Amaç: Meningomyelosel ve ensefaloseller acil onarım gerektiren ve çoğunlukla doğum sonrası erken dönemde alınan pediatrik nöroanestezi vakalarıdır. Zor havayolu, eşlik eden konjenital malformasyonlar, kanama, hemodinamik bozukluklar ve pron pozisyonu sebebiyle anestezi yönetimi bilgi, dikkat ve deneyim gerektirir. Bu çalışmanın amacı kurumumuzda alınan meningomyelosel ve ensefaloselin cerrahi onarımı için anestezi yönetimi gözden geçirmekti. Gereç ve yöntemler : Ocak 2018-Aralık 2022 tarihleri arası kurumumuzda meningosel ve ensefalosel onarımı cerrahisi geçiren 58 hasta çalışmaya alındı. Hastaların demografik özellikleri, anestezi süresi, eşlik eden anomalileri, intraoperatif ve postoperatif komplikasyonları anestezi takip formlarından ve elektronik ortamdaki kayıtlarından elde edilerek retrospektif olarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmada 45 meningomyelosel ve 13 ensefalosel onarımı için opere edilen toplam 58 yenidoğan ve infant incelendi. Hastaların 32’si (%55.2) kız bebek, 26’sı (% 44.8) erkek bebekti. Yaş ortanca değeri 3 gündü. Kardiyak, solunumsal anomaliler ve hidrosefali en sık eşlik eden sorunlardı. Beş zor entübasyon vakası vardı. Major anestezi komplikasyonu olmadı. Sonuç: Meningomyelosel ve ensefaloselli bebeklerin yönetimi, perioperatif yönetimde karşılaşılan olası zorluklarla ilgili güncel bilgileri gerektirir. Zor hava yolu, konjenital anomalilerin varlığı, pron pozisyonu ve kardiyorespiratuar bozukluklarla başa çıkmak için özel anestezik bakım gerekir. Dikkatli preoperatif hazırlık, titiz intraoperatif yönetim başarılı bir anestezi uygulaması için çok önemlidir.
目标:脑膜脊髓细胞和全脑脊髓炎急需修复,其中大多数是出生后早期接受治疗的儿童神经鞘炎病例。Zor havayolu,eşlik eden konjenital malormasyonlar,kanama,hemodinamik bozukluklar ve pron pozisyonu sebebiyle anestezi yönetimi bilgi,dikkat ve deneyim gerektiir。本研究的目的是研究我们组织对脑膜脊髓炎和全脑囊肿手术的麻醉治疗。要求和方法:我们组织在2018年1月至2022年12月期间对58名更年期和全脑修复手术患者进行了研究。通过麻醉跟踪表和电子记录对患者的人口统计学特征、麻醉、同步异常、术中和术后并发症进行回顾性评估。研究结果是:研究了45例脑膜脊髓炎细胞和13例胰岛素固定手术,58例为新生和婴儿。32例(55.2)为男性婴儿,其中26例为44.8。它是三天大的。心脏、呼吸系统异常和脑积水是最常见的问题。有五次粗略的面试。无重大麻醉并发症。Sonuç:Meningomalesel ve ensefaloselli bebeklerin yönetimi,围手术期yönatimde karşılaşı兰olasızorluklarla ilgili güncel bilgileri gerektiir。为了应对严重的空中交通、常规异常、俯卧位和心脏营养障碍,我需要进行特殊的麻醉检查。仔细的术前准备对于彻底的术中管理麻醉应用非常重要。
{"title":"Meningomyelosel ve Ensefalosel Onarımı İçin Anestezi Yönetimi: 58 Olgunun Gözden Geçirilmesi","authors":"Gökçe Gişi","doi":"10.17517/ksutfd.1246748","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1246748","url":null,"abstract":"Amaç: Meningomyelosel ve ensefaloseller acil onarım gerektiren ve çoğunlukla doğum sonrası erken dönemde alınan pediatrik nöroanestezi vakalarıdır. Zor havayolu, eşlik eden konjenital malformasyonlar, kanama, hemodinamik bozukluklar ve pron pozisyonu sebebiyle anestezi yönetimi bilgi, dikkat ve deneyim gerektirir. Bu çalışmanın amacı kurumumuzda alınan meningomyelosel ve ensefaloselin cerrahi onarımı için anestezi yönetimi gözden geçirmekti. \u0000Gereç ve yöntemler : Ocak 2018-Aralık 2022 tarihleri arası kurumumuzda meningosel ve ensefalosel onarımı cerrahisi geçiren 58 hasta çalışmaya alındı. Hastaların demografik özellikleri, anestezi süresi, eşlik eden anomalileri, intraoperatif ve postoperatif komplikasyonları anestezi takip formlarından ve elektronik ortamdaki kayıtlarından elde edilerek retrospektif olarak değerlendirildi. \u0000Bulgular: Çalışmada 45 meningomyelosel ve 13 ensefalosel onarımı için opere edilen toplam 58 yenidoğan ve infant incelendi. Hastaların 32’si (%55.2) kız bebek, 26’sı (% 44.8) erkek bebekti. Yaş ortanca değeri 3 gündü. Kardiyak, solunumsal anomaliler ve hidrosefali en sık eşlik eden sorunlardı. Beş zor entübasyon vakası vardı. Major anestezi komplikasyonu olmadı. \u0000Sonuç: Meningomyelosel ve ensefaloselli bebeklerin yönetimi, perioperatif yönetimde karşılaşılan olası zorluklarla ilgili güncel bilgileri gerektirir. Zor hava yolu, konjenital anomalilerin varlığı, pron pozisyonu ve kardiyorespiratuar bozukluklarla başa çıkmak için özel anestezik bakım gerekir. Dikkatli preoperatif hazırlık, titiz intraoperatif yönetim başarılı bir anestezi uygulaması için çok önemlidir.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47289096","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
I. Kocyiğit, C. Uysal, H. Oguz, Burcu BOZKURT BURGUCU, K. Deniz
