Pub Date : 2024-04-04DOI: 10.17550/akademikincelemeler.1401734
E. Ayyıldız
Bu makalede, Abbâsî dönemi şairlerinden İbnu’r-Rûmî’nin Abbâsî hanedanlığının bir üyesi olan Abdülmelik b. Sâlih için nazmettiği methiyesinin tematik bir incelemesinin yapılması planlanmaktadır. Bu analiz, İbnu’r-Rûmî’nin methiyesinin karmaşık katmanlarına derinlemesine bir bakış sağlamaktadır. Methiye, bilhassa Abbâsî döneminin Arap edebî geleneğinde önemli bir yeri bulunan şiirsel bir ifade biçimidir. Yapılan çalışmanın konusu, methiyedeki tematik unsurların araştırılmasına ve İbnu’r-Rûmî’nin hem övgüsel hem de eleştirel anlayışa sahip bir anlatı oluşturmak için dili ve imgeleri nasıl kullandığının ortaya çıkartılmasına dayanmaktadır. Araştırmanın kapsamı, bahis mevzu methiyenin tarihî ve kültürel arka planı bağlamında anlaşılmasının sağlanmasına kadar uzanmaktadır ve Abbâsî döneminin toplumsal normlarının, değerlerinin ve beklentilerinin anlaşılmasına da ehemmiyet vermektedir. Bu yaklaşım, metnin öneminin daha derinlemesine anlaşılmasını sağlamaktadır ve salt övgünün ötesine geçerek dönemin sosyopolitik dinamikleri hakkında bir yorum sunmaktadır. Öte yandan mevcut tarihî kayıtların İbnu’r-Rûmî ile Abdülmelik b. Ṣāliḥ arasındaki ilişki hakkında çok az ayrıntı sunduğunu ve mevcut belgelerde bu konuda kapsamlı bilgi bulunmadığını vurgulamak gerekir. Bu çalışmanın önemi, klasik Arap edebiyatı alanına yaptığı katkısından, özellikle de methiyelerin bu literatür geleneğindeki rolünün ve gelişiminin anlaşılması hususundaki önceliğinden kaynaklanmaktadır. İbnu’r-Rûmî’nin eserinin analizi vasıtasıyla bu araştırma, methiye nazmının karmaşık doğasına dikkat çekmesinin yanı sıra; şair, şiirde övülen kişi ve şaire verilen maddi ödül arasındaki ilişkinin ayrıntılı şekilde anlaşılmasını da sağlamaktadır. Araştırmada benimsenen yöntem, daha derinlemesine bir anlayış kazanmak maksadıyla, manzumenin temalarını parçalara ayırmaya odaklanan yakın bir metinsel analizi içermektedir.
本文对阿拔斯王朝诗人伊本-鲁米 (Ibn al-Rūmī) 为阿拔斯王朝成员阿卜杜勒-马利克-萨利赫 (Abd al-Malik b. al-Sālih) 所作的悼词进行了专题分析。本分析深入探讨了伊本-鲁米悼词的复杂层次。悼词是一种诗歌表达形式,在阿拔斯王朝时期的阿拉伯文学传统中尤为重要。本研究基于对悼词主题元素的探索,以及伊本-鲁米如何使用语言和意象来构建一个既值得称赞又具有批判性洞察力的叙事。研究范围扩展到在历史和文化背景下对悼词的理解,重点是了解阿巴斯时期的社会规范、价值观和期望。这种方法能让人更深入地理解文本的意义,并超越单纯的赞美,对当时的社会政治动态进行解读。另一方面,需要强调的是,现有的历史记录很少提供伊本-鲁米和ʿAbd al-Malik b. Ṣāliḥ之间关系的细节,现有的文献也缺乏这方面的全面信息。本研究的重要性在于其对阿拉伯古典文学领域的贡献,尤其是在了解悼词在这一文学传统中的作用和发展方面的首要作用。通过对伊本-鲁米作品的分析,本研究不仅使人们注意到 "悼亡诗 "的复杂性,而且使人们详细了解了诗人、诗中所赞美的人以及给予诗人的物质奖励之间的关系。研究中采用的方法包括对文本进行仔细分析,重点是分解诗句的主题,以获得更深入的理解。
{"title":"İbnu’r-Rûmî’nin Abdülmelik b. Sâlih İçin Nazmettiği Methiyesinin Tematik İncelemesi","authors":"E. Ayyıldız","doi":"10.17550/akademikincelemeler.1401734","DOIUrl":"https://doi.org/10.17550/akademikincelemeler.1401734","url":null,"abstract":"Bu makalede, Abbâsî dönemi şairlerinden İbnu’r-Rûmî’nin Abbâsî hanedanlığının bir üyesi olan Abdülmelik b. Sâlih için nazmettiği methiyesinin tematik bir incelemesinin yapılması planlanmaktadır. Bu analiz, İbnu’r-Rûmî’nin methiyesinin karmaşık katmanlarına derinlemesine bir bakış sağlamaktadır. Methiye, bilhassa Abbâsî döneminin Arap edebî geleneğinde önemli bir yeri bulunan şiirsel bir ifade biçimidir. Yapılan çalışmanın konusu, methiyedeki tematik unsurların araştırılmasına ve İbnu’r-Rûmî’nin hem övgüsel hem de eleştirel anlayışa sahip bir anlatı oluşturmak için dili ve imgeleri nasıl kullandığının ortaya çıkartılmasına dayanmaktadır. Araştırmanın kapsamı, bahis mevzu methiyenin tarihî ve kültürel arka planı bağlamında anlaşılmasının sağlanmasına kadar uzanmaktadır ve Abbâsî döneminin toplumsal normlarının, değerlerinin ve beklentilerinin anlaşılmasına da ehemmiyet vermektedir. Bu yaklaşım, metnin öneminin daha derinlemesine anlaşılmasını sağlamaktadır ve salt övgünün ötesine geçerek dönemin sosyopolitik dinamikleri hakkında bir yorum sunmaktadır. Öte yandan mevcut tarihî kayıtların İbnu’r-Rûmî ile Abdülmelik b. Ṣāliḥ arasındaki ilişki hakkında çok az ayrıntı sunduğunu ve mevcut belgelerde bu konuda kapsamlı bilgi bulunmadığını vurgulamak gerekir. Bu çalışmanın önemi, klasik Arap edebiyatı alanına yaptığı katkısından, özellikle de methiyelerin bu literatür geleneğindeki rolünün ve gelişiminin anlaşılması hususundaki önceliğinden kaynaklanmaktadır. İbnu’r-Rûmî’nin eserinin analizi vasıtasıyla bu araştırma, methiye nazmının karmaşık doğasına dikkat çekmesinin yanı sıra; şair, şiirde övülen kişi ve şaire verilen maddi ödül arasındaki ilişkinin ayrıntılı şekilde anlaşılmasını da sağlamaktadır. Araştırmada benimsenen yöntem, daha derinlemesine bir anlayış kazanmak maksadıyla, manzumenin temalarını parçalara ayırmaya odaklanan yakın bir metinsel analizi içermektedir.","PeriodicalId":401248,"journal":{"name":"Akademik İncelemeler Dergisi (AID)","volume":"9 6","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-04-04","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140745595","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-08-24DOI: 10.17550/akademikincelemeler.1298537
Mehmet Memi̇ş, Öznur İsen
Güzellik ve sanat iç içe geçmiş iki kavramdır. Bir bakıma güzellik, sanatın özüdür denilebilir. Her sanat dalında olduğu gibi hat sanatında da güzeli arama arzusu ve eşsiz eserler ortaya koyma çabası, hattatları sabırla çalışmaya ve kendi sınırlarını zorlamaya sevk etmiştir. Bir kitap sanatı olan hüsn-i hattın kelime manasının “güzel yazı” olmasına mukabil, daha iyisini yazmak uğruna harcanan çaba yorucu ve zahmetlidir, ancak sabırla çalışan elbette ki karşılığını alır. Başka bir deyişle “Muhakkak ki Allah güzeldir, güzeli sever!” hadis-i şerifi ışığında bu sanata gönül verenler, yazıyı daha muntazam yazma hususunda büyük ölçüde gayret gösterirler. Özellikle de Kur’an-ı Kerim’i güzel yazma isteği ve hadis-i şeriflerde rivayet edilen, İslâm âlemince de kabul gören “tasvir yasağı” hat sanatının hızla gelişmesine zemin hazırlamıştır. Kişinin muntazam yazmayı başarması ise, sistematik çalışmasına bağlıdır. Yazıyı kaidelerine uygun ve ölçülü yazabilmek bıkmadan usanmadan, karamsarlığa kapılmadan çalışmakla mümkündür. Ferit Edgü’nün Türk Hat Sanatı adlı kitabında ifade ettiği gibi “Harfi sevmeyen nasıl hattat olabilir?” ki. Bu sebeple gerek öğrenme aşamasında ve gerekse sonrasında, harfler defalarca çalışma kâğıdına yazılarak el melekesi artırılır. Kelimeler ve harfler kâğıda kimi zaman noktalanıp ölçülendirilerek, kimi zaman da noktalanmadan yazılır. Talim amaçlı yapılan bu çalışmalar, başka bir deyişle karalamalar, hat sanatının temeli niteliğindedir. Arap alfabesiyle yazılan ve “karalama” adı verilen el alıştırmaları yazıyla uğraşan kişinin o an irticalen elinden çıkan harf veya kelimelerden oluşur ve çoğu zaman bir anlam ifade etmez. Bu çalışmanın amacı, karalamaların estetik unsurlarını ele almak ve zaman içerisinde uğradığı değişime mercek tutmaktır. Hattatların bu en özgür yorumları gün geçtikçe daha fazla önemsenmekte ve hayranlık uyandırmaktadır. Harf bünyesini oluşturan kaidelerin dışında satır ve sınırlara bağlı kalmadan yazılan bu yazılar kendi içinde bir kompozisyon oluşturmakta ve çoğu zaman yazan kişiyi dahi hayrete düşürecek özgün çalışmalar ortaya çıkabilmektedir.
