Allah (c.c.) kullarına hitabı olan Kur’ân’ı peygamberi vasıtasıyla ulaştırmıştır. Kulları için din olarak İslâm’ı seçmiş, sadece İslâm’dan razı olduğunu belirtmiş ve onları bu kitapla İslâm Dini’ne davet etmiştir. Kur’ân, insanlara yaratılış amaçlarını gerçekleştirmede en doğru yolu gösteren ve onları bu yolda yürümeye çağıran bir davetçidir. Çeşitli türevleriyle birlikte 200’den fazla yerde geçen “davet”, daha ziyade “İslâm’a ve bu esasların uygulanmasına çağrı” anlamına gelmektedir. Kur’ân; müşrikleri, kâfirleri, münâfıkları ve Ehl-i Kitab’ı imana; Müslümanları ise imanlarını sağlamlaştırmaya davet etmiştir. Kur’ân’da âhiret inancının sıkça tevhid inancıyla beraber zikredilmesi, iki iman esası arasındaki güçlü bağa işaret etmektedir. Bu sebeple İslâm’a davet açısından ahiret inancı ayrıcalıklı bir önem arz etmektedir. İslâm’a davette, davetin kural ve ilkelerini koyan ve bu husustaki yöntemleri belirleyen Kur’ân’dır. Mu’ciz üslûbuyla kendine hayran bırakan Kur’ân, İslâm’a davetinde âhiret inancını çeşitli anlatım metotlarıyla idraklere sunmuştur. Bu makalede Kur’ân’ın, insanları dine davet ederken âhiret inancına vurgu yapması ele alınıp değerlendirilmiş ve bunu hangi yöntemlerle gerçekleştirdiğinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda, davetle ve araştırmanın temel konusu olan âhiretle ilgili âyetler tespit edilmiş, âhiretle ilgili âyetlerin üslûbu davet yöntemi açısından tasnife tâbi tutulmuştur. Tespit edilen yöntemler, günümüz davetçilerine bir davet metodu sunması açısından önem arz etmektedir. Daha önceden yapılan çalışmalarda âhiret inancının bir davet metodu olarak ele alınmamış olması ise, makalenin özgünlüğünü ortaya koymaktadır
{"title":"The Methods of Qur’an of Using Belief in the Hereafter in Invitation to Islam","authors":"Rahime Çeli̇k, Eyüp Yaka","doi":"10.20486/imad.1373543","DOIUrl":"https://doi.org/10.20486/imad.1373543","url":null,"abstract":"Allah (c.c.) kullarına hitabı olan Kur’ân’ı peygamberi vasıtasıyla ulaştırmıştır. Kulları için din olarak İslâm’ı seçmiş, sadece İslâm’dan razı olduğunu belirtmiş ve onları bu kitapla İslâm Dini’ne davet etmiştir. Kur’ân, insanlara yaratılış amaçlarını gerçekleştirmede en doğru yolu gösteren ve onları bu yolda yürümeye çağıran bir davetçidir. Çeşitli türevleriyle birlikte 200’den fazla yerde geçen “davet”, daha ziyade “İslâm’a ve bu esasların uygulanmasına çağrı” anlamına gelmektedir. Kur’ân; müşrikleri, kâfirleri, münâfıkları ve Ehl-i Kitab’ı imana; Müslümanları ise imanlarını sağlamlaştırmaya davet etmiştir. Kur’ân’da âhiret inancının sıkça tevhid inancıyla beraber zikredilmesi, iki iman esası arasındaki güçlü bağa işaret etmektedir. Bu sebeple İslâm’a davet açısından ahiret inancı ayrıcalıklı bir önem arz etmektedir. İslâm’a davette, davetin kural ve ilkelerini koyan ve bu husustaki yöntemleri belirleyen Kur’ân’dır. Mu’ciz üslûbuyla kendine hayran bırakan Kur’ân, İslâm’a davetinde âhiret inancını çeşitli anlatım metotlarıyla idraklere sunmuştur. Bu makalede Kur’ân’ın, insanları dine davet ederken âhiret inancına vurgu yapması ele alınıp değerlendirilmiş ve bunu hangi yöntemlerle gerçekleştirdiğinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda, davetle ve araştırmanın temel konusu olan âhiretle ilgili âyetler tespit edilmiş, âhiretle ilgili âyetlerin üslûbu davet yöntemi açısından tasnife tâbi tutulmuştur. Tespit edilen yöntemler, günümüz davetçilerine bir davet metodu sunması açısından önem arz etmektedir. Daha önceden yapılan çalışmalarda âhiret inancının bir davet metodu olarak ele alınmamış olması ise, makalenin özgünlüğünü ortaya koymaktadır","PeriodicalId":177047,"journal":{"name":"İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi","volume":"39 16","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139131333","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İslam hukuku, insanın en temel ihtiyaçlarından barınma ihtiyacına yönelik düzenlemeler yapmıştır. Klasik fıkıh literatüründe fakihlerin çeşitli eserlerde barınma ihtiyacına yönelik bazı fetvâları bulunmakla birlikte hukukun vakıaya göre şekillenmesinden olsa gerek, çok fazla bilgiye rastlanmaz. Sonraki dönemlerde ise insanların ihtiyaçları ve meydana gelen problemler ışığında bu alanda müstakil eserler telif edildiği görülmektedir. İslam hukuku çatısı altında zikredilebilecek imara ilişkin bu literatür, mesken ve bina yapımında bazı ilkeler belirlemiştir. Bu ilkelerin çağımızın en önemli sorunlarından birisi olan iklim krizi sebebiyle yeniden gündeme gelen imar ve inşada kullanılabileceği düşünülmektedir. Çevreye uyumlu ve tüketim kaynaklarını idareli kullanmaya dayalı ekolojik kentlerin İslam hukuku ile ortak ilke ve hedefleri olduğu görülmektedir. Bu sebeple çalışmada, söz konusu kentlerin planlamasında ve oluşturulmasında İslam hukukunun rolü tartışılmaktadır. Makalede, İslam hukukunun belirlediği ve ekolojik kent inşâsında uygulanabilecek ilke ve prensipler üzerinde durulmaktadır. Böylece İslam hukukunun eko-kentlerin oluşturulmasında sunacağı katkı ele alınmaktadır. Çalışmada veri toplama yöntemi olarak nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi kullanılmıştır. Kaynaklar, İslam hukukunda imar alanında yapılmış çalışmalar ile eko-kent tasarımına yönelik bazı modern araştırmalar ile sınırlandırılmıştır. Elde edilen veriler değerlendirildiğinde eko-kent tasarımında dikkat edilen ilkeler ile İslam hukukunda imara ilişkin hükümler arasında bazı ortak noktaların varlığı tespit edilmiştir. Bu ortak ilkeler; yeşil alanların artırılması, tüketim anlayışının değiştirilmesi, israfın engellenmesi, herkesin doğadan istifadesine imkân verilmesi, insana ve çevreye verilecek her türlü zararın engellenmesi, ölü arazilerin ihyâsı ile zirâi üretimin teşvik edilmesi vb. şeklinde özetlenebilir. İslam imar ve inşâ faaliyetinde fakihlerce belirlenen bu ortak prensiplerin, eko-kent tasarım ve inşâsına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Özellikle Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı ülkelerin şehir planlaması ve kent tasarımında, ekolojiye uygun bir inşâ faaliyeti yürütülebilmesi için, İslam hukukunun konuyla ilgili ilke, hüküm ve önerilerinin bilinmesi önemli görülmüştür.
{"title":"Ekolojik Kent Tasarımı ve İnşâsında İslâm Hukukunun Rolü","authors":"Fatma Hazar","doi":"10.20486/imad.1375570","DOIUrl":"https://doi.org/10.20486/imad.1375570","url":null,"abstract":"İslam hukuku, insanın en temel ihtiyaçlarından barınma ihtiyacına yönelik düzenlemeler yapmıştır. Klasik fıkıh literatüründe fakihlerin çeşitli eserlerde barınma ihtiyacına yönelik bazı fetvâları bulunmakla birlikte hukukun vakıaya göre şekillenmesinden olsa gerek, çok fazla bilgiye rastlanmaz. Sonraki dönemlerde ise insanların ihtiyaçları ve meydana gelen problemler ışığında bu alanda müstakil eserler telif edildiği görülmektedir. İslam hukuku çatısı altında zikredilebilecek imara ilişkin bu literatür, mesken ve bina yapımında bazı ilkeler belirlemiştir. Bu ilkelerin çağımızın en önemli sorunlarından birisi olan iklim krizi sebebiyle yeniden gündeme gelen imar ve inşada kullanılabileceği düşünülmektedir. Çevreye uyumlu ve tüketim kaynaklarını idareli kullanmaya dayalı ekolojik kentlerin İslam hukuku ile ortak ilke ve hedefleri olduğu görülmektedir. Bu sebeple çalışmada, söz konusu kentlerin planlamasında ve oluşturulmasında İslam hukukunun rolü tartışılmaktadır. Makalede, İslam hukukunun belirlediği ve ekolojik kent inşâsında uygulanabilecek ilke ve prensipler üzerinde durulmaktadır. Böylece İslam hukukunun eko-kentlerin oluşturulmasında sunacağı katkı ele alınmaktadır. Çalışmada veri toplama yöntemi olarak nitel araştırma yöntemlerinden doküman analizi kullanılmıştır. Kaynaklar, İslam hukukunda imar alanında yapılmış çalışmalar ile eko-kent tasarımına yönelik bazı modern araştırmalar ile sınırlandırılmıştır. Elde edilen veriler değerlendirildiğinde eko-kent tasarımında dikkat edilen ilkeler ile İslam hukukunda imara ilişkin hükümler arasında bazı ortak noktaların varlığı tespit edilmiştir. Bu ortak ilkeler; yeşil alanların artırılması, tüketim anlayışının değiştirilmesi, israfın engellenmesi, herkesin doğadan istifadesine imkân verilmesi, insana ve çevreye verilecek her türlü zararın engellenmesi, ölü arazilerin ihyâsı ile zirâi üretimin teşvik edilmesi vb. şeklinde özetlenebilir. İslam imar ve inşâ faaliyetinde fakihlerce belirlenen bu ortak prensiplerin, eko-kent tasarım ve inşâsına katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Özellikle Müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı ülkelerin şehir planlaması ve kent tasarımında, ekolojiye uygun bir inşâ faaliyeti yürütülebilmesi için, İslam hukukunun konuyla ilgili ilke, hüküm ve önerilerinin bilinmesi önemli görülmüştür.","PeriodicalId":177047,"journal":{"name":"İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi","volume":"5 11","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139155544","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
The Shufʻah ‘preemption’ law, a significant component of Islamic Shari'ah law, safeguards the rights of land partners and neighbors. Originating in 622 AD, it has played a crucial role in Muslim empires for over 1400 years. In response to contemporary challenges, such as fragmented land transactions and decreasing per capita land availability, modernizing land management laws, including pre-purchase rights, is essential. This article examines the Shufʻah Law's dimensions and compares Bangladesh's current national legal framework. Pre-emption rights empower co-sharers to acquire land before others, with consent or waiver paving the way for third-party acquisition. In Bangladesh, three legal approaches to pre-emption exist: the Muslim Law Approach, the State Acquisition & Tenancy Act 1950 Approach, and the Non-agricultural Tenancy Act 1949 Approach. The research relies on the viewpoint of the Hanafi school, which holds significance in Bangladesh's family law owing to the widespread adherence of the majority to this specific Madhab. In addition, the study seeks to explore the legal standing of the right of pre-emption in Bangladesh through the lens of Islamic law, provide solutions to this matter, and assess the feasibility of integrating pre-emption law principles into contemporary land law practices.
{"title":"Bangladeş Hukuk Sisteminde Şüf'a ‘Önalım’ Hakkı Uygulamasının İslam Hukuku Çerçevesinde İncelenmesi","authors":"Ahm Ershad uddin","doi":"10.20486/imad.1351411","DOIUrl":"https://doi.org/10.20486/imad.1351411","url":null,"abstract":"The Shufʻah ‘preemption’ law, a significant component of Islamic Shari'ah law, safeguards the rights of land partners and neighbors. Originating in 622 AD, it has played a crucial role in Muslim empires for over 1400 years. In response to contemporary challenges, such as fragmented land transactions and decreasing per capita land availability, modernizing land management laws, including pre-purchase rights, is essential. This article examines the Shufʻah Law's dimensions and compares Bangladesh's current national legal framework. Pre-emption rights empower co-sharers to acquire land before others, with consent or waiver paving the way for third-party acquisition. In Bangladesh, three legal approaches to pre-emption exist: the Muslim Law Approach, the State Acquisition & Tenancy Act 1950 Approach, and the Non-agricultural Tenancy Act 1949 Approach. The research relies on the viewpoint of the Hanafi school, which holds significance in Bangladesh's family law owing to the widespread adherence of the majority to this specific Madhab. In addition, the study seeks to explore the legal standing of the right of pre-emption in Bangladesh through the lens of Islamic law, provide solutions to this matter, and assess the feasibility of integrating pre-emption law principles into contemporary land law practices.","PeriodicalId":177047,"journal":{"name":"İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi","volume":"29 5","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139157323","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Hz. Peygamber’in vefatının ardından onun misyonunu yerine getirmeye namzet her bir aday veya anlayış, kendi haklılığını savunmak, hilafeti kazanmak veya mevcut statüyü korumak için Kur'an ayetleri ve özellikle hadislerden kendilerine işaret eden referanslar bulmaya çalışmıştır. Bu süreç, İslam tarihinde farklı mezhep ve ekollerin oluşmasına yol açarken aynı zamanda İslam'ın çeşitli kaynaklarının şekillenmesine katkıda bulunmuştur. Özellikle hadis kitaplarında, yöneticilerin ve yönetilenlerin nitelikleri üzerine ayrıntılı bölümler oluşmuş, genellikle adalet, danışma, liyakat, sorumluluk, hesap verebilirlik, dini inançlara bağlılık ve itaat gibi, yönetici ve yönetilenlerin yetki ve sorumlulukları evrensel temel değerlere uygun olarak verilmiştir. Ancak bu alanda en derli toplu çalışma olduğu düşünülen Sahih-i Müslim'in "Kitâbü’l-İmâre" bölümünde, yöneten ve yönetilenlere dair hususlar evrensel değerleri ikinci planda tutmak suretiyle daha spesifik ve yerellik içeren unsurlar eşliğinde ele alınmıştır. Müslim’in diğer musanniflerden farklı olarak böyle bir yolu tercih etmesi üzerinde çalışılmayı önemli hale getirmiştir. Bu çalışmada İmam Müslim’in (ö. 261/875) sözü edilen tasnifine dair detaylar ve hadisleri tercih etmedeki zihni arka plan olarak müellifin siyaset ve yönetim anlayışı tespit edilmeye çalışılacaktır. Böylece nakledilen rivayetlerin anlaşılması ve modern zamanlara hitabı meselesinde bir yargıya ulaşılması amaçlanmaktadır. Çalışma Kitâbü’l-İmâre’de tahrîc olunan rivayetler üzerine bina edilecek olup, aidiyeti tartışmalı bir konu olduğu için bâb başlıkları değerlendirme ve çıkarımlara dahil edilmeyecektir.
{"title":"Kitâbü'l-İmâre Özelinde İmam Müslim'in Siyaset Anlayışı","authors":"Hasan Eryilmaz","doi":"10.20486/imad.1373669","DOIUrl":"https://doi.org/10.20486/imad.1373669","url":null,"abstract":"Hz. Peygamber’in vefatının ardından onun misyonunu yerine getirmeye namzet her bir aday veya anlayış, kendi haklılığını savunmak, hilafeti kazanmak veya mevcut statüyü korumak için Kur'an ayetleri ve özellikle hadislerden kendilerine işaret eden referanslar bulmaya çalışmıştır. Bu süreç, İslam tarihinde farklı mezhep ve ekollerin oluşmasına yol açarken aynı zamanda İslam'ın çeşitli kaynaklarının şekillenmesine katkıda bulunmuştur. Özellikle hadis kitaplarında, yöneticilerin ve yönetilenlerin nitelikleri üzerine ayrıntılı bölümler oluşmuş, genellikle adalet, danışma, liyakat, sorumluluk, hesap verebilirlik, dini inançlara bağlılık ve itaat gibi, yönetici ve yönetilenlerin yetki ve sorumlulukları evrensel temel değerlere uygun olarak verilmiştir. Ancak bu alanda en derli toplu çalışma olduğu düşünülen Sahih-i Müslim'in \"Kitâbü’l-İmâre\" bölümünde, yöneten ve yönetilenlere dair hususlar evrensel değerleri ikinci planda tutmak suretiyle daha spesifik ve yerellik içeren unsurlar eşliğinde ele alınmıştır. Müslim’in diğer musanniflerden farklı olarak böyle bir yolu tercih etmesi üzerinde çalışılmayı önemli hale getirmiştir. Bu çalışmada İmam Müslim’in (ö. 261/875) sözü edilen tasnifine dair detaylar ve hadisleri tercih etmedeki zihni arka plan olarak müellifin siyaset ve yönetim anlayışı tespit edilmeye çalışılacaktır. Böylece nakledilen rivayetlerin anlaşılması ve modern zamanlara hitabı meselesinde bir yargıya ulaşılması amaçlanmaktadır. Çalışma Kitâbü’l-İmâre’de tahrîc olunan rivayetler üzerine bina edilecek olup, aidiyeti tartışmalı bir konu olduğu için bâb başlıkları değerlendirme ve çıkarımlara dahil edilmeyecektir.","PeriodicalId":177047,"journal":{"name":"İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi","volume":"553 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139160694","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Fıkıh tarihi modern dönemde disiplinlerin ayrışması ile tarih biliminin altında ilmî tarih anlayışı neticesinde ortaya çıkan bir ilimdir. Batıda aynı dönemlerde gelişen hukuk tarihi anlayışının İslam hukuk sistemindeki karşılığıdır. 19. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlayan bu ilme dair ilk eserlerde içeriğe ilişkin iki farklı yöntemin kullanıldığı görülmektedir. Kullanılan yöntemlerden biri kaynaklara dönüş metodu olarak isimlendirilebilecek yöntemdir. İçtihat-taklit anlayışında hareket eden bu yönteme göre fıkıh tarihi doğma, kurulma, gelişme, duraklama ve gerileme gibi dönemlere ayrılmaktadır. Bu yöntemle yazılan ilk eser Hudarî Bey tarafından kaleme alınan Târîhu’t-teşrîi’l-İslâmî’dir. Hudarî Bey’den sonra yazılan fıkıh tarihi eserlerinin çoğunluğu da bu yöntemi kullanmıştır. Fıkıh tarihi içeriğinde kullanılan diğer yöntem ise tekemmül metodu ile isimlendirilmektedir. Bu yönteme göre fıkhın kuruluş, gelişme ve kurumsallaşma dönemleri bulunmaktadır. Bu yönteme dair kaleme alınan ilk fıkıh tarihi eseri olan Kâmil Miras’ın Târîh-i İlm-i Fıkh adlı eseri aynı zamanda ilmî disiplin olarak yazılmış ilk fıkıh tarihi eseridir. Günümüze kadar bu yöntemle yazılan eser sayısı çok az olsa da son yıllarda bu yöntemin daha makul olduğu fikri benimsenmeye başlamıştır. Çalışma fıkıh tarihinin bir ilim dalı olarak yazılmış olan ilk eseri ve yazılma metodunun diğer metot ile benzerliklerini ve farklılıklarını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Öte yandan son yıllarda fıkıh tarihinde yeni bir dönemlendirme gerektiğine dair düşünceye bir katkı sağlanması hedeflenmektedir. Bu anlamda kanaatimizce tekemmül metodu fıkıh tarihini yeniden dönemlendirme konusunda başlangıç noktası oluşturabilecek bir potansiyele sahiptir. Târîh-i İlm-i Fıkh ise bunun ilk örneği olması bakımından literatürde oldukça önemli bir konumdadır.