Calcineurin inhibitors (CNIs) are a significant component of the immunosuppressive regimen after kidney transplantation. By inhibiting cytokine gene transcription, CNIs suppress T cell and T cell-dependent B cell activation. Tacrolimus is preferred in most patients undergoing kidney transplantation. Thrombotic microangiopathy (TMA) is a severe but rare complication of CNIs therapy. TMA defines a specific pathologic lesion of arterioles and capillaries that leads to microvascular thrombosis. A 45-year-old male underwent kidney transplantation five months ago due to autosomal dominant polycystic kidney disease (ADPKD). His triple-maintenance immunosuppressive therapy includes tacrolimus. Abdominal pain and bloody diarrhea occurred in the fifth month of posttransplant. The edematous and erythematous mucosa of the ascending colon was detected on the colonoscopy. The foci of microthrombi inside the vessel lumen in the lamina propria were shown biopsy. The thrombosis or occlusion was excluded with computerized tomography (CT) angiography in abdominal vessels. The fragmented red blood cells and moderate thrombocytopenia were detected on the peripheral blood smear. Eventually, TMA diagnosis was established through laboratory and histological findings. Tacrolimus was suspected as the trigger of the pathological process and promptly switched to the everolimus. Afterward, laboratory abnormalities and clinical symptoms were improved. In this case, we intend to emphasize drug-associated TMA and atypical presentations, such as colonic microvasculature involvement.
{"title":"TACROLIMUS-ASSOCIATED THROMBOTIC MICROANGIOPATHY PRESENTING WITH ISCHEMİC COLITIS AFTER KIDNEY TRANSPLANTATION","authors":"I. Kocyiğit, C. Uysal, H. Oguz, Burcu BOZKURT BURGUCU, K. Deniz","doi":"10.17517/ksutfd.1211440","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1211440","url":null,"abstract":"Calcineurin inhibitors (CNIs) are a significant component of the immunosuppressive regimen after kidney transplantation. By inhibiting cytokine gene transcription, CNIs suppress T cell and T cell-dependent B cell activation. Tacrolimus is preferred in most patients undergoing kidney transplantation. Thrombotic microangiopathy (TMA) is a severe but rare complication of CNIs therapy. TMA defines a specific pathologic lesion of arterioles and capillaries that leads to microvascular thrombosis. A 45-year-old male underwent kidney transplantation five months ago due to autosomal dominant polycystic kidney disease (ADPKD). His triple-maintenance immunosuppressive therapy includes tacrolimus. Abdominal pain and bloody diarrhea occurred in the fifth month of posttransplant. The edematous and erythematous mucosa of the ascending colon was detected on the colonoscopy. The foci of microthrombi inside the vessel lumen in the lamina propria were shown biopsy. The thrombosis or occlusion was excluded with computerized tomography (CT) angiography in abdominal vessels. The fragmented red blood cells and moderate thrombocytopenia were detected on the peripheral blood smear. Eventually, TMA diagnosis was established through laboratory and histological findings. Tacrolimus was suspected as the trigger of the pathological process and promptly switched to the everolimus. Afterward, laboratory abnormalities and clinical symptoms were improved. In this case, we intend to emphasize drug-associated TMA and atypical presentations, such as colonic microvasculature involvement.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47909829","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Objective: The aim of this descriptive study was to determine the functional use of the arms of patients with breast cancer after surgical treatment and their behaviors to prevent lymphedema. Material and Methods: The study was conducted with 125 patients. The data were collected by using the Patient Information Form and the Turkish version of the Disabilities of the Arm, Shoulder and Hand Questionnaire-DASH. Chi square, Fisher exact and Independent-Samples t test were used for statistical evaluation of the data. Results: Lymphedema was detected in 21% of the women with breast cancer after surgical treatment. There was no significant difference between exercise status and lymphedema development of the women, but there was a significant difference between exercise duration and the presence of lymphedema (p
{"title":"The functional use of the arms of patients with breast cancer after surgical treatment and their behaviors to prevent lymphedema","authors":"Hava Çolak, Aynur Kızılırmak, Songül Karadağ","doi":"10.17517/ksutfd.1193674","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1193674","url":null,"abstract":"Objective: The aim of this descriptive study was to determine the functional use of the arms of patients with breast cancer after surgical treatment and their behaviors to prevent lymphedema. \u0000Material and Methods: The study was conducted with 125 patients. The data were collected by using the Patient Information Form and the Turkish version of the Disabilities of the Arm, Shoulder and Hand Questionnaire-DASH. Chi square, Fisher exact and Independent-Samples t test were used for statistical evaluation of the data. \u0000Results: Lymphedema was detected in 21% of the women with breast cancer after surgical treatment. There was no significant difference between exercise status and lymphedema development of the women, but there was a significant difference between exercise duration and the presence of lymphedema (p","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"49528316","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Sarkopeni akselere kas kütle ve fonksiyon kaybını içeren progresif ve generalize kas iskelet bozukluğudur. Fiziksel aktivite ve beslenme sarkopeni önlenmesinde ana yollardır. Sarkopeni tanısı, kas kütle ölçümlerine ve kas gücünü veya fiziksel performansı değerlendiren fonksiyonel testlere dayanır. Sarkopeni patogenezi kompleks ve multifaktöryeldir. Sarkopenik hastalarda hastalığın tedavisinde farmakolojik ilaçların yokluğunda non-farmakolojik önlemler tek seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Farmakolojik tedavi önerilerinde, vitamin D, testosteron, östrojenler, protein ve aminoasitler, büyüme hormonu, yağ asitleri, vitamin ve mineralleri içermektedir. Bu alanda yeni araştırmalar devam etmektedir. Fiziksel aktivitenin tek başına veya protein suplementasyonuyla birlikte ileri yaş kişilerde engellilik ve kırılganlığı önlemede kas kütlesi ve kuvvetini artırma yoluyla efektif olduğu gösterilmiştir.
{"title":"Sarkopeni’ye Genel Bakış ve İlişkili Faktörler","authors":"Tuba Tülay KOCA, Buket TUĞAN YILDIZ","doi":"10.17517/ksutfd.1225196","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1225196","url":null,"abstract":"Sarkopeni akselere kas kütle ve fonksiyon kaybını içeren progresif ve generalize kas iskelet bozukluğudur. Fiziksel aktivite ve beslenme sarkopeni önlenmesinde ana yollardır. Sarkopeni tanısı, kas kütle ölçümlerine ve kas gücünü veya fiziksel performansı değerlendiren fonksiyonel testlere dayanır. Sarkopeni patogenezi kompleks ve multifaktöryeldir. Sarkopenik hastalarda hastalığın tedavisinde farmakolojik ilaçların yokluğunda non-farmakolojik önlemler tek seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Farmakolojik tedavi önerilerinde, vitamin D, testosteron, östrojenler, protein ve aminoasitler, büyüme hormonu, yağ asitleri, vitamin ve mineralleri içermektedir. Bu alanda yeni araştırmalar devam etmektedir. Fiziksel aktivitenin tek başına veya protein suplementasyonuyla birlikte ileri yaş kişilerde engellilik ve kırılganlığı önlemede kas kütlesi ve kuvvetini artırma yoluyla efektif olduğu gösterilmiştir.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":"14 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-02-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135200908","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Many physical, cognitive and psychological symptoms can be seen in neurological diseases. Parkinson's disease (PD) is a neurological disorder arising from the degeneration of neurons, is characterized by motor and non-motor symptoms. Along with motor symptoms, psychiatric symptoms that are included in non-motor symptoms can also be seen in PD. PD symptoms, genetic predisposition, side effects of pharmacological treatments, psychosocial factors; can cause psychiatric conditions such as anxiety, depression, impulse control disorder, and psychosis. It has been determined that the most common psychiatric disorder in PD is depression, followed by anxiety. Although the presence of psychiatric comorbidities in PD is high, it is often overlooked by clinicians during the diagnosis and treatment process. These factors should be taken into account in the diagnosis process and treatment strategies of Parkinson's patients should be structured in a multifactorial manner.
