Pub Date : 2023-10-01DOI: 10.53568/yyusbed.1244554
Ali İSKENDER, Beyza HATIRNAZ
İçinde yaşadığımız Antroposen çağ dünya üzerinde insan etkilerinin en çok görüldüğü buna bağlı olarak da çevre sorunları başta olmak üzere insanlığı ilgilendiren tüm alanlardaki sorunların küresel bir karaktere büründüğü dönemi ifade etmektedir. İnsanlık olarak dünyayı algılama, ona davranma biçimimiz yaşadığımız hayatın niteliğini belirlemekte ve içinde bulunduğumuz ekonomik sistem içerisindeki tüm sektörleri etkilemekte ve ondan etkilenmektedir. Çevresel bozulmaya bağlı ortaya çıkan sorunlardan en çok etkilenen ve sunulan ürün ve hizmet bağlamında doğayı en çok etkileyen sektörlerden biri olarak turizme yön verecek kişilerin mevcut sorunları algılama ve bu sorunlara hassasiyet gösterebilme durumları turizmin sürdürülebilirliğini direkt etkileyecek önemli mevzulardandır. Bu bağlamda araştırma kapsamında Atatürk Üniversitesi’nde eğitim gören turizm fakültesi öğrencilerinin iklim değişimi algıları ve çevre duyarlılıkları ortaya koyulmaya ve mevcut durum yorumlanmaya çalışılmıştır. Araştırma neticesinde genel olarak öğrencilerin, özel olarak ise kadın öğrencilerin iklim değişimine yönelik algılarının ve çevre duyarlılıklarının yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Araştırma konuyu sektörün sürdürülebilirliği ve ekolojik etik bağlamında yorumlaması açısından önem arz etmekte ve sürdürülebilir ve ekolojik düşünme biçimlerinin benimsetilmesi vurgusuyla farklılaşmaktadır.
{"title":"Climate Change Awareness and Environmental Awareness Research for A Sustainable Tourism; Atatürk University Case","authors":"Ali İSKENDER, Beyza HATIRNAZ","doi":"10.53568/yyusbed.1244554","DOIUrl":"https://doi.org/10.53568/yyusbed.1244554","url":null,"abstract":"İçinde yaşadığımız Antroposen çağ dünya üzerinde insan etkilerinin en çok görüldüğü buna bağlı olarak da çevre sorunları başta olmak üzere insanlığı ilgilendiren tüm alanlardaki sorunların küresel bir karaktere büründüğü dönemi ifade etmektedir. İnsanlık olarak dünyayı algılama, ona davranma biçimimiz yaşadığımız hayatın niteliğini belirlemekte ve içinde bulunduğumuz ekonomik sistem içerisindeki tüm sektörleri etkilemekte ve ondan etkilenmektedir. Çevresel bozulmaya bağlı ortaya çıkan sorunlardan en çok etkilenen ve sunulan ürün ve hizmet bağlamında doğayı en çok etkileyen sektörlerden biri olarak turizme yön verecek kişilerin mevcut sorunları algılama ve bu sorunlara hassasiyet gösterebilme durumları turizmin sürdürülebilirliğini direkt etkileyecek önemli mevzulardandır. Bu bağlamda araştırma kapsamında Atatürk Üniversitesi’nde eğitim gören turizm fakültesi öğrencilerinin iklim değişimi algıları ve çevre duyarlılıkları ortaya koyulmaya ve mevcut durum yorumlanmaya çalışılmıştır. Araştırma neticesinde genel olarak öğrencilerin, özel olarak ise kadın öğrencilerin iklim değişimine yönelik algılarının ve çevre duyarlılıklarının yüksek olduğu sonucuna varılmıştır. Araştırma konuyu sektörün sürdürülebilirliği ve ekolojik etik bağlamında yorumlaması açısından önem arz etmekte ve sürdürülebilir ve ekolojik düşünme biçimlerinin benimsetilmesi vurgusuyla farklılaşmaktadır.","PeriodicalId":477338,"journal":{"name":"Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi","volume":"24 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135405580","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-10-01DOI: 10.53568/yyusbed.1316342
Zerrin Funda ÜRÜK, Seda Nur AKBOLAT
Mekânı yaşanabilir yer yapan en önemli unsur kullanıcısıdır ve kullanıcısını mekâna bağlayan en önemli faktör aidiyet hissiyatıdır. İnsanoğlu tarih boyunca geçen süre zarfında, günümüzde ve gelecekte de her daim aidiyet hissiyatına varoluşsal olarak ihtiyaç duymuştur. İnsanoğlunun kronolojik tarihi sürecinde ihtiyaç duyduğu bu hissiyatı mimari bir bakış açısından bakacak olursak farklı diller ve kültürlerin kendi iç dinamiklerindeki dönüşüm ve gelişim süreçlerinde bu olgunun çok daha baskın olarak ortaya çıktığını gözlemleriz. Bir bölgenin sosyolojik yapısını orada yaşayan toplumların belirlediği gibi o bölgenin sosyolojik ve kültürel unsurlarının toplumların mekânlaşma ve barınma güdüsünün gelişmesinde önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Toplumlar ihtiyaçlarını gelenekleriyle, yaşam biçimleriyle, dini inançlarıyla ve ekonomik seviyeleriyle birlikte değerlendirip bir yapı oluşturmaktadır. Bu etkiler özellikle geleneksel konut mimarisi ile oluşmuş yapılarda dikkat çeken unsurlardır. Yapı ve çevresinin tarih boyunca gelişen kültürel etkenlere göre gelişim göstermesi ve ekonominin yapı üzerindeki yeri gibi sosyolojik özellikler yerel mimarinin gelişmesinde önem kazanmıştır. Bu çalışmanın temeli de farklı kültür koşullarına sahip olan Türkiye İstanbul ilinde bulunan Fatih, Kadırga Bölgesi ve İngiltere'de bulunan Oxford şehrinin geleneksel konutlaşmasının mekânsal kavramda değişikliği incelenmiştir.
