Pub Date : 2023-05-06DOI: 10.57127/kpd.26024438.1261200
Hasan Karataş, Ayla HOCAOĞLU UZUNKAYA
Ortoreksiya Nervoza, sağlıklı yemeye ilişkin patolojik bir saplantıyı ifade eden ve sağlığa verilen aşırı önemden dolayı yeme davranışında kısıtlamaların ortaya çıkması hali olarak ifade edilebilir. Sergilenen belirtiler açısından, pek çok psikolojik rahatsızlıkla benzerlikler ve farklılıklar içeren ON, henüz herhangi bir tanısal sınıflandırma içerisinde yer almamaktadır. Ortoreksiya Nervoza’ya yönelik yürütülen çalışmalar şu an çok yeni olmakla birlikte, araştırmacılar tarafından artan bir ilgi mevcuttur. Kanıt temelli psikoterapi yaklaşımlarından birisi olan Şema Terapi, bireylerin yaşamında karşılaştığı psikolojik sorunların temelinde, yaşamlarının erken dönemlerinde karşılanmayan temel duygusal gereksinimlerim olduğu ifade eden bir psikoterapi modelidir. Şema Terapi modeli, özellikle kronik yaşam sorunları ve örüntülerine odaklanmaktadır. Bu çalışmada, Ortoreksiya Nervoza’ya ilişkin güncel literatürde yer alan çalışmaların derlenmesi ve Şema Terapi çerçevesinden Ortoreksiya Nervoza’ya yönelik değerlendirmek yapmak amaçlanmıştır. Yapılan çalışmalar, Ortoreksiya Nervoza’nın diğer psikolojik rahatsızlıklardan ayrılan temel noktalarının var olduğunu ve ayrı bir psikolojik rahatsızlık olarak değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Şema Terapi modeli çerçevesinde Ortoreksiya Nervoza’ya yönelik yürütülecek çalışmalar, ON için etkili bir psikoterapi sürecinin yürütülmesi açısından oldukça önemli olacaktır.
{"title":"Ortoreksiya Nervoza İçin Bir Derleme ve Şema Terapi Modeli Çerçevesinden Bir Değerlendirme","authors":"Hasan Karataş, Ayla HOCAOĞLU UZUNKAYA","doi":"10.57127/kpd.26024438.1261200","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438.1261200","url":null,"abstract":"Ortoreksiya Nervoza, sağlıklı yemeye ilişkin patolojik bir saplantıyı ifade eden ve sağlığa verilen aşırı önemden dolayı yeme davranışında kısıtlamaların ortaya çıkması hali olarak ifade edilebilir. Sergilenen belirtiler açısından, pek çok psikolojik rahatsızlıkla benzerlikler ve farklılıklar içeren ON, henüz herhangi bir tanısal sınıflandırma içerisinde yer almamaktadır. Ortoreksiya Nervoza’ya yönelik yürütülen çalışmalar şu an çok yeni olmakla birlikte, araştırmacılar tarafından artan bir ilgi mevcuttur. Kanıt temelli psikoterapi yaklaşımlarından birisi olan Şema Terapi, bireylerin yaşamında karşılaştığı psikolojik sorunların temelinde, yaşamlarının erken dönemlerinde karşılanmayan temel duygusal gereksinimlerim olduğu ifade eden bir psikoterapi modelidir. Şema Terapi modeli, özellikle kronik yaşam sorunları ve örüntülerine odaklanmaktadır. Bu çalışmada, Ortoreksiya Nervoza’ya ilişkin güncel literatürde yer alan çalışmaların derlenmesi ve Şema Terapi çerçevesinden Ortoreksiya Nervoza’ya yönelik değerlendirmek yapmak amaçlanmıştır. Yapılan çalışmalar, Ortoreksiya Nervoza’nın diğer psikolojik rahatsızlıklardan ayrılan temel noktalarının var olduğunu ve ayrı bir psikolojik rahatsızlık olarak değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Şema Terapi modeli çerçevesinde Ortoreksiya Nervoza’ya yönelik yürütülecek çalışmalar, ON için etkili bir psikoterapi sürecinin yürütülmesi açısından oldukça önemli olacaktır.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"70 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122276187","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-15DOI: 10.57127/kpd.26024438m0000116
Kerim Selvi̇
Bu derleme makalesinin amacı, kendi bedenini gerçekte olduğundan daha az kaslı algılamayla ve kaslılığa yönelik yoğun zihinsel ve eylemsel meşguliyetle karakterize bir psikolojik bozukluk olan kas dismorfisinin incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda öncelikle kas dismorfisinin tarihçesi, belirtileri, yaygınlığı, etiyolojik etmenleri ve olumsuz sonuçları hakkında bilgiler sunulmuştur. Ardından, kas dismorfisine eşlik eden psikolojik bozukluklara ve kas dismorfisine yönelik tedavi yöntemlerine değinilmiştir. Ayrıca, kas dismorfisinin tanısal sınıflandırılmasına dair süregelen tartışmalar ilgili diğer psikolojik bozukluklar (ör., obsesif-kompulsif bozukluk, yeme bozuklukları) ile benzerliklerine değinilerek ele alınmıştır. Son olarak Türkiye alanyazınında, kas dismorfisi konusunda gerçekleştirilen çalışmalar özetlenmiş ve ardından vücut geliştirme ile kas dismorfisi arasındaki ilişki irdelenmiştir. Kas dismorfisi konusunda güncel bilgileri içeren bu derleme makalesi, bu yeni olgu hakkında Türkiye'de hem bilimsel çalışmaların hem de toplumsal farkındalığın artmasına katkı sağlayacaktır.
