletinin kati olmadığını savunurken umum ifade eden hitapların nüzul dönemindeki muhataplara yönelik olduğunu, bu hitapların kıyamete kadar gelecek bütün insanları kapsamadığını ileri sürmüşlerdir. Günümüzde tarihselliği savunan bazı akademisyenler tam da bu noktada tartışmaya müdahil olmakta ve bu argümanları tarihselliğin referans kaynakları olarak sunmaktadırlar. Aynı şekilde âm lafızların delaletinin kati olmadığını ileri süren usulcülerin tarihselliğe kapı aralayan bazı görüşler serdettiğini ileri sürmektedirler. Bu çalışmada bu iddia ele alınmakta, âm lafızların delaleti noktasında ileri sürülen argümanların tarihselliğe referans değeri incelenmektedir.","PeriodicalId":477423,"journal":{"name":"Marifetname","volume":"83 7","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139004385","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-12DOI: 10.47425/marifetname.vi.1351028
H. Ulus
Şuū‘r kelimesi kıl, tüy, saç manasındaki ş-a‘-r kökünden gelmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de, bu kökten gelen farklı formlarda kırk kelime bulunmaktadır. Kırk farklı ayette geçen bu kelimelerin yirmi yedisinin gâib ve muhatap formunda fiil ve on üçünün isim olarak yer aldığını görüyoruz. Fiil olarak geçen türevler tefsirlerde şuū‘r masdarıyla açıklandığından, çalışmada öncelik bu kelimenin lügat ve terminolojideki manasının tespitine verilmiştir. Şu‘ūr kelimesinin, kaynaklardaki birbirine yakın manalarını; zekâya, dikkat ve duyarlılığa, inceliğe dayalı bilgi, algı şeklinde belirlemenin mümkün olduğu söylenebilir. Kökten gelen türevlerden yirmi birinin farklı ayetlerde mā ve lā nefy edatıyla birlikte fiil-i muzârî gâib formunda yer aldığı tespit edilmiştir. Nefy-i şuū‘r ifadesinin yer aldığı ayetlerden onunun geçmiş kavimlerle, sekizinin müşriklerle, ikisinin ehl-i kitâp, ikisinin de münâfıklarla ilgili olduğunu görüyoruz. Lā nefy edatıyla gelen fiil-i muzâri muhâtap formundaki türevin yer aldığı üç ayetten ikisi mü’minlerle, biri de genelle ilgili bulunmaktadır. Lev temennî edatlı fiil-i muzârî formundaki türevi içeren bir ayet Nuh kavmiyle, mā soru edatlı türevin geçtiği bir ayet de mü’minlerle ilgilidir. Kökten isim olarak gelen diğer kelimeleri de belli bir tasnifle ele aldık. Araştırmamızda kaynaklara inerek, Şuū‘r kelimesini ve ş-a‘-r kökünden gelen diğer kelimeleri ayetler üzerinden incelemeye çalıştık. Kökün câhiliye dönemi Arap şiiriyle, hadîslerdeki kullanımından da örnekler verilmiştir.
