Bu araştırma, Şah Abbas (1587-1629) Safevi Döneminde Osmanlı Devleti'ne siyasi sığınmaların sebeplerini ve bu siyasi mültecilerin İran -Osmanlı ilişkilerine etkisini Farsça yazılan kaynakları esas alarak araştırmayı amaçlamaktadır. Safevi hükümetinin ortaya çıkmasıyla Şiilik İran'ın ana mezhebi haline geldi ve bu nedenle Safeviler ile Osmanlı ve Özbekler dâhil Sünni hükümetler arasındaki ilişkiler değişti. Safevi ve Şii tasavvuf düşüncelerinin yayılmasına yol açan Safevi yönetiminin kuruluşundan bu yana çatışmalar artmış ancak İran ile Osmanlı Devleti arasında “siyasi iltica” konusu önemli bir röle sahiptir. Safevi İran'ı ve Osmanlı Türkleri arasındaki komşuluk, iki ülkenin iç muhaliflerine, iktidarı ele geçirmek veya ölüm tehlikesinden kaçmak için kendilerini düşmana sığınma fırsatı oluşturt. İç anlaşmazlıklar, dini çekişmeler, öldürülme riski, siyasi bir rakibe karşı otorite ve müttefikler kazanma, siyasi veya etnik intikam alma ve rakip ülkenin dış politikası dâhil olmak üzere birçok faktör sığınma yaratmada önemliydi. Bu araştırmayı inceleyerek, siyasi ilticanın siyasi ve sosyal rekabetin artmasına neden olduğu, mülteciyi rakip hükümetin baskı aracı haline getirdiği, İran'ın batısının ve Osmanlı'nın doğusunun giderek daha fazla tahribata uğradığı ayrıca uzun süren savaşlar ve toprak kazanma siyaseti nedeniyle her iki Devlet büyük hasarlara uğradığını görmekteyiz. Bu konunun önemi kapsamında Şah Abbas Döneminin önemli iltica meselelerinden olan Han Ahmet Gilani’nin Osmanlıya ilticası ve “Celalîler” İran’a sığınması ve bu olayların iki ülke arasındaki münasebetler değerlendirecektir.
{"title":"FARSÇA KAYNAKLARA GÖRE SAFEVİ ŞAH ABBAS I (1587-1629) DÖNEMİNDE SİYASİ İLTİCA, “HAN AHMET GİLANİ VE CELALÎLER ÖRNEĞİ”","authors":"Maryam Akbari̇noshad","doi":"10.58646/bengi.1425600","DOIUrl":"https://doi.org/10.58646/bengi.1425600","url":null,"abstract":"Bu araştırma, Şah Abbas (1587-1629) Safevi Döneminde Osmanlı Devleti'ne siyasi sığınmaların sebeplerini ve bu siyasi mültecilerin İran -Osmanlı ilişkilerine etkisini Farsça yazılan kaynakları esas alarak araştırmayı amaçlamaktadır. Safevi hükümetinin ortaya çıkmasıyla Şiilik İran'ın ana mezhebi haline geldi ve bu nedenle Safeviler ile Osmanlı ve Özbekler dâhil Sünni hükümetler arasındaki ilişkiler değişti. Safevi ve Şii tasavvuf düşüncelerinin yayılmasına yol açan Safevi yönetiminin kuruluşundan bu yana çatışmalar artmış ancak İran ile Osmanlı Devleti arasında “siyasi iltica” konusu önemli bir röle sahiptir. Safevi İran'ı ve Osmanlı Türkleri arasındaki komşuluk, iki ülkenin iç muhaliflerine, iktidarı ele geçirmek veya ölüm tehlikesinden kaçmak için kendilerini düşmana sığınma fırsatı oluşturt. İç anlaşmazlıklar, dini çekişmeler, öldürülme riski, siyasi bir rakibe karşı otorite ve müttefikler kazanma, siyasi veya etnik intikam alma ve rakip ülkenin dış politikası dâhil olmak üzere birçok faktör sığınma yaratmada önemliydi. Bu araştırmayı inceleyerek, siyasi ilticanın siyasi ve sosyal rekabetin artmasına neden olduğu, mülteciyi rakip hükümetin baskı aracı haline getirdiği, İran'ın batısının ve Osmanlı'nın doğusunun giderek daha fazla tahribata uğradığı ayrıca uzun süren savaşlar ve toprak kazanma siyaseti nedeniyle her iki Devlet büyük hasarlara uğradığını görmekteyiz. Bu konunun önemi kapsamında Şah Abbas Döneminin önemli iltica meselelerinden olan Han Ahmet Gilani’nin Osmanlıya ilticası ve “Celalîler” İran’a sığınması ve bu olayların iki ülke arasındaki münasebetler değerlendirecektir.","PeriodicalId":239832,"journal":{"name":"BENGİ Dünya Yörük-Türkmen Araştırmaları Dergisi","volume":"88 15","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139959448","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
This paper delves into the multifaceted journey towards democracy in the Western Balkans, examining the interplay of historical legacies, contemporary challenges, and external influences. The narrative unfolds against the backdrop of the region's transition from authoritarianism to inclusive governance, acknowledging the complexities inherent in such a transformation. Focused on unraveling the complexities of multiethnic societies, the exploration scrutinizes the consequences of nationalism and the delicate balance required for stability. The role of external actors, notably the European Union, is critically assessed, revealing both opportunities for progress and constraints on regional autonomy. From the unresolved tensions between modernism and nationalism to the pursuit of democratic ideals, this paper contributes to a nuanced understanding of the ongoing democratic evolution in the Western Balkans. Through a comprehensive analysis, it becomes evident that the region's journey is characterized by a resilient spirit, navigating challenges, and celebrating incremental triumphs on the path toward a democratic destiny.
{"title":"Navigating Democracy: Challenges and Triumphs in the Western Balkans","authors":"Flamur Ismaili","doi":"10.58646/bengi.1410197","DOIUrl":"https://doi.org/10.58646/bengi.1410197","url":null,"abstract":"This paper delves into the multifaceted journey towards democracy in the Western Balkans, examining the interplay of historical legacies, contemporary challenges, and external influences. The narrative unfolds against the backdrop of the region's transition from authoritarianism to inclusive governance, acknowledging the complexities inherent in such a transformation. Focused on unraveling the complexities of multiethnic societies, the exploration scrutinizes the consequences of nationalism and the delicate balance required for stability. The role of external actors, notably the European Union, is critically assessed, revealing both opportunities for progress and constraints on regional autonomy. From the unresolved tensions between modernism and nationalism to the pursuit of democratic ideals, this paper contributes to a nuanced understanding of the ongoing democratic evolution in the Western Balkans. Through a comprehensive analysis, it becomes evident that the region's journey is characterized by a resilient spirit, navigating challenges, and celebrating incremental triumphs on the path toward a democratic destiny.","PeriodicalId":239832,"journal":{"name":"BENGİ Dünya Yörük-Türkmen Araştırmaları Dergisi","volume":"21 21","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139964627","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Millîleştirme, yabancı sermayeye ait işletmelerin kamu yararı adına devlet mülkiyetine alınmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında izlenen millîleştirme politikasının nedenleri ülkedeki yabancı sermayenin durumuyla bağlantılı olmuştur. Osmanlı Devleti zamanından kalma onlarca yabancı sermayeli ve ayrıcalıklı şirket 1920’li yıllar boyunca da varlığını sürdürmüş; ulaşım, iletişim, madencilik gibi alanlarda faaliyet göstermeye devam etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran yönetici seçkinler ise ülkedeki sermaye ve yatırım yetersizliğinden dolayı söz konusu şirketlere karşı tutarlı bir tavır takınamamıştır. Ne var ki, Lozan Antlaşması’nın hükümleri gereği Türkiye’nin uymak zorunda kaldığı ekonomik sınırlamaların kalkacağı 1929 yılı aynı zamanda tüm dünyayı etkisi altına alan büyük ve derin bir ekonomik kriz yaratınca devletin ekonomide daha etkin olduğu bir politikaya dönülmüştür. O döneme dek yalnızca 3 yabancı şirket kanun yoluyla ve satın alınarak millileştirilmişken, 1930’lu yıllarda benimsenen devletçilik denemesiyle birlikte 13 yabancı şirket daha satın alınmış ve devlet tarafından işletilmeye başlanmıştır.
{"title":"Cumhuriyet Dönemi Türkiyesi'nde Millîleştirmeler Meselesi (1923-1938)","authors":"Volkan Soran","doi":"10.58646/bengi.1429755","DOIUrl":"https://doi.org/10.58646/bengi.1429755","url":null,"abstract":"Millîleştirme, yabancı sermayeye ait işletmelerin kamu yararı adına devlet mülkiyetine alınmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında izlenen millîleştirme politikasının nedenleri ülkedeki yabancı sermayenin durumuyla bağlantılı olmuştur. \u0000Osmanlı Devleti zamanından kalma onlarca yabancı sermayeli ve ayrıcalıklı şirket 1920’li yıllar boyunca da varlığını sürdürmüş; ulaşım, iletişim, madencilik gibi alanlarda faaliyet göstermeye devam etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran yönetici seçkinler ise ülkedeki sermaye ve yatırım yetersizliğinden dolayı söz konusu şirketlere karşı tutarlı bir tavır takınamamıştır. Ne var ki, Lozan Antlaşması’nın hükümleri gereği Türkiye’nin uymak zorunda kaldığı ekonomik sınırlamaların kalkacağı 1929 yılı aynı zamanda tüm dünyayı etkisi altına alan büyük ve derin bir ekonomik kriz yaratınca devletin ekonomide daha etkin olduğu bir politikaya dönülmüştür. \u0000O döneme dek yalnızca 3 yabancı şirket kanun yoluyla ve satın alınarak millileştirilmişken, 1930’lu yıllarda benimsenen devletçilik denemesiyle birlikte 13 yabancı şirket daha satın alınmış ve devlet tarafından işletilmeye başlanmıştır.","PeriodicalId":239832,"journal":{"name":"BENGİ Dünya Yörük-Türkmen Araştırmaları Dergisi","volume":"45 5","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139965059","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nda büyük yararlılıklar, beklenmedik ve büyük başarılar göstermesine rağmen İttifak Devletleri’nin savaşı kaybetmesiyle beraber mağlup devletler statüsünde yer aldı. Osmanlı Devleti’nin Mondros Mütarekesi’ni imzalamasıyla beraber, İtilaf Devletleri daha önceden kendi aralarında belirledikleri gizli antlaşmalarla Türk topraklarını işgal etmeye başladılar. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin topraklarının işgal edilmesiyle birlikte etnik azınlıklar bulundukları bölgede siyasi amaçlar doğrultusunda çalışmalar yapmakta hatta silahlı bir mücadele üzerinden siyasi amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik adımlar atmaktaydı. Samsun'da da aynı oyun sahnelenmekte, burada aktör Pontusçu çetelerden oluşmakta ve bölgede büyük bir Pontus Devleti kurmak siyasi idealleri taşımaktaydı. Özellikle Rum çetelerin bölge halkı üzerindeki saldırıları asayişin bozulmasına neden olmaktaydı. Bunun üzerine İtilaf Devletleri, Osmanlı Hükümeti'ne bir nota vererek, bölgedeki karışıklıkların giderilmesini istedi aksi halde Mondros Ateşkes Anlaşması'nın 7. maddesinin gerekçe gösterilerek bölgenin işgal edileceğini beyan etti. Samsun bölgesindeki asayişi sağlaması için 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirilmesi, Milli Mücadele’nin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Güneş Batmayan İmparatorluk diye nitelendirilen İngiltere’nin Türk Milli Mücadelesi’ni nasıl gördüğü ve bu olağanüstü dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı Milli Mücadele’ye karşı ne tür bir tutum takındığı, İngilizlerin bölgeyle ilgili raporundan ve dönemin birincil kaynaklarından yararlanılarak anlatılmaya çalışılacaktır. Çalışma, Mondros Mütarekesi dönemine ışık saçan Samsun bölgesinden de sorumlu düzeydeki Yüksek Komiser John Michael Robeck’in, Lord Earl Curzon’a gönderdiği rapor Milliyetçi Hareketin Samsun ve çevresindeki faaliyetlerinin daha iyi anlaşılmasına katkı sunacağı düşünülerek, çalışmamızda temel kaynak olarak kullanıldı. Mevcut rapor Milli Mücadele’nin başlangıç evresinden Anadolu’ya hükmedecek güce başka bir deyişle 19 Mayıs’tan 1919’dan 1920’ye kadar geçen süreci ele almaktadır. İngilizlerin ilk aşamada anlayamadığı Milli Hükümetin zamanla İtilaf Devletleri tehdit edecek güce erişmesi ve geçte olsa yeni hareketin niteliğini anladığı incelenecektir. Konunun ana malzemesini, İngiliz Milli Arşivi’nden elde edilen “Notes on the Nationalist Movement in the Samsoun Area” başlıklı rapor temel oluşturacaktır. Anahtar Kelimeler: Mustafa Kemal Paşa, Samsun, İtilaf Devletleri ve Milli Mücadele
{"title":"İNGİLİZ YÜKSEK KOMİSER J.M. ROBECK’İN MİLLİ HÜKÜMETİ’NİN GELİŞİMİ İLE İLGİLİ RAPORU","authors":"Uğur Baysal","doi":"10.58646/bengi.1425027","DOIUrl":"https://doi.org/10.58646/bengi.1425027","url":null,"abstract":"Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nda büyük yararlılıklar, beklenmedik ve büyük başarılar göstermesine rağmen İttifak Devletleri’nin savaşı kaybetmesiyle beraber mağlup devletler statüsünde yer aldı. Osmanlı Devleti’nin Mondros Mütarekesi’ni imzalamasıyla beraber, İtilaf Devletleri daha önceden kendi aralarında belirledikleri gizli antlaşmalarla Türk topraklarını işgal etmeye başladılar. \u0000Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin topraklarının işgal edilmesiyle birlikte etnik azınlıklar bulundukları bölgede siyasi amaçlar doğrultusunda çalışmalar yapmakta hatta silahlı bir mücadele üzerinden siyasi amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik adımlar atmaktaydı. Samsun'da da aynı oyun sahnelenmekte, burada aktör Pontusçu çetelerden oluşmakta ve bölgede büyük bir Pontus Devleti kurmak siyasi idealleri taşımaktaydı. Özellikle Rum çetelerin bölge halkı üzerindeki saldırıları asayişin bozulmasına neden olmaktaydı. Bunun üzerine İtilaf Devletleri, Osmanlı Hükümeti'ne bir nota vererek, bölgedeki karışıklıkların giderilmesini istedi aksi halde Mondros Ateşkes Anlaşması'nın 7. maddesinin gerekçe gösterilerek bölgenin işgal edileceğini beyan etti. \u0000 Samsun bölgesindeki asayişi sağlaması için 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirilmesi, Milli Mücadele’nin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Güneş Batmayan İmparatorluk diye nitelendirilen İngiltere’nin Türk Milli Mücadelesi’ni nasıl gördüğü ve bu olağanüstü dönemde Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı Milli Mücadele’ye karşı ne tür bir tutum takındığı, İngilizlerin bölgeyle ilgili raporundan ve dönemin birincil kaynaklarından yararlanılarak anlatılmaya çalışılacaktır. \u0000Çalışma, Mondros Mütarekesi dönemine ışık saçan Samsun bölgesinden de sorumlu düzeydeki Yüksek Komiser John Michael Robeck’in, Lord Earl Curzon’a gönderdiği rapor Milliyetçi Hareketin Samsun ve çevresindeki faaliyetlerinin daha iyi anlaşılmasına katkı sunacağı düşünülerek, çalışmamızda temel kaynak olarak kullanıldı. Mevcut rapor Milli Mücadele’nin başlangıç evresinden Anadolu’ya hükmedecek güce başka bir deyişle 19 Mayıs’tan 1919’dan 1920’ye kadar geçen süreci ele almaktadır. İngilizlerin ilk aşamada anlayamadığı Milli Hükümetin zamanla İtilaf Devletleri tehdit edecek güce erişmesi ve geçte olsa yeni hareketin niteliğini anladığı incelenecektir. Konunun ana malzemesini, İngiliz Milli Arşivi’nden elde edilen “Notes on the Nationalist Movement in the Samsoun Area” başlıklı rapor temel oluşturacaktır. \u0000 Anahtar Kelimeler: Mustafa Kemal Paşa, Samsun, İtilaf Devletleri ve Milli Mücadele","PeriodicalId":239832,"journal":{"name":"BENGİ Dünya Yörük-Türkmen Araştırmaları Dergisi","volume":"38 23","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139965133","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Harbi’nden 30 Ekim 1918’de yaptığı Mondros Mütarekesi ile ayrılmıştır. Mütareke ağır hükümler içermiş ve Osmanlı ülkesinin işgaline zemin hazırlamıştır. İşgal edilen yerlerden birisi de Adana ve çevresi olmuştur. Adana’nın işgaline paralel olarak, bölgeye Fransızlar tarafından yoğun bir Ermeni nüfus getirilmiştir. Ermeniler, Fransızların Adana ve çevresini işgali ve bölgede kalıcı hale gelmesi için bir araç olarak kullanılmıştır. Fransızlar, Ermenileri işgallerinin bir parçası