Dementia is a clinical illness that becomes more common as people get older. It is defined by a decline in cognitive abilities across several domains and eventually impacts everyday functioning. Consequently, this leads to a decline in autonomy, impairment, dependence on assistance, and ultimately, mortality. Alzheimer's disease (AD) is responsible for 50–80% of all occurrences of dementia, and its occurrence increases by a factor of five every five years beyond the age of 65. Given the availability of health data and the decrease in data processing costs, it is now feasible to detect Alzheimer's disease at an early stage. The objective of this study is to classify individuals as either Alzheimer's sufferers or healthy individuals by employing various machine learning techniques. The OASIS-2 dataset, which consists of longitudinal MRI data from both nondemented and demented older adults, was utilized for this study. Given its potential for early detection of Alzheimer's dementia, the study is anticipated to enhance clinical decision support systems pertaining to modifiable risk factors.
{"title":"UNLOCKING NEUROLOGICAL MYSTERIES: MACHINE LEARNING APPROACHES to EARLY DETECTION of ALZHEIMER'S DISEASE","authors":"Ceyda Ünal, Yılmaz Gökşen","doi":"10.28956/gbd.1438925","DOIUrl":"https://doi.org/10.28956/gbd.1438925","url":null,"abstract":"Dementia is a clinical illness that becomes more common as people get older. It is defined by a decline in cognitive abilities across several domains and eventually impacts everyday functioning. Consequently, this leads to a decline in autonomy, impairment, dependence on assistance, and ultimately, mortality. Alzheimer's disease (AD) is responsible for 50–80% of all occurrences of dementia, and its occurrence increases by a factor of five every five years beyond the age of 65. Given the availability of health data and the decrease in data processing costs, it is now feasible to detect Alzheimer's disease at an early stage. The objective of this study is to classify individuals as either Alzheimer's sufferers or healthy individuals by employing various machine learning techniques. The OASIS-2 dataset, which consists of longitudinal MRI data from both nondemented and demented older adults, was utilized for this study. Given its potential for early detection of Alzheimer's dementia, the study is anticipated to enhance clinical decision support systems pertaining to modifiable risk factors.","PeriodicalId":266904,"journal":{"name":"Güvenlik Bilimleri Dergisi","volume":"42 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-05-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"140973396","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türkiye’de Adli Tıp ve Adli Bilimler Enstitüleri2nde hazırlanmış olan lisansüstü tezlerin amacı, sonucu ve önerileri meta-sentez yöntemi ekseninde değerlendirilerek açıklanması amaçlanmıştır. Araştırma Adli Tıp ve Adli Bilimler Enstitüleri anahtar kelimesi ile Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi veri tabanındaki 1991 ila 2022 yılları arasında yayınlanmış olan 773 tez meta-sentez yöntemi ile değerlendirilmiştir. Bu tezlerin, yıl, üniversite, anabilim dalı, program, konu, tür (yüksek lisans/doktora), yöntem, amaç, sonuç ve önerileri bakımından tasnif edilerek değerlendirilmiştir. Çalışmada elde edilen bulgular içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Bu analizler sonucunda Adli Tıp ve Adli Bilimler Enstitülerinde Sosyal Bilimler Anabilim Dalında yüksek lisans türünde, özgün ve nicel olarak hazırlanmış tezlerin çoğunlukta olduğu saptanmıştır.
