The aim of this study is to compare a group of Mycenaean pottery found on Selçuk Ayasuluk Hill with different centers and to evaluate their similarity and the usage process in the settlement in general terms. First of all, Mycenaean pottery used in the study will be introduced by giving their characteristics one by one, and the settlements and periods with similar ones in the Aegean World will be explained. The Mycenaean pottery recovered from Ayasuluk Hill will be evaluated in terms of method in comparison with the Mycenaean pottery found in settlements in Continental Greece, Aegean Islands, Western Anatolia and East Mediterranean. The Mycenaean pottery on the Ayasuluk Hill, which is the subject of the study, are evaluated within the LH IIIA-IIIC periods. This situation reveals the importance of Mycenaean pottery in being preferred in the settlement and shows that the connections between the Aegean World and Ayasuluk Hill have spread over a long period of time. This chronological continuity in Mycenaean pottery in the settlement is similar to many centers where Mycenaean pottery was found in Western Anatolia. When we continue with the Mycenaean pottery samples of Ayasuluk Hill, which is the subject of the study, it is seen that there are similarities with the pottery found in many centers in Greece and the Aegean Islands. In Western Anatolia, it is possible to compare some examples from centers such as Troy, Miletos and Iasos with the Mycenaean pottery on Ayasuluk Hill.
{"title":"Selçuk Ayasuluk Tepesi’nden Bir Grup Miken Seramiği","authors":"Sinan MİMAROĞLU, Bariş GÜR, Miray MİMAROĞLU","doi":"10.33469/oannes.1316873","DOIUrl":"https://doi.org/10.33469/oannes.1316873","url":null,"abstract":"The aim of this study is to compare a group of Mycenaean pottery found on Selçuk Ayasuluk Hill with different centers and to evaluate their similarity and the usage process in the settlement in general terms. First of all, Mycenaean pottery used in the study will be introduced by giving their characteristics one by one, and the settlements and periods with similar ones in the Aegean World will be explained. The Mycenaean pottery recovered from Ayasuluk Hill will be evaluated in terms of method in comparison with the Mycenaean pottery found in settlements in Continental Greece, Aegean Islands, Western Anatolia and East Mediterranean. The Mycenaean pottery on the Ayasuluk Hill, which is the subject of the study, are evaluated within the LH IIIA-IIIC periods. This situation reveals the importance of Mycenaean pottery in being preferred in the settlement and shows that the connections between the Aegean World and Ayasuluk Hill have spread over a long period of time. This chronological continuity in Mycenaean pottery in the settlement is similar to many centers where Mycenaean pottery was found in Western Anatolia. When we continue with the Mycenaean pottery samples of Ayasuluk Hill, which is the subject of the study, it is seen that there are similarities with the pottery found in many centers in Greece and the Aegean Islands. In Western Anatolia, it is possible to compare some examples from centers such as Troy, Miletos and Iasos with the Mycenaean pottery on Ayasuluk Hill.","PeriodicalId":489407,"journal":{"name":"Oannes-uluslararası