{"title":"Parkinson Hastalarında Nöropsikiyatrik Semptomlar","authors":"Tuğba KAYA, Buket TUĞAN YILDIZ","doi":"10.17517/ksutfd.1214193","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1214193","url":null,"abstract":"Many physical, cognitive and psychological symptoms can be seen in neurological diseases. Parkinson's disease (PD) is a neurological disorder arising from the degeneration of neurons, is characterized by motor and non-motor symptoms. Along with motor symptoms, psychiatric symptoms that are included in non-motor symptoms can also be seen in PD. PD symptoms, genetic predisposition, side effects of pharmacological treatments, psychosocial factors; can cause psychiatric conditions such as anxiety, depression, impulse control disorder, and psychosis. It has been determined that the most common psychiatric disorder in PD is depression, followed by anxiety. Although the presence of psychiatric comorbidities in PD is high, it is often overlooked by clinicians during the diagnosis and treatment process. These factors should be taken into account in the diagnosis process and treatment strategies of Parkinson's patients should be structured in a multifactorial manner.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":"70 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135744222","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ekmel Burak Özşenel, Güldan Kahveci, Selma Dağci, Mehmet Tayfur, Fatih Akdoğan, Sema UÇAK BASAT
GİRİŞ ve AMAÇ: Malnütrisyon, kanser hastalarını hastalıklarının seyri boyunca büyük ölçüde etkileyen bir sorundur. Tanı anında kilo kaybı yaşayan hastaların oranı, kanser türüne bağlı olarak %15-40 arasında değişmektedir. Hastalık ilerledikçe malnütrisyon insidansı artar ve sonunda hastaların %80'ini etkiler. Malnütrisyon, kanserli hastaların enfeksiyon insidansını, hastanede kalış süresini ve ölüm riskini artırır. Bu çalışmayı bir eğitim ve araştırma hastanesinin genel cerrahi kliniğinde gastrointestinal sistem (GİS) malignitesi tanısı ile ameliyat olan hastalardaki malnütrisyon durumunu değerlendirmek amacıyla yaptık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya hastanemiz genel cerrahi kliniğinde GİS malignitesi sebebiyle 01.06.2021-01.08.2021 tarihleri arasında ameliyat olan 60 hasta alındı. Görüşme yöntemi ile hastaların 4 ayrı dönemdeki kiloları ve BKI değerleri (sağlıklı dönem - hastaneye yatış esnasında - taburcu oldukları sırada - taburcu olduktan 1 ay sonra) not edildi. Hastaların yaş-cinsiyet bilgileri kaydedildi, çalışmaya katılmanın gönüllülük esasına bağlı olduğu bildirilerek ilgili kurumdan ve çalışmaya katılan hastalardan izin alındı. BULGULAR: Bu çalışma yaşları 20-83 arasında, 19’u (%31,7) kadın ve 41’i (%68,3) erkek olmak üzere toplam 60 hasta ile yapılmıştır. Hastaların yaşları ortalaması 50±15, boyları 150-190 (168±9) cmdir. Hastaların hastalık öncesi BKI 18,9-37,3 (27,5±4,1) bulundu. Yatışa kadar kilo kaybı 0-30 (8±8) kg saptandı. Hastaların yatış BKI 16-33,6 (24,8±3,7) bulundu. Hastane yatış sürecinde kaybedilen kilo 0-11(3±3) kg saptandı. Taburculuk BKI 14-31,9 (23,9±3,7) olduğu bulundu. Taburcu olduktan 1 ay sonraki BKI 14-31,9 (23,9±3,7) olduğu bulundu. Taburcu olduktan sonraki dönemde kaybedilen kilo 0-15 (2±4) kg arasında saptandı. Hastaların; hastalık öncesi dönemden yatış anına kadar, yatış sürecindeki ve taburculuk anından 1 ay sonraki döneme kadar BKI kayıpları değerlendirildiğinde, her üç dönemde de istatistiksel anlamlı kilo-BKI kaybı olduğu görüldü. TARTIŞMA ve SONUÇ: GİS malignitesi olan hastaların malnütre olduklarının takip eden klinisyen tarafından tespiti, hastalığın klinik seyri açısından önemlidir. Bu hastaların klinisyen ve aynı zamanda nutrisyon destek ekibi ile tıbbi beslenme tedavilerinin planlanması ve yakından takip edilerek kilo kayıplarının minimum düzeye indirilmesi, hastane yatışlarının azaltılması, tedavi başarısının artırılması ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesi açısından oldukça önemlidir.
管理:营养不良是影响癌症患者一生的主要问题。同时,根据癌症的类型,患者的减肥率在15%到40%之间变化。随着疾病的发展,它会增加营养不良,最终影响80%的患者。它增加了营养不良的发生率、癌症患者的感染率、住院时间和死亡风险。在一项研究中,我们评估了一家普通外科医院胃肠系统(GIS)认同患者的营养不良状态。YOUTEM和GEREÇLER S:一家普外科诊所已诊断出60名患者,该诊所于2021年6月1日至2021年8月1日运营。Görüşme yöntemi ile hastaların 4 ayrıdönemdeki killarıve BKI değerleri。患者的年龄-性别信息已被记录,机构和参与工作的患者可以自愿参与报告。保加利亚:在20至83岁之间,19名(31.7)女性和41名(68.3)女性接受了60名患者的治疗。患者的平均年龄为50±15,150~190厘米(168±9)。BKI为18.9-37.3(27.5±4.1)。记录了0-30(8±8)kg的体重减轻,直到生命结束。患者的床位数为16-33.6(24.8±3.7)。患者在睡眠中体重减轻了0-11(3±3)kg。Taburculuk BKI 14-31,9(23,9±3.7)olduğu bulundu。一个月后,BKI为14-31,9(23,9±3,7)。Taburcu olduktan sonraki dönemde kaybedilen公斤0-15(2±4)公斤。你病了。当从就寝时间到就寝时间、就寝时间和就寝时间再到下一个月对BKI的损失进行评估时,观察到存在千克BKI的统计损失。诊断对该疾病的临床方向很重要,该疾病遵循HIV患者的物质。这些患者也非常重要,因为临床和营养支持团队对医疗营养治疗进行了规划和更密切的监测,减少了医院诊所,提高了医疗成功率,提高了生活质量。
{"title":"GASTROİNTESTİNAL SİSTEM MALİGNİTESİ OLAN HASTALARDA BESLENME YETERSİZLİĞİNİN BEDEN KİTLE İNDEKSİ ÜZERİNE ETKİLERİ","authors":"Ekmel Burak Özşenel, Güldan Kahveci, Selma Dağci, Mehmet Tayfur, Fatih Akdoğan, Sema UÇAK BASAT","doi":"10.17517/ksutfd.1193423","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1193423","url":null,"abstract":"GİRİŞ ve AMAÇ: Malnütrisyon, kanser hastalarını hastalıklarının seyri boyunca büyük ölçüde etkileyen bir sorundur. Tanı anında kilo kaybı yaşayan hastaların oranı, kanser türüne bağlı olarak %15-40 arasında değişmektedir. Hastalık ilerledikçe malnütrisyon insidansı artar ve sonunda hastaların %80'ini etkiler. Malnütrisyon, kanserli hastaların enfeksiyon insidansını, hastanede kalış süresini ve ölüm riskini artırır. Bu çalışmayı bir eğitim ve araştırma hastanesinin genel cerrahi kliniğinde gastrointestinal sistem (GİS) malignitesi tanısı ile ameliyat olan hastalardaki malnütrisyon durumunu değerlendirmek amacıyla yaptık. YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışmaya hastanemiz genel cerrahi kliniğinde GİS malignitesi sebebiyle 01.06.2021-01.08.2021 tarihleri arasında ameliyat olan 60 hasta alındı. Görüşme yöntemi ile hastaların 4 ayrı dönemdeki kiloları ve BKI değerleri (sağlıklı dönem - hastaneye yatış esnasında - taburcu oldukları sırada - taburcu olduktan 1 ay sonra) not edildi. Hastaların yaş-cinsiyet bilgileri kaydedildi, çalışmaya katılmanın gönüllülük esasına bağlı olduğu bildirilerek ilgili kurumdan ve çalışmaya katılan hastalardan izin alındı. BULGULAR: Bu çalışma yaşları 20-83 arasında, 19’u (%31,7) kadın ve 41’i (%68,3) erkek olmak üzere toplam 60 hasta ile yapılmıştır. Hastaların yaşları ortalaması 50±15, boyları 150-190 (168±9) cmdir. Hastaların hastalık öncesi BKI 18,9-37,3 (27,5±4,1) bulundu. Yatışa kadar kilo kaybı 0-30 (8±8) kg saptandı. Hastaların yatış BKI 16-33,6 (24,8±3,7) bulundu. Hastane yatış sürecinde kaybedilen kilo 0-11(3±3) kg saptandı. Taburculuk BKI 14-31,9 (23,9±3,7) olduğu bulundu. Taburcu olduktan 1 ay sonraki BKI 14-31,9 (23,9±3,7) olduğu bulundu. Taburcu olduktan sonraki dönemde kaybedilen kilo 0-15 (2±4) kg arasında saptandı. Hastaların; hastalık öncesi dönemden yatış anına kadar, yatış sürecindeki ve taburculuk anından 1 ay sonraki döneme kadar BKI kayıpları değerlendirildiğinde, her üç dönemde de istatistiksel anlamlı kilo-BKI kaybı olduğu görüldü. TARTIŞMA ve SONUÇ: GİS malignitesi olan hastaların malnütre olduklarının takip eden klinisyen tarafından tespiti, hastalığın klinik seyri açısından önemlidir. Bu hastaların klinisyen ve aynı zamanda nutrisyon destek ekibi ile tıbbi beslenme tedavilerinin planlanması ve yakından takip edilerek kilo kayıplarının minimum düzeye indirilmesi, hastane yatışlarının azaltılması, tedavi başarısının artırılması ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesi açısından oldukça önemlidir.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"67444689","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Objective: For a long time ımmunomodulatory / immunosuppressive drugs are used to slow the progression of multiple sclerosis (MS). These treatments are known to suppress the immune system and create susceptibility to infections. In our study, it was aimed to evaluate whether MS patients who received immunomodulatory / immunosuppressive treatments in the current coronavirus disease 2019 (COVID-19) pandemic, negatively affect them in terms of disease severity, frequency and psychological outcomes. Methods: Participants consist of MS patients who acquired COVID-19 (group 1) aged 18-65, using disease modifying treatments (DMT) with follow-up in neurology outpatient clinic, and the other two groups consist of similar age and gender. One of the other two groups is MS patients who have not had COVID-19 (group 2), the other group consisted of patients who had COVID-19 and did not have MS (group 3). MS profile, coronavirus anxiety scale (CAS) and Beck depression inventory (BDI) scales between groups 1 and 2; COVID-19 profile between groups 1 and 3 compared. Results: As a result of comparing the MS disease profile of the 1st and 2nd groups and in terms of the COVID-19 disease profile of the 1st and 3rd groups, there was no statistically significant difference in these paired comparison groups (p> 0.05). Conclusion: İt was concluded that DMT use does not increase the severity of COVID-19 and acquiring COVID-19 did not affect the psychiatric outcomes in MS patients, since no statistically significant difference was observed in 2 MS group and 2 COVID-19 group comparison
