Emek Topuz, Dilek Tüzün, Ümit Nur Özbay, Murathan Şahin
Acromegaly is a chronic systemic disease characterized by autonomous and excessive secretion of growth hormone (GH). Acromegaly is most commonly caused by ais a somatotroph adenoma of the anterior pituitary. In acromegaly, mortality primarily results from are cerebrovascular, cardiovascular, respiratory diseases and malignancies. Monocyte/lymphocyte ratio (MLR), neutrophil/lymphocyte ratio (NLR), red cell distribution width (RDW), platelet distribution width (PDW) and delta neutrophil index (DNI) are popular inflammatory markers. This study's purpose was to assess pre/post-treatment levels of NLR, GH, RDW, MLR, PDW and DNI in acromegalic patients and to investigate the impact of acromegaly treatment on these markers.
{"title":"Akromegali Hastalarında Hematolojik İndekslerin Değerlendirilmesi","authors":"Emek Topuz, Dilek Tüzün, Ümit Nur Özbay, Murathan Şahin","doi":"10.17517/ksutfd.1179747","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1179747","url":null,"abstract":"Acromegaly is a chronic systemic disease characterized by autonomous and excessive secretion of growth hormone (GH). Acromegaly is most commonly caused by ais a somatotroph adenoma of the anterior pituitary. In acromegaly, mortality primarily results from are cerebrovascular, cardiovascular, respiratory diseases and malignancies. Monocyte/lymphocyte ratio (MLR), neutrophil/lymphocyte ratio (NLR), red cell distribution width (RDW), platelet distribution width (PDW) and delta neutrophil index (DNI) are popular inflammatory markers. This study's purpose was to assess pre/post-treatment levels of NLR, GH, RDW, MLR, PDW and DNI in acromegalic patients and to investigate the impact of acromegaly treatment on these markers.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":"126 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"67444442","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Doğum indüksiyon metodlarından membran sweeping veya stripping yöntemi obstetrikte miadında gebelerde sık kullanılan işlemlerden biridir, non-farmakolojik yöntemlerdendir. Çalışmada bu yöntemin doğum sürecindeki etkileri, doğumu başlatma ve gebelik süresini kısaltma, postterm gebeliği önleme, indüksiyon gereksinimini azaltma yönlerinden etkinliği, etkinliğine etki eden faktörleri ve bu yönteme bağlı fetal ve maternal sonuçları araştırmak hedeflendi. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya, ilk obstetrik değerlendirmede tekil canlı gebeliği olan, 38-40 hafta arası miadında olan, sezaryen veya herhangi bir uterin cerrahi geçirmemiş olan, Bishop skoru 4 veya daha küçük olan, vajinal yoldan doğum için kontrendikasyonu olmayan olgular alındı. Çalışma toplam 213 olgu üzerinde yapıldı. 108 olgu (42 multipar, 66 nullipar) çalışma, 105 olgu (48 multipar, 57 nullipar) kontrol grubunu oluşturdu. Bulgular: Çalışma grubunda uygulamadan doğuma kadar geçen süre ortalaması 7,04 ± 3,96, kontrol grubunda ise 9,24 ± 5,01 bulundu. Çalışma grubunda 7 gün içerisinde vajinal doğum yapma oranı (%68,5), kontrol grubundan (%43,8) istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksek bulundu. Çalışma grubunda 41. Gebelik haftasından önce doğum yapma oranı (%84,3), kontrol grubundan (%69,5) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu. İndüksiyon gereksinimi çalışma grubunda (%11,1) kontrol grubuna (%23,8) kıyasla istatistiki olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. Her iki grup doğum şekli, erken membran rüptürü, neonatal sonuçlar, maternal enfeksiyon açısından karşılaştırıldıklarında sonuçlar benzer bulundu. Sonuç: Membran sıyırma yönteminin, komplike olmayan 38-40 hafta arasındaki term gebelerde, maternal-fetal sonuçları değiştirmeden, uygulamadan doğuma kadar geçen süreyi, postterm gebelik oranlarını ve indüksiyon gereksinimini azaltma açısından etkili ve güvenilir bir yöntem olduğu gözlemlenmiştir.
