II. Dünya Savaşı yıllarında, tüm Türkiye’de olduğu gibi Karadeniz bölgesinde de askere alımların artması işgücünü ve üretimi düşürmüştü. Üretimin azalmasıyla tüketim maddelerinde pahalılık baş göstermiştir. Buna bağlı olarak stokçuluk ve karaborsacılık gibi nedenlerden dolayı tüketim maddelerini bulmakta güçlük çekilmiştir. Üretim-tüketim dağıtım işleri için Milli Korunma Kanunu Ocak 1940 çıkartılarak devlet kontrolüne alınmıştır. Devletin, zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için zaten ekonomik durumu kötü olan, halktan yeni vergiler almaya başlamasıyla halkın durumu daha da kötüleşmiştir. Özellikle köylülerin durumu savaş zamanında açlık sınırına kadar dayanmıştır. Üretimin düşmesiyle birlikte ortaya çıkan iaşe sorunu, özellikle ekmek meselesi, devlet tarafından kontrol altına alınmaya çalışılsa da Türkiye genelinde olduğu gibi Karadeniz bölgesinde de birçok aksaklık yaşanmıştır. Diğer taraftan Varlık Vergisi’nin yürürlüğe girmiş ve Karadeniz’de de uygulanmaya başlamıştır. Eylül 1943’te ise Toprak Mahsulleri Vergisi yürürlüğe girmiştir. II. Dünya Savaşı yıllarında alınan bütün ekonomi alanındaki tedbirler Giresun, Trabzon ve Rize gibi Karadeniz’in en önemli şehirlerinde de uygulanmıştır.
{"title":"II. DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA KARADENİZ’DE ALINAN EKONOMİK ÖNLEMLER","authors":"Tuğba ERAY BİBER","doi":"10.55773/tda.1289010","DOIUrl":"https://doi.org/10.55773/tda.1289010","url":null,"abstract":"II. Dünya Savaşı yıllarında, tüm Türkiye’de olduğu gibi Karadeniz bölgesinde de askere alımların artması işgücünü ve üretimi düşürmüştü. Üretimin azalmasıyla tüketim maddelerinde pahalılık baş göstermiştir. Buna bağlı olarak stokçuluk ve karaborsacılık gibi nedenlerden dolayı tüketim maddelerini bulmakta güçlük çekilmiştir. Üretim-tüketim dağıtım işleri için Milli Korunma Kanunu Ocak 1940 çıkartılarak devlet kontrolüne alınmıştır. Devletin, zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için zaten ekonomik durumu kötü olan, halktan yeni vergiler almaya başlamasıyla halkın durumu daha da kötüleşmiştir. Özellikle köylülerin durumu savaş zamanında açlık sınırına kadar dayanmıştır. Üretimin düşmesiyle birlikte ortaya çıkan iaşe sorunu, özellikle ekmek meselesi, devlet tarafından kontrol altına alınmaya çalışılsa da Türkiye genelinde olduğu gibi Karadeniz bölgesinde de birçok aksaklık yaşanmıştır. Diğer taraftan Varlık Vergisi’nin yürürlüğe girmiş ve Karadeniz’de de uygulanmaya başlamıştır. Eylül 1943’te ise Toprak Mahsulleri Vergisi yürürlüğe girmiştir. II. Dünya Savaşı yıllarında alınan bütün ekonomi alanındaki tedbirler Giresun, Trabzon ve Rize gibi Karadeniz’in en önemli şehirlerinde de uygulanmıştır.","PeriodicalId":503808,"journal":{"name":"Türk Dünyası Araştırmaları","volume":"1 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139266454","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Birinci Dünya Savaşı’nda çok sayıda Türk askeri esir düşmüş ve dünyanın farklı yerlerinde kurulan kamplara konulmuşlardır. Bu esirlerin hayatlarıyla ilgili -yeterli olmasa da- yayınlanmış anılar, arşiv belgeleri, yapılmış akademik çalışmalar vardır. Ancak, yine aynı dönemde Azerbaycan’a yardım için kurulan ve Bakü’nün kurtarılmasını sağlayan Kafkas İslam Ordusu askerlerinden bu ülkede kalanların hayatları hakkında çok az şey bilinmektedir. Oysa bu askerler, Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla bir tür esir durumuna düşmüşler, çeşitli baskılara maruz kalmalarının yanı sıra önce Azerbaycan içinde oluşturulan kamplara, ardından Sibirya’nın Tomsk şehrine sürgün edilmişlerdir. Çalışmada, 2004-2007 yılları arasında Azerbaycan’da belgesel film amaçlı gerçekleştirilen sözlü tarih çalışmaları ekseninde, Kafkas İslam Ordusu askerlerinden Azerbaycan’da kalanların yaşadıkları sürgünler, birinci derece yakınlarının tanıklıkları yoluyla ele alınmıştır. Nicel araştırma tekniklerinden olan derinlemesine görüşme yoluyla elde edilen veriler, içerik çözümlemesi yöntemi ile analiz edilerek Türk tarihinin kayıp sayfalarından birine ışık tutulmaya çalışılmıştır. Çalışmanın çerçevesinin sınırlanabilmesi için de yalnızca askerlerin Sibirya sürgünlerine odaklanılmış ve bu sürgünün temel nedeninin Sovyet yönetiminin Türkiye Türklerini düşman görme ve ötekileştirme politikası olduğu ortaya konulmuştur.