{"title":"The Search of Periodization in the Writing of the History of Fiqh: Two Conceptions Centered on Hudarî and Kâmil Miras","authors":"Munir Kaya","doi":"10.20486/imad.1372790","DOIUrl":"https://doi.org/10.20486/imad.1372790","url":null,"abstract":"Fıkıh tarihi modern dönemde disiplinlerin ayrışması ile tarih biliminin altında ilmî tarih anlayışı neticesinde ortaya çıkan bir ilimdir. Batıda aynı dönemlerde gelişen hukuk tarihi anlayışının İslam hukuk sistemindeki karşılığıdır. 19. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlayan bu ilme dair ilk eserlerde içeriğe ilişkin iki farklı yöntemin kullanıldığı görülmektedir. Kullanılan yöntemlerden biri kaynaklara dönüş metodu olarak isimlendirilebilecek yöntemdir. İçtihat-taklit anlayışında hareket eden bu yönteme göre fıkıh tarihi doğma, kurulma, gelişme, duraklama ve gerileme gibi dönemlere ayrılmaktadır. Bu yöntemle yazılan ilk eser Hudarî Bey tarafından kaleme alınan Târîhu’t-teşrîi’l-İslâmî’dir. Hudarî Bey’den sonra yazılan fıkıh tarihi eserlerinin çoğunluğu da bu yöntemi kullanmıştır. Fıkıh tarihi içeriğinde kullanılan diğer yöntem ise tekemmül metodu ile isimlendirilmektedir. Bu yönteme göre fıkhın kuruluş, gelişme ve kurumsallaşma dönemleri bulunmaktadır. Bu yönteme dair kaleme alınan ilk fıkıh tarihi eseri olan Kâmil Miras’ın Târîh-i İlm-i Fıkh adlı eseri aynı zamanda ilmî disiplin olarak yazılmış ilk fıkıh tarihi eseridir. Günümüze kadar bu yöntemle yazılan eser sayısı çok az olsa da son yıllarda bu yöntemin daha makul olduğu fikri benimsenmeye başlamıştır. Çalışma fıkıh tarihinin bir ilim dalı olarak yazılmış olan ilk eseri ve yazılma metodunun diğer metot ile benzerliklerini ve farklılıklarını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Öte yandan son yıllarda fıkıh tarihinde yeni bir dönemlendirme gerektiğine dair düşünceye bir katkı sağlanması hedeflenmektedir. Bu anlamda kanaatimizce tekemmül metodu fıkıh tarihini yeniden dönemlendirme konusunda başlangıç noktası oluşturabilecek bir potansiyele sahiptir. Târîh-i İlm-i Fıkh ise bunun ilk örneği olması bakımından literatürde oldukça önemli bir konumdadır.","PeriodicalId":177047,"journal":{"name":"İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi","volume":"91 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139161443","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Me’mûnîler Devleti, 386-408/996-1017 yılları arasında Hârezm bölgesine ve Kuzey Horasan’daki Ferâve-Nesâ havalisine hâkim olmuştur. Me’mûnî Hârezmşâhlar ve üst rütbeli devlet adamları bilimi, felsefeyi ve edebiyatı yüksek düzeyde himaye ederek Hârezm’i bilgin, şair ve edipler için bir tür cazibe merkezi haline getirmişlerdir. Onların Hârezm’de şekillendirdikleri ilmî ve edebî muhit çağımızdaki tarih araştırmacıları tarafından “Hârezm Me’mûn Akademisi” adıyla anılmaktadır. Söz konusu gelişmede 399-407/1008-1017 seneleri arasında egemen olan Hârezmşâh II. Me’mûn önemli bir rol oynamıştır. Bu çalışmada Hârezmşâh II. Me’mûn’un ilmî, edebî ve entelektüel çevresi konu edilmektedir. Bilimsel araştırmalara, Arapça şiirlere ve edebî eserlere ziyadesiyle meraklı olduğu anlaşılan Hârezmşâh II. Me’mûn’un himayesi altında faaliyet gösteren bilgin, şair ve edipler bu makalede tespit edilerek onların aralarındaki ilişkilere değinilmektedir. Şu‘arâ ve üdebâ tabakasından Se‘âlibî, Sehlî, Hâmidî, Sahrî, Hilâlî, Ma‘sûmî, Kâsî; matematik ve astronomi bilginleri Bîrûnî, İbn Irâk, Hubûbî ve Abdüssamed el-Hakîm; filozof-hekimlerden İbnü’l-Hammâr, İbn Sînâ ve Mesîhî; din âlimlerinden İbnü’l-Lebbân ve Şâri‘î gibi isimlerin Hârezmşâh II. Me’mûn’un himayesinde Hârezm’de çalıştıkları belirlenmiştir. Makalede zikredilen âlim ve ediplerin Hârezmşâh II. Me’mûn için ve ona ithafen kaleme aldıkları eserleri yahut onu övmek veya eleştirmek üzere derledikleri şiirleri de tespit edilmiştir. Böylece makale Hârezmşâh II. Me’mûn’un İslam Medeniyeti’nin gelişmesine başat aktörlerden olan bilge hükümdarlara münasip bir örnek teşkil ettiğini vurgulamaktadır.
386-408/996-1017 年间,al-Ma'mūnids 统治着哈雷兹姆地区和北呼罗珊的费拉瓦-纳萨盆地。al-Ma'mūnid Khārezmshāhs 和高级政治家对科学、哲学和文学给予了高度的支持,使 Khārezm 成为吸引学者、诗人和作家的中心。他们在哈雷兹姆塑造的学术和文学环境被当代历史研究者称为 "哈雷兹姆-马蒙学院"(Khārezm al-Ma'mūn Academy)。在 399-407/1008-1017 年间执政的 Khārezmshāh Me'mūn II 在这一发展过程中发挥了重要作用。本研究的重点是哈雷兹马沙的马穆恩二世的学术、文学和思想环境。Khārzmshāh al-Ma'mūn II 似乎对科学研究、阿拉伯诗歌和文学作品非常感兴趣,本文将在 Khārzmshāh al-Ma'mūn II 的赞助下工作的学者、诗人和作家一一列出,并提及他们之间的关系。什叶派学者中的 Se'ālibī、Sahlī、Hāmidī、Sahrī、Hilālī、Ma'sūmī、Qāsī 和 urbā;数学和天文学者中的 Bīrūnī、Ibn Irāq、Hubūbī 和 ʿAbd al-Samād al-Hakīm;哲学家兼物理学家伊本-哈马尔(Ibn al-Khammār)、阿维森纳(Avicenna)和马西希(Masīhī);宗教学者伊本-勒巴恩(Ibn al-Lebbān)和沙里(Shāri'ī)等。据考证,他们是在 al-Ma'mūn II 的庇护下在 Khārezm 工作的。文章中提到的学者和诗人为 Khārezmshāh al-Ma'mūn II 撰写并献给他的作品或他们为赞美或批评他而创作的诗歌也被确定下来。因此,文章强调,哈雷兹马赫-马穆二世是伊斯兰文明发展过程中主要参与者的贤明统治者的恰当典范。
{"title":"Scientific, Literary, and Intellectual Circle of Khwārazmshāh Ma’mūn II","authors":"Aykut Özbayraktar","doi":"10.20486/imad.1375651","DOIUrl":"https://doi.org/10.20486/imad.1375651","url":null,"abstract":"Me’mûnîler Devleti, 386-408/996-1017 yılları arasında Hârezm bölgesine ve Kuzey Horasan’daki Ferâve-Nesâ havalisine hâkim olmuştur. Me’mûnî Hârezmşâhlar ve üst rütbeli devlet adamları bilimi, felsefeyi ve edebiyatı yüksek düzeyde himaye ederek Hârezm’i bilgin, şair ve edipler için bir tür cazibe merkezi haline getirmişlerdir. Onların Hârezm’de şekillendirdikleri ilmî ve edebî muhit çağımızdaki tarih araştırmacıları tarafından “Hârezm Me’mûn Akademisi” adıyla anılmaktadır. Söz konusu gelişmede 399-407/1008-1017 seneleri arasında egemen olan Hârezmşâh II. Me’mûn önemli bir rol oynamıştır. Bu çalışmada Hârezmşâh II. Me’mûn’un ilmî, edebî ve entelektüel çevresi konu edilmektedir. Bilimsel araştırmalara, Arapça şiirlere ve edebî eserlere ziyadesiyle meraklı olduğu anlaşılan Hârezmşâh II. Me’mûn’un himayesi altında faaliyet gösteren bilgin, şair ve edipler bu makalede tespit edilerek onların aralarındaki ilişkilere değinilmektedir. Şu‘arâ ve üdebâ tabakasından Se‘âlibî, Sehlî, Hâmidî, Sahrî, Hilâlî, Ma‘sûmî, Kâsî; matematik ve astronomi bilginleri Bîrûnî, İbn Irâk, Hubûbî ve Abdüssamed el-Hakîm; filozof-hekimlerden İbnü’l-Hammâr, İbn Sînâ ve Mesîhî; din âlimlerinden İbnü’l-Lebbân ve Şâri‘î gibi isimlerin Hârezmşâh II. Me’mûn’un himayesinde Hârezm’de çalıştıkları belirlenmiştir. Makalede zikredilen âlim ve ediplerin Hârezmşâh II. Me’mûn için ve ona ithafen kaleme aldıkları eserleri yahut onu övmek veya eleştirmek üzere derledikleri şiirleri de tespit edilmiştir. Böylece makale Hârezmşâh II. Me’mûn’un İslam Medeniyeti’nin gelişmesine başat aktörlerden olan bilge hükümdarlara münasip bir örnek teşkil ettiğini vurgulamaktadır.","PeriodicalId":177047,"journal":{"name":"İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi","volume":"65 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139162827","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kıssalar, hidayet kaynağı olan Kur’ân-ı Kerim’in insanları hakka, iyiye ve doğruya irşad etmek için kullandığı üslup ve yöntemlerin en önemlilerindendir. Bu sebeple birçok yönden araştırma konusu edilmiş olan Kur’ân kıssalarının fıkhî yönden de incelenmesi gerekmektedir. Zira fıkıh usûlü açısından şer‘u men kablenâ (önceki ümmetlerin şeriatları) delilinin hüccet olması hususu ihtilaflı olsa da uygulamada bu delile dayalı olarak birçok fıkhî hükmün konulduğu bilinmektedir. Ayrıca klasik kaynaklarda birçok fıkhî meselenin çözümünde bu kıssalardan istifade edildiği; fukahanın kıssalarda geçen birtakım kullanımlara dayanarak ictihad ettiği dikkat çekmektedir. Öte yandan dinin tek, şeriatların ise değişiklik arz ettiği bir gerçektir. Dolayısıyla önceki şeriatlar ile son şeriat arasındaki yakın ilişki, benzerlikler ve farklılıkların tespiti, mukayese imkânı verdiği gibi tarihsel süreçte şeriatlardaki değişimi ve bunun sebeplerini görmeyi de sağlamaktadır. Bu sebeple şeriat sahibi ilk peygamber olarak kabul edilen Hz. Nûh’un (a.s) kıssasının fıkhî yönden incelenmesi bu çalışmada konu edinilmiştir. Bu kıssada yağmur duasında (istiskâ) istiğfar etmenin gerekliliği başta olmak üzere aile fertlerinin (ehl) kimlerden oluştuğu, din bağı ve kan bağı ilişkisi, gayrımüslim kadınla evlilik, hayvanların neslinin korunması gibi birçok fıkhî meseleyi yakından ilgilendiren hususlar mevcuttur. Bundan dolayı çalışmada Hz. Nûh’un (a.s) kıssası fıkhî yönüyle ele alınıp bu kıssadan çıkarılmış/çıkarılabilecek olan şer’î hükümler ve varsa bunlarla ilgili tartışmalar ortaya konmaya çalışılmıştır.
