Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.16953/deusosbil.1238329
Aylın DİKMEN ÖZARSLAN
Bu çalışmanın amacı Covid-19 sürecini çocuklar açısından değerlendirmektir. Ancak bunu yaparken, 2000’lerin başlarından itibaren İngilizce alan yazında sıkça karşımıza çıkan childism kavramını mercek olarak kullanmaktadır. Böylece sınırlı olan çocuk çalışmaları literatürüne bu kavram(lar)ı tanıtmak ve bu kavramların Covid-19 deneyimini değerlendirmede sunduğu olanakları görmek amaçlanmaktadır. Childism kavramı aşağı yukarı aynı zamanda iki düşünür tarafından iki farklı anlamda kullanılmıştır. Bunlardan biri Elisabeth Young-Bruehl’ın, çocuk düşmanlığı olarak kullanacağımız ve toplumsal yaşamın her alanına sızmış olan, fark etmediğimiz hatta normal olarak gördüğümüz çocuğa karşı önyargı, ayrımcılık ve adaletsizliği su yüzüne çıkarmayı amaçlamaktadır. John Wall’un, çocukizm olarak Türkçeleştireceğimiz kavramı ise çocukların, yetişkinlerle birlikte, yaşadıkları toplumun eş-inşacıları oldukları, sözlerinin ve deneyimlerinin yetişkinlerinki kadar deneyimli olduğu fikrine dayanmaktadır. Toplumda egemen olan normları eleştirerek ve yeniden inşa ederek çocuk-yetişkin karşıtlığını dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Her iki kavramda özünde çocukları marjinalleştiren patriyarkal, yetişkinci topluma bir karşı duruş olarak şekillenmektedir. Pandemi dönemi ve salgınla mücadele amaçlı uygulama ve pratikler çocuklar açısından düşünüldüğünde sıklıkla çocuk düşmanlığı kavramı açısından değerlendirilmektedir. Çalışma pandemi döneminin bu açıdan değerlendirilmesini, çocukların yaşlarından dolayı sürekli karşı karşıya kaldıkları adaletsizliği görünür kılmak açısından bir fırsat olarak görmektedir. Genel olarak söylemek gerekirse çocuk düşmanlığı kavramı, çocuklara karşı her türlü önyargılı, ayrımcı, adaletsiz durumların ve pratiklerin tanınması ve tanımlanması için önemli bir araç iken çocukizm, bu önyargı ve adaletsizliğe karşı durabilmek, çocukları güçlendirerek yetişkinlerle aynı şekilde değerlendirilmelerinin sağlanması açısından yol göstermektedir.
{"title":"CHILDISM (ÇOCUK DÜŞMANLIĞI / ÇOCUKİZM) KAVRAMI VE COVID-19 PANDEMİSİNİN BU BAĞLAMDA DEĞERLENDİRİLMESİ","authors":"Aylın DİKMEN ÖZARSLAN","doi":"10.16953/deusosbil.1238329","DOIUrl":"https://doi.org/10.16953/deusosbil.1238329","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın amacı Covid-19 sürecini çocuklar açısından değerlendirmektir. Ancak bunu yaparken, 2000’lerin başlarından itibaren İngilizce alan yazında sıkça karşımıza çıkan childism kavramını mercek olarak kullanmaktadır. Böylece sınırlı olan çocuk çalışmaları literatürüne bu kavram(lar)ı tanıtmak ve bu kavramların Covid-19 deneyimini değerlendirmede sunduğu olanakları görmek amaçlanmaktadır. Childism kavramı aşağı yukarı aynı zamanda iki düşünür tarafından iki farklı anlamda kullanılmıştır. Bunlardan biri Elisabeth Young-Bruehl’ın, çocuk düşmanlığı olarak kullanacağımız ve toplumsal yaşamın her alanına sızmış olan, fark etmediğimiz hatta normal olarak gördüğümüz çocuğa karşı önyargı, ayrımcılık ve adaletsizliği su yüzüne çıkarmayı amaçlamaktadır. John Wall’un, çocukizm olarak Türkçeleştireceğimiz kavramı ise çocukların, yetişkinlerle birlikte, yaşadıkları toplumun eş-inşacıları oldukları, sözlerinin ve deneyimlerinin yetişkinlerinki kadar deneyimli olduğu fikrine dayanmaktadır. Toplumda egemen olan normları eleştirerek ve yeniden inşa ederek çocuk-yetişkin karşıtlığını dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Her iki kavramda özünde çocukları marjinalleştiren patriyarkal, yetişkinci topluma bir karşı duruş olarak şekillenmektedir. Pandemi dönemi ve salgınla mücadele amaçlı uygulama ve pratikler çocuklar açısından düşünüldüğünde sıklıkla çocuk düşmanlığı kavramı açısından değerlendirilmektedir. Çalışma pandemi döneminin bu açıdan değerlendirilmesini, çocukların yaşlarından dolayı sürekli karşı karşıya kaldıkları adaletsizliği görünür kılmak açısından bir fırsat olarak görmektedir. Genel olarak söylemek gerekirse çocuk düşmanlığı kavramı, çocuklara karşı her türlü önyargılı, ayrımcı, adaletsiz durumların ve pratiklerin tanınması ve tanımlanması için önemli bir araç iken çocukizm, bu önyargı ve adaletsizliğe karşı durabilmek, çocukları güçlendirerek yetişkinlerle aynı şekilde değerlendirilmelerinin sağlanması açısından yol göstermektedir.","PeriodicalId":30201,"journal":{"name":"Dokuz Eylul Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi","volume":"35 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134891037","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.16953/deusosbil.1256643
Gülhanım Bihter YETKİN
1978 yılında SciFiNow dergisinde Amerikalı eleştirmen Alan Frank tarafından ortaya atılan post apokaliptik terimi, ilk olarak edebiyat yazarlarının olası küresel felaketin yalnızca nedenlerini değil, aynı zamanda sonuçlarını da kavrama konusundaki arzuları sonucu çıkar. Özellikle XXI. yüzyıl dünya edebiyatında geniş yer kaplayan bu terim, “post apokaliptik edebiyat” adı altında yeni bir nesir anlayışının doğuşuna zemin hazırlar. Fantastik yazın türünün bir kolu olarak hareket eden bu edebiyat, genel anlamda soğuk savaş, uzay araştırmaları, III. Dünya Savaşı tehdidi gibi konular çerçevesinde şekillenir. Nitekim bu çalışmada, XXI. yüzyılın öne çıkmaya başlayan Rus yazarlarından Nikolay Lipnitskiy’in Eve Giden Yol eserinde, geleceğe yönelik çalışmalar içerisinde bir hayli geniş yer kaplayan III. Dünya Savaşı’nın sonuçları post apokaliptik temelde çözümlenecektir. Her zamankinden farklı olarak yaşanan bir savaşın edebiyata yansımasının ele alınmadığı bu çalışmada, henüz gerçekleşmemiş bir savaşın, son derece canlı bir şekilde kurgulanışı ve aktarılışı betimleme yönteminden faydalanılarak gösterilmeye çalışılacaktır. Böylelikle Lipnitskiy’in yalın bir şekilde işlediği bu senaryosuyla aslında araştırmacılar tarafından oldukça ihtimal dâhilinde görülen III. Dünya Savaşı’nın gerçekleşmesi halinde olabileceklere yönelik vermek istediği önemli uyarısı ön plana çıkarılacaktır.
{"title":"CREATING WAR IN LITERATURE: ON THE BASIS OF THE POST APOCALYPTIC FUTURE SCENARIO IN ON THE WAY HOME OF NIKOLAI LIPNITSKY \"WORLD WAR III\"","authors":"Gülhanım Bihter YETKİN","doi":"10.16953/deusosbil.1256643","DOIUrl":"https://doi.org/10.16953/deusosbil.1256643","url":null,"abstract":"1978 yılında SciFiNow dergisinde Amerikalı eleştirmen Alan Frank tarafından ortaya atılan post apokaliptik terimi, ilk olarak edebiyat yazarlarının olası küresel felaketin yalnızca nedenlerini değil, aynı zamanda sonuçlarını da kavrama konusundaki arzuları sonucu çıkar. Özellikle XXI. yüzyıl dünya edebiyatında geniş yer kaplayan bu terim, “post apokaliptik edebiyat” adı altında yeni bir nesir anlayışının doğuşuna zemin hazırlar. Fantastik yazın türünün bir kolu olarak hareket eden bu edebiyat, genel anlamda soğuk savaş, uzay araştırmaları, III. Dünya Savaşı tehdidi gibi konular çerçevesinde şekillenir. Nitekim bu çalışmada, XXI. yüzyılın öne çıkmaya başlayan Rus yazarlarından Nikolay Lipnitskiy’in Eve Giden Yol eserinde, geleceğe yönelik çalışmalar içerisinde bir hayli geniş yer kaplayan III. Dünya Savaşı’nın sonuçları post apokaliptik temelde çözümlenecektir. Her zamankinden farklı olarak yaşanan bir savaşın edebiyata yansımasının ele alınmadığı bu çalışmada, henüz gerçekleşmemiş bir savaşın, son derece canlı bir şekilde kurgulanışı ve aktarılışı betimleme yönteminden faydalanılarak gösterilmeye çalışılacaktır. Böylelikle Lipnitskiy’in yalın bir şekilde işlediği bu senaryosuyla aslında araştırmacılar tarafından oldukça ihtimal dâhilinde görülen III. Dünya Savaşı’nın gerçekleşmesi halinde olabileceklere yönelik vermek istediği önemli uyarısı ön plana çıkarılacaktır.","PeriodicalId":30201,"journal":{"name":"Dokuz Eylul Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134891040","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.16953/deusosbil.1261519
Behlül ERSOY, Hasan MERAL
Türkiye'de sigortacılık son yıllarda dikkate değer bir büyüme performansı göstermiş, bu da onu araştırmacılar için önemli bir çalışma alanı haline getirmiştir. Sigorta alanında yazılan doktora tezleri, Türkiye’de sigortacılığın mevcut durumu ve gelişim potansiyeli hakkında değerli bilgiler sağlamaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de sigorta alanındaki doktora araştırmalarının mevcut görünümünü sunmak ve daha fazla araştırma yapılması gereken alanları belirlemektir. Bu amaçla sigorta alanında yapılmış olan 161 doktora tezi içerik analizi yöntemi ile incelenmiş; bu alandaki ortak temalar, araştırma eğilimleri ve araştırmada tercih edilen metotlar hakkında sistemli bir analiz yapılmıştır. Sonuçlar Türkiye'de sigorta alanında yapılan doktora tezlerinin ağırlıklı olarak iş geliştirme, mevzuat, sigorta sözleşmesi ve fiyatlama konularına odaklandığını göstermektedir. Tezlerde çoğunlukla nitel analiz yöntemleri tercih edilirken son yıllarda nicel ve karma analiz yöntemleri de kullanılmıştır. Ayrıca sigorta alanındaki doktora tezlerinin sayısı son on yılda önceki yıllara göre dramatik bir şekilde artmıştır. Çalışma, Türkiye'de sigorta araştırmaları alanında ilerleme kaydedilebilmesi için sigortacılık alanında uzmanlaşmış çalışmalara öncelik verilmesi, veriye dayalı ampirik çalışmaların artırılması, üniversite-sanayi işbirliğinin güçlendirilmesi ve yabancı dil yeterliliğinin teşvik edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
{"title":"TÜRKİYE’DE SİGORTA ARAŞTIRMALARININ GENEL GÖRÜNÜMÜ: DOKTORA TEZLERİNİN İÇERİK ANALİZİ","authors":"Behlül ERSOY, Hasan MERAL","doi":"10.16953/deusosbil.1261519","DOIUrl":"https://doi.org/10.16953/deusosbil.1261519","url":null,"abstract":"Türkiye'de sigortacılık son yıllarda dikkate değer bir büyüme performansı göstermiş, bu da onu araştırmacılar için önemli bir çalışma alanı haline getirmiştir. Sigorta alanında yazılan doktora tezleri, Türkiye’de sigortacılığın mevcut durumu ve gelişim potansiyeli hakkında değerli bilgiler sağlamaktadır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de sigorta alanındaki doktora araştırmalarının mevcut görünümünü sunmak ve daha fazla araştırma yapılması gereken alanları belirlemektir. Bu amaçla sigorta alanında yapılmış olan 161 doktora tezi içerik analizi yöntemi ile incelenmiş; bu alandaki ortak temalar, araştırma eğilimleri ve araştırmada tercih edilen metotlar hakkında sistemli bir analiz yapılmıştır. Sonuçlar Türkiye'de sigorta alanında yapılan doktora tezlerinin ağırlıklı olarak iş geliştirme, mevzuat, sigorta sözleşmesi ve fiyatlama konularına odaklandığını göstermektedir. Tezlerde çoğunlukla nitel analiz yöntemleri tercih edilirken son yıllarda nicel ve karma analiz yöntemleri de kullanılmıştır. Ayrıca sigorta alanındaki doktora tezlerinin sayısı son on yılda önceki yıllara göre dramatik bir şekilde artmıştır. Çalışma, Türkiye'de sigorta araştırmaları alanında ilerleme kaydedilebilmesi için sigortacılık alanında uzmanlaşmış çalışmalara öncelik verilmesi, veriye dayalı ampirik çalışmaların artırılması, üniversite-sanayi işbirliğinin güçlendirilmesi ve yabancı dil yeterliliğinin teşvik edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.","PeriodicalId":30201,"journal":{"name":"Dokuz Eylul Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi","volume":"268 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134891042","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.16953/deusosbil.1238692
Özgür SARIBAŞ, Buğcan GÜVENOL
Doğa temelli turizm çeşitlerinden biri olarak nitelendirilen glampingler fiziksel özellikleri ve hedef kitleleri ile çevreye duyarlı bir izlenim sergilemektedir. Bu araştırmanın amacı da giderek yaygınlaşan glamping işletmelerindeki sürdürülebilir gıda anlayışına ve sürdürülebilir gıda uygulamalarına yönelik farkındalık düzeyini ortaya koymaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi kullanılmıştır. Veriler video konferans tekniği ile kayıt altına alınarak elde edilmiştir. Katılımcılar “amaçlı örnekleme” yöntemine göre seçilmiş ve veriler MAXQDA programıyla analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular, glamping işletmelerinde sürdürülebilir gıda anlayışına yönelik farkındalığın umut verici, ancak yeterli düzeyde olmadığını göstermektedir. Sürdürülebilir gıda uygulamalarına ilişkin bilgi düzeyinin ise yetersiz olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca katılımcıların farkındalık düzeyleri ile temsil ettikleri işletmelerdeki uygulamaların örtüşmediği araştırmanın sonuçları arasındadır. Araştırmanın sürdürülebilirlik, turizm ve gastronomi literatürüne katkı sağlayacağı, yapılan değerlendirmelerin, küresel gıda sisteminin tartışıldığı bir dönemde fayda yaratıcı olacağı öngörülmektedir. Bu çalışma araştırma alandaki boşlukla birlikte popüler kültür ve sürdürülebilirlik paradoksuna da işaret ederek gelecek araştırmalara katkı sağlayıcı nitelikte olacaktır.
{"title":"GLAMPİNG İŞLETMELERİNDE SÜRDÜRÜLEBİLİR GIDA FARKINDALIĞI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA","authors":"Özgür SARIBAŞ, Buğcan GÜVENOL","doi":"10.16953/deusosbil.1238692","DOIUrl":"https://doi.org/10.16953/deusosbil.1238692","url":null,"abstract":"Doğa temelli turizm çeşitlerinden biri olarak nitelendirilen glampingler fiziksel özellikleri ve hedef kitleleri ile çevreye duyarlı bir izlenim sergilemektedir. Bu araştırmanın amacı da giderek yaygınlaşan glamping işletmelerindeki sürdürülebilir gıda anlayışına ve sürdürülebilir gıda uygulamalarına yönelik farkındalık düzeyini ortaya koymaktır. Araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden içerik analizi kullanılmıştır. Veriler video konferans tekniği ile kayıt altına alınarak elde edilmiştir. Katılımcılar “amaçlı örnekleme” yöntemine göre seçilmiş ve veriler MAXQDA programıyla analiz edilmiştir. Elde edilen bulgular, glamping işletmelerinde sürdürülebilir gıda anlayışına yönelik farkındalığın umut verici, ancak yeterli düzeyde olmadığını göstermektedir. Sürdürülebilir gıda uygulamalarına ilişkin bilgi düzeyinin ise yetersiz olduğu gözlemlenmiştir. Ayrıca katılımcıların farkındalık düzeyleri ile temsil ettikleri işletmelerdeki uygulamaların örtüşmediği araştırmanın sonuçları arasındadır. Araştırmanın sürdürülebilirlik, turizm ve gastronomi literatürüne katkı sağlayacağı, yapılan değerlendirmelerin, küresel gıda sisteminin tartışıldığı bir dönemde fayda yaratıcı olacağı öngörülmektedir. Bu çalışma araştırma alandaki boşlukla birlikte popüler kültür ve sürdürülebilirlik paradoksuna da işaret ederek gelecek araştırmalara katkı sağlayıcı nitelikte olacaktır.","PeriodicalId":30201,"journal":{"name":"Dokuz Eylul Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134891038","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.16953/deusosbil.1253688
Hale Eda AKDURU
Cumhuriyetin ilk yıllarında girişimcilik hareketleri genç hükümet tarafından desteklenmiş olup, finansal yetersizlikler, istikrarsızlıklar ve girişim eksiklikleri gibi çeşitli nedenlerle dönemde kurulan işletmelerin çoğunluğunun varlığını uzun vadede sürdüremediği bilinmektedir. Ancak buna karşın bazı işletmeler ise izledikleri politikalarla varlıklarını o tarihten bugünlere kadar sürdürebilmeyi başarmışlardır. Bu çalışmada cumhuriyet rejiminin ilk beş yılında Türkiye’de kurularak günümüze kadar varlığını korumayı başaran beş Türk işletmesi seçilmiş, kuruluş, faaliyet alanı, finansal yapı, uyguladıkları stratejiler ve sosyal sorumluluk hamlelerinin incelenmesi yoluyla girişimleri uzun ömürlü kılan özelliklerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çoklu örnek olay araştırma yöntemi kullanılarak ve günümüze kadar ulaşabilen girişimlere odaklanması bağlamında özgün olan bu çalışmayla işletmecilik tarihi literatürüne farklı bir açıdan bakılmakta ve dönemin girişimcilik bakımından ortak problemleri vurgulanarak, işletmelerin uzun ömürlülük hedefleri konusuna yönelik çeşitli çıkarımlar yapılmaktadır. Buna göre erken cumhuriyet döneminde kurularak günümüze kadar gelebilen girişimlerin ortak özellikleri arasında özel girişimlerin aile işletmesi olması, ihtiyaç olan sektörlerde faaliyet göstermeleri, finansal altyapılarının dönem şartlarına göre güçlü olması, zaman içerisinde değişime ayak uydurmaları, faaliyetlerini ve ürünlerini çeşitlendirmeleri, büyüme stratejisi uygulamaları, sosyal sorumluluk konularında hassas olmaları sayılabilir.
{"title":"YÜZYILLIK ÇINARLAR: ERKEN CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK GİRİŞİMLERİ ÜZERİNE BİR İNCELEME","authors":"Hale Eda AKDURU","doi":"10.16953/deusosbil.1253688","DOIUrl":"https://doi.org/10.16953/deusosbil.1253688","url":null,"abstract":"Cumhuriyetin ilk yıllarında girişimcilik hareketleri genç hükümet tarafından desteklenmiş olup, finansal yetersizlikler, istikrarsızlıklar ve girişim eksiklikleri gibi çeşitli nedenlerle dönemde kurulan işletmelerin çoğunluğunun varlığını uzun vadede sürdüremediği bilinmektedir. Ancak buna karşın bazı işletmeler ise izledikleri politikalarla varlıklarını o tarihten bugünlere kadar sürdürebilmeyi başarmışlardır. Bu çalışmada cumhuriyet rejiminin ilk beş yılında Türkiye’de kurularak günümüze kadar varlığını korumayı başaran beş Türk işletmesi seçilmiş, kuruluş, faaliyet alanı, finansal yapı, uyguladıkları stratejiler ve sosyal sorumluluk hamlelerinin incelenmesi yoluyla girişimleri uzun ömürlü kılan özelliklerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çoklu örnek olay araştırma yöntemi kullanılarak ve günümüze kadar ulaşabilen girişimlere odaklanması bağlamında özgün olan bu çalışmayla işletmecilik tarihi literatürüne farklı bir açıdan bakılmakta ve dönemin girişimcilik bakımından ortak problemleri vurgulanarak, işletmelerin uzun ömürlülük hedefleri konusuna yönelik çeşitli çıkarımlar yapılmaktadır. Buna göre erken cumhuriyet döneminde kurularak günümüze kadar gelebilen girişimlerin ortak özellikleri arasında özel girişimlerin aile işletmesi olması, ihtiyaç olan sektörlerde faaliyet göstermeleri, finansal altyapılarının dönem şartlarına göre güçlü olması, zaman içerisinde değişime ayak uydurmaları, faaliyetlerini ve ürünlerini çeşitlendirmeleri, büyüme stratejisi uygulamaları, sosyal sorumluluk konularında hassas olmaları sayılabilir.","PeriodicalId":30201,"journal":{"name":"Dokuz Eylul Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi","volume":"49 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135672901","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.16953/deusosbil.1247558
Feride BAL, Emrah Sıtkı YILMAZ
Gelişen teknolojik imkânlar, firmalara faaliyetlerini dijital ortamlara taşıması için büyük fırsatlar sunmaktadır. Bu fırsatlar firmaların geleneksel pazarlama faaliyetlerinden, dijital pazarlama faaliyetlerine geçiş süreçlerini pozitif yönde etkilemektedir. Özellikle sosyal medya platformları gibi çift yönlü iletişimin çok güçlü olduğu mecralarda, dijital pazarlama faaliyetleri her geçen gün önem kazanmaktadır. Bazı firmalar, bu mecraları kullanan bireylere ulaşabilmek için influencerlarla işbirliği içine girmekte ve dış kaynak kullanımını dijital platformlara da taşımaktadır. Bu noktadan yola çıkarak çalışmanın amacı; “Black Friday, Şahane Cuma, Efsane Kasım, Muhteşem Cuma ve Cyber Monday” gibi kampanyaların yer aldığı kasım ayı boyunca influencerların story ve post paylaşımlarından hareketle firma ve influencer işbirliğini çeşitli yönlerden açıklamaya çalışmaktır. Bu doğrultuda Kasım ayı boyunca düzenli olarak paylaşım yapan 15 influencerın, Instagram hesaplarında takipçileri ile paylaştıkları story ve postlar günlük takip edilmiş ve işbirliği içinde olduğu marka ve ürünler belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar, firmaların ürün ve hizmet tanıtımlarımda influencerlar ile önemli bir işbirliği içerisinde olduğunu, seçilen influencerlar ile ürün ve hizmet özelliklerinin de özenli ve birbiri ile örtüşen içerikler ile sağlandığı görülmektedir.