{"title":"Multiple Sclerosis Patients’ COVID-19 Catching Ratios and Disease Profiles","authors":"Y. Deniz, M. Tecellioğlu, Cemal Özcan","doi":"10.17517/ksutfd.1191897","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1191897","url":null,"abstract":"Objective: For a long time ımmunomodulatory / immunosuppressive drugs are used to slow the progression of multiple sclerosis (MS). These treatments are known to suppress the immune system and create susceptibility to infections. In our study, it was aimed to evaluate whether MS patients who received immunomodulatory / immunosuppressive treatments in the current coronavirus disease 2019 (COVID-19) pandemic, negatively affect them in terms of disease severity, frequency and psychological outcomes. \u0000Methods: Participants consist of MS patients who acquired COVID-19 (group 1) aged 18-65, using disease modifying treatments (DMT) with follow-up in neurology outpatient clinic, and the other two groups consist of similar age and gender. One of the other two groups is MS patients who have not had COVID-19 (group 2), the other group consisted of patients who had COVID-19 and did not have MS (group 3). MS profile, coronavirus anxiety scale (CAS) and Beck depression inventory (BDI) scales between groups 1 and 2; COVID-19 profile between groups 1 and 3 compared. \u0000Results: As a result of comparing the MS disease profile of the 1st and 2nd groups and in terms of the COVID-19 disease profile of the 1st and 3rd groups, there was no statistically significant difference in these paired comparison groups (p> 0.05). \u0000 \u0000Conclusion: İt was concluded that DMT use does not increase the severity of COVID-19 and acquiring COVID-19 did not affect the psychiatric outcomes in MS patients, since no statistically significant difference was observed in 2 MS group and 2 COVID-19 group comparison","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48833699","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Sema ALACAHAN YİĞİT, Celal Kuş, R. Gümüştakım, Veysel Doğru, M. E. Eryilmaz
Objective: The Covid-19 epidemic is known to have caused many setbacks worldwide. This study determined the Covid-19 fears in the epidemic process of individuals with chronic disease and the factors that could cause this fear. This study aims to be a guide in the process of the Covid-19 epidemic and the development of the right health strategies for potential new outbreaks. Methods: The universe of our work is composed of 92,350 people over 18 who applied to XXX Faculty of Medicine between 01.07.2020 and 30.09.2020. When the sample was calculated with a 5% margin of error, a 95% confidence interval and a 10% chance of data loss, 421 people were identified. The data was obtained through the application of surveys generated by the literature screening using face-to-face discussions with the volunteers. In addition to various questions about sociodemographic features and the epidemic process, the coronavirus (Covid-19) scare scale has been applied in the survey. Statistical analysis was performed using the SPSS 21.0 package program. Results: In our study, the majority of the healthy group (52.5%) is made up of men, while the majority of the patient group (56.9%) in women. The healthy group has the most common 53.1 to 18-34% age group, and the patient group has the most common 33.0 to 50-64% age group. The frequency of 65 years and older was 0.6% in the healthy group and 13.8% in the patient group. The difference between age groups is statistically significant (p