{"title":"Kur’ân-ı Kerîm’de Şu‘ūr ve Ş-a‘-r Kökünün Geçtiği Ayetler Üzerinde Bir İnceleme","authors":"H. Ulus","doi":"10.47425/marifetname.vi.1351028","DOIUrl":"https://doi.org/10.47425/marifetname.vi.1351028","url":null,"abstract":"Şuū‘r kelimesi kıl, tüy, saç manasındaki ş-a‘-r kökünden gelmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de, bu kökten gelen farklı formlarda kırk kelime bulunmaktadır. Kırk farklı ayette geçen bu kelimelerin yirmi yedisinin gâib ve muhatap formunda fiil ve on üçünün isim olarak yer aldığını görüyoruz. Fiil olarak geçen türevler tefsirlerde şuū‘r masdarıyla açıklandığından, çalışmada öncelik bu kelimenin lügat ve terminolojideki manasının tespitine verilmiştir. Şu‘ūr kelimesinin, kaynaklardaki birbirine yakın manalarını; zekâya, dikkat ve duyarlılığa, inceliğe dayalı bilgi, algı şeklinde belirlemenin mümkün olduğu söylenebilir. Kökten gelen türevlerden yirmi birinin farklı ayetlerde mā ve lā nefy edatıyla birlikte fiil-i muzârî gâib formunda yer aldığı tespit edilmiştir. Nefy-i şuū‘r ifadesinin yer aldığı ayetlerden onunun geçmiş kavimlerle, sekizinin müşriklerle, ikisinin ehl-i kitâp, ikisinin de münâfıklarla ilgili olduğunu görüyoruz. Lā nefy edatıyla gelen fiil-i muzâri muhâtap formundaki türevin yer aldığı üç ayetten ikisi mü’minlerle, biri de genelle ilgili bulunmaktadır. Lev temennî edatlı fiil-i muzârî formundaki türevi içeren bir ayet Nuh kavmiyle, mā soru edatlı türevin geçtiği bir ayet de mü’minlerle ilgilidir. Kökten isim olarak gelen diğer kelimeleri de belli bir tasnifle ele aldık. Araştırmamızda kaynaklara inerek, Şuū‘r kelimesini ve ş-a‘-r kökünden gelen diğer kelimeleri ayetler üzerinden incelemeye çalıştık. Kökün câhiliye dönemi Arap şiiriyle, hadîslerdeki kullanımından da örnekler verilmiştir.","PeriodicalId":477423,"journal":{"name":"Marifetname","volume":"14 6","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139008719","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-12DOI: 10.47425/marifetname.vi.1363238
Veysi Turun
Hz. Ömer, 23/644 yılında, Muğîre b. Şu‘be’nin İranlı kölesi Ebû Lü’lü’ künyeli Fîrûz en-Nihâvendî tarafından sabah namazı sırasında suikasta uğrayarak şehit edilmiştir. İlk dönem İslam tarihi kaynaklarında hadisenin sebepleri ve meydana geliş şekli detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Buna göre Hz. Ömer, Müslüman olmayan gayr-ı Arap unsurların Medine’de ikamet etmesini yasaklamıştı. Ancak, üç meslek dalında usta olan Ebû Lü’lü’, meslekî kabiliyetleri sayesinde özel izinle Medine’de ikamet izni alabilmiştir. Muğîre’nin kendisinden yüksek miktarda haraç aldığını düşünen Fîrûz, meseleyi Hz. Ömer’e taşımış, ancak Halife’nin kendi sorununa kayıtsız kaldığını ileri sürerek onu öldürme planları yapmıştır. Sabah namazı esnasında Hz. Ömer’e suikast düzenleyen Ebû Lü’lü’, Müslümanlar tarafından yakalanınca intihar ederek canına kıymıştır. Klasik kaynaklar Ebû Lü’lü’ü Nihâvend, Kâşan ve Habeşistan’a nispet etmektedirler. Ancak muteber kaynaklar ekseriyetle onun Nihâvend asıllı olduğunu bildirmektedir. Kaynaklarda, Fîrûz’un Mecûsî, Hıristiyan veya kâfir (‘İlc) olduğu, Müslüman olmadığı belirtilmesine rağmen Şia’nın bazı kaynaklarında Fîrûz, Hz. Ali taraftarı bir Müslüman olarak takdim edilmektedir. Keza suikasttan önceki gün Hürmüzân, Cüfeyne ve Fîrûz’un olayda kullanılan bıçakla beraber görüldüğü şeklindeki rivayetler de suikastın organize siyasî bir komplo olduğu ihtimalini doğurmuştur. Bu makalenin birinci aşamasında klasik İslam tarihi kaynakları esas alınarak bu hadisenin meydana geliş şekli, suikastın muhtemel sebepleri, katilin kimliği ve akıbeti ilmî bir şekilde ortaya konulmaktadır. İkinci aşamada ise ilk dönem İslam tarihi kaynakları ile sonraki asırlarda telif edilen Şiî bazı tarih ve hadis kaynaklarının Ebû Lü’lü’ hakkında verdiği bilgiler mukayese edilmek suretiyle Şia’nın Ebû Lü’lü’ etrafında ördüğü mitolojik bilgiler serdedilmekte ve çarpıtılan tarihi bilgi ve algılar tashih edilmektedir. Keza Ebû Lü’lü’ algısının günümüz Sünnî ve Şiî dünyasına yansımasına kısaca değinilmektedir. Çalışmada kaynaklar arası karşılaştırma, tenkit, tahlil ve betimleme yöntemleri kullanılmaktadır.