{"title":"THE POWER OF INFLUENCERS IN OUTSOURCING: THE INSTAGRAM EXAMPLE","authors":"Feride BAL, Emrah Sıtkı YILMAZ","doi":"10.16953/deusosbil.1247558","DOIUrl":"https://doi.org/10.16953/deusosbil.1247558","url":null,"abstract":"Gelişen teknolojik imkânlar, firmalara faaliyetlerini dijital ortamlara taşıması için büyük fırsatlar sunmaktadır. Bu fırsatlar firmaların geleneksel pazarlama faaliyetlerinden, dijital pazarlama faaliyetlerine geçiş süreçlerini pozitif yönde etkilemektedir. Özellikle sosyal medya platformları gibi çift yönlü iletişimin çok güçlü olduğu mecralarda, dijital pazarlama faaliyetleri her geçen gün önem kazanmaktadır. Bazı firmalar, bu mecraları kullanan bireylere ulaşabilmek için influencerlarla işbirliği içine girmekte ve dış kaynak kullanımını dijital platformlara da taşımaktadır. Bu noktadan yola çıkarak çalışmanın amacı; “Black Friday, Şahane Cuma, Efsane Kasım, Muhteşem Cuma ve Cyber Monday” gibi kampanyaların yer aldığı kasım ayı boyunca influencerların story ve post paylaşımlarından hareketle firma ve influencer işbirliğini çeşitli yönlerden açıklamaya çalışmaktır. Bu doğrultuda Kasım ayı boyunca düzenli olarak paylaşım yapan 15 influencerın, Instagram hesaplarında takipçileri ile paylaştıkları story ve postlar günlük takip edilmiş ve işbirliği içinde olduğu marka ve ürünler belirlenmiştir. Elde edilen sonuçlar, firmaların ürün ve hizmet tanıtımlarımda influencerlar ile önemli bir işbirliği içerisinde olduğunu, seçilen influencerlar ile ürün ve hizmet özelliklerinin de özenli ve birbiri ile örtüşen içerikler ile sağlandığı görülmektedir.","PeriodicalId":30201,"journal":{"name":"Dokuz Eylul Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi","volume":"35 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134891039","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.16953/deusosbil.1244555
Rabia ÜSTE, Sırrı CEM
Yapılan bu çalışmada, temel olarak 21. yüzyılda ABD, Avrupa, Asya ülkeleri ile Türkiye’de yönetim kademelerinde yer alan kadınların karşılaştıkları cinsiyet ayrımcılığı sorunlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Birinci kısımda, cinsiyet ayrımcılığının ülkelerdeki mevcut durumuna yönelik literatür bulguları özetlenmiştir. İkinci kısımda, Türkiye’de kamu yönetimi ve özel sektörde kadın yöneticilerin karşılaştıkları sorunlar ve çözüm önerilerine yönelik bilgiler verilmiştir.
Cinsiyet ayrımcılığı araştırmalarının çoğu, cinsiyet ayrımcılığının tek yönüne odaklanmasına rağmen çalışmada değişik ülkelere ait mobbing, fiziksel taciz, kariyer gelişimi olumsuzlukları ve ücret farklılıkları gibi çeşitli temel konulara değinilmiştir. Konu, hem kadın çalışanlar hem de kadın yöneticiler açısından ele alınmıştır. Diğer yandan farklı ülkelerde, içinde bulunduğumuz yüzyılda cinsiyet ayrımcılığına nasıl bakıldığı, bunlara ait çalışmaların bulgularının neler olabileceği, konunun evrensel bir bütünlük içinde dikkate alınmasının neden önemli olduğu sorularına da cevap aranmıştır. Çünkü farklı ülkeler ve kültürlerde çalışan ve yöneticilik yapan kadınların sorunlarının aynı olduğuna yönelik tespitler ve bunların toplumlarda çözüme yönelik karşılığının neler olduğu da inceleme konuları arasındadır.
{"title":"21. YÜZYILDA DÜNYADA KURUMLARIN YÖNETİM KADEMELERİNDEKİ SORUNSAL: CİNSİYET AYRIMCILIĞI","authors":"Rabia ÜSTE, Sırrı CEM","doi":"10.16953/deusosbil.1244555","DOIUrl":"https://doi.org/10.16953/deusosbil.1244555","url":null,"abstract":"Yapılan bu çalışmada, temel olarak 21. yüzyılda ABD, Avrupa, Asya ülkeleri ile Türkiye’de yönetim kademelerinde yer alan kadınların karşılaştıkları cinsiyet ayrımcılığı sorunlarının incelenmesi amaçlanmıştır. Birinci kısımda, cinsiyet ayrımcılığının ülkelerdeki mevcut durumuna yönelik literatür bulguları özetlenmiştir. İkinci kısımda, Türkiye’de kamu yönetimi ve özel sektörde kadın yöneticilerin karşılaştıkları sorunlar ve çözüm önerilerine yönelik bilgiler verilmiştir. 
 Cinsiyet ayrımcılığı araştırmalarının çoğu, cinsiyet ayrımcılığının tek yönüne odaklanmasına rağmen çalışmada değişik ülkelere ait mobbing, fiziksel taciz, kariyer gelişimi olumsuzlukları ve ücret farklılıkları gibi çeşitli temel konulara değinilmiştir. Konu, hem kadın çalışanlar hem de kadın yöneticiler açısından ele alınmıştır. Diğer yandan farklı ülkelerde, içinde bulunduğumuz yüzyılda cinsiyet ayrımcılığına nasıl bakıldığı, bunlara ait çalışmaların bulgularının neler olabileceği, konunun evrensel bir bütünlük içinde dikkate alınmasının neden önemli olduğu sorularına da cevap aranmıştır. Çünkü farklı ülkeler ve kültürlerde çalışan ve yöneticilik yapan kadınların sorunlarının aynı olduğuna yönelik tespitler ve bunların toplumlarda çözüme yönelik karşılığının neler olduğu da inceleme konuları arasındadır.","PeriodicalId":30201,"journal":{"name":"Dokuz Eylul Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi","volume":"42 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135672902","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.16953/deusosbil.1254173
Alkan DURMUŞ, Ali ÖZDEMİR, Necati GÖKMEN
Sağlık sistemleri, birbiriyle karmaşık yollarla etkileşime giren çok sayıda paydaşı içeren insan temelli sistemlerdir. Sağlık sistemlerinin stokastik doğası ve girdilerinin, etkinliklerinin ve çıktılarının karmaşık dinamikleri ve etkileşimleri nedeniyle sağlık hizmeti sağlayıcıları, bu karmaşıklığı anlamalarını ve bu şekilde sistem performanslarını geliştirmelerini sağlayan araçlara ihtiyaç duyar. Yoğun bakım üniteleri (YBÜ), kapasite yetersizliği nedeniyle hastaları tedavi edememekte ve bazı durumlarda hastalar, başka hastanelere sevk edilmekte ve hasta bekleme süreleri uzamaktadır. YBÜ gibi kıt bir kaynağın verimli kullanımı ve yönetimi, bir hastanenin sorunsuz çalışması için kritik öneme sahiptir. Kapasite planlaması, yani gelecekteki talep ve kapasite ile ilgili mevcut bilgilere dayanarak optimal yatak konfigürasyonunun belirlenmesi hem kapasite hem de talepteki yüksek belirsizlikler nedeniyle çok zordur. Bu problemin çözümü için çalışmada, yoğun bakım yatak kapasitesi planlamasının karar verme sürecini kolaylaştırmak için simülasyon modeli önerilmektedir. Bu çalışma, Türkiye’de faaliyette bulunan 3. basamak bir üniversite eğitim araştırma hastanesindeki YBÜ’nün kapasite planlamasını geliştirmeye odaklanmaktadır. Çalışmanın amacı, YBÜ’nün kaynaklarını taleple eşleştirerek optimum yatak ihtiyacını belirlemek olarak tanımlanabilir. Çalışmanın sonucunda oluşturulan simülasyon modelleri, hastaların bekleme süreleri ve yatak sayılarına göre değerlendirilerek yoğun bakım kapasitesi hakkında öngörülerde bulunulmuştur. YBÜ’lerin hayati önemi, yönetiminde belirsizlik durumları gözönüne alındığında, farklı bölge ve hastane koşullarında kapasite kararlarının alınmasında bir araç olarak simülasyon yönteminin kullanılması, karar alıcılara kaynak tahsis stratejilerini değerlendirmelerinde yardımcı olabileceği öngörülmektedir.
{"title":"YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE KAPASİTE DEĞERLENDİRMESİ VE PLANLAMASI: 3. BASAMAK HASTANELER İÇİN SİMÜLASYON MODELLEMESİ","authors":"Alkan DURMUŞ, Ali ÖZDEMİR, Necati GÖKMEN","doi":"10.16953/deusosbil.1254173","DOIUrl":"https://doi.org/10.16953/deusosbil.1254173","url":null,"abstract":"Sağlık sistemleri, birbiriyle karmaşık yollarla etkileşime giren çok sayıda paydaşı içeren insan temelli sistemlerdir. Sağlık sistemlerinin stokastik doğası ve girdilerinin, etkinliklerinin ve çıktılarının karmaşık dinamikleri ve etkileşimleri nedeniyle sağlık hizmeti sağlayıcıları, bu karmaşıklığı anlamalarını ve bu şekilde sistem performanslarını geliştirmelerini sağlayan araçlara ihtiyaç duyar. Yoğun bakım üniteleri (YBÜ), kapasite yetersizliği nedeniyle hastaları tedavi edememekte ve bazı durumlarda hastalar, başka hastanelere sevk edilmekte ve hasta bekleme süreleri uzamaktadır. YBÜ gibi kıt bir kaynağın verimli kullanımı ve yönetimi, bir hastanenin sorunsuz çalışması için kritik öneme sahiptir. Kapasite planlaması, yani gelecekteki talep ve kapasite ile ilgili mevcut bilgilere dayanarak optimal yatak konfigürasyonunun belirlenmesi hem kapasite hem de talepteki yüksek belirsizlikler nedeniyle çok zordur. Bu problemin çözümü için çalışmada, yoğun bakım yatak kapasitesi planlamasının karar verme sürecini kolaylaştırmak için simülasyon modeli önerilmektedir. Bu çalışma, Türkiye’de faaliyette bulunan 3. basamak bir üniversite eğitim araştırma hastanesindeki YBÜ’nün kapasite planlamasını geliştirmeye odaklanmaktadır. Çalışmanın amacı, YBÜ’nün kaynaklarını taleple eşleştirerek optimum yatak ihtiyacını belirlemek olarak tanımlanabilir. Çalışmanın sonucunda oluşturulan simülasyon modelleri, hastaların bekleme süreleri ve yatak sayılarına göre değerlendirilerek yoğun bakım kapasitesi hakkında öngörülerde bulunulmuştur. YBÜ’lerin hayati önemi, yönetiminde belirsizlik durumları gözönüne alındığında, farklı bölge ve hastane koşullarında kapasite kararlarının alınmasında bir araç olarak simülasyon yönteminin kullanılması, karar alıcılara kaynak tahsis stratejilerini değerlendirmelerinde yardımcı olabileceği öngörülmektedir.","PeriodicalId":30201,"journal":{"name":"Dokuz Eylul Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi","volume":"31 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134891032","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.16953/deusosbil.1264197
Kader AKDAĞ SARI
Birinci Dünya Savaşı yıllarında İttihat ve Terakki Hükûmetince benimsenen Millî İktisat politikası, Cumhuriyet dönemiyle süreklilik arz etmiş, bankacılığın geliştirilmesi ve millî sermaye birikimi oluşturulması bakımından taşıdığı önem artarak devam etmiştir. Yeni bankaların kurulmasının yanı sıra toplam mevduat ve kredi hacminde yaşanan büyük artışlar, millî bankacılık faaliyetlerini olumlu etkilemiştir. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerindeki yabancı bankaların ülke ekonomisi üzerindeki etkisi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında azalırken, 1923-1929 yılları arasında 34 yerli yeni banka kurulmuştur. Yeni kurulan bankalar içerisinde idare merkezi İstanbul olan bankalardan biri de İstanbul Belediyesi’nin teşebbüsü ile 14 Haziran 1925 tarihinde kurulan İstanbul Esnaf Bankası T.A.Ş.’tir.
İstanbul esnafının “iktisadi iktidarlarının takviyesi ve mali itibarlarının temini”ni sağlamak amacıyla kurulan İstanbul Esnaf Bankası; bankacılık işlemlerinin yanı sıra, sermayesinin oldukça üzerinde ve kısa sürede daha fazla kazanç elde etmeyi amaçladıkları ticari faaliyetlere yönelmiştir. İşleyişinin, belli bir zümrenin iktisadi menfaatleri çerçevesinde rant odağı haline gelmesiyle, Mart 1935’te faaliyetlerine ara veren İstanbul Esnaf Bankasının, sermayesi kaybolduğu gerekçesiyle 28 Şubat 1938 tarihinde fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir. Çalışmanın amacı; esnafa kredi vermek amacıyla kurulan İstanbul Esnaf Bankası’nın kuruluş amacından uzaklaşarak tasfiyesine giden süreci değerlendirmektir. Ele alınan dönem; bankanın kurulduğu 1925 yılı ile iflasını açıkladığı 1935 yılları arasını kapsamaktadır.
{"title":"“CUMHURİYET DÖNEMİNİN İLK MALİ SKANDALI”: İSTANBUL ESNAF BANKASI T.A.Ş.","authors":"Kader AKDAĞ SARI","doi":"10.16953/deusosbil.1264197","DOIUrl":"https://doi.org/10.16953/deusosbil.1264197","url":null,"abstract":"Birinci Dünya Savaşı yıllarında İttihat ve Terakki Hükûmetince benimsenen Millî İktisat politikası, Cumhuriyet dönemiyle süreklilik arz etmiş, bankacılığın geliştirilmesi ve millî sermaye birikimi oluşturulması bakımından taşıdığı önem artarak devam etmiştir. Yeni bankaların kurulmasının yanı sıra toplam mevduat ve kredi hacminde yaşanan büyük artışlar, millî bankacılık faaliyetlerini olumlu etkilemiştir. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerindeki yabancı bankaların ülke ekonomisi üzerindeki etkisi, Cumhuriyet’in ilk yıllarında azalırken, 1923-1929 yılları arasında 34 yerli yeni banka kurulmuştur. Yeni kurulan bankalar içerisinde idare merkezi İstanbul olan bankalardan biri de İstanbul Belediyesi’nin teşebbüsü ile 14 Haziran 1925 tarihinde kurulan İstanbul Esnaf Bankası T.A.Ş.’tir. 