寓言是《古兰经》最重要的文体和方法之一,《古兰经》是指引人们走向真理、善和正确的源泉。因此,《古兰经》寓言作为多方面的研究对象,也应从法理学的角度加以研究。因为,尽管在法理学方面,"shar'u men kablena"(前人的教法)作为判决证据的问题存在争议,但众所周知,在实践中已根据这一证据做出了许多法理学裁决。此外,值得注意的是,在古典文献中,这些寓言被用于解决许多法学问题,法学家们根据寓言中的某些用法做出了 "伊斯兰教义"(ijtihad)。另一方面,宗教是一个整体,而伊斯兰教法却各不相同。因此,确定以前的教法与最后的教法之间的密切关系、相似之处和不同之处,就有机会进行比较,并看到教法在历史进程中的变化及其原因。因此,本研究的主题是对先知诺亚的寓言进行法理研究,诺亚被认为是第一位有教法的先知。在这个寓言中,有一些问题与许多法理问题密切相关,如祈雨(istiskâ)的必要性、家庭成员(ahl)、宗教关系与血缘关系的关系、与非穆斯林妇女的婚姻以及对动物后代的保护等。因此,在本研究中,我们从法理学的角度分析了先知诺亚的寓言,并试图提出从这个寓言中已经/可以推导出的伊斯兰教法规定以及与之相关的讨论(如果有的话)。
{"title":"The Jurisprudential Aspects of the Parable of Prophet Noah (a.s.) in the Context of Shar'u Men Kablena","authors":"Fatih Karataş","doi":"10.20486/imad.1375431","DOIUrl":"https://doi.org/10.20486/imad.1375431","url":null,"abstract":"Kıssalar, hidayet kaynağı olan Kur’ân-ı Kerim’in insanları hakka, iyiye ve doğruya irşad etmek için kullandığı üslup ve yöntemlerin en önemlilerindendir. Bu sebeple birçok yönden araştırma konusu edilmiş olan Kur’ân kıssalarının fıkhî yönden de incelenmesi gerekmektedir. Zira fıkıh usûlü açısından şer‘u men kablenâ (önceki ümmetlerin şeriatları) delilinin hüccet olması hususu ihtilaflı olsa da uygulamada bu delile dayalı olarak birçok fıkhî hükmün konulduğu bilinmektedir. Ayrıca klasik kaynaklarda birçok fıkhî meselenin çözümünde bu kıssalardan istifade edildiği; fukahanın kıssalarda geçen birtakım kullanımlara dayanarak ictihad ettiği dikkat çekmektedir. Öte yandan dinin tek, şeriatların ise değişiklik arz ettiği bir gerçektir. Dolayısıyla önceki şeriatlar ile son şeriat arasındaki yakın ilişki, benzerlikler ve farklılıkların tespiti, mukayese imkânı verdiği gibi tarihsel süreçte şeriatlardaki değişimi ve bunun sebeplerini görmeyi de sağlamaktadır. Bu sebeple şeriat sahibi ilk peygamber olarak kabul edilen Hz. Nûh’un (a.s) kıssasının fıkhî yönden incelenmesi bu çalışmada konu edinilmiştir. Bu kıssada yağmur duasında (istiskâ) istiğfar etmenin gerekliliği başta olmak üzere aile fertlerinin (ehl) kimlerden oluştuğu, din bağı ve kan bağı ilişkisi, gayrımüslim kadınla evlilik, hayvanların neslinin korunması gibi birçok fıkhî meseleyi yakından ilgilendiren hususlar mevcuttur. Bundan dolayı çalışmada Hz. Nûh’un (a.s) kıssası fıkhî yönüyle ele alınıp bu kıssadan çıkarılmış/çıkarılabilecek olan şer’î hükümler ve varsa bunlarla ilgili tartışmalar ortaya konmaya çalışılmıştır.","PeriodicalId":177047,"journal":{"name":"İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi","volume":"2 5","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139163136","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Günümüzde Afganistan’ın kuzeyinde küçük bir kasaba görünümündeki Belh, bir zamanlar Ortaçağ İslam coğrafyasının en gelişmiş şehirlerinden biriydi. Bu süreçte gerek aklî ve naklî ilimler sahasında gerekse şiir, dil ve edebiyat alanında İslam kültür ve medeniyetinde iz bırakan büyük dehalar yetiştirmişti. Bu çalışma, Belh şehrinin Ortaçağ’da söz konusu alimlerin yetişmesinde rol oynayan eğitim kurumlarının tespit edilmesini, böylece şehrin ilmî durumunun ortaya konmasını amaçlamaktadır. Bu çerçevede klasik kaynaklarımızdaki satır aralarında gizlenen dağınık ve öz veriler toplanarak ilgili başlıklar altında sunulmaktadır. Çalışmanın ortaya koyduğu üzere, Müslümanların hakimiyetine girdikten sonra İslam kültür ve medeniyetinin bir parçası haline gelen Belh’te de diğer İslam şehirlerinde örneklerine rastlanılan eğitim kurumları neşet etmiştir. Eldeki mevcut verilere göre İslam tarihinin erken dönemine ait, İslam topraklarının doğusunda şimdiye kadar bilinen en büyük ve hatta belki de ilk küttâbın Belh’teki, ünlü müfessir Dahhâk’ın küttâbı olabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Günümüzdeki bazı çalışmalarda adı geçen alime ait küttâbın Kûfede olduğuna dair kanaat ise yanlıştır. Buna ilaveten, şehrin ilmî hayatında rol oynayan camilerine, medreselerine, ilim meclislerine, kütüphanelerine, verrâklara ve ribâtlara yer verilmiştir. Gezdiği yerlerdeki medreseleri ve alimleri ziyaret etmesiyle bilinen İbn Battûta, çıktığı meşhur seyahatinde (XIV. yüzyılın ortaları) Belh’e de uğramış, şehrin harap halde olduğunu belirtmiş, ayrıca şehirdeki medrese ve benzeri herhangi bir kurumdan ve karşılaştığı herhangi bir alimden bahsetmemiştir. Anlaşılan o ki, Moğol İstilası (1221) sonrasında Belh’in ilmî ve kültürel hayattaki eski ihtişamından eser kalmamıştır.