{"title":"The Fear of Covid-19 Among Adults with Chronic Disease","authors":"Sema ALACAHAN YİĞİT, Celal Kuş, R. Gümüştakım, Veysel Doğru, M. E. Eryilmaz","doi":"10.17517/ksutfd.1184966","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1184966","url":null,"abstract":"Objective: The Covid-19 epidemic is known to have caused many setbacks worldwide. This study determined the Covid-19 fears in the epidemic process of individuals with chronic disease and the factors that could cause this fear. This study aims to be a guide in the process of the Covid-19 epidemic and the development of the right health strategies for potential new outbreaks. \u0000Methods: The universe of our work is composed of 92,350 people over 18 who applied to XXX Faculty of Medicine between 01.07.2020 and 30.09.2020. When the sample was calculated with a 5% margin of error, a 95% confidence interval and a 10% chance of data loss, 421 people were identified. The data was obtained through the application of surveys generated by the literature screening using face-to-face discussions with the volunteers. In addition to various questions about sociodemographic features and the epidemic process, the coronavirus (Covid-19) scare scale has been applied in the survey. Statistical analysis was performed using the SPSS 21.0 package program. \u0000Results: In our study, the majority of the healthy group (52.5%) is made up of men, while the majority of the patient group (56.9%) in women. The healthy group has the most common 53.1 to 18-34% age group, and the patient group has the most common 33.0 to 50-64% age group. The frequency of 65 years and older was 0.6% in the healthy group and 13.8% in the patient group. The difference between age groups is statistically significant (p","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48566987","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Bu çalışmada infertil kadınların kişilik özelliklerinin anksiyete ve depresyon gelişimi üzerine olan etkilerinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve yöntemler: Çalışmaya, Ocak 2015-Agustos 2016 tarihleri arasında tüp bebek merkezine ve kadın doğum polikliniğine başvurmuş olan sırası ile 67 infertil ve 61 fertil kadın olmak üzere toplam 128 kişi dahil edildi. İnfertil grubu primer veya sekonder infertilitesi olup infertilite tedavisi planlanan veya başlanan kadınlar oluşturdu. Kontrol grubunu ise birden fazla sayıda çocuğu olan fertil kadınlar oluşturdu. Her iki gruba Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Eysenck Kişilik Anketi (EKA) ve Çift Uyum Ölçeği (ÇUÖ) uygulandı. Bulgular: İnfertil ve fertil gruplar arasında yaş gruplarının dağılımı açısından anlamlı bir fark tespit edilmedi. Bununla birlikte BAÖ, BDÖ ve ÇUÖ toplam ortalama puanları infertil grupta anlamlı olarak daha yüksek tespit edildi. Kişilik ve çift uyum ölçeklerinde nörotizm, yalan, çift doyumu, çift uyumu ve sevgi alt ölçekleri ortalama puanları infertil grupta anlamlı olarak daha yüksek bulunurken; dışa-dönüklük, psikotizm ve çiftlerin bağlılığı alt ölçekleri ortalama puanları açısından iki grup arasında anlamlı bir fark izlenmedi. Korelasyon analizinde nörotizm ile anksiyete ve depresyon arasında pozitif yönde; dışa-dönüklük ile anksiyete ve depresyon arasında negatif yönde zayıf bir ilişki bulundu. Sonuç: Bu çalışmaya göre infertil kadınlarda nörotizm kişilik özelliğine sahip olanların anksiyete ve depresyon gelişimine daha yatkın olabileceği düşünülebilir.
目的是调查不孕妇女的人格特征对焦虑和抑郁的影响。要求和方法:2015年1月至2016年8月,共有128人被纳入,其中67块火和61块肥料被应用于婴儿中心和女性分娩综合诊所。不孕组主要或次要不孕,由计划或开始治疗不孕的妇女发展而来。对照组创造了许多有生育能力的妇女,她们有多个孩子。两组均采用贝克焦虑量表(BAÖ)、贝克抑郁量表(BDÖ),艾森克人格识别量表(EKA)和双Uyum量表(NLU)。凸起:Il nfertil ve fertil gruplar arasında yaşgruplarrının dağılımıaçısıandan anlamlıbir fark tespit edilmedi。同时,BAH、BDE和NUMBER在感染组中被鉴定为较高。在人类和双重依从性方面,感染组的神经质、撒谎、双重进食、双重睡眠和爱的平均分显著较高;在较低维度的平均点方面,两组之间没有观察到外循环、精神病和农业的依赖性。在相关分析中,焦虑和抑郁之间的正向是在神经质和抑郁之间;焦虑和抑郁之间存在负相关关系。因此,可以认为感染女性中具有神经质人格的人与焦虑和抑郁的关系更密切。
{"title":"İnfertil kadınlarda kişilik özelliklerinin anksiyete ve depresyon gelişimi üzerine olan etkileri","authors":"Merve Şahin, M. F. Karaaslan, H. Şahi̇n","doi":"10.17517/ksutfd.1186968","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1186968","url":null,"abstract":"Amaç: Bu çalışmada infertil kadınların kişilik özelliklerinin anksiyete ve depresyon gelişimi üzerine olan etkilerinin araştırılması amaçlandı. \u0000 \u0000Gereç ve yöntemler: Çalışmaya, Ocak 2015-Agustos 2016 tarihleri arasında tüp bebek merkezine ve kadın doğum polikliniğine başvurmuş olan sırası ile 67 infertil ve 61 fertil kadın olmak üzere toplam 128 kişi dahil edildi. İnfertil grubu primer veya sekonder infertilitesi olup infertilite tedavisi planlanan veya başlanan kadınlar oluşturdu. Kontrol grubunu ise birden fazla sayıda çocuğu olan fertil kadınlar oluşturdu. Her iki gruba Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Eysenck Kişilik Anketi (EKA) ve Çift Uyum Ölçeği (ÇUÖ) uygulandı. \u0000 \u0000Bulgular: İnfertil ve fertil gruplar arasında yaş gruplarının dağılımı açısından anlamlı bir fark tespit edilmedi. Bununla birlikte BAÖ, BDÖ ve ÇUÖ toplam ortalama puanları infertil grupta anlamlı olarak daha yüksek tespit edildi. Kişilik ve çift uyum ölçeklerinde nörotizm, yalan, çift doyumu, çift uyumu ve sevgi alt ölçekleri ortalama puanları infertil grupta anlamlı olarak daha yüksek bulunurken; dışa-dönüklük, psikotizm ve çiftlerin bağlılığı alt ölçekleri ortalama puanları açısından iki grup arasında anlamlı bir fark izlenmedi. Korelasyon analizinde nörotizm ile anksiyete ve depresyon arasında pozitif yönde; dışa-dönüklük ile anksiyete ve depresyon arasında negatif yönde zayıf bir ilişki bulundu. \u0000 \u0000Sonuç: Bu çalışmaya göre infertil kadınlarda nörotizm kişilik özelliğine sahip olanların anksiyete ve depresyon gelişimine daha yatkın olabileceği düşünülebilir.