olarak görürken, Ermeniler kurmak istedikleri devletleri için bu durumdan faydalanmıştır. Ermeniler kendi idealleri uğruna Türk köy, kasaba ve şehirlerine saldırarak oluşturdukları kaos ve korku ortamı ile Adana ve çevresinde çoğunluğu elde etmeyi, böylece kuracakları devletleri için uygun bir zemin yaratmayı amaçlamıştır. Ermenilerin politikaları, Türkleri bölgeden zorla göç ettirmek üzerine şekillenmiştir. Bu siyasetin bir parçası olarak kadın, çoluk, çocuk demeden bölgedeki Türkleri katletmeye başlamışlardır. İlgili durumun en önemli örnekleri Camili Köyü ve Kaç Kaç Olayı sırasında yaşanmıştır. Buradaki olaylar sırasında Türk halkına acımasızca davranılmış, silahsız insanlar katledilerek zorla göçe tabi tutulmuştur. Gani Girici’nin anılarının bir kısmı kaleme alınmış olsa da bazı anıları “Yeni Adana Gazetesinin” çeşitli sayfalarında kalmıştır. Bu çalışmada, Adana’da Milli Mücadele sırasında Ermenilerin yaptıkları mezalime, olaylara bizzat şahit olan Gani Girici’nin 1950 yılında yayımlanan anıları üzerinden yer verilecektir.
{"title":"BİR ZULMÜN ANATOMİSİ: GANİ GİRİCİ’NİN ANILARI ÜZERİNDEN MİLLİ MÜCADELE DÖNEMİ ADANA’DA ERMENİ MEZALİMİ","authors":"Erdal Korkmaz","doi":"10.58646/bengi.1432922","DOIUrl":"https://doi.org/10.58646/bengi.1432922","url":null,"abstract":"Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Harbi’nden 30 Ekim 1918’de yaptığı Mondros Mütarekesi ile ayrılmıştır. Mütareke ağır hükümler içermiş ve Osmanlı ülkesinin işgaline zemin hazırlamıştır. İşgal edilen yerlerden birisi de Adana ve çevresi olmuştur. Adana’nın işgaline paralel olarak, bölgeye Fransızlar tarafından yoğun bir Ermeni nüfus getirilmiştir. \u0000 Ermeniler, Fransızların Adana ve çevresini işgali ve bölgede kalıcı hale gelmesi için bir araç olarak kullanılmıştır. Fransızlar, Ermenileri işgallerinin bir parçası olarak görürken, Ermeniler kurmak istedikleri devletleri için bu durumdan faydalanmıştır. Ermeniler kendi idealleri uğruna Türk köy, kasaba ve şehirlerine saldırarak oluşturdukları kaos ve korku ortamı ile Adana ve çevresinde çoğunluğu elde etmeyi, böylece kuracakları devletleri için uygun bir zemin yaratmayı amaçlamıştır. \u0000 Ermenilerin politikaları, Türkleri bölgeden zorla göç ettirmek üzerine şekillenmiştir. Bu siyasetin bir parçası olarak kadın, çoluk, çocuk demeden bölgedeki Türkleri katletmeye başlamışlardır. İlgili durumun en önemli örnekleri Camili Köyü ve Kaç Kaç Olayı sırasında yaşanmıştır. Buradaki olaylar sırasında Türk halkına acımasızca davranılmış, silahsız insanlar katledilerek zorla göçe tabi tutulmuştur. \u0000 Gani Girici’nin anılarının bir kısmı kaleme alınmış olsa da bazı anıları “Yeni Adana Gazetesinin” çeşitli sayfalarında kalmıştır. Bu çalışmada, Adana’da Milli Mücadele sırasında Ermenilerin yaptıkları mezalime, olaylara bizzat şahit olan Gani Girici’nin 1950 yılında yayımlanan anıları üzerinden yer verilecektir.","PeriodicalId":239832,"journal":{"name":"BENGİ Dünya Yörük-Türkmen Araştırmaları Dergisi","volume":"39 17","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139965009","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmada, Türkiye’de turizme konu olan doğal kaynakların sürdürülebilirliğini sağlamak adına turistik tesislerden konaklama tesislerinin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini literatür çerçevesinde ortaya koymak ve bu olumsuz etkileri en aza indirmek ve/veya ortadan kaldırmak için bu alandaki hukuki düzenlemeleri incelemek amaçlanmıştır. Bu amaç kapsamında çalışmada öncelikle ilgili literatür taranmış, Çevre Kanunu, ilgili yönetmelikler, Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşmeler ve Avrupa Birliği Direktifleri incelenmiştir. Günümüzde turizm sektörü hızla büyümeye devam eden bir sektördür. Ancak bu büyüme, çevresel sorunları da beraberinde getirmiştir. Konaklama işletmelerinin inşaat ve inşaat sonrası süreçte gürültü, hava, su, toprak kirliliği, katı ve sıvı atıklar gibi birçok çevre sorununun ortaya çıkması muhtemeldir. Bu sorunların en aza indirilmesi ve bu kaynakların korunması hususunda en etkili yollardan biri, devletin getirdiği hukuki yaptırımlardır. Araştırma sonucunda çevresel sorunları en aza indirmek için turizm sektöründe konaklama tesislerinin kurulmasıdan işletilmesine kadar her süreçte Çevre Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu, Turizm Tesislerinin Niteliklerine İlişkin Yönetmelik, Çevre Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşmeler, Avrupa Birliği Direktifleri gibi hukuki düzenlemelerin güncel hallerinin dikkate alınması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Bu kapsamda turistik faaliyetlerin gerçekleştirildiği destinasyonlarda gerek istihdam yaratma gerek bölgeyi tanıtma yoluyla yerel ekonomi canlandırılmaya çalışılırken, doğal kaynakları ve doğanın korunma çabalarını finanse etmek için bütçe sağlanmalıdır. Konaklama işletmelerinde sıvı atık yönetimi ve katı atık yönetimi hususunda yönetmeliklere ve düzenlemelere uyulmalı ve ilgili denetimler gerçekleştirilmelidir. Bununla birlikte konaklama işletmelerinin bulunduğu bölgenin doğal hayatına uyum sağlaması hususunda hassasiyet gösterilmesi, çevresel kaynakların ve kültürel mirasın korunmasını sağlayacak bir arazi kullanım planlamasının yapılması oldukça önemlidir.