{"title":"Medieval Educational Institutions of Balkh","authors":"Mesut Can","doi":"10.20486/imad.1375295","DOIUrl":"https://doi.org/10.20486/imad.1375295","url":null,"abstract":"Günümüzde Afganistan’ın kuzeyinde küçük bir kasaba görünümündeki Belh, bir zamanlar Ortaçağ İslam coğrafyasının en gelişmiş şehirlerinden biriydi. Bu süreçte gerek aklî ve naklî ilimler sahasında gerekse şiir, dil ve edebiyat alanında İslam kültür ve medeniyetinde iz bırakan büyük dehalar yetiştirmişti. Bu çalışma, Belh şehrinin Ortaçağ’da söz konusu alimlerin yetişmesinde rol oynayan eğitim kurumlarının tespit edilmesini, böylece şehrin ilmî durumunun ortaya konmasını amaçlamaktadır. Bu çerçevede klasik kaynaklarımızdaki satır aralarında gizlenen dağınık ve öz veriler toplanarak ilgili başlıklar altında sunulmaktadır. Çalışmanın ortaya koyduğu üzere, Müslümanların hakimiyetine girdikten sonra İslam kültür ve medeniyetinin bir parçası haline gelen Belh’te de diğer İslam şehirlerinde örneklerine rastlanılan eğitim kurumları neşet etmiştir. Eldeki mevcut verilere göre İslam tarihinin erken dönemine ait, İslam topraklarının doğusunda şimdiye kadar bilinen en büyük ve hatta belki de ilk küttâbın Belh’teki, ünlü müfessir Dahhâk’ın küttâbı olabileceği sonucuna ulaşılmıştır. Günümüzdeki bazı çalışmalarda adı geçen alime ait küttâbın Kûfede olduğuna dair kanaat ise yanlıştır. Buna ilaveten, şehrin ilmî hayatında rol oynayan camilerine, medreselerine, ilim meclislerine, kütüphanelerine, verrâklara ve ribâtlara yer verilmiştir. Gezdiği yerlerdeki medreseleri ve alimleri ziyaret etmesiyle bilinen İbn Battûta, çıktığı meşhur seyahatinde (XIV. yüzyılın ortaları) Belh’e de uğramış, şehrin harap halde olduğunu belirtmiş, ayrıca şehirdeki medrese ve benzeri herhangi bir kurumdan ve karşılaştığı herhangi bir alimden bahsetmemiştir. Anlaşılan o ki, Moğol İstilası (1221) sonrasında Belh’in ilmî ve kültürel hayattaki eski ihtişamından eser kalmamıştır.","PeriodicalId":177047,"journal":{"name":"İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi","volume":"19 9","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139166735","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Astroloji, göksel fenomenlerin incelenmesi suretiyle insanların kaderi veyahut yeryüzü hakkında bazı kehanetlerde bulunma faaliyetidir. Hakikat anlamında ontolojik değerinden bağımsız olarak tarihin erken dönemlerinden modern zamanlara kadar da varlığını muhafaza etmiştir. Bu haliyle astroloji, tarihten bugüne farklı dini geleneklere mensup teologların normatif anlamda masaya yatırdığı konulardan biridir. Dolayısıyla astrolojinin meşruluğu konusu hemen hemen her din için bir problematik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu makalede, Hıristiyanlık için önemli olan iki kilise babası Tertullian (160-225) ve Origen’in (184-254) astrolojinin meşruluğu konusundaki görüşleri ele alınmaktadır. Çalışmada, Hıristiyanlık öncesi astroloji kültürüne de aşina olan her iki kilise babasının konu hakkındaki görüşlerinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Tertullian ve Origen gibi kilise babaları ilk dönemin doktrin belirleyici isimlerindendir. Onların konu hakkındaki kanaatlerinin tespit edilmesi, erken dönem kilisenin kehanet, falcılık ve büyü gibi hususlarla birlikte astrolojiye nasıl baktığının anlaşılması açısından önemlidir. Bu bakış açısıyla, Tertullian ve Origen’in astroloji konusuna ihtiyatlı bir yaklaşımlarının olduğunu ifade etmek mümkündür. Çalışmada genel olarak deskriptif metot takip edilmekle birlikte yer yer fenomenolojik yöntemden de yararlanılmaktadır. Türkçe literatür incelendiğinde Tertullian ve Origen özelinde konuyu tartışan spesifik bir çalışmaya rastlanmamıştır. Dolayısıyla bu çalışmanın alanımızdaki ilgili boşluğu doldurmak bakımından mütevazi bir rol üsteleneceğini söylemek mümkündür.
{"title":"Tertullian ve Origen'e Göre Astrolojinin Meşruiyeti Sorunu","authors":"Talha Fortaci","doi":"10.20486/imad.1372433","DOIUrl":"https://doi.org/10.20486/imad.1372433","url":null,"abstract":"Astroloji, göksel fenomenlerin incelenmesi suretiyle insanların kaderi veyahut yeryüzü hakkında bazı kehanetlerde bulunma faaliyetidir. Hakikat anlamında ontolojik değerinden bağımsız olarak tarihin erken dönemlerinden modern zamanlara kadar da varlığını muhafaza etmiştir. Bu haliyle astroloji, tarihten bugüne farklı dini geleneklere mensup teologların normatif anlamda masaya yatırdığı konulardan biridir. Dolayısıyla astrolojinin meşruluğu konusu hemen hemen her din için bir problematik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu makalede, Hıristiyanlık için önemli olan iki kilise babası Tertullian (160-225) ve Origen’in (184-254) astrolojinin meşruluğu konusundaki görüşleri ele alınmaktadır. Çalışmada, Hıristiyanlık öncesi astroloji kültürüne de aşina olan her iki kilise babasının konu hakkındaki görüşlerinin tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Tertullian ve Origen gibi kilise babaları ilk dönemin doktrin belirleyici isimlerindendir. Onların konu hakkındaki kanaatlerinin tespit edilmesi, erken dönem kilisenin kehanet, falcılık ve büyü gibi hususlarla birlikte astrolojiye nasıl baktığının anlaşılması açısından önemlidir. Bu bakış açısıyla, Tertullian ve Origen’in astroloji konusuna ihtiyatlı bir yaklaşımlarının olduğunu ifade etmek mümkündür. Çalışmada genel olarak deskriptif metot takip edilmekle birlikte yer yer fenomenolojik yöntemden de yararlanılmaktadır. Türkçe literatür incelendiğinde Tertullian ve Origen özelinde konuyu tartışan spesifik bir çalışmaya rastlanmamıştır. Dolayısıyla bu çalışmanın alanımızdaki ilgili boşluğu doldurmak bakımından mütevazi bir rol üsteleneceğini söylemek mümkündür.","PeriodicalId":177047,"journal":{"name":"İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi","volume":"180 ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139170377","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ulvî bir çaba olarak Kur’ân-ı Kerîm’in eğitim ve öğretimi Hz. Peygamber’in (s.a.v.) övgüyle karşıladığı ve teşvik ettiği bir mazhariyettir. Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından “en hayırlı amel” ile tavsif edilen Kur’ân öğrenme ve öğretme faaliyeti yüzyıllardır şifahen hocadan talebeye bir silsile halinde bütün yönleriyle aktarılmıştır. Kur’ân eğitim ve öğretiminin imam hatip ortaokulu ve liseleri ile ilahiyat fakültelerinde zorunlu, normal ortaokul ve liselerde de seçmeli bir ders olarak mevcudiyeti bu eğitim süreciyle ilgili bazı bilgilerin belirlenmesini gerektirmektedir. Örgün eğitim Kur’ân-ı Kerîm derslerinde Kur’ân’ın doğru bir şekilde okunabilmesi, bunun için de ilgili kuralların öğretimi ve öğrenilen kaidelerin defalarca uygulanarak kalıcı hale getirilmesi esastır. Bu süreç içerisinde örgün eğitimdeki diğer derslerin ölçme ve değerlendirmeye tâbi olması zarureti Kur’ân-ı Kerîm dersleri için de söz konusudur. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm derslerinin ölçme ve değerlendirmesine dair bazı hususların izahı ve dikkat edilmesi gereken noktaların netleştirilmesi önem arz etmektedir. Üstelik bu derslerin kendine özgü karakteri ve öğrenme alanları dikkate alınarak ölçme ve değerlendirme işlemlerinin yorumlanması ayrı bir önemi haizdir. Bu öneme binaen çalışmada, Kur’ân-ı Kerîm derslerinin ölçme ve değerlendirmesine dair dikkat edilmesi gereken noktalar araştırma problemiyle ilgili literatür incelenip tecrübeye dayalı gözlemlerin yardımıyla yorumlanmıştır. Kur’ân eğitiminin ideal bir şekle bürünebilmesi için örgün eğitim Kur’ân-ı Kerîm derslerindeki ölçme ve değerlendirmeye dair bazı zorunluluklara ve detaylara yer verilmiştir.
{"title":"Örgün Eğitim Kur'an-ı Kerim Derslerinde Ölçme ve Değerlendirme","authors":"H. Önder","doi":"10.20486/imad.1364571","DOIUrl":"https://doi.org/10.20486/imad.1364571","url":null,"abstract":"Ulvî bir çaba olarak Kur’ân-ı Kerîm’in eğitim ve öğretimi Hz. Peygamber’in (s.a.v.) övgüyle karşıladığı ve teşvik ettiği bir mazhariyettir. Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından “en hayırlı amel” ile tavsif edilen Kur’ân öğrenme ve öğretme faaliyeti yüzyıllardır şifahen hocadan talebeye bir silsile halinde bütün yönleriyle aktarılmıştır. Kur’ân eğitim ve öğretiminin imam hatip ortaokulu ve liseleri ile ilahiyat fakültelerinde zorunlu, normal ortaokul ve liselerde de seçmeli bir ders olarak mevcudiyeti bu eğitim süreciyle ilgili bazı bilgilerin belirlenmesini gerektirmektedir. Örgün eğitim Kur’ân-ı Kerîm derslerinde Kur’ân’ın doğru bir şekilde okunabilmesi, bunun için de ilgili kuralların öğretimi ve öğrenilen kaidelerin defalarca uygulanarak kalıcı hale getirilmesi esastır. Bu süreç içerisinde örgün eğitimdeki diğer derslerin ölçme ve değerlendirmeye tâbi olması zarureti Kur’ân-ı Kerîm dersleri için de söz konusudur. Bu sebeple Kur’ân-ı Kerîm derslerinin ölçme ve değerlendirmesine dair bazı hususların izahı ve dikkat edilmesi gereken noktaların netleştirilmesi önem arz etmektedir. Üstelik bu derslerin kendine özgü karakteri ve öğrenme alanları dikkate alınarak ölçme ve değerlendirme işlemlerinin yorumlanması ayrı bir önemi haizdir. Bu öneme binaen çalışmada, Kur’ân-ı Kerîm derslerinin ölçme ve değerlendirmesine dair dikkat edilmesi gereken noktalar araştırma problemiyle ilgili literatür incelenip tecrübeye dayalı gözlemlerin yardımıyla yorumlanmıştır. Kur’ân eğitiminin ideal bir şekle bürünebilmesi için örgün eğitim Kur’ân-ı Kerîm derslerindeki ölçme ve değerlendirmeye dair bazı zorunluluklara ve detaylara yer verilmiştir.","PeriodicalId":177047,"journal":{"name":"İslam Medeniyeti Araştırmaları Dergisi","volume":"7 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139172867","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}