Pub Date : 2023-10-29DOI: 10.58634/felsefedunyasi.1281164
S. Atakan ALTINÖRS
Sayın editör, Derginizin 71. sayısında yayımlanan “Descartes’ın felsefesinde zihin ile beden arasındaki irtibat” başlıklı makalemin 82. sayfasındaki alıntıda yer alan “...Tanrı’nın birbirinden ayıramadığı ya da ayrı ayrı muhafaza edemediği şeyler...” cümlesinde sehven, doğrusu “ayırabildiği” olmalıyken “ayıramadığı”, doğrusu “edebildiği” olmalıyken “edemediği” yazılmıştır. Yayım öncesi bu hatanın düzeltilmesi için derginiz ile yaptığım yazışmanın gözden kaçırılmasıyla hatalı biçimde yayımlanmıştır. Makalemdeki bu tashihi, saygılarımla arz ederim.
{"title":"Düzeltme","authors":"S. Atakan ALTINÖRS","doi":"10.58634/felsefedunyasi.1281164","DOIUrl":"https://doi.org/10.58634/felsefedunyasi.1281164","url":null,"abstract":"Sayın editör, Derginizin 71. sayısında yayımlanan “Descartes’ın felsefesinde zihin ile beden arasındaki irtibat” başlıklı makalemin 82. sayfasındaki alıntıda yer alan “...Tanrı’nın birbirinden ayıramadığı ya da ayrı ayrı muhafaza edemediği şeyler...” cümlesinde sehven, doğrusu “ayırabildiği” olmalıyken “ayıramadığı”, doğrusu “edebildiği” olmalıyken “edemediği” yazılmıştır. Yayım öncesi bu hatanın düzeltilmesi için derginiz ile yaptığım yazışmanın gözden kaçırılmasıyla hatalı biçimde yayımlanmıştır. Makalemdeki bu tashihi, saygılarımla arz ederim.","PeriodicalId":154648,"journal":{"name":"Felsefe Dünyası","volume":"46 5","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136133893","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-10-29DOI: 10.58634/felsefedunyasi.1296510
Ralph Waldo Emerson tarafından kaleme alınan "Politics" başlıklı metnin Türkçe çevirisidir.
这是拉尔夫-瓦尔多-爱默生所著《政治学》一文的土耳其语译文。
{"title":"Politics","authors":"","doi":"10.58634/felsefedunyasi.1296510","DOIUrl":"https://doi.org/10.58634/felsefedunyasi.1296510","url":null,"abstract":"Ralph Waldo Emerson tarafından kaleme alınan \"Politics\" başlıklı metnin Türkçe çevirisidir.","PeriodicalId":154648,"journal":{"name":"Felsefe Dünyası","volume":"46 3","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136133895","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-08-09DOI: 10.58634/felsefedunyasi.1339993
Peyami Safa Gülay
Ziya Gökalp’in kültür-medeniyet ayrımı, bünyesinde, kendi kuruluş mantığıyla çelişecek imkânları barındırır. Kültürün içte ve doğal olanı, medeniyetinse dışta ve yapay olanı temsil ettiği bu ilişkide dış, içe tabi olmalıdır. Ne var ki yine Gökalp’in programında kültür, zaman zaman açıkça medeniyet olmakla kemale erecek bir aşama olarak da anlaşılır. Bu programda kültür daima tamam olmakla olmamak, medeniyetse kötü olmakla olmamak arasında salınır. Bu salınım, Gökalp’in söylemini de belirler: Keskin bir iç-dış ayrımı üzerine kurulan bu söylemde iç ve dış sürekli birbirine geçer. Böylelikle ayrım, kendi yapısökümünün de yolunu açar. Bununla beraber bu yapısökümü takip ederken, iki hassasiyete dikkat edilmelidir: Gökalp’in ayrımını suiistimal etmemek ve bu ayrımı ortaya çıkaran atmosferi gözden kaçırmamak. Bu çalışma, söz konusu iki hassasiyetten hareketle Gökalp’in kültür-medeniyet ayrımına odaklanmaktadır. Sonuçta ortaya çıkan tablo, içinde bulunduğu atmosferin Gökalp’i muhtemel eleştirileri tahmin edebilecek durumda olmasına rağmen böyle bir programa yönlendirdiği şeklindedir.