{"title":"Yeterince Kaslı Değilim, Kaslarımı Daha Fazla Geliştirmeliyim: Kas Dismorfisine Detaylı Bir Bakış","authors":"Kerim Selvi̇","doi":"10.57127/kpd.26024438m0000116","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m0000116","url":null,"abstract":"Bu derleme makalesinin amacı, kendi bedenini gerçekte olduğundan daha az kaslı algılamayla ve kaslılığa yönelik yoğun zihinsel ve eylemsel meşguliyetle karakterize bir psikolojik bozukluk olan kas dismorfisinin incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda öncelikle kas dismorfisinin tarihçesi, belirtileri, yaygınlığı, etiyolojik etmenleri ve olumsuz sonuçları hakkında bilgiler sunulmuştur. Ardından, kas dismorfisine eşlik eden psikolojik bozukluklara ve kas dismorfisine yönelik tedavi yöntemlerine değinilmiştir. Ayrıca, kas dismorfisinin tanısal sınıflandırılmasına dair süregelen tartışmalar ilgili diğer psikolojik bozukluklar (ör., obsesif-kompulsif bozukluk, yeme bozuklukları) ile benzerliklerine değinilerek ele alınmıştır. Son olarak Türkiye alanyazınında, kas dismorfisi konusunda gerçekleştirilen çalışmalar özetlenmiş ve ardından vücut geliştirme ile kas dismorfisi arasındaki ilişki irdelenmiştir. Kas dismorfisi konusunda güncel bilgileri içeren bu derleme makalesi, bu yeni olgu hakkında Türkiye'de hem bilimsel çalışmaların hem de toplumsal farkındalığın artmasına katkı sağlayacaktır.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"133811630","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-01DOI: 10.57127/kpd.26024438m0000112
Nilay Şenay, Yıldız Bilge
Bu çalışmanın amacı Yalnızlık Damgası Ölçeği’nin (YDÖ) Türkçe’ye uyarlama ve geçerlik güvenirlik çalışmasının yapılmasıdır. Çalışma örnekleminin yaş aralığı 18 ile 57 (21.79±3.60) olan 285 (%59) kadın, 196 (%40.6) erkek ve 2 (%0.4) diğer olmak üzere toplam 483 üniversite öğrencisinden oluşmuştur. Psikoloji bölümü öğrencisi olan 33 kişilik bir katılımcı grubuna 3 hafta arayla test-tekrar test uygulaması yapılmıştır. Ölçüt geçerliliği kapsamında 239 katılımcıya YDÖ ile birlikte UCLA Yalnızlık Ölçeği, Depresyon-Anksiyete-Stres Ölçeği (DASS-21), Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği (KPSÖ) uygulanmıştır. Ölçeğin faktör yapısını belirlemek amacıyla açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör analizleri (AFA ve DFA) yapılmış, varimax döndürme yönteminin kullanıldığı AFA’da orijinal çalışmada olduğu gibi özdeğeri 1’in üzerinde olan iki boyutlu bir yapının oluştuğu saptanmıştır. DFA sonucunda ise iki faktörlü yapının herhangi bir modifikasyon yapılmadan doğrulandığı ve uyum indekslerinin kabul edilebilir bir düzeyde olduğu görülmüştür. Ölçek güvenirliği kapsamında YDÖ’nün Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısı hesaplanmış, toplam ölçek için Cronbach alfa katsayısı .91, alt boyutlar için ise Cronbach alfa iç tutarlılık katsayıları .80 ve .91 olarak tespit edilmiştir. Ölçeğin testtekrar test korelasyon katsayısı toplam ölçek için r=.47, öz-damgalama için r=.58 ve sosyal damgalama için r=.45 olarak bulunmuştur. YDÖ’nün ölçüt geçerliği için yapılan korelasyon analizleri sonucunda anlamlı ilişkiler saptanmıştır. Sonuçlar ölçeğin Türkçe versiyonunun geçerli ve güvenilir olduğunu göstermiştir.
{"title":"STIGMA OF LONELINESS SCALE: TURKISH VALIDITY AND RELIABILITY STUDY","authors":"Nilay Şenay, Yıldız Bilge","doi":"10.57127/kpd.26024438m0000112","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m0000112","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın amacı Yalnızlık Damgası Ölçeği’nin (YDÖ) Türkçe’ye uyarlama ve geçerlik \u0000güvenirlik çalışmasının yapılmasıdır. Çalışma örnekleminin yaş aralığı 18 ile 57 (21.79±3.60) olan 285 \u0000(%59) kadın, 196 (%40.6) erkek ve 2 (%0.4) diğer olmak üzere toplam 483 üniversite öğrencisinden \u0000oluşmuştur. Psikoloji bölümü öğrencisi olan 33 kişilik bir katılımcı grubuna 3 hafta arayla test-tekrar \u0000test uygulaması yapılmıştır. Ölçüt geçerliliği kapsamında 239 katılımcıya YDÖ ile birlikte UCLA \u0000Yalnızlık Ölçeği, Depresyon-Anksiyete-Stres Ölçeği (DASS-21), Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği \u0000(KPSÖ) uygulanmıştır. Ölçeğin faktör yapısını belirlemek amacıyla açımlayıcı ve doğrulayıcı faktör \u0000analizleri (AFA ve DFA) yapılmış, varimax döndürme yönteminin kullanıldığı AFA’da orijinal \u0000çalışmada olduğu gibi özdeğeri 1’in üzerinde olan iki boyutlu bir yapının oluştuğu saptanmıştır. DFA \u0000sonucunda ise iki faktörlü yapının herhangi bir modifikasyon yapılmadan doğrulandığı ve uyum \u0000indekslerinin kabul edilebilir bir düzeyde olduğu görülmüştür. Ölçek güvenirliği kapsamında YDÖ’nün \u0000Cronbach alfa iç tutarlılık katsayısı hesaplanmış, toplam ölçek için Cronbach alfa katsayısı .91, alt \u0000boyutlar için ise Cronbach alfa iç tutarlılık katsayıları .80 ve .91 olarak tespit edilmiştir. Ölçeğin testtekrar test korelasyon katsayısı toplam ölçek için r=.47, öz-damgalama için r=.58 ve sosyal damgalama \u0000için r=.45 olarak bulunmuştur. YDÖ’nün ölçüt geçerliği için yapılan korelasyon analizleri sonucunda \u0000anlamlı ilişkiler saptanmıştır. Sonuçlar ölçeğin Türkçe versiyonunun geçerli ve güvenilir olduğunu \u0000göstermiştir.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"27 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"117186749","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-31DOI: 10.57127/kpd.26024438.1274637
K. Arcan
Bu çalışmanın amacı, sosyal medya bağımlılığının, COVID-19 ve pandemi süreci ile ilişkili faktörlerden nasıl etkilenmiş olabileceğinin incelenmesidir. Çalışmanın örneklemini 394 üniversite öğrencisi oluşturmuştur. Verilerin, gönüllü katılımcılardan çevrim-içi toplanmasında, Kişisel Bilgi Formu, COVID-19 Bilgi Formu, COVID-19 Pandemisi Bıkkınlığı Formu, Duygu Düzenleme Ölçeği Kısa Formu, Bergen Sosyal Medya Bağımlılığı Ölçeği ve Koronavirüs Anksiyete Ölçeği kullanılmıştır. Katılımcıların önemli bir çoğunluğunda (%74.6) pandemi döneminde sosyal medya kullanım süresinin arttığı gözlenmiştir. Sosyal medya bağımlılığının ise artan sosyal medya kullanım süresi, düşük not ortalaması, genç yaşta ve kadın olmanın yanı sıra duygu düzenleme güçlüğü, pandemi bıkkınlığı ve COVID-19 kaygısı ile ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucunda COVID-19’a bağlı yaşanan küresel sağlık krizinin etkilerinin, sosyal medya bağımlılığı belirtileri açısından risk faktörü oluşturduğu görülmüştür. Pandeminin kısa sürede sona ermeyebileceği ve benzer sorunların gelecekte tekrarlanabileceği ihtimalleri dikkate alındığında, bu çalışmada öne çıkan etkilerden kaygı, bıkkınlık gibi değişkenlerin sosyal medya ve diğer bağımlılıklardaki rolünün derinlemesine incelenmesinin gerekli olduğu düşünülmüştür.
{"title":"Influence of COVID-19 Pandemic on social media addiction: Investigation among university students","authors":"K. Arcan","doi":"10.57127/kpd.26024438.1274637","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438.1274637","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın amacı, sosyal medya bağımlılığının, COVID-19 ve pandemi süreci ile ilişkili faktörlerden nasıl etkilenmiş olabileceğinin incelenmesidir. Çalışmanın örneklemini 394 üniversite öğrencisi oluşturmuştur. Verilerin, gönüllü katılımcılardan çevrim-içi toplanmasında, Kişisel Bilgi Formu, COVID-19 Bilgi Formu, COVID-19 Pandemisi Bıkkınlığı Formu, Duygu Düzenleme Ölçeği Kısa Formu, Bergen Sosyal Medya Bağımlılığı Ölçeği ve Koronavirüs Anksiyete Ölçeği kullanılmıştır. Katılımcıların önemli bir çoğunluğunda (%74.6) pandemi döneminde sosyal medya kullanım süresinin arttığı gözlenmiştir. Sosyal medya bağımlılığının ise artan sosyal medya kullanım süresi, düşük not ortalaması, genç yaşta ve kadın olmanın yanı sıra duygu düzenleme güçlüğü, pandemi bıkkınlığı ve COVID-19 kaygısı ile ilişkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın sonucunda COVID-19’a bağlı yaşanan küresel sağlık krizinin etkilerinin, sosyal medya bağımlılığı belirtileri açısından risk faktörü oluşturduğu görülmüştür. Pandeminin kısa sürede sona ermeyebileceği ve benzer sorunların gelecekte tekrarlanabileceği ihtimalleri dikkate alındığında, bu çalışmada öne çıkan etkilerden kaygı, bıkkınlık gibi değişkenlerin sosyal medya ve diğer bağımlılıklardaki rolünün derinlemesine incelenmesinin gerekli olduğu düşünülmüştür.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"59 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129105158","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-31DOI: 10.57127/kpd.26024438m000079x1