{"title":"Turizm ve Çevre İlişkisi Kapsamında Konaklama İşletmelerinin Açılması ve İşletilmesine Yönelik Hukuki Düzenlemeler","authors":"Muhammet Nimet Çavuş","doi":"10.58646/bengi.1426815","DOIUrl":"https://doi.org/10.58646/bengi.1426815","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, Türkiye’de turizme konu olan doğal kaynakların sürdürülebilirliğini sağlamak adına turistik tesislerden konaklama tesislerinin çevre üzerindeki olumsuz etkilerini literatür çerçevesinde ortaya koymak ve bu olumsuz etkileri en aza indirmek ve/veya ortadan kaldırmak için bu alandaki hukuki düzenlemeleri incelemek amaçlanmıştır. Bu amaç kapsamında çalışmada öncelikle ilgili literatür taranmış, Çevre Kanunu, ilgili yönetmelikler, Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşmeler ve Avrupa Birliği Direktifleri incelenmiştir. \u0000Günümüzde turizm sektörü hızla büyümeye devam eden bir sektördür. Ancak bu büyüme, çevresel sorunları da beraberinde getirmiştir. Konaklama işletmelerinin inşaat ve inşaat sonrası süreçte gürültü, hava, su, toprak kirliliği, katı ve sıvı atıklar gibi birçok çevre sorununun ortaya çıkması muhtemeldir. Bu sorunların en aza indirilmesi ve bu kaynakların korunması hususunda en etkili yollardan biri, devletin getirdiği hukuki yaptırımlardır. \u0000Araştırma sonucunda çevresel sorunları en aza indirmek için turizm sektöründe konaklama tesislerinin kurulmasıdan işletilmesine kadar her süreçte Çevre Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu, Turizm Tesislerinin Niteliklerine İlişkin Yönetmelik, Çevre Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Sözleşmeler, Avrupa Birliği Direktifleri gibi hukuki düzenlemelerin güncel hallerinin dikkate alınması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Bu kapsamda turistik faaliyetlerin gerçekleştirildiği destinasyonlarda gerek istihdam yaratma gerek bölgeyi tanıtma yoluyla yerel ekonomi canlandırılmaya çalışılırken, doğal kaynakları ve doğanın korunma çabalarını finanse etmek için bütçe sağlanmalıdır. Konaklama işletmelerinde sıvı atık yönetimi ve katı atık yönetimi hususunda yönetmeliklere ve düzenlemelere uyulmalı ve ilgili denetimler gerçekleştirilmelidir. Bununla birlikte konaklama işletmelerinin bulunduğu bölgenin doğal hayatına uyum sağlaması hususunda hassasiyet gösterilmesi, çevresel kaynakların ve kültürel mirasın korunmasını sağlayacak bir arazi kullanım planlamasının yapılması oldukça önemlidir.","PeriodicalId":239832,"journal":{"name":"BENGİ Dünya Yörük-Türkmen Araştırmaları Dergisi","volume":"37 6","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-02-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139965225","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Borçlanmanın tarihsel sürecinin başlangıç noktası 5000 yıl geriye gedebilmektedir. Borçlanma kavramı başta felsefi akımlar ve dini öğretiler temelinde şekillenmiştir. Devleti yöneten kişiler bu akımlardan etkilenmişler ve devletlerini bu kurallara göre borç alma eğilimi göstermişlerdir. Fakat yüksek dış borç, insan haklarını olumsuz yönde etkilemekte ve ülkelerin kalkınma hedefleriyle uyumlu değildir. Kamu yönetimi temelinde dış borçlar ve insan hakları konusunun incelenmesi, birçok yaşamı etkilemesi ve topluma zarar verebilecek olayların önlenmesi açısından vatandaşların siyasi, sosyal ve ekonomik yaşamı açısından önemlidir. Çalışma, dış borç ile insan hakları arasında, devletin, vatandaşlarının insan haklarını koruma kapasitesini sınırlayan negatif bir ilişki olduğu sonucuna varılmaktadır.