{"title":"Geleneksel Konut Yapılarının Kentsel ve Mimari Ölçekte İncelenmesi: Kadırga Semti ve Oxford Kenti Örneği","authors":"Zerrin Funda ÜRÜK, Seda Nur AKBOLAT","doi":"10.53568/yyusbed.1316342","DOIUrl":"https://doi.org/10.53568/yyusbed.1316342","url":null,"abstract":"Mekânı yaşanabilir yer yapan en önemli unsur kullanıcısıdır ve kullanıcısını mekâna bağlayan en önemli faktör aidiyet hissiyatıdır. İnsanoğlu tarih boyunca geçen süre zarfında, günümüzde ve gelecekte de her daim aidiyet hissiyatına varoluşsal olarak ihtiyaç duymuştur. İnsanoğlunun kronolojik tarihi sürecinde ihtiyaç duyduğu bu hissiyatı mimari bir bakış açısından bakacak olursak farklı diller ve kültürlerin kendi iç dinamiklerindeki dönüşüm ve gelişim süreçlerinde bu olgunun çok daha baskın olarak ortaya çıktığını gözlemleriz. Bir bölgenin sosyolojik yapısını orada yaşayan toplumların belirlediği gibi o bölgenin sosyolojik ve kültürel unsurlarının toplumların mekânlaşma ve barınma güdüsünün gelişmesinde önemli bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Toplumlar ihtiyaçlarını gelenekleriyle, yaşam biçimleriyle, dini inançlarıyla ve ekonomik seviyeleriyle birlikte değerlendirip bir yapı oluşturmaktadır. Bu etkiler özellikle geleneksel konut mimarisi ile oluşmuş yapılarda dikkat çeken unsurlardır. Yapı ve çevresinin tarih boyunca gelişen kültürel etkenlere göre gelişim göstermesi ve ekonominin yapı üzerindeki yeri gibi sosyolojik özellikler yerel mimarinin gelişmesinde önem kazanmıştır. Bu çalışmanın temeli de farklı kültür koşullarına sahip olan Türkiye İstanbul ilinde bulunan Fatih, Kadırga Bölgesi ve İngiltere'de bulunan Oxford şehrinin geleneksel konutlaşmasının mekânsal kavramda değişikliği incelenmiştir.","PeriodicalId":477338,"journal":{"name":"Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi","volume":"19 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135405582","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-10-01DOI: 10.53568/yyusbed.1324965
Mustafa ÜREN
Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan Karadeniz, geçmişte uzun yıllar Batı’nın ilgi alanının dışında kalmış ve genel olarak Türk-Rus rekabetinin yaşandığı alanlardan biri olmuştur. Rekabetin 19. yüzyılın başından itibaren Rusya’nın lehine gelişmesiyle Batı’nın ilgisi, Türk Boğazları üzerine yoğunlaşmıştır. Yoğunlaşmanın gerekçesi, Rusya’nın büyük güç olma iddialarını gerçekleştirme potansiyelinin giderek artmasıdır. Bu gelişmeyi endişeyle karşılayan Batı, Rusya’yı bulunduğu coğrafyada tutma stratejisini devreye sokmuştur. Rusya’nın sıcak denizlere ya da Akdeniz’e ulaşmasını engellemeyi hedefleyen bu stratejinin, Türk Boğazları sayesinde başarıyla uygulandığı söylenebilir. Belirtilen tarihten itibaren Türk Boğazları konusunda Batı ve Rusