Pub Date : 2023-09-29DOI: 10.30767/diledeara.1343100
Yunus Emre ÖZSARAY
Bu makalede okuma kültürünün oluşumu ve bu süreçteki okumaların kişinin okuma biçimine etkileri Sezai Karakoç örneği üzerinden incelenmektedir. Farklı okuma evrelerinde yapılan okumalar, okuma kültürünün oluşmasına ve okuma biçimlerine farklı şekillerde etki etmektedir. Okumanın fikirleri yeniden yapılandırma ve bir dünya görüşü oluşturma yönündeki etkileri göz önüne alındığında, bir fikir adamı olarak Sezai Karakoç’un dünya görüşünün oluşmasına etki eden okumalar Hatıralarından izlenebilen okuma evreleri etrafında belirlenmeye çalışılacaktır. Erken çocukluk dönemlerinden itibaren sözlü kültür ortamlarında dinleyici olarak bulunmasından, üniversite yıllarındaki kütüphanede okuma kültürünün oluşmasına kadarki seyir ortaya konmaya çalışılacaktır. Böylece hem eserlerindeki düşünme biçimi belirlenmeye çalışılacak hem de Jean S. Chall’ın okuma gelişimi evreleri Sezai Karakoç örneği üzerinden gösterilmeye çalışılacaktır. Aynı zamanda, Sezai Karakoç’un okumalarını, eleştirel okur kimliğiyle, sorular etrafında gerçekleştirdiği bulgusuyla, eserlerini ve fikirlerini oluştururken nasıl bir düşünme biçimine sahip olduğu da belirlenmeye çalışılacaktır. Kitaba yüklediği anlam, onun eserinin ve fikrinin oluşmasındaki bir diğer izlektir. Bu anlam üzerinden, Sezai Karakoç’un; kitap, okuma, ilham üçlüsü arasında kurduğu ilişki de belirlenmeye çalışılacaktır.
本文以 Sezai Karakoç 为例,分析了阅读文化的形成以及在此过程中阅读对个人阅读风格的影响。不同阅读阶段的阅读以不同的方式影响着阅读文化和阅读风格的形成。考虑到阅读对重构思想和形成世界观的影响,我们将围绕塞扎伊-卡拉科奇回忆录中可以追溯到的阅读阶段,尝试确定哪些阅读影响了他作为思想家的世界观的形成。将试图揭示他从幼年时期在口头文化环境中作为倾听者到大学期间在图书馆形成阅读文化的过程。因此,既要尝试确定其作品中的思维方式,又要通过 Sezai Karakoç 的例子展示 Jean S. Chall 的阅读发展阶段。同时,由于发现 Sezai Karakoç 是以批判性读者的身份围绕问题进行阅读的,因此还将尝试确定他在形成自己的作品和思想时所采用的思维方式。他赋予书籍的意义是其作品和思想形成过程中的另一个痕迹。通过这种意义,Sezai Karakoç 也将尝试确定书籍、阅读和灵感三者之间的关系。
{"title":"Sezai Karakoç'ta Okuma Kültürü ve Okuma Biçimleri","authors":"Yunus Emre ÖZSARAY","doi":"10.30767/diledeara.1343100","DOIUrl":"https://doi.org/10.30767/diledeara.1343100","url":null,"abstract":"Bu makalede okuma kültürünün oluşumu ve bu süreçteki okumaların kişinin okuma biçimine etkileri Sezai Karakoç örneği üzerinden incelenmektedir. Farklı okuma evrelerinde yapılan okumalar, okuma kültürünün oluşmasına ve okuma biçimlerine farklı şekillerde etki etmektedir. Okumanın fikirleri yeniden yapılandırma ve bir dünya görüşü oluşturma yönündeki etkileri göz önüne alındığında, bir fikir adamı olarak Sezai Karakoç’un dünya görüşünün oluşmasına etki eden okumalar Hatıralarından izlenebilen okuma evreleri etrafında belirlenmeye çalışılacaktır. Erken çocukluk dönemlerinden itibaren sözlü kültür ortamlarında dinleyici olarak bulunmasından, üniversite yıllarındaki kütüphanede okuma kültürünün oluşmasına kadarki seyir ortaya konmaya çalışılacaktır. Böylece hem eserlerindeki düşünme biçimi belirlenmeye çalışılacak hem de Jean S. Chall’ın okuma gelişimi evreleri Sezai Karakoç örneği üzerinden gösterilmeye çalışılacaktır. Aynı zamanda, Sezai Karakoç’un okumalarını, eleştirel okur kimliğiyle, sorular etrafında gerçekleştirdiği bulgusuyla, eserlerini ve fikirlerini oluştururken nasıl bir düşünme biçimine sahip olduğu da belirlenmeye çalışılacaktır. Kitaba yüklediği anlam, onun eserinin ve fikrinin oluşmasındaki bir diğer izlektir. Bu anlam üzerinden, Sezai Karakoç’un; kitap, okuma, ilham üçlüsü arasında kurduğu ilişki de belirlenmeye çalışılacaktır.","PeriodicalId":476312,"journal":{"name":"Dil ve edebiyat araştırmaları dergisi","volume":"81 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135295801","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-29DOI: 10.30767/diledeara.1342007
Mehmet AYGÜNEŞ
Dilsel yapılar arasındaki uyum ilişkisi sinirdilbilim çalışmaları içerisinde geniş bir yer tutmaktadır. Özellikle Olaya İlişkin Beyin Potansiyelleri (OİP) yönteminin kullanıldığı çalışmalarda farklı dillerde ve farklı uyum ilişkilerinde ne tür OİP bileşenlerinin oluştuğu ve bu bileşenlerin işlevsel yorumunun ne olduğu sorgulanmaktadır. Bu çalışmada Türkçede eylem çekiminde üçüncü çoğul kişiyi (Onlar) yansıttığı düşünülen -lEr ekinin açık bir biçimde bulunmasının (Ör: Onlar şimdi pasta yapıyor-lar.) ve açık biçimde bulunmamasının (Ör: Onlar şimdi pasta yapıyor-) işlemleme sürecine yarattığı etki incelenmiştir. Bunun için yüksek zaman çözünürlüğüne sahip bir yöntem olan OİP kullanılmıştır. Çalışmada 33 anadili Türkçe katılımcı yer almıştır. Katılımcılara öznesi üçüncü tekil kişi (O) ve üçüncü çoğul kişi (Onlar) ile oluşturulmuş ve eylem çekiminde -lEr ekinin açık biçimde yer aldığı ve açık biçimde yer almadığı üç dilbilgisel ve bir dilbilgisi dışı koşul sunulmuştur. OİP bulguları bütün koşullarda Sol Ön Negativite (SÖN), geç-SÖN ve P600 bileşenlerinin oluştuğunu göstermektedir. Her ne kadar bütün koşullarda benzer OİP bileşenleri oluşsa da koşullar arasında genlik farklılıklarının oluştuğu belirlenmiştir. Buna göre -lEr ekinin eylem çekiminde açık biçimde olması ile olmaması arasında anlamlı farklılığın oluştuğu, ekin yer alması durumunda SÖN bileşeninin genliğinin arttığı dahası üçüncü çoğul kişili yapılarda (Onlar) eylem çekiminde -lEr ekinin açık biçimde yer almasının dilbilgisi dışı yapılara benzer bir etki yarattığı belirlenmiştir. Bu çalışma SÖN bileşeninin Türkçede biçimsözdizimsel süreçlere duyarlı olduğunu göstermektedir. Bulgular çerçevesinde SÖN bileşeninin biçimsözdizimsel uyumsuzluğu ve biçimsözdizimsel süreçlerin çalışma belleğinde daha fazla kaynak kullanmaya olan ihtiyacı yansıttığı öne sürülmektedir. Dilbilgisel açıdan ise -lEr ekinin açık biçimde yer aldığı eylem çekimlerinin dilbilgisi dışı yapılara benzer bir işlemleme örüntüsü sergilediği belirlenmiştir.
{"title":"IS THE INCLUSION OF THE -lEr SUFFIX IN TURKISH VERB INFLECTION UNACCEPTABLE? AN EVENT-RELATED BRAIN POTENTIALS STUDY","authors":"Mehmet AYGÜNEŞ","doi":"10.30767/diledeara.1342007","DOIUrl":"https://doi.org/10.30767/diledeara.1342007","url":null,"abstract":"Dilsel yapılar arasındaki uyum ilişkisi sinirdilbilim çalışmaları içerisinde geniş bir yer tutmaktadır. Özellikle Olaya İlişkin Beyin Potansiyelleri (OİP) yönteminin kullanıldığı çalışmalarda farklı dillerde ve farklı uyum ilişkilerinde ne tür OİP bileşenlerinin oluştuğu ve bu bileşenlerin işlevsel yorumunun ne olduğu sorgulanmaktadır. Bu çalışmada Türkçede eylem çekiminde üçüncü çoğul kişiyi (Onlar) yansıttığı düşünülen -lEr ekinin açık bir biçimde bulunmasının (Ör: Onlar şimdi pasta yapıyor-lar.) ve açık biçimde bulunmamasının (Ör: Onlar şimdi pasta yapıyor-) işlemleme sürecine yarattığı etki incelenmiştir. Bunun için yüksek zaman çözünürlüğüne sahip bir yöntem olan OİP kullanılmıştır. Çalışmada 33 anadili Türkçe katılımcı yer almıştır. Katılımcılara öznesi üçüncü tekil kişi (O) ve üçüncü çoğul kişi (Onlar) ile oluşturulmuş ve eylem çekiminde -lEr ekinin açık biçimde yer aldığı ve açık biçimde yer almadığı üç dilbilgisel ve bir dilbilgisi dışı koşul sunulmuştur. OİP bulguları bütün koşullarda Sol Ön Negativite (SÖN), geç-SÖN ve P600 bileşenlerinin oluştuğunu göstermektedir. Her ne kadar bütün koşullarda benzer OİP bileşenleri oluşsa da koşullar arasında genlik farklılıklarının oluştuğu belirlenmiştir. Buna göre -lEr ekinin eylem çekiminde açık biçimde olması ile olmaması arasında anlamlı farklılığın oluştuğu, ekin yer alması durumunda SÖN bileşeninin genliğinin arttığı dahası üçüncü çoğul kişili yapılarda (Onlar) eylem çekiminde -lEr ekinin açık biçimde yer almasının dilbilgisi dışı yapılara benzer bir etki yarattığı belirlenmiştir. Bu çalışma SÖN bileşeninin Türkçede biçimsözdizimsel süreçlere duyarlı olduğunu göstermektedir. Bulgular çerçevesinde SÖN bileşeninin biçimsözdizimsel uyumsuzluğu ve biçimsözdizimsel süreçlerin çalışma belleğinde daha fazla kaynak kullanmaya olan ihtiyacı yansıttığı öne sürülmektedir. Dilbilgisel açıdan ise -lEr ekinin açık biçimde yer aldığı eylem çekimlerinin dilbilgisi dışı yapılara benzer bir işlemleme örüntüsü sergilediği belirlenmiştir.","PeriodicalId":476312,"journal":{"name":"Dil ve edebiyat araştırmaları dergisi","volume":"66 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135295958","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-29DOI: 10.30767/diledeara.1149906
Arzu KALAFAT ÇAT, Sema NOYAN
Gülün Adı (1986) filmi, İtalyan yazar, akademisyen, edebiyat kuramcısı, Orta Çağ uzmanı Umberto Eco’nun (1932-2016) 1980 tarihli aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Gülün Adı filmi, Orta Çağda imparatorluklar ve Hristiyan toplumu üzerinde büyük bir hâkimiyet elde eden Papalığın baskı ve şiddet içerikli uygulamalarını İtalya’da 1327’de bir manastırda işlenen cinayetler izleği üzerinden yansıtmaktadır. Çalışmada Gülün Adı filminin anlamlandırma sürecine katkıda bulunmak amacıyla Ferdinand de Saussure’ün gösteren ve gösterilen ilişkisine dayalı göstergebilim yönteminden yararlanılmıştır. Bu kapsamda filmde, Kilisenin dogmatik zihniyetini ve toplum üzerindeki hâkimiyetini yansıtan; “manastır”, “kapı”, “yoksul halk”, “rahip”, “kitap”, “yangın”, “kütüphane”, “Regula (Kural)”, “kan”, “gülme”, “Kör Rahip”, “ölüm”, “mercek”, “salgın”, “zenginlik ve fakirlik”, “kadın”, “engizisyon”, “taş” göstergelerinin yüzey ve derin anlamları gösteren-gösterilen (düz anlam ve yan anlam) biçiminde ortaya konulmuştur. Göstergelerin derin anlamları ortaya çıkarıldığında, Kilisenin Hristiyanlık öğretisine dayalı dogmatik ideolojisinin yol açtığı ötekileştirme, halk üzerinde baskı ve korkuya dayalı bir tahakküm oluşturma, bilgiyi ve hakikati kendine mal ederek halktan gizleme ve şiddete başvurma gibi sonuçların eleştirel bir bakış açısıyla ele alındığı görülmektedir. Netice olarak Gülün Adı filmi metonimi yoluyla Orta Çağda Papalığın menfaatlerini koruma amacıyla benimsediği dogmatik inanç ve ideolojisini yansıtmaktadır. Ancak filmin yangın sahnesiyle bitmesi grotesk anlamda Rönesans’ın getireceği uyanış, aydınlanma ve bilimi işaret etmektedir.
{"title":"Gülün Adı Filminin Göstergebilimsel Çözümlemesi","authors":"Arzu KALAFAT ÇAT, Sema NOYAN","doi":"10.30767/diledeara.1149906","DOIUrl":"https://doi.org/10.30767/diledeara.1149906","url":null,"abstract":"Gülün Adı (1986) filmi, İtalyan yazar, akademisyen, edebiyat kuramcısı, Orta Çağ uzmanı Umberto Eco’nun (1932-2016) 1980 tarihli aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Gülün Adı filmi, Orta Çağda imparatorluklar ve Hristiyan toplumu üzerinde büyük bir hâkimiyet elde eden Papalığın baskı ve şiddet içerikli uygulamalarını İtalya’da 1327’de bir manastırda işlenen cinayetler izleği üzerinden yansıtmaktadır. Çalışmada Gülün Adı filminin anlamlandırma sürecine katkıda bulunmak amacıyla Ferdinand de Saussure’ün gösteren ve gösterilen ilişkisine dayalı göstergebilim yönteminden yararlanılmıştır. Bu kapsamda filmde, Kilisenin dogmatik zihniyetini ve toplum üzerindeki hâkimiyetini yansıtan; “manastır”, “kapı”, “yoksul halk”, “rahip”, “kitap”, “yangın”, “kütüphane”, “Regula (Kural)”, “kan”, “gülme”, “Kör Rahip”, “ölüm”, “mercek”, “salgın”, “zenginlik ve fakirlik”, “kadın”, “engizisyon”, “taş” göstergelerinin yüzey ve derin anlamları gösteren-gösterilen (düz anlam ve yan anlam) biçiminde ortaya konulmuştur. Göstergelerin derin anlamları ortaya çıkarıldığında, Kilisenin Hristiyanlık öğretisine dayalı dogmatik ideolojisinin yol açtığı ötekileştirme, halk üzerinde baskı ve korkuya dayalı bir tahakküm oluşturma, bilgiyi ve hakikati kendine mal ederek halktan gizleme ve şiddete başvurma gibi sonuçların eleştirel bir bakış açısıyla ele alındığı görülmektedir. Netice olarak Gülün Adı filmi metonimi yoluyla Orta Çağda Papalığın menfaatlerini koruma amacıyla benimsediği dogmatik inanç ve ideolojisini yansıtmaktadır. Ancak filmin yangın sahnesiyle bitmesi grotesk anlamda Rönesans’ın getireceği uyanış, aydınlanma ve bilimi işaret etmektedir.","PeriodicalId":476312,"journal":{"name":"Dil ve edebiyat araştırmaları dergisi","volume":"69 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135296476","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-21DOI: 10.30767/diledeara.1298921
Pınar SÜT GÜNGÖR
Ecofeminism, formulated in the twentieth century, is a body of literature that seeks to identify the relationship between the oppression of nature and women. In this regard, the traditional roles of nature and women have been investigated in different social fields, such as literature, philosophy, and psychology. Although its historical roots date back to the 1980s, this approach was renamed in the 1990s, with current developments in different fields. As the theoretical background of this study, ecofeminism clarifies the conceptual links, especially in patriarchal societies, between nature and women, in terms of domination, oppression, colonialism, sexism, and racism. This study attempts to analyze Toni Morrison’s novel Tar Baby (1981) by applying principles and considerations of ecofeminism through male/female and human/nonhuman dichotomies. As one of the writers who are concerned with the environmentalist aspect of all stories, Morrison, in Tar Baby, declares the exploitation of nature to raise ecological awareness and wisdom as well as mark the fragmentation, displacement, and assimilation of women in a male-dominated world. This study confirms that there is a close link between the oppression of nature and oppression of women in male-dominated societies.
{"title":"Baskı Objeleri: Toni Morrison’ın Katran Bebek Adlı Romanının Ekofeminist Bir Okuması","authors":"Pınar SÜT GÜNGÖR","doi":"10.30767/diledeara.1298921","DOIUrl":"https://doi.org/10.30767/diledeara.1298921","url":null,"abstract":"Ecofeminism, formulated in the twentieth century, is a body of literature that seeks to identify the relationship between the oppression of nature and women. In this regard, the traditional roles of nature and women have been investigated in different social fields, such as literature, philosophy, and psychology. Although its historical roots date back to the 1980s, this approach was renamed in the 1990s, with current developments in different fields. As the theoretical background of this study, ecofeminism clarifies the conceptual links, especially in patriarchal societies, between nature and women, in terms of domination, oppression, colonialism, sexism, and racism. This study attempts to analyze Toni Morrison’s novel Tar Baby (1981) by applying principles and considerations of ecofeminism through male/female and human/nonhuman dichotomies. As one of the writers who are concerned with the environmentalist aspect of all stories, Morrison, in Tar Baby, declares the exploitation of nature to raise ecological awareness and wisdom as well as mark the fragmentation, displacement, and assimilation of women in a male-dominated world. This study confirms that there is a close link between the oppression of nature and oppression of women in male-dominated societies.","PeriodicalId":476312,"journal":{"name":"Dil ve edebiyat araştırmaları dergisi","volume":"2 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136239667","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-14DOI: 10.30767/diledeara.1350926
Abidin KARASU
Bugün Bulgaristan’da bir milyona yakın Türk yaşamaktadır. Türkçenin Batı ve Doğu Rumeli Ağızlarını konuşan Bulgaristan Türkleri, aynı zamanda ana dilini kurallara göre kullanma ve yazma mücadelesi vermektedir. Uzun yıllar Totaliter rejimin baskısı altında yaşayan Bulgaristan Türkleri, ana dilini hakkıyla öğrenme faaliyetlerinden mahrum bırakılmışlardır. Bu uzun ve acılı dönemde, ana dili bilinci önemli ölçüde zayıflamıştır. Ana dilini aile ortamında öğrenen Türk çocukları, eğitim sisteminin ilk basamaklarından itibaren Bulgarcanın tesiri altında yetişmektedir. Anaokulu eğitiminden üniversite eğitimine kadar Bulgarcanın baskın ve belirgin izlerini ana dilinden atamamaktadır. İki dilliğin sonucu olan bu gelişme, Bulgaristan Türk gençlerinin en önemli sorunlarından biridir. Türkçenin okullarda seçmeli ders olarak okutulması, internet ortamında Türkçe kaynaklara erişim kolaylığı, aile içindeki yönlendirmeler sıkıntıların giderilmesinde yardımcı olamamaktadır. Bu olumsuz gelişme yavaş yavaş Türk gençlerini kendi öz kültüründen uzaklaştırmakta, ana dilin sıcak ve kucaklayıcı yapısından soğutmaktadır. Son yıllarda Bulgaristan Türklerinin büyük kentlerde yaşamaya başlaması, aile ortamından başka Türkçenin konuşulduğu mekânların bulunmaması bu sorunu bir kat daha arttırmıştır. Hiç şüphesiz bunun birçok sebebi vardır. Ancak burada iki dilliğin ve baskın olan Bulgarcanın tesiri son derece fazladır. Bulgaristan’da yapılan araştırmalar ana diline yeterince hâkim olamayan ve kurallara göre kullanamayan gençlerin Bulgarca gördükleri derslerden de başarısız oldukları tespit edilmiştir. Birden fazla dilin kullanımı bir zenginlik olarak kabul edilirken, yanlış uygulamalar genç nesiller üzerinde olumsuz tesirler yaratarak ana dilinden soğumalarına ve uzaklaşmalarına sebebiyet vermektedir. Ana dili eğitimindeki sıkıntılar devletin resmi dili Bulgarcanın öğretiminde sorunlara yol açmaktadır. Sağlam bir ana dili temeli üzerinde inşa edilmeyen ikinci bir dil hiç kuşkusuz sağlıklı olmayacaktır. Çalışmada 2012 yılında Bulgaristan'da yapılmış bir saha araştırmasından elde edilen veriler iki dilin - ana dili Türkçe ve resmi dili Bulgarca -öğretilmesinde yaşanan sıkıntıları farklı çevrelerin (öğrenci, veli, öğretmen, uzman vb.) görüşleri alınarak derlenmiştir. Araştırmada elde edilen veriler incelenerek anadili Türkçe ve resmi devlet dili Bulgarcanın öğretilmesinde yaşanan sıkıntılar ve çözüm önerileri paylaşılacaktır.
{"title":"Bulgaristan’da Ana Dili Türkçe ve Resmi Dil Bulgarcanın Öğretilmesinde Türk Çocuklarının Yaşadıkları Sıkıntılar","authors":"Abidin KARASU","doi":"10.30767/diledeara.1350926","DOIUrl":"https://doi.org/10.30767/diledeara.1350926","url":null,"abstract":"Bugün Bulgaristan’da bir milyona yakın Türk yaşamaktadır. Türkçenin Batı ve Doğu Rumeli Ağızlarını konuşan Bulgaristan Türkleri, aynı zamanda ana dilini kurallara göre kullanma ve yazma mücadelesi vermektedir. Uzun yıllar Totaliter rejimin baskısı altında yaşayan Bulgaristan Türkleri, ana dilini hakkıyla öğrenme faaliyetlerinden mahrum bırakılmışlardır. Bu uzun ve acılı dönemde, ana dili bilinci önemli ölçüde zayıflamıştır. Ana dilini aile ortamında öğrenen Türk çocukları, eğitim sisteminin ilk basamaklarından itibaren Bulgarcanın tesiri altında yetişmektedir. Anaokulu eğitiminden üniversite eğitimine kadar Bulgarcanın baskın ve belirgin izlerini ana dilinden atamamaktadır. İki dilliğin sonucu olan bu gelişme, Bulgaristan Türk gençlerinin en önemli sorunlarından biridir. Türkçenin okullarda seçmeli ders olarak okutulması, internet ortamında Türkçe kaynaklara erişim kolaylığı, aile içindeki yönlendirmeler sıkıntıların giderilmesinde yardımcı olamamaktadır. Bu olumsuz gelişme yavaş yavaş Türk gençlerini kendi öz kültüründen uzaklaştırmakta, ana dilin sıcak ve kucaklayıcı yapısından soğutmaktadır. Son yıllarda Bulgaristan Türklerinin büyük kentlerde yaşamaya başlaması, aile ortamından başka Türkçenin konuşulduğu mekânların bulunmaması bu sorunu bir kat daha arttırmıştır. Hiç şüphesiz bunun birçok sebebi vardır. Ancak burada iki dilliğin ve baskın olan Bulgarcanın tesiri son derece fazladır. Bulgaristan’da yapılan araştırmalar ana diline yeterince hâkim olamayan ve kurallara göre kullanamayan gençlerin Bulgarca gördükleri derslerden de başarısız oldukları tespit edilmiştir. Birden fazla dilin kullanımı bir zenginlik olarak kabul edilirken, yanlış uygulamalar genç nesiller üzerinde olumsuz tesirler yaratarak ana dilinden soğumalarına ve uzaklaşmalarına sebebiyet vermektedir. Ana dili eğitimindeki sıkıntılar devletin resmi dili Bulgarcanın öğretiminde sorunlara yol açmaktadır. Sağlam bir ana dili temeli üzerinde inşa edilmeyen ikinci bir dil hiç kuşkusuz sağlıklı olmayacaktır. Çalışmada 2012 yılında Bulgaristan'da yapılmış bir saha araştırmasından elde edilen veriler iki dilin - ana dili Türkçe ve resmi dili Bulgarca -öğretilmesinde yaşanan sıkıntıları farklı çevrelerin (öğrenci, veli, öğretmen, uzman vb.) görüşleri alınarak derlenmiştir. Araştırmada elde edilen veriler incelenerek anadili Türkçe ve resmi devlet dili Bulgarcanın öğretilmesinde yaşanan sıkıntılar ve çözüm önerileri paylaşılacaktır.","PeriodicalId":476312,"journal":{"name":"Dil ve edebiyat araştırmaları dergisi","volume":"146 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134972540","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-13DOI: 10.30767/diledeara.1332009
Nazire ERBAY
Dünya dilleriyle ilgili değişen uygulama ve çalışmalar yeni eğilimlerin, yaklaşımların oluşmasına imkân sağlar. Dil üzerinden geliştirilen metinler, zamansal referansları beraberinde taşır. Bugünün hızla değişen algı dünyasının yönetiminde ön safta olan dil yönelimlerindeki incelemelerde, kadimin katkısından faydalanmak gereklidir.
Medeniyetlerin inşasında dile dayalı sanat dallarından şiir; rafine, ayrıntılı ve çok boyutluluğuyla bütün zamanların dışında kalır. Şiir, yüzyıllarca halkın dil ve düşüncesinin dönüşmesine, evrilmesine katkı sağlamıştır. Şiir, kadim olandan itibaren bağlı bulunduğu kültürle iç içe geçerek öngörülerin, anlam doğurmalarının gönderimine de katkı sağlar. Bireyselin üzerinden toplumsallığıyla Osmanlı kültür ve medeniyetinin kuruluşundan gelişimine kadar temel değer konumundaki klâsik Türk şiir geleneği değişkenliklerinin yanında, kalıplaşan katmanlı dil varlığıyla farklı bildirişimlerde tesirli olmuştur. Klâsik Türk şiirinin dil dizgesindeki alt ve üst tabaka anlatım genişliği, Osmanlı Devleti’ni “imparatorluk” yapan tetikleyici düşünceleri ortaya koymuştur. Geleneğe bağlı, muhayyilesi özgün sanatçılar, dil bilimselliğine öncülük eden eserleriyle medeniyet inşasına katkı sağlamışlardır.
Klâsik Türk şiir evrenini hayal-gerçeklik karşıtlığıyla sınırlamak, yargılamak ve tanımlamak hatalıdır. Gazelin doğal dil iletişiminden başlayarak kurala bağlı sonuçlara doğru, şeyleri ve düşünceleri anlatma gücü dikkat çeker. Yapılan tarama çalışmasıyla gazel dilinin taklit, tekrar, gibi kısır döngüden ziyade, bireysel ve toplumsal fikir üretimleriyle birçok bilimsel düşünceyi yansıttığı açıkça görülür. Gazel duygu üstü konulara estetik anlatımıyla insan, dünya, âlem, ontolojik varlık tabakaları hususunda fikir beyan eder. Şairler başta felsefe, tasavvuf, din, ahlak, tarih, sosyoloji gibi bilim alanlarında tespit ve analizler yaparlar.
Bu çalışmada; döneminde toplumu yönetip medeniyet kuran şiirin, özelde gazelin yazılma amacı ve içeriğiyle bağlantılı olarak kullanılan dilin kültüre, insan eğitimine katkısı ispatlanmaktadır. Gazelin sadece estetik değerler değil, bilgi ve düşünce üreterek nesiller arası aktarımda bulunduğu dikkatlere sunulmaktadır. Ayrıca gazel dilinin, dil sorunlarının çözümüne ve kültürel değer üretimine katkısı değerlendirilmektedir. Nihayet, Osmanlıca Türkçesi’nin anlatım alanı ve şairlerin başarısı dikkate alınarak gazelin ifade gücünün yeni dil çalışmalarında değeri ortaya konulmaktadır.
{"title":"Klâsik Türk Şiir Evreninde Gazeldeki Düşünce Dilinin Yeni Dil Yönelimleriyle Okunması","authors":"Nazire ERBAY","doi":"10.30767/diledeara.1332009","DOIUrl":"https://doi.org/10.30767/diledeara.1332009","url":null,"abstract":"Dünya dilleriyle ilgili değişen uygulama ve çalışmalar yeni eğilimlerin, yaklaşımların oluşmasına imkân sağlar. Dil üzerinden geliştirilen metinler, zamansal referansları beraberinde taşır. Bugünün hızla değişen algı dünyasının yönetiminde ön safta olan dil yönelimlerindeki incelemelerde, kadimin katkısından faydalanmak gereklidir.
 Medeniyetlerin inşasında dile dayalı sanat dallarından şiir; rafine, ayrıntılı ve çok boyutluluğuyla bütün zamanların dışında kalır. Şiir, yüzyıllarca halkın dil ve düşüncesinin dönüşmesine, evrilmesine katkı sağlamıştır. Şiir, kadim olandan itibaren bağlı bulunduğu kültürle iç içe geçerek öngörülerin, anlam doğurmalarının gönderimine de katkı sağlar. Bireyselin üzerinden toplumsallığıyla Osmanlı kültür ve medeniyetinin kuruluşundan gelişimine kadar temel değer konumundaki klâsik Türk şiir geleneği değişkenliklerinin yanında, kalıplaşan katmanlı dil varlığıyla farklı bildirişimlerde tesirli olmuştur. Klâsik Türk şiirinin dil dizgesindeki alt ve üst tabaka anlatım genişliği, Osmanlı Devleti’ni “imparatorluk” yapan tetikleyici düşünceleri ortaya koymuştur. Geleneğe bağlı, muhayyilesi özgün sanatçılar, dil bilimselliğine öncülük eden eserleriyle medeniyet inşasına katkı sağlamışlardır.
 Klâsik Türk şiir evrenini hayal-gerçeklik karşıtlığıyla sınırlamak, yargılamak ve tanımlamak hatalıdır. Gazelin doğal dil iletişiminden başlayarak kurala bağlı sonuçlara doğru, şeyleri ve düşünceleri anlatma gücü dikkat çeker. Yapılan tarama çalışmasıyla gazel dilinin taklit, tekrar, gibi kısır döngüden ziyade, bireysel ve toplumsal fikir üretimleriyle birçok bilimsel düşünceyi yansıttığı açıkça görülür. Gazel duygu üstü konulara estetik anlatımıyla insan, dünya, âlem, ontolojik varlık tabakaları hususunda fikir beyan eder. Şairler başta felsefe, tasavvuf, din, ahlak, tarih, sosyoloji gibi bilim alanlarında tespit ve analizler yaparlar. 
 Bu çalışmada; döneminde toplumu yönetip medeniyet kuran şiirin, özelde gazelin yazılma amacı ve içeriğiyle bağlantılı olarak kullanılan dilin kültüre, insan eğitimine katkısı ispatlanmaktadır. Gazelin sadece estetik değerler değil, bilgi ve düşünce üreterek nesiller arası aktarımda bulunduğu dikkatlere sunulmaktadır. Ayrıca gazel dilinin, dil sorunlarının çözümüne ve kültürel değer üretimine katkısı değerlendirilmektedir. Nihayet, Osmanlıca Türkçesi’nin anlatım alanı ve şairlerin başarısı dikkate alınarak gazelin ifade gücünün yeni dil çalışmalarında değeri ortaya konulmaktadır.","PeriodicalId":476312,"journal":{"name":"Dil ve edebiyat araştırmaları dergisi","volume":"17 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135787460","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-08-23DOI: 10.30767/diledeara.1319832
Ayşe Nur ÖZDEMİR
Türk edebiyatında 1950’lerdeki modernist kırılmanın yanı sıra yaşanan siyasal ve kültürel dönüşümle ve Batılı akımların/yazarların etkisiyle yeni tarzda hikâyeler yazan bir kuşak oluşur. Özellikle basmakalıp söylemleri reddeden, hem klasik gerçekçiliğe hem de toplumcu gerçekçi edebiyat geleneklerine karşı çıkan, önceki kuşaklardan farklı bir sanat ve gerçeklik anlayışını temsil eden ve bireyin içsel yönünü merkeze alan hikâyeler kaleme alan kuşağın yazarları, biçim ve anlatım olanakları açısından da yeni teknikler kullanır.
1950 kuşağı hikâyecileri arasında müstesna bir yeri olan Onat Kutlar’ın 1959 yılında kaleme aldığı ilk hikâye kitabı olan İshak, 1960’ta Türk Dil Kurumu hikâye ödülü ile taltif edilmiştir. Henüz küçük yaşlarda bu vadide denemeler yapmaya başlayan yazarın yirmi üç yaşında ortaya koyduğu, dokuz hikâyeden oluşan bu eseri, büyük övgülere mazhar olmuş ve kimi araştırmacılar tarafından Türk edebiyatında büyülü gerçekçiliğin izlerini taşıyan ilk örnek olarak değerlendirilmiştir. İlk ve orta öğrenimini Gaziantep’te tamamlayan Kutlar’ın hayatından, çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Gaziantep’ten izler taşıyan bu eserin Batılı kimi modernist tekniklerle de münasebeti vardır. Gerçekliğin farklı katmanlar ya da varlık düzeyleri şeklinde çoğullaştığı bu eserde fantastik motifler de gözlemlenmektedir. Dolayısıyla modernist tekniklerle kaynaşmış yerli bir temel üzerine inşa edilen bu hikâyelerde yazarın gerçekliğin farklı katmanlarında dolaştığı ve özgül bir kurmaca mantığının işlediği görülür. Hikâyelerden özellikle “Kediler”de gerçekliğin doğası klasik realizm akımının oldukça dışındadır.
Çalışmamızda, “Kediler” isimli hikâyede gerçekliğin farklı tabakaları üzerine bir inceleme yaparak Onat Kutlar ile ilgili bugüne kadar yapılan çalışmalara katkı sağlamak amaçlanmıştır.
{"title":"Onat Kutlar’ın \"Kediler\" İsimli Hikâyesinde Gerçekliğin Farklı Boyutları Üzerine Bir İnceleme","authors":"Ayşe Nur ÖZDEMİR","doi":"10.30767/diledeara.1319832","DOIUrl":"https://doi.org/10.30767/diledeara.1319832","url":null,"abstract":"Türk edebiyatında 1950’lerdeki modernist kırılmanın yanı sıra yaşanan siyasal ve kültürel dönüşümle ve Batılı akımların/yazarların etkisiyle yeni tarzda hikâyeler yazan bir kuşak oluşur. Özellikle basmakalıp söylemleri reddeden, hem klasik gerçekçiliğe hem de toplumcu gerçekçi edebiyat geleneklerine karşı çıkan, önceki kuşaklardan farklı bir sanat ve gerçeklik anlayışını temsil eden ve bireyin içsel yönünü merkeze alan hikâyeler kaleme alan kuşağın yazarları, biçim ve anlatım olanakları açısından da yeni teknikler kullanır.
 1950 kuşağı hikâyecileri arasında müstesna bir yeri olan Onat Kutlar’ın 1959 yılında kaleme aldığı ilk hikâye kitabı olan İshak, 1960’ta Türk Dil Kurumu hikâye ödülü ile taltif edilmiştir. Henüz küçük yaşlarda bu vadide denemeler yapmaya başlayan yazarın yirmi üç yaşında ortaya koyduğu, dokuz hikâyeden oluşan bu eseri, büyük övgülere mazhar olmuş ve kimi araştırmacılar tarafından Türk edebiyatında büyülü gerçekçiliğin izlerini taşıyan ilk örnek olarak değerlendirilmiştir. İlk ve orta öğrenimini Gaziantep’te tamamlayan Kutlar’ın hayatından, çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Gaziantep’ten izler taşıyan bu eserin Batılı kimi modernist tekniklerle de münasebeti vardır. Gerçekliğin farklı katmanlar ya da varlık düzeyleri şeklinde çoğullaştığı bu eserde fantastik motifler de gözlemlenmektedir. Dolayısıyla modernist tekniklerle kaynaşmış yerli bir temel üzerine inşa edilen bu hikâyelerde yazarın gerçekliğin farklı katmanlarında dolaştığı ve özgül bir kurmaca mantığının işlediği görülür. Hikâyelerden özellikle “Kediler”de gerçekliğin doğası klasik realizm akımının oldukça dışındadır. 