23/644 年,欧麦尔在晨祷时被穆吉拉-本-舒贝(Mughīra b. Shu'be)的伊朗奴隶菲鲁兹-尼哈万迪(Fīrūz al-Nihāwandī )暗杀并殉难。在早期的伊斯兰历史资料中,详细描述了事件发生的原因和方式。因此,哈兹拉特-欧麦尔禁止非穆斯林的非阿拉伯人在麦地那居住。然而,身兼三职的艾布-吕吕却凭借自己的专业技能获得了居住在麦地那的特别许可。菲鲁兹认为穆吉拉从他那里拿走了大量贡品,他将此事告诉了哈兹拉特-欧麦尔,但欧麦尔却计划杀死他,声称哈里发对他的问题无动于衷。阿布-卢卢在晨祷时刺杀了先知欧麦尔,被穆斯林抓住后自杀身亡。古典文献认为阿布-吕吕是尼哈文德、坎山和阿比西尼亚人。不过,大多数权威资料都称他来自尼哈文德。尽管资料中说 Fīrūz 是麦西亚人、基督徒或卡菲尔人('Ilj'),而不是穆斯林,但在一些什叶派资料中,Fīrūz 被说成是哈兹拉特-阿里的支持者。同样,有传言称,在暗杀前一天,有人看到霍尔穆扎恩、朱法伊纳和菲鲁兹与暗杀中使用的刀子在一起,这使得人们认为暗杀可能是一个有组织的政治阴谋。在本文的第一阶段,我们将根据伊斯兰经典历史资料,以学术的方式揭示这一事件的发生方式、暗杀的可能原因、暗杀者的身份及其命运。在第二阶段,通过比较早期伊斯兰历史资料和随后几个世纪编纂的一些什叶派历史和圣训资料中有关阿布-吕吕吕的信息,提出什叶派围绕阿布-吕吕吕建立的神话信息,并纠正被歪曲的历史信息和看法。同样,还简要提及了对阿布-吕吕先生的认识对当今逊尼派和什叶派世界的影响。研究中使用了资料之间的比较、批评、分析和描述方法。
{"title":"Assasination Of Caliph Omar İn Ahl Al-Sunnah And Shia Sources, And The Legends Abaout Ebu Lu’lu’ İn Some Shia Sources","authors":"Veysi Turun","doi":"10.47425/marifetname.vi.1363238","DOIUrl":"https://doi.org/10.47425/marifetname.vi.1363238","url":null,"abstract":"Hz. Ömer, 23/644 yılında, Muğîre b. Şu‘be’nin İranlı kölesi Ebû Lü’lü’ künyeli Fîrûz en-Nihâvendî tarafından sabah namazı sırasında suikasta uğrayarak şehit edilmiştir. İlk dönem İslam tarihi kaynaklarında hadisenin sebepleri ve meydana geliş şekli detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Buna göre Hz. Ömer, Müslüman olmayan gayr-ı Arap unsurların Medine’de ikamet etmesini yasaklamıştı. Ancak, üç meslek dalında usta olan Ebû Lü’lü’, meslekî kabiliyetleri sayesinde özel izinle Medine’de ikamet izni alabilmiştir. Muğîre’nin kendisinden yüksek miktarda haraç aldığını düşünen Fîrûz, meseleyi Hz. Ömer’e taşımış, ancak Halife’nin kendi sorununa kayıtsız kaldığını ileri sürerek onu öldürme planları yapmıştır. Sabah namazı esnasında Hz. Ömer’e suikast düzenleyen Ebû Lü’lü’, Müslümanlar tarafından yakalanınca intihar ederek canına kıymıştır. Klasik kaynaklar Ebû Lü’lü’ü Nihâvend, Kâşan ve Habeşistan’a nispet etmektedirler. Ancak muteber kaynaklar ekseriyetle onun Nihâvend asıllı olduğunu bildirmektedir. Kaynaklarda, Fîrûz’un Mecûsî, Hıristiyan veya kâfir (‘İlc) olduğu, Müslüman olmadığı belirtilmesine rağmen Şia’nın bazı kaynaklarında Fîrûz, Hz. Ali taraftarı bir Müslüman olarak takdim edilmektedir. Keza suikasttan önceki gün Hürmüzân, Cüfeyne ve Fîrûz’un olayda kullanılan bıçakla beraber görüldüğü şeklindeki rivayetler de suikastın organize siyasî bir komplo olduğu ihtimalini doğurmuştur. Bu makalenin birinci aşamasında klasik İslam tarihi kaynakları esas alınarak bu hadisenin meydana geliş şekli, suikastın muhtemel sebepleri, katilin kimliği ve akıbeti ilmî bir şekilde ortaya konulmaktadır. İkinci aşamada ise ilk dönem İslam tarihi kaynakları ile sonraki asırlarda telif edilen Şiî bazı tarih ve hadis kaynaklarının Ebû Lü’lü’ hakkında verdiği bilgiler mukayese edilmek suretiyle Şia’nın Ebû Lü’lü’ etrafında ördüğü mitolojik bilgiler serdedilmekte ve çarpıtılan tarihi bilgi ve algılar tashih edilmektedir. Keza Ebû Lü’lü’ algısının günümüz Sünnî ve Şiî dünyasına yansımasına kısaca değinilmektedir. Çalışmada kaynaklar arası karşılaştırma, tenkit, tahlil ve betimleme yöntemleri kullanılmaktadır.","PeriodicalId":477423,"journal":{"name":"Marifetname","volume":"8 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139008715","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-08DOI: 10.47425/marifetname.vi.1341021
İdris Sami Sümer
Kur’ân-ı Kerîm’de insanın değerine olumlu manada işaret eden birçok âyet olduğu gibi onun hata, günah ve kusurlarına da temas eden âyetler vardır. Bu âyetlerde, insanın değerine mutlak surette bir yücelik hamledilmediği gibi kesin olarak kötülük ile de vasıflandırılmamıştır. Kur’ân, insanın değerini genel olarak inanç ve davranışları üzerinden ölçü almıştır denilebilir. Kur’ân’ın bu genel tavrına rağmen müslüman kültürdeki insan için kullanılan “eşref’i-mahlûkât/mahlûkâtın en şereflisi’’ söylemi oldukça iddialı bir ifadedir. Dinî gelenekte meşhur olan bu ifade, gözlemlerimize göre genelde İsrâ Sûresi yetmişinci âyetle irtibatlandırılmaktadır. Fakat mezkûr âyette bu ifadeyi bütün yönleri ile destekleyecek bir delil yoktur. Âyette insanın bütün varlıklardan değil bazı varlıklardan üstün kılındığı söylenmiştir. Buna rağmen ‘‘insanın en değerli varlık olduğu’’ söyleminin bu âyet ile delillendirilmesi kasti olmasa da âyetin söylemediği bir anlamı ona hamletmek yanlışını doğurmaktadır. Bu çalışmada, ‘‘eşref’i-mahlûkât’’ ifadesinin gerçekliği bu ifadeye delil olarak zikredilen el-İsrâ Sûresi 17/70. Âyeti bağlamında inceleme konusu yapılacaktır.