Hüdanur Akkuzu, Ayşe Beyza İNCE ÇOLAK, Gülşen Karaman, Özlem Yilmaz, Setenay Koç, T. Öz, F. I. Bi̇li̇can
Diyalektik Davranış Terapisi (DDT), Linehan tarafından sınırda kişilik bozukluğu danışanlar için geliştirilmiştir. Temelinde davranışçı yaklaşım, Zen Budizmi ve diyalektik felsefe bulunmaktadır. Bireysel seans, grup beceri eğitimi, telefonla danışmanlık ve konsültasyon ekibi olmak üzere dört bileşen vardır. DDT grup beceri eğitimi de bilinçli farkındalık, kişilerarası etkililik, sıkıntıya dayanma ve duygu düzenleme becerileri olmak üzere toplamda dört modülden oluşmaktadır. DDT’nin ve DDT grup beceri eğitiminin etkililiğine dair birçok çalışma yürütülmüştür. Bu çalışmada ise haftalık DDT grup beceri eğitiminin üniversite öğrencilerinde pandemi dönemindeki depresyon, kaygı ve stres düzeylerindeki etkililiği incelenmiştir. Ayrıca katılımcılarda duygu düzenleme, bilinçli farkındalık, kişilerarası etkililik becerilerindeki gelişmeler de gözlenmiştir. Çalışmaya 18-24 yaş arasında lisans öğrencisi olan toplamda 17 kadın katılmıştır. Katılımcılara çevrimiçi öz değerlendirme formu gönderilmiş ve telefon görüşmesi ile başvuruda bulunanlara geri bildirim yapılmıştır. Seçilen katılımcılara Sosyodemografik Bilgi Formu, Beş Faktörlü Bilgece Farkındalık Ölçeği-Kısa Form, Duygu Düzenleme Güçlüğü Ölçeği-Kısa Form, Kişilerarası Yetkinlik Ölçeği-Kısa Formu, Depresyon Kaygı Stres Ölçeği, grup beceri eğitimine katılmadan önce, 4. oturumdan sonra ve 8. haftanın sonunda çevrimiçi olarak gönderilmiştir. Sonuçlara göre, DDT grup beceri eğitiminin depresyon, kaygı ve stres düzeylerinin azalmasında yardımcı olduğu saptanmıştır. Ayrıca, duygu düzenleme ve kişilerarası etkililik becerilerinde de artış gözlenmiştir.
{"title":"Pandemi döneminde diyalektik davranış terapisi-çevrimiçi grup beceri eğitimi etkililiği: Pilot bir çalışma","authors":"Hüdanur Akkuzu, Ayşe Beyza İNCE ÇOLAK, Gülşen Karaman, Özlem Yilmaz, Setenay Koç, T. Öz, F. I. Bi̇li̇can","doi":"10.57127/kpd.26024438m000079x1","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m000079x1","url":null,"abstract":"Diyalektik Davranış Terapisi (DDT), Linehan tarafından sınırda kişilik bozukluğu danışanlar için geliştirilmiştir. Temelinde davranışçı yaklaşım, Zen Budizmi ve diyalektik felsefe bulunmaktadır. Bireysel seans, grup beceri eğitimi, telefonla danışmanlık ve konsültasyon ekibi olmak üzere dört bileşen vardır. DDT grup beceri eğitimi de bilinçli farkındalık, kişilerarası etkililik, sıkıntıya dayanma ve duygu düzenleme becerileri olmak üzere toplamda dört modülden oluşmaktadır. DDT’nin ve DDT grup beceri eğitiminin etkililiğine dair birçok çalışma yürütülmüştür. Bu çalışmada ise haftalık DDT grup beceri eğitiminin üniversite öğrencilerinde pandemi dönemindeki depresyon, kaygı ve stres düzeylerindeki etkililiği incelenmiştir. Ayrıca katılımcılarda duygu düzenleme, bilinçli farkındalık, kişilerarası etkililik becerilerindeki gelişmeler de gözlenmiştir. Çalışmaya 18-24 yaş arasında lisans öğrencisi olan toplamda 17 kadın katılmıştır. Katılımcılara çevrimiçi öz değerlendirme formu gönderilmiş ve telefon görüşmesi ile başvuruda bulunanlara geri bildirim yapılmıştır. Seçilen katılımcılara Sosyodemografik Bilgi Formu, Beş Faktörlü Bilgece Farkındalık Ölçeği-Kısa Form, Duygu Düzenleme Güçlüğü Ölçeği-Kısa Form, Kişilerarası Yetkinlik Ölçeği-Kısa Formu, Depresyon Kaygı Stres Ölçeği, grup beceri eğitimine katılmadan önce, 4. oturumdan sonra ve 8. haftanın sonunda çevrimiçi olarak gönderilmiştir. Sonuçlara göre, DDT grup beceri eğitiminin depresyon, kaygı ve stres düzeylerinin azalmasında yardımcı olduğu saptanmıştır. Ayrıca, duygu düzenleme ve kişilerarası etkililik becerilerinde de artış gözlenmiştir.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114335661","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-31DOI: 10.57127/10.5455/kpd.26024438m000079xx
Hacer Deği̇rmenci̇, Aynur Bilge Çeti̇nkaya, Gözde SAYIN KARAKAŞ
Bu çalışmanın temel amacı genel erteleme davranışı ile kişilik özellikleri, üstbilişsel inançlar ve endişe arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Araştırmaya yaşları 18-68 arasında değişen toplam 217 katılımcı (165 kadın, 52 erkek) dâhil olmuştur. Araştırmanın verileri çevrimiçi olarak toplanmıştır. Kesitsel olarak yürütülen bu çalışmada katılımcılara Demografik Bilgi Formu, Genel Erteleme Ölçeği, Beş Faktör Kişilik Ölçeği, Üstbiliş-30 Ölçeği, Penn-State Endişe Ölçeği uygulanmıştır. Yapılan regresyon analizi sonucunda, genel erteleme davranışını sorumluluk özelliğinin (treytinin) negatif ve bilişsel farkındalığın ise pozitif yönde yordadığı bulunmuştur. Endişenin ise, erteleme davranışını istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yordamadığı görülmüştür. Ayrıca, aracılık analizleri sonucunda bilişsel farkındalığın, sorumluluk ile erteleme davranışı arasındaki ilişkiye kısmi olarak aracılık ettiği bulunmuştur. Sonuç olarak, bu çalışmanın bulguları erteleme davranışının anlaşılmasında üstbilişsel inançların rolünün de değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Ayrıca bu araştırmadan elde edilen sonuçların erteleme sorunlarına yönelik müdahale programlarının geliştirilmesine zemin hazırlayabileceği sonucuna varılmıştır.
{"title":"Erteleme davranışının kişilik özellikleri, üstbilişsel inançlar ve endişe ile ilişkisi","authors":"Hacer Deği̇rmenci̇, Aynur Bilge Çeti̇nkaya, Gözde SAYIN KARAKAŞ","doi":"10.57127/10.5455/kpd.26024438m000079xx","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/10.5455/kpd.26024438m000079xx","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın temel amacı genel erteleme davranışı ile kişilik özellikleri, üstbilişsel inançlar ve endişe arasındaki ilişkilerin incelenmesidir. Araştırmaya yaşları 18-68 arasında değişen toplam 217 katılımcı (165 kadın, 52 erkek) dâhil olmuştur. Araştırmanın verileri çevrimiçi olarak toplanmıştır. Kesitsel olarak yürütülen bu çalışmada katılımcılara Demografik Bilgi Formu, Genel Erteleme Ölçeği, Beş Faktör Kişilik Ölçeği, Üstbiliş-30 Ölçeği, Penn-State Endişe Ölçeği uygulanmıştır. Yapılan regresyon analizi sonucunda, genel erteleme davranışını sorumluluk özelliğinin (treytinin) negatif ve bilişsel farkındalığın ise pozitif yönde yordadığı bulunmuştur. Endişenin ise, erteleme davranışını istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde yordamadığı görülmüştür. Ayrıca, aracılık analizleri sonucunda bilişsel farkındalığın, sorumluluk ile erteleme davranışı arasındaki ilişkiye kısmi olarak aracılık ettiği bulunmuştur. Sonuç olarak, bu çalışmanın bulguları erteleme davranışının anlaşılmasında üstbilişsel inançların rolünün de değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Ayrıca bu araştırmadan elde edilen sonuçların erteleme sorunlarına yönelik müdahale programlarının geliştirilmesine zemin hazırlayabileceği sonucuna varılmıştır.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"43 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125598140","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-31DOI: 10.57127/kpd.26024438m0000111
Sinem Baltaci, Sevda SARI DEMİR, T. Gençöz
Intrusive thoughts and repetitive behaviors are very diverse and occur in numerous forms but people with such different forms of symptoms are diagnosed under the category of obsessive-compulsive disorder (OCD) in the symptom-based system. The social constructivist approach, which is having an increasingly and substantial impact on psychotherapy research, emphasizes the subjectivity of individuals since the therapeutic field focuses on one-on-one work. Although studies on psychotherapy and language use are expanding, specifically the subjectivity of people labeled with the obsessive-compulsive disorder has not yet been studied by using a combination of qualitative, discursive, critical, and language-based perspectives. The main purpose of this study is to critically evaluate the symptom-based diagnosis in the therapeutic process especially OCD symptoms, with a particular emphasis on the subjectivity of people and their discursive practices. For this aim, interviews were conducted with six participants, who diagnosed with OCD and selected via purposive sampling method. As for the qualitative analysis, critical and Lacanian Discourse Analysis perspectives were utilized. The analysis revealed that the participants’ basic signifiers, positioning, and relationships with the Other were quite distinct, although they were all diagnosed under the same category of OCD. Additionally, differentiated discourses of the patients and gender differences emerged crucial issues, that were discussed considering literature. These findings suggested that individuals should be carefully listened to within their subjectivity and psychological structures rather than being broadly categorized based on their symptom similarity. Based on the findings, the current study presents a diagnostic debate and key clinical implications.
