Pub Date : 2023-03-31DOI: 10.57127/kpd.26024438m0000113
Fatma Mahperi Uluyol
Son yıllarda yeme bozuklukları oranının hızla artmasında Batı kültürü etkisinde şekillenen ulaşılması zor ideal beden normlarının etkili olduğu düşünülmektedir. Bu normların cinsiyete özgü olduğu, kadınlarda zayıf olma, erkeklerde ise kaslı olma arzusunun beden memnuniyetsizliğini arttırdığı düşünülmektedir. Batı kültüründe bu normlara daha fazla maruz kalındığı için kadınsılığın ve erkeksiliğin ideal beden özellikleri üzerinden yansıtıldığı düşünülmektedir. Fakat son yıllarda iletişim araçları, medya gibi faktörler nedeniyle cinsiyete özgü bu ideal beden normlarının diğer kültürlerde de beden memnuniyetsizliğini arttırdığı düşünülmektedir. Bu çalışmada bu görüşü test etmek için ilişkili özerk benlik yapısına sahip Türkiye popülasyonunda cinsiyete özgü beden memnuniyetsizliği ve yeme tutumları arasındaki ilişkide yaşanılan kültüre göre şekillenen kadınsılık-erkeksilik algısının aracılık etkisi Process Makro analiziyle incelenmiştir. Çalışmaya 430 kadın ve 414 erkek katılmıştır. Ölçüm araçları Ben-Tovim Walker Beden Tutum Ölçeği (BTWBTÖ), Kadınlığa Dair Düşünceler Ölçeği (KDDÖ), Erkeklere Özgü Beden Tutum Ölçeği (EBÖBTÖ), Erkeklik Rol Normları Ölçeği (ERNÖ) ve Yeme Tutum Testidir (YTT). Bulgulara göre kadınlarda zayıf olma, erkeklerde kaslı olma arzusu arttıkça beden memnuniyetsizliği artmaktadır. Kadınlarda kadınsılık normlarına bağlılık arttıkça beden memnuniyetsizliği ve yeme tutumlarındaki bozulmalar artmaktadır. Erkeklerde ise erkeklik normlarına bağlılık arttıkça beden memnuniyetsizliği ve yeme tutumlarındaki bozulmalar artmaktadır. Kadınlarda cinsiyet rol normlarının aracı etkisi bulunamazken, erkeklerde erkeklik normlarının beden memnuniyetsizliği ve yeme tutumları arasında düşük etkide aracılık etkisi bulunmuştur. Sonuç olarak cinsiyete göre ideal beden özellikleri farklılaşmakta ve buna bağlı olarak da yeme bozukluğu gelişme riski değişmektedir.
{"title":"Kadınsılık-erkeklik algısının beden algısı ve yeme tutumları arasındaki aracı rolü","authors":"Fatma Mahperi Uluyol","doi":"10.57127/kpd.26024438m0000113","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m0000113","url":null,"abstract":"Son yıllarda yeme bozuklukları oranının hızla artmasında Batı kültürü etkisinde şekillenen ulaşılması zor ideal beden normlarının etkili olduğu düşünülmektedir. Bu normların cinsiyete özgü olduğu, kadınlarda zayıf olma, erkeklerde ise kaslı olma arzusunun beden memnuniyetsizliğini arttırdığı düşünülmektedir. Batı kültüründe bu normlara daha fazla maruz kalındığı için kadınsılığın ve erkeksiliğin ideal beden özellikleri üzerinden yansıtıldığı düşünülmektedir. Fakat son yıllarda iletişim araçları, medya gibi faktörler nedeniyle cinsiyete özgü bu ideal beden normlarının diğer kültürlerde de beden memnuniyetsizliğini arttırdığı düşünülmektedir. Bu çalışmada bu görüşü test etmek için ilişkili özerk benlik yapısına sahip Türkiye popülasyonunda cinsiyete özgü beden memnuniyetsizliği ve yeme tutumları arasındaki ilişkide yaşanılan kültüre göre şekillenen kadınsılık-erkeksilik algısının aracılık etkisi Process Makro analiziyle incelenmiştir. Çalışmaya 430 kadın ve 414 erkek katılmıştır. Ölçüm araçları Ben-Tovim Walker Beden Tutum Ölçeği (BTWBTÖ), Kadınlığa Dair Düşünceler Ölçeği (KDDÖ), Erkeklere Özgü Beden Tutum Ölçeği (EBÖBTÖ), Erkeklik Rol Normları Ölçeği (ERNÖ) ve Yeme Tutum Testidir (YTT). Bulgulara göre kadınlarda zayıf olma, erkeklerde kaslı olma arzusu arttıkça beden memnuniyetsizliği artmaktadır. Kadınlarda kadınsılık normlarına bağlılık arttıkça beden memnuniyetsizliği ve yeme tutumlarındaki bozulmalar artmaktadır. Erkeklerde ise erkeklik normlarına bağlılık arttıkça beden memnuniyetsizliği ve yeme tutumlarındaki bozulmalar artmaktadır. Kadınlarda cinsiyet rol normlarının aracı etkisi bulunamazken, erkeklerde erkeklik normlarının beden memnuniyetsizliği ve yeme tutumları arasında düşük etkide aracılık etkisi bulunmuştur. Sonuç olarak cinsiyete göre ideal beden özellikleri farklılaşmakta ve buna bağlı olarak da yeme bozukluğu gelişme riski değişmektedir.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"68 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129041004","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-22DOI: 10.57127/kpd.26024438m0000110
Samet Baş, O. Yorulmaz
Interest in internet-based interventions has increased considerably. Prolonged grief disorder is one of the subjects studied with this method. This study includes preliminary findings of the internet-based and therapist-supported prolonged grief intervention program developed in Turkish. The internet-based program consists of 10 written sessions, and after each session, written feedback is given to the participants by the practitioner. The program takes approximately 6-8 weeks. The preliminary effect of the program was handled in a proof-of-concept study style based on a case series design. Self-report measures were taken from the first eight participants who completed the program at four different times (pre-test, post-test, and 1 and 3-month follow-ups). In addition, the written contents of the first and last sessions were analysed by content analysis. As a result of the descriptive findings, remarkable decreases were observed in traumatic grief, global meaning violation, depression, and stress levels in a significant part of the participants between pre-post and follow-up measurements. Also, at least half of the participants had considerable increases in meaning reconstruction scores. In addition, the results of the content analysis indicated that following the intervention, the bereaved individuals expressed less negative and more positive content, as expected. These two data show that the intervention program is promising in reducing the negative symptoms of bereaved individuals and may yield good results with controlled designs for a broader range of participants.