{"title":"Bibliography Study of Theses Prepared in Forensic Medicine and Forensic Sciences Institutes","authors":"Rukiye Turgut","doi":"10.28956/gbd.1122917","DOIUrl":"https://doi.org/10.28956/gbd.1122917","url":null,"abstract":"Türkiye’de Adli Tıp ve Adli Bilimler Enstitüleri2nde hazırlanmış olan lisansüstü tezlerin amacı, sonucu ve önerileri meta-sentez yöntemi ekseninde değerlendirilerek açıklanması amaçlanmıştır. Araştırma Adli Tıp ve Adli Bilimler Enstitüleri anahtar kelimesi ile Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi veri tabanındaki 1991 ila 2022 yılları arasında yayınlanmış olan 773 tez meta-sentez yöntemi ile değerlendirilmiştir. Bu tezlerin, yıl, üniversite, anabilim dalı, program, konu, tür (yüksek lisans/doktora), yöntem, amaç, sonuç ve önerileri bakımından tasnif edilerek değerlendirilmiştir. Çalışmada elde edilen bulgular içerik analizi yöntemi ile analiz edilmiştir. Bu analizler sonucunda Adli Tıp ve Adli Bilimler Enstitülerinde Sosyal Bilimler Anabilim Dalında yüksek lisans türünde, özgün ve nicel olarak hazırlanmış tezlerin çoğunlukta olduğu saptanmıştır.","PeriodicalId":266904,"journal":{"name":"Güvenlik Bilimleri Dergisi","volume":"12 8","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139255518","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Suç olaylarının aydınlatılması için olay yerinden elde edilen biyolojik kalıntılardan DNA profilinin elde edilmesi ve adli DNA kimliklendirme analizi ile çok sayıda olay çözümlenebilmektedir. Ancak iki veya daha fazla farklı DNA’ya sahip kimerik kişilerin varlığı, bu tür analizleri zorlaştırmaktadır. Olay yerinden elde edilen örneklerde iki kişiye ait DNA elde edilmesi olayın niteliği bakımından adli biyoloji uzmanlarına şaşırtıcı gelmemektedir. Ancak mukayese amaçlı alınan referans örneklerde bu karışıma rastlamak, nadir ama gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Bazen mukayese örnekleri, karışım olarak değil de tamamen farklı bir DNA profiline sahip olabilmektedir. Bu durumda şüpheli şahıs olayla irtibatlı olsa dahi yanlış dışlama yapmak mümkün olabilmektedir. Bunun yanısıra, olay yerinden alınan biyolojik leke, kemik iliği nakli yapılmış bir şahsa ait ise, olayla irtibatlı olan şahıs, donörün DNA profilini içerdiği için donör, olayla irtibatlı olarak değerlendirilebilecektir. Bu ve benzeri istisnaları atlamamak için mukayese edilen şahısların tıbbi geçmişlerinin bilinmesi gereklidir. Kan/kemik iliği nakli yapılan şahıslardan elde edilen biyolojik kalıntılar kimerik özelliğe sahip olmaları nedeniyle, şahsın tıbbi geçmişine ulaşılamıyorsa saç foliküllerinden DNA analizi yapılması önerilmektedir. Bu derlemede; adli DNA kimliklendirme yapılmadan önce mağdur/şüpheli şahsın, genetik yapısını etkileyebilecek hususların var olup olmadığının mutlaka sorgulanması gerekliliği vurgulanmak istenmiştir. Günümüzde tıbbın ve teknolojinin hızla gelişmesiyle gerek kimerik gerekse mozaik DNA farklılıklarına daha sık rastlanmaktadır. Tüp bebek uygulamaları, döllenmiş yumurta nakli ile zigotların füzyonunda anomali görülme olasılığı, DNA farklılıklarına yol açmakla birlikte, zaman zaman doğal yollarla oluşan kimerizme de rastlanmaktadır. Bu çalışmada özellikle kan / kemik iliği nakli yapılmış şahısların, donöre ait DNA profili taşıması nedeniyle tıbbi geçmişin bilinmesi adli soruşturmalara doğru yön verecektir.
通过从犯罪现场获得的生物遗骸中提取 DNA 图谱并进行法医 DNA 鉴定分析,可以破获大量案件。然而,由于存在具有两种或两种以上不同 DNA 的嵌合体,使得这种分析变得困难。就事件的性质而言,法医生物学家对从犯罪现场获得的样本中含有两个人的 DNA 并不感到惊讶。然而,在为比较目的而提取的参考样本中发现这种混合物的情况很少见,但这一点不容忽视。有时,比对样本可能具有完全不同的 DNA 图谱,而不是混合物。在这种情况下,即使嫌疑人与事件有关,也有可能做出错误的排除。此外,如果从犯罪现场提取的生物污点属于接受过骨髓移植的人,则可能认为捐献者与事件有关,因为与事件有关的人含有捐献者的DNA图谱。为了不忽视这些和类似的例外情况,有必要了解被比较者的病史。由于从血液/骨髓移植受者身上获得的生物遗骸具有嵌合特性,如果无法了解当事人的病史,建议从毛囊中进行 DNA 分析。 本综述旨在强调,在进行法医 DNA 鉴定之前,有必要询问是否存在可能影响受害者/嫌疑人基因结构的问题。如今,随着医学和科技的飞速发展,嵌合型和镶嵌型 DNA 差异的出现越来越频繁。体外受精程序、受精卵移植以及合子融合过程中可能出现的异常情况都会导致 DNA 差异;然而,自然发生的嵌合现象也时有发生。在这项研究中,了解接受过血液/骨髓移植的人的病史,特别是因为他们带有捐献者的 DNA 图谱,将为法医调查提供正确的方向。
