Bu çalışmada, süprem örme kumaşların transfer, geçirgenlik ve gözeneklilik özelliklerine eğirme teknolojisi ve karışım oranının etkisinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla konvansiyonel ring, kompakt ve MVS (Murata Vortex spinning) eğirme sistemleri ile pamuk ve rejenere selülozik lif (Modal, Tencel) karışımlı iplikler ve bu iplikler ile süprem örme kumaşlar üretilmiştir. Çalışma kapsamında geçirgenlik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla hava geçirgenliği, su buharı geçirgenliği ve UV geçirgenliği (dayanımı) testleri, transfer özelliklerinin belirlenmesi amacıyla ise dikey kılcal emme ve renk tayini (boyanabilirlik) testleri yapılmıştır. Kumaş gözenekliliği ise hem görüntü analizi yöntemi kullanılarak hem de teorik olarak belirlenmiştir. Sonuçlar incelendiğinde, karışım oranı ve eğirme teknolojisi türünün, süprem örme kumaşların transfer, geçirgenlik ve gözeneklilik özellikleri üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkisi olduğu saptanmıştır. En yüksek hava ve su buharı geçirgenliği değerleri MVS eğirme teknolojisinde ve rejenere selülozik lif oranı en yüksek olan ipliklerden üretilen kumaşlara aitken, en yüksek UV koruma faktörünün (UPF) en yüksek pamuk oranına sahip ring ipliklerden üretilen kumaşlara ait olduğu görülmektedir. En yüksek dikey kılcal emme değerleri rejenere selülozik lif oranı en yüksek ipliklerden üretilen kumaşlara aittir. En yüksek renk verimi ve renk doygunluğu değerleri MVS ipliklerden üretilen kumaşlara aittir ve bu değerler karışımdaki rejenere selülozik lif miktarının artmasıyla artmıştır. Görüntü analiz yöntemi ve iki farklı teorik yaklaşım kullanılarak hesaplanan gözeneklilik değerleri incelendiğinde ise, bu parametrenin kullanılan yaklaşıma göre birbirinden oldukça farklı değerler gösterdiği saptanmıştır. Gözeneklilik ve geçirgenlik özellikleri arasındaki ilişkiler incelendiğinde, geçirgenlik değerleri ile görüntü analizinden elde edilen gözeneklilik değerleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı korelasyonlar olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
在本研究中,对上层建筑的工艺批次进行了转移、过渡和透明特性的训练,并比较了混合料配比的影响。为此,传统的吊环、复合材料和MVS(Murata Vortex纺纱)训练系统是用棉花和赛璐珞liff(Modal、Tencel)的混合纤维生产的,并用这些纤维生产出垃圾邮件情侣。为了确定工作量的持续时间特性、空气的持续时间、水弹簧的持续时间和紫外线测试的持续时间,进行了垂直网格和颜色范围测试,以确定传输特性。Kumaşgözenekliliği是görüntüanalizi yöntemi kullanılarak的母亲。当对结果进行检查时,混合和训练技术的类型表明,它对超新星批次的转移、跃迁和透明度特征有统计影响。当在MVS切割技术中发现最高的空气和水蒸气转变值,并且发生器拥有由最高水平的纤维素液位产生的赌博时,最高的紫外线保护因子(UPF)属于由最高的棉花率产生的赌博。最高的垂直皮层,但细胞液的价值是由最高的弦产生的伽马。最高的颜色数据和颜色效率值是MVS字符串产生的赌博,这些值增加了我的混合物中发生器的温室气体量。当用计算的不透明度值来评估图像分析方法和两种不同的理论方法时,该参数表明所使用的每种方法都有五个不同的值。当研究透明度和过渡特性之间的关系时,透明度和图像分析产生了具有统计学意义的相关性。
{"title":"SÜPREM ÖRME KUMAŞLARIN TRANSFER, GEÇİRGENLİK VE GÖZENEKLİLİK ÖZELLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENMESİ","authors":"Gonca BALCI KILIÇ","doi":"10.7216/teksmuh.1222482","DOIUrl":"https://doi.org/10.7216/teksmuh.1222482","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, süprem örme kumaşların transfer, geçirgenlik ve gözeneklilik özelliklerine eğirme teknolojisi ve karışım oranının etkisinin karşılaştırmalı olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla konvansiyonel ring, kompakt ve MVS (Murata Vortex spinning) eğirme sistemleri ile pamuk ve rejenere selülozik lif (Modal, Tencel) karışımlı iplikler ve bu iplikler ile süprem örme kumaşlar üretilmiştir. Çalışma kapsamında geçirgenlik özelliklerinin belirlenmesi amacıyla hava geçirgenliği, su buharı geçirgenliği ve UV geçirgenliği (dayanımı) testleri, transfer özelliklerinin belirlenmesi amacıyla ise dikey kılcal emme ve renk tayini (boyanabilirlik) testleri yapılmıştır. Kumaş gözenekliliği ise hem görüntü analizi yöntemi kullanılarak hem de teorik olarak belirlenmiştir. Sonuçlar incelendiğinde, karışım oranı ve eğirme teknolojisi türünün, süprem örme kumaşların transfer, geçirgenlik ve gözeneklilik özellikleri üzerinde istatistiksel olarak anlamlı etkisi olduğu saptanmıştır. En yüksek hava ve su buharı geçirgenliği değerleri MVS eğirme teknolojisinde ve rejenere selülozik lif oranı en yüksek olan ipliklerden üretilen kumaşlara aitken, en yüksek UV koruma faktörünün (UPF) en yüksek pamuk oranına sahip ring ipliklerden üretilen kumaşlara ait olduğu görülmektedir. En yüksek dikey kılcal emme değerleri rejenere selülozik lif oranı en yüksek ipliklerden üretilen kumaşlara aittir. En yüksek renk verimi ve renk doygunluğu değerleri MVS ipliklerden üretilen kumaşlara aittir ve bu değerler karışımdaki rejenere selülozik lif miktarının artmasıyla artmıştır. Görüntü analiz yöntemi ve iki farklı teorik yaklaşım kullanılarak hesaplanan gözeneklilik değerleri incelendiğinde ise, bu parametrenin kullanılan yaklaşıma göre birbirinden oldukça farklı değerler gösterdiği saptanmıştır. Gözeneklilik ve geçirgenlik özellikleri