Rabi̇ye Altinbaş, Aysel Yağmuroğlu, Esi̇n Çeti̇n, Sali̇h Çaprak, Si̇nan Türkay, Emi̇ne Karkaç, Senem Tüfekçi̇oğlu, Serdar Efe, Ali Uncu
Giriş: SARS CoV-2’nin, diğer solunum yolu patojenleri ile koenfeksiyonu, hastalığın seyrini kötüleştirir. COVID-19 hastalarının başarılı tedavisi için, antimikrobiyal tedavi uygulanmaktadır. Ancak uygunsuz antimikrobiyal kullanımı, dirençli patojenlerin artmasına, yeni direnç paternlerinin ortaya çıkmasına, tedavisi güç, mortalitesi yüksek enfeksiyonlara neden olur. COVID-19 hastalarında daha iyi terapötik sonuçlar elde etmek ve ampirik antimikrobiyal tedavi stratejilerinin belirlenmesine katkı sağlamak amacı ile kendi merkezimizdeki koenfeksiyonlar analiz edildi. Yöntemler: Nazofaringeal sürüntü örnekleri RT-PZR test yöntemi kullanılarak SARS CoV-2 virüsü yönünden, solunum yolu örnekleri (balgam, bronkoalveolar lavaj, trakeal aspirat) de bakteri/mantar kültürleri yönünden test edildi. İzolatların tanımlanması ve antibiyotik duyarlılığı için Vitek 2 Compact (Biomerieux, Fransa) cihazı kullanıldı. Bulgular: COVID-19 testi pozitif olan hastalar arasında 15 vakada (15/1093 %1.4) bakteriyel/fungal koenfeksiyon görüldü. 3 vakada birden fazla mikroorganizma olmak üzere koenfeksiyonlarda toplam 18 mikroorganizma izole edildi. Bunlar, 10 Gram-negatif bakteri (%55.6), 2 Gram-pozitif bakteri (%11.1) ve 6 maya mantarı (%33.3) olarak raporlandı. Üreyen bakteri türleri sırası ile: Aeromonas hydrophila/caviae (n=2), Burkholderia cepacia (n=2), Pseudomonas aeruginosa (n=2), Acinetobacter baumannii (n=2), Achromobacter xylosoxidans (n=1), Serratia marcescens (n=1) ve Staphylococcus aureus (n=2) olarak tanımlandı. Mayaların türleri de Candida albicans (n=2), Candida glabrata (n=2) ve Candida kefyr (n=2) olarak tanımlandı. Burkholderia cepacia, Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter baumannii izolatları çok ilaca dirençli olarak bulundu. İki Acinetobacter baumannii türü hariç, hiçbir izolatta karbapenem direncine rastlanmadı. En yüksek direnç gentamisin (%83.3) ve siprofloksasine (%83.3) karşı bulundu. Trimetoprim/sulfametoxazole (%66.7), piperasillin/tazobactam (%66.7) ve amikasin’e (%40) ise daha düşük oranlarda direnç tespit edildi. Her iki Staphylococcus aureus’ta metisilin direnci tespit edildi. Bakterilerin hiçbirinde kolistine direnç görülmedi. Gram pozitif bakteriler vankomisin, linezolid ve tigesikline duyarlı olarak bulundu. Sonuç: Çalışmamızda, COVID-19 tanısı almış ve eş zamanlı solunum yolu örnekleri kültürü istenen hastalardaki bakteriyel/fungal koenfeksiyonları inceledik. Koenfeksiyon sıklığı düşük olmasına rağmen antimikrobiyal direnç oranları yüksek bulundu. Bu sonuçlara göre, yüksek antimikrobiyal direnç oranlarını önlemek için her merkezin, antimikrobiyal yönetim programı uygulaması önemlidir. Tedavisi güç, mortalitesi yüksek enfeksiyonların ve artan direnç oranlarının önlenmesinde enfeksiyon kontrol yöntemlerine uymak ve geniş spektrumlu antimikrobiyalleri uygun kullanmak kritik öneme sahiptir. Ülkemizde COVID-19 hastalarının bakteriyel/fungal koenfeksiyonları hakkında henüz yeterli veri yoktur. Bu bağlamda çalışmamızın, sözkonusu hastalar içi
{"title":"COVID-19 TANILI HASTALARDA KOENFEKSİYONLAR VE ANTİMİKROBİYAL DİRENÇ","authors":"Rabi̇ye Altinbaş, Aysel Yağmuroğlu, Esi̇n Çeti̇n, Sali̇h Çaprak, Si̇nan Türkay, Emi̇ne Karkaç, Senem Tüfekçi̇oğlu, Serdar Efe, Ali Uncu","doi":"10.48176/esmj.2023.113","DOIUrl":"https://doi.org/10.48176/esmj.2023.113","url":null,"abstract":"Giriş: SARS CoV-2’nin, diğer solunum yolu patojenleri ile koenfeksiyonu, hastalığın seyrini kötüleştirir. COVID-19 hastalarının başarılı tedavisi için, antimikrobiyal tedavi uygulanmaktadır. Ancak uygunsuz antimikrobiyal kullanımı, dirençli patojenlerin artmasına, yeni direnç paternlerinin ortaya çıkmasına, tedavisi güç, mortalitesi yüksek enfeksiyonlara neden olur. COVID-19 hastalarında daha iyi terapötik sonuçlar elde etmek ve ampirik antimikrobiyal tedavi stratejilerinin belirlenmesine katkı sağlamak amacı ile kendi merkezimizdeki koenfeksiyonlar analiz edildi. \u0000Yöntemler: Nazofaringeal sürüntü örnekleri RT-PZR test yöntemi kullanılarak SARS CoV-2 virüsü yönünden, solunum yolu örnekleri (balgam, bronkoalveolar lavaj, trakeal aspirat) de bakteri/mantar kültürleri yönünden test edildi. İzolatların tanımlanması ve antibiyotik duyarlılığı için Vitek 2 Compact (Biomerieux, Fransa) cihazı kullanıldı.\u0000Bulgular: COVID-19 testi pozitif olan hastalar arasında 15 vakada (15/1093 %1.4) bakteriyel/fungal koenfeksiyon görüldü. 3 vakada birden fazla mikroorganizma olmak üzere koenfeksiyonlarda toplam 18 mikroorganizma izole edildi. Bunlar, 10 Gram-negatif bakteri (%55.6), 2 Gram-pozitif bakteri (%11.1) ve 6 maya mantarı (%33.3) olarak raporlandı. Üreyen bakteri türleri sırası ile: Aeromonas hydrophila/caviae (n=2), Burkholderia cepacia (n=2), Pseudomonas aeruginosa (n=2), Acinetobacter baumannii (n=2), Achromobacter xylosoxidans (n=1), Serratia marcescens (n=1) ve Staphylococcus aureus (n=2) olarak tanımlandı. Mayaların türleri de Candida albicans (n=2), Candida glabrata (n=2) ve Candida kefyr (n=2) olarak tanımlandı. Burkholderia cepacia, Pseudomonas aeruginosa, Acinetobacter baumannii izolatları çok ilaca dirençli olarak bulundu. İki Acinetobacter baumannii türü hariç, hiçbir izolatta karbapenem direncine rastlanmadı. En yüksek direnç gentamisin (%83.3) ve siprofloksasine (%83.3) karşı bulundu. Trimetoprim/sulfametoxazole (%66.7), piperasillin/tazobactam (%66.7) ve amikasin’e (%40) ise daha düşük oranlarda direnç tespit edildi. Her iki Staphylococcus aureus’ta metisilin direnci tespit edildi. Bakterilerin hiçbirinde kolistine direnç görülmedi. Gram pozitif bakteriler vankomisin, linezolid ve tigesikline duyarlı olarak bulundu. \u0000Sonuç: Çalışmamızda, COVID-19 tanısı almış ve eş zamanlı solunum yolu örnekleri kültürü istenen hastalardaki bakteriyel/fungal koenfeksiyonları inceledik. Koenfeksiyon sıklığı düşük olmasına rağmen antimikrobiyal direnç oranları yüksek bulundu. Bu sonuçlara göre, yüksek antimikrobiyal direnç oranlarını önlemek için her merkezin, antimikrobiyal yönetim programı uygulaması önemlidir. Tedavisi güç, mortalitesi yüksek enfeksiyonların ve artan direnç oranlarının önlenmesinde enfeksiyon kontrol yöntemlerine uymak ve geniş spektrumlu antimikrobiyalleri uygun kullanmak kritik öneme sahiptir. Ülkemizde COVID-19 hastalarının bakteriyel/fungal koenfeksiyonları hakkında henüz yeterli veri yoktur. Bu bağlamda çalışmamızın, sözkonusu hastalar içi","PeriodicalId":348820,"journal":{"name":"Eskisehir Medical Journal, Eskisehir City Hospital","volume":"22 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114656640","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Giriş: Kronik stres maruziyeti homeostaz durumunu bozmakta ve immun değişikliklere yol açmaktadır. Eritrosit dağılım genişliği ve nötrofil lenfosit oranı, sistemik inflamasyonu değerlendirmede kullanılabilmektedir. Bu çalışmada kronik stres modelinin, adolesan dönem sıçanlarda hematolojik parametreleri nasıl etkilediği incelenmiştir. Yöntemler: 16 adet adolesan Wistar albino erkek sıçan, kontrol grubu ve stres grubu olarak iki gruba ayrılmıştır. Stres grubuna modifiye edilmiş kronik aralıklı soğuk stres modeli 28 gün boyunca uygulanmıştır. Hematolojik parametreler değerlendirilmiş olup elde edilen sonuçlarda, gruplar arasındaki farkın anlamlılık düzeyi student t-testi ile ölçülmüştür. Bulgular: Kronik stres grubunda eritrosit dağılım genişliği değeri, kontrol grubuna kıyasla anlamlı olarak artmış bulunmuştur (p<0,05). Nötrofil lenfosit oranı düzeyleri açısından kronik stres grubu ve kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05). Hemoglobin düzeyleri, lökosit sayısı ve lökosit alt grupları dağılımı açısından iki grup arasında anlamlı fark gözlenmemiştir (p>0,05). Sonuç: Adolesan dönemde stresli olaylara maruz kalma yetişkin dönemde uyumsuz tepkilere yol açabilir. Eritrosit dağılım genişliği artışı, stresin etkilerinin değerlendirilmesinde kullanılabilecek hızlı ve kolay bir ölçümdür. Nötrofil lenfosit oranının strese maruziyetle değişip değişmediğinin incelenmesi için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Ek olarak, bu sonuçlar, kronik aralıklı soğuk strese farklı maruziyet süresi veya farklı stres modelleri ile kıyaslanabilir.
{"title":"KRONİK STRESİN ADOLESAN SIÇANLARDA NÖTROFİL LENFOSİT ORANI VE ERİTROSİT DAĞILIM GENİŞLİĞİNE OLAN ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ","authors":"M. Deği̇rmenci̇, H. Çalişkan, Emel Güneş","doi":"10.48176/esmj.2023.111","DOIUrl":"https://doi.org/10.48176/esmj.2023.111","url":null,"abstract":"Giriş: Kronik stres maruziyeti homeostaz durumunu bozmakta ve immun değişikliklere yol açmaktadır. Eritrosit dağılım genişliği ve nötrofil lenfosit oranı, sistemik inflamasyonu değerlendirmede kullanılabilmektedir. Bu çalışmada kronik stres modelinin, adolesan dönem sıçanlarda hematolojik parametreleri nasıl etkilediği incelenmiştir.\u0000Yöntemler: 16 adet adolesan Wistar albino erkek sıçan, kontrol grubu ve stres grubu olarak iki gruba ayrılmıştır. Stres grubuna modifiye edilmiş kronik aralıklı soğuk stres modeli 28 gün boyunca uygulanmıştır. Hematolojik parametreler değerlendirilmiş olup elde edilen sonuçlarda, gruplar arasındaki farkın anlamlılık düzeyi student t-testi ile ölçülmüştür.\u0000Bulgular: Kronik stres grubunda eritrosit dağılım genişliği değeri, kontrol grubuna kıyasla anlamlı olarak artmış bulunmuştur (p<0,05). Nötrofil lenfosit oranı düzeyleri açısından kronik stres grubu ve kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunmamıştır (p>0.05). Hemoglobin düzeyleri, lökosit sayısı ve lökosit alt grupları dağılımı açısından iki grup arasında anlamlı fark gözlenmemiştir (p>0,05).\u0000Sonuç: Adolesan dönemde stresli olaylara maruz kalma yetişkin dönemde uyumsuz tepkilere yol açabilir. Eritrosit dağılım genişliği artışı, stresin etkilerinin değerlendirilmesinde kullanılabilecek hızlı ve kolay bir ölçümdür. Nötrofil lenfosit oranının strese maruziyetle değişip değişmediğinin incelenmesi için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Ek olarak, bu sonuçlar, kronik aralıklı soğuk strese farklı maruziyet süresi veya farklı stres modelleri ile kıyaslanabilir. \u0000","PeriodicalId":348820,"journal":{"name":"Eskisehir Medical Journal, Eskisehir City Hospital","volume":"61 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122160785","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Giriş: Kan basıncı ve kalp hızı ile bu parametrelerden türetilen şok indeksi (SI) ve modifiye şok indeksi (MSI), akut miyokard enfarktüsü geçiren hastalarda olumsuz sonuçları tahmin etmek için kapsamlı bir şekilde incelenmiştir. Yaş-SI ve özellikle yaş-MSI yeni tanımlanan parametrelerdir. NSTEMI ile başvuran hastalarda yaş-MSI’nın, kullanımı zor olan GRACE skoru yerine yatak tercih edilip edilemeyeceğini değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Bu retrospektif çalışma, Temmuz 2019 ile Aralık 2022 tarihleri arasında, başvuru sırasında kardiyojenik şokta olmayan NSTEMI tanısı alan 495 hastayı içeren tek bir merkezde gerçekleştirildi. Tüm hastaların yaş-MSI ve GRACE skoru kaydedildi ve analiz edildi. Bulgular: NSTEMI hastalarında, GRACE skoru ile başvuru yaş-MSI arasında iyi bir korelasyon bulundu (r: 0,752, p<0,001; AUC:0,865, p<0,001 GA %95: 0,831-0,901, cutoff : 51,0, Sensitivite %88, Spesifisite %89). Sonuçlar: Tek başına yaş-MSI, NSTEMI hastalarında yüksek GRACE skoru olan hastaları belirleyebilir. Yüksek GRACE skorlu hastaları öngörmede yaş-MSI; SI, MSI ve yaş-SI'dan daha iyi korelasyona sahiptir. Ayrıca, yaş-MSI'ın hesaplanması GRACE skorundan daha kolay ve pratiktir.
{"title":"AGE-MODIFIED SHOCK INDEX INSTEAD OF GRACE SCORE IN PATIENTS WITH NON-ST-SEGMENT ELEVATION MYOCARDIAL INFARCTION","authors":"Mert Evlice","doi":"10.48176/esmj.2023.114","DOIUrl":"https://doi.org/10.48176/esmj.2023.114","url":null,"abstract":"Giriş: Kan basıncı ve kalp hızı ile bu parametrelerden türetilen şok indeksi (SI) ve modifiye şok indeksi (MSI), akut miyokard enfarktüsü geçiren hastalarda olumsuz sonuçları tahmin etmek için kapsamlı bir şekilde incelenmiştir. Yaş-SI ve özellikle yaş-MSI yeni tanımlanan parametrelerdir. NSTEMI ile başvuran hastalarda yaş-MSI’nın, kullanımı zor olan GRACE skoru yerine yatak tercih edilip edilemeyeceğini değerlendirmeyi amaçladık.\u0000Gereç ve Yöntemler: Bu retrospektif çalışma, Temmuz 2019 ile Aralık 2022 tarihleri arasında, başvuru sırasında kardiyojenik şokta olmayan NSTEMI tanısı alan 495 hastayı içeren tek bir merkezde gerçekleştirildi. Tüm hastaların yaş-MSI ve GRACE skoru kaydedildi ve analiz edildi.\u0000Bulgular: NSTEMI hastalarında, GRACE skoru ile başvuru yaş-MSI arasında iyi bir korelasyon bulundu (r: 0,752, p<0,001; AUC:0,865, p<0,001 GA %95: 0,831-0,901, cutoff : 51,0, Sensitivite %88, Spesifisite %89).\u0000Sonuçlar: Tek başına yaş-MSI, NSTEMI hastalarında yüksek GRACE skoru olan hastaları belirleyebilir. Yüksek GRACE skorlu hastaları öngörmede yaş-MSI; SI, MSI ve yaş-SI'dan daha iyi korelasyona sahiptir. Ayrıca, yaş-MSI'ın hesaplanması GRACE skorundan daha kolay ve pratiktir.\u0000","PeriodicalId":348820,"journal":{"name":"Eskisehir Medical Journal, Eskisehir City Hospital","volume":"46 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132294840","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Deni̇z Yi̇ği̇t, Di̇lek Şayik, A. Açikgöz, Fezan Mutlu
Giriş: Bu çalışmanın amacı, Koronavirüs Anksiyete Ölçeği’nin adölesanlarda geçerlik ve güvenirliğinin belirlemesidir. Yöntemler: Araştırma tipi metodolojik olan çalışma, 300 adölesan ile yapılmıştır. Verilerin toplanmasında; kişisel bilgi formu, Koronavirüs Anksiyete Ölçeği (KAÖ) ve Koronavirüs 19 Fobisi Ölçeği (C19P-S) kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesi SPSS 22 paket programı ile yapılmıştır. KAÖ’nün güvenirliğini değerlendirmek için iç tutarlılık analizleri, paralel form geçerliğini değerlendirmek için C19P-S kullanılmıştır. Bulgular: Ölçeğin Cronbach’s Alpha değeri 0.903 olduğu saptanmıştır. KAÖ’nün paralel form geçerliğinde kullanılan C19P-S ile paralel ve uyumlu olduğu saptanmıştır (r=0.596; p<0.001). Ölçek maddelerin iç tutarlılığının iyi düzeyde olduğu belirlenmiştir. Sonuç: KAÖ’nün adölesanlarda geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu belirlenmiştir. Önerimiz, KAÖ’nün adölesanlarda da kullanılması ve risk tespit edilen adölasanlara gerekli desteğin verilmesidir.
{"title":"KORONAVİRÜS ANKSİYETE ÖLÇEĞİ NİN ADÖLESANLARDA GEÇERLİK VE GÜVENİRLİK ÇALIŞMASI","authors":"Deni̇z Yi̇ği̇t, Di̇lek Şayik, A. Açikgöz, Fezan Mutlu","doi":"10.48176/esmj.2023.116","DOIUrl":"https://doi.org/10.48176/esmj.2023.116","url":null,"abstract":"Giriş: Bu çalışmanın amacı, Koronavirüs Anksiyete Ölçeği’nin adölesanlarda geçerlik ve güvenirliğinin belirlemesidir.\u0000Yöntemler: Araştırma tipi metodolojik olan çalışma, 300 adölesan ile yapılmıştır. Verilerin toplanmasında; kişisel bilgi formu, Koronavirüs Anksiyete Ölçeği (KAÖ) ve Koronavirüs 19 Fobisi Ölçeği (C19P-S) kullanılmıştır. Verilerin değerlendirilmesi SPSS 22 paket programı ile yapılmıştır. KAÖ’nün güvenirliğini değerlendirmek için iç tutarlılık analizleri, paralel form geçerliğini değerlendirmek için C19P-S kullanılmıştır.\u0000Bulgular: Ölçeğin Cronbach’s Alpha değeri 0.903 olduğu saptanmıştır. KAÖ’nün paralel form geçerliğinde kullanılan C19P-S ile paralel ve uyumlu olduğu saptanmıştır (r=0.596; p<0.001). Ölçek maddelerin iç tutarlılığının iyi düzeyde olduğu belirlenmiştir. \u0000Sonuç: KAÖ’nün adölesanlarda geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu belirlenmiştir. Önerimiz, KAÖ’nün adölesanlarda da kullanılması ve risk tespit edilen adölasanlara gerekli desteğin verilmesidir.\u0000","PeriodicalId":348820,"journal":{"name":"Eskisehir Medical Journal, Eskisehir City Hospital","volume":"15 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122125015","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Hafif bilişsel bozukluk demans ile normal yaşlanma süreci arasındaki evredir. Bilişsel kapasitedeki azalmanın kişi ve çevresi tarafından artık fark edilmeye başlandığı, ancak henüz demansın olmadığı bir klinik tablodur. Hafif bilişsel bozukluk olgularının bir kısmı ileride demansa dönüşüm göstermektedir. Demans hastalığının tedavisindeki zorluklar ve artan yaşlı nüfus oranları düşünüldüğünde erken tanının önemi giderek artmaktadır. Erken tanı koyabilmek için hafif bilişsel bozukluğun iyi tanımlanması ve bilinmesi gereklidir. Hafif bilişsel bozukluğun normal yaşlanma sürecinden ayrımı zor olmaktadır. Yaşlanmanın beraberinde getirdiği olumsuz yüklerle birlikte zaman zaman gözden kaçabilmektedir. Tanı kriterlerinin iyi bilinmesi, hastadan ve ailesinden alınacak ayrıntılı öykü ile daha doğru tanı konulabilmektedir. Ne kadar erken tanı konulursa bilişsel bozuklukların ilerlemesinin yavaşlatılması, demans gelişiminin önlenmesi ya da geciktirilmesi o kadar mümkündür. Nüfusun giderek yaşlanması ile birlikte demans yaşlı nüfusun en önemli sorunlarından biri halini almıştır. Bu anlamda hafif bilişsel bozukluğun önemi giderek artmaktadır.
{"title":"HAFİF BİLİŞSEL BOZUKLUK: BİR DERLEME ÇALIŞMASI","authors":"Meltem Puşuroğlu","doi":"10.48176/esmj.2023.109","DOIUrl":"https://doi.org/10.48176/esmj.2023.109","url":null,"abstract":"Hafif bilişsel bozukluk demans ile normal yaşlanma süreci arasındaki evredir. Bilişsel kapasitedeki azalmanın kişi ve çevresi tarafından artık fark edilmeye başlandığı, ancak henüz demansın olmadığı bir klinik tablodur. Hafif bilişsel bozukluk olgularının bir kısmı ileride demansa dönüşüm göstermektedir. Demans hastalığının tedavisindeki zorluklar ve artan yaşlı nüfus oranları düşünüldüğünde erken tanının önemi giderek artmaktadır. Erken tanı koyabilmek için hafif bilişsel bozukluğun iyi tanımlanması ve bilinmesi gereklidir. Hafif bilişsel bozukluğun normal yaşlanma sürecinden ayrımı zor olmaktadır. Yaşlanmanın beraberinde getirdiği olumsuz yüklerle birlikte zaman zaman gözden kaçabilmektedir. Tanı kriterlerinin iyi bilinmesi, hastadan ve ailesinden alınacak ayrıntılı öykü ile daha doğru tanı konulabilmektedir. Ne kadar erken tanı konulursa bilişsel bozuklukların ilerlemesinin yavaşlatılması, demans gelişiminin önlenmesi ya da geciktirilmesi o kadar mümkündür. Nüfusun giderek yaşlanması ile birlikte demans yaşlı nüfusun en önemli sorunlarından biri halini almıştır. Bu anlamda hafif bilişsel bozukluğun önemi giderek artmaktadır.","PeriodicalId":348820,"journal":{"name":"Eskisehir Medical Journal, Eskisehir City Hospital","volume":"7 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129248697","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Gebeliğin 20. haftasından önce en az 2 gebelik kaybı yaşanması durumu olarak bilinen tekrarlayan gebelik kayıpları (TGK) kadınların %3 ila 5'inde görülmektedir. Amaç, RPL'li kadın hastalarda kalıtsal trombofili ile sık görülen varyantların (Metilentetrahidrofolat Redüktaz; MTHFR C677T ve MTHFR A1298C polimorfizmleri; FV Leiden G1691A ve Protrombin G20210A mutasyonu) frekansını değerlendirmektir. Gereç ve yöntem: Bu retrospektif kohort çalışması 2020 ile 2022 yılları arasındadır. İki veya daha fazla gebelik kaybı olan 380 kadında MTHFR C677T ve MTHFR A1298C polimorfizmleri, FV Leiden G1691A ve Protrombin G20210A mutasyonlarının sıklığını araştırdık. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 32.6 yıl (dağılım: 18-46) idi. Bu grupta en sık gözlenen varyant, MTHFR677 polimorfizmi için bir heterozigot mutasyonuydu (n=163, %42.8). İkinci en yaygın varyant, %41.1 (n=156) sıklık ile MTHFR A1298C heterozigotluğuydu. En az yaygın varyant ise FII homozigotluğuydu (%0.3). Heterozigot FII ve FV Leiden (G1691A) mutasyonları sırasıyla hastaların %1.8'inde (1/380) ve %8.4'ünde (7/380) bulundu. Sonuç: Trombofilik varyantların (FV Leiden G1691A ve Prothrombin G20210A) RPL'de önemli bir rolü olduğu görülmektedir. TGK'dan muzdarip çiftlerde trombofilinin tespiti erken ve uygun tedaviye başlamak için önemli olabilir.
{"title":"INCIDENCE AND SPECTRUM OF THROMBOPHILIA IN WOMEN WITH RECURRENT PREGNANCY LOSS: A RETROSPECTIVE STUDY","authors":"A. Kocaaga, H. Kiliç, Sevgi̇ Güleç","doi":"10.48176/esmj.2023.117","DOIUrl":"https://doi.org/10.48176/esmj.2023.117","url":null,"abstract":"Amaç: Gebeliğin 20. haftasından önce en az 2 gebelik kaybı yaşanması durumu olarak bilinen tekrarlayan gebelik kayıpları (TGK) kadınların %3 ila 5'inde görülmektedir. Amaç, RPL'li kadın hastalarda kalıtsal trombofili ile sık görülen varyantların (Metilentetrahidrofolat Redüktaz; MTHFR C677T ve MTHFR A1298C polimorfizmleri; FV Leiden G1691A ve Protrombin G20210A mutasyonu) frekansını değerlendirmektir.\u0000Gereç ve yöntem: Bu retrospektif kohort çalışması 2020 ile 2022 yılları arasındadır. İki veya daha fazla gebelik kaybı olan 380 kadında MTHFR C677T ve MTHFR A1298C polimorfizmleri, FV Leiden G1691A ve Protrombin G20210A mutasyonlarının sıklığını araştırdık.\u0000Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 32.6 yıl (dağılım: 18-46) idi. Bu grupta en sık gözlenen varyant, MTHFR677 polimorfizmi için bir heterozigot mutasyonuydu (n=163, %42.8). İkinci en yaygın varyant, %41.1 (n=156) sıklık ile MTHFR A1298C heterozigotluğuydu. En az yaygın varyant ise FII homozigotluğuydu (%0.3). Heterozigot FII ve FV Leiden (G1691A) mutasyonları sırasıyla hastaların %1.8'inde (1/380) ve %8.4'ünde (7/380) bulundu.\u0000Sonuç: Trombofilik varyantların (FV Leiden G1691A ve Prothrombin G20210A) RPL'de önemli bir rolü olduğu görülmektedir. TGK'dan muzdarip çiftlerde trombofilinin tespiti erken ve uygun tedaviye başlamak için önemli olabilir.\u0000","PeriodicalId":348820,"journal":{"name":"Eskisehir Medical Journal, Eskisehir City Hospital","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129761625","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Giriş: Osteopoikilosis benign, asemptomatik bir hastalıktır ve genellikle tesadüfen teşhis edilir. Uzun kemiklerin periartiküler epifiz ve metafizlerinde dağılım gösteren, simetrik, çok sayıda, iyi sınırlı, oval sklerotik lezyonlarla karakterizedir. Semptomatik hastalarda tedavi genellikle ağrının giderilmesine dayanır. Bu vaka raporu, bu nadir bozukluğun bir örneğini sunmaktadır. Olgu Sunumu: Kişisel, travma veya aile öyküsünde özellik olmayan 24 yaşında erkek hasta, bilateral diz ağrısı nedeniyle ortopedi ve travmatoloji polikliniğine başvurdu. Fizik muayenede spesifik bir bulgu saptanmadı. Ön-arka (AP) ve yan radyografik görüntülerde her iki dizde birkaç sklerotik oval blastik lezyon görüldü. Hastaya osteopoikiloz tanısı kondu ve eklem ağrısı için oral naproksen sodyum reçete edildi. Sonuç: Osteopoikilosis sıklıkla asemptomatik bir kemik displazisidir. Klinik önemi, özellikle osteoblastik metastatik durumlar olmak üzere diğer sklerozan patolojileri ayırt etmesinden kaynaklanmaktadır. Eklem ağrısı en sık görülen semptomdur ve genellikle nonsteroidal antiinflamatuar ilaçlarla iyi bir şekilde tedavi edilir.