{"title":"Free Remark in Islamic Calligraphy: Writing Exercises","authors":"Mehmet Memi̇ş, Öznur İsen","doi":"10.17550/akademikincelemeler.1298537","DOIUrl":"https://doi.org/10.17550/akademikincelemeler.1298537","url":null,"abstract":"Güzellik ve sanat iç içe geçmiş iki kavramdır. Bir bakıma güzellik, sanatın özüdür denilebilir. Her sanat dalında olduğu gibi hat sanatında da güzeli arama arzusu ve eşsiz eserler ortaya koyma çabası, hattatları sabırla çalışmaya ve kendi sınırlarını zorlamaya sevk etmiştir. Bir kitap sanatı olan hüsn-i hattın kelime manasının “güzel yazı” olmasına mukabil, daha iyisini yazmak uğruna harcanan çaba yorucu ve zahmetlidir, ancak sabırla çalışan elbette ki karşılığını alır. Başka bir deyişle “Muhakkak ki Allah güzeldir, güzeli sever!” hadis-i şerifi ışığında bu sanata gönül verenler, yazıyı daha muntazam yazma hususunda büyük ölçüde gayret gösterirler. Özellikle de Kur’an-ı Kerim’i güzel yazma isteği ve hadis-i şeriflerde rivayet edilen, İslâm âlemince de kabul gören “tasvir yasağı” hat sanatının hızla gelişmesine zemin hazırlamıştır. Kişinin muntazam yazmayı başarması ise, sistematik çalışmasına bağlıdır. Yazıyı kaidelerine uygun ve ölçülü yazabilmek bıkmadan usanmadan, karamsarlığa kapılmadan çalışmakla mümkündür. Ferit Edgü’nün Türk Hat Sanatı adlı kitabında ifade ettiği gibi “Harfi sevmeyen nasıl hattat olabilir?” ki. Bu sebeple gerek öğrenme aşamasında ve gerekse sonrasında, harfler defalarca çalışma kâğıdına yazılarak el melekesi artırılır. Kelimeler ve harfler kâğıda kimi zaman noktalanıp ölçülendirilerek, kimi zaman da noktalanmadan yazılır. Talim amaçlı yapılan bu çalışmalar, başka bir deyişle karalamalar, hat sanatının temeli niteliğindedir. \u0000Arap alfabesiyle yazılan ve “karalama” adı verilen el alıştırmaları yazıyla uğraşan kişinin o an irticalen elinden çıkan harf veya kelimelerden oluşur ve çoğu zaman bir anlam ifade etmez. Bu çalışmanın amacı, karalamaların estetik unsurlarını ele almak ve zaman içerisinde uğradığı değişime mercek tutmaktır. Hattatların bu en özgür yorumları gün geçtikçe daha fazla önemsenmekte ve hayranlık uyandırmaktadır. Harf bünyesini oluşturan kaidelerin dışında satır ve sınırlara bağlı kalmadan yazılan bu yazılar kendi içinde bir kompozisyon oluşturmakta ve çoğu zaman yazan kişiyi dahi hayrete düşürecek özgün çalışmalar ortaya çıkabilmektedir.","PeriodicalId":401248,"journal":{"name":"Akademik İncelemeler Dergisi (AID)","volume":"34 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126415726","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-08-22DOI: 10.17550/akademikincelemeler.1307683
Umut Yertüm, Bayram Balci
Bu çalışma İstanbul’da faaliyette bulunan motor-kuryelerin çalışma koşulları, ücret düzeyleri, yasal hakları, iş kazası ve meslek hastalıkları ve karşılaşılan ayrımcılıkların araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, 20 motor-kurye ile yarı yapılandırılmış mülakat tekniğiyle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yapılan görüşmeler sonucunda, motor-kuryelik mesleğinde esnaf ve bordrolu olmak üzere ikili bir yapı oluştuğu; katılımcıların %68’i esnaf, %37’si ise bordrolu olarak çalıştığı görülmektedir. Bordrolu çalışan motor-kuryelerin ücretli izin hakkı bulunurken; esnaf kuryelerin tamamının ücretli izin haklarının olmadığı, %61’ inin ise sosyal güvenceye sahip olmadığı tespit edilmiştir. Katılımcıların %69’u haftada 6 gün çalışırken, %31’i haftada 7 gün çalışmaktadır. Katılımcıların %16’ısı haftalık 45-66 saat arası, %84’ü 67 saat ve üstü çalışmaktadır. Motor-kuryelikte ücretin belirlenmesinde kıdem ya da niteliğin etkili olmadığı, dağıtılan paket sayısının ücreti belirlediği tespit edilmiştir. Esnaf kuryelerin bordrolu kuryelere göre daha fazla gelir elde ettiği görülse de bunun hem daha fazla çalışmadan hem de sigorta primlerinin ödenmemesinden kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır. Son olarak, motor-kuryelerin; trafikte, teslimat sırasında ya da sitelerde en az bir kere ayrımcılığa maruz kaldıklarını belirtmektedir.
{"title":"Motor-Kurye Çalışanlarının Çalışma Koşullarına Yönelik Bir Araştırma: İstanbul Örneği","authors":"Umut Yertüm, Bayram Balci","doi":"10.17550/akademikincelemeler.1307683","DOIUrl":"https://doi.org/10.17550/akademikincelemeler.1307683","url":null,"abstract":"Bu çalışma İstanbul’da faaliyette bulunan motor-kuryelerin çalışma koşulları, ücret düzeyleri, yasal hakları, iş kazası ve meslek hastalıkları ve karşılaşılan ayrımcılıkların araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, 20 motor-kurye ile yarı yapılandırılmış mülakat tekniğiyle görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yapılan görüşmeler sonucunda, motor-kuryelik mesleğinde esnaf ve bordrolu olmak üzere ikili bir yapı oluştuğu; katılımcıların %68’i esnaf, %37’si ise bordrolu olarak çalıştığı görülmektedir. Bordrolu çalışan motor-kuryelerin ücretli izin hakkı bulunurken; esnaf kuryelerin tamamının ücretli izin haklarının olmadığı, %61’ inin ise sosyal güvenceye sahip olmadığı tespit edilmiştir. Katılımcıların %69’u haftada 6 gün çalışırken, %31’i haftada 7 gün çalışmaktadır. Katılımcıların %16’ısı haftalık 45-66 saat arası, %84’ü 67 saat ve üstü çalışmaktadır. Motor-kuryelikte ücretin belirlenmesinde kıdem ya da niteliğin etkili olmadığı, dağıtılan paket sayısının ücreti belirlediği tespit edilmiştir. Esnaf kuryelerin bordrolu kuryelere göre daha fazla gelir elde ettiği görülse de bunun hem daha fazla çalışmadan hem de sigorta primlerinin ödenmemesinden kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır. Son olarak, motor-kuryelerin; trafikte, teslimat sırasında ya da sitelerde en az bir kere ayrımcılığa maruz kaldıklarını belirtmektedir.","PeriodicalId":401248,"journal":{"name":"Akademik İncelemeler Dergisi (AID)","volume":"63 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131212166","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-08-16DOI: 10.17550/akademikincelemeler.1322831
Ahmet Üçağaç, Duygu Kalkan
Küresel güç mücadelesinde ağırlık merkezinin son yıllarda Asya-Pasifik’e kaymasıyla birlikte, 21. yüzyılın yükselen iki gücü olan Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ile Hindistan arasındaki rekabet de önemli ölçüde arttı. Hindistan’ın 1947’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanması ile Çin’in Komünist bir Halk Cumhuriyeti olarak 1949’da kurulmasından günümüze dek aralarında süregelen sınır anlaşmazlıkları, iki ülke arasındaki ilişkiyi belirleyen en önemli konuların başında gelmektedir. İki ülkenin de geçmişinde Batı’nın aşağılayıcı müdahalelerine maruz kalmış olmasının yanında bu dönemde uluslararası siyasete hâkim olan iki kutupluluğun dünya barışına hizmet etmeyeceğine olan ortak inançları dünya barışı için alternatif bir oluşum olan Bağlantısızlık Hareketine katılmalarını sağladı. Dolayısıyla bu iki neden ve her iki ülkenin de ulus-devlet oluşumunun erken aşamalarında olması, kuruluşlarının ilk on yılında birbirlerine karşı idealist yaklaşımlar benimsemelerini sağladı. Ancak çok geçmeden her iki ülkenin de materyal kapasitelerini arttırmasıyla birlikte çatışmaya başlayan ulusal çıkarları, Asya idealizminin altını oymaya başladı. Netice itibariyle 1962 gibi erken bir dönemde sıcak çatışmaya girerek Asya idealizmini bir kenara bırakıp ulus devlet realizmini benimsemiş oldular. Bu bağlamda, bu çalışma 21. yüzyılın yükselen iki gücü arasındaki en sorunlu alanlardan biri olan sınır anlaşmazlıklarının süreç içerisindeki evrimini ve bunun iki ülkenin dış politika vizyonlarının değişimleri üzerindeki etkisini ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu analizde neoklasik realizm teorik bir çerçeve olarak rehberlik ederken ÇHC ve Hindistan arasındaki sınır sorunlarının yerel, bölgesel ve küresel yönlerini ve bunların iki ülkenin dış politikası üzerindeki etkilerini anlamak için süreç izleme yöntemi kullanılacaktır.
{"title":"People’s Republic of China-India Border Issues in Light of Local, Regional and Global Factors: The Case of Eastern Ladakh","authors":"Ahmet Üçağaç, Duygu Kalkan","doi":"10.17550/akademikincelemeler.1322831","DOIUrl":"https://doi.org/10.17550/akademikincelemeler.1322831","url":null,"abstract":"Küresel güç mücadelesinde ağırlık merkezinin son yıllarda Asya-Pasifik’e kaymasıyla birlikte, 21. yüzyılın yükselen iki gücü olan Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ile Hindistan arasındaki rekabet de önemli ölçüde arttı. Hindistan’ın 1947’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanması ile Çin’in Komünist bir Halk Cumhuriyeti olarak 1949’da kurulmasından günümüze dek aralarında süregelen sınır anlaşmazlıkları, iki ülke arasındaki ilişkiyi belirleyen en önemli konuların başında gelmektedir. İki ülkenin de geçmişinde Batı’nın aşağılayıcı müdahalelerine maruz kalmış olmasının yanında bu dönemde uluslararası siyasete hâkim olan iki kutupluluğun dünya barışına hizmet etmeyeceğine olan ortak inançları dünya barışı için alternatif bir oluşum olan Bağlantısızlık Hareketine katılmalarını sağladı. Dolayısıyla bu iki neden ve her iki ülkenin de ulus-devlet oluşumunun erken aşamalarında olması, kuruluşlarının ilk on yılında birbirlerine karşı idealist yaklaşımlar benimsemelerini sağladı. Ancak çok geçmeden her iki ülkenin de materyal kapasitelerini arttırmasıyla birlikte çatışmaya başlayan ulusal çıkarları, Asya idealizminin altını oymaya başladı. Netice itibariyle 1962 gibi erken bir dönemde sıcak çatışmaya girerek Asya idealizmini bir kenara bırakıp ulus devlet realizmini benimsemiş oldular. Bu bağlamda, bu çalışma 21. yüzyılın yükselen iki gücü arasındaki en sorunlu alanlardan biri olan sınır anlaşmazlıklarının süreç içerisindeki evrimini ve bunun iki ülkenin dış politika vizyonlarının değişimleri üzerindeki etkisini ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu analizde neoklasik realizm teorik bir çerçeve olarak rehberlik ederken ÇHC ve Hindistan arasındaki sınır sorunlarının yerel, bölgesel ve küresel yönlerini ve bunların iki ülkenin dış politikası üzerindeki etkilerini anlamak için süreç izleme yöntemi kullanılacaktır.","PeriodicalId":401248,"journal":{"name":"Akademik İncelemeler Dergisi (AID)","volume":"41 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134601120","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-08-07DOI: 10.17550/akademikincelemeler.1310286
Jalal Ts Selmi̇, Mehmet Rakipoglu
After capturing power through a coup, Gamal Abdel Nasser embraced socialist-leaning components of Arab nationalism. Nasser needed strong political propaganda weapons to spread Arab nationalism across international borders. Nasser utilized and invested in radio and music as the most efficient propaganda weapons of the day to promote his philosophy. Umm Kulthum’s voice was at the top of singers whose voices were employed within the framework of serving Nasser’s Arab nationalism project. This paper explores the role of Umm Kulthum's voice and the voice of Arabs radio as propaganda tools in spreading Nasser's Arab nationalism during the 1950s and 1960s. The paper deals with aspects of Umm Kulthum's role in spreading the foundations of Arab Nasserite nationalism through five axes: first, soft power as a tool for spreading political values and establishing a common identity; second, Nasser's nationalism and radio broadcasts; third, the radio as a political propaganda tool in favor of Nasser, fourth, Umm Kulthum as a tool for spreading Nasserite Arab nationalism, and fifth, the impact of Umm Kulthum's voice on the spread of Nasserite nationalism in the Arab world.
{"title":"The Role of Radio and Umm Kulthum’s Voice in Spreading Nasserite Arab Nationalism","authors":"Jalal Ts Selmi̇, Mehmet Rakipoglu","doi":"10.17550/akademikincelemeler.1310286","DOIUrl":"https://doi.org/10.17550/akademikincelemeler.1310286","url":null,"abstract":"After capturing power through a coup, Gamal Abdel Nasser embraced socialist-leaning components of Arab nationalism. Nasser needed strong political propaganda weapons to spread Arab nationalism across international borders. Nasser utilized and invested in radio and music as the most efficient propaganda weapons of the day to promote his philosophy. Umm Kulthum’s voice was at the top of singers whose voices were employed within the framework of serving Nasser’s Arab nationalism project. This paper explores the role of Umm Kulthum's voice and the voice of Arabs radio as propaganda tools in spreading Nasser's Arab nationalism during the 1950s and 1960s. The paper deals with aspects of Umm Kulthum's role in spreading the foundations of Arab Nasserite nationalism through five axes: first, soft power as a tool for spreading political values and establishing a common identity; second, Nasser's nationalism and radio broadcasts; third, the radio as a political propaganda tool in favor of Nasser, fourth, Umm Kulthum as a tool for spreading Nasserite Arab nationalism, and fifth, the impact of Umm Kulthum's voice on the spread of Nasserite nationalism in the Arab world.","PeriodicalId":401248,"journal":{"name":"Akademik İncelemeler Dergisi (AID)","volume":"21 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130429354","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-15DOI: 10.17550/akademikincelemeler.1143210
Ersin Berk
Bu çalışmanın temel amacı 24 Şubat 2022’de başlayan Rusya–Ukrayna çatışmasında Avrupa merkezli medya organlarının ürettiği işgal söylemine eleştirel bir perspektifle yaklaşmaktır. Çalışmada Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiğini öne süren ülkelerin Rus sanatçılara, sporculara ve yönetmenlere uyguladığı sert yaptırımlar ve hemen sonrasında sosyal medyaya yansıyan ırkçı ifadeler söylem analizi yöntemiyle incelenmiştir. 29 Nisan 2022 tarihinde Pentagon sözcüsü John Kirby’nin katıldığı bir basın toplantısında çatışmayı işgal söylemiyle sunarken aksi bir yaklaşımın etik ve ahlaka ters düşeceğini çağrıştıran ifadesi etiğin de eleştirel biçimde ele alınmasına zemin hazırlamıştır. Çalışmada Kant ve Hegel’in görüşleri üzerinden etik ve ahlak kavramlarının ayrıştırılması amaçlanırken bu filozofların bazı teorilerini Avrupa merkezci ve zaman zaman ırkçı bir bakış açısıyla kurguladığını savunan görüşlere de yer verilmiştir. Amaçsal örneklem yöntemiyle seçilen The Telegraph yazarı Daniel Hannan’ın savaşın yalnızca bu kez yanlış olduğunu çağrıştıran ifadesi ve eski Ukrayna başsavcı yardımcısı David Sakvarelidze’nin çatışma esnasında ölen Ukraynalılara sırf mavi gözlü ve sarı saçlı Avrupalılar oldukları için üzüldüğünü çağrıştıran açıklamaları üzerinden Avrupa merkezci ve ırkçı yaklaşımların günümüzdeki konumu sorgulanmıştır. Çalışmada başta ABD ve İngiltere olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinin Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiği söylemini insan yaşamını önemseyen etik bir tavırdan ziyade politik bir refleksle ürettiği sonucuna ulaşılmıştır.
{"title":"RUSYA UKRAYNA ÇATIŞMASINDA MEDYADA ÜRETİLEN İŞGAL SÖYLEMİNE ETİK BAĞLAMDA BİR ELEŞTİRİ","authors":"Ersin Berk","doi":"10.17550/akademikincelemeler.1143210","DOIUrl":"https://doi.org/10.17550/akademikincelemeler.1143210","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın temel amacı 24 Şubat 2022’de başlayan Rusya–Ukrayna çatışmasında Avrupa merkezli medya organlarının ürettiği işgal söylemine eleştirel bir perspektifle yaklaşmaktır. Çalışmada Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiğini öne süren ülkelerin Rus sanatçılara, sporculara ve yönetmenlere uyguladığı sert yaptırımlar ve hemen sonrasında sosyal medyaya yansıyan ırkçı ifadeler söylem analizi yöntemiyle incelenmiştir. 29 Nisan 2022 tarihinde Pentagon sözcüsü John Kirby’nin katıldığı bir basın toplantısında çatışmayı işgal söylemiyle sunarken aksi bir yaklaşımın etik ve ahlaka ters düşeceğini çağrıştıran ifadesi etiğin de eleştirel biçimde ele alınmasına zemin hazırlamıştır. Çalışmada Kant ve Hegel’in görüşleri üzerinden etik ve ahlak kavramlarının ayrıştırılması amaçlanırken bu filozofların bazı teorilerini Avrupa merkezci ve zaman zaman ırkçı bir bakış açısıyla kurguladığını savunan görüşlere de yer verilmiştir. Amaçsal örneklem yöntemiyle seçilen The Telegraph yazarı Daniel Hannan’ın savaşın yalnızca bu kez yanlış olduğunu çağrıştıran ifadesi ve eski Ukrayna başsavcı yardımcısı David Sakvarelidze’nin çatışma esnasında ölen Ukraynalılara sırf mavi gözlü ve sarı saçlı Avrupalılar oldukları için üzüldüğünü çağrıştıran açıklamaları üzerinden Avrupa merkezci ve ırkçı yaklaşımların günümüzdeki konumu sorgulanmıştır. Çalışmada başta ABD ve İngiltere olmak üzere bazı Avrupa ülkelerinin Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiği söylemini insan yaşamını önemseyen etik bir tavırdan ziyade politik bir refleksle ürettiği sonucuna ulaşılmıştır.","PeriodicalId":401248,"journal":{"name":"Akademik İncelemeler Dergisi (AID)","volume":"58 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131001268","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-10DOI: 10.17550/akademikincelemeler.1246395