{"title":"Internet-Based Grief Therapy Program for Bereaved Individuals at Risk: A Case Series Study","authors":"Samet Baş, O. Yorulmaz","doi":"10.57127/kpd.26024438m0000110","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m0000110","url":null,"abstract":"Interest in internet-based interventions has increased considerably. Prolonged grief disorder is one of the subjects studied with this method. This study includes preliminary findings of the internet-based and therapist-supported prolonged grief intervention program developed in Turkish. The internet-based program consists of 10 written sessions, and after each session, written feedback is given to the participants by the practitioner. The program takes approximately 6-8 weeks. The preliminary effect of the program was handled in a proof-of-concept study style based on a case series design. Self-report measures were taken from the first eight participants who completed the program at four different times (pre-test, post-test, and 1 and 3-month follow-ups). In addition, the written contents of the first and last sessions were analysed by content analysis. As a result of the descriptive findings, remarkable decreases were observed in traumatic grief, global meaning violation, depression, and stress levels in a significant part of the participants between pre-post and follow-up measurements. Also, at least half of the participants had considerable increases in meaning reconstruction scores. In addition, the results of the content analysis indicated that following the intervention, the bereaved individuals expressed less negative and more positive content, as expected. These two data show that the intervention program is promising in reducing the negative symptoms of bereaved individuals and may yield good results with controlled designs for a broader range of participants.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"7 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"117015078","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-15DOI: 10.57127/kpd.26024438m0000109
Hatice Kübra Aydin
Uzmanlık çalışmaları, temel olarak bir alanda üstün performans sergileyen kişilerin diğer kişilerden farklılaşıp farklılaşmadığını anlamaya çalışır. Aynı zamanda bir alanda üstün performans sergilemenin doğuştan gelen bir yeteneğin mi yoksa yoğun bir çalışmanın sonucu mu olduğu konusu uzmanlıkta yıllardır tartışılmaktadır. Uzman performansın en önemli belirleyicisi kasıtlı alıştırmalar olarak görülse de söz konusu satrancın da içinde olduğu oyunlar olduğunda diğer alanlara kıyasla, açıklamalar çoğunlukla performans düzeyindeki farklılıkların sebebini zeka ile açıklamaya yönelik olmaktadır. Bu nedenle yapılan bu derlemede, çeşitli masa oyunu oyuncularıyla yapılan davranışsal çalışmalarda zeka ile ilişkilendirilen bilişsel becerilerin yerinin uzmanlık bağlamında değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yapılan değerlendirme sonucunda, masa oyunu uzmanlığında performansın belirleyicisinin yalnızca zeka gibi bir bilişsel beceri ya da yalnızca alana özgü yapılan kasıtlı alıştırmalarla değil, her ikisinin etkileşimi olarak ele almak gerektiği çıkarımında bulunulabilir.