{"title":"OSTEOPOIKILOSIS AS A RARE CAUSE OF BILATERAL KNEE PAIN: A CASE REPORT AND REVIEW OF LITERATURE","authors":"E. Imre","doi":"10.48176/esmj.2023.124","DOIUrl":"https://doi.org/10.48176/esmj.2023.124","url":null,"abstract":"Giriş: Osteopoikilosis benign, asemptomatik bir hastalıktır ve genellikle tesadüfen teşhis edilir. Uzun kemiklerin periartiküler epifiz ve metafizlerinde dağılım gösteren, simetrik, çok sayıda, iyi sınırlı, oval sklerotik lezyonlarla karakterizedir. Semptomatik hastalarda tedavi genellikle ağrının giderilmesine dayanır. Bu vaka raporu, bu nadir bozukluğun bir örneğini sunmaktadır. \u0000Olgu Sunumu: Kişisel, travma veya aile öyküsünde özellik olmayan 24 yaşında erkek hasta, bilateral diz ağrısı nedeniyle ortopedi ve travmatoloji polikliniğine başvurdu. Fizik muayenede spesifik bir bulgu saptanmadı. Ön-arka (AP) ve yan radyografik görüntülerde her iki dizde birkaç sklerotik oval blastik lezyon görüldü. Hastaya osteopoikiloz tanısı kondu ve eklem ağrısı için oral naproksen sodyum reçete edildi. \u0000Sonuç: Osteopoikilosis sıklıkla asemptomatik bir kemik displazisidir. Klinik önemi, özellikle osteoblastik metastatik durumlar olmak üzere diğer sklerozan patolojileri ayırt etmesinden kaynaklanmaktadır. Eklem ağrısı en sık görülen semptomdur ve genellikle nonsteroidal antiinflamatuar ilaçlarla iyi bir şekilde tedavi edilir.\u0000","PeriodicalId":348820,"journal":{"name":"Eskisehir Medical Journal, Eskisehir City Hospital","volume":"9 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124380850","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Mehmet Aydin, A. Kalkanlı, Coşkun Kaya, M. Sungur, Aykut Aykaç
Üroloji asistanlarının COVID-19 pandemisi sürecinde karşılaştıkları sorunların bir değerlendirmesini yapmak ve bu sorunlara yönelik önerileri sunmak ve vurgulamak için bu çalışmayı planladık. Üç deneyimli ürolog tarafından 'COVID-19', 'SARS-Cov-2', 'Üroloji', 'İhtisas' ve 'Eğitim' anahtar kelimeleri ile PubMed veritabanı araması yapıldı. PRISMA protokolü kullanılarak tarama, uygunluk ve dahil edilme kriterleri belirlendi. Dahil edilme kriterlerini karşılayan 42 çalışma (%70) bu incelemeye alındı. Bu çalışmaların türleri şunlardı: 23 orijinal makale, 8 editöryal makale, 5 editöre mektup, 4 inceleme ve 2 yorum. Orijinal makalelerin neredeyse tamamı anket çalışmasıydı ve COVID-19'un ruh sağlığı üzerindeki etkisine ve üroloji asistanlarının eğitim programlarına odaklandığı görüldü. Pandemi sonrası dönemin bilinmeyen başlangıç zamanı ve bilinmeyen koşulları nedeniyle üroloji asistanları hazırlıklı olmalı ve sanal eğitim yöntemlerini daha fazla kullanmaya başlamalıdır ve üroloji uzmanlık programı yöneticileri, geleneksel yöntemler yerine yeni öğretim yöntemlerine daha fazla önem vermelidir.