eskiçağ tarihi Araştırmaları dergisi","volume":"26 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135886832","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait olan Nike heykeli Prymnessos (Sülün) antik yerleşim alanında bulunmuş olup şuan Afyonkarahisar Müzesi’nde yer almaktadır. Prymnessos antik yerleşim alanı Afyonkarahisar Merkez ilçe Sülün köyünde Phrygler tarafından kurulmuş büyük kentlerdendir. Yunan Dönemi’nde özerk, Roma İmparatorluk Dönemi’nde yarı özerk konumuyla, imparator adına bronz kent sikkeleri bastırmıştır. Eser üzerinde herhangi bir kapsamlı çalışmanın yapılmamış olması bölgedeki inanç, kült ve adak yapısının anlaşılması ve doğru anlamda çözülmesi açısından eksiklik oluşturmaktadır. Heykel Prymnessos (Sülün) antik yerleşim yerinde yerel kutsal alanların varlığını göstermektedir. Bu doğrultuda müzede bulunmakta olan heykel ele alınmış ve tanıtılmaya çalışılmıştır. Nike heykelinin sadece gövde kısmı korunmuştur. Eserin karşılaştırma örneklerinin stilistik, tipolojik ve ikonografik bir değerlendirilmesi yapılmış olup, Geç Antoninler-Erken Severuslar Dönemi’ne tarihlendirilmesi uygun görülmektedir. Bu heykel nitelik açısından değerlendirildiğinde Dokimeon atölyesine ait olduğu görülmektedir. Roma İmparatorluk Dönemi’nde özellikle askeri gücün ve başarının büyük önemi nedeniyle, Nike imgeleri sıklıkla kullanılmıştır. Tanrıça’nın sahip olduğu bu imge görsel olarak da ön plana çıkmıştır. Roma İmparatorluk Dönemi’nde sıklıkla tanrıça bir kalkan üzerine başarılı askeri kampanyalar da gösterilmiştir. Nike heykelinin özellikle Roma İmparatorluk Dönemi’ndeki önemi üzerinden değerlendirildiğinde Prymnessos antik yerleşim alanında askeri bir başarı ya da zafer üzerine tanrıçanın böyle bir heykelinin yapıldığı ve bir alana yerleştirildiğini düşünmemiz gerekmektedir.
{"title":"Roman Imperial Period Nike Statue from Prymnessos","authors":"Barış Emre SÖNMEZ","doi":"10.33469/oannes.1326622","DOIUrl":"https://doi.org/10.33469/oannes.1326622","url":null,"abstract":"Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait olan Nike heykeli Prymnessos (Sülün) antik yerleşim alanında bulunmuş olup şuan Afyonkarahisar Müzesi’nde yer almaktadır. Prymnessos antik yerleşim alanı Afyonkarahisar Merkez ilçe Sülün köyünde Phrygler tarafından kurulmuş büyük kentlerdendir. Yunan Dönemi’nde özerk, Roma İmparatorluk Dönemi’nde yarı özerk konumuyla, imparator adına bronz kent sikkeleri bastırmıştır. Eser üzerinde herhangi bir kapsamlı çalışmanın yapılmamış olması bölgedeki inanç, kült ve adak yapısının anlaşılması ve doğru anlamda çözülmesi açısından eksiklik oluşturmaktadır. Heykel Prymnessos (Sülün) antik yerleşim yerinde yerel kutsal alanların varlığını göstermektedir. Bu doğrultuda müzede bulunmakta olan heykel ele alınmış ve tanıtılmaya çalışılmıştır. Nike heykelinin sadece gövde kısmı korunmuştur. Eserin karşılaştırma örneklerinin stilistik, tipolojik ve ikonografik bir değerlendirilmesi yapılmış olup, Geç Antoninler-Erken Severuslar Dönemi’ne tarihlendirilmesi uygun görülmektedir. Bu heykel nitelik açısından değerlendirildiğinde Dokimeon atölyesine ait olduğu görülmektedir. Roma İmparatorluk Dönemi’nde özellikle askeri gücün ve başarının büyük önemi nedeniyle, Nike imgeleri sıklıkla kullanılmıştır. Tanrıça’nın sahip olduğu bu imge görsel olarak da ön plana çıkmıştır. Roma İmparatorluk Dönemi’nde sıklıkla tanrıça bir kalkan üzerine başarılı askeri kampanyalar da gösterilmiştir. Nike heykelinin özellikle Roma İmparatorluk Dönemi’ndeki önemi üzerinden değerlendirildiğinde Prymnessos antik yerleşim alanında askeri bir başarı ya da zafer üzerine tanrıçanın böyle bir heykelinin yapıldığı ve bir alana yerleştirildiğini düşünmemiz gerekmektedir.","PeriodicalId":489407,"journal":{"name":"Oannes-uluslararası eskiçağ tarihi Araştırmaları dergisi","volume":"77 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135886974","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İnsanlığın var oluşundan günümüze kadar bir inanç sistemine sahip olduğu bilinmektedir, ancak Neolitik Çağ öncesine ait dönemlerde bu inanç sistemlerinin somut verileri neredeyse yok denecek kadar azdır. Neolitik Çağ’da ise durum daha farklılaşmaya ve somutlaşmaya başlamaktadır. Özellikle yerleşik hayata geçmeye başlayan topluluklar inançsal sistemlerini daha iyi göstermeye başlamış ve hatta neredeyse her alanda bunu yansıtmışlardır. Daha çok sembolik olarak tanımlanan bu Neolitik Çağ inanç sistemlerini mimarilerde, özel/günlük eşyalarda, ölü gömmelerde ve soyut kavramlarda kullanılmıştır. Bu inanç sistemlerinden biri de, Erken Neolitik Çağ yerleşiminde bulunan bir binanın tören, kurban ve farklı etkinliklerle gömülmesi ritüelidir. Bu durum Yakındoğu’da bulunan ve Erken Neolitik Çağ’a tarihlendirilen neredeyse tüm yerleşimlerde karşılaşılmış bir uygulamadır. “Yapı Kültü” olarak tanımlanan bu uygulamanın özellikle bu erken dönem yerleşimlerinde bulunan özel binalar olarak tanımlanan “Kamu/Kült” yapılarına uygulandığı görülmektedir. Tıpkı bir insan gibi bu yapıların temizlendiği, yapı içinde taşınabilir heykel, dikme/stel gibi öğelerin alındığı (varsa yeni yapıda kullanılmak üzere) ve bazı örneklerde hayvan veya insan kurbanlarına ait izlerin bırakıldığı görülmektedir. Bu ön ritüellerden sonra ise eski yapının yeni bir yapıyla kapatıldığı ya da tamamen toprak, taş ve atıl durumda olan malzemelerle doldurulduğu görülmektedir. Az olmasına rağmen bazı örneklerde yapının yakıldığı ve sonrasında yeni yapı ile kaplandığı ya da tamamen doldurulduğu da görülmektedir. Bölgesel farklılıklar olmasına karşın temelde bu işlem aynı amaçla ve aynı yapılara uygulanmaktadır. Bu çalışma bahsi geçen bu uygulamanın nedenlerini, uygulama alanlarını, bölgesel ya da yerel benzerlikleri ile farklılıklarını ele almakla birlikte inançsal özelliklere de değinerek Erken Neolitik Çağ’ın bazı bilinmeyenlerine cevap aramaktadır.
{"title":"Erken Neolitik Çağ’da Yapı Kültü","authors":"Yunus ÇİFTÇİ","doi":"10.33469/oannes.1315473","DOIUrl":"https://doi.org/10.33469/oannes.1315473","url":null,"abstract":"İnsanlığın var oluşundan günümüze kadar bir inanç sistemine sahip olduğu bilinmektedir, ancak Neolitik Çağ öncesine ait dönemlerde bu inanç sistemlerinin somut verileri neredeyse yok denecek kadar azdır. Neolitik Çağ’da ise durum daha farklılaşmaya ve somutlaşmaya başlamaktadır. Özellikle yerleşik hayata geçmeye başlayan topluluklar inançsal sistemlerini daha iyi göstermeye başlamış ve hatta neredeyse her alanda bunu yansıtmışlardır. Daha çok sembolik olarak tanımlanan bu Neolitik Çağ inanç sistemlerini mimarilerde, özel/günlük eşyalarda, ölü gömmelerde ve soyut kavramlarda kullanılmıştır. Bu inanç sistemlerinden biri de, Erken Neolitik Çağ yerleşiminde bulunan bir binanın tören, kurban ve farklı etkinliklerle gömülmesi ritüelidir. Bu durum Yakındoğu’da bulunan ve Erken Neolitik Çağ’a tarihlendirilen neredeyse tüm yerleşimlerde karşılaşılmış bir uygulamadır. “Yapı Kültü” olarak tanımlanan bu uygulamanın özellikle bu erken dönem yerleşimlerinde bulunan özel binalar olarak tanımlanan “Kamu/Kült” yapılarına uygulandığı görülmektedir. Tıpkı bir insan gibi bu yapıların temizlendiği, yapı içinde taşınabilir heykel, dikme/stel gibi öğelerin alındığı (varsa yeni yapıda kullanılmak üzere) ve bazı örneklerde hayvan veya insan kurbanlarına ait izlerin bırakıldığı görülmektedir. Bu ön ritüellerden sonra ise eski yapının yeni bir yapıyla kapatıldığı ya da tamamen toprak, taş ve atıl durumda olan malzemelerle doldurulduğu görülmektedir. Az olmasına rağmen bazı örneklerde yapının yakıldığı ve sonrasında yeni yapı ile kaplandığı ya da tamamen doldurulduğu da görülmektedir. Bölgesel farklılıklar olmasına karşın temelde bu işlem aynı amaçla ve aynı yapılara uygulanmaktadır. Bu çalışma bahsi geçen bu uygulamanın nedenlerini, uygulama alanlarını, bölgesel ya da yerel benzerlikleri ile farklılıklarını ele almakla birlikte inançsal özelliklere de değinerek Erken Neolitik Çağ’ın bazı bilinmeyenlerine cevap aramaktadır.","PeriodicalId":489407,"journal":{"name":"Oannes-uluslararası eskiçağ tarihi Araştırmaları dergisi","volume":"16 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135886831","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türkiye’nin güneydoğusunda, Şanlıurfa’nın 15 km kuzeydoğusunda bulunan Göbekli Tepe, konum olarak avcı-toplayıcılıktan tarıma geçiş sürecinin yaşandığı bölgenin tam ortasında kalır. Bu alan, çakmaktaşı işleyicileri ve silah imal edenler tarafından inşa edilmiş ve radyo karbon analizleri neticesinde de en az 1400 yıllık bir süre boyunca kullanıldığı tespit edilmiştir. Göbekli Tepe’nin bölgedeki büyük bir alana yayılan kültün veya ortak bir inanç anlayışının en büyük temsilcisi olduğu değerlendirilmektedir. Bu bağlamda; Dicle Vadisi’nde Batman, Hasankeyf, Suriye’nin kuzeyinde de Fırat Vadisi’nde yer alan yerleşimlerde de benzeri semboller görülmüştür. Dolayısıyla, bu durumun sadece tek bir yerleşime özgü olmadığı, benzer niteliklere sahip yapıların Neolitik Dönemin ilk aşamalarına tarihlenen birçok yerleşmede de olması nedeniyle Göbekli Tepe’yi, 120 km’lik bir alandan fazlasına yayılan bir kültürel ve sosyal ağ üzerindeki toplulukların bir araya geldiği “merkezi alan” olarak düşünebiliriz. Bu çalışmada Göbekli Tepe’yi kapsayan araştırmalar ve bilim adamlarının görüşleri yukarıda bahsi geçen eksende değerlendirilmiş olup, eldeki veriler ışığında “tapınak”, “toplumdaki organizasyon ve işbirliği”, “semboller” gibi Göbekli Tepe’ye ilişkin çalışmalarda konu başlıkları üzerine fikirler öne sürülmüştür. Alanı keşfeden Klaus Schmidt’in konu ile ilgili tezleri ve kazı raporları yeni fikirler için çıkış noktalarını oluşturmakta ve ilerisi için düşünceleri zenginleştiren analizler sunmaktadır. Bunların yanı sıra, konuyla ilgilenen diğer arkeolog, tarihçi ve din bilimcilerin görüşleri de değerlendirilmiştir.
{"title":"An Assessment on Göbekli Tepe: “Sacred Area”, “Hieroglyph”, “Feast”, “Collaboration” and Others","authors":"Deniz Serhad SEZER","doi":"10.33469/oannes.1250759","DOIUrl":"https://doi.org/10.33469/oannes.1250759","url":null,"abstract":"Türkiye’nin güneydoğusunda, Şanlıurfa’nın 15 km kuzeydoğusunda bulunan Göbekli Tepe, konum olarak avcı-toplayıcılıktan tarıma geçiş sürecinin yaşandığı bölgenin tam ortasında kalır. Bu alan, çakmaktaşı işleyicileri ve silah imal edenler tarafından inşa edilmiş ve radyo karbon analizleri neticesinde de en az 1400 yıllık bir süre boyunca kullanıldığı tespit edilmiştir. Göbekli Tepe’nin bölgedeki büyük bir alana yayılan kültün veya ortak bir inanç anlayışının en büyük temsilcisi olduğu değerlendirilmektedir. Bu bağlamda; Dicle Vadisi’nde Batman, Hasankeyf, Suriye’nin kuzeyinde de Fırat Vadisi’nde yer alan yerleşimlerde de benzeri semboller görülmüştür. Dolayısıyla, bu durumun sadece tek bir yerleşime özgü olmadığı, benzer niteliklere sahip yapıların Neolitik Dönemin ilk aşamalarına tarihlenen birçok yerleşmede de olması nedeniyle Göbekli Tepe’yi, 120 km’lik bir alandan fazlasına yayılan bir kültürel ve sosyal ağ üzerindeki toplulukların bir araya geldiği “merkezi alan” olarak düşünebiliriz. Bu çalışmada Göbekli Tepe’yi kapsayan araştırmalar ve bilim adamlarının görüşleri yukarıda bahsi geçen eksende değerlendirilmiş olup, eldeki veriler ışığında “tapınak”, “toplumdaki organizasyon ve işbirliği”, “semboller” gibi Göbekli Tepe’ye ilişkin çalışmalarda konu başlıkları üzerine fikirler öne sürülmüştür. Alanı keşfeden Klaus Schmidt’in konu ile ilgili tezleri ve kazı raporları yeni fikirler için çıkış noktalarını oluşturmakta ve ilerisi için düşünceleri zenginleştiren analizler sunmaktadır. Bunların yanı sıra, konuyla ilgilenen diğer arkeolog, tarihçi ve din bilimcilerin görüşleri de değerlendirilmiştir.","PeriodicalId":489407,"journal":{"name":"Oannes-uluslararası eskiçağ tarihi Araştırmaları dergisi","volume":"6 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136084458","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Süt, insanoğlunun dünyaya geldikten sonra tükettiği ilk gıda maddesi olup insan yaşamında hayati bir öneme sahiptir. Diğer hayvanlardan farklı olarak sütten kesildikten sonra hem süt hem de ondan üretilen ürünleri tüketmeye devam etmesi onun önemini açıklayan diğer bir husustur. Bu çalışma, Antik Çağ Akdeniz dünyasının en büyük imparatorluklarından olan Roma İmparatorluğu’nda süt ve süt ürünleri, bunların üretim ve tüketimini incelemeyi amaçlamaktadır. Roma’nın ilk yerleşimcilerinin hayvancılıkla uğraşan halklar olmalarından dolayı bol miktarda süt ve süt ürünleri üretmiş ve tüketmiş olmalıdır. Bu sava yanıt bulmak için, Roma’nın kuruluşundan (MÖ 753), Principatus döneminin sonuna değin geçen sürede (MS 280) kaleme alınmış Latince literatür incelenmiştir. Bu çalışma yürütülürken Roma İmparatorluğunun merkezi olan Roma kenti ve çevresi coğrafi sınır olarak belirlenmiştir. Çalışmanın sınırları içerisinde kalan ilgili referanslar tetkik edilerek, Romalıların tükettiği süt ürünleri, bunların üretim süreci, kullanım alanları ve toplumdaki karşılığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Yapılan araştırmalar, Roma’da sütü en çok tercih edilen hayvanların, keçi, koyun ve inek olduğunu gösterirken, süt (Lat. lac) tüketimi, Roma’nın gelişip büyümesinin tersi yönde olduğunu göstermiştir. Başka bir deyişle, Roma büyüyüp geliştikçe süt içim oranı düşmüştür. Roma ideolojisinde genellikle barbarlık veya göçebe halklarla ilişkilendirilmiştir. Ulaşılan kaynaklarda adı geçen süt ürünleri peynir (caseus), colostrum, tereyağı (Lat. butyrum), melca, oxygala ve schistondur. Bu ürünlerden en çok tercih edilenin ise peynir olduğu ve Roma’nın tüm sınıfları tarafından takdir edildiği ve neredeyse tüm öğünlerde tüketildiği görülür. Kullanım alanları incelendiğinde ise başta mutfak olmak üzere tıbbi, kozmetik ve dini alanlar dikkat çekmektedir.