{"title":"Beyond Symptom Classification: Analyzing Subjectivity of People Diagnosed with Obsessive Compulsive Disorder Through Lacanian Discourse Analysis Perspective","authors":"Sinem Baltaci, Sevda SARI DEMİR, T. Gençöz","doi":"10.57127/kpd.26024438m0000111","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m0000111","url":null,"abstract":"Intrusive thoughts and repetitive behaviors are very diverse and occur in numerous forms but people with such different forms of symptoms are diagnosed under the category of obsessive-compulsive disorder (OCD) in the symptom-based system. The social constructivist approach, which is having an increasingly and substantial impact on psychotherapy research, emphasizes the subjectivity of individuals since the therapeutic field focuses on one-on-one work. Although studies on psychotherapy and language use are expanding, specifically the subjectivity of people labeled with the obsessive-compulsive disorder has not yet been studied by using a combination of qualitative, discursive, critical, and language-based perspectives. The main purpose of this study is to critically evaluate the symptom-based diagnosis in the therapeutic process especially OCD symptoms, with a particular emphasis on the subjectivity of people and their discursive practices. For this aim, interviews were conducted with six participants, who diagnosed with OCD and selected via purposive sampling method. As for the qualitative analysis, critical and Lacanian Discourse Analysis perspectives were utilized. The analysis revealed that the participants’ basic signifiers, positioning, and relationships with the Other were quite distinct, although they were all diagnosed under the same category of OCD. Additionally, differentiated discourses of the patients and gender differences emerged crucial issues, that were discussed considering literature. These findings suggested that individuals should be carefully listened to within their subjectivity and psychological structures rather than being broadly categorized based on their symptom similarity. Based on the findings, the current study presents a diagnostic debate and key clinical implications.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"76 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114553860","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-31DOI: 10.57127/kpd.26024438.1274658
Esmehan Özer, R. D. Temeltürk
Okuma bozukluğu yani disleksi okumanın sesletim ve anlama boyutlarındaki güçlüklerdir. Yaygın olarak karşılaşılan öğrenme bozukluklarından biri olan disleksinin teknoloji temelli ve yenilikçi bir teknik olan göz izleme ile incelendiği çalışmalarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Göz izleme tekniği aracılığıyla dislektik okurların okuma esnasında sekme ve sabitleme göz hareketlerine ulaşılmakta, elde edilen fizyolojik veriler ile analizler gerçekleştirilmektedir. Böylece dislektik okurların okuma becerilerine ilişkin yapılan analiz ve incelemeler ile okuma performans ve profilleri ortaya konulmaktadır. Bunun yanı sıra son yıllarda bir okurun dislektik olup olmadığının değerlendirilerek tespit edilmesinde göz izleme ve makine öğrenme algoritmalarının birlikte uygulanmaya başlandığı görülmektedir. Bu derleme çalışması ise göz izleme tekniği ve makine öğrenmesi algoritmaları kullanılarak dislektik bireylerin belirlenmesi için yapılan araştırmaların incelenerek özetlenmesini amaçlamaktadır. Bu nedenle makalede göz hareketleri ve makine öğrenmesi algoritmaları ile ilgili tanımlamaların ardından okurlarda disleksinin saptanmasına yönelik İspanyolca, İsveççe, Yunanca ve Fince olmak üzere dört farklı dilde yapılan çalışmalar özetlenmiştir. Dolayısıyla dislektik bireylerin fizyolojik veriler ışığında hem klinik hem de eğitsel olarak değerlendirilip en erken dönemde tanılanmalarının ve bu bireylere özgü müdahale programlarının geliştirilerek zaman kaybedilmeden uygulanmasının, akademik başarısızlığın ve olumsuz yaşantılarının önüne geçilmesi için kritik öneme sahip olduğu düşünülmektedir. Böylece göz izleme ile makine öğrenmesinin tamamlayıcı bir rolle de olsa tanı-değerlendirme süreçlerinde yer alarak psikiyatri kliniklerinde ve rehberlik araştırma merkezlerinde klinik psikolog, rehberlik psikolojik danışmanlık ve özel eğitim alanlarındaki uzmanlar tarafından uygulanması sonucunda doğru tanılamanın zaman kaybı ve ekonomik kayıp olmaksızın yapılabileceğine dikkat çekilmek istenmiştir. Göz izleme ve makine öğrenmesi kullanılarak yüksek doğruluk ile okuma bozukluğunun tanılanabileceğine ilişkin dört farklı dilde yapılan çalışmaların yanı sıra ana dili Türkçe olan dislektik bireylerin de bu yolla en erken dönemde değerlendirilip tanılanabilecekleri ve kendilerine özgü müdahale programlarının tasarlanabileceği öngörülmektedir.