 Çalışmamızda, “Kediler” isimli hikâyede gerçekliğin farklı tabakaları üzerine bir inceleme yaparak Onat Kutlar ile ilgili bugüne kadar yapılan çalışmalara katkı sağlamak amaçlanmıştır.","PeriodicalId":476312,"journal":{"name":"Dil ve edebiyat araştırmaları dergisi","volume":"252 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135621327","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-08-12DOI: 10.30767/diledeara.1325499
Muhammet Sani ADIGÜZEL
Edebî eserleri okurken eserin temasını bilmek metni anlamak için elzemdir. Bununla birlikte, bazı meşhur eserlere dair farklı okumalar ve anlamlandırmalar da mümkün olabilmektedir. Çalışmada, Yunus Emre’nin “İlim ilim bilmektedir” mısraıyla başlayan şiiriyle alakalı bazı mülahazalar bu bağlamda ele alınmaktadır. Şiir, çeşitli nüshalarda ve neşirlerde farklı biçimlerde yer almıştır. Bu farklılıklar; yazımda başkalıklar, bazı kelimeler ve mısraların kaynaklar arasında farklılık arz etmesi ve hatta şiirin topyekûn başka bir şiirle karıştırılması şeklinde karşımıza çıkabilmektedir. Birçok yazar tarafından iktibas edilen, edebî kültürümüzde önemli bir yere sahip şiirin genel anlamına dair okumalar; şiirde hangi ilmin, neyi bilmenin kıymetli olduğunun vurgulandığı noktasını paylaşmaktadır. Diğer taraftan, şiirin ilk mısraı bilhassa tekrarlanan “ilim” kelimesi sebebiyle oldukça farklı yorumların yapılmasına sebep olmuştur. Söz konusu mısraı iki “ilim” kelimesi arasına virgül koyarak “İlim, ilim bilmektir” şeklinde okuyanlar olduğu gibi, “İlim ilim ilmektir” ve “İlim ilmi bilmektir” şeklinde okuyanlar da vardır. Bu çalışmada, “İlim ilim” ibaresinin bir tekrar grubu, yani bir ifade tarzı olarak anlaşılmasının uygun olacağını ve mısraın “ilim, bilmek demektir” anlamına geldiği öne sürülmektedir.
{"title":"Yunus Emre’nin Meşhur ve Meçhul Bir Şiiri Üzerine Bazı Mülahazalar","authors":"Muhammet Sani ADIGÜZEL","doi":"10.30767/diledeara.1325499","DOIUrl":"https://doi.org/10.30767/diledeara.1325499","url":null,"abstract":"Edebî eserleri okurken eserin temasını bilmek metni anlamak için elzemdir. Bununla birlikte, bazı meşhur eserlere dair farklı okumalar ve anlamlandırmalar da mümkün olabilmektedir. Çalışmada, Yunus Emre’nin “İlim ilim bilmektedir” mısraıyla başlayan şiiriyle alakalı bazı mülahazalar bu bağlamda ele alınmaktadır. Şiir, çeşitli nüshalarda ve neşirlerde farklı biçimlerde yer almıştır. Bu farklılıklar; yazımda başkalıklar, bazı kelimeler ve mısraların kaynaklar arasında farklılık arz etmesi ve hatta şiirin topyekûn başka bir şiirle karıştırılması şeklinde karşımıza çıkabilmektedir. Birçok yazar tarafından iktibas edilen, edebî kültürümüzde önemli bir yere sahip şiirin genel anlamına dair okumalar; şiirde hangi ilmin, neyi bilmenin kıymetli olduğunun vurgulandığı noktasını paylaşmaktadır. Diğer taraftan, şiirin ilk mısraı bilhassa tekrarlanan “ilim” kelimesi sebebiyle oldukça farklı yorumların yapılmasına sebep olmuştur. Söz konusu mısraı iki “ilim” kelimesi arasına virgül koyarak “İlim, ilim bilmektir” şeklinde okuyanlar olduğu gibi, “İlim ilim ilmektir” ve “İlim ilmi bilmektir” şeklinde okuyanlar da vardır. Bu çalışmada, “İlim ilim” ibaresinin bir tekrar grubu, yani bir ifade tarzı olarak anlaşılmasının uygun olacağını ve mısraın “ilim, bilmek demektir” anlamına geldiği öne sürülmektedir.","PeriodicalId":476312,"journal":{"name":"Dil ve edebiyat araştırmaları dergisi","volume":"79 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135354364","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-08-12DOI: 10.30767/diledeara.1267818
Uğur UZUNKAYA
Eski Uygurca; farklı dinî muhitlerde yazılan muhtelif konu ve türdeki eserlerin tercümesine dayanır. Bu dinî muhitler içerisinde Budizm; Manihaizm ve Nasturi Hristiyanlık yanında önemli bir yere sahiptir. Esasen Sanskritçe Budist külliyata ilişkin eserlerin tercümesi temelinde oluşan Budist Uygur edebiyatında birçok bütünlüklü eserin külliyattaki yeri tespit edilebilmiştir. Bunun yanında kimi yazmaların kısmen hasarlı olması bunların külliyatla ilişkilendirilmesini engellemektedir. Bu çalışmada da bugün hangi Eski Uygurca metnin parçası olduğu belirlenmeyen ancak başta Budizm’deki yeniden doğum, kleśa “ihtiras” ve nirvāṇa “kurtuluş, huzur” konularını ele alan daha evvel yayımlanmamış Eski Uygurca metin parçalarının filolojik neşrine odaklanılmıştır. Çalışmaya dâhil edilen yedi fragman bugün Berlin Turfan Koleksiyonu’nda korunmaktadır ve sırasıyla şu arşiv numaralarına sahiptir: U 2139 (o. F.), U 2213 (T I 217), U 2268 (T I 642), U 2269 (T I 648), U 2286 (T I α 512; T I α), U 2321 (T I D 513; T I D) ve U 5383 (T I α). Bu yazıda bahsi geçen fragmanların yazı çevirimleri ve harf çevirileri, Türkiye Türkçesine aktarmaları, metne ilişkin açıklamaları ve analitik dizini de ihtiva eden sözlüğü sunulacaktır.