{"title":"Milk and Dairy Products in Ancient Rome: Production and Consumption","authors":"Emine KAPKA","doi":"10.33469/oannes.1234785","DOIUrl":"https://doi.org/10.33469/oannes.1234785","url":null,"abstract":"Süt, insanoğlunun dünyaya geldikten sonra tükettiği ilk gıda maddesi olup insan yaşamında hayati bir öneme sahiptir. Diğer hayvanlardan farklı olarak sütten kesildikten sonra hem süt hem de ondan üretilen ürünleri tüketmeye devam etmesi onun önemini açıklayan diğer bir husustur. Bu çalışma, Antik Çağ Akdeniz dünyasının en büyük imparatorluklarından olan Roma İmparatorluğu’nda süt ve süt ürünleri, bunların üretim ve tüketimini incelemeyi amaçlamaktadır. Roma’nın ilk yerleşimcilerinin hayvancılıkla uğraşan halklar olmalarından dolayı bol miktarda süt ve süt ürünleri üretmiş ve tüketmiş olmalıdır. Bu sava yanıt bulmak için, Roma’nın kuruluşundan (MÖ 753), Principatus döneminin sonuna değin geçen sürede (MS 280) kaleme alınmış Latince literatür incelenmiştir. Bu çalışma yürütülürken Roma İmparatorluğunun merkezi olan Roma kenti ve çevresi coğrafi sınır olarak belirlenmiştir. Çalışmanın sınırları içerisinde kalan ilgili referanslar tetkik edilerek, Romalıların tükettiği süt ürünleri, bunların üretim süreci, kullanım alanları ve toplumdaki karşılığı tespit edilmeye çalışılmıştır. Yapılan araştırmalar, Roma’da sütü en çok tercih edilen hayvanların, keçi, koyun ve inek olduğunu gösterirken, süt (Lat. lac) tüketimi, Roma’nın gelişip büyümesinin tersi yönde olduğunu göstermiştir. Başka bir deyişle, Roma büyüyüp geliştikçe süt içim oranı düşmüştür. Roma ideolojisinde genellikle barbarlık veya göçebe halklarla ilişkilendirilmiştir. Ulaşılan kaynaklarda adı geçen süt ürünleri peynir (caseus), colostrum, tereyağı (Lat. butyrum), melca, oxygala ve schistondur. Bu ürünlerden en çok tercih edilenin ise peynir olduğu ve Roma’nın tüm sınıfları tarafından takdir edildiği ve neredeyse tüm öğünlerde tüketildiği görülür. Kullanım alanları incelendiğinde ise başta mutfak olmak üzere tıbbi, kozmetik ve dini alanlar dikkat çekmektedir.","PeriodicalId":489407,"journal":{"name":"Oannes-uluslararası eskiçağ tarihi Araştırmaları dergisi","volume":"44 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135673529","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}