Heidegger's philosophical project is generally seen as atheoretical and anti-logical because he remarked on the subjective conditions of knowledge and the everydayness of human behaviors. To him, Dasein's everyday reasoning is coercively and inevitably framed by the present-at-hand modes of understanding. Heidegger alerts us about the possible origins of present-at-hand modes of everyday experience. One of them is Das Man that, is associated with a categorical otherness for Heidegger. It can be regarded as an origin of the primordial scheme of experiences for Dasein that takes those experiences for granted as an axiological ground for their lives in the World. Heidegger sees that process as an inauthentic condition for Dasein's fundamental character. Everyday reasoning generates a variety of present-at-hand instruments to understand and interpret the World and Dasein itself; thus, Dasein moves between Das Man and authentic modes. With a Heideggerian approach, this article observes how the characters in the film Druk take themselves out of Das Man and go into the authentic mode and how they do this through alcohol. The primary data source is Druk and the four teacher characters in the film. In the movie, alcohol is not a ready-to-hand object but a tool motivating its users and pushing them to perform. It is an example equivalent to the Heideggerian analogy of the hammer. The movie is a well-fitting example of the Heideggerian position with the story of four teachers who experiment with having a certain amount of alcohol in their blood to achieve a better version of themselves.
{"title":"Druk (2020) Movie as an Example of Authentic Way of Being: A Heideggerian Approach","authors":"","doi":"10.17550/akademikincelemeler.1246395","DOIUrl":"https://doi.org/10.17550/akademikincelemeler.1246395","url":null,"abstract":"Heidegger's philosophical project is generally seen as atheoretical and anti-logical because he remarked on the subjective conditions of knowledge and the everydayness of human behaviors. To him, Dasein's everyday reasoning is coercively and inevitably framed by the present-at-hand modes of understanding. Heidegger alerts us about the possible origins of present-at-hand modes of everyday experience. One of them is Das Man that, is associated with a categorical otherness for Heidegger. It can be regarded as an origin of the primordial scheme of experiences for Dasein that takes those experiences for granted as an axiological ground for their lives in the World. Heidegger sees that process as an inauthentic condition for Dasein's fundamental character. Everyday reasoning generates a variety of present-at-hand instruments to understand and interpret the World and Dasein itself; thus, Dasein moves between Das Man and authentic modes. With a Heideggerian approach, this article observes how the characters in the film Druk take themselves out of Das Man and go into the authentic mode and how they do this through alcohol. The primary data source is Druk and the four teacher characters in the film. In the movie, alcohol is not a ready-to-hand object but a tool motivating its users and pushing them to perform. It is an example equivalent to the Heideggerian analogy of the hammer. The movie is a well-fitting example of the Heideggerian position with the story of four teachers who experiment with having a certain amount of alcohol in their blood to achieve a better version of themselves.","PeriodicalId":401248,"journal":{"name":"Akademik İncelemeler Dergisi (AID)","volume":"111 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131745681","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-06DOI: 10.17550/akademikincelemeler.1242590
Hüsna Taş Yetim
Çin, son dönemlerde Körfez Bölgesine yönelik izlediği aktif politika, Çin Devlet Başkanı Xi Jipping’in (Şi Cinping), 7-9 Aralık 2022 tarihinde Körfez’e gerçekleştirdiği kapsamlı ziyaretle birlikte daha fazla dinamizm kazanmıştır. Bu ziyareti takiben yapılan analizler Çin’in, Körfez açılımını ABD’nin bölgesel hegemonyasını zayıflatmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirmektedirler. Aynı ziyaret sırasında Pekin ve Riyad yönetimleri arasında imzalanan kapsamlı anlaşmalar ise ABD’nin Körfezdeki uzun erimli güvenlik partneri Suudi Arabistan’a ilişkin “eksen kayması” tartışmalarını başlattı. Bu çalışma güncelliğini koruyan iki tartışmanın kapsamlı bir muhakemesini yapmayı hedeflemektedir. Bu amaçla uluslararası ilişkiler disiplinin son dönem fenomen teorisi olan hiyerarşinin ilgili argümanları kullanılmaktadır. Bu teorik çerçeveden hareketle, çalışmada ilk olarak Çin’in Körfez siyasetini şekillendiren stratejilerin fiyat arttırma (oubidding) ve negatif dengeleme (negative balancing) olduğu ve bu stratejilerin Körfez Bölgesi ülkeleri açısından yeni imkânlar yarattığı tespitinde bulunulmaktadır. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan’ın, Çin ile gelişen ikili ilişkilerini hâlihazırda ABD ile sürdürmekte olduğu ilişkisine bir alternatif olarak görmediği, aksine Çin’in bahsi geçen stratejilerinden maksimum kazanım elde ederek otonomisini arttırmaya çalıştığı ayrıca belirtiliyor.
{"title":"Fiyat Arttırma ve Negatif Dengeleme Stratejileri Ekseninde Çin’in Körfez ve Suudi Arabistan Siyaseti","authors":"Hüsna Taş Yetim","doi":"10.17550/akademikincelemeler.1242590","DOIUrl":"https://doi.org/10.17550/akademikincelemeler.1242590","url":null,"abstract":"Çin, son dönemlerde Körfez Bölgesine yönelik izlediği aktif politika, Çin Devlet Başkanı Xi Jipping’in (Şi Cinping), 7-9 Aralık 2022 tarihinde Körfez’e gerçekleştirdiği kapsamlı ziyaretle birlikte daha fazla dinamizm kazanmıştır. Bu ziyareti takiben yapılan analizler Çin’in, Körfez açılımını ABD’nin bölgesel hegemonyasını zayıflatmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirmektedirler. Aynı ziyaret sırasında Pekin ve Riyad yönetimleri arasında imzalanan kapsamlı anlaşmalar ise ABD’nin Körfezdeki uzun erimli güvenlik partneri Suudi Arabistan’a ilişkin “eksen kayması” tartışmalarını başlattı. Bu çalışma güncelliğini koruyan iki tartışmanın kapsamlı bir muhakemesini yapmayı hedeflemektedir. Bu amaçla uluslararası ilişkiler disiplinin son dönem fenomen teorisi olan hiyerarşinin ilgili argümanları kullanılmaktadır. Bu teorik çerçeveden hareketle, çalışmada ilk olarak Çin’in Körfez siyasetini şekillendiren stratejilerin fiyat arttırma (oubidding) ve negatif dengeleme (negative balancing) olduğu ve bu stratejilerin Körfez Bölgesi ülkeleri açısından yeni imkânlar yarattığı tespitinde bulunulmaktadır. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan’ın, Çin ile gelişen ikili ilişkilerini hâlihazırda ABD ile sürdürmekte olduğu ilişkisine bir alternatif olarak görmediği, aksine Çin’in bahsi geçen stratejilerinden maksimum kazanım elde ederek otonomisini arttırmaya çalıştığı ayrıca belirtiliyor.","PeriodicalId":401248,"journal":{"name":"Akademik İncelemeler Dergisi (AID)","volume":"28 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114556094","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-31DOI: 10.17550/akademikincelemeler.1239795
Bu makale Sovyet tarihçiliğinde milliyetler meselesini ve bağlantılı olarak tarih yazımındaki değişimleri incelemektedir. Sovyetler Birliği’ndeki politik, sosyal, iktisadi ve askeri değişimler ve kırılmalar tarihsel çalışmaların ve tarih yazımındaki milliyetlere yönelik söylemin değişmesine neden olmuştur. Diğer bir deyişle, söylem değişimleri siyasi gelişmeleri takip etmiş ve siyasi önceliklere göre değişmiştir. Sovyet tarih yazımında dönemselleştirme, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin yerel milliyetçiliklere yönelik politikalarını nasıl değiştirdiğine ve buna uygun olarak Sovyet tarihçiliğinin milliyetler meselesiyle ilgili söylemlerindeki değişime atıf yapmaktadır. Sovyet tarih yazımında milliyetler meselesi kapsamındaki tartışmalar, yerli halkların, yani Rus olmayanların, Çarlık Rusya’sı yönetimine nasıl yaklaşacakları, kendi geçmişlerine, tarihlerine, kahramanlarına, onların eylemlerine ne kadar odaklanacakları, tarihi ve milli şahsiyetleri ne kadar yüceltecekleri, Çarlık yönetiminin sömürgeci olup olmadığı ve Rus Çarlığına karşı yapılan isyanların gerici mi yoksa ilerici mi olduğu gibi konuları içermektedir. Bu gibi konular Stalin dönemi Orta Asya Sovyet tarihçiliğine egemen olmuş ve merkezin politikaları değiştiğinde tarihçiler de görüşlerini siyasal değişimlere uydurup güncellemişlerdir. 70 yıllık Sovyetler Birliği deneyimi birçok konuda olduğu gibi tarih yazımında da birbiriyle uyuşmayan farklı eğilimleri içermiş, bir dönem Rus milliyetçiliği baskı altında kalır yerel milliyetçiliklerin gelişmesine izin verilirken takip eden dönemde ise yerel milliyetçilikler baskıdan payına düşeni almıştır. 1930’lardan itibaren Türkistan gibi Sovyetler Birliği’nin bazı bölgelerinde birleştirici tarih anlatısı yasaklanıp Orta Asya halklarının ortak bir geçmiş algısına sahip olması engellenirken ülkenin batısında Slav halkları açısından tam tersi bir politika izlenmiştir.