{"title":"Bir Retorik Olarak İnsanın “Eşref-i Mahlukat” İddiası (İsrâ Sûresi 70. Âyet bağlamında)","authors":"İdris Sami Sümer","doi":"10.47425/marifetname.vi.1341021","DOIUrl":"https://doi.org/10.47425/marifetname.vi.1341021","url":null,"abstract":"Kur’ân-ı Kerîm’de insanın değerine olumlu manada işaret eden birçok âyet olduğu gibi onun hata, günah ve kusurlarına da temas eden âyetler vardır. Bu âyetlerde, insanın değerine mutlak surette bir yücelik hamledilmediği gibi kesin olarak kötülük ile de vasıflandırılmamıştır. Kur’ân, insanın değerini genel olarak inanç ve davranışları üzerinden ölçü almıştır denilebilir. Kur’ân’ın bu genel tavrına rağmen müslüman kültürdeki insan için kullanılan “eşref’i-mahlûkât/mahlûkâtın en şereflisi’’ söylemi oldukça iddialı bir ifadedir. Dinî gelenekte meşhur olan bu ifade, gözlemlerimize göre genelde İsrâ Sûresi yetmişinci âyetle irtibatlandırılmaktadır. Fakat mezkûr âyette bu ifadeyi bütün yönleri ile destekleyecek bir delil yoktur. Âyette insanın bütün varlıklardan değil bazı varlıklardan üstün kılındığı söylenmiştir. Buna rağmen ‘‘insanın en değerli varlık olduğu’’ söyleminin bu âyet ile delillendirilmesi kasti olmasa da âyetin söylemediği bir anlamı ona hamletmek yanlışını doğurmaktadır. Bu çalışmada, ‘‘eşref’i-mahlûkât’’ ifadesinin gerçekliği bu ifadeye delil olarak zikredilen el-İsrâ Sûresi 17/70. Âyeti bağlamında inceleme konusu yapılacaktır.","PeriodicalId":477423,"journal":{"name":"Marifetname","volume":"78 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139011040","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-08DOI: 10.47425/marifetname.vi.1372937
Emrah İstek
İnsanlık tarihinde geniş kitleleri etkileyen salgınların başında veba hastalığı gelmektedir. Yüzyıllar boyu milyonlarca insanın ölümüne, yerleşim yerlerinin boşalmasına ve bunların yanı sıra siyasî, ekonomik ve kültürel değişimlere sebep olan veba, Osmanlı Devletini de derinden etkilemiştir. Salgınların toplumsal bir korkuyu veya travmayı tetiklemesi, ülke geneline yayılmasıyla doğru orantılı olmuştur. Nitekim büyük bir şehirde görülen salgın, kısa sürede hem söylem hem de hastalık yapma noktasında yayılırken, taşrada ise bu durum her iki açıdan da yavaş olmuştur. Salgına karşı devlet nezdinde gösterilen çabalar veya doktorların hastalığı bertaraf etmek üzere yaptıkları girişimlerin yanında, toplumun verdiği tepkilerin çeşitliliği artmış ve davranışlar üzerinde etkili sonuçları olmuştur. Bu çalışmada 17. ve 19. yüzyıllar arasında Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkan salgınlar üzerinde durulmuştur. Öncelikle böylesi bir afetin ne kadar sıklıkla yaşandığını tespit edebilmek için hastalığın ortaya çıkış tarihleri verilmiştir. Konu, din temelli teslimiyet, karantina uygulamaları ve bu uygulamaya gösterilen tepkiler, cenaze işlemleri ve salgın dönemlerinde devlete karşı tutumlar gibi alt başlıklar halinde irdelenecektir. Bu başlıklar çerçevesinde taunun Osmanlı toplumundaki etkisi ve halkın salgına karşı gösterdiği tepki ölçülecektir. Söz konusu hususlar başta dönemin canlı şahitleri olan seyyahların eserlerinden olmak üzere hatırat ve kronik eserlere başvurularak ortaya konacaktır. Böylece büyük afetler olarak da değerlendirilen salgınlardaki geçmiş dönemlerde verilen tepki ve davranışların ortaya çıkartılması hedeflenmiştir. Son olarak bu çalışmanın yüzyılımızda yaşanmış/yaşanması muhtemel benzer salgın afetlerinde gösterilen tepkileri araştıran akademik çevre için tarihsel ve sosyolojik veriler sunacağı düşünülmektedir.
{"title":"Veba Salgınlarına Karşı Osmanlı Toplumundaki Davranışlar ve Tepkiler (17-19. yy.)","authors":"Emrah İstek","doi":"10.47425/marifetname.vi.1372937","DOIUrl":"https://doi.org/10.47425/marifetname.vi.1372937","url":null,"abstract":"İnsanlık tarihinde geniş kitleleri etkileyen salgınların başında veba hastalığı gelmektedir. Yüzyıllar boyu milyonlarca insanın ölümüne, yerleşim yerlerinin boşalmasına ve bunların yanı sıra siyasî, ekonomik ve kültürel değişimlere sebep olan veba, Osmanlı Devletini de derinden etkilemiştir. \u0000Salgınların toplumsal bir korkuyu veya travmayı tetiklemesi, ülke geneline yayılmasıyla doğru orantılı olmuştur. Nitekim büyük bir şehirde görülen salgın, kısa sürede hem söylem hem de hastalık yapma noktasında yayılırken, taşrada ise bu durum her iki açıdan da yavaş olmuştur. Salgına karşı devlet nezdinde gösterilen çabalar veya doktorların hastalığı bertaraf etmek üzere yaptıkları girişimlerin yanında, toplumun verdiği tepkilerin çeşitliliği artmış ve davranışlar üzerinde etkili sonuçları olmuştur. \u0000Bu çalışmada 17. ve 19. yüzyıllar arasında Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkan salgınlar üzerinde durulmuştur. Öncelikle böylesi bir afetin ne kadar sıklıkla yaşandığını tespit edebilmek için hastalığın ortaya çıkış tarihleri verilmiştir. Konu, din temelli teslimiyet, karantina uygulamaları ve bu uygulamaya gösterilen tepkiler, cenaze işlemleri ve salgın dönemlerinde devlete karşı tutumlar gibi alt başlıklar halinde irdelenecektir. Bu başlıklar çerçevesinde taunun Osmanlı toplumundaki etkisi ve halkın salgına karşı gösterdiği tepki ölçülecektir. Söz konusu hususlar başta dönemin canlı şahitleri olan seyyahların eserlerinden olmak üzere hatırat ve kronik eserlere başvurularak ortaya konacaktır. Böylece büyük afetler olarak da değerlendirilen salgınlardaki geçmiş dönemlerde verilen tepki ve davranışların ortaya çıkartılması hedeflenmiştir. Son olarak bu çalışmanın yüzyılımızda yaşanmış/yaşanması muhtemel benzer salgın afetlerinde gösterilen tepkileri araştıran akademik çevre için tarihsel ve sosyolojik veriler sunacağı düşünülmektedir.","PeriodicalId":477423,"journal":{"name":"Marifetname","volume":"13 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139011424","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-06DOI: 10.47425/marifetname.vi.1375621
Muhammet Hamza Çoban
Mehmed Muhyiddin Üftâde Efendi 16. yüzyılda Bursa’da yaşamış önemli bir irfan şairi ve mutasavvıftır. Küçüklüğünden itibaren tasavvufî bir çevrede yetişen Üftâde, Celvetiyye tarikatının pîri olarak bilinmektedir. Hemen her mutasavvıf gibi şiirle iştigal eden Üftâde Efendi, içerisinde altmış civarında manzume bulunan bir divana sahiptir. Şiirlerini zâhidâne bir üslupla, sade ve anlaşılır bir Türkçeyle kaleme alan Üftâde, şiirlerinde dünyanın fanîliğinden bahsetmiş, insanları Allah’a ibadete ve itaate davet etmiştir. Üftâde, Allah’a ibadete davet ederken zikre ayrı bir önem atfetmiştir. O, zikri insanı Allah’ın rızasına ve cemâline kavuşturan bir rehber olarak görmektedir. Seyr ü sülûkta ilerlemek isteyen ve Allah’a vasıl olmak isteyenlere daima zikri tavsiye eden Üftâde, zikrin sadece dilde kalmayıp kalbe de tesir etmesi gerektiğini öğütlemektedir. Üftâde divanında bulunan şiirler incelendiğinde zikir konusunun önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. Üftâde bazen şiirin tamamında, bazense belli beyitlerde zikre temas etmektedir. Bu çalışmada Üftâde divanında yer alan zikirle ilgili şiirler incelenmiş ve Üftâde’nin zikre olan bakışı ele alınmıştır.