{"title":"KAMU YÖNETİMİ TEMELİNDE DEVLET BORÇLARIN YAPISI VE İNSAN HAKLARINA ETKİSİ","authors":"Fatih ULAŞAN","doi":"10.58646/bengi.1352380","DOIUrl":"https://doi.org/10.58646/bengi.1352380","url":null,"abstract":"Borçlanmanın tarihsel sürecinin başlangıç noktası 5000 yıl geriye gedebilmektedir. Borçlanma kavramı başta felsefi akımlar ve dini öğretiler temelinde şekillenmiştir. Devleti yöneten kişiler bu akımlardan etkilenmişler ve devletlerini bu kurallara göre borç alma eğilimi göstermişlerdir. Fakat yüksek dış borç, insan haklarını olumsuz yönde etkilemekte ve ülkelerin kalkınma hedefleriyle uyumlu değildir. Kamu yönetimi temelinde dış borçlar ve insan hakları konusunun incelenmesi, birçok yaşamı etkilemesi ve topluma zarar verebilecek olayların önlenmesi açısından vatandaşların siyasi, sosyal ve ekonomik yaşamı açısından önemlidir. Çalışma, dış borç ile insan hakları arasında, devletin, vatandaşlarının insan haklarını koruma kapasitesini sınırlayan negatif bir ilişki olduğu sonucuna varılmaktadır.","PeriodicalId":239832,"journal":{"name":"BENGİ Dünya Yörük-Türkmen Araştırmaları Dergisi","volume":"9 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135957924","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türkiye’nin fethini müteakip Bursa ve çevresi zâviye, tekkeler, hanlar, hamamlar, imarethaneler, bimarhaneler ile işlenmeye başlamıştı. Türkistan’dan gelen dervişler veya diğer dini nitelikli gruplar her araziye kendi mührünü vuruyordu. Bu kapsamda, Bursa’da çeşitli tarikatlara ait olmak üzere birçok tekke ve zâviye inşa edilmişti. Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye coğrafyasının şekillenmesinde isimleri bilinen/bilinmeyen bu büyüklü küçüklü dini yapıların ve yapıların yönetenlerin (Ulu Cami, Yeşil Türbek, Emir Sultan Camisi, Orhan Gazi Camisi vb.), bu yapıların mensuplarının etkileri yadsınamayacak kadar büyüktür. Yeni Türk ülkesine akın eden bu şeyhler, dervişler yerleştikleri topraklarda vakıflar, yurtluklar kurmaktaydı. Tekkeler, zâviye, ziyaretgâhlar, dergâhlar, âsitâneler, namazgâhlar, camiler, mescitler, ribatlar vb. yapılar birer kolonizasyon merkezleridir. Ebu İshak Kazerunî Zâviyesi, Bedrüddin Pars Bey Zâviyesi ile Emir Sultan Zâviyesi bunlardan sadece bir kaçıdır. On yedinci yüzyıla özelinde de Bursa’da farklı tarikatlara ait 60 kadar zâviyenin olduğu bilinmektedir. Ahmed Baba Efendi Tekkesi Bursa’da bilinen tekkelerden bir tanesi olup, tekkenin kurucu ailesinin tarihi Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar gitmektedir. Çalışmamızda Ahmed Baba Efendi Tekkesi’nin üçüncü halifesi eş-Şeyh El-Hâc Mehmed Bahâüddîn Efendi’den bahsedilerek çeşitli yönleri ana hatlarıyla ele alınmıştır
土耳其被征服后,布尔萨及其周边地区开始出现旅馆、Tekkes、客栈、浴池、Imarethouses 和 Bimarhanes。来自突厥斯坦的苦行僧或其他宗教团体在这片土地上留下了他们的印记。在这种情况下,布尔萨建造了许多属于不同教派的修道院和旅店。这些大大小小的宗教建筑及其管理者(乌鲁-卡米、叶希尔-图尔贝克、埃米尔-苏丹清真寺、奥尔汗-加齐清真寺等)和他们的成员对奥斯曼帝国和土耳其地理的形成产生了巨大的影响,这是毋庸置疑的。这些涌入土耳其这个新国家的酋长和苦行僧在他们定居的土地上建立了基金会和家园。苦行僧住所、旅店、探访点、苦行僧住所、苦行僧旅店、祈祷室、清真寺、伊斯兰教寺、里巴特等建筑都是殖民中心。Abu Ishaq Kazerunî 旅馆、Bedruddin Pars Bey 旅馆和 Emir Sultan 旅馆只是其中的几个。据了解,17 世纪布尔萨约有 60 个属于不同教派的旅社。艾哈迈德-巴巴-埃芬迪-特克是布尔萨已知的旅社之一,该旅社的创始家族可以追溯到奥斯曼帝国建国之初。在本研究中,将提及艾哈迈德-巴巴-艾芬迪-泰克的第三任哈里发艾什-谢赫-埃尔-哈克-迈赫迈德-巴哈丁-艾芬迪,并对他的各个方面进行概要讨论