{"title":"KEMİK İLİĞİ NAKLİNİN ADLİ DNA KİMLİKLENDİRME ÜZERİNE ETKİSİ","authors":"Ayşen Tezel","doi":"10.28956/gbd.1347999","DOIUrl":"https://doi.org/10.28956/gbd.1347999","url":null,"abstract":"Suç olaylarının aydınlatılması için olay yerinden elde edilen biyolojik kalıntılardan DNA profilinin elde edilmesi ve adli DNA kimliklendirme analizi ile çok sayıda olay çözümlenebilmektedir. Ancak iki veya daha fazla farklı DNA’ya sahip kimerik kişilerin varlığı, bu tür analizleri zorlaştırmaktadır. Olay yerinden elde edilen örneklerde iki kişiye ait DNA elde edilmesi olayın niteliği bakımından adli biyoloji uzmanlarına şaşırtıcı gelmemektedir. Ancak mukayese amaçlı alınan referans örneklerde bu karışıma rastlamak, nadir ama gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Bazen mukayese örnekleri, karışım olarak değil de tamamen farklı bir DNA profiline sahip olabilmektedir. Bu durumda şüpheli şahıs olayla irtibatlı olsa dahi yanlış dışlama yapmak mümkün olabilmektedir. Bunun yanısıra, olay yerinden alınan biyolojik leke, kemik iliği nakli yapılmış bir şahsa ait ise, olayla irtibatlı olan şahıs, donörün DNA profilini içerdiği için donör, olayla irtibatlı olarak değerlendirilebilecektir. Bu ve benzeri istisnaları atlamamak için mukayese edilen şahısların tıbbi geçmişlerinin bilinmesi gereklidir. Kan/kemik iliği nakli yapılan şahıslardan elde edilen biyolojik kalıntılar kimerik özelliğe sahip olmaları nedeniyle, şahsın tıbbi geçmişine ulaşılamıyorsa saç foliküllerinden DNA analizi yapılması önerilmektedir. Bu derlemede; adli DNA kimliklendirme yapılmadan önce mağdur/şüpheli şahsın, genetik yapısını etkileyebilecek hususların var olup olmadığının mutlaka sorgulanması gerekliliği vurgulanmak istenmiştir. Günümüzde tıbbın ve teknolojinin hızla gelişmesiyle gerek kimerik gerekse mozaik DNA farklılıklarına daha sık rastlanmaktadır. Tüp bebek uygulamaları, döllenmiş yumurta nakli ile zigotların füzyonunda anomali görülme olasılığı, DNA farklılıklarına yol açmakla birlikte, zaman zaman doğal yollarla oluşan kimerizme de rastlanmaktadır. Bu çalışmada özellikle kan / kemik iliği nakli yapılmış şahısların, donöre ait DNA profili taşıması nedeniyle tıbbi geçmişin bilinmesi adli soruşturmalara doğru yön verecektir.","PeriodicalId":266904,"journal":{"name":"Güvenlik Bilimleri Dergisi","volume":"160 4","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139258157","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Büyük ekonomilere sahip olan ülkelerin organize suçlarla mücadele performansları küresel anlamda ekonomi ve ekonomi ile ilişkili diğer boyutları etkilediğinden dolayı söz konusu büyük ekonomilerin organize suçlarla mücadele performanslarının analizi büyük önem arz etmektedir. Bu anlamda araştırmada, dünya sermayesinin yarısından fazlasına sahip olan G7 ülkelerinin en güncel nitelikteki 2021 Küresel Organize Suç Endeksi (Global Organized Crime Index-GOCI) bileşen değerleri üzerinden söz konusu ülkelerin organize suçlarla mücadele performansları DNMA çok kriterli karar verme yöntemi ile ölçülmüştür. Bulgulara göre, ülkelerin organize suçlarla performans değerleri Kanada, Japonya, İngiltere, Almanya, İtalya, ABD ve Fransa olarak gözlenmiştir. Bunun dışında, DNMA sonuçlarına istinaden ülkelerin ortalama organize suçlarla mücadele performansları hesaplanarak yalnızca Kanada ve Fransa’nın ilgili ortalama performans değerinden fazla olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuca göre; Fransa, ABD, İtalya, Almanya ve İngiltere’nin küresel ekonomiye olan katkılarının daha fazla olması için organize suçlarla mücadele performanslarını artırması gerektiği değerlendirilmiştir. Yöntem bakımından ise duyarlılık, ayırım ve korelâsyon analizleri ile ülkelerin organize suç performansları GOCI kapsamında DNMA ile ölçülebileceği sonucuna ulaşılmıştır.