Mehmed Muhyiddin Üftâde Efendi 是一位重要的智慧诗人和苏菲派诗人,16 世纪生活在布尔萨。于夫塔德自幼在苏菲环境中长大,被称为塞尔维提耶教派的领袖。与几乎所有苏菲派信徒一样,于夫塔德-艾芬迪也从事诗歌创作,他的诗集中收录了约 60 首诗歌。于夫塔德用简单易懂的土耳其语写诗,风格禁欲,他在诗中谈到了世界的死亡,并请人们崇拜和服从真主。于夫塔德在邀请人们崇拜真主时,特别重视诵经。他认为诵经是引导人们获得安拉的喜悦和荣耀的指南。于夫塔德总是向那些希望在 Seyr ü sülûk 方面取得进步并希望接近真主的人推荐诵经,他建议诵经不仅要停留在口头上,还要影响到内心。分析于夫塔德诗集中的诗句,可以发现诵经的主题占有重要地位。于夫塔德有时在整首诗中涉及 dhikr,有时在某些对联中涉及 dhikr。本研究分析了于夫塔德诗集中与 dhikr 有关的诗歌,并讨论了于夫塔德对 dhikr 的看法。
{"title":"Üftâde Divanında Zikir","authors":"Muhammet Hamza Çoban","doi":"10.47425/marifetname.vi.1375621","DOIUrl":"https://doi.org/10.47425/marifetname.vi.1375621","url":null,"abstract":"Mehmed Muhyiddin Üftâde Efendi 16. yüzyılda Bursa’da yaşamış önemli bir irfan şairi ve mutasavvıftır. Küçüklüğünden itibaren tasavvufî bir çevrede yetişen Üftâde, Celvetiyye tarikatının pîri olarak bilinmektedir. Hemen her mutasavvıf gibi şiirle iştigal eden Üftâde Efendi, içerisinde altmış civarında manzume bulunan bir divana sahiptir. Şiirlerini zâhidâne bir üslupla, sade ve anlaşılır bir Türkçeyle kaleme alan Üftâde, şiirlerinde dünyanın fanîliğinden bahsetmiş, insanları Allah’a ibadete ve itaate davet etmiştir. Üftâde, Allah’a ibadete davet ederken zikre ayrı bir önem atfetmiştir. O, zikri insanı Allah’ın rızasına ve cemâline kavuşturan bir rehber olarak görmektedir. Seyr ü sülûkta ilerlemek isteyen ve Allah’a vasıl olmak isteyenlere daima zikri tavsiye eden Üftâde, zikrin sadece dilde kalmayıp kalbe de tesir etmesi gerektiğini öğütlemektedir. Üftâde divanında bulunan şiirler incelendiğinde zikir konusunun önemli bir yere sahip olduğu görülmektedir. Üftâde bazen şiirin tamamında, bazense belli beyitlerde zikre temas etmektedir. Bu çalışmada Üftâde divanında yer alan zikirle ilgili şiirler incelenmiş ve Üftâde’nin zikre olan bakışı ele alınmıştır.","PeriodicalId":477423,"journal":{"name":"Marifetname","volume":"25 7","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"138984558","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-12-05DOI: 10.47425/marifetname.vi.1387413
Yasemin ATEŞMEN ÖZER
Bu çalışmada, Din Eğitimi ve Etik (Bugünün Dini Tutumunda Geçmişin Din Eğitimi İzleri) adlı kitabın tanıtımı amaçlanmıştır. Kitap, Nobel Akademik Yayıncılık tarafından 2022 yılında Türkçe olarak yazılmış olup 216 sayfadır. Kitap, etik ilkelerinin bulunmadığı bir din eğitiminin bireylerin dini yaşamında açtığı tahribat üzerinde durarak etik ilkelere bağlı bir din eğitiminde ise bireylerin dini yaşamında nasıl rol oynayacağını sunmayı ve bu konulara dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Bu kitap yedi bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler sırasıyla şu şekilde sunulmuştur; birinci bölüm “Türkiye’de Din Eğitimi Tarihine Kısa Bir Bakış”, ikinci bölüm “Etik”, üçüncü bölüm “Din Eğitimi ve Mesleki Etik”, dördüncü bölüm “Etik Açıdan İslam Geleneğinde