{"title":"Masa Oyunu Uzmanlığı Üzerine Bir Derleme: Zeka Uzman Performansın Belirleyicisi Midir?","authors":"Hatice Kübra Aydin","doi":"10.57127/kpd.26024438m0000109","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m0000109","url":null,"abstract":"Uzmanlık çalışmaları, temel olarak bir alanda üstün performans sergileyen kişilerin diğer kişilerden farklılaşıp farklılaşmadığını anlamaya çalışır. Aynı zamanda bir alanda üstün performans sergilemenin doğuştan gelen bir yeteneğin mi yoksa yoğun bir çalışmanın sonucu mu olduğu konusu uzmanlıkta yıllardır tartışılmaktadır. Uzman performansın en önemli belirleyicisi kasıtlı alıştırmalar olarak görülse de söz konusu satrancın da içinde olduğu oyunlar olduğunda diğer alanlara kıyasla, açıklamalar çoğunlukla performans düzeyindeki farklılıkların sebebini zeka ile açıklamaya yönelik olmaktadır. Bu nedenle yapılan bu derlemede, çeşitli masa oyunu oyuncularıyla yapılan davranışsal çalışmalarda zeka ile ilişkilendirilen bilişsel becerilerin yerinin uzmanlık bağlamında değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yapılan değerlendirme sonucunda, masa oyunu uzmanlığında performansın belirleyicisinin yalnızca zeka gibi bir bilişsel beceri ya da yalnızca alana özgü yapılan kasıtlı alıştırmalarla değil, her ikisinin etkileşimi olarak ele almak gerektiği çıkarımında bulunulabilir.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"11 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125612953","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-13DOI: 10.57127/kpd.26024438m0000106
Gül E. Durna, Orçun Yorulmaz
Obsesif-Kompulsif Bozukluğun gelişimi ve sürdürülmesinde etkin faktörlerin doğru ve gerçek zamanlı olarak değerlendirilmesi, tedavisi ve önlenmesi bakımından oldukça önemlidir. Bu çalışmada, Obsesif-Kompulsif Bozukluğun Bilişsel-Davranışçı Modeline ilişkin bileşenlerin ekolojik anlık değerlendirme yöntemi ile incelenmesi amacıyla Deneyim Örnekleme Formu geliştirilmiş ve modele ait bileşenlerin birbirleriyle ilişkili olup olmadığı anlık ve geriye dönük ölçümler ile karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Çalışmaya, uygun örnekleme yöntemi ile 55 yetişkin birey katılmıştır. Katılımcılar, ilk olarak Sosyodemografik Bilgi Formu ve Obsesif İstem Dışı Düşünceler Envanterini doldurmuştur. Deneyim örnekleme yöntemine ilişkin yapılan bilgilendirmenin ardından katılımcıların, akıllı telefonlarına yüklenen bir cep telefonu uygulamasıyla bir gün boyunca belirli zaman aralıklarındaki seçkisiz zamanlarda 8 telefon bildirimi almaları sağlanmış ve her bildirimde telefon ekranında beliren Deneyim Örnekleme Formunu doldurmaları beklenmiştir. Araştırma bulguları öncelikle anlık olarak değerlendirilen olumlu ve olumsuz duygulanım, istemdışı düşünce yoğunluğu, bu düşüncelere yönelik duygusal tepkiler, kontrol zorluğu, kontrol stratejileri ve kompulsiyon değişkenlerinin birbirleriyle ve geriye dönük ölçüm alınan Obsesif İstem Dışı Düşünceler Envanterinin ilgili faktörleri ile anlamlı şekilde ilişkili olduğu görülmüştür. Bunun yanı sıra, Obsesif İstem Dışı Düşünceler Envanteri alt faktörlerinden oluşturulan belirtilerde uç gruplar, anlık ölçümlenen değişkenler açısından karşılaştırılmış ve gruplar arası anlamlı farklar elde edilmiştir. Araştırma sonuçları, deneyim örnekleme yönteminin güncel model doğrultusunda Obsesif-Kompulsif Bozukluğu başlatan ve sürdüren bilişsel faktörleri sorgulama ve etkili değişkenleri daha gerçekçi ve anlık değerlendirme amacıyla kullanılabileceğini göstermektedir. Ekolojik geçerliği yüksek olan bu yöntemin, Obsesif-Kompulsif Bozukluğun değerlendirilmesi ve tedavisine önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.