{"title":"G7 GRUBU ÜLKELERİN ORGANİZE SUÇLARLA MÜCADELE PERFORMANSLARININ ANALİZİ: DNMA YÖNTEMİ İLE BİR UYGULAMA","authors":"F. F. Altintaş","doi":"10.28956/gbd.1281115","DOIUrl":"https://doi.org/10.28956/gbd.1281115","url":null,"abstract":"Büyük ekonomilere sahip olan ülkelerin organize suçlarla mücadele performansları küresel anlamda ekonomi ve ekonomi ile ilişkili diğer boyutları etkilediğinden dolayı söz konusu büyük ekonomilerin organize suçlarla mücadele performanslarının analizi büyük önem arz etmektedir. Bu anlamda araştırmada, dünya sermayesinin yarısından fazlasına sahip olan G7 ülkelerinin en güncel nitelikteki 2021 Küresel Organize Suç Endeksi (Global Organized Crime Index-GOCI) bileşen değerleri üzerinden söz konusu ülkelerin organize suçlarla mücadele performansları DNMA çok kriterli karar verme yöntemi ile ölçülmüştür. Bulgulara göre, ülkelerin organize suçlarla performans değerleri Kanada, Japonya, İngiltere, Almanya, İtalya, ABD ve Fransa olarak gözlenmiştir. Bunun dışında, DNMA sonuçlarına istinaden ülkelerin ortalama organize suçlarla mücadele performansları hesaplanarak yalnızca Kanada ve Fransa’nın ilgili ortalama performans değerinden fazla olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuca göre; Fransa, ABD, İtalya, Almanya ve İngiltere’nin küresel ekonomiye olan katkılarının daha fazla olması için organize suçlarla mücadele performanslarını artırması gerektiği değerlendirilmiştir. Yöntem bakımından ise duyarlılık, ayırım ve korelâsyon analizleri ile ülkelerin organize suç performansları GOCI kapsamında DNMA ile ölçülebileceği sonucuna ulaşılmıştır.","PeriodicalId":266904,"journal":{"name":"Güvenlik Bilimleri Dergisi","volume":"93 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139282135","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Arktik, yeryüzünün benzersiz ve önemli bir parçasıdır. Dünyanın geri kalanından çok daha hızlı değişmekte ve uluslararası ilişkilerin odağı haline gelmektedir. Güvenlik kavramı muğlaktır ve gerçekte ne olduğunu tanımlamak kolay değildir. Nesnel anlamda, edinilmiş değerlere yönelik tehditlerin olmamasını, öznel anlamda ise bu tür değerlere saldırılacağına dair korkunun olmamasını ölçer. Soğuk Savaş’tan günümüze Arktik’teki güvenlik tehditlerinin şekli (askeri, nükleer, çevresel vb.) değişse de güvenlik sorunları bölge devletlerinin güvenlik çıkarlarıyla iç içe geçmeye devam etmektedir. Bu makale Arktik güvenliğinin değişimini ve bunun nasıl gerçekleştiğini kavramsal bir çerçeveden incelemektedir. Arktik Devletlerin güvenliği bölgesel düzeyde birbirine bağlıdır ve bir aktörün eylemi diğerlerini etkilemektedir. Makale, Arktik güvenlik yörüngesinin, öncelikle bölgesel ilişkiler tarafından yönlendirilmediğini, bölgesel iş birliğinin dirençli ve açık olmasına rağmen güven inşa çabalarının azaldığını ortaya çıkarmaktadır. Mevcut durumda Arktik Devletleri’nin birbirlerine yönelik gerçek saldırı algıları düşüktür. Özelde Rusya genelde ise Rusya ve Çin ile Arktik’te uluslararası iş birliği ve güvenliğin 24/2 öncesi seviyelerine dönmesi güçtür. Çalışmanın metodolojisi ve bilimsel temeli; bilimsel makaleler, kitaplar, gazeteler, dergiler ve resmî kurumlara ait belgelerdir.
{"title":"RETHINKING ARCTIC SECURITY: CHANGES AND CHALLENGES","authors":"Onur Li̇mon, Elif GÜRDAL LİMON","doi":"10.28956/gbd.1312409","DOIUrl":"https://doi.org/10.28956/gbd.1312409","url":null,"abstract":"Arktik, yeryüzünün benzersiz ve önemli bir parçasıdır. Dünyanın geri kalanından çok daha hızlı değişmekte ve uluslararası ilişkilerin odağı haline gelmektedir. Güvenlik kavramı muğlaktır ve gerçekte ne olduğunu tanımlamak kolay değildir. Nesnel anlamda, edinilmiş değerlere yönelik tehditlerin olmamasını, öznel anlamda ise bu tür değerlere saldırılacağına dair korkunun olmamasını ölçer. Soğuk Savaş’tan günümüze Arktik’teki güvenlik tehditlerinin şekli (askeri, nükleer, çevresel vb.) değişse de güvenlik sorunları bölge devletlerinin güvenlik çıkarlarıyla iç içe geçmeye devam etmektedir. Bu makale Arktik güvenliğinin değişimini ve bunun nasıl gerçekleştiğini kavramsal bir çerçeveden incelemektedir. Arktik Devletlerin güvenliği bölgesel düzeyde birbirine bağlıdır ve bir aktörün eylemi diğerlerini etkilemektedir. Makale, Arktik güvenlik yörüngesinin, öncelikle bölgesel ilişkiler tarafından yönlendirilmediğini, bölgesel iş birliğinin dirençli ve açık olmasına rağmen güven inşa çabalarının azaldığını ortaya çıkarmaktadır. Mevcut durumda Arktik Devletleri’nin birbirlerine yönelik gerçek saldırı algıları düşüktür. Özelde Rusya genelde ise Rusya ve Çin ile Arktik’te uluslararası iş birliği ve güvenliğin 24/2 öncesi seviyelerine dönmesi güçtür. Çalışmanın metodolojisi ve bilimsel temeli; bilimsel makaleler, kitaplar, gazeteler, dergiler ve resmî kurumlara ait belgelerdir.","PeriodicalId":266904,"journal":{"name":"Güvenlik Bilimleri Dergisi","volume":"8 1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139282762","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Literatürde John J. Mearsheimer tarafından “The Tragedy of Great Power Politics” adlı çalışmasında ana esaslarının belirlendiği kabul edilen ofansif neorealizm, devletlerin uluslararası sistem içerisindeki davranışlarına karamsar ve klasik realizme yakın bir perspektif sunmaktadır. Bu teori, bu çalışmanın kuramsal temelini meydana getirmektedir. Çalışmada, ofansif neorealizm kapsamında, Bosna-Hersek’te anayasal olarak entite statüsüne sahip olan Sırp Cumhuriyeti’nin bağımsızlık amaçlı politikaları ele alınmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası ilişkiler disiplinin en çok yoğunlaştığı coğrafyalardan biri olan Bosna-Hersek’te Dayton Antlaşması ile kurulan anayasal düzen, hem ülkenin kaderini etkileyen, hem de uluslararası toplumu yakından ilgilendiren problemli bir düzen meydana getirmiştir. Bosna-Hersek’in anayasal düzeni ve ülkeyi oluşturan etnik unsurların birbirlerine karşı hissettikleri güvensizlik, ülkedeki önemli sorunlardır. Bunlara ek olarak, Sırp Cumhuriyeti tarafından, Sırp milliyetçiliğinin giderek artan bir şiddette vurgulandığı görülmektedir. Milorad Dodik başta olmak üzere, Sırp Cumhuriyeti’nin politika yapıcılarının, bu tutumlarını gelecekte de sürdürmeye devam edeceği öngörülmektedir. Bu düzen içerisinde, Sırp Cumhuriyeti’nin bağımsızlık amacıyla izlediği politikaların, Mearsheimer’in ofansif neorealist varsayımlarını büyük ölçüde doğruladığı sonucuna ulaşılmıştır.
进攻性新现实主义的主要原则被认为是约翰-米尔斯海默(John J. Mearsheimer)在其著作《大国政治的悲剧》(The Tragedy of Great Power Politics)中确定的,它对国际体系中的国家行为提出了一种类似于古典现实主义的悲观观点。这一理论构成了本研究的理论基础。在本研究中,在进攻性新现实主义的范围内,分析了塞族共和国争取独立的政策,塞族共和国在波斯尼亚和黑塞哥维那具有实体的宪法地位。波黑是冷战后国际关系学科最为关注的地理区域之一,根据《代顿协定》在波黑建立的宪政秩序造成了一种既影响国家命运又与国际社会密切相关的问题秩序。波黑的宪政秩序和组成该国的各民族之间的互不信任是该国的重要问题。此外,塞族共和国日益强调塞尔维亚民族主义。可以预见,以米洛拉德-多迪克为首的塞族共和国决策者今后将继续保持这种态度。综上所述,塞族共和国为实现独立而采取的政策在很大程度上证实了米尔斯海默的进攻性新现实主义假设。
{"title":"MEARSHEIMER’IN OFANSİF NEOREALİZMİ KAPSAMINDA SIRP CUMHURİYETİ’NİN BAĞIMSIZLIK AMAÇLI POLİTİKALARI HAKKINDA BİR İNCELEME","authors":"Abdullah Torun, İbrahim Kuzucanli","doi":"10.28956/gbd.1233911","DOIUrl":"https://doi.org/10.28956/gbd.1233911","url":null,"abstract":"Literatürde John J. Mearsheimer tarafından “The Tragedy of Great Power Politics” adlı çalışmasında ana esaslarının belirlendiği kabul edilen ofansif neorealizm, devletlerin uluslararası sistem içerisindeki davranışlarına karamsar ve klasik realizme yakın bir perspektif sunmaktadır. Bu teori, bu çalışmanın kuramsal temelini meydana getirmektedir. Çalışmada, ofansif neorealizm kapsamında, Bosna-Hersek’te anayasal olarak entite statüsüne sahip olan Sırp Cumhuriyeti’nin bağımsızlık amaçlı politikaları ele alınmıştır. Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası ilişkiler disiplinin en çok yoğunlaştığı coğrafyalardan biri olan Bosna-Hersek’te Dayton Antlaşması ile kurulan anayasal düzen, hem ülkenin kaderini etkileyen, hem de uluslararası toplumu yakından ilgilendiren problemli bir düzen meydana getirmiştir. Bosna-Hersek’in anayasal düzeni ve ülkeyi oluşturan etnik unsurların birbirlerine karşı hissettikleri güvensizlik, ülkedeki önemli sorunlardır. Bunlara ek olarak, Sırp Cumhuriyeti tarafından, Sırp milliyetçiliğinin giderek artan bir şiddette vurgulandığı görülmektedir. Milorad Dodik başta olmak üzere, Sırp Cumhuriyeti’nin politika yapıcılarının, bu tutumlarını gelecekte de sürdürmeye devam edeceği öngörülmektedir. Bu düzen içerisinde, Sırp Cumhuriyeti’nin bağımsızlık amacıyla izlediği politikaların, Mearsheimer’in ofansif neorealist varsayımlarını büyük ölçüde doğruladığı sonucuna ulaşılmıştır.","PeriodicalId":266904,"journal":{"name":"Güvenlik Bilimleri Dergisi","volume":"206 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-11-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139287874","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Fingerprints are one of the important type of evidence in crime investigation due to their permanency, uniqueness, and ease of enhancing. One possible method to identify the illegal demonstrators described above could be their fingerprints left on the thrown stones. However, there is insufficient research about recovering fingerprints on stones and their subsequent reliability. In this study, fingerprints left on 12 different kinds of stone surface were held for 1, 3, and 5 days respectively, afterwhich it was sought to determine whether or not suitable fingerprints could be recovered for comparison
{"title":"Identification of fingerprints on different kinds of stones on the basis of time","authors":"Aylin YALÇIN SARIBEY, Erkan Yeni̇","doi":"10.28956/gbd.1111204","DOIUrl":"https://doi.org/10.28956/gbd.1111204","url":null,"abstract":"Fingerprints are one of the important type of evidence in crime investigation due to their permanency, uniqueness, and ease of enhancing. One possible method to identify the illegal demonstrators described above could be their fingerprints left on the thrown stones. However, there is insufficient research about recovering fingerprints on stones and their subsequent reliability. In this study, fingerprints left on 12 different kinds of stone surface were held for 1, 3, and 5 days respectively, afterwhich it was sought to determine whether or not suitable fingerprints could be recovered for comparison","PeriodicalId":266904,"journal":{"name":"Güvenlik Bilimleri Dergisi","volume":"18 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139313818","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ortak siyasi hedeflere ulaşmak için tasarlanmış hem devlet hem de devlet dışı aktörleri içerebilecek tek bir alanda düzenli ve gerillalar, isyancılar, teröristler gibi düzensiz güçleri birleştiren yeni bir savaş biçimi olan hibrit savaşın uluslararası hukukta bir tanımı ve karşılığı bulunmamaktadır. Uluslararası sistemin kısmen izin verdiği uyumsuzluk ve çok biçimlilikten yararlanan ve NATO’nun Kuzey Yıldızı vizyonunda yer alan hibrit tehditlerde askeri, ekonomik ve siyasi hedefleri ile diğer bir devlet üzerine menfaat sağlamak için yapılacak stratejiler, rakip devletçe saldırgan ve hatta düşmanca politika kabul edilebilse de bu durumda saldırı veya fiili bir kuvvet kullanma varlığını kabul etmek doğru değildir. Uluslararası hukuk doktrinin hibrit savaşlarda küresel ve yerel asimetrilerini hesaba katmak için hiçbir aracı bulunmamaktadır. Kırım’daki siyasi amacı: NATO’nun ezici bir askeri tepkisine yol açmadan siyasi kontrolü sağlamak olan Rusya temelini Gerasimov doktrininde bulan savaş ve barış arasındaki “Gri Bölge” de ekonomik manipülasyon, kapsamlı ve güçlü bir dezenformasyon ve propaganda kampanyası, sivil itaatsizliğin ve hatta ayaklanmanın teşvik edilmesi ve iyi tedarik edilmiş paramiliter güçlerin kullanılması gibi Rus asimetrik meydan okumaları ile Kırımda siyasi kontrolü ele geçirmiştir. Çalışmada literatür taraması ile hibrit savaş, kavram olarak incelenecek ve Rusya Federasyonu’nun Kırım üzerine gerçekleştirdiği hibrit faaliyetleri incelenecektir.
{"title":"HİBRİT SAVAŞLARIN SİLAHLI ÇATIŞMA HUKUKU IŞIĞINDA DEĞERLENDİRİLMESİ: RUSYA- KIRIM ÖRNEĞİ","authors":"Alihan Açıkgöz, Filiz Değer","doi":"10.28956/gbd.1275871","DOIUrl":"https://doi.org/10.28956/gbd.1275871","url":null,"abstract":"Ortak siyasi hedeflere ulaşmak için tasarlanmış hem devlet hem de devlet dışı aktörleri içerebilecek tek bir alanda düzenli ve gerillalar, isyancılar, teröristler gibi düzensiz güçleri birleştiren yeni bir savaş biçimi olan hibrit savaşın uluslararası hukukta bir tanımı ve karşılığı bulunmamaktadır. Uluslararası sistemin kısmen izin verdiği uyumsuzluk ve çok biçimlilikten yararlanan ve NATO’nun Kuzey Yıldızı vizyonunda yer alan hibrit tehditlerde askeri, ekonomik ve siyasi hedefleri ile diğer bir devlet üzerine menfaat sağlamak için yapılacak stratejiler, rakip devletçe saldırgan ve hatta düşmanca politika kabul edilebilse de bu durumda saldırı veya fiili bir kuvvet kullanma varlığını kabul etmek doğru değildir. Uluslararası hukuk doktrinin hibrit savaşlarda küresel ve yerel asimetrilerini hesaba katmak için hiçbir aracı bulunmamaktadır. Kırım’daki siyasi amacı: NATO’nun ezici bir askeri tepkisine yol açmadan siyasi kontrolü sağlamak olan Rusya temelini Gerasimov doktrininde bulan savaş ve barış arasındaki “Gri Bölge” de ekonomik manipülasyon, kapsamlı ve güçlü bir dezenformasyon ve propaganda kampanyası, sivil itaatsizliğin ve hatta ayaklanmanın teşvik edilmesi ve iyi tedarik edilmiş paramiliter güçlerin kullanılması gibi Rus asimetrik meydan okumaları ile Kırımda siyasi kontrolü ele geçirmiştir. Çalışmada literatür taraması ile hibrit savaş, kavram olarak incelenecek ve Rusya Federasyonu’nun Kırım üzerine gerçekleştirdiği hibrit faaliyetleri incelenecektir.","PeriodicalId":266904,"journal":{"name":"Güvenlik Bilimleri Dergisi","volume":"69 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139315383","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Trafik güvenliğini artırmak ve trafik kazalarını azaltmak için yapılan birçok iyileştirme, uygulama ve düzenlemeye rağmen trafikteki kazalar neden azalmıyor? Bu sorunun cevabı risklerin sürücüler tarafından nasıl algılandığına ve algılamalarına göre sürüş sırasındaki davranışlarını nasıl düzenlediklerine bağlı olarak değişmektedir. Risk algısı sürücülerin değerlendirmelerini ve dolayısıyla trafik güvenliğini etkiyen önemli bir faktördür. Bu çalışmada, risklerin sürücüler tarafından nasıl algılandığı, algılamalarını etkileyen faktörlerin neler olduğu ve bunun sonucunda sürücülerin davranışlarını risklere göre nasıl düzenledikleri Risk Dengeleme Teorisi temelinde incelenmektedir. Bu teoriye göre, sürücüler koşullara bağlı olarak algıladıkları riskleri, hedefledikleri riskler ile karşılaştırarak sürüş sırasındaki davranışlarını avantajlarını en üste çıkaracak şekilde düzenlemekte ve riski dengelemektedirler. Karşılaştırmanın sonucunu etkileyen, algılanan riskin azalmasını ya da hedeflenen riskin artmasını sağlayan her bir uygulamanın riskli davranışları artırdığı ve bu yüzden, kaza sayılarının anlamlı şekilde azalmadığı ifade edilmektedir. Bu kapsamda çalışman amacı, trafik ve ulaşım psikolojisi içerisinde Risk Dengeleme Teorisi’ne göre sürücülerin risk algılarının, değerlendirmelerine ve sürüş sırasındaki davranışlarına olan etkilerini temel ve güncel ampirik araştırmaları kapsayacak şekilde açıklamak ve alternatif çalışma alanlarıyla ilgili bilgi sağlamaktır.
{"title":"A Dıfferent Model Wıthın Traffıc Safety: Risk Homeostasis Theory","authors":"Tuncay Çorak","doi":"10.28956/gbd.1207228","DOIUrl":"https://doi.org/10.28956/gbd.1207228","url":null,"abstract":"Trafik güvenliğini artırmak ve trafik kazalarını azaltmak için yapılan birçok iyileştirme, uygulama ve düzenlemeye rağmen trafikteki kazalar neden azalmıyor? Bu sorunun cevabı risklerin sürücüler tarafından nasıl algılandığına ve algılamalarına göre sürüş sırasındaki davranışlarını nasıl düzenlediklerine bağlı olarak değişmektedir. Risk algısı sürücülerin değerlendirmelerini ve dolayısıyla trafik güvenliğini etkiyen önemli bir faktördür. Bu çalışmada, risklerin sürücüler tarafından nasıl algılandığı, algılamalarını etkileyen faktörlerin neler olduğu ve bunun sonucunda sürücülerin davranışlarını risklere göre nasıl düzenledikleri Risk Dengeleme Teorisi temelinde incelenmektedir. Bu teoriye göre, sürücüler koşullara bağlı olarak algıladıkları riskleri, hedefledikleri riskler ile karşılaştırarak sürüş sırasındaki davranışlarını avantajlarını en üste çıkaracak şekilde düzenlemekte ve riski dengelemektedirler. Karşılaştırmanın sonucunu etkileyen, algılanan riskin azalmasını ya da hedeflenen riskin artmasını sağlayan