{"title":"TOGETHER AND OTHER: DECONSTRUCTION OF ZİYA GÖKALP'S CULTURE-CIVILIZATION DISTINCTION","authors":"Peyami Safa Gülay","doi":"10.58634/felsefedunyasi.1339993","DOIUrl":"https://doi.org/10.58634/felsefedunyasi.1339993","url":null,"abstract":"Ziya Gökalp’in kültür-medeniyet ayrımı, bünyesinde, kendi kuruluş mantığıyla çelişecek imkânları barındırır. Kültürün içte ve doğal olanı, medeniyetinse dışta ve yapay olanı temsil ettiği bu ilişkide dış, içe tabi olmalıdır. Ne var ki yine Gökalp’in programında kültür, zaman zaman açıkça medeniyet olmakla kemale erecek bir aşama olarak da anlaşılır. Bu programda kültür daima tamam olmakla olmamak, medeniyetse kötü olmakla olmamak arasında salınır. Bu salınım, Gökalp’in söylemini de belirler: Keskin bir iç-dış ayrımı üzerine kurulan bu söylemde iç ve dış sürekli birbirine geçer. Böylelikle ayrım, kendi yapısökümünün de yolunu açar. Bununla beraber bu yapısökümü takip ederken, iki hassasiyete dikkat edilmelidir: Gökalp’in ayrımını suiistimal etmemek ve bu ayrımı ortaya çıkaran atmosferi gözden kaçırmamak. Bu çalışma, söz konusu iki hassasiyetten hareketle Gökalp’in kültür-medeniyet ayrımına odaklanmaktadır. Sonuçta ortaya çıkan tablo, içinde bulunduğu atmosferin Gökalp’i muhtemel eleştirileri tahmin edebilecek durumda olmasına rağmen böyle bir programa yönlendirdiği şeklindedir.","PeriodicalId":154648,"journal":{"name":"Felsefe Dünyası","volume":"54 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115934081","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-08-06DOI: 10.58634/felsefedunyasi.1299019
Bilgehan Özçeli̇k, Gülüse Aksoy
İnsan, kendisinin de bir parçası olduğu dış dünya ile ilişki kurarken, doğasının ona çizdiği sınırlar içinde hareket etmeye yazgılıdır. Dış dünyayla ilişkilenme, bilgilenmenin en doğrudan hali ile sağlanan biçiminde, insan yaşamını kolaylaştırdığı sürece genel anlamda sorgulamaya kapalıdır. Ancak bilginin dinamik yapısı ile uyuşmayan söz konusu dogmatik kabul, değişimi zorlayan koşullar karşısında zamanla direncini yitirmeye başlar. Dogmaya karşı bir antitez olarak ortaya çıkan skepsis, ilerlemeyi işaret eden tüm tarihsel sıçramalarda başat unsur olarak işlev görür. Çünkü şüphenin olmadığı yerde değişmeden, gelişmeden, arayıştan bahsetmek zor hatta imkânsızdır. Ancak diğer yandan Pyrronculuk tarzında her türlü bilgiyi askıya alan, şüpheye teslim edilmiş bir düşünceden de sonuç çıkmayacağı açıktır. Hume, çözümde vazgeçilmez bir bileşen olarak ortaya koyduğu şüpheciliğini, felsefesinin genel karakteristiğine uygun olarak iki ucu dengeleyecek, akıl yürütmesini işler ve sürekli hale getirecek şekilde kurar. Onun doktrinini özgün kılan bir diğer özelliği de, skeptikliğini, dogmaların hâkim olduğu anlayışların ortaya çıkmasını daha en baştan yani henüz olgusal deneyim aşamasındayken önleyecek bir çözüm önerisi olarak sunmasıdır. Bu çalışmanın amacı, İskoç deneyimci David Hume (1711-1776)’un “denetim ve teftiş aracı” olarak nitelendirdiği şüpheyi, metafizik eleştirisi ile ilişkilendiği noktada irdelemek ve Hume skeptisizmini özgün yanlarıyla ortaya koyabilmektir.
{"title":"\"Bir Çözüm Olarak\" Skeptisizmin Hume'da Yeniden Kurulması","authors":"Bilgehan Özçeli̇k, Gülüse Aksoy","doi":"10.58634/felsefedunyasi.1299019","DOIUrl":"https://doi.org/10.58634/felsefedunyasi.1299019","url":null,"abstract":"İnsan, kendisinin de bir parçası olduğu dış dünya ile ilişki kurarken, doğasının ona çizdiği sınırlar içinde hareket etmeye yazgılıdır. Dış dünyayla ilişkilenme, bilgilenmenin en doğrudan hali ile sağlanan biçiminde, insan yaşamını kolaylaştırdığı sürece genel anlamda sorgulamaya kapalıdır. Ancak bilginin dinamik yapısı ile uyuşmayan söz konusu dogmatik kabul, değişimi zorlayan koşullar karşısında zamanla direncini yitirmeye başlar. Dogmaya karşı bir antitez olarak ortaya çıkan skepsis, ilerlemeyi işaret eden tüm tarihsel sıçramalarda başat unsur olarak işlev görür. Çünkü şüphenin olmadığı yerde değişmeden, gelişmeden, arayıştan bahsetmek zor hatta imkânsızdır. Ancak diğer yandan Pyrronculuk tarzında her türlü bilgiyi askıya alan, şüpheye teslim edilmiş bir düşünceden de sonuç çıkmayacağı açıktır. Hume, çözümde vazgeçilmez bir bileşen olarak ortaya koyduğu şüpheciliğini, felsefesinin genel karakteristiğine uygun olarak iki ucu dengeleyecek, akıl yürütmesini işler ve sürekli hale getirecek şekilde kurar. Onun doktrinini özgün kılan bir diğer özelliği de, skeptikliğini, dogmaların hâkim olduğu anlayışların ortaya çıkmasını daha en baştan yani henüz olgusal deneyim aşamasındayken önleyecek bir çözüm önerisi olarak sunmasıdır. Bu çalışmanın amacı, İskoç deneyimci David Hume (1711-1776)’un “denetim ve teftiş aracı” olarak nitelendirdiği şüpheyi, metafizik eleştirisi ile ilişkilendiği noktada irdelemek ve Hume skeptisizmini özgün yanlarıyla ortaya koyabilmektir.","PeriodicalId":154648,"journal":{"name":"Felsefe Dünyası","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129354019","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-07-09DOI: 10.58634/felsefedunyasi.1288658
Umut Dağ
David Hume Locke’un toplum sözleşmesi kuramının yaslandığı iki temel iddiayı eleştirir. İlk iddia Locke’un siyasal iktidar öncesi zamanı ifade eden doğa durumu kavramı hakkındadır. Hume göre tarihte böyle bir zaman olmamış ve böyle bir durum yaşanmamıştır. İkinci iddia ise Locke’un insanların siyasal iktidara katılmalarında rızanın esas olduğuna dair düşüncesidir. Hume’e göre insanların siyasal iktidara katılmalarında ve tabi olmalarında baskı ve işgal gibi başka nedenler vardır. Hume hem ‘doğa durumu’ hem de ‘rıza’ kavramının siyasi iktidarın varlığının doğru bir açıklamasını vermediğini düşünür. Hume Locke’un bahsi geçen iddialarının her ikisini de tarihten örnekler vererek yanlışlar. Bundan dolayı o Locke’un toplum sözleşmesi kuramını tarihsel olgulara dayanmayan spekülatif bir kuram olarak görür. Hume tarihte yaşanmış örneklere başvurarak siyasal iktidara katılımlarda her ne kadar işgal ve baskı gibi nedenlerin varlığına işaret etse de onun devamlılığını sağlayan esas unsurun fayda olduğunu düşünür. Hume fayda kavramını genelin ortak çıkarları olarak kullanır. Bu çalışmada Hume’un siyasi iktidarın ortaya çıkışı ve ona katılımla alakalı Locke’’un toplum sözleşmesine yönelik eleştirilerine rağmen, siyasi iktidarın var oluş gayesi söz konusu olduğunda Locke ile hem fikir olduğu gösterilecektir. Siyasi iktidarın var oluş gayesinin bilhassa mülkiyeti korumak olduğu hususunda her iki filozofta aynı kanaattedir. Hume için özel mülkiyet genelin ortak çıkarlarının temel bir bileşenidir ve devlet tarafından kişilerin özel mülkiyeti korunmalıdır. Bundan dolayı Hume Locke’un öne sürdüğü toplum sözleşmesi karşıtı bir siyaset felsefesi yapmaktan ziyade hem ona eleştirel duran hem de bazı konularda ona katılan bir filozoftur.
{"title":"David Hume’un John Locke’un Toplum Sözleşmesi Kuramına Eleştirisi","authors":"Umut Dağ","doi":"10.58634/felsefedunyasi.1288658","DOIUrl":"https://doi.org/10.58634/felsefedunyasi.1288658","url":null,"abstract":"David Hume Locke’un toplum sözleşmesi kuramının yaslandığı iki temel iddiayı eleştirir. İlk iddia Locke’un siyasal iktidar öncesi zamanı ifade eden doğa durumu kavramı hakkındadır. Hume göre tarihte böyle bir zaman olmamış ve böyle bir durum yaşanmamıştır. İkinci iddia ise Locke’un insanların siyasal iktidara katılmalarında rızanın esas olduğuna dair düşüncesidir. Hume’e göre insanların siyasal iktidara katılmalarında ve tabi olmalarında baskı ve işgal gibi başka nedenler vardır. Hume hem ‘doğa durumu’ hem de ‘rıza’ kavramının siyasi iktidarın varlığının doğru bir açıklamasını vermediğini düşünür. Hume Locke’un bahsi geçen iddialarının her ikisini de tarihten örnekler vererek yanlışlar. Bundan dolayı o Locke’un toplum sözleşmesi kuramını tarihsel olgulara dayanmayan spekülatif bir kuram olarak görür. Hume tarihte yaşanmış örneklere başvurarak siyasal iktidara katılımlarda her ne kadar işgal ve baskı gibi nedenlerin varlığına işaret etse de onun devamlılığını sağlayan esas unsurun fayda olduğunu düşünür. Hume fayda kavramını genelin ortak çıkarları olarak kullanır. Bu çalışmada Hume’un siyasi iktidarın ortaya çıkışı ve ona katılımla alakalı Locke’’un toplum sözleşmesine yönelik eleştirilerine rağmen, siyasi iktidarın var oluş gayesi söz konusu olduğunda Locke ile hem fikir olduğu gösterilecektir. Siyasi iktidarın var oluş gayesinin bilhassa mülkiyeti korumak olduğu hususunda her iki filozofta aynı kanaattedir. Hume için özel mülkiyet genelin ortak çıkarlarının temel bir bileşenidir ve devlet tarafından kişilerin özel mülkiyeti korunmalıdır. Bundan dolayı Hume Locke’un öne sürdüğü toplum sözleşmesi karşıtı bir siyaset felsefesi yapmaktan ziyade hem ona eleştirel duran hem de bazı konularda ona katılan bir filozoftur.","PeriodicalId":154648,"journal":{"name":"Felsefe Dünyası","volume":"314 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126866044","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-07-09DOI: 10.58634/felsefedunyasi.1299178
Ali Taşkin
Aydınlanma dönemi üzerine o kadar çok görüş ortaya konmuştur ki, tanımı, muhtevası ve etkisi ile üzerinde uzlaşılması mümkün olmayan felsefi bir problematik olarak önümüzde durmaktadır. Aydınlanma hem kendi başına bir problematik hem de başat konularından olan din konusu ayrı bir problematik olarak değerlendirilmektedir. On sekizinci yüzyılla başlayan aydınlanma dönemi Tek tanrılı dinlerin egemen olduğu uzun bir zaman diliminin sonu olduğu için akla uygunluğu tartışmalı olan dinin etkisinin kırılması ya da tümden ortadan kaldırılması amacını içinde taşıdığı öne sürülmüştür. Bu tezi savunmak için aydınlanma döneminin filozoflarının tamamının natüralist, pozitivist, ateist ya da teist olduğu yönünde bir görüş egemen kılınmaya çalışılmıştır. Hem tarihsel gerçeklik açısından hem de felsefi tutarlılık açısından birçok yanlışlar, paradokslar ve çelişkiler içeren bu görüşleri kısmen genel daha çok da İskoç Aydınlanmasının üç önemli düşünürü çerçevesinde ele almak ve tartışmak bu makalenin ana konusunu oluşturmaktadır. Konu, filozofların bazı eserlerinden yola çıkılarak kimi akıl yürütmelerle tartışılmıştır. Makalede, aydınlanmanın mutlak bir din karşıtlığı aydınlanma filozoflarının tümünün de doğalcı, tanrıtanımaz ya da en fazla deist olabileceği yönündeki yaygın kanaatin yanlışlığı gösterilmeye çalışılmıştır.
{"title":"Aydınlanmada Din Problematiği ve İskoç Aydınlanmasına Etkisi The Problematics of Religion in the Enlightenment and Its Impact on the Scottish Enlightenment","authors":"Ali Taşkin","doi":"10.58634/felsefedunyasi.1299178","DOIUrl":"https://doi.org/10.58634/felsefedunyasi.1299178","url":null,"abstract":"Aydınlanma dönemi üzerine o kadar çok görüş ortaya konmuştur ki, tanımı, muhtevası ve etkisi ile üzerinde uzlaşılması mümkün olmayan felsefi bir problematik olarak önümüzde durmaktadır. Aydınlanma hem kendi başına bir problematik hem de başat konularından olan din konusu ayrı bir problematik olarak değerlendirilmektedir. On sekizinci yüzyılla başlayan aydınlanma dönemi Tek tanrılı dinlerin egemen olduğu uzun bir zaman diliminin sonu olduğu için akla uygunluğu tartışmalı olan dinin etkisinin kırılması ya da tümden ortadan kaldırılması amacını içinde taşıdığı öne sürülmüştür. Bu tezi savunmak için aydınlanma döneminin filozoflarının tamamının natüralist, pozitivist, ateist ya da teist olduğu yönünde bir görüş egemen kılınmaya çalışılmıştır. Hem tarihsel gerçeklik açısından hem de felsefi tutarlılık açısından birçok yanlışlar, paradokslar ve çelişkiler içeren bu görüşleri kısmen genel daha çok da İskoç Aydınlanmasının üç önemli düşünürü çerçevesinde ele almak ve tartışmak bu makalenin ana konusunu oluşturmaktadır. Konu, filozofların bazı eserlerinden yola çıkılarak kimi akıl yürütmelerle tartışılmıştır. Makalede, aydınlanmanın mutlak bir din karşıtlığı aydınlanma filozoflarının tümünün de doğalcı, tanrıtanımaz ya da en fazla deist olabileceği yönündeki yaygın kanaatin yanlışlığı gösterilmeye çalışılmıştır.","PeriodicalId":154648,"journal":{"name":"Felsefe Dünyası","volume":"3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116945103","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-07-09DOI: 10.58634/felsefedunyasi.1290557
Ömer Fatih Teki̇n
Doğa yasaları bağlamında bilim filozofları doğada tekrar eden olaylar karşısında bir tutum takınmak adına bazı görüşler geliştirmişlerdir. Bu bakımdan, doğada karşılaştığımız düzenli davranışlar ve hareketlerin zemininde herhangi bir itici güç olup olmadığı tartışılmış; tartışma sonucunda temelde iki yaklaşım ortaya çıkmıştır: Zeminde belli itici güçler ya da nedensel ilişkiler vardır diyen bir görüş ve bu görüşün karşısında konumlanan zeminde herhangi bir nedensel ilişkinin olmadığını fakat doğada düzenliliklerinin bulunduğunu iddia eden karşıt görüş. İkinci görüş gibi görüşler genel olarak Humecu görüş olarak tanımlanmıştır. Bu tarz görüşlere düzenlilik teorileri de denmektedir. Bu makale boyunca düzenlilik olarak belirtilen ifadeler Humecu görüş olarak nitelenmektedir. Makale Humecu görüş üzerinden şekilleneceğinden, birinci görüş gibi görüşler, örneğin eğilimsel özcülük ya da yapısal gerçekçilik gibi, bu makalenin meselesi değildir. Makale, klasik Humecu yaklaşım karşısında Yapısal Humecu yaklaşımı desteklemektedir. Klasik Humecu yaklaşım merkezde David Lewis’in görüşleri ekseninde şekillenen ve tesadüfi genellemeler ile düzenlilikler olarak görülen doğa yasalarını birbirinden ayırmayı dert edinen bir yaklaşımdır. Böyle bir ayrımı da doğayı mozaik üzerinden kurgulayarak yapmayı denerken; Yapısal Humecu yaklaşım, Lewis’in iddiaları geliştiren doğayı mozaik olmaktan çok yapı kavramı ile şekillendirmeyi deneyen bir yaklaşımdır. Böylece modern fizik açısından doğayı açıklama konusunda felsefi bir altyapı oluşturma noktasında Klasik Humecu yaklaşımdan daha fazla bilgi veren bir yaklaşım olarak görülür. Psillos aracılığıyla da Yapısal Humeculuk metafiziksel sağlamlık kazanmak adına doğal örüntü kavramını yapının içine yerleştirmeyi denemiş ve Yapısal Humecu yaklaşımı Yapısal Gerçekçilik kampına yanaştırmayı denemiştir. Böylece, klasik anlamda epistemolojik açıdan önem taşıyan Humecu yaklaşımı realist kanatta konumlandırma noktasında önemli bir yol almıştır. Tüm bu çalışmalar neticesinde, Yapısal Humecu yaklaşım, Klasik Humecu yaklaşıma nazaran modern fizik için kullanışlı argümantasyonlar sunan bir felsefi yaklaşım olduğu için savunulmuştur.
{"title":"In The Context of Laws of Nature Structural Humeanism vs. Classical Humeanism","authors":"Ömer Fatih Teki̇n","doi":"10.58634/felsefedunyasi.1290557","DOIUrl":"https://doi.org/10.58634/felsefedunyasi.1290557","url":null,"abstract":"Doğa yasaları bağlamında bilim filozofları doğada tekrar eden olaylar karşısında bir tutum takınmak adına bazı görüşler geliştirmişlerdir. Bu bakımdan, doğada karşılaştığımız düzenli davranışlar ve hareketlerin zemininde herhangi bir itici güç olup olmadığı tartışılmış; tartışma sonucunda temelde iki yaklaşım ortaya çıkmıştır: Zeminde belli itici güçler ya da nedensel ilişkiler vardır diyen bir görüş ve bu görüşün karşısında konumlanan zeminde herhangi bir nedensel ilişkinin olmadığını fakat doğada düzenliliklerinin bulunduğunu iddia eden karşıt görüş. İkinci görüş gibi görüşler genel olarak Humecu görüş olarak tanımlanmıştır. Bu tarz görüşlere düzenlilik teorileri de denmektedir. Bu makale boyunca düzenlilik olarak belirtilen ifadeler Humecu görüş olarak nitelenmektedir. Makale Humecu görüş üzerinden şekilleneceğinden, birinci görüş gibi görüşler, örneğin eğilimsel özcülük ya da yapısal gerçekçilik gibi, bu makalenin meselesi değildir. Makale, klasik Humecu yaklaşım karşısında Yapısal Humecu yaklaşımı desteklemektedir. Klasik Humecu yaklaşım merkezde David Lewis’in görüşleri ekseninde şekillenen ve tesadüfi genellemeler ile düzenlilikler olarak görülen doğa yasalarını birbirinden ayırmayı dert edinen bir yaklaşımdır. Böyle bir ayrımı da doğayı mozaik üzerinden kurgulayarak yapmayı denerken; Yapısal Humecu yaklaşım, Lewis’in iddiaları geliştiren doğayı mozaik olmaktan çok yapı kavramı ile şekillendirmeyi deneyen bir yaklaşımdır. Böylece modern fizik açısından doğayı açıklama konusunda felsefi bir altyapı oluşturma noktasında Klasik Humecu yaklaşımdan daha fazla bilgi veren bir yaklaşım olarak görülür. Psillos aracılığıyla da Yapısal Humeculuk metafiziksel sağlamlık kazanmak adına doğal örüntü kavramını yapının içine yerleştirmeyi denemiş ve Yapısal Humecu yaklaşımı Yapısal Gerçekçilik kampına yanaştırmayı denemiştir. Böylece, klasik anlamda epistemolojik açıdan önem taşıyan Humecu yaklaşımı realist kanatta konumlandırma noktasında önemli bir yol almıştır. Tüm bu çalışmalar neticesinde, Yapısal Humecu yaklaşım, Klasik Humecu yaklaşıma nazaran modern fizik için kullanışlı argümantasyonlar sunan bir felsefi yaklaşım olduğu için savunulmuştur.","PeriodicalId":154648,"journal":{"name":"Felsefe Dünyası","volume":"40 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122994415","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-07-06DOI: 10.58634/felsefedunyasi.1297617
Ayşe USLU POOYANI
Geleneksel bilişselci yaklaşımlar, algılama, akıl yürütme ve hafıza gibi bilişsel süreçlerin gerçekleşmesini olanaklı kılan, arka planda özdeş ve bütünleşik bir zihnin varlığını ön dayanak haline getirirler. Deneyci ve natüralist bir perspektiften bilişselliği anlayan David Hume’un insan doğasına dair görüşleri, bu geleneği bozarak, özdeş ve bütünleşik bir zihnin varlığı olmadan da bilişsel etkinliğin gerçekleşebileceğini kanıtlar. Hume’un kanıtlamasının merkezinde, bedenin iç ve dış dünyalara dair öz-duyumsamalarının sağladığı çekime tekabül eden duygulamlar vardır. Bedenin duygulanımları, algılama sürecini anlamlı hale getiren çerçeveyi çizer. Ancak, duygulamların bilişsel süreçlerin merkezinde olduğunu gösterebilmek için zihin-beden ikiliği terminolojisini aşmak gerekir. Bu çalışma, Hume’un epistemolojik kurgucu olduğunu iddia ederek, zihin-beden ikiliği terminolojisini kullanmanın natüralizmi üzerindeki olumsuz etkilerini bertaraf etmeyi ve ontolojik kurguculuğunu çağdaş bilişsel bilimlerle diyaloğa sokarak yeniden ele almayı hedefler. Bu amaçla, birinci bölümde, Hume’un epistemolojik ve ontolojik iki yoldan kurgucu olduğu iddia edilmiş ve Hume’un töz ve nitelik ikicisi olmadığı gösterilerek bu iki kurguculuk biçiminin de kavramsal zemini açımlanmıştır. İkinci bölüm, üst-düzlem bilişsel süreçlerin zihin terminolojisinden arındırılmış bir dille Humecu perspektiften açıklamayı deneyerek, zihne dair dile yerleşik düşünce metaforlarını sorgular. Son olarak, Humecu perspektif çağdaş bilişsel kuramlarla diyaloğa sokularak, arka planda bütünleşik bir algılayıcının varsayılmasına gerek duyulmadan, bilişselliğin dinamik, konumlu ve bedenli yapısının imkânı tartışılmıştır. Sonuç olarak, Humecu perspektiften, izlenim ve tasarım olarak algılama süreci, temsiller gibi bir aracıya ve tüm bilişsel süreci değerlendirici işleviyle kontrol edecek bütünleşik bir zihne ihtiyaç duymadan, bedenin duygulanımsal geri bildirim sistemlerine bağlı olarak geliştiği gösterilmiştir.
{"title":"HUMECU KURGUCULUĞUN KENDİLİKSİZ BİLİŞ ANLAYIŞI","authors":"Ayşe USLU POOYANI","doi":"10.58634/felsefedunyasi.1297617","DOIUrl":"https://doi.org/10.58634/felsefedunyasi.1297617","url":null,"abstract":"Geleneksel bilişselci yaklaşımlar, algılama, akıl yürütme ve hafıza gibi bilişsel süreçlerin gerçekleşmesini olanaklı kılan, arka planda özdeş ve bütünleşik bir zihnin varlığını ön dayanak haline getirirler. Deneyci ve natüralist bir perspektiften bilişselliği anlayan David Hume’un insan doğasına dair görüşleri, bu geleneği bozarak, özdeş ve bütünleşik bir zihnin varlığı olmadan da bilişsel etkinliğin gerçekleşebileceğini kanıtlar. Hume’un kanıtlamasının merkezinde, bedenin iç ve dış dünyalara dair öz-duyumsamalarının sağladığı çekime tekabül eden duygulamlar vardır. Bedenin duygulanımları, algılama sürecini anlamlı hale getiren çerçeveyi çizer. Ancak, duygulamların bilişsel süreçlerin merkezinde olduğunu gösterebilmek için zihin-beden ikiliği terminolojisini aşmak gerekir. Bu çalışma, Hume’un epistemolojik kurgucu olduğunu iddia ederek, zihin-beden ikiliği terminolojisini kullanmanın natüralizmi üzerindeki olumsuz etkilerini bertaraf etmeyi ve ontolojik kurguculuğunu çağdaş bilişsel bilimlerle diyaloğa sokarak yeniden ele almayı hedefler. Bu amaçla, birinci bölümde, Hume’un epistemolojik ve ontolojik iki yoldan kurgucu olduğu iddia edilmiş ve Hume’un töz ve nitelik ikicisi olmadığı gösterilerek bu iki kurguculuk biçiminin de kavramsal zemini açımlanmıştır. İkinci bölüm, üst-düzlem bilişsel süreçlerin zihin terminolojisinden arındırılmış bir dille Humecu perspektiften açıklamayı deneyerek, zihne dair dile yerleşik düşünce metaforlarını sorgular. Son olarak, Humecu perspektif çağdaş bilişsel kuramlarla diyaloğa sokularak, arka planda bütünleşik bir algılayıcının varsayılmasına gerek duyulmadan, bilişselliğin dinamik, konumlu ve bedenli yapısının imkânı tartışılmıştır. Sonuç olarak, Humecu perspektiften, izlenim ve tasarım olarak algılama süreci, temsiller gibi bir aracıya ve tüm bilişsel süreci değerlendirici işleviyle kontrol edecek bütünleşik bir zihne ihtiyaç duymadan, bedenin duygulanımsal geri bildirim sistemlerine bağlı olarak geliştiği gösterilmiştir.","PeriodicalId":154648,"journal":{"name":"Felsefe Dünyası","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130816306","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-28DOI: 10.58634/felsefedunyasi.1285141
İnayet Aydin
Teknoloji etiği, evrensel etik değerler ve ilkeler çerçevesinde teknolojik ürünlerin geliştirilmesi, kullanılması ve toplum üzerindeki etkilerinin tartışılması ve değerlendirilmesini içerir. Bilim ve teknolojinin etiğin rehberliğinde gelişmesini sağlamak önümüzdeki günlerin en önemli konusu olmalıdır. Etik, teknolojik yenilikleri veya bilimsel araştırmaları frenleyen bir engel olarak değil, gelecekteki sorunlarla başa çıkmanın bir yolu olarak görülmeli ve sorumlulukla karşılanmalıdır. İnsanlar üzerinde yapılan tıbbi araştırmalar, yapay zekânın insan yaşamı üzerindeki olumsuz etkileri, doğal kaynakların tükenmesi ve kirlilik, mahremiyet ihlalleri, eşitsizliklerin büyümesi, kişisel verilerin kötüye kullanımı, güvenlik-mahremiyet dengesi, GPS teknolojisi ve izleme, teknolojinin silahlaşması gibi etik sorunların çözümü çok önemlidir. Uzayın ortak kullanımı, uzaydan gözlem ve gözetleme faaliyetleri, enkaz ve atık kirliliği, ileri ve geri kirlilik gibi konular insanlığı önemli etik ikilemlerle yüz yüze getirmektedir. Teknoloji sayesinde daha iyi bir yaşam beklerken, sadece insanın üretebileceği değer ve anlamı kaybetmenin sakıncalarını aşmanın yolları bulunmalıdır.