目的是,从引产方法中清除或剥离膜的方法是产科肌痛中最常用的非药物方法之一。Çalışmada bu yöntemin doğum sürecindeki etkileri,doğumu başlatma ve gebelik süresini kısaltma,足月gebeliğiönleme,indüksiyon gereksinmini azaltma yönlerinden etkinliği,etkinliåine etki eden faktörleri ve bu yö。要求和方法:对于与Bishop School 4或更小的孩子的出生没有相关性,与肌痛、感觉或子宫手术领域38至40周之间没有相关性的病例,进行了第一次产科工作评估。总工作量是213。108 olg(42个多路径,66个无效)研究,105 olg(48个多路径、57个无效)对照组。研究结果是:工作组至分娩期的平均值为7,04±3,96,对照组为9.24±5.01。在工作组中,7天内阴道分娩率(68.5)在统计学上高于对照组(%43.8)。41个工作组。出生率(%84.3)高于上周末,统计学上高于对照组(%69.5)。与任务组(%23.8)相比,任务组(%111.1)所需的下载量在统计数据中被认为较低。两组新生儿出生时,早期膜节律,新生儿效果,与母体感染情况比较。Sonuç:Membran sıyırma yönteminin,komplike olmayan 38-40 hafta arasındaki term gebelede,母胎Sonuçlarıdeğiştirmeden,维吾尔族doğuma kadar geçen süreyi,足月gebelik oranlarınıve indüksiyon gereksinmini azaltma aç。
{"title":"Membrane Stripping Method’s Effect On Pregnancy Period For Term Pregnants","authors":"Fatih Adanacıoğlu, Kadir Güzi̇n","doi":"10.17517/ksutfd.1159034","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1159034","url":null,"abstract":"Amaç: Doğum indüksiyon metodlarından membran sweeping veya stripping yöntemi obstetrikte miadında gebelerde sık kullanılan işlemlerden biridir, non-farmakolojik yöntemlerdendir. Çalışmada bu yöntemin doğum sürecindeki etkileri, doğumu başlatma ve gebelik süresini kısaltma, postterm gebeliği önleme, indüksiyon gereksinimini azaltma yönlerinden etkinliği, etkinliğine etki eden faktörleri ve bu yönteme bağlı fetal ve maternal sonuçları araştırmak hedeflendi. \u0000Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya, ilk obstetrik değerlendirmede tekil canlı gebeliği olan, 38-40 hafta arası miadında olan, sezaryen veya herhangi bir uterin cerrahi geçirmemiş olan, Bishop skoru 4 veya daha küçük olan, vajinal yoldan doğum için kontrendikasyonu olmayan olgular alındı. Çalışma toplam 213 olgu üzerinde yapıldı. 108 olgu (42 multipar, 66 nullipar) çalışma, 105 olgu (48 multipar, 57 nullipar) kontrol grubunu oluşturdu. \u0000Bulgular: Çalışma grubunda uygulamadan doğuma kadar geçen süre ortalaması 7,04 ± 3,96, kontrol grubunda ise 9,24 ± 5,01 bulundu. Çalışma grubunda 7 gün içerisinde vajinal doğum yapma oranı (%68,5), kontrol grubundan (%43,8) istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksek bulundu. Çalışma grubunda 41. Gebelik haftasından önce doğum yapma oranı (%84,3), kontrol grubundan (%69,5) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulundu. İndüksiyon gereksinimi çalışma grubunda (%11,1) kontrol grubuna (%23,8) kıyasla istatistiki olarak anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur. Her iki grup doğum şekli, erken membran rüptürü, neonatal sonuçlar, maternal enfeksiyon açısından karşılaştırıldıklarında sonuçlar benzer bulundu. \u0000Sonuç: Membran sıyırma yönteminin, komplike olmayan 38-40 hafta arasındaki term gebelerde, maternal-fetal sonuçları değiştirmeden, uygulamadan doğuma kadar geçen süreyi, postterm gebelik oranlarını ve indüksiyon gereksinimini azaltma açısından etkili ve güvenilir bir yöntem olduğu gözlemlenmiştir.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"67444514","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
K. Doğan, A. Doğan, Seda Nida Karaküçük, Hakan Hakkoymaz, Ş. Güngör
Objective: The present study aims to evaluate radiation exposure in cranial computed tomography (CT) scans of children who were admitted to an emergency service due to minor cranial trauma. Material and Methods: Radiation exposure doses of 1199 patients with CT scans due to minor cranial trauma in an emergency service were calculated. Results: It was found that children aged 0 to 5 were exposed to a significantly higher radiation dose compared to those aged 5 to 16. (p
{"title":"EVALUATION OF RADIATION EXPOSURE IN PEDIATRIC CRANIAL TRAUMA PATIENTS","authors":"K. Doğan, A. Doğan, Seda Nida Karaküçük, Hakan Hakkoymaz, Ş. Güngör","doi":"10.17517/ksutfd.1206132","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1206132","url":null,"abstract":"Objective: The present study aims to evaluate radiation exposure in cranial computed tomography (CT) scans of children who were admitted to an emergency service due to minor cranial trauma. \u0000Material and Methods: Radiation exposure doses of 1199 patients with CT scans due to minor cranial trauma in an emergency service were calculated. \u0000Results: It was found that children aged 0 to 5 were exposed to a significantly higher radiation dose compared to those aged 5 to 16. (p","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48252895","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
E. Yarar, B. D. Kosovali, N. Bayram, M. Uyar, A. Filiz
Background: Sleep related breathing disorders (SRBD) as obstructive apnea, central apnea and Cheyne-Stokes respiration (CSR) can be seen in patients with chronic heart failure. SRBD can influence prognosis of heart failure. Objective: To reveal sleep related breathing disorders in patients with heart failure and to display the effects of adaptive servo-ventilation (ASV) as a new therapy modality. Materials and Methods: In this prospective study, 32 patients with heart failure were included. One night polysomnography (PSG) was done. Results: According to the results of PSG, SRBD ratio was 96,7%. Continuous positive airway pressure (CPAP) and ASV titrations were offered to all patients with apnea-hypopnea index (AHI) > 5. Demographics and clinical properties, symptoms, PSG findings, presence of Cheyne-Stokes respiration (CSR), echocardiography results were recorded. Before and after ASV titration, pulmonary function tests, walking tests were performed, concentrations of transferrin and pro-BNP were determined. In the groups according to the AHI, severe OSAS in 18 of 30 patients, 4 moderate OSAS, 5 mild OSAS and 2 central sleep apnea (CSA). PSG and CPAP, ASV titrations done in 7 male and 1 female patients that obstructive apnea, central apnea, AHI, arousal and SpO2 min values had significant improvements (p=0,001 p=0,016 p=0,001 p=0,015 p=0,008 respectively). We determined all CSRs were eliminated with ASV. After ASV titration pro-BNP, walking distance and FVC values changed significantly (p=0,036 p=0,018 p=0,018 respectively). Conclusion: In the result, we determined cheyne-stokes respiration and central apneas persisted with CPAP but eliminated with one-night ASV application. ASV also decreased pro-BNP and increased FVC and walking distance values significantly.