{"title":"Stalin Dönemi Sovyet Tarih Yazımı ve Orta Asya","authors":"","doi":"10.17550/akademikincelemeler.1239795","DOIUrl":"https://doi.org/10.17550/akademikincelemeler.1239795","url":null,"abstract":"Bu makale Sovyet tarihçiliğinde milliyetler meselesini ve bağlantılı olarak tarih yazımındaki değişimleri incelemektedir. Sovyetler Birliği’ndeki politik, sosyal, iktisadi ve askeri değişimler ve kırılmalar tarihsel çalışmaların ve tarih yazımındaki milliyetlere yönelik söylemin değişmesine neden olmuştur. Diğer bir deyişle, söylem değişimleri siyasi gelişmeleri takip etmiş ve siyasi önceliklere göre değişmiştir. Sovyet tarih yazımında dönemselleştirme, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin yerel milliyetçiliklere yönelik politikalarını nasıl değiştirdiğine ve buna uygun olarak Sovyet tarihçiliğinin milliyetler meselesiyle ilgili söylemlerindeki değişime atıf yapmaktadır. Sovyet tarih yazımında milliyetler meselesi kapsamındaki tartışmalar, yerli halkların, yani Rus olmayanların, Çarlık Rusya’sı yönetimine nasıl yaklaşacakları, kendi geçmişlerine, tarihlerine, kahramanlarına, onların eylemlerine ne kadar odaklanacakları, tarihi ve milli şahsiyetleri ne kadar yüceltecekleri, Çarlık yönetiminin sömürgeci olup olmadığı ve Rus Çarlığına karşı yapılan isyanların gerici mi yoksa ilerici mi olduğu gibi konuları içermektedir. Bu gibi konular Stalin dönemi Orta Asya Sovyet tarihçiliğine egemen olmuş ve merkezin politikaları değiştiğinde tarihçiler de görüşlerini siyasal değişimlere uydurup güncellemişlerdir. 70 yıllık Sovyetler Birliği deneyimi birçok konuda olduğu gibi tarih yazımında da birbiriyle uyuşmayan farklı eğilimleri içermiş, bir dönem Rus milliyetçiliği baskı altında kalır yerel milliyetçiliklerin gelişmesine izin verilirken takip eden dönemde ise yerel milliyetçilikler baskıdan payına düşeni almıştır. 1930’lardan itibaren Türkistan gibi Sovyetler Birliği’nin bazı bölgelerinde birleştirici tarih anlatısı yasaklanıp Orta Asya halklarının ortak bir geçmiş algısına sahip olması engellenirken ülkenin batısında Slav halkları açısından tam tersi bir politika izlenmiştir.","PeriodicalId":401248,"journal":{"name":"Akademik İncelemeler Dergisi (AID)","volume":"38 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"117283801","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-03-29DOI: 10.17550/akademikincelemeler.1214029
Abdulkadir Altinsoy
Sosyo-politik gelişmişlik; toplumsal, ekonomik ve mekânsal özellikler açısından; eğitim, sağlık, altyapı, iletişim, ulaşım, konut, çevre gibi temel hizmetlerin sunulma düzeyinin, asgari standartların üstünde olması olarak tanımlanmaktadır. Sosyo-politik gelişmişliğe ilişkin farklı değerlendirmeler bulunmaktadır. Bunları öznel ve nesnel olarak iki grupta kategorize edebiliriz. Kişisel değerlendirmeler temel alınarak gerçekleştirilen yaklaşımlar öznel yaklaşım, bilimsel açıdan ölçülebilen veriler temel alınarak gerçekleştirilen yaklaşımlar nesnel yaklaşım olarak tanımlanmaktadır. Gelişmişliğin ölçülmesine yönelik gerçekleştirilen çalışmalarda farklı sonuçlar elde edilse de öznel göstergelerin de gerekliliğinin nesnel göstergelerden daha az olmaması yönünde görüş birliği bulunmaktadır. Bu doğrultuda çalışmada uluslararası kuruluşlar, uluslararası şirketler ve ulusal kuruluşların sosyo-politik gelişmişlik ölçümlerinde kullandıkları endeksler tanıtılmıştır. Endekslerin belirlenmesinde literatür taraması yöntemi kullanılmıştır. Sosyo-politik gelişmişlik kavramı altında değerlendirilen doğal çevre hizmetleri bütünleşik sosyal politika kapsamında incelenmiştir. Bütünleşik sosyal politika kapsamında doğal çevre kriterleri “Km2'ye Düşen Orman Alanı”, “Şehir (Kent) Orman Alanı”, “Kişi Başına Toplam Elektrik Tüketimi (Kwh)”, “Atık Hizmeti Verilen Nüfus Oranı”, “Atık Su Artırma Tesisi ile Hizmet Verilen Belediye Nüfusunun Belediye Nüfusu İçindeki Payı” ve “PM10 İstasyon Değerleri Ortalaması (Hava Kirliliği)” olarak belirlenmiştir.
{"title":"Sosyo-Politik Gelişmişlik ve Çevre Göstergeleri","authors":"Abdulkadir Altinsoy","doi":"10.17550/akademikincelemeler.1214029","DOIUrl":"https://doi.org/10.17550/akademikincelemeler.1214029","url":null,"abstract":"Sosyo-politik gelişmişlik; toplumsal, ekonomik ve mekânsal özellikler açısından; eğitim, sağlık, altyapı, iletişim, ulaşım, konut, çevre gibi temel hizmetlerin sunulma düzeyinin, asgari standartların üstünde olması olarak tanımlanmaktadır. Sosyo-politik gelişmişliğe ilişkin farklı değerlendirmeler bulunmaktadır. Bunları öznel ve nesnel olarak iki grupta kategorize edebiliriz. Kişisel değerlendirmeler temel alınarak gerçekleştirilen yaklaşımlar öznel yaklaşım, bilimsel açıdan ölçülebilen veriler temel alınarak gerçekleştirilen yaklaşımlar nesnel yaklaşım olarak tanımlanmaktadır. Gelişmişliğin ölçülmesine yönelik gerçekleştirilen çalışmalarda farklı sonuçlar elde edilse de öznel göstergelerin de gerekliliğinin nesnel göstergelerden daha az olmaması yönünde görüş birliği bulunmaktadır. Bu doğrultuda çalışmada uluslararası kuruluşlar, uluslararası şirketler ve ulusal kuruluşların sosyo-politik gelişmişlik ölçümlerinde kullandıkları endeksler tanıtılmıştır. Endekslerin belirlenmesinde literatür taraması yöntemi kullanılmıştır. Sosyo-politik gelişmişlik kavramı altında değerlendirilen doğal çevre hizmetleri bütünleşik sosyal politika kapsamında incelenmiştir. Bütünleşik sosyal politika kapsamında doğal çevre kriterleri “Km2'ye Düşen Orman Alanı”, “Şehir (Kent) Orman Alanı”, “Kişi Başına Toplam Elektrik Tüketimi (Kwh)”, “Atık Hizmeti Verilen Nüfus Oranı”, “Atık Su Artırma Tesisi ile Hizmet Verilen Belediye Nüfusunun Belediye Nüfusu İçindeki Payı” ve “PM10 İstasyon Değerleri Ortalaması (Hava Kirliliği)” olarak belirlenmiştir.","PeriodicalId":401248,"journal":{"name":"Akademik İncelemeler Dergisi (AID)","volume":"64 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130552777","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}