Din Eğitimcilerinin Üslup, Tutum ve Davranışları ile Din Eğitiminde Kişisel Yetkinlik Unsurlarının Davranışa Etkisi”, beşinci bölüm “Geçmişin Din Eğitimi İzlerinde Etik ve Etik Dışı Davranışlar Üzerine Bir Araştırma”, altıncı bölüm “Anlatı Hikayeleri Perspektifinde Din Eğitiminde Mesleki Etik”, yedinci ve son bölümde “Din Eğitimi Sürecinde Din Eğitimcisinin Etik Dışı Davranışlarının Normatif Etik Açısından Değerlendirilmesi”. Bu kitap, Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğrenim gören öğrencilerin katılımıyla şekillenen nitel bir araştırmayı da içermektedir. Bahsedilen araştırma ile din eğitimi sürecinde yaşanan olay ve olgulardan hareket edilmiştir. Yazarın bu araştırma bulguları neticesinde din eğitiminde mesleki etik inşa etme çabası dikkat çekicidir.
{"title":"Din Eğitimi ve Etik (Bugünün Dini Tutumunda Geçmişin Din Eğitimi İzleri): İlyas Erpay","authors":"Yasemin ATEŞMEN ÖZER","doi":"10.47425/marifetname.vi.1387413","DOIUrl":"https://doi.org/10.47425/marifetname.vi.1387413","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, Din Eğitimi ve Etik (Bugünün Dini Tutumunda Geçmişin Din Eğitimi İzleri) adlı kitabın tanıtımı amaçlanmıştır. Kitap, Nobel Akademik Yayıncılık tarafından 2022 yılında Türkçe olarak yazılmış olup 216 sayfadır. Kitap, etik ilkelerinin bulunmadığı bir din eğitiminin bireylerin dini yaşamında açtığı tahribat üzerinde durarak etik ilkelere bağlı bir din eğitiminde ise bireylerin dini yaşamında nasıl rol oynayacağını sunmayı ve bu konulara dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Bu kitap yedi bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler sırasıyla şu şekilde sunulmuştur; birinci bölüm “Türkiye’de Din Eğitimi Tarihine Kısa Bir Bakış”, ikinci bölüm “Etik”, üçüncü bölüm “Din Eğitimi ve Mesleki Etik”, dördüncü bölüm “Etik Açıdan İslam Geleneğinde Din Eğitimcilerinin Üslup, Tutum ve Davranışları ile Din Eğitiminde Kişisel Yetkinlik Unsurlarının Davranışa Etkisi”, beşinci bölüm “Geçmişin Din Eğitimi İzlerinde Etik ve Etik Dışı Davranışlar Üzerine Bir Araştırma”, altıncı bölüm “Anlatı Hikayeleri Perspektifinde Din Eğitiminde Mesleki Etik”, yedinci ve son bölümde “Din Eğitimi Sürecinde Din Eğitimcisinin Etik Dışı Davranışlarının Normatif Etik Açısından Değerlendirilmesi”. Bu kitap, Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde öğrenim gören öğrencilerin katılımıyla şekillenen nitel bir araştırmayı da içermektedir. Bahsedilen araştırma ile din eğitimi sürecinde yaşanan olay ve olgulardan hareket edilmiştir. Yazarın bu araştırma bulguları neticesinde din eğitiminde mesleki etik inşa etme çabası dikkat çekicidir.","PeriodicalId":477423,"journal":{"name":"Marifetname","volume":"96 18","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"138985094","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}