{"title":"IMPACT OF ADAPTIVE SERVO-VENTILATION IN HEART FAILURE PATIENTS","authors":"E. Yarar, B. D. Kosovali, N. Bayram, M. Uyar, A. Filiz","doi":"10.17517/ksutfd.1172653","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1172653","url":null,"abstract":"Background: Sleep related breathing disorders (SRBD) as obstructive apnea, central apnea and Cheyne-Stokes respiration (CSR) can be seen in patients with chronic heart failure. SRBD can influence prognosis of heart failure. \u0000Objective: To reveal sleep related breathing disorders in patients with heart failure and to display the effects of adaptive servo-ventilation (ASV) as a new therapy modality. \u0000Materials and Methods: In this prospective study, 32 patients with heart failure were included. One night polysomnography (PSG) was done. \u0000Results: According to the results of PSG, SRBD ratio was 96,7%. Continuous positive airway pressure (CPAP) and ASV titrations were offered to all patients with apnea-hypopnea index (AHI) > 5. Demographics and clinical properties, symptoms, PSG findings, presence of Cheyne-Stokes respiration (CSR), echocardiography results were recorded. Before and after ASV titration, pulmonary function tests, walking tests were performed, concentrations of transferrin and pro-BNP were determined. In the groups according to the AHI, severe OSAS in 18 of 30 patients, 4 moderate OSAS, 5 mild OSAS and 2 central sleep apnea (CSA). PSG and CPAP, ASV titrations done in 7 male and 1 female patients that obstructive apnea, central apnea, AHI, arousal and SpO2 min values had significant improvements (p=0,001 p=0,016 p=0,001 p=0,015 p=0,008 respectively). We determined all CSRs were eliminated with ASV. After ASV titration pro-BNP, walking distance and FVC values changed significantly (p=0,036 p=0,018 p=0,018 respectively). \u0000Conclusion: In the result, we determined cheyne-stokes respiration and central apneas persisted with CPAP but eliminated with one-night ASV application. ASV also decreased pro-BNP and increased FVC and walking distance values significantly.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"49355117","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Objective: Geriatric patients are more prone to traumatic injuries, particularly cranial traumas and spinal fractures resulting from falls, due to osteoporosis and sedentary lifestyles. As a primary measure against the Covid-19 pandemic, Turkey put into effect a lockdown for people aged 65 and above. This study aimed to compare the change in the number of cranial and spinal trauma cases in the age group of 65 and above who were placed under lockdown between 21st March and 3rd June 2020 with the number in the previous year. Materials and Methods: The study included patients aged 65 and above who presented to the emergency departments and neurosurgery clinics of two trauma centres in our city with cranial and spinal traumas between 21st March and 3rd June in 2019 and 2020. The patients were retrospectively categorised in terms of age, gender, type of trauma and treatment. Results: In total, 83 patients presented to the hospital between 21st March and 3rd June 2019 while only 12 patients presented between 21st March and 3rd June 2020 (p
{"title":"The impact of Covid-19 lockdowns on the number of cranial and spinal trauma cases in geriatric patients","authors":"Emrullah Cem Kesi̇lmez, Z. Yüksel","doi":"10.17517/ksutfd.1208380","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1208380","url":null,"abstract":"Objective: Geriatric patients are more prone to traumatic injuries, particularly cranial traumas and spinal fractures resulting from falls, due to osteoporosis and sedentary lifestyles. As a primary measure against the Covid-19 pandemic, Turkey put into effect a lockdown for people aged 65 and above. This study aimed to compare the change in the number of cranial and spinal trauma cases in the age group of 65 and above who were placed under lockdown between 21st March and 3rd June 2020 with the number in the previous year. \u0000Materials and Methods: The study included patients aged 65 and above who presented to the emergency departments and neurosurgery clinics of two trauma centres in our city with cranial and spinal traumas between 21st March and 3rd June in 2019 and 2020. The patients were retrospectively categorised in terms of age, gender, type of trauma and treatment. \u0000Results: In total, 83 patients presented to the hospital between 21st March and 3rd June 2019 while only 12 patients presented between 21st March and 3rd June 2020 (p","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"67444703","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Yanık merkezi yoğun bakımında elektrik yanığı nedeniyle takip edilen hastaların yaralarının kronik yaraya dönüşümleri değerlendirilmiştir. Gereç ve Yöntemler: Mayıs 2019 - Ekim 2021 tarihleri arasında XXX Yanık Merkezi yoğun bakımında elektrik akımına maruziyet ile takip edilen, elektrik akım giriş ve çıkış yerleri ekstremitelerde belirgin olan, 3.derece ve üzeri yanık oluşmuş hastalar retrospektif olarak incelenerek, hastaların elektrik akımı maruziyeti sonrası takipleri ile taburculuk sonrası poliklinik izlemlerinde yara yerleri değerlendirilmiştir. Bulgular: Yanık merkezi yoğun bakımda takip edilen 121 hastanın %28,9’u elektrik yanığı (n=35) olup, çalışmaya 30 hasta dahil edilmiştir. Çalışma kapsamına alınan 30 hastanın tamamı erkek cinsiyet, ortanca yaş 31 yıl olup hastaların hiçbirinin kronik hastalığı yoktu. Hastaların %83,3’ü (n=25) iş kazası, %16,7’i (n=5) ev kazası olarak kayıtlara geçmiştir. Hastaların %53,3 ‘ü (n=16) şehir içi, %46,7’si (n=14) il dışından başvuru şeklindedir. Erken dönem başvuran 20 hastanın 7’sinin (%35), geç dönem başvuran 10 hastanın 8’inin (%80) kronik yaraya dönüşümü (p=0,02) saptanmış olup, yanık merkez yoğun bakımında takip edilen elektrik yanıklı hastaların %50’sinde (n=15) kronik yaraya dönüşüm olduğu belirlenmiştir. Sonuç: Elektrik yanıkları her yaş grubundan sağlıklı insanın maruz kalabileceği, hayati riski olan yaralanmalar grubunu oluşturmaktadır. 4- 6 haftadan uzun süren, iyileşmeyen yaralar kronik yara olarak kabul edilmektedir. Çalışmamızda elektrik yanığından 4 hafta sonrasında yarası iyileşmeyenler kronik yara olarak kabul edilmiştir. Çalışmamızda erken dönemde başvuran hastalarda geç başvurulara göre daha düşük oranda kronik yaraya dönüşüm gözlenmiş olup, elektrik yanıklarında erken başvuru ve müdahale ile kronik yaraya dönüşümünün azaltılmasının önemine dikkat çekilmek istenmiştir.
其目的是评估患者因热强度而受到电灯照射后的慢性损伤的变化。Gereçve Yöntemler:2019年5月-2021年5月,塔里赫里·阿拉斯伊达XXX Yanık Merkezi yoğun bakımında elektrik akımşna maruziyet ile takip edilen,elektrikakımgirişveçı,已经对患者在电流紊乱后的损伤进行了评估,并进行了后续随访。研究结果包括121名患者中的28.9%,其次是消防中心的强度,30名患者随后是电力(n=35)。30名31岁的男性患者没有慢性病。83.3%的患者被记录为事故,16.7%被记录为意外。在53.3%的患者(n=16)中,46.7(n=14)是在城外申请的。早期应用的20名患者中有7名(35名),晚期应用的10名患者中的8名(80名)已检测到慢性伤口(p=0.02),50%的电点火患者(n=15)已检测出慢性伤口。因此,闪光每年都会造成一组对健康人有风险的伤害。超过4到6周,未愈合的伤口可以被视为慢性损伤。在我们的工作中,通电四周后,那些没有痊愈的人会因慢性损伤入院。Çalışmamızda erken dönemde başvuran hastalarda geçbaşvurulara göre daha düşüük oranda kronik yaraya dönüş。
{"title":"Yanık Merkezinde Tedavisi Yapılan Elektrik Yanıklı Hastaların Kronik Yaraya Dönüşümünün Değerlendirilmesi","authors":"Zeynep IRMAK KAYA, Caglar Bilgin","doi":"10.17517/ksutfd.1171855","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1171855","url":null,"abstract":"Amaç: Yanık merkezi yoğun bakımında elektrik yanığı nedeniyle takip edilen hastaların yaralarının kronik yaraya dönüşümleri değerlendirilmiştir. \u0000Gereç ve Yöntemler: Mayıs 2019 - Ekim 2021 tarihleri arasında XXX Yanık Merkezi yoğun bakımında elektrik akımına maruziyet ile takip edilen, elektrik akım giriş ve çıkış yerleri ekstremitelerde belirgin olan, 3.derece ve üzeri yanık oluşmuş hastalar retrospektif olarak incelenerek, hastaların elektrik akımı maruziyeti sonrası takipleri ile taburculuk sonrası poliklinik izlemlerinde yara yerleri değerlendirilmiştir. \u0000Bulgular: Yanık merkezi yoğun bakımda takip edilen 121 hastanın %28,9’u elektrik yanığı (n=35) olup, çalışmaya 30 hasta dahil edilmiştir. Çalışma kapsamına alınan 30 hastanın tamamı erkek cinsiyet, ortanca yaş 31 yıl olup hastaların hiçbirinin kronik hastalığı yoktu. Hastaların %83,3’ü (n=25) iş kazası, %16,7’i (n=5) ev kazası olarak kayıtlara geçmiştir. Hastaların %53,3 ‘ü (n=16) şehir içi, %46,7’si (n=14) il dışından başvuru şeklindedir. Erken dönem başvuran 20 hastanın 7’sinin (%35), geç dönem başvuran 10 hastanın 8’inin (%80) kronik yaraya dönüşümü (p=0,02) saptanmış olup, yanık merkez yoğun bakımında takip edilen elektrik yanıklı hastaların %50’sinde (n=15) kronik yaraya dönüşüm olduğu belirlenmiştir. \u0000Sonuç: Elektrik yanıkları her yaş grubundan sağlıklı insanın maruz kalabileceği, hayati riski olan yaralanmalar grubunu oluşturmaktadır. 4- 6 haftadan uzun süren, iyileşmeyen yaralar kronik yara olarak kabul edilmektedir. Çalışmamızda elektrik yanığından 4 hafta sonrasında yarası iyileşmeyenler kronik yara olarak kabul edilmiştir. Çalışmamızda erken dönemde başvuran hastalarda geç başvurulara göre daha düşük oranda kronik yaraya dönüşüm gözlenmiş olup, elektrik yanıklarında erken başvuru ve müdahale ile kronik yaraya dönüşümünün azaltılmasının önemine dikkat çekilmek istenmiştir.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"67444780","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Bu çalışmada yoğun bakım ünitesinde takip edilen ventilatör ilişkili pnömoni (VİP) olgularının demografik özelliklerinin, VİP etkenlerinin ve prognozunun değerlendirilmesi ve bu özelliklerin mortalite ile olan ilişkisinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışma retrospektif ve tek merkezli olarak Ocak 2012-Aralık 2017 tarihleri arasında yapılmıştır. Hastanemizde VİP tanısı ile yatan ≥18 yaş hastalar ve 48 saatten uzun süre mekanik ventilasyon altında olan 533 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Veriler, hastane veri sistemi ve hasta dosyaları incelenerek değerlendirildi. Hastalara ait yaş, cinsiyet, yattığı klinik, kültür antibiyogram sonuçları, komorbidite durumu, hastanede kalış süresi ve hastanın son durumu (taburcu/eksitus) gibi veriler kaydedildi. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen olguların 337’si (%63.2) erkek, 196’sı (%36.8) kadın cinsiyette olup yaş ortalaması 63.8±20.4 yıldı. Hastaların %93.1’inde Gram negatif bakteri, %6.4’ünde Gram pozitif bakteri ve %0.6’sında mantar üremesi saptandı. En sık saptanan etkenler Acinetobacter baumannii (%42.2), Pseudomonas aeruginosa (%19.3), Klebsiella pneumoniae (%12.2) idi. VİP olgularının % 66.2’si mortalite ile sonuçlandı. Prognozu etkileyen risk faktörleri ve eşlik eden hastalıklardan; serebrovasküler hastalıklar, koroner arter hastalığı, malignite, bilinç kapalılığı, peptik ülser profilaksisi, hemodiyalize girme, immünsupresyon varlığı, kardiyopulmoner resusitasyon ve santral venöz kateter varlığının (sırasıyla OR:1.20, 0.38, 0.15, 0.96, 0.76, 0.25, 1.67, 0.19, 0.62) mortaliteyi arttırdığı saptanmıştır. Hastaların tanı anındaki C-reaktif protein (AUC:0.588 p=0,001), prokalsitonin (AUC:0.658 p
目的是评估呼吸机相关肺炎(VIP)的人口统计学特征、VIP的影响和预测,以及这些特征与死亡率之间的关系,然后进行强化监测。要求和方法:工作已于2012年1月至2017年12月作为一个回顾性和单一中心完成。Hastanemizde VıP tanısıile yatan≥18 yaşhastalar ve 48 saatten uzun süre mekanik ventilasyon altında olan 533 hastaçalışmaya dahil edilmiştir。对数据、医院数据系统和患者档案进行了评估。记录患者的年龄、性取向、床位诊所、文化抗生素后果、燃烧、患者生存时间和患者的最后状况。研究结果表明:337人(63.2)为男性,196人(36.8)为女性,平均年龄为63.8±20.4岁。在93.1%的患者中,6.4%的革兰氏阳性菌和0.6%的革兰氏阴性菌学会了生产蘑菇。最常见的影响是鲍曼不动杆菌(%42.2)、铜绿假单胞菌(%19.3)和克雷伯菌肺炎(%12.2)。事实上,66.2%的艾滋病毒病例被报告为死亡病例。影响项目的风险因素及相关疾病;血管病、冠状动脉疾病、恶性、意识、消化性溃疡、血液透析、免疫抑制、心肺复苏和中心静脉导管存在(包括OR:1.20、0.38、0.15、0.96、0.76、0.25、1.67、0.19、0.62)。C反应蛋白(AUC:0.588 p=0.001)、原钙素(AUC=0.658 p)
{"title":"Ventilatör İlişkili Pnömonili Hastaların Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi: Altı Yıllık Veri","authors":"Sümeyye KIŞLAK DEMİRCAN, Selçuk Nazi̇k, Selma Güler, Esma Cingöz","doi":"10.17517/ksutfd.1172690","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1172690","url":null,"abstract":"Amaç: Bu çalışmada yoğun bakım ünitesinde takip edilen ventilatör ilişkili pnömoni (VİP) olgularının demografik özelliklerinin, VİP etkenlerinin ve prognozunun değerlendirilmesi ve bu özelliklerin mortalite ile olan ilişkisinin ortaya konulması amaçlanmıştır. \u0000Gereç ve Yöntem: Çalışma retrospektif ve tek merkezli olarak Ocak 2012-Aralık 2017 tarihleri arasında yapılmıştır. Hastanemizde VİP tanısı ile yatan ≥18 yaş hastalar ve 48 saatten uzun süre mekanik ventilasyon altında olan 533 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Veriler, hastane veri sistemi ve hasta dosyaları incelenerek değerlendirildi. Hastalara ait yaş, cinsiyet, yattığı klinik, kültür antibiyogram sonuçları, komorbidite durumu, hastanede kalış süresi ve hastanın son durumu (taburcu/eksitus) gibi veriler kaydedildi. \u0000Bulgular: Çalışmaya dahil edilen olguların 337’si (%63.2) erkek, 196’sı (%36.8) kadın cinsiyette olup yaş ortalaması 63.8±20.4 yıldı. Hastaların %93.1’inde Gram negatif bakteri, %6.4’ünde Gram pozitif bakteri ve %0.6’sında mantar üremesi saptandı. En sık saptanan etkenler Acinetobacter baumannii (%42.2), Pseudomonas aeruginosa (%19.3), Klebsiella pneumoniae (%12.2) idi. VİP olgularının % 66.2’si mortalite ile sonuçlandı. Prognozu etkileyen risk faktörleri ve eşlik eden hastalıklardan; serebrovasküler hastalıklar, koroner arter hastalığı, malignite, bilinç kapalılığı, peptik ülser profilaksisi, hemodiyalize girme, immünsupresyon varlığı, kardiyopulmoner resusitasyon ve santral venöz kateter varlığının (sırasıyla OR:1.20, 0.38, 0.15, 0.96, 0.76, 0.25, 1.67, 0.19, 0.62) mortaliteyi arttırdığı saptanmıştır. Hastaların tanı anındaki C-reaktif protein (AUC:0.588 p=0,001), prokalsitonin (AUC:0.658 p","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"49429396","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
ÖZET Tiroidit, tiroid glandının inflamasyonu ile karakterize, çeşitli hastalıkları içeren genel bir terimdir. Hashimoto tiroiditi, en sık otoimmun tiroid hastalığıdır ve son yıllarda insidansı giderek artmaktadır. Papiller tiroid kanseri ise en sık tiroid kanseri olup Hashimo tiroiditi zemininde genel popülasyona göre daha sık görülmektedir. Hashimoto tiroiditi ile papiller tiroid karsinomu arasındaki ilişki ilk olarak 1955 yılında Dailey ve ark tarafından ortaya atıldığından beri bununla ilgili tartışmalar ve araştırmalar hala devam etmektedir. Hashimoto tiroiditi ve papiller tiroid karsinomu birlikte görülme insidansı literatüre göre % 0,5 ile % 41,4 arasında değişmekte olup ortalama yaş daha düşük bulunmuştur. Hashimoto tiroiditi ve papiller tiroid karsinom birlikteliğinin koruyucu bir etki gösterdiği, Hashimoto tiroiditi ile birlikte olan papiller tiroid karsinomunun daha az agresiv, tümörün daha küçük ve daha sıklıkla multifokal olduğu, daha az lenf nod invazyonu gösterdiği bildirilmiştir. Hashimoto tiroiditi zemininde, multifokal alanlarda izlenen, displastik tirosit gruplarındaki papiller tiroid karsinomu ilişkili gen aktivasyonları, Hashimoto tiroiditi- .papiller tiroid karsinom birlikteliği ve multifokaliteden sorumlu tutulabilir. Anahtar kelimeler: Hashimoto tiroidit’i, Papiller tiroid karsinomu, Prognoz, Tiroidit.
{"title":"COEXİSTENCE OF HASHIMOTO’S THYROIDITIS WITH PAPILLARY THYROID CARCINOMA AND ITS EFFECTS ON PROGNOSİS:","authors":"A. Ceyran","doi":"10.17517/ksutfd.1204487","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1204487","url":null,"abstract":"ÖZET \u0000Tiroidit, tiroid glandının inflamasyonu ile karakterize, çeşitli hastalıkları içeren genel bir terimdir. Hashimoto tiroiditi, en sık otoimmun tiroid hastalığıdır ve son yıllarda insidansı giderek artmaktadır. Papiller tiroid kanseri ise en sık tiroid kanseri olup Hashimo tiroiditi zemininde genel popülasyona göre daha sık görülmektedir. \u0000Hashimoto tiroiditi ile papiller tiroid karsinomu arasındaki ilişki ilk olarak 1955 yılında Dailey ve ark tarafından ortaya atıldığından beri bununla ilgili tartışmalar ve araştırmalar hala devam etmektedir. Hashimoto tiroiditi ve papiller tiroid karsinomu birlikte görülme insidansı literatüre göre % 0,5 ile % 41,4 arasında değişmekte olup ortalama yaş daha düşük bulunmuştur. Hashimoto tiroiditi ve papiller tiroid karsinom birlikteliğinin koruyucu bir etki gösterdiği, Hashimoto tiroiditi ile birlikte olan papiller tiroid karsinomunun daha az agresiv, tümörün daha küçük ve daha sıklıkla multifokal olduğu, daha az lenf nod invazyonu gösterdiği bildirilmiştir. Hashimoto tiroiditi zemininde, multifokal alanlarda izlenen, displastik tirosit gruplarındaki papiller tiroid karsinomu ilişkili gen aktivasyonları, Hashimoto tiroiditi- .papiller tiroid karsinom birlikteliği ve multifokaliteden sorumlu tutulabilir. \u0000Anahtar kelimeler: Hashimoto tiroidit’i, Papiller tiroid karsinomu, Prognoz, Tiroidit.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47163915","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Mehmet Çabalak, Gülnaz Çulha, T. Kaya, Yusuf Önlen, Burcu Küçükeser, Hasibullah Yaqoobi̇