her bir uygulamanın riskli davranışları artırdığı ve bu yüzden, kaza sayılarının anlamlı şekilde azalmadığı ifade edilmektedir. Bu kapsamda çalışman amacı, trafik ve ulaşım psikolojisi içerisinde Risk Dengeleme Teorisi’ne göre sürücülerin risk algılarının, değerlendirmelerine ve sürüş sırasındaki davranışlarına olan etkilerini temel ve güncel ampirik araştırmaları kapsayacak şekilde açıklamak ve alternatif çalışma alanlarıyla ilgili bilgi sağlamaktır.","PeriodicalId":266904,"journal":{"name":"Güvenlik Bilimleri Dergisi","volume":"47 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126582099","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu makalenin amacı, Hindistan’ın Ortodoks saldırı doktrinin Hindistan’ın stratejik coğrafi konumundaki köklü değişiklikler karşısında bile ordusunu daha verimsiz bir araç haline getirdiğini ve bu bağlamda son dönemdeki Hint ordusunun inovasyon ve yenileşme hareketlerinin bu doktrin ile neden daha verimsiz olacağı değerlendirmektedir. Hindistan’ın geçmişten gelen bağlantısızlık politikasının daha küresel ölçekte yeni bir boyutunu dış politikada uyguladığı son dönemde Hindistan’ın yeni bir doktrin ile bölgesel ve küresel çıkarlarını ve gücünü daha verimli kullanılabileceğinin tartışıldığı bu makaledeki temel varsayım, Hindistan’ın mevcut askeri doktrininin son dönemdeki askeri ve stratejik işbirlikleri ve yerlileşme hareketleri ile dışa bağımlılığı azaltmayı hedeflediği dış politika izlencelerini verimli kılmayacağı ve yeni bir askeri doktrin ve vizyon geliştirilmesinin ortaya çıkaracağı riskler ve fırsatların yeni bir doktrin çerçevesinde tartışılması gerektiğidir. Bütün bu sınırlamalar ve çıkarımlar ışığında bu makale 3 bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, Hindistan’ın kara kuvvetlerini güvence altına almak üzerine geliştirdiği Ortodoks saldırı doktrini bağlamında Hindistan’ın askeri stratejisinin tarihini inceliyor. İkinci bölümde, 21.yy’da Hindistan’ın güvenlik paradigmalarını altüst eden gelişmeler ve sonrasındaki statik ortamda izlenen askeri politikaların başarısızlığı ve bu başarısızlığın nedenlerini ve sonuçlarını analiz etmektedir. Son bölüm ise, Hindistan’ın askeri gücünün mevcut doktrinde diretilmesi durumunda neden başarısız olacağı ve yeni atılımların verimlilikle sonuçlanabilmesi için oluşturulması gereken yeni modern bir askeri doktrin için bazı analizler ve çıkarımlar üzerine değerlendirmeler yapılmıştır.
{"title":"Hindistan'ın Savaş Doktrini: Riskleri ve Fırsatları Yeniden Değerlendirmek","authors":"Ferhat Çağrı Aras, Ekber Kandemi̇r","doi":"10.28956/gbd.1196748","DOIUrl":"https://doi.org/10.28956/gbd.1196748","url":null,"abstract":"Bu makalenin amacı, Hindistan’ın Ortodoks saldırı doktrinin Hindistan’ın stratejik coğrafi konumundaki köklü değişiklikler karşısında bile ordusunu daha verimsiz bir araç haline getirdiğini ve bu bağlamda son dönemdeki Hint ordusunun inovasyon ve yenileşme hareketlerinin bu doktrin ile neden daha verimsiz olacağı değerlendirmektedir. Hindistan’ın geçmişten gelen bağlantısızlık politikasının daha küresel ölçekte yeni bir boyutunu dış politikada uyguladığı son dönemde Hindistan’ın yeni bir doktrin ile bölgesel ve küresel çıkarlarını ve gücünü daha verimli kullanılabileceğinin tartışıldığı bu makaledeki temel varsayım, Hindistan’ın mevcut askeri doktrininin son dönemdeki askeri ve stratejik işbirlikleri ve yerlileşme hareketleri ile dışa bağımlılığı azaltmayı hedeflediği dış politika izlencelerini verimli kılmayacağı ve yeni bir askeri doktrin ve vizyon geliştirilmesinin ortaya çıkaracağı riskler ve fırsatların yeni bir doktrin çerçevesinde tartışılması gerektiğidir. Bütün bu sınırlamalar ve çıkarımlar ışığında bu makale 3 bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm, Hindistan’ın kara kuvvetlerini güvence altına almak üzerine geliştirdiği Ortodoks saldırı doktrini bağlamında Hindistan’ın askeri stratejisinin tarihini inceliyor. İkinci bölümde, 21.yy’da Hindistan’ın güvenlik paradigmalarını altüst eden gelişmeler ve sonrasındaki statik ortamda izlenen askeri politikaların başarısızlığı ve bu başarısızlığın nedenlerini ve sonuçlarını analiz etmektedir. Son bölüm ise, Hindistan’ın askeri gücünün mevcut doktrinde diretilmesi durumunda neden başarısız olacağı ve yeni atılımların verimlilikle sonuçlanabilmesi için oluşturulması gereken yeni modern bir askeri doktrin için bazı analizler ve çıkarımlar üzerine değerlendirmeler yapılmıştır.","PeriodicalId":266904,"journal":{"name":"Güvenlik Bilimleri Dergisi","volume":"5 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130783403","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}