{"title":"AHMED BABA EFENDİ TEKKESİ ŞEYHİ EŞ- ŞEYH EL-HÂC MEHMET BAHÂÜDDÎN EFENDİ","authors":"Muhammet KEMALOĞLU","doi":"10.58646/bengi.1223889","DOIUrl":"https://doi.org/10.58646/bengi.1223889","url":null,"abstract":"Türkiye’nin fethini müteakip Bursa ve çevresi zâviye, tekkeler, hanlar, hamamlar, imarethaneler, bimarhaneler ile işlenmeye başlamıştı. Türkistan’dan gelen dervişler veya diğer dini nitelikli gruplar her araziye kendi mührünü vuruyordu. Bu kapsamda, Bursa’da çeşitli tarikatlara ait olmak üzere birçok tekke ve zâviye inşa edilmişti. Osmanlı Devleti’nin ve Türkiye coğrafyasının şekillenmesinde isimleri bilinen/bilinmeyen bu büyüklü küçüklü dini yapıların ve yapıların yönetenlerin (Ulu Cami, Yeşil Türbek, Emir Sultan Camisi, Orhan Gazi Camisi vb.), bu yapıların mensuplarının etkileri yadsınamayacak kadar büyüktür. Yeni Türk ülkesine akın eden bu şeyhler, dervişler yerleştikleri topraklarda vakıflar, yurtluklar kurmaktaydı. Tekkeler, zâviye, ziyaretgâhlar, dergâhlar, âsitâneler, namazgâhlar, camiler, mescitler, ribatlar vb. yapılar birer kolonizasyon merkezleridir. Ebu İshak Kazerunî Zâviyesi, Bedrüddin Pars Bey Zâviyesi ile Emir Sultan Zâviyesi bunlardan sadece bir kaçıdır. On yedinci yüzyıla özelinde de Bursa’da farklı tarikatlara ait 60 kadar zâviyenin olduğu bilinmektedir. Ahmed Baba Efendi Tekkesi Bursa’da bilinen tekkelerden bir tanesi olup, tekkenin kurucu ailesinin tarihi Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna kadar gitmektedir. Çalışmamızda Ahmed Baba Efendi Tekkesi’nin üçüncü halifesi eş-Şeyh El-Hâc Mehmed Bahâüddîn Efendi’den bahsedilerek çeşitli yönleri ana hatlarıyla ele alınmıştır","PeriodicalId":239832,"journal":{"name":"BENGİ Dünya Yörük-Türkmen Araştırmaları Dergisi","volume":"43 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135959851","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Məqalədə S.C.Pişəvərinin ilk rəhbəri olduğu Azərbaycan Demokrat Firqəsinin (ADF) orqanı olan “Azərbaycan” qəzetinin əsasən 1947-1949-cu il nömrələri əsasında İran Azərbaycanında milli maarifçiliyə baxış təqdim edilmişdir. Qəzet 1945-1946-cı illərdə ADF hökuməti dövründə Təbrizdə və ADF-nin məğlubiyyəti səbəbilə 1947-1949-cu illərdə Bakıda əski əlifba ilə Azərbaycan dilində nəşr olunmuşdur. Qəzetin 1945-1946-cı illərdə 381 nömrəsi, 1947-1949-cu illərdə 128 nömrəsi çap olunmuşdur. Bizdə olan məlumata görə 1947-1949-cu il nömrələri təkcə Milli Azərbaycan Tarixi Muzeyinin Sənədli mənbələrin elmi-fond şöbəsində qorunur.
“Azərbaycan” qəzetində Qacar və Pəhləvi hakimiyyətinə tənqidi münasibət, ictimai-siyasi, iqtisadi, mədəni proseslərə baxış, dövrün inqilabçı və ziyalılarının əsərlərindən nümunələr, ADF-nin fəaliyyəti və s. məsələlər yer alır. Məqalədə mövzunun geniş təqdimi üçün qəzetin 1945-1946-cı il nömrələrindən, o cümlədən dövrün tarixini işıqlandıran digər qaynaqlardan, S.C.Pişəvərinin çıxış, məqalə və s. əsərlərindən, müxtəlif ədəbiyyatlardan istifadə edilmişdir.
Məqalədə S.C.Pişəvərinin was the first rəhbəri of the Azərbaycan Demokrat Firqəsinin (ADF) orqan "Azərbaycan" qəzetinin əsasən 1947-1949-u il nömrələri əsasında Iran Azərbaycanında milli maarifçiliyə baxış təqdimdimədir.Qəzet 1945-1946-cı illərdə ADF hökuməti dövründə Təbrizdə və ADF-nin məğlubiyyəti səbəbilə 1947-1949-cu illərdə Bakıda əski əlifba ilə Azərbaycan dilində nəşrun olmuş.1945-1946-cı illərdə 381 nömrəsi,1947-1949-cı illərdə 128 nömrəsi的qəzetin出版。根据我们的信息,1947-1949-cu il nömrələri təkcə Milli Azərbaycan Tarixi Muzeyinin Sənədli mənbələrin elmi-fond şöbəsində qorunə.
"Azərbaycan" qəzetində Qajar və Pəhləvi sovereigntyətinə tənqidi münasibət, ictimai-siyasi, iqtisadi, mədəni proseslərə baxış, dövrünün inqilabçı və ziyalın əsərərindən nümunələ, ADF-nin fəaliyyəti və s. məsələr takes place.Məqalədə mövzun geniş təqdimi üçün qəzetin 1945-1946-cı il nömrələindn, o cümədən dövrün tarixini işıqlandırlayan digər qaynaqlar, S.C.Pişəvərin çıxış, məqalə və s. əsərələindn, müxtəlif ədəbiyatlar istifadədır.