{"title":"Teknoloji Etiği: Teknolojinin Karanlık Yüzü Üzerine Tartışmalar","authors":"İnayet Aydin","doi":"10.58634/felsefedunyasi.1285141","DOIUrl":"https://doi.org/10.58634/felsefedunyasi.1285141","url":null,"abstract":"Teknoloji etiği, evrensel etik değerler ve ilkeler çerçevesinde teknolojik ürünlerin geliştirilmesi, kullanılması ve toplum üzerindeki etkilerinin tartışılması ve değerlendirilmesini içerir. Bilim ve teknolojinin etiğin rehberliğinde gelişmesini sağlamak önümüzdeki günlerin en önemli konusu olmalıdır. Etik, teknolojik yenilikleri veya bilimsel araştırmaları frenleyen bir engel olarak değil, gelecekteki sorunlarla başa çıkmanın bir yolu olarak görülmeli ve sorumlulukla karşılanmalıdır. İnsanlar üzerinde yapılan tıbbi araştırmalar, yapay zekânın insan yaşamı üzerindeki olumsuz etkileri, doğal kaynakların tükenmesi ve kirlilik, mahremiyet ihlalleri, eşitsizliklerin büyümesi, kişisel verilerin kötüye kullanımı, güvenlik-mahremiyet dengesi, GPS teknolojisi ve izleme, teknolojinin silahlaşması gibi etik sorunların çözümü çok önemlidir. Uzayın ortak kullanımı, uzaydan gözlem ve gözetleme faaliyetleri, enkaz ve atık kirliliği, ileri ve geri kirlilik gibi konular insanlığı önemli etik ikilemlerle yüz yüze getirmektedir. Teknoloji sayesinde daha iyi bir yaşam beklerken, sadece insanın üretebileceği değer ve anlamı kaybetmenin sakıncalarını aşmanın yolları bulunmalıdır.","PeriodicalId":154648,"journal":{"name":"Felsefe Dünyası","volume":"7 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128609961","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-27DOI: 10.58634/felsefedunyasi.1260005
Emrullah Kılıç
Etik coşku ile ekonomik nesnelliğin birlikte harmanlandığı sivil toplum yapılanmasıyla hayâtiyet bulan İskoç Aydınlanması insanlık tarihini önemli derecede etkilemiştir. Yerleşik pek çok şeyin devre dışı bırakılmasına neden olan bu dönem, insan ve evrensel insan doğası bilimi ile birlikte tarihin yeniden kurgulanmasına neden olarak günümüz yaşamının ağırlık merkezini de önemli ölçüde belirlemiştir. Bu bağlamda çalışmamız, söz konusu paradigmayı ve buna bağlı rafine davranışları nezaket (politeness) kavramı üzerinden ele almayı amaçlar. İskoç Aydınlanma geleneğinde nezaket, yüksek ideallere dayalı geleneksel hiyerarşik toplumlardan farklı olarak “ben ve başkası” arasındaki geçerli ilişkinin eşitlikçi ve sosyal formunu temsil eder. Bu bağlamda nezaket ile ben ve başkası arasındaki ilişki etik bir diyalog üzerine kurulur. Kamusal alanda başkası ile “Nasıl yaşamalıyız?” sorusunun cevabının aranmasında oldukça önemli bir yere sahip nezaket Batı toplumları için gündelik davranış formundan çok daha fazlasını içererek yeni dünya görüşü ve buna bağlı medeniyete giden yolun habercisi olmuştur. Nihayetinde ben ve başkası ilişkisi bakımından eşitliğe dayalı yeni bir ethos inşa edilmiştir. Fakat yeni durumun pek çok fırsatı beraberinde getirdiği görülse de yaşamın etik senfonisini dengeleyecek sağduyuyu oluşturmada vadettiği gerekli başarıyı sağladığını söylemek mümkün görünmemektedir.
{"title":"İskoç Aydınlanma Geleneğinde \"Ben ve Başkası\" İlişkisinin Yeni Düzeni: Nezaket","authors":"Emrullah Kılıç","doi":"10.58634/felsefedunyasi.1260005","DOIUrl":"https://doi.org/10.58634/felsefedunyasi.1260005","url":null,"abstract":"Etik coşku ile ekonomik nesnelliğin birlikte harmanlandığı sivil toplum yapılanmasıyla hayâtiyet bulan İskoç Aydınlanması insanlık tarihini önemli derecede etkilemiştir. Yerleşik pek çok şeyin devre dışı bırakılmasına neden olan bu dönem, insan ve evrensel insan doğası bilimi ile birlikte tarihin yeniden kurgulanmasına neden olarak günümüz yaşamının ağırlık merkezini de önemli ölçüde belirlemiştir. Bu bağlamda çalışmamız, söz konusu paradigmayı ve buna bağlı rafine davranışları nezaket (politeness) kavramı üzerinden ele almayı amaçlar. İskoç Aydınlanma geleneğinde nezaket, yüksek ideallere dayalı geleneksel hiyerarşik toplumlardan farklı olarak “ben ve başkası” arasındaki geçerli ilişkinin eşitlikçi ve sosyal formunu temsil eder. Bu bağlamda nezaket ile ben ve başkası arasındaki ilişki etik bir diyalog üzerine kurulur. Kamusal alanda başkası ile “Nasıl yaşamalıyız?” sorusunun cevabının aranmasında oldukça önemli bir yere sahip nezaket Batı toplumları için gündelik davranış formundan çok daha fazlasını içererek yeni dünya görüşü ve buna bağlı medeniyete giden yolun habercisi olmuştur. Nihayetinde ben ve başkası ilişkisi bakımından eşitliğe dayalı yeni bir ethos inşa edilmiştir. Fakat yeni durumun pek çok fırsatı beraberinde getirdiği görülse de yaşamın etik senfonisini dengeleyecek sağduyuyu oluşturmada vadettiği gerekli başarıyı sağladığını söylemek mümkün görünmemektedir.","PeriodicalId":154648,"journal":{"name":"Felsefe Dünyası","volume":"75 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132615932","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}