{"title":"Determining reading disorder with eye tracking and machine learning: A review of the literature","authors":"Esmehan Özer, R. D. Temeltürk","doi":"10.57127/kpd.26024438.1274658","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438.1274658","url":null,"abstract":"Okuma bozukluğu yani disleksi okumanın sesletim ve anlama boyutlarındaki güçlüklerdir. Yaygın olarak karşılaşılan öğrenme bozukluklarından biri olan disleksinin teknoloji temelli ve yenilikçi bir teknik olan göz izleme ile incelendiği çalışmalarla sıklıkla karşılaşılmaktadır. Göz izleme tekniği aracılığıyla dislektik okurların okuma esnasında sekme ve sabitleme göz hareketlerine ulaşılmakta, elde edilen fizyolojik veriler ile analizler gerçekleştirilmektedir. Böylece dislektik okurların okuma becerilerine ilişkin yapılan analiz ve incelemeler ile okuma performans ve profilleri ortaya konulmaktadır. Bunun yanı sıra son yıllarda bir okurun dislektik olup olmadığının değerlendirilerek tespit edilmesinde göz izleme ve makine öğrenme algoritmalarının birlikte uygulanmaya başlandığı görülmektedir. Bu derleme çalışması ise göz izleme tekniği ve makine öğrenmesi algoritmaları kullanılarak dislektik bireylerin belirlenmesi için yapılan araştırmaların incelenerek özetlenmesini amaçlamaktadır. Bu nedenle makalede göz hareketleri ve makine öğrenmesi algoritmaları ile ilgili tanımlamaların ardından okurlarda disleksinin saptanmasına yönelik İspanyolca, İsveççe, Yunanca ve Fince olmak üzere dört farklı dilde yapılan çalışmalar özetlenmiştir. Dolayısıyla dislektik bireylerin fizyolojik veriler ışığında hem klinik hem de eğitsel olarak değerlendirilip en erken dönemde tanılanmalarının ve bu bireylere özgü müdahale programlarının geliştirilerek zaman kaybedilmeden uygulanmasının, akademik başarısızlığın ve olumsuz yaşantılarının önüne geçilmesi için kritik öneme sahip olduğu düşünülmektedir. Böylece göz izleme ile makine öğrenmesinin tamamlayıcı bir rolle de olsa tanı-değerlendirme süreçlerinde yer alarak psikiyatri kliniklerinde ve rehberlik araştırma merkezlerinde klinik psikolog, rehberlik psikolojik danışmanlık ve özel eğitim alanlarındaki uzmanlar tarafından uygulanması sonucunda doğru tanılamanın zaman kaybı ve ekonomik kayıp olmaksızın yapılabileceğine dikkat çekilmek istenmiştir. Göz izleme ve makine öğrenmesi kullanılarak yüksek doğruluk ile okuma bozukluğunun tanılanabileceğine ilişkin dört farklı dilde yapılan çalışmaların yanı sıra ana dili Türkçe olan dislektik bireylerin de bu yolla en erken dönemde değerlendirilip tanılanabilecekleri ve kendilerine özgü müdahale programlarının tasarlanabileceği öngörülmektedir.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"45 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126822667","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-31DOI: 10.57127/kpd.26024438m000080x
Cansu ALSANCAK AKBULUT, Huri Gül BAYRAM GÜLAÇTI, Başak ŞAHİN ACAR
Individuals use different strategies dealing with their negative emotions and these strategies are associated with various adjustment outcomes. In the family context, parental emotion regulation strategies are also linked to the children’s emotion regulation. One aim of the current study is to examine the type of emotion regulation strategies used by parents in the Turkish cultural context. Another aim is to exploratorily investigate whether parents’ emotion regulation processes emerge in a way that predicts their children’s emotion dysregulation. One hundred seven families that had a child attending primary school participated in this study. We conducted semi-structured interviews with the parents at their homes. Child emotion dysregulation was also measured with the Emotion Regulation Checklist. Based on content analysis, the findings revealed four main themes showing a converging pattern among parents, namely non-confrontation, proactive strategies, metacognitive strategies, and dysregulated expression. In the subsequent quantitative part of the study, parental adaptiveness scores for emotion regulation strategies were calculated to examine relationships with children’s emotion dysregulation. The findings of separate hierarchical regression analyses for mothers and fathers indicated that the maternal, but not paternal, adaptiveness level in emotion regulation significantly predicted the child’s emotion dysregulation after controlling for parental education and the child’s age and gender. These qualitative and quantitative findings contribute to the literature by drawing a comprehensive picture of emotion regulation in the family context in Turkey.