{"title":"“Azərbaycan” qəzetində (1947-1949) milli publisistika və maarifçiliyə baxış","authors":"Ali FARHADOV","doi":"10.58646/bengi.1262395","DOIUrl":"https://doi.org/10.58646/bengi.1262395","url":null,"abstract":"Məqalədə S.C.Pişəvərinin ilk rəhbəri olduğu Azərbaycan Demokrat Firqəsinin (ADF) orqanı olan “Azərbaycan” qəzetinin əsasən 1947-1949-cu il nömrələri əsasında İran Azərbaycanında milli maarifçiliyə baxış təqdim edilmişdir. Qəzet 1945-1946-cı illərdə ADF hökuməti dövründə Təbrizdə və ADF-nin məğlubiyyəti səbəbilə 1947-1949-cu illərdə Bakıda əski əlifba ilə Azərbaycan dilində nəşr olunmuşdur. Qəzetin 1945-1946-cı illərdə 381 nömrəsi, 1947-1949-cu illərdə 128 nömrəsi çap olunmuşdur. Bizdə olan məlumata görə 1947-1949-cu il nömrələri təkcə Milli Azərbaycan Tarixi Muzeyinin Sənədli mənbələrin elmi-fond şöbəsində qorunur.
 “Azərbaycan” qəzetində Qacar və Pəhləvi hakimiyyətinə tənqidi münasibət, ictimai-siyasi, iqtisadi, mədəni proseslərə baxış, dövrün inqilabçı və ziyalılarının əsərlərindən nümunələr, ADF-nin fəaliyyəti və s. məsələlər yer alır. Məqalədə mövzunun geniş təqdimi üçün qəzetin 1945-1946-cı il nömrələrindən, o cümlədən dövrün tarixini işıqlandıran digər qaynaqlardan, S.C.Pişəvərinin çıxış, məqalə və s. əsərlərindən, müxtəlif ədəbiyyatlardan istifadə edilmişdir.","PeriodicalId":239832,"journal":{"name":"BENGİ Dünya Yörük-Türkmen Araştırmaları Dergisi","volume":"30 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135959099","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Millî Mücadele döneminde Anadolu köylüsü, yeni bir savaşı göze alamayacak kadar yorgun ve yoksuldur. Bu dönemde köylü savaşlardan, eşkıya baskınlarından ve vergilerden bıkmış durumdadır.
Vatansever subay ve aydınlar hakkında, köylüye yanlış bilgiler verilmesi sonucunda, Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan başlattığı kurtuluş hareketi köylü tarafından kuşkuyla karşılanmış ve köylü bu harekete karşı ilk başlarda çekimser kalmıştır. Bu dönemde köylü borçları nedeniyle eşraf ve ağaların yönlendirmesiyle hareket eden bir kalabalık durumundadır. Ancak vatan topraklarının işgal edilmesini içine bir türlü sindiremeyen köylü, yer yer işgalcilere karşı durduysa da başarılı olamamıştır. Kısa bir süre sonra da ilk başlarda yönlendirmelerle çekimser kaldıkları, milli mücadeleye katılıp işgalcilere ve azınlık çetelerine karşı gerekli direnişi göstermişlerdir.
Kurtuluş Savaşı süresince Anadolu, kadını erkeği ile tek yürek olup işgalcilere karşı savaşmıştır. Tüm bölgelerde olduğu gibi Karadeniz bölgesinde de köylü, işgalcilere ve azınlıkların kurduğu çetelere karşı bağımsızlık savaşı vermiştir.
Bu çalışmada Türk Milli Mücadele döneminde köylünün durumu incelenerek, bu dönemdeki köylülük olgusu üzerine saptamalar yapılacaktır. Ayrıca bu saptamaların ışığında konu özele indirgenerek, Anadolu köylüsünün bu dönemdeki genel durumu, tetkik eserler çerçevesinde ele alınacaktır.
{"title":"Türk Millî Mücadele Döneminde Köylü ve Anadolu Köylüsünün Genel Durumu","authors":"Erdal İNCE","doi":"10.58646/bengi.1228087","DOIUrl":"https://doi.org/10.58646/bengi.1228087","url":null,"abstract":"Millî Mücadele döneminde Anadolu köylüsü, yeni bir savaşı göze alamayacak kadar yorgun ve yoksuldur. Bu dönemde köylü savaşlardan, eşkıya baskınlarından ve vergilerden bıkmış durumdadır.
 Vatansever subay ve aydınlar hakkında, köylüye yanlış bilgiler verilmesi sonucunda, Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’dan başlattığı kurtuluş hareketi köylü tarafından kuşkuyla karşılanmış ve köylü bu harekete karşı ilk başlarda çekimser kalmıştır. Bu dönemde köylü borçları nedeniyle eşraf ve ağaların yönlendirmesiyle hareket eden bir kalabalık durumundadır. Ancak vatan topraklarının işgal edilmesini içine bir türlü sindiremeyen köylü, yer yer işgalcilere karşı durduysa da başarılı olamamıştır. Kısa bir süre sonra da ilk başlarda yönlendirmelerle çekimser kaldıkları, milli mücadeleye katılıp işgalcilere ve azınlık çetelerine karşı gerekli direnişi göstermişlerdir.
 Kurtuluş Savaşı süresince Anadolu, kadını erkeği ile tek yürek olup işgalcilere karşı savaşmıştır. Tüm bölgelerde olduğu gibi Karadeniz bölgesinde de köylü, işgalcilere ve azınlıkların kurduğu çetelere karşı bağımsızlık savaşı vermiştir.
 Bu çalışmada Türk Milli Mücadele döneminde köylünün durumu incelenerek, bu dönemdeki köylülük olgusu üzerine saptamalar yapılacaktır. Ayrıca bu saptamaların ışığında konu özele indirgenerek, Anadolu köylüsünün bu dönemdeki genel durumu, tetkik eserler çerçevesinde ele alınacaktır.","PeriodicalId":239832,"journal":{"name":"BENGİ Dünya Yörük-Türkmen Araştırmaları Dergisi","volume":"34 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135958273","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}