{"title":"Obsesif Kompulsif Bozukluğun Bilişsel-Davranışçı Modelinin Anlık ve Geriye Dönük Ölçümler ile İncelenmesi: Deneyim Örnekleme Yöntemine Dair Bir Ön Çalışma","authors":"Gül E. Durna, Orçun Yorulmaz","doi":"10.57127/kpd.26024438m0000106","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m0000106","url":null,"abstract":"Obsesif-Kompulsif Bozukluğun gelişimi ve sürdürülmesinde etkin faktörlerin doğru ve gerçek zamanlı olarak değerlendirilmesi, tedavisi ve önlenmesi bakımından oldukça önemlidir. Bu çalışmada, Obsesif-Kompulsif Bozukluğun Bilişsel-Davranışçı Modeline ilişkin bileşenlerin ekolojik anlık değerlendirme yöntemi ile incelenmesi amacıyla Deneyim Örnekleme Formu geliştirilmiş ve modele ait bileşenlerin birbirleriyle ilişkili olup olmadığı anlık ve geriye dönük ölçümler ile karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiştir. Çalışmaya, uygun örnekleme yöntemi ile 55 yetişkin birey katılmıştır. Katılımcılar, ilk olarak Sosyodemografik Bilgi Formu ve Obsesif İstem Dışı Düşünceler Envanterini doldurmuştur. Deneyim örnekleme yöntemine ilişkin yapılan bilgilendirmenin ardından katılımcıların, akıllı telefonlarına yüklenen bir cep telefonu uygulamasıyla bir gün boyunca belirli zaman aralıklarındaki seçkisiz zamanlarda 8 telefon bildirimi almaları sağlanmış ve her bildirimde telefon ekranında beliren Deneyim Örnekleme Formunu doldurmaları beklenmiştir. Araştırma bulguları öncelikle anlık olarak değerlendirilen olumlu ve olumsuz duygulanım, istemdışı düşünce yoğunluğu, bu düşüncelere yönelik duygusal tepkiler, kontrol zorluğu, kontrol stratejileri ve kompulsiyon değişkenlerinin birbirleriyle ve geriye dönük ölçüm alınan Obsesif İstem Dışı Düşünceler Envanterinin ilgili faktörleri ile anlamlı şekilde ilişkili olduğu görülmüştür. Bunun yanı sıra, Obsesif İstem Dışı Düşünceler Envanteri alt faktörlerinden oluşturulan belirtilerde uç gruplar, anlık ölçümlenen değişkenler açısından karşılaştırılmış ve gruplar arası anlamlı farklar elde edilmiştir. Araştırma sonuçları, deneyim örnekleme yönteminin güncel model doğrultusunda Obsesif-Kompulsif Bozukluğu başlatan ve sürdüren bilişsel faktörleri sorgulama ve etkili değişkenleri daha gerçekçi ve anlık değerlendirme amacıyla kullanılabileceğini göstermektedir. Ekolojik geçerliği yüksek olan bu yöntemin, Obsesif-Kompulsif Bozukluğun değerlendirilmesi ve tedavisine önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"19 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116100503","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-03DOI: 10.57127/kpd.26024438m0000108
Yasemin MERAL ÖĞÜTÇÜ, İbrahim Yakin, Gamze Çarboğga, Ö. Bayram
Kovid-19 salgını insan psikolojisine dair bir tehdit oluşturmakta ve anksiyete seviyesinde artışa sebep olabilmektedir. Bireyler salgın sürecindeki belirsizlikle birlikte sağlık, ekonomi, eğitim ya da gelecek gibi farklı alanlar hakkında endişe duymaktadırlar. Bu nedenle, Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) semptomlarında artış olması beklenmektedir. Mevcut çalışma, Kovid-19 kaynaklı endişe ve YAB semptomları arasındaki ilişkiyi incelemeyi ve farkındalık, bilişsel kontrol ve bilişsel esneklik faktörlerinin bu ilişki üzerindeki aracı rollerini araştırmayı amaçlamıştır. Bu çalışmaya 18 ile 75 yaşları arasındaki 458 kişi katılmıştır (%78.4 kadın, %21.6 erkek). Veriler Kovid-19 kaynaklı endişe (KKE), YAB semptomları, Bilinçli Farkındalık (BF), Bilişsel Esneklik (BE) ve Bilişsel Kontrol (BK) öz-bildirim ölçekleri kullanılarak çevrimiçi anket yöntemiyle toplanmıştır. Mevcut çalışmanın sonuçları, KKE’nin YAB semptomlarını anlamlı biçimde yordadığını göstermiştir. Salgının sonuçlarına ilişkin endişeler arttıkça YAB semptomları da artmaktadır. Dahası, bu ilişkiye BF ve BK aracı etmektedir. Bilinçli farkındalığı ve BK yüksek olan kişiler daha az YAB semptomu raporlamışlardır. BE kaygı semptomlarını azalttığı bilinse de aracı rolü bu ilişkide anlamlı bulunmamıştır. YAB’da, bireylerin kaygıları gerçek dışı olmasa da çoğunlukla gerçek bir tehdit ile de bağlantılı değildir. Fakat salgına ilişkin endişeler gerçek bir tehdit ile ilişkili olduğundan salgın hakkındaki inançlar ve düşünceler işlevsiz olmayabilir. Bu inançları değiştirmektense, bilişsel kontrolde olduğu gibi, dikkati amaç doğrultusunda yönlendirebilme becerisine sahip olmak daha anlamlı olabilir. Ayrıca, salgın pek çok insanı olumsuz etkilemiştir. Bu deneyimleri yargılayıcı olmayan bir şekilde kabul etmek daha işlevsel bir yol olabilir. Sonuçlarımız, salgın sırasında YAB semptomlarına sahip olan bireylerin bilinçli farkındalık ve bilişsel kontrol temelli müdahalelerden faydalanabileceğini vurgulamaktadır.
{"title":"Kovid-19 Kaynaklı Endişenin Yaygın Anksiyete Bozukluğuna Etkisinde Bilinçli Farkındalık, Bilişsel Kontrol ve Bilişsel Esneklik Değişkenlerinin Aracı Rolü","authors":"Yasemin MERAL ÖĞÜTÇÜ, İbrahim Yakin, Gamze Çarboğga, Ö. Bayram","doi":"10.57127/kpd.26024438m0000108","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m0000108","url":null,"abstract":"Kovid-19 salgını insan psikolojisine dair bir tehdit oluşturmakta ve anksiyete seviyesinde artışa sebep olabilmektedir. Bireyler salgın sürecindeki belirsizlikle birlikte sağlık, ekonomi, eğitim ya da gelecek gibi farklı alanlar hakkında endişe duymaktadırlar. Bu nedenle, Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) semptomlarında artış olması beklenmektedir. Mevcut çalışma, Kovid-19 kaynaklı endişe ve YAB semptomları arasındaki ilişkiyi incelemeyi ve farkındalık, bilişsel kontrol ve bilişsel esneklik faktörlerinin bu ilişki üzerindeki aracı rollerini araştırmayı amaçlamıştır. Bu çalışmaya 18 ile 75 yaşları arasındaki 458 kişi katılmıştır (%78.4 kadın, %21.6 erkek). Veriler Kovid-19 kaynaklı endişe (KKE), YAB semptomları, Bilinçli Farkındalık (BF), Bilişsel Esneklik (BE) ve Bilişsel Kontrol (BK) öz-bildirim ölçekleri kullanılarak çevrimiçi anket yöntemiyle toplanmıştır. Mevcut çalışmanın sonuçları, KKE’nin YAB semptomlarını anlamlı biçimde yordadığını göstermiştir. Salgının sonuçlarına ilişkin endişeler arttıkça YAB semptomları da artmaktadır. Dahası, bu ilişkiye BF ve BK aracı etmektedir. Bilinçli farkındalığı ve BK yüksek olan kişiler daha az YAB semptomu raporlamışlardır. BE kaygı semptomlarını azalttığı bilinse de aracı rolü bu ilişkide anlamlı bulunmamıştır. YAB’da, bireylerin kaygıları gerçek dışı olmasa da çoğunlukla gerçek bir tehdit ile de bağlantılı değildir. Fakat salgına ilişkin endişeler gerçek bir tehdit ile ilişkili olduğundan salgın hakkındaki inançlar ve düşünceler işlevsiz olmayabilir. Bu inançları değiştirmektense, bilişsel kontrolde olduğu gibi, dikkati amaç doğrultusunda yönlendirebilme becerisine sahip olmak daha anlamlı olabilir. Ayrıca, salgın pek çok insanı olumsuz etkilemiştir. Bu deneyimleri yargılayıcı olmayan bir şekilde kabul etmek daha işlevsel bir yol olabilir. Sonuçlarımız, salgın sırasında YAB semptomlarına sahip olan bireylerin bilinçli farkındalık ve bilişsel kontrol temelli müdahalelerden faydalanabileceğini vurgulamaktadır.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"11 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134007104","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-01DOI: 10.57127/kpd.26024438m0000107
Gamze Özdemi̇r
The Impostor Phenomenon is defined as the inability of individuals to internalize their achievements, believing they are fraudulent. The first aim of this study is to determine the prevalence of the Impostor Phenomenon in women in Turkey. The second aim of the present study is to describe the demographic risk factors of the Impostor Phenomenon. A total of 677 women who work or are undergraduate / graduate students in one of Turkey's four metropolitan cities (Ankara, Bursa, Istanbul, and Izmir) participated in the research. The snowball sampling technique was used for data collection. The ages of the participants ranged from 18 to 65 years (Mage = 31.36, SD = 9.67). The Clance Impostor Phenomenon Scale was used to measure the Impostor Phenomenon, and the Demographic Information Form was used to collect demographic characteristics. The findings showed that 65.73% of the participants had feelings of fraud at least at a moderate level. About 3% of them suffered from the Impostor Phenomenon intensely. In addition, it was found that the Impostor Phenomenon increased as age and duration of occupation decreased. When age was controlled for, it was revealed that low socio-economic status, postgraduate studentship, and postgraduate degree were associated with increased Impostor Phenomenon levels. These findings are discussed in light of the literature on the Impostor Phenomenon and mental health.
{"title":"Feelings of Fraud among High Achieving Women in Turkey: Prevalence and Demographic Risk Factors of the Impostor Phenomenon","authors":"Gamze Özdemi̇r","doi":"10.57127/kpd.26024438m0000107","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m0000107","url":null,"abstract":"The Impostor Phenomenon is defined as the inability of individuals to internalize their achievements, believing they are fraudulent. The first aim of this study is to determine the prevalence of the Impostor Phenomenon in women in Turkey. The second aim of the present study is to describe the demographic risk factors of the Impostor Phenomenon. A total of 677 women who work or are undergraduate / graduate students in one of Turkey's four metropolitan cities (Ankara, Bursa, Istanbul, and Izmir) participated in the research. The snowball sampling technique was used for data collection. The ages of the participants ranged from 18 to 65 years (Mage = 31.36, SD = 9.67). The Clance Impostor Phenomenon Scale was used to measure the Impostor Phenomenon, and the Demographic Information Form was used to collect demographic characteristics. The findings showed that 65.73% of the participants had feelings of fraud at least at a moderate level. About 3% of them suffered from the Impostor Phenomenon intensely. In addition, it was found that the Impostor Phenomenon increased as age and duration of occupation decreased. When age was controlled for, it was revealed that low socio-economic status, postgraduate studentship, and postgraduate degree were associated with increased Impostor Phenomenon levels. These findings are discussed in light of the literature on the Impostor Phenomenon and mental health.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"25 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116007208","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-01-21DOI: 10.57127/10.57127/kpd.26024438m0000105
Şükriye Açar, Müjgan İnözü
Obsesif güvensizlik, romantik ilişki ve partner odaklı obsesif kompulsif belirtilerin ek bir alanı olarak kavramsallaştırılmıştır. Bu araştırmanın amacı, obsesif güvensizlik belirtilerinin değerlendirilmesine olanak verecek olan Obsesif Güvensizlik Ölçeği’nin Türkçe formunun psikometrik özelliklerini incelemektir. Araştırmanın örneklemini 18- 59 yaş aralığında, devam eden romantik bir ilişki içerisinde olan 316 katılımcı (225 kadın ve 73 erkek) oluşturmaktadır. İnternet aracılığıyla ulaşılan katılımcılardan, Obsesif Güvensizlik Ölçeği, Obsesif Kompulsif Envanteri-Gözden Geçirilmiş Form, Obsesif İnançlar Anketi-9, Romantik İlişki Obsesyon ve Kompulsiyonları Ölçeği ve Partnere İlişkin Obsesif-Kompulsif Belirti Ölçeği’ni içeren ölçek setini doldurmaları istenmiştir. Doğrulayıcı Faktör Analizi sonuçlarına göre, Obsesif Güvensizlik Ölçeği’nin faktör yapısının orijinal ölçeğin tek faktörlü yapısı ile uyuştuğu bulunmuştur. Yapılan diğer analizler, ölçeğin tatmin edici düzeyde bileşen ve ayırt edici geçerliğe sahip olduğunu göstermiştir. Aynı zamanda iç tutarlılık katsayısı, iki yarı test korelasyonu ve Spearman Brown katsayısı ölçeğin orijinal ölçekle paralel düzeyde güvenirlik değerleri olduğuna işaret etmiştir. Bu araştırma, Obsesif Güvensizlik Ölçeği’nin geçerli ve güvenilir bir ölçüm aracında olması gereken nitelikleri taşıdığını ve kültürlerarası karşılaştırmaya olanak verecek şekilde Türkiye örnekleminde kullanımının uygun olduğunu göstermiştir.
{"title":"Obsesif Güvensizlik Ölçeği’nin Türkçeye uyarlanması ve psikometrik özelliklerinin incelenmesi","authors":"Şükriye Açar, Müjgan İnözü","doi":"10.57127/10.57127/kpd.26024438m0000105","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/10.57127/kpd.26024438m0000105","url":null,"abstract":"Obsesif güvensizlik, romantik ilişki ve partner odaklı obsesif kompulsif belirtilerin ek bir alanı olarak kavramsallaştırılmıştır. Bu araştırmanın amacı, obsesif güvensizlik belirtilerinin değerlendirilmesine olanak verecek olan Obsesif Güvensizlik Ölçeği’nin Türkçe formunun psikometrik özelliklerini incelemektir. Araştırmanın örneklemini 18- 59 yaş aralığında, devam eden romantik bir ilişki içerisinde olan 316 katılımcı (225 kadın ve 73 erkek) oluşturmaktadır. İnternet aracılığıyla ulaşılan katılımcılardan, Obsesif Güvensizlik Ölçeği, Obsesif Kompulsif Envanteri-Gözden Geçirilmiş Form, Obsesif İnançlar Anketi-9, Romantik İlişki Obsesyon ve Kompulsiyonları Ölçeği ve Partnere İlişkin Obsesif-Kompulsif Belirti Ölçeği’ni içeren ölçek setini doldurmaları istenmiştir. Doğrulayıcı Faktör Analizi sonuçlarına göre, Obsesif Güvensizlik Ölçeği’nin faktör yapısının orijinal ölçeğin tek faktörlü yapısı ile uyuştuğu bulunmuştur. Yapılan diğer analizler, ölçeğin tatmin edici düzeyde bileşen ve ayırt edici geçerliğe sahip olduğunu göstermiştir. Aynı zamanda iç tutarlılık katsayısı, iki yarı test korelasyonu ve Spearman Brown katsayısı ölçeğin orijinal ölçekle paralel düzeyde güvenirlik değerleri olduğuna işaret etmiştir. Bu araştırma, Obsesif Güvensizlik Ölçeği’nin geçerli ve güvenilir bir ölçüm aracında olması gereken nitelikleri taşıdığını ve kültürlerarası karşılaştırmaya olanak verecek şekilde Türkiye örnekleminde kullanımının uygun olduğunu göstermiştir.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"47 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125266827","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-12-22DOI: 10.57127/kpd.26024438m0000104
Selva Ülbe, Gülay Dirik
Son yıllarda kanser tanısı almış kişilerin yalnızca yaşadıkları olumsuz psikolojik semptomları azaltmayı değil, aynı zamanda kişilerin yaşamdaki anlam kaynaklarını ve değerleri ile temasa geçerek yaşamlarını zenginleştirmeyi amaçlayan çeşitli anlam temelli müdahale geliştirilmiştir. Mevcut çalışmanın amacı kanser tanısı alan kişilerde doğrudan yaşamda anlam ve amaç duygularını geliştirmeye odaklanan müdahalelerin özelliklerini ve sonuçlarını sistematik olarak incelemektir. Bu kapsamda PsychINFO, MEDLINE, CINAHL Complete, PubMed, Scopus ve Web of Science olmak üzere toplamda altı elektronik veri tabanı kullanılarak sistematik bir literatür taraması yapılmıştır. 2000-2022 yılları arasında yapılan tarama sonucunda kanser tanısı almış kişiler için doğrudan anlam yaratmaya ve yaşamda anlam duygusuna odaklanan 14 farklı müdahale programını içeren 20 çalışmaya ulaşılmıştır. Derlemede yer alan araştırmaların örneklemini çoğunlukla kadın, orta yaş ve üzeri olan ve ileri evre kanser tanısı alan kişiler oluşturmuştur. Meme ve akciğer kanseri bu derlemedeki araştırmalarda en çok yer alan kanser türüdür. Derlemeye dâhil edilen çalışmaların çoğunluğunun kuramsal olarak Frankl’ın çalışmalarından etkilendiği ve psikoterapide varoluşsal yaklaşımı benimsedikleri görülmektedir. Anlam odaklı müdahale programlarının etkileri değerlendirildiğinde ise yapılan müdahalelerin anlam duygusunu, yaşam kalitesini ve spiritüel iyi oluş düzeylerini iyileştirmede büyük oranda etkili olduğu görülmektedir. Ayrıca anksiyete, depresyon, duygusal sıkıntı, iyimserlik ve umutsuzluk düzeyleri üzerinde görece olumlu etkileri olduğu düşünülmektedir. Bu kapsamda anlam odaklı müdahalelerinin kanser tanısı almış kişilerin hem anlam ve varoluşla ilgili sorularını hem de duygusal sıkıntılarını ele almada umut verici bir yaklaşım olduğu görülmektedir. Diğer taraftan anlam odaklı müdahalelere ilişkin daha kapsamlı çıkarımlar yapabilmek için daha titiz bir araştırma metodolojisi kullanan yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.
{"title":"Kanser Tanısı almış Kişilere Uygulanan Anlam Temelli Müdahale Programları: Sistematik bir Derleme","authors":"Selva Ülbe, Gülay Dirik","doi":"10.57127/kpd.26024438m0000104","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m0000104","url":null,"abstract":"Son yıllarda kanser tanısı almış kişilerin yalnızca yaşadıkları olumsuz psikolojik semptomları azaltmayı değil, aynı zamanda kişilerin yaşamdaki anlam kaynaklarını ve değerleri ile temasa geçerek yaşamlarını zenginleştirmeyi amaçlayan çeşitli anlam temelli müdahale geliştirilmiştir. Mevcut çalışmanın amacı kanser tanısı alan kişilerde doğrudan yaşamda anlam ve amaç duygularını geliştirmeye odaklanan müdahalelerin özelliklerini ve sonuçlarını sistematik olarak incelemektir. Bu kapsamda PsychINFO, MEDLINE, CINAHL Complete, PubMed, Scopus ve Web of Science olmak üzere toplamda altı elektronik veri tabanı kullanılarak sistematik bir literatür taraması yapılmıştır. 2000-2022 yılları arasında yapılan tarama sonucunda kanser tanısı almış kişiler için doğrudan anlam yaratmaya ve yaşamda anlam duygusuna odaklanan 14 farklı müdahale programını içeren 20 çalışmaya ulaşılmıştır. Derlemede yer alan araştırmaların örneklemini çoğunlukla kadın, orta yaş ve üzeri olan ve ileri evre kanser tanısı alan kişiler oluşturmuştur. Meme ve akciğer kanseri bu derlemedeki araştırmalarda en çok yer alan kanser türüdür. Derlemeye dâhil edilen çalışmaların çoğunluğunun kuramsal olarak Frankl’ın çalışmalarından etkilendiği ve psikoterapide varoluşsal yaklaşımı benimsedikleri görülmektedir. Anlam odaklı müdahale programlarının etkileri değerlendirildiğinde ise yapılan müdahalelerin anlam duygusunu, yaşam kalitesini ve spiritüel iyi oluş düzeylerini iyileştirmede büyük oranda etkili olduğu görülmektedir. Ayrıca anksiyete, depresyon, duygusal sıkıntı, iyimserlik ve umutsuzluk düzeyleri üzerinde görece olumlu etkileri olduğu düşünülmektedir. Bu kapsamda anlam odaklı müdahalelerinin kanser tanısı almış kişilerin hem anlam ve varoluşla ilgili sorularını hem de duygusal sıkıntılarını ele almada umut verici bir yaklaşım olduğu görülmektedir. Diğer taraftan anlam odaklı müdahalelere ilişkin daha kapsamlı çıkarımlar yapabilmek için daha titiz bir araştırma metodolojisi kullanan yeni çalışmalara ihtiyaç vardır.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"37 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122080943","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-11-21DOI: 10.57127/kpd.26024438m000103
Nice Ergut, Emrah Keser
The current study aimed to test the effectiveness of the Virtual Body Project (vBP) on self-esteem, disordered eating attitudes, and psychological symptoms in young females. A pretest posttest control group design was used in the study. The intervention (vBP, N = 40) and placebo (Expressive Writing, N=33) groups were determined using random assignment. The Body Mass Index (BMI), Brief Symptom Inventory (BSI), Eating Disorder Examination Questionnaire (EDE-Q), Body Image Quality of Life (BIQLI), and Rosenberg Self-Esteem Scale (RSES) were administered. The groups did not differ in terms of pretest scores. However, the intervention group had significantly lower EDE-Q, BIQLI, BSI scores, and higher RSES scores than the placebo group in the post-test assessment. Within-subjects comparisons showed that the placebo group’s pretest and post-test scores were not significantly different. However, the EDE-Q, BIQLI, and BSI posttest scores were found to be significantly lower than the pretest scores in the intervention group. In addition, the RSES post-test scores were significantly higher than the RSES pretest scores in the intervention group. The current study indicated that the Virtual Body Project was found to be an effective intervention on eating disorder risk factors, psychological symptoms, and self-esteem in young females. It is thought that the Virtual Body Project, which is applied to groups online, makes an extremely important contribution to preventive mental health studies.
{"title":"Testing the efficacy of the Virtual Body Project in a sample of Turkish female university students using a Randomized Controlled Trial","authors":"Nice Ergut, Emrah Keser","doi":"10.57127/kpd.26024438m000103","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m000103","url":null,"abstract":"The current study aimed to test the effectiveness of the Virtual Body Project (vBP) on self-esteem, disordered eating attitudes, and psychological symptoms in young females. A pretest posttest control group design was used in the study. The intervention (vBP, N = 40) and placebo (Expressive Writing, N=33) groups were determined using random assignment. The Body Mass Index (BMI), Brief Symptom Inventory (BSI), Eating Disorder Examination Questionnaire (EDE-Q), Body Image Quality of Life (BIQLI), and Rosenberg Self-Esteem Scale (RSES) were administered. The groups did not differ in terms of pretest scores. However, the intervention group had significantly lower EDE-Q, BIQLI, BSI scores, and higher RSES scores than the placebo group in the post-test assessment. Within-subjects comparisons showed that the placebo group’s pretest and post-test scores were not significantly different. However, the EDE-Q, BIQLI, and BSI posttest scores were found to be significantly lower than the pretest scores in the intervention group. In addition, the RSES post-test scores were significantly higher than the RSES pretest scores in the intervention group. The current study indicated that the Virtual Body Project was found to be an effective intervention on eating disorder risk factors, psychological symptoms, and self-esteem in young females. It is thought that the Virtual Body Project, which is applied to groups online, makes an extremely important contribution to preventive mental health studies.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"109 3","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-11-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131943580","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2022-09-29DOI: 10.57127/kpd.26024438m0000102
Gamze Taşki̇reç, Gaye Solmazer
Yakın ilişki deneyimlerinde bireylerin, zaman zaman incitici davranışlarla karşılaşmaları sebebiyle, ilişkilerin devam etmesinde affetmenin önemli bir yere sahip olduğu tartışılmaktadır (McCullough, 2001). Affetmenin ilişkiler üzerindeki önemi değerlendirildiğinde, affetmeyi kolaylaştıran faktörlerin ve ilgili mekanizmaların araştırılmasının son derece değerli olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda bu çalışmanın amacı, algılanan partner duyarlılığı ve affetme arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkide kişilerarası duygu düzenleme stratejilerinden olan “birlikte kara kara düşünme” ve “birlikte yeniden değerlendirmenin” aracılık etkilerini evli bireyler üzerinde incelemektir. Çalışmanın örneklemini yaşları 24-65 arasında değişen 187 evli birey oluşturmaktadır. Çalışmada algılanan partner duyarlılığı, kişilerarası duygu düzenleme stratejileri ve affetmenin ölçülmesine yönelik çevrimiçi anket bataryası kullanılmıştır. İstatiksel analizler algılanan partner duyarlılığı ve affetme arasında pozitif bir ilişki bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca, bu ilişkide birlikte yeniden değerlendirmenin kısmi aracı rolü bulunmaktadır. Bu sonuçlar doğrultusunda, çiftlerle yürütülen affetme programlarında, algılanan partner desteği ve duyarlılığına, aynı zamanda ilişki bağlamında duygu düzenleme becerilerinin geliştirilmesine odaklanmanın faydalı olabileceği düşünülmektedir.
{"title":"Evli bireylerde algılanan partner duyarlılığı ve affetme ilişkisi: Kişilerarası duygu düzenlemenin aracı rolü","authors":"Gamze Taşki̇reç, Gaye Solmazer","doi":"10.57127/kpd.26024438m0000102","DOIUrl":"https://doi.org/10.57127/kpd.26024438m0000102","url":null,"abstract":"Yakın ilişki deneyimlerinde bireylerin, zaman zaman incitici davranışlarla karşılaşmaları sebebiyle, ilişkilerin devam etmesinde affetmenin önemli bir yere sahip olduğu tartışılmaktadır (McCullough, 2001). Affetmenin ilişkiler üzerindeki önemi değerlendirildiğinde, affetmeyi kolaylaştıran faktörlerin ve ilgili mekanizmaların araştırılmasının son derece değerli olduğu düşünülmektedir. Bu doğrultuda bu çalışmanın amacı, algılanan partner duyarlılığı ve affetme arasındaki ilişkiyi ve bu ilişkide kişilerarası duygu düzenleme stratejilerinden olan “birlikte kara kara düşünme” ve “birlikte yeniden değerlendirmenin” aracılık etkilerini evli bireyler üzerinde incelemektir. Çalışmanın örneklemini yaşları 24-65 arasında değişen 187 evli birey oluşturmaktadır. Çalışmada algılanan partner duyarlılığı, kişilerarası duygu düzenleme stratejileri ve affetmenin ölçülmesine yönelik çevrimiçi anket bataryası kullanılmıştır. İstatiksel analizler algılanan partner duyarlılığı ve affetme arasında pozitif bir ilişki bulunduğunu göstermektedir. Ayrıca, bu ilişkide birlikte yeniden değerlendirmenin kısmi aracı rolü bulunmaktadır. Bu sonuçlar doğrultusunda, çiftlerle yürütülen affetme programlarında, algılanan partner desteği ve duyarlılığına, aynı zamanda ilişki bağlamında duygu düzenleme becerilerinin geliştirilmesine odaklanmanın faydalı olabileceği düşünülmektedir.","PeriodicalId":344209,"journal":{"name":"Klinik Psikoloji Dergisi","volume":"134 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-09-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134336850","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}