Parasitic infections are more frequently observed in immunosuppressed cases, such as those infected with human immunodeficiency virus (HIV). Furthermore, compared to immunocompetent cases, a more severe clinical course is observed in the immunosuppressed patient group. HIV-positive individuals have increased pathogenicity of parasites and may exhibit a wide range of clinical symptoms of varying severity that may result in mortality. Visceral leishmaisis (VL) is a vector-borne disease and an important opportunistic infection seen in HIV/AIDS cases, most notably in Southern Europe and Africa, where both infections are endemic. Several parasites namely toxoplasmosis, cryptosporidiosis, isosporiasis, cyclosporiasis, amebiasis, giardiasis, plasmodium, and strongyloidiasis are infections posing significant risk factors for these patient groups. In this study, visceral leishmaniasis was investigated serologically in serum samples and parasitic infections were analyzed by conventional methods in fecal samples from HIV-positive cases. 5 of the 42 cases included in the study were female. The mean age of these cases was 38.7 years (19-66). Blastocystis spp was detected in 5 fecal samples obtained from HIV-positive cases. The rK39 dipstick test with serum samples yielded a very weak band in one case, while none of the other tests yielded a positive band. As a result, the regional prevalence of these latent infections, which can be subclinical in HIV-positive patients, is important to know. However, the literature lacks sufficient data on the situation in Turkey. In this study, the prevalence of enteric parasitic infections in people with HIV infection in our region was found to be low and VL was not detected.
{"title":"HIV pozitif hastalarda visseral leishmaniasis ve intestinal parazitlerin koenfeksiyonunun araştırılması","authors":"Mehmet Çabalak, Gülnaz Çulha, T. Kaya, Yusuf Önlen, Burcu Küçükeser, Hasibullah Yaqoobi̇","doi":"10.17517/ksutfd.1178633","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1178633","url":null,"abstract":"Parasitic infections are more frequently observed in immunosuppressed cases, such as those infected with human immunodeficiency virus (HIV). Furthermore, compared to immunocompetent cases, a more severe clinical course is observed in the immunosuppressed patient group. HIV-positive individuals have increased pathogenicity of parasites and may exhibit a wide range of clinical symptoms of varying severity that may result in mortality. Visceral leishmaisis (VL) is a vector-borne disease and an important opportunistic infection seen in HIV/AIDS cases, most notably in Southern Europe and Africa, where both infections are endemic. Several parasites namely toxoplasmosis, cryptosporidiosis, isosporiasis, cyclosporiasis, amebiasis, giardiasis, plasmodium, and strongyloidiasis are infections posing significant risk factors for these patient groups. In this study, visceral leishmaniasis was investigated serologically in serum samples and parasitic infections were analyzed by conventional methods in fecal samples from HIV-positive cases. \u00005 of the 42 cases included in the study were female. The mean age of these cases was 38.7 years (19-66). Blastocystis spp was detected in 5 fecal samples obtained from HIV-positive cases. The rK39 dipstick test with serum samples yielded a very weak band in one case, while none of the other tests yielded a positive band. \u0000As a result, the regional prevalence of these latent infections, which can be subclinical in HIV-positive patients, is important to know. However, the literature lacks sufficient data on the situation in Turkey. In this study, the prevalence of enteric parasitic infections in people with HIV infection in our region was found to be low and VL was not detected.","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"67444433","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Hacer Kandi̇lci̇k, Selçuk Nazik, Fatma Gümüşer, S. Ateş