古老的维吾尔语是在翻译不同宗教界各种题材和体裁作品的基础上发展起来的。佛教与摩尼教和基督教景教在这些宗教中占有重要地位。在以翻译梵文佛教语料相关作品为主的佛教维吾尔语文献中,许多完整作品在语料库中的地位已经确定。然而,由于一些手稿部分受损,无法将其与语料库联系起来。在本研究中,我们将重点放在以前未发表的旧维吾尔语文本片段的语言学版本上,这些片段尚未被确定为语料库的一部分,但主要涉及佛教中的重生、kleśa "激情 "和 nirvāṇa "救赎、和平 "等主题。本研究中的七个片段现保存在柏林吐鲁番收藏馆,档案编号分别为U 2139 (o. F.), U 2213 (T I 217), U 2268 (T I 642), U 2269 (T I 648), U 2286 (T I α 512; T I α), U 2321 (T I D 513; T I D) 和 U 5383 (T I α)。本文介绍了这些片段的译音和音译、土耳其语译音、文本解释以及包括分析索引在内的词汇表。
{"title":"Some Old Uyghur Fragments on Rebirth, Kleśa, and Nirvāṇa","authors":"Uğur UZUNKAYA","doi":"10.30767/diledeara.1267818","DOIUrl":"https://doi.org/10.30767/diledeara.1267818","url":null,"abstract":"Eski Uygurca; farklı dinî muhitlerde yazılan muhtelif konu ve türdeki eserlerin tercümesine dayanır. Bu dinî muhitler içerisinde Budizm; Manihaizm ve Nasturi Hristiyanlık yanında önemli bir yere sahiptir. Esasen Sanskritçe Budist külliyata ilişkin eserlerin tercümesi temelinde oluşan Budist Uygur edebiyatında birçok bütünlüklü eserin külliyattaki yeri tespit edilebilmiştir. Bunun yanında kimi yazmaların kısmen hasarlı olması bunların külliyatla ilişkilendirilmesini engellemektedir. Bu çalışmada da bugün hangi Eski Uygurca metnin parçası olduğu belirlenmeyen ancak başta Budizm’deki yeniden doğum, kleśa “ihtiras” ve nirvāṇa “kurtuluş, huzur” konularını ele alan daha evvel yayımlanmamış Eski Uygurca metin parçalarının filolojik neşrine odaklanılmıştır. Çalışmaya dâhil edilen yedi fragman bugün Berlin Turfan Koleksiyonu’nda korunmaktadır ve sırasıyla şu arşiv numaralarına sahiptir: U 2139 (o. F.), U 2213 (T I 217), U 2268 (T I 642), U 2269 (T I 648), U 2286 (T I α 512; T I α), U 2321 (T I D 513; T I D) ve U 5383 (T I α). Bu yazıda bahsi geçen fragmanların yazı çevirimleri ve harf çevirileri, Türkiye Türkçesine aktarmaları, metne ilişkin açıklamaları ve analitik dizini de ihtiva eden sözlüğü sunulacaktır.","PeriodicalId":476312,"journal":{"name":"Dil ve edebiyat araştırmaları dergisi","volume":"48 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135354362","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-08-03DOI: 10.30767/diledeara.1223773
Sema ÜSTÜN KÜLÜNK
The translation is a multi-layered text production practice that is governed by various determinants. The rich textures of translated texts are evaluated under the title of “translation criticism” based on varying criteria. Practical conceptual designs and concerns over objectivity constitute the primary elements of translation criticism that are conducted on case studies. This study elaborates on the translation Dr. Jekyll ve Mr. Hyde (2009) by Öznur Ayman and the original text Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde (1885) by Robert Louis Stevenson. Emerging as one of the most retranslated works in Turkish literature, this work has several versions in the Turkish repertoire. This study aims at providing a detailed comparative analysis of the target and the source text on the basis of the postulate designed by Katherina Reiss (2000). With a preliminary focus on the text typology in the literary category, the evaluation is conducted through the language category which includes semantic, lexical, grammatical, and stylistic elements; and the pragmatic category which consists of the immediate situation, subject matter, time, place, audience, speaker factors respectively. It should be noted that the design incorporates the black box of the translation process, the translator, into the scheme of translation criticism. The ideal behind the efforts in this paper is to (re)test the potentials and limitations of translation criticism on a case study and contribute to the existing literature on one of the rather ignored fields of translation studies, “translation criticism”.
翻译是一种多层次的文本生产实践,受各种决定因素的支配。人们以“翻译批评”的名义对翻译文本的丰富质感进行评价,评价标准各不相同。实用的概念设计和对客观性的关注构成了个案翻译批评的基本要素。本研究详细阐述了Öznur Ayman的翻译《化身博士》(2009)和Robert Louis Stevenson的原版《化身博士奇案》(1885)。作为土耳其文学中被重新翻译最多的作品之一,这部作品在土耳其的剧目中有几个版本。本研究的目的是在katherine Reiss(2000)设计的假设的基础上,对目标文本和源文本进行详细的比较分析。从文学范畴的文本类型学入手,通过包括语义、词汇、语法、文体等要素的语言范畴进行评价;而语用范畴则分别由即时情境、主题、时间、地点、听者、说话者等因素构成。值得注意的是,该设计将翻译过程的黑盒子——译者——纳入了翻译批评的方案中。本文努力的目的是通过个案研究来(重新)测试翻译批评的潜力和局限性,并为翻译研究中一个相当被忽视的领域——“翻译批评”的现有文献做出贡献。
{"title":"BİR ROMANIN TÜRKÇE ÇEVİRİ YOLCULUĞU: İŞLEVSEL ÇEVİRİ ELEŞTİRİSİ ALANI OLARAK DR. JEKYLL VE MR HYDE ÖRNEĞİ","authors":"Sema ÜSTÜN KÜLÜNK","doi":"10.30767/diledeara.1223773","DOIUrl":"https://doi.org/10.30767/diledeara.1223773","url":null,"abstract":"The translation is a multi-layered text production practice that is governed by various determinants. The rich textures of translated texts are evaluated under the title of “translation criticism” based on varying criteria. Practical conceptual designs and concerns over objectivity constitute the primary elements of translation criticism that are conducted on case studies. This study elaborates on the translation Dr. Jekyll ve Mr. Hyde (2009) by Öznur Ayman and the original text Strange Case of Dr. Jekyll and Mr. Hyde (1885) by Robert Louis Stevenson. Emerging as one of the most retranslated works in Turkish literature, this work has several versions in the Turkish repertoire. This study aims at providing a detailed comparative analysis of the target and the source text on the basis of the postulate designed by Katherina Reiss (2000). With a preliminary focus on the text typology in the literary category, the evaluation is conducted through the language category which includes semantic, lexical, grammatical, and stylistic elements; and the pragmatic category which consists of the immediate situation, subject matter, time, place, audience, speaker factors respectively. It should be noted that the design incorporates the black box of the translation process, the translator, into the scheme of translation criticism. The ideal behind the efforts in this paper is to (re)test the potentials and limitations of translation criticism on a case study and contribute to the existing literature on one of the rather ignored fields of translation studies, “translation criticism”.","PeriodicalId":476312,"journal":{"name":"Dil ve edebiyat araştırmaları dergisi","volume":"140 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136382329","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}