{"title":"Duygu düzenlemenin aile bağlamında incelenmesi: Türkiye'den karma yöntemli bir çalışma","authors":"Cansu ALSANCAK AKBULUT, Huri Gül BAYRAM GÜLAÇTI, Başak ŞAHİN ACAR","doi":"10.57127/kpd.26024438m000080x","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m000080x","url":null,"abstract":"Individuals use different strategies dealing with their negative emotions and these strategies are associated with various adjustment outcomes. In the family context, parental emotion regulation strategies are also linked to the children’s emotion regulation. One aim of the current study is to examine the type of emotion regulation strategies used by parents in the Turkish cultural context. Another aim is to exploratorily investigate whether parents’ emotion regulation processes emerge in a way that predicts their children’s emotion dysregulation. One hundred seven families that had a child attending primary school participated in this study. We conducted semi-structured interviews with the parents at their homes. Child emotion dysregulation was also measured with the Emotion Regulation Checklist. Based on content analysis, the findings revealed four main themes showing a converging pattern among parents, namely non-confrontation, proactive strategies, metacognitive strategies, and dysregulated expression. In the subsequent quantitative part of the study, parental adaptiveness scores for emotion regulation strategies were calculated to examine relationships with children’s emotion dysregulation. The findings of separate hierarchical regression analyses for mothers and fathers indicated that the maternal, but not paternal, adaptiveness level in emotion regulation significantly predicted the child’s emotion dysregulation after controlling for parental education and the child’s age and gender. These qualitative and quantitative findings contribute to the literature by drawing a comprehensive picture of emotion regulation in the family context in Turkey.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"31 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114075370","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-31DOI: 10.5455/kpd.26024438m000088
Yıldız Bilge, Nuran Bi̇ngöl
Yaşamın özellikle erken dönemlerinde kendiliknesnesi ihtiyaçlarının karşılanması veya karşılanmaması kişiliğin gelişmesinde önemli bir role sahiptir. Alanyazın savunmacı bir şekilde kendiliknesnesi ihtiyaçlarına yaklaşma ve onlardan kaçınmanın kişilik bozuklukları ile ilişkili olabileceğine yönelik bulgular ortaya koymuştur. Bu çalışmanın amacı ise kendiliknesnesi ihtiyaçları ile kişilik bozuklukları arasındaki ilişkide savunma mekanizmaları ve kişilerarası ilişki boyutlarının aracı etkilerinin incelenmesidir. Araştırma, yaşları 18-69 (Ort. = 26.27, SS = 8.36) arasında değişen 253’ü kadın (%62.9) ve 149’u erkek (%37.1) olmak üzere toplam 402 kişinin katıldığı kesitsel bir tarama çalışmasıdır. Veriler Sosyo-Demografik Bilgi Formu, Coolidge Eksen II Envanteri Kısa Form, Kendiliknesnesi İhtiyaçları Envanteri, Savunma Biçimleri Testi ve Kişilerarası İlişki Boyutları Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Analizler sonucunda kişilik bozuklukları ile aynalanma- idealizasyon- ikizliğe yaklaşma ve idealizasyon- ikizlikten kaçınma kendiliknesnesi ihtiyaçları, immatür savunma mekanizmaları ve onay bağımlılık değişkenlerinin birbirleriyle pozitif yönde; başkalarına güven ve duygu farkındalığı değişkenlerinin negatif yönde anlamlı ilişkiler gösterdiği saptanmıştır. Kendiliknesnesi ihtiyaçları ve kişilik bozuklukları arasındaki ilişkide immatür ve nevrotik savunmaların, onay bağımlılık, başkalarına güven ve duygu farkındalığı değişkenlerinin belli tip kişilik bozukluklarında kısmi aracılık etkilerinin anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Araştırma bulguları alanyazına dayandırılarak tartışılmış, çalışmaya yönelik sınırlılıklar, teorik literatüre ve klinik uygulamalara ilişkin olası katkılar ve yapılacak yeni çalışmalara yönelik öneriler sunulmuştur.
{"title":"Mediating role of defense mechanisms and dimensions of the interpersonal relationship in the relationship between selfobject needs and personality disorders","authors":"Yıldız Bilge, Nuran Bi̇ngöl","doi":"10.5455/kpd.26024438m000088","DOIUrl":"https://doi.org/10.5455/kpd.26024438m000088","url":null,"abstract":"Yaşamın özellikle erken dönemlerinde kendiliknesnesi ihtiyaçlarının karşılanması veya karşılanmaması kişiliğin gelişmesinde önemli bir role sahiptir. Alanyazın savunmacı bir şekilde kendiliknesnesi ihtiyaçlarına yaklaşma ve onlardan kaçınmanın kişilik bozuklukları ile ilişkili olabileceğine yönelik bulgular ortaya koymuştur. Bu çalışmanın amacı ise kendiliknesnesi ihtiyaçları ile kişilik bozuklukları arasındaki ilişkide savunma mekanizmaları ve kişilerarası ilişki boyutlarının aracı etkilerinin incelenmesidir. Araştırma, yaşları 18-69 (Ort. = 26.27, SS = 8.36) arasında değişen 253’ü kadın (%62.9) ve 149’u erkek (%37.1) olmak üzere toplam 402 kişinin katıldığı kesitsel bir tarama çalışmasıdır. Veriler Sosyo-Demografik Bilgi Formu, Coolidge Eksen II Envanteri Kısa Form, Kendiliknesnesi İhtiyaçları Envanteri, Savunma Biçimleri Testi ve Kişilerarası İlişki Boyutları Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Analizler sonucunda kişilik bozuklukları ile aynalanma- idealizasyon- ikizliğe yaklaşma ve idealizasyon- ikizlikten kaçınma kendiliknesnesi ihtiyaçları, immatür savunma mekanizmaları ve onay bağımlılık değişkenlerinin birbirleriyle pozitif yönde; başkalarına güven ve duygu farkındalığı değişkenlerinin negatif yönde anlamlı ilişkiler gösterdiği saptanmıştır. Kendiliknesnesi ihtiyaçları ve kişilik bozuklukları arasındaki ilişkide immatür ve nevrotik savunmaların, onay bağımlılık, başkalarına güven ve duygu farkındalığı değişkenlerinin belli tip kişilik bozukluklarında kısmi aracılık etkilerinin anlamlı olduğu tespit edilmiştir. Araştırma bulguları alanyazına dayandırılarak tartışılmış, çalışmaya yönelik sınırlılıklar, teorik literatüre ve klinik uygulamalara ilişkin olası katkılar ve yapılacak yeni çalışmalara yönelik öneriler sunulmuştur.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"40 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116680219","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}