arasındaki ilişkiler incelendiğinde, geçirgenlik değerleri ile görüntü analizinden elde edilen gözeneklilik değerleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı korelasyonlar olduğu sonucuna ulaşılmıştır.","PeriodicalId":35281,"journal":{"name":"Tekstil ve Muhendis","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47441341","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Aerojeller bilim dünyasına girişleri ile çığır açan bilinen en hafif katı maddelerdir. Hafiflik özelliğinin yanı sıra birçok önemli özelliği bir arada taşımaktadırlar. Nano gözeneklere sahip olmaları ısı yalıtımı, ses yalıtımı ve düşük dielektrik katsayısı gibi oldukça önemli avantajlar sağlamaktadır. Dünya çapında pazar payı her geçen gün artan aerojellerin üretimi de artmaktadır. Farklı üretim parametreleri ve farklı kimyasal yapılar ile farklı özellikler elde etme imkânını sunmaktadır. Aerojellerin sahip olduğu üstün özelliklerden tekstil malzemelerinin özelliklerinin geliştirilmesinde de faydalanılmaktadır. Özellikle performans ve fonksiyonellik beklentisi bulunan teknik tekstil ürünlerinin geliştirilmesinde kullanılmaya başlanmıştır. Silika bazlı aerojeller ısı iletim katsayılarının çok düşük olması ile ön plana çıkmaktadır. Çoğunlukla malzemelerin ısı yalıtım özelliğini geliştirmek için kullanılan silika aerojeller, aynı zamanda su itici özellikleri ile de ilgi çekmektedirler. Literatürde özellikle dokusuz yüzeyler olmak üzere dokuma ve örme tekstil yüzeylerine aerojel uygulamaları üzerine yapılan çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Bu yazıda aerojellerin özellikleri, üretimi ve tekstil malzemeleri ile birlikte kullanımı amacıyla yapılan çalışmalar üzerinde durulmuştur.
{"title":"AEROJELLERLE ISI YALITIMI VE TEKSTİL UYGULAMALARI","authors":"Atike Köken, M. Kanik","doi":"10.7216/teksmuh.1222488","DOIUrl":"https://doi.org/10.7216/teksmuh.1222488","url":null,"abstract":"Aerojeller bilim dünyasına girişleri ile çığır açan bilinen en hafif katı maddelerdir. Hafiflik özelliğinin yanı sıra birçok önemli özelliği bir arada taşımaktadırlar. Nano gözeneklere sahip olmaları ısı yalıtımı, ses yalıtımı ve düşük dielektrik katsayısı gibi oldukça önemli avantajlar sağlamaktadır. Dünya çapında pazar payı her geçen gün artan aerojellerin üretimi de artmaktadır. Farklı üretim parametreleri ve farklı kimyasal yapılar ile farklı özellikler elde etme imkânını sunmaktadır. Aerojellerin sahip olduğu üstün özelliklerden tekstil malzemelerinin özelliklerinin geliştirilmesinde de faydalanılmaktadır. Özellikle performans ve fonksiyonellik beklentisi bulunan teknik tekstil ürünlerinin geliştirilmesinde kullanılmaya başlanmıştır. Silika bazlı aerojeller ısı iletim katsayılarının çok düşük olması ile ön plana çıkmaktadır. Çoğunlukla malzemelerin ısı yalıtım özelliğini geliştirmek için kullanılan silika aerojeller, aynı zamanda su itici özellikleri ile de ilgi çekmektedirler. Literatürde özellikle dokusuz yüzeyler olmak üzere dokuma ve örme tekstil yüzeylerine aerojel uygulamaları üzerine yapılan çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Bu yazıda aerojellerin özellikleri, üretimi ve tekstil malzemeleri ile birlikte kullanımı amacıyla yapılan çalışmalar üzerinde durulmuştur.","PeriodicalId":35281,"journal":{"name":"Tekstil ve Muhendis","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"42480076","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pile loop knitted scaffold has attracted attention for being used as a three dimensional (3D) biocompatible material particularly for the application of myocardial tissue engineering. In this research, nonintermingled, textured polyethylene terephthalate (PET) multifilament yarn with a filament count of 48 was used for producing a pile loop knit structure to investigate if structure could provide an appropriate microenvironment for the seeded murine C2C12 myoblasts in case of increasing in filament diameter (20.7 micron versus 9.1 micron from the previous study). The resulting structure had a pore network mainly consisting of macropores of 100-200 µm that were well interconnected with micropores (<90 µm). Furthermore, the mean values of the Young’s modulus of the structures at 20% strain were 240.67 kPa in the warp direction, and 85.73 kPa in the weft direction, which can be claimed not to be far from those declared in the literature for the human heart muscle. In addition, the cyclic loading-unloading test revealed no creep in the fabric after 100 cycles. According to the results of the WST-1 assay, the 48 filament-based scaffold was non-cytotoxic for C2C12 cells that were able to proliferate properly on the scaffold, which was visualized by SEM and confocal images. In this respect, pile loop knit structures keep promising results for being used as a cardiac patch.
{"title":"IN VITRO EVALUATION OF A PILE LOOP KNITTED SCAFFOLD FOR MYOCARDIAL TISSUE ENGINEERING USING C2C12 CELLS","authors":"Derya Haroglu","doi":"10.7216/teksmuh.1221124","DOIUrl":"https://doi.org/10.7216/teksmuh.1221124","url":null,"abstract":"Pile loop knitted scaffold has attracted attention for being used as a three dimensional (3D) biocompatible material particularly for the application of myocardial tissue engineering. In this research, nonintermingled, textured polyethylene terephthalate (PET) multifilament yarn with a filament count of 48 was used for producing a pile loop knit structure to investigate if structure could provide an appropriate microenvironment for the seeded murine C2C12 myoblasts in case of increasing in filament diameter (20.7 micron versus 9.1 micron from the previous study). The resulting structure had a pore network mainly consisting of macropores of 100-200 µm that were well interconnected with micropores (<90 µm). Furthermore, the mean values of the Young’s modulus of the structures at 20% strain were 240.67 kPa in the warp direction, and 85.73 kPa in the weft direction, which can be claimed not to be far from those declared in the literature for the human heart muscle. In addition, the cyclic loading-unloading test revealed no creep in the fabric after 100 cycles. According to the results of the WST-1 assay, the 48 filament-based scaffold was non-cytotoxic for C2C12 cells that were able to proliferate properly on the scaffold, which was visualized by SEM and confocal images. In this respect, pile loop knit structures keep promising results for being used as a cardiac patch.","PeriodicalId":35281,"journal":{"name":"Tekstil ve Muhendis","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"46159960","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Passive daytime radiative cooling materials have attracted increasing attention due to their great potential for energy saving and the possibility to meet the need for smart clothes. However, the practical application of passive daytime cooling material in the textile industry is greatly affected by comfort components and also physical/mechanical properties that require optimization. Herein, it was aimed to develop a thermoregulating fabric using zinc oxide nanoparticles (ZnO), which provide dynamic and passive control of the infrared transmission, by adapting to the ambient temperature. For this aim, the cotton fabric was coated with a nanocomposite treatment composed of ZnO nanoparticles and temperature-responsive shape memory polyurethane (SMPU) matrix, obtaining strong scattering effects to control the wideband transmission of thermal radiation and also adaptive comfort features based on shape memory function. By reflecting sunlight of SMPU-ZnO nanocomposite coating, the cotton fabric can reach an average temperature drop of ∼ 2.2°C and 0.4°C compared to the raw ones under direct sunlight and also indoor at 40°C, respectively. Also, SMPU and SMPU-ZnO nanocomposite coated cotton fabric exhibited dynamic air and water vapour permeability hence adaptive comfort features. Owing to passive cooling and also adaptive comfort features besides the simple production process, this smart fabric is promising to be widely used in sports or protective clothing areas.
{"title":"UYARLANABİLİR KONFOR ÖZELLİKLERİNE SAHİP PASİF GÜNDÜZ SOĞUTUCU PAMUKLU KUMAŞLAR","authors":"Nazife KORKMAZ MEMİŞ, Sibel Kaplan","doi":"10.7216/teksmuh.1222496","DOIUrl":"https://doi.org/10.7216/teksmuh.1222496","url":null,"abstract":"Passive daytime radiative cooling materials have attracted increasing attention due to their great potential for energy saving and the possibility to meet the need for smart clothes. However, the practical application of passive daytime cooling material in the textile industry is greatly affected by comfort components and also physical/mechanical properties that require optimization. Herein, it was aimed to develop a thermoregulating fabric using zinc oxide nanoparticles (ZnO), which provide dynamic and passive control of the infrared transmission, by adapting to the ambient temperature. For this aim, the cotton fabric was coated with a nanocomposite treatment composed of ZnO nanoparticles and temperature-responsive shape memory polyurethane (SMPU) matrix, obtaining strong scattering effects to control the wideband transmission of thermal radiation and also adaptive comfort features based on shape memory function. By reflecting sunlight of SMPU-ZnO nanocomposite coating, the cotton fabric can reach an average temperature drop of ∼ 2.2°C and 0.4°C compared to the raw ones under direct sunlight and also indoor at 40°C, respectively. Also, SMPU and SMPU-ZnO nanocomposite coated cotton fabric exhibited dynamic air and water vapour permeability hence adaptive comfort features. Owing to passive cooling and also adaptive comfort features besides the simple production process, this smart fabric is promising to be widely used in sports or protective clothing areas.","PeriodicalId":35281,"journal":{"name":"Tekstil ve Muhendis","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"44410304","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Foued Khoffi, Yosri Khalsi, Abdel Tazibt, Slah Msahli, Frédéric Heim
Foreign Body Reaction is a critical issue to be addressed when polyethylene terephthalate textile implants are considered in the medical field to treat pathologies involving hernia repair, or heart valve replacement. The natural porosity of textile materials tends to induce exaggerated tissue ingrowth which may prevent the implants from remaining flexible. One hypothesized way to limit the Foreign Body Reaction process is to increase the material surface roughness. Supercritical jet particle projection is a technique that provides enough velocity to particles in order to generate plastic deformation on the impacted surface. The aim of this study is to investigate the influence of micro particles laden supercritical nitrogen jet projection parameters like jet static pressure, standoff distance and particle size on the roughness of polyethylene terephthalate fabric surfaces. Results bring out that particles projected by supercritical nitrogen jet generate craters on the surface of monofilament as well as monofilament fabric, allowing topographical modifications at the yarn scale. Thus, this treatment increased the roughness of the monofilament fabric from 0.78 μm to 1.22 μm. Regarding the strength of the textile material, it is only slightly modified with the treatment process, as the tenacity of the yarns decreases by only 10%. In this work, it is revealed that the obtained structures tend to limit the adhesion and slow down the proliferation of human fibroblasts. The results obtained in this work show that it is possible to create a roughness on a polyethylene terephthalate fabric using the nitrogen jet technology.
{"title":"POLİESTER MONOFİLAMENTTEN ÜRETİLMİŞ BİYOMEDİKAL TEKSTİL İÇİN YÜZEY İŞLEMİ","authors":"Foued Khoffi, Yosri Khalsi, Abdel Tazibt, Slah Msahli, Frédéric Heim","doi":"10.7216/teksmuh.1222529","DOIUrl":"https://doi.org/10.7216/teksmuh.1222529","url":null,"abstract":"Foreign Body Reaction is a critical issue to be addressed when polyethylene terephthalate textile implants are considered in the medical field to treat pathologies involving hernia repair, or heart valve replacement. The natural porosity of textile materials tends to induce exaggerated tissue ingrowth which may prevent the implants from remaining flexible. One hypothesized way to limit the Foreign Body Reaction process is to increase the material surface roughness. Supercritical jet particle projection is a technique that provides enough velocity to particles in order to generate plastic deformation on the impacted surface. The aim of this study is to investigate the influence of micro particles laden supercritical nitrogen jet projection parameters like jet static pressure, standoff distance and particle size on the roughness of polyethylene terephthalate fabric surfaces. Results bring out that particles projected by supercritical nitrogen jet generate craters on the surface of monofilament as well as monofilament fabric, allowing topographical modifications at the yarn scale. Thus, this treatment increased the roughness of the monofilament fabric from 0.78 μm to 1.22 μm. Regarding the strength of the textile material, it is only slightly modified with the treatment process, as the tenacity of the yarns decreases by only 10%. In this work, it is revealed that the obtained structures tend to limit the adhesion and slow down the proliferation of human fibroblasts. The results obtained in this work show that it is possible to create a roughness on a polyethylene terephthalate fabric using the nitrogen jet technology.","PeriodicalId":35281,"journal":{"name":"Tekstil ve Muhendis","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48253685","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
A. Repoulias, M. Ertekin, S. Galata, S. Vassiliadis, A. Marmaralı
The use of textile materials and structures to build textile-based TEGs is of particular interest as they can also offer unique textile properties. In this work, the initial goal is to present a prototype TEG measuring device and its experimental results for comparing the open circuit voltages coming from various pairs of knitted samples which may constitute part of a textile TEG. We focus on representing realistic testing conditions as on a wearable garment, by introducing a friction stage between the contact and separation stages which is applied under a lightweight load. Α second goal is to explore the possibilities of some environmentally friendly textile materials to provide electric energy, again under realistic conditions. From the carried tests, it was seen that even conventional natural knitted textiles structures like single jersey, without expensive and complex nano-treatments, can provide considerable voltages if they are part of a wearable garment. Moreover, it was found that even low friction under a weight load of 20grf is adequate to give the above results. The hereby presented measuring TEG device can be used in the comparison or improvement of textile or even non-textile based TEGs, in order to find optimal combinations of materials and designs to be used on clothing TEGs.
{"title":"INVESTIGATION OF TRIBOELECTRICITY ON TEXTILE STRUCTURES THROUGH A TEG WHICH COMBINES SLIDING AND VERTICAL MODE","authors":"A. Repoulias, M. Ertekin, S. Galata, S. Vassiliadis, A. Marmaralı","doi":"10.7216/teksmuh.1222522","DOIUrl":"https://doi.org/10.7216/teksmuh.1222522","url":null,"abstract":"The use of textile materials and structures to build textile-based TEGs is of particular interest as they can also offer unique textile properties. In this work, the initial goal is to present a prototype TEG measuring device and its experimental results for comparing the open circuit voltages coming from various pairs of knitted samples which may constitute part of a textile TEG. We focus on representing realistic testing conditions as on a wearable garment, by introducing a friction stage between the contact and separation stages which is applied under a lightweight load. Α second goal is to explore the possibilities of some environmentally friendly textile materials to provide electric energy, again under realistic conditions. From the carried tests, it was seen that even conventional natural knitted textiles structures like single jersey, without expensive and complex nano-treatments, can provide considerable voltages if they are part of a wearable garment. Moreover, it was found that even low friction under a weight load of 20grf is adequate to give the above results. The hereby presented measuring TEG device can be used in the comparison or improvement of textile or even non-textile based TEGs, in order to find optimal combinations of materials and designs to be used on clothing TEGs.","PeriodicalId":35281,"journal":{"name":"Tekstil ve Muhendis","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"49163328","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Gizem Culfa, E. Sarıoğlu, Mehmet Dasdemir, Ebru Çeli̇kten, Tülin KAYA NACARKAHYA
Disposable hygienic products are classified as technical textile products and are used intensively in the field of medical textiles. As a hygienic textile product, a sanitary napkin consists of a top sheet, an inner layer (Acquisition Distribution Layer (ADL) and a core of Pulp/Superabsorbent mixture), and a back sheet. Nonwovens are commonly used in the production of these components. The most important factors to consider in new product design are rapid absorption of menstrual fluid, comfort, and also price. In this context, although there is a cost restriction on sanitary napkins, it is clear that the use of different new raw materials and methods will improve their performance characteristics. In this study, a new designed airlaid composite nonwoven combined with synthetic fiber and wood pulp was used as the inner layer of a sanitary napkin without the core. In addition, four different top sheet types were used in the sanitary napkin design. Liquid strike through time, rewet, and menstrual fluid diffusion of the samples were determined, to compare the performance of sanitary napkins with core and without the core. It was concluded that the inner layer design has a significant effect on the liquid strike through time and menstrual fluid diffusion properties. It has been revealed that the menstrual fluid diffusion value of airlaid composite nonwoven sanitary napkins is higher than the ADL+core inner layer. In addition, it was concluded that the top sheet type did not have a statistically significant effect on liquid strike through and rewet properties.
一次性卫生用品被归类为技术纺织品,在医用纺织品领域得到广泛应用。卫生巾是一种卫生纺织品,由表层、内层(获取分布层(Acquisition Distribution layer, ADL)和浆料/高吸水性混合物的核心)和背面组成。非织造布通常用于生产这些部件。在新产品设计中最重要的考虑因素是月经液的快速吸收、舒适度和价格。在此背景下,卫生巾虽然存在成本限制,但很明显,使用不同的新原料和新方法将改善其性能特征。本文设计了一种新型的以合成纤维和木浆为原料的气成复合无纺布作为卫生巾的内层材料。此外,卫生巾设计中还使用了四种不同的顶部床单类型。测定样品的液击时间、复湿和月经液扩散,比较有芯卫生巾和无芯卫生巾的性能。结果表明,内层设计对液体穿透时间和月经液扩散特性有显著影响。结果表明,气成复合无纺布卫生巾的经液扩散值高于ADL+芯内层。此外,还得出结论,顶板类型对液体穿透性和再湿性没有统计学上显著的影响。
{"title":"INVESTIGATION OF FLUID DISTRIBUTION AND REWET PERFORMANCE WITH THE USE OF DIFFERENT INNER LAYER DESIGN AND TOP SHEETS IN SANITARY NAPKINS","authors":"Gizem Culfa, E. Sarıoğlu, Mehmet Dasdemir, Ebru Çeli̇kten, Tülin KAYA NACARKAHYA","doi":"10.7216/teksmuh.1222535","DOIUrl":"https://doi.org/10.7216/teksmuh.1222535","url":null,"abstract":"Disposable hygienic products are classified as technical textile products and are used intensively in the field of medical textiles. As a hygienic textile product, a sanitary napkin consists of a top sheet, an inner layer (Acquisition Distribution Layer (ADL) and a core of Pulp/Superabsorbent mixture), and a back sheet. Nonwovens are commonly used in the production of these components. The most important factors to consider in new product design are rapid absorption of menstrual fluid, comfort, and also price. In this context, although there is a cost restriction on sanitary napkins, it is clear that the use of different new raw materials and methods will improve their performance characteristics. In this study, a new designed airlaid composite nonwoven combined with synthetic fiber and wood pulp was used as the inner layer of a sanitary napkin without the core. In addition, four different top sheet types were used in the sanitary napkin design. Liquid strike through time, rewet, and menstrual fluid diffusion of the samples were determined, to compare the performance of sanitary napkins with core and without the core. It was concluded that the inner layer design has a significant effect on the liquid strike through time and menstrual fluid diffusion properties. It has been revealed that the menstrual fluid diffusion value of airlaid composite nonwoven sanitary napkins is higher than the ADL+core inner layer. In addition, it was concluded that the top sheet type did not have a statistically significant effect on liquid strike through and rewet properties.","PeriodicalId":35281,"journal":{"name":"Tekstil ve Muhendis","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"41908019","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
2020 Yılı Mart ayında ilan edilen pandemi ile çalışma hayatında gözlemlenen çalışma koşullarındaki değişim hız kazanmış ve tüm sektörleri etkilemiştir. Evlerine kapanmak zorunda kalan beyaz yakalı çalışanlar işlerini uzaktan yönetmek zorunda kalmışlardır. Pandeminin zorunlu etkisi öncesi, esnek çalışma koşullarına geçen şirketler bulunmaktadır. Pandeminin zorunlu etkisi ile bu geçiş hız kazanmıştır. Değişime uyum sağlamak birçok şirket için acil önlem planları ile mümkün olmuştur. Bu dönemde farklı bir çalışma yapısının mümkün olabildiğini gören profesyoneller ve girişimciler, uygulamayı kendilerine en uygun hali ile kalıcı hale getirmeye çalışmaktadırlar. Pandemi öncesinde teknolojiye yatırım yapan işletmeler teknolojik altyapıları sayesinde sürece hızla uyum sağlayabildikleri için kesintisiz çalışmalarına devam etmişlerdir. Ancak teknolojinin varlığı çalışanlar için sadece bir uyum aracı olmuş, normal çalışma sisteminden hibrit çalışmaya geçerken birtakım sorunlar ile karılaşmışlardır. Bu araştırma; evden çalışma zorunluluğundan sonra kalıcı olarak hibrit çalışma düzenine geçen çalışanlar arasında oluşan psikolojik sözleşmelerdeki fenomeni ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu fenomen etkililik olarak gözlemlenmektedir. Araştırma bağlamında katılımcılar hibrit çalışma düzeni ile kendileri için daha etkili çalışma ortamının oluştuğu konusunda uzlaşmaktadırlar. Ancak geçmiş araştırmalarda da görüldüğü üzere uygulama bazı sorunları ile birlikte gelmektedir. Katılımcılar ortaya çıkan sorunların çözülebilir olduğu konusunda mutabık kalmışlardır. Veri analizlerinde ortaya çıkan kodlar bizlere bağlamın fenomene ulaşmak için gerekli olan ihtiyaçlarını göstermektedir. Araştırma bağlamında, pandemi ile evlerine kapanan çalışanlar, mevcut kurumlarının teknolojik altyapıları ile çalışma hayatlarına devam edebilmişlerdir. Pandemi yasaklarının kalkmasından sonra ise hibrit çalışma sistemi kalıcı hale gelmiştir. Bu süreçte yeni işe alımlar, oryantasyonlar yapılmış, iş başı yapan çalışanlar, yöneticileri ve ekip arkadaşları ile online olarak tanışabilmiş, ekip kurmaya çalışmışlardır. Geçmiş araştırmalarda hibrit çalışmalarda bazı dezavantajların olduğu ortaya çıksa da, araştırma bağlamında katılımcıların daha çok olumlu yönlerinin üzerinde durdukları gözlemlenmiştir. Etkili bir hibrit çalışma ortamı için teknoloji ve dijital altyapı ile birlikte bu sistemi yönetebilen dijital liderlerin varlığı zorunludur. Bu şartlar altında çalışanların işten memnuniyeti üst düzeye çıkacak ve çevrim içi kanallar ile işin devamlılığı sağlanabilecektir. Denetim, liderler açısından önemli bir kavramdır. Çevrim içi iletişim, çalışların hem astlarına ulaşmalarına hem de astların üstlerinden gerekli desteği almaları için önemli bir kod olarak karşımıza çıkmaktadır. Sessiz bir liderlik türü olan dijital liderlik, sistemin dinamiklerini sürdürülebilir kılmak için öğrenilmesi gereken bir liderlik türüdür.
2020年YılıMart ayında ilan edilen pandemi ileçalışma hayatındagözlemlenençalşma koşullarındaki değişim hız kazanmıšve tüm sektörleri etkilemiştir。不得不关闭家园的白人必须管理好自己的工作。在疫情的强制性影响之前,公司已经暴露在远程工作条件下。新冠疫情的力量赢得了这一转变速度。许多公司有可能通过应急计划来适应变化。此时,专业人士和企业家正在努力使应用程序最适合他们。在Pandemi a之前,投资者继续在不确定性中工作,因为他们可以快速适应技术基础设施。然而,技术的存在只是工人们的一个工具,当他们试图从正常操作系统休眠时,他们正在处理一些问题。本研究;在需要在家工作之后,它旨在永久暴露混合实验室系统中工人之间的心理协议现象。这是一个很好的例子。在研究的背景下,参与者同意为自己创造一个更高效的工作环境和混合工作安排。然而,正如在以前的研究中所看到的,这种应用也伴随着一些问题。与会者对问题能够得到解决感到满意。数据分析中显示的代码表明,我们需要达到连接现象。在研究的背景下,有流行病和家庭的工作人员、现有机构可以继续与技术基础设施合作。在《流行病法》推出后,混合操作系统已经成为永久性的。在这个过程中,新的工作、方向、员工、经理和队友能够在线会面并创建团队。在之前的研究中,已经观察到混合工作存在一些缺点,但研究环节已经观察到参与者在他们的方式上更积极。有了技术和数字基础设施来营造一个活跃的混合工作环境,数字领导者就需要管理这个系统。Buşartlar altındaçalışanların işten memnuniyetiüst düzeyeçıkacak veçevrim içi kanallar ile işin devamlılığısağlanabilecektir。控制是领导者的一个重要概念。我们面临着一个重要的代码,以便访问工作、轴和支持它们的轴。拥有安静领导力的数字领导力是一种需要学习才能保持系统动态的领导力。
{"title":"ESNEK ÇALIŞMA ORTAMLARINDA ETKİLİLİĞİN SAĞLANILMASI, HAZIR GİYİM SEKTÖRÜ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA","authors":"Levent Bozkurt, M.Fırat Baran","doi":"10.7216/teksmuh.1222476","DOIUrl":"https://doi.org/10.7216/teksmuh.1222476","url":null,"abstract":"2020 Yılı Mart ayında ilan edilen pandemi ile çalışma hayatında gözlemlenen çalışma koşullarındaki değişim hız kazanmış ve tüm sektörleri etkilemiştir. Evlerine kapanmak zorunda kalan beyaz yakalı çalışanlar işlerini uzaktan yönetmek zorunda kalmışlardır. Pandeminin zorunlu etkisi öncesi, esnek çalışma koşullarına geçen şirketler bulunmaktadır. Pandeminin zorunlu etkisi ile bu geçiş hız kazanmıştır. Değişime uyum sağlamak birçok şirket için acil önlem planları ile mümkün olmuştur. Bu dönemde farklı bir çalışma yapısının mümkün olabildiğini gören profesyoneller ve girişimciler, uygulamayı kendilerine en uygun hali ile kalıcı hale getirmeye çalışmaktadırlar. Pandemi öncesinde teknolojiye yatırım yapan işletmeler teknolojik altyapıları sayesinde sürece hızla uyum sağlayabildikleri için kesintisiz çalışmalarına devam etmişlerdir. Ancak teknolojinin varlığı çalışanlar için sadece bir uyum aracı olmuş, normal çalışma sisteminden hibrit çalışmaya geçerken birtakım sorunlar ile karılaşmışlardır. Bu araştırma; evden çalışma zorunluluğundan sonra kalıcı olarak hibrit çalışma düzenine geçen çalışanlar arasında oluşan psikolojik sözleşmelerdeki fenomeni ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Bu fenomen etkililik olarak gözlemlenmektedir. Araştırma bağlamında katılımcılar hibrit çalışma düzeni ile kendileri için daha etkili çalışma ortamının oluştuğu konusunda uzlaşmaktadırlar. Ancak geçmiş araştırmalarda da görüldüğü üzere uygulama bazı sorunları ile birlikte gelmektedir. Katılımcılar ortaya çıkan sorunların çözülebilir olduğu konusunda mutabık kalmışlardır. Veri analizlerinde ortaya çıkan kodlar bizlere bağlamın fenomene ulaşmak için gerekli olan ihtiyaçlarını göstermektedir. Araştırma bağlamında, pandemi ile evlerine kapanan çalışanlar, mevcut kurumlarının teknolojik altyapıları ile çalışma hayatlarına devam edebilmişlerdir. Pandemi yasaklarının kalkmasından sonra ise hibrit çalışma sistemi kalıcı hale gelmiştir. Bu süreçte yeni işe alımlar, oryantasyonlar yapılmış, iş başı yapan çalışanlar, yöneticileri ve ekip arkadaşları ile online olarak tanışabilmiş, ekip kurmaya çalışmışlardır. Geçmiş araştırmalarda hibrit çalışmalarda bazı dezavantajların olduğu ortaya çıksa da, araştırma bağlamında katılımcıların daha çok olumlu yönlerinin üzerinde durdukları gözlemlenmiştir. Etkili bir hibrit çalışma ortamı için teknoloji ve dijital altyapı ile birlikte bu sistemi yönetebilen dijital liderlerin varlığı zorunludur. Bu şartlar altında çalışanların işten memnuniyeti üst düzeye çıkacak ve çevrim içi kanallar ile işin devamlılığı sağlanabilecektir. Denetim, liderler açısından önemli bir kavramdır. Çevrim içi iletişim, çalışların hem astlarına ulaşmalarına hem de astların üstlerinden gerekli desteği almaları için önemli bir kod olarak karşımıza çıkmaktadır. Sessiz bir liderlik türü olan dijital liderlik, sistemin dinamiklerini sürdürülebilir kılmak için öğrenilmesi gereken bir liderlik türüdür.","PeriodicalId":35281,"journal":{"name":"Tekstil ve Muhendis","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48360020","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
A. Ribeiro, M. A. Teixeira, S. M. Pereira-Lima, S. Costa, H. Felgueiras
A skin wound if not properly treated can result in a chronic wound susceptible to widespread infections, which can result in the patient's death. Currently, tissue engineering is described as an interdisciplinary field that combines principles of engineering, chemistry and biology to generate solutions that allow to repair, restore and/or improve the functions of injured tissues. In the same sense, the textile area addresses solutions based on polymeric fibers, produced from a wide range of polymers, which allow the generation of structures with a large surface area, porosity and mechanical resistance that can be used as bioactive dressings that promote a healing and efficient antimicrobial activity. This research work focused on the synthesis of Tiger 17, through microwave-assisted solid-phase synthesis methodologies, and Tiger 17 commercially obtained, respective structural characterization and evaluation of the antimicrobial capacity. Simultaneously, nanofibrous polymer matrices were produced using the electrospinning technique with the aim of immobilizing the developed biomolecule and thus creating potential vehicles for a local and sustainable antimicrobial action (controlled release). In order to verify its physical and chemical properties, advanced characterization techniques were used: proton nuclear magnetic resonance, high performance liquid chromatography, optical microscopy, scanning electron microscopy, fourier transform infrared spectroscopy–attenuated total reflectance, thermogravimetry, differential scanning calorimetry, contact angle and surface energy and determination of porosity and hydration.
{"title":"TIGER 17 PEPTIDE LOADED POLYCAPROLACTONE/CELLULOSE ACETATE ELECTROSPUN NANOFIBROUS MATS FOR APPLICATIONS IN CUTANEOUS WOUND DRESSINGS","authors":"A. Ribeiro, M. A. Teixeira, S. M. Pereira-Lima, S. Costa, H. Felgueiras","doi":"10.7216/teksmuh.1222547","DOIUrl":"https://doi.org/10.7216/teksmuh.1222547","url":null,"abstract":"A skin wound if not properly treated can result in a chronic wound susceptible to widespread infections, which can result in the patient's death. Currently, tissue engineering is described as an interdisciplinary field that combines principles of engineering, chemistry and biology to generate solutions that allow to repair, restore and/or improve the functions of injured tissues. In the same sense, the textile area addresses solutions based on polymeric fibers, produced from a wide range of polymers, which allow the generation of structures with a large surface area, porosity and mechanical resistance that can be used as bioactive dressings that promote a healing and efficient antimicrobial activity. This research work focused on the synthesis of Tiger 17, through microwave-assisted solid-phase synthesis methodologies, and Tiger 17 commercially obtained, respective structural characterization and evaluation of the antimicrobial capacity. Simultaneously, nanofibrous polymer matrices were produced using the electrospinning technique with the aim of immobilizing the developed biomolecule and thus creating potential vehicles for a local and sustainable antimicrobial action (controlled release). In order to verify its physical and chemical properties, advanced characterization techniques were used: proton nuclear magnetic resonance, high performance liquid chromatography, optical microscopy, scanning electron microscopy, fourier transform infrared spectroscopy–attenuated total reflectance, thermogravimetry, differential scanning calorimetry, contact angle and surface energy and determination of porosity and hydration.","PeriodicalId":35281,"journal":{"name":"Tekstil ve Muhendis","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"49515000","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yarn hairiness is an important element of total quality control. Zweigle system and its different versions are widely used commercially in the industry for the determination of yarn hairiness and these devices are only on hairiness. The measurement sensor on them classifies the hairs according to their length. In this research, Zweigle G567 and Uster Zweigle HL400 using the hairiness length classification system were compared. The most important difference between the two devices is that the recommended measuring speed for Uster Zweigle HL400 is eight times higher than Zweigle G567. In the study, thirteen yarns in different structures were used. The hairiness results in each mm were evaluated statistically in the SPSS program. It was observed that there were significant differences between the measurement results of two devices. In the literature, it is stated that there is an increase in the number of hairs with the increase in test speed of the Zweigle series hairiness devices. However, it was found in this study that there was a decrease in the number of hairs in most of the yarns measured in HL400 that use higher test speed. The more surprising result was that the strong correlation was determined between G567 and HL400 although the hair number obtained from devices show significant differences. This shows that the devices gave correlated results according to its operating principle, but the results of two devices operating at different speeds should not be compared with each other on the same test parameters.
{"title":"UZUNLUK SINIFLANDIRMA SİSTEMİNİN KULLANILDIĞI İPLİK TÜYLÜLÜĞÜ TEST CİHAZLARININ KARŞILAŞTIRILMASI","authors":"Abdurrahman Telli","doi":"10.7216/teksmuh.1222474","DOIUrl":"https://doi.org/10.7216/teksmuh.1222474","url":null,"abstract":"Yarn hairiness is an important element of total quality control. Zweigle system and its different versions are widely used commercially in the industry for the determination of yarn hairiness and these devices are only on hairiness. The measurement sensor on them classifies the hairs according to their length. In this research, Zweigle G567 and Uster Zweigle HL400 using the hairiness length classification system were compared. The most important difference between the two devices is that the recommended measuring speed for Uster Zweigle HL400 is eight times higher than Zweigle G567. In the study, thirteen yarns in different structures were used. The hairiness results in each mm were evaluated statistically in the SPSS program. It was observed that there were significant differences between the measurement results of two devices. In the literature, it is stated that there is an increase in the number of hairs with the increase in test speed of the Zweigle series hairiness devices. However, it was found in this study that there was a decrease in the number of hairs in most of the yarns measured in HL400 that use higher test speed. The more surprising result was that the strong correlation was determined between G567 and HL400 although the hair number obtained from devices show significant differences. This shows that the devices gave correlated results according to its operating principle, but the results of two devices operating at different speeds should not be compared with each other on the same test parameters.","PeriodicalId":35281,"journal":{"name":"Tekstil ve Muhendis","volume":null,"pages":null},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48080455","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}