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"67444618","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Aim: Foot deformities are seen in more than 50% of children with cerebral palsy (CP). These deformities may cause gait deviations and mobility disorders over time. We aimed to examine the relationship between orthosis use, gait disturbances, and foot deformities in patients with cerebral palsy. Here, we aimed to analyze the relationship between orthosis use and foot deformities. Materials and Methods: The study was designed as cross-sectional, descriptive. One hundred and two patients who were admitted to Physical Medicine and Rehabilitation Health Care Committee were included. All patients were questioned about their age, birth history, maternal education level, orthosis use, surgery, and botulism toxin application. Detailed neurological examination of all participants (including walking analysis and spasticity) was performed by the same experienced physiatrist. Results: A total of 102 patients (41 males/61 females; mean age 10.1 ± 6.8 years) were included in the study. The most common type of CP was spastic tetraparesis (37.3%). Most commonly, crouch gait was observed in 23.5% of the patients. The rate of orthosis use in the lower extremity was 21.6%. The median duration of the use was 60 min/day, and the most frequent orthosis type was knee ankle foot orthosis (6.9%). Foot deformities were found in 84.3% of the patients (29.4%), and the most common foot deformity type was equinovarus. Also, 15.7% of the patients had botulism toxin application, and 9.8% had surgery. Foot deformity was observed less frequently in orthosis users (P= 0.042). Foot deformity was observed in 54.5% (n = 12) of the patients using orthosis. A negative correlation was found between spasticity score and ambulation (P= 0.00). Conclusion: Foot deformities were found high in non daily orthosis use group. With the widespread use of orthosis in children with CP, the development of foot deformities can be prevented.
{"title":"The relationship between the use of orthotics and foot deformity in cerebral palsy","authors":"T. Koca","doi":"10.17517/ksutfd.1222766","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1222766","url":null,"abstract":"Aim: Foot deformities are seen in more than 50% of children with cerebral palsy (CP). These deformities may cause gait deviations and mobility disorders over time. We aimed to examine the relationship between orthosis use, gait disturbances, and foot deformities in patients with cerebral palsy. Here, we aimed to analyze the relationship between orthosis use and foot deformities. \u0000Materials and Methods: The study was designed as cross-sectional, descriptive. One hundred and two patients who were admitted to Physical Medicine and Rehabilitation Health Care Committee were included. All patients were questioned about their age, birth history, maternal education level, orthosis use, surgery, and botulism toxin application. \u0000Detailed neurological examination of all participants (including walking analysis and spasticity) was performed by the same experienced physiatrist. \u0000 \u0000Results: A total of 102 patients (41 males/61 females; mean age 10.1 ± 6.8 years) were included in the study. The most common type of CP was spastic tetraparesis (37.3%). Most commonly, crouch gait was observed in 23.5% of the patients. \u0000The rate of orthosis use in the lower extremity was 21.6%. The median duration of the use was 60 min/day, and the most frequent orthosis type was knee ankle foot orthosis (6.9%). Foot deformities were found in 84.3% of the patients (29.4%), and the most common foot deformity type was equinovarus. Also, 15.7% of the patients had botulism toxin application, and 9.8% had surgery. Foot deformity was observed less frequently in orthosis users (P= 0.042). Foot deformity was observed in 54.5% (n = 12) of the patients using orthosis. A negative correlation was found between spasticity score and ambulation (P= 0.00). \u0000 \u0000Conclusion: Foot deformities were found high in non daily orthosis use group. With the widespread use of orthosis in children with CP, the development of foot deformities can be prevented.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48014331","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}