{"title":"THE JOURNEY OF UROLOGY TRAINING IN THE COVID-19 ERA","authors":"Mehmet Aydin, A. Kalkanlı, Coşkun Kaya, M. Sungur, Aykut Aykaç","doi":"10.48176/esmj.2023.110","DOIUrl":"https://doi.org/10.48176/esmj.2023.110","url":null,"abstract":"Üroloji asistanlarının COVID-19 pandemisi sürecinde karşılaştıkları sorunların bir değerlendirmesini yapmak ve bu sorunlara yönelik önerileri sunmak ve vurgulamak için bu çalışmayı planladık.\u0000Üç deneyimli ürolog tarafından 'COVID-19', 'SARS-Cov-2', 'Üroloji', 'İhtisas' ve 'Eğitim' anahtar kelimeleri ile PubMed veritabanı araması yapıldı. PRISMA protokolü kullanılarak tarama, uygunluk ve dahil edilme kriterleri belirlendi. Dahil edilme kriterlerini karşılayan 42 çalışma (%70) bu incelemeye alındı. Bu çalışmaların türleri şunlardı: 23 orijinal makale, 8 editöryal makale, 5 editöre mektup, 4 inceleme ve 2 yorum. Orijinal makalelerin neredeyse tamamı anket çalışmasıydı ve COVID-19'un ruh sağlığı üzerindeki etkisine ve üroloji asistanlarının eğitim programlarına odaklandığı görüldü.\u0000Pandemi sonrası dönemin bilinmeyen başlangıç zamanı ve bilinmeyen koşulları nedeniyle üroloji asistanları hazırlıklı olmalı ve sanal eğitim yöntemlerini daha fazla kullanmaya başlamalıdır ve üroloji uzmanlık programı yöneticileri, geleneksel yöntemler yerine yeni öğretim yöntemlerine daha fazla önem vermelidir.","PeriodicalId":348820,"journal":{"name":"Eskisehir Medical Journal, Eskisehir City Hospital","volume":"12 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114995836","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Amaç: Son yıllarda fungal enfeksiyonların epidemiyolojisi son yıllarda birçok sebebe bağlı olarak değişmeye başlamıştır. Fungal etkenlerin laboratuvarlarca doğru tanımlanabilmesi tedavinin doğru yönlendirilmesi açısından çok kritiktir. Bu çalışmadaki amaç mikoloji uzmanı + konvansiyonel yöntemlerle elde edilen sonuçlar ile PhoenixTM 100 sistemi (Becton Dickinson, ABD) tanımlamalarının karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi’nde 2020-2023 yılları arasındaki hastaların çeşitli mantar kültürleri çalışmaya dahil edildi. Üreyen maya mantarlarına çift-kör olarak koloni morfolojisi, germ tüp, üreaz, siklohekzimid direnci, mısır unu tween 80 agar, ısı toleransı, aside dirençli boyama ile askospor gözlenmesi, eozin-metilen-mavisi besiyerinde metalik refle görünümü, kapsül incelemesi ve Sabouraud dekstroz buyyonda zar oluşumu şeklindeki geleneksel yöntemler ve BD PhoenixTM 100 sistemi (Becton Dickinson, ABD) ile tanımlama yapıldı. Bulgular: Çeşitli kültürlerden üretilmiş 353 maya mantarı çalışmaya dahil edildi. Candida albicans, Candida parapsilosis kompleks, Candida glabrata kompleks, Candida tropicalis, Candida dubliniensis, Candida kefyr, Saprochaete capitata, Candida krusei, Candida lipolytica, Candida inconspicua ve Trichosporon asahii tür düzeyinde; Rhodotorula spp. ve Saccharomyces spp. cins düzeyinde uyumlu tanımlanmıştır. Konvansiyonel olarak Candida spp. olarak tanımlanan 6 izolat, sistem tarafından Candida sake, Candida zeylanoides, Candida lambica ve Candida guilliermondii kompleks şeklinde tanımlandı. Beş izolat iki yöntemle de tanımlanamazken, konvansiyonel olarak tanımlanamayan iki izolat da sistem tarafından S. capitata olarak tanımlandı. Tür düzeyinde %92,9; cins düzeyinde %99,4; en sık enfeksiyon etkeni olan 5 tür için %100 uyum görüldü. Sonuçlar: Tür düzeyinde doğru tanımlama tedavinin yönlendirilmesi açısından önemlidir ve laboratuvarlar doğru sonuç vermek için tanısal kapasitelerini optimize etmelidirler. Her ne kadar en sık kullanılan konvansiyonel yöntemler nadir türlerde görece yetersiz görülse de, sık görülen türlerde otomatize sistem ile arasında tam bir uyum söz konusudur. Laboratuvarlar, kapasitelerine ve hasta profillerine göre maliyet etkinlik analizi ile iki yöntemi de tercih edebilirler.