 İstanbul esnafının “iktisadi iktidarlarının takviyesi ve mali itibarlarının temini”ni sağlamak amacıyla kurulan İstanbul Esnaf Bankası; bankacılık işlemlerinin yanı sıra, sermayesinin oldukça üzerinde ve kısa sürede daha fazla kazanç elde etmeyi amaçladıkları ticari faaliyetlere yönelmiştir. İşleyişinin, belli bir zümrenin iktisadi menfaatleri çerçevesinde rant odağı haline gelmesiyle, Mart 1935’te faaliyetlerine ara veren İstanbul Esnaf Bankasının, sermayesi kaybolduğu gerekçesiyle 28 Şubat 1938 tarihinde fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir. Çalışmanın amacı; esnafa kredi vermek amacıyla kurulan İstanbul Esnaf Bankası’nın kuruluş amacından uzaklaşarak tasfiyesine giden süreci değerlendirmektir. Ele alınan dönem; bankanın kurulduğu 1925 yılı ile iflasını açıkladığı 1935 yılları arasını kapsamaktadır.","PeriodicalId":30201,"journal":{"name":"Dokuz Eylul Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi","volume":"54 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134890881","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-06-15DOI: 10.16953/deusosbil.1265541
Ersin AFACAN, Meltem IŞIK AFACAN
06 Şubat Pazartesi günü önce Kahramanmaraş ilinin Pazarcık ilçesinde 7,7 ve sonra Elbistan ilçesinde 7.6 büyüklüğünde 2 deprem meydana geldi. Bu iki deprem Kahramanmaraş, Osmaniye, Şanlıurfa, Kilis, Adana, Diyarbakır, Adıyaman, Hatay, Malatya ve Gaziantep olmak üzere 10 ilde çok ciddi can ve mal kaybına neden oldu. Bu nedenle Kahramanmaraş depremi sadece Türkiye Cumhuriyeti tarihinin değil, Anadolu tarihinin de gördüğü en ağır doğal ve toplumsal afetlerden biri oldu. Yukarıda adı geçen 10 il Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinin kentleşme ve sanayileşme açısından en yoğun illerdir. Depremin geniş bir coğrafyayı etkilemesi nedeniyle geçmişte yaşanan diğer depremlere göre halk arasında daha fazla korku ve kaygı meydana gelmiştir. Türkiye gibi sürekli depremlerin yaşandığı bir ülkede deprem ve medya ilişkisi, deprem nedeniyle yaşanılan kaosu, belirsizliği ve tepkileri anlamak açısından önemlidir. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı, Kahramanmaraş depremi sonrası yaşanılanlar özelinde Türk spor gazetelerinde deprem algısını irdelemektir. İrdeleme amacı doğrultusunda deprem hakkında Türkiye’de yayımlanan spor gazetelerinde Milli Yas sürecinde çıkan haberlerin içerik analizi yapılmıştır. Çalışmada spor gazetelerinin ilk sayfaları ve manşetleri incelenirken, Graeme Burton’un (1995) yaptığı çalışmada belirlediği haber değerleri ile ilgili alt boyutlar dikkate alınmıştır. Bu alt boyutlar; olumsuzluk, yakınlık, popülerlik, devamlılık, basitlikle ilgili genel değerler, ünlüler ve otoritelerle ilgili içerik değerleri ve dramatize edilebilmesi, çatışma içermesi, insanlarla ilgili olması, gerçeklikle ilgili geliştirim değerleri olmak üzere üç temel başlık altında toplanmaktadır.
{"title":"TÜRK SPOR GAZETELERİNDE DEPREM ALGISI: 2023 KAHRAMANMARAŞ DEPREMİ ÖRNEĞİ","authors":"Ersin AFACAN, Meltem IŞIK AFACAN","doi":"10.16953/deusosbil.1265541","DOIUrl":"https://doi.org/10.16953/deusosbil.1265541","url":null,"abstract":"06 Şubat Pazartesi günü önce Kahramanmaraş ilinin Pazarcık ilçesinde 7,7 ve sonra Elbistan ilçesinde 7.6 büyüklüğünde 2 deprem meydana geldi. Bu iki deprem Kahramanmaraş, Osmaniye, Şanlıurfa, Kilis, Adana, Diyarbakır, Adıyaman, Hatay, Malatya ve Gaziantep olmak üzere 10 ilde çok ciddi can ve mal kaybına neden oldu. Bu nedenle Kahramanmaraş depremi sadece Türkiye Cumhuriyeti tarihinin değil, Anadolu tarihinin de gördüğü en ağır doğal ve toplumsal afetlerden biri oldu. Yukarıda adı geçen 10 il Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinin kentleşme ve sanayileşme açısından en yoğun illerdir. Depremin geniş bir coğrafyayı etkilemesi nedeniyle geçmişte yaşanan diğer depremlere göre halk arasında daha fazla korku ve kaygı meydana gelmiştir. Türkiye gibi sürekli depremlerin yaşandığı bir ülkede deprem ve medya ilişkisi, deprem nedeniyle yaşanılan kaosu, belirsizliği ve tepkileri anlamak açısından önemlidir. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı, Kahramanmaraş depremi sonrası yaşanılanlar özelinde Türk spor gazetelerinde deprem algısını irdelemektir. İrdeleme amacı doğrultusunda deprem hakkında Türkiye’de yayımlanan spor gazetelerinde Milli Yas sürecinde çıkan haberlerin içerik analizi yapılmıştır. Çalışmada spor gazetelerinin ilk sayfaları ve manşetleri incelenirken, Graeme Burton’un (1995) yaptığı çalışmada belirlediği haber değerleri ile ilgili alt boyutlar dikkate alınmıştır. Bu alt boyutlar; olumsuzluk, yakınlık, popülerlik, devamlılık, basitlikle ilgili genel değerler, ünlüler ve otoritelerle ilgili içerik değerleri ve dramatize edilebilmesi, çatışma içermesi, insanlarla ilgili olması, gerçeklikle ilgili geliştirim değerleri olmak üzere üç temel başlık altında toplanmaktadır.","PeriodicalId":30201,"journal":{"name":"Dokuz Eylul Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi","volume":"33 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134891036","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}