{"title":"The Siberian Exile of the Soldiers of the Caucasus Islamic Army in The Light of Oral History","authors":"Abdulhamit Avşar","doi":"10.55773/tda.1293745","DOIUrl":"https://doi.org/10.55773/tda.1293745","url":null,"abstract":"Birinci Dünya Savaşı’nda çok sayıda Türk askeri esir düşmüş ve dünyanın farklı yerlerinde kurulan kamplara konulmuşlardır. Bu esirlerin hayatlarıyla ilgili -yeterli olmasa da- yayınlanmış anılar, arşiv belgeleri, yapılmış akademik çalışmalar vardır. Ancak, yine aynı dönemde Azerbaycan’a yardım için kurulan ve Bakü’nün kurtarılmasını sağlayan Kafkas İslam Ordusu askerlerinden bu ülkede kalanların hayatları hakkında çok az şey bilinmektedir. Oysa bu askerler, Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla bir tür esir durumuna düşmüşler, çeşitli baskılara maruz kalmalarının yanı sıra önce Azerbaycan içinde oluşturulan kamplara, ardından Sibirya’nın Tomsk şehrine sürgün edilmişlerdir. Çalışmada, 2004-2007 yılları arasında Azerbaycan’da belgesel film amaçlı gerçekleştirilen sözlü tarih çalışmaları ekseninde, Kafkas İslam Ordusu askerlerinden Azerbaycan’da kalanların yaşadıkları sürgünler, birinci derece yakınlarının tanıklıkları yoluyla ele alınmıştır. Nicel araştırma tekniklerinden olan derinlemesine görüşme yoluyla elde edilen veriler, içerik çözümlemesi yöntemi ile analiz edilerek Türk tarihinin kayıp sayfalarından birine ışık tutulmaya çalışılmıştır. Çalışmanın çerçevesinin sınırlanabilmesi için de yalnızca askerlerin Sibirya sürgünlerine odaklanılmış ve bu sürgünün temel nedeninin Sovyet yönetiminin Türkiye Türklerini düşman görme ve ötekileştirme politikası olduğu ortaya konulmuştur.","PeriodicalId":503808,"journal":{"name":"Türk Dünyası Araştırmaları","volume":"119 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139266118","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmada, Millî Mücadele sürecinde Yunanistan’ın Fransız ve İtalyan ticaret gemilerine el koymasıyla yaşanan diplomatik kriz incelenmiştir. 1922 yılında ekonomik ve siyasi açıdan güç durumda bulunan Yunanistan, Şubat-Mart 1922’de, Türk ordusuna savaş kaçağı malzeme taşıdıkları iddiasıyla bir Fransız ve dört İtalyan ticaret gemisine müdahale edip arama yapmıştır. Ardından Yunan güçleri, Fransız gemisi ile bir İtalyan gemisine el koymuştur. Bu müdahale ve el koymalar Fransız ve İtalyan Hükûmetleri nezdinde, özellikle uluslararası ticaret hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle büyük bir tepkiye yol açmıştır. Aynı şekilde Türk kamuoyunda da, olayın hukuksuzluğuna ve Yunanistan’ın ekonomik ve siyasi açıdan ne denli zor durumda kaldığına yönelik değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu tepkilerin yanı sıra İngiltere’den de beklediği desteği bulamayan Yunanistan, sorunu belirli bir süre savaş kaçağı malzeme taşındığı iddiasıyla kendi lehine çözümlemeye çalışmıştır. Yunan Hükûmeti, Fransız gemisinden kaynaklanan sorunu Cemiyet-i Akvam’a götürmeyi teklif etmesine karşın bu konuda başarılı olamamıştır. Böylece Yunanistan Fransa ve İtalya’dan resmî olarak özür dilemiş, bu ülkelere ait ticaret gemilerinin aranmayacağına dair güvence vermiş ve el konulan gemiler için tazminat ödemeyi kabul etmiştir.
{"title":"Millî Mücadele Sürecinde Yunanistan’ın Fransız ve İtalyan Ticaret Gemilerine El Koyması ve Yaşanan Diplomatik Kriz","authors":"Serkan Tuna","doi":"10.55773/tda.1292804","DOIUrl":"https://doi.org/10.55773/tda.1292804","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, Millî Mücadele sürecinde Yunanistan’ın Fransız ve İtalyan ticaret gemilerine el koymasıyla yaşanan diplomatik kriz incelenmiştir. 1922 yılında ekonomik ve siyasi açıdan güç durumda bulunan Yunanistan, Şubat-Mart 1922’de, Türk ordusuna savaş kaçağı malzeme taşıdıkları iddiasıyla bir Fransız ve dört İtalyan ticaret gemisine müdahale edip arama yapmıştır. Ardından Yunan güçleri, Fransız gemisi ile bir İtalyan gemisine el koymuştur. Bu müdahale ve el koymalar Fransız ve İtalyan Hükûmetleri nezdinde, özellikle uluslararası ticaret hukukuna aykırı olduğu gerekçesiyle büyük bir tepkiye yol açmıştır. Aynı şekilde Türk kamuoyunda da, olayın hukuksuzluğuna ve Yunanistan’ın ekonomik ve siyasi açıdan ne denli zor durumda kaldığına yönelik değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu tepkilerin yanı sıra İngiltere’den de beklediği desteği bulamayan Yunanistan, sorunu belirli bir süre savaş kaçağı malzeme taşındığı iddiasıyla kendi lehine çözümlemeye çalışmıştır. Yunan Hükûmeti, Fransız gemisinden kaynaklanan sorunu Cemiyet-i Akvam’a götürmeyi teklif etmesine karşın bu konuda başarılı olamamıştır. Böylece Yunanistan Fransa ve İtalya’dan resmî olarak özür dilemiş, bu ülkelere ait ticaret gemilerinin aranmayacağına dair güvence vermiş ve el konulan gemiler için tazminat ödemeyi kabul etmiştir.","PeriodicalId":503808,"journal":{"name":"Türk Dünyası Araştırmaları","volume":"77 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139262958","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Makalede Hunların MÖ 72, 30 ve 1 ile MS 13 ve 18 tarihlerinde Çinliler tarafından kayda alınan Chü-tz’u unvanı incelenmiştir. Çin kaynakları bu unvanın “prenses, konçuy” anlamında olduğunu yazarlar. de Groot, G. Nemeth, Chü-tz’u unvanını bildiğimiz Türkçe kız sözcüğüyle bir ve aynı saymışlardır. H. N. Orkun, A. Caferoğlu, L. Rasonyi eserlerinde bu bilgiyi tekrarlamışlardır. Çince Chü-tz’u ses çevrimi Hunca *kisig sözcüğünün karşılığıdır. Unvanı gerçek anlamı olan “prenses” anlamında ve öteki yan anlamlarıyla birlikte Eski Uygurcada buluyoruz: Eski Uygurca kişi “2. zevce, eş, kadın 4. prenses”tir. Yine Eski Uygurca kişi “1. kişi, insan, adam, mahlûk, yaratık 3. kul, köle”dir. Ses ve anlam bakımından birbirine yakın olan bu iki kelimede bulaşma, karışma yaşanmıştır. Bununla birlikte sonraki yüzyıllarda her iki kelimeyi yine de ayırt edebiliyoruz. Örneğin Osmanlıca kişi oğlu, kişizāde “doğuştan hür olan, tutsak olmayan, asilzade”dir. Bu sözcükler Hunlardaki “prenses” anlamının biraz değişmiş şekilleridir. Hunca *kisig, Hunların Türk ve dillerinin Türkçe olduğunu gösteren kanıtlardan sadece biridir.
{"title":"HUNCA CHÜ-TZ’U SANININ ÇÖZÜMÜ","authors":"Yusuf Gedi̇kli̇","doi":"10.55773/tda.1345322","DOIUrl":"https://doi.org/10.55773/tda.1345322","url":null,"abstract":"Makalede Hunların MÖ 72, 30 ve 1 ile MS 13 ve 18 tarihlerinde Çinliler tarafından kayda alınan Chü-tz’u unvanı incelenmiştir. Çin kaynakları bu unvanın “prenses, konçuy” anlamında olduğunu yazarlar. de Groot, G. Nemeth, Chü-tz’u unvanını bildiğimiz Türkçe kız sözcüğüyle bir ve aynı saymışlardır. H. N. Orkun, A. Caferoğlu, L. Rasonyi eserlerinde bu bilgiyi tekrarlamışlardır. Çince Chü-tz’u ses çevrimi Hunca *kisig sözcüğünün karşılığıdır. Unvanı gerçek anlamı olan “prenses” anlamında ve öteki yan anlamlarıyla birlikte Eski Uygurcada buluyoruz: Eski Uygurca kişi “2. zevce, eş, kadın 4. prenses”tir. Yine Eski Uygurca kişi “1. kişi, insan, adam, mahlûk, yaratık 3. kul, köle”dir. Ses ve anlam bakımından birbirine yakın olan bu iki kelimede bulaşma, karışma yaşanmıştır. Bununla birlikte sonraki yüzyıllarda her iki kelimeyi yine de ayırt edebiliyoruz. Örneğin Osmanlıca kişi oğlu, kişizāde “doğuştan hür olan, tutsak olmayan, asilzade”dir. Bu sözcükler Hunlardaki “prenses” anlamının biraz değişmiş şekilleridir. Hunca *kisig, Hunların Türk ve dillerinin Türkçe olduğunu gösteren kanıtlardan sadece biridir.","PeriodicalId":503808,"journal":{"name":"Türk Dünyası Araştırmaları","volume":"16 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139310103","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Günümüzde gastronomi, turizme destek veren bir enstrüman olmanın ötesinde bir destinasyonu ziyaret etmek için amaç haline gelmiştir. Gastronomi turizmiyle gastro- turistler yiyecek, içecekleri ve yerel kültürü yerinde keşfetmektedir. Unesco Yaratıcı Şehirler Ağı, Unesco’nun 2004’de başlattığı bir girişimdir. İçerdiği temalardan biri de gastronomidir. Gastronomi şehri olmak için şehirlerin yerine getirmesi gereken kriterler belirlenmiştir. Gastronomi temasıyla Türk Dünyası’ndan 2015’te Gaziantep, 2017’de Antakya, 2019’da Afyonkarahisar; 2021’de Lenkeran (Azerbaycan) üye olmuştur. Hazar Denizi ‘nin kıyısındaki Lenkeran zengin mutfağı ile dünyada hak ettiği değeri bulmuştur. Günümüzde gastro turistler yoluyla ziyaret edilen bu kadim Türk Şehirleri geçmişte de başta ipek yolu olmak üzere birçok değişik yol güzergahının önemli duraklarıdır. Misafirperverlik, Türk kimliği ile özdeşleşmiştir. Konuğu doyurma Türk misafirperverliğinin bir parçasıdır. Diğer dillerde olmayan “tanrı misafiri” deyimi de sözlüklere Türk Coğrafyasından bir hediyedir. Güçlü mutfaklara sahip pek çok Türk Şehri, UNESCO gastronomi şehri olma yolunda hak ettiği değeri bulmak için çaba göstermektedir. Bu çalışmada Türk Gastronomi şehirlerinden Lenkeran’a ait, UNESCO’nun” geleneksel yemeklerde kullanılan yöresel(endojen) malzemeler” kriterini araştırmak amaçlanmıştır. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın Lenkeran’ın tanıtımına ve ilgili literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
{"title":"TÜRK DÜNYASI UNESCO GASTRONOMİ ŞEHİRLERİNDEN LENKERAN’IN (AZERBAYCAN) “GELENEKSEL YEMEKLERDE KULLANILAN YÖRESEL (ENDOJEN) MALZEMELER” KRİTERİ AÇISINDAN İNCELENMESİ","authors":"Gülbahar BİLGİN KONOKMAN","doi":"10.55773/tda.1280718","DOIUrl":"https://doi.org/10.55773/tda.1280718","url":null,"abstract":"Günümüzde gastronomi, turizme destek veren bir enstrüman olmanın ötesinde bir destinasyonu ziyaret etmek için amaç haline gelmiştir. Gastronomi turizmiyle gastro- turistler yiyecek, içecekleri ve yerel kültürü yerinde keşfetmektedir. Unesco Yaratıcı Şehirler Ağı, Unesco’nun 2004’de başlattığı bir girişimdir. İçerdiği temalardan biri de gastronomidir. Gastronomi şehri olmak için şehirlerin yerine getirmesi gereken kriterler belirlenmiştir. Gastronomi temasıyla Türk Dünyası’ndan 2015’te Gaziantep, 2017’de Antakya, 2019’da Afyonkarahisar; 2021’de Lenkeran (Azerbaycan) üye olmuştur. Hazar Denizi ‘nin kıyısındaki Lenkeran zengin mutfağı ile dünyada hak ettiği değeri bulmuştur. Günümüzde gastro turistler yoluyla ziyaret edilen bu kadim Türk Şehirleri geçmişte de başta ipek yolu olmak üzere birçok değişik yol güzergahının önemli duraklarıdır. Misafirperverlik, Türk kimliği ile özdeşleşmiştir. Konuğu doyurma Türk misafirperverliğinin bir parçasıdır. Diğer dillerde olmayan “tanrı misafiri” deyimi de sözlüklere Türk Coğrafyasından bir hediyedir. Güçlü mutfaklara sahip pek çok Türk Şehri, UNESCO gastronomi şehri olma yolunda hak ettiği değeri bulmak için çaba göstermektedir. Bu çalışmada Türk Gastronomi şehirlerinden Lenkeran’a ait, UNESCO’nun” geleneksel yemeklerde kullanılan yöresel(endojen) malzemeler” kriterini araştırmak amaçlanmıştır. Çalışmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi yöntemi kullanılmıştır. Çalışmanın Lenkeran’ın tanıtımına ve ilgili literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.","PeriodicalId":503808,"journal":{"name":"Türk Dünyası Araştırmaları","volume":"22 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139315150","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Öz Kürk ve dericilik tarih boyunca insan hayatında daima önemli bir yere sahip olmuştur. İlk çağlar da insanlar, bedenlerini olumsuz hava koşullarından korumak için hayvanların postlarından yararlanmışlardır. Zamanla kürk sadece ihtiyaç olmaktan çıkarak, önemli bir ticaret emtiası olmuş ve aynı zaman da kişinin yaşadığı toplumda statüsünü belirleyen bir unsur haline gelmiştir. En eski dönemlerden itibaren, kürk ve deri Türk toplumlarında da önemli bir yere sahip olmuştur. İlk Türk devletleri, günlük hayatta kullandıkları deri ve kürk eşyaları aynı zamanda komşu ülkelere ihraç etmiştir. ABD ile olan ilişkiler, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Döneminde genel olarak siyasi ve askeri açıdan ele alınmış ve ticari ilişkilere yeterince değinilmemiştir. Bu çalışma da 1950 ve 1960 yılları arasında Türkiye'nin ABD ile yaptığı kürk ticaretine, National Archives (United States)’teki 163 numaralı belge ve Türkiye İstatistik Kurumu raporlarından faydalanılarak ele alınmıştır.
{"title":"TÜRKİYE VE ABD ARASINDA KÜRK TİCARETİ (1950-1960)","authors":"H. Kaya","doi":"10.55773/tda.1352102","DOIUrl":"https://doi.org/10.55773/tda.1352102","url":null,"abstract":"Öz Kürk ve dericilik tarih boyunca insan hayatında daima önemli bir yere sahip olmuştur. İlk çağlar da insanlar, bedenlerini olumsuz hava koşullarından korumak için hayvanların postlarından yararlanmışlardır. Zamanla kürk sadece ihtiyaç olmaktan çıkarak, önemli bir ticaret emtiası olmuş ve aynı zaman da kişinin yaşadığı toplumda statüsünü belirleyen bir unsur haline gelmiştir. En eski dönemlerden itibaren, kürk ve deri Türk toplumlarında da önemli bir yere sahip olmuştur. İlk Türk devletleri, günlük hayatta kullandıkları deri ve kürk eşyaları aynı zamanda komşu ülkelere ihraç etmiştir. ABD ile olan ilişkiler, Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Döneminde genel olarak siyasi ve askeri açıdan ele alınmış ve ticari ilişkilere yeterince değinilmemiştir. Bu çalışma da 1950 ve 1960 yılları arasında Türkiye'nin ABD ile yaptığı kürk ticaretine, National Archives (United States)’teki 163 numaralı belge ve Türkiye İstatistik Kurumu raporlarından faydalanılarak ele alınmıştır.","PeriodicalId":503808,"journal":{"name":"Türk Dünyası Araştırmaları","volume":"85 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139314965","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}