ÖZET GİRİŞ: Çin’de 2019 Aralık ayı sonunda ortaya çıkan COVID-19 kısa sürede tüm dünyaya yayılarak Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020’de pandemi olarak kabul edilmiştir. Pandemi hala değişen varyantlarıyla ve vaka sayılarıyla güncelliğini korumaktadır. Bu çalışmada COVID-19 tanılı yatan hastalarda 1. ve 5. gün bakılan hematolojik, inflamatuvar ve biyokimyasal belirteçlerin mortaliteyi öngörmede önemini belirlemeyi amaçladık. GEREÇ ve YÖNTEM: Araştırma retrospektif ve kesitsel çalışma olarak tasarlanmıştır. Çalışmaya 1 Kasım 2020-30 Nisan 2021 tarihleri arasında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Hastanesi’ne COVID-19 şüpheli semptomları ile başvuran COVID-19 RT-PCR testi ile tanısı doğrulanarak yatışı yapılan 18 yaş üstü 200 hasta dahil edilmiştir. Hastaların yaş, cinsiyet, eşlik eden komorbid hastalıkları, 1. ve 5. gün laboratuvar parametreleri ve sonlanım durumları kaydedildi. Hastalar taburcu ve ölen şeklinde iki gruba ayrıldı. BULGULAR: Çalışmaya alınan 200 hastanın %75’i (n=150) taburcu olan, %25’i ise (n=50) 28 gün içinde ölen hastalardan oluşmaktaydı. Hastaların %63.5 (n=127) erkek, %36.5’i (n=73) kadındı. Hastaların yaş ortalaması 63±17.2 yıldı. Hastaların %50.5’i hafif, %31’i orta, %18.5’i ise ağır klinik tabloya sahipti. COVID-19 hastalarının prognozunu etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla lojistik regresyon analizi yapıldı. Prognoz ile ilişkili faktörler erkek cinsiyet, diyabetes mellitus, KOAH, hipertansiyon varlığı, ateş, nefes darlığı ve öksürük olarak bulundu. Hastaların 1. ve 5.gün bakılan lenfosit (lenfopeni), C-Reaktif Protein (CRP), Prokalsitonin (PCT),nötrofil7lenfosit oranı (NLO), platelet /lenfosit oranı (PLO), D-Dimer değerleri tanı anında ve takiplerde mortalite öngörücüsü olarak tespit edildi (p
新冠肺炎于2020年3月11日被接受为一种流行病,在2019年12月底后不久在世界各地传播。疫情仍在保护它免受各种变数和事件的影响。在这项研究中,被称为新冠肺炎的患者睡眠1。和5。我们旨在确定日常血液学、炎症和生物肌痛症状对预防死亡率的重要性。研究被设计为回顾性和切割性工作。2020年11月1日至2021年4月30日,在查明少数民族大学进行了一项新冠肺炎RT-PCR研究,该研究被称为新冠肺炎的新冠肺炎可疑症状,通过对200名患者进行18年多的投资得到了证实。患者年龄、性取向、燃烧障碍。和5。gün laboratuvar parametereleri ve sonlanım durumlarıkaydedildi。病人分成两组,一组死了一组。BULGULAR:75%的在职患者被雇佣,25%的患者在28天内死亡。男性占63.5%,女性占36.5%。患者的平均年龄为63±17.2岁。50.5%的患者为轻度,31%为轻度,18.5%为重型临床片剂。进行了逻辑回归分析,以确定影响新冠肺炎患者预测的因素。与预后相关的因素包括男性、糖尿病、KOAH、高血压、火灾、空气密度和肺部。患者1。在第5天,lenphosphate(lenfopence)、C-反应蛋白(CRP)、Procalsitone(PCT)、中性粒细胞7 lenphosphate7(NLO)、血小板/lenphosphide(PLO)、D-二聚体值被确定为死亡率预测因子(p)
{"title":"THE IMPORTANCE OF INFLAMMATORY MARKERS IN PREDICTION OF MORTALITY IN COVID-19 PATIENTS","authors":"Hacer Kandi̇lci̇k, Selçuk Nazik, Fatma Gümüşer, S. Ateş","doi":"10.17517/ksutfd.1174740","DOIUrl":"https://doi.org/10.17517/ksutfd.1174740","url":null,"abstract":"ÖZET \u0000GİRİŞ: Çin’de 2019 Aralık ayı sonunda ortaya çıkan COVID-19 kısa sürede tüm dünyaya yayılarak Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020’de pandemi olarak kabul edilmiştir. Pandemi hala değişen varyantlarıyla ve vaka sayılarıyla güncelliğini korumaktadır. Bu çalışmada COVID-19 tanılı yatan hastalarda 1. ve 5. gün bakılan hematolojik, inflamatuvar ve biyokimyasal belirteçlerin mortaliteyi öngörmede önemini belirlemeyi amaçladık. \u0000GEREÇ ve YÖNTEM: Araştırma retrospektif ve kesitsel çalışma olarak tasarlanmıştır. Çalışmaya 1 Kasım 2020-30 Nisan 2021 tarihleri arasında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Hastanesi’ne COVID-19 şüpheli semptomları ile başvuran COVID-19 RT-PCR testi ile tanısı doğrulanarak yatışı yapılan 18 yaş üstü 200 hasta dahil edilmiştir. Hastaların yaş, cinsiyet, eşlik eden komorbid hastalıkları, 1. ve 5. gün laboratuvar parametreleri ve sonlanım durumları kaydedildi. Hastalar taburcu ve ölen şeklinde iki gruba ayrıldı. \u0000BULGULAR: Çalışmaya alınan 200 hastanın %75’i (n=150) taburcu olan, %25’i ise (n=50) 28 gün içinde ölen hastalardan oluşmaktaydı. Hastaların %63.5 (n=127) erkek, %36.5’i (n=73) kadındı. Hastaların yaş ortalaması 63±17.2 yıldı. Hastaların %50.5’i hafif, %31’i orta, %18.5’i ise ağır klinik tabloya sahipti. COVID-19 hastalarının prognozunu etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla lojistik regresyon analizi yapıldı. Prognoz ile ilişkili faktörler erkek cinsiyet, diyabetes mellitus, KOAH, hipertansiyon varlığı, ateş, nefes darlığı ve öksürük olarak bulundu. Hastaların 1. ve 5.gün bakılan lenfosit (lenfopeni), C-Reaktif Protein (CRP), Prokalsitonin (PCT),nötrofil7lenfosit oranı (NLO), platelet /lenfosit oranı (PLO), D-Dimer değerleri tanı anında ve takiplerde mortalite öngörücüsü olarak tespit edildi (p","PeriodicalId":34113,"journal":{"name":"Kahramanmaras Sutcu Imam Universitesi Tip Fakultesi dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48156443","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}