{"title":"BLINDED COMPARISON IN IDENTIFICATION OF YEASTS: CONVENTIONAL METHODS VS BD PHOENIXTM","authors":"A. K. Sığ, Muharrem Nasli","doi":"10.48176/esmj.2023.119","DOIUrl":"https://doi.org/10.48176/esmj.2023.119","url":null,"abstract":"Amaç: Son yıllarda fungal enfeksiyonların epidemiyolojisi son yıllarda birçok sebebe bağlı olarak değişmeye başlamıştır. Fungal etkenlerin laboratuvarlarca doğru tanımlanabilmesi tedavinin doğru yönlendirilmesi açısından çok kritiktir. Bu çalışmadaki amaç mikoloji uzmanı + konvansiyonel yöntemlerle elde edilen sonuçlar ile PhoenixTM 100 sistemi (Becton Dickinson, ABD) tanımlamalarının karşılaştırılmasıdır.\u0000Gereç ve Yöntem: Balıkesir Atatürk Şehir Hastanesi’nde 2020-2023 yılları arasındaki hastaların çeşitli mantar kültürleri çalışmaya dahil edildi. Üreyen maya mantarlarına çift-kör olarak koloni morfolojisi, germ tüp, üreaz, siklohekzimid direnci, mısır unu tween 80 agar, ısı toleransı, aside dirençli boyama ile askospor gözlenmesi, eozin-metilen-mavisi besiyerinde metalik refle görünümü, kapsül incelemesi ve Sabouraud dekstroz buyyonda zar oluşumu şeklindeki geleneksel yöntemler ve BD PhoenixTM 100 sistemi (Becton Dickinson, ABD) ile tanımlama yapıldı.\u0000Bulgular: Çeşitli kültürlerden üretilmiş 353 maya mantarı çalışmaya dahil edildi. Candida albicans, Candida parapsilosis kompleks, Candida glabrata kompleks, Candida tropicalis, Candida dubliniensis, Candida kefyr, Saprochaete capitata, Candida krusei, Candida lipolytica, Candida inconspicua ve Trichosporon asahii tür düzeyinde; Rhodotorula spp. ve Saccharomyces spp. cins düzeyinde uyumlu tanımlanmıştır. Konvansiyonel olarak Candida spp. olarak tanımlanan 6 izolat, sistem tarafından Candida sake, Candida zeylanoides, Candida lambica ve Candida guilliermondii kompleks şeklinde tanımlandı. Beş izolat iki yöntemle de tanımlanamazken, konvansiyonel olarak tanımlanamayan iki izolat da sistem tarafından S. capitata olarak tanımlandı. Tür düzeyinde %92,9; cins düzeyinde %99,4; en sık enfeksiyon etkeni olan 5 tür için %100 uyum görüldü.\u0000Sonuçlar: Tür düzeyinde doğru tanımlama tedavinin yönlendirilmesi açısından önemlidir ve laboratuvarlar doğru sonuç vermek için tanısal kapasitelerini optimize etmelidirler. Her ne kadar en sık kullanılan konvansiyonel yöntemler nadir türlerde görece yetersiz görülse de, sık görülen türlerde otomatize sistem ile arasında tam bir uyum söz konusudur. Laboratuvarlar, kapasitelerine ve hasta profillerine göre maliyet etkinlik analizi ile iki yöntemi de tercih edebilirler. \u0000","PeriodicalId":348820,"journal":{"name":"Eskisehir Medical Journal, Eskisehir City Hospital","volume":"20 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114064470","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Portal ven trombozu, portal veni oluşturan bölümlerin trombüsle tam veya parsiyel obstrüksiyonudur. Hastalarda çoğu zaman karın ağrısı gibi non spesifik semptomlar bulunmaktadır. Bu nedenle tanı genellikle rastlantısal konur. Erken tedavi edilmez ise mortalite oranı %50’lere kadar çıkmaktadır. Bu nedenle özellikle cerrahların ve acil servis hekimlerinin aklında bulunması gereken önemli bir ayırıcı tanıdır. Bu vaka sunumumuzda; appendektomi sonrası karın ağrısı şikâyeti ile acil servise başvuran ve abdominal görüntüleme yöntemlerinde portal vende trombüs saptanan 40 yaşındaki bir erkek hastayı sunmayı amaçladık. Hastaya laparoskopik appendektomi operasyonu uygulanıp, taburcu edildikten sonra tekrar acil servise başvurması üzerine portal ven trombüsü tespit edilmiş ve piyeloflebit tanısıyla genel cerrahi servisine yatırıldı. Portal ven trombüsü akla gelmediğinde ve tedavisi erken dönemde başlanmadığında mortal seyredebilen nadir klinik bir durumdur. Gastrointestinal sistem operasyonlarından sonra bir komplikasyon olarak akla gelmeli ve erken dönemde antibiyoterapi ve antikoagülan tedavisine başlanılmalıdır.
{"title":"APENDEKTOMİ SONRASI NADİR BİR KOMPLİKASYON, PORTAL VEN TROMBÜSÜ","authors":"Mustafa Saliş, Esra Akcan","doi":"10.48176/esmj.2023.123","DOIUrl":"https://doi.org/10.48176/esmj.2023.123","url":null,"abstract":"Portal ven trombozu, portal veni oluşturan bölümlerin trombüsle tam veya parsiyel obstrüksiyonudur. Hastalarda çoğu zaman karın ağrısı gibi non spesifik semptomlar bulunmaktadır. Bu nedenle tanı genellikle rastlantısal konur. Erken tedavi edilmez ise mortalite oranı %50’lere kadar çıkmaktadır. \u0000Bu nedenle özellikle cerrahların ve acil servis hekimlerinin aklında bulunması gereken önemli bir ayırıcı tanıdır. Bu vaka sunumumuzda; appendektomi sonrası karın ağrısı şikâyeti ile acil servise başvuran ve abdominal görüntüleme yöntemlerinde portal vende trombüs saptanan 40 yaşındaki bir erkek hastayı sunmayı amaçladık. Hastaya laparoskopik appendektomi operasyonu uygulanıp, taburcu edildikten sonra tekrar acil servise başvurması üzerine portal ven trombüsü tespit edilmiş ve piyeloflebit tanısıyla genel cerrahi servisine yatırıldı. Portal ven trombüsü akla gelmediğinde ve tedavisi erken dönemde başlanmadığında mortal seyredebilen nadir klinik bir durumdur. Gastrointestinal sistem operasyonlarından sonra bir komplikasyon olarak akla gelmeli ve erken dönemde antibiyoterapi ve antikoagülan tedavisine başlanılmalıdır. \u0000","PeriodicalId":348820,"journal":{"name":"Eskisehir Medical Journal, Eskisehir City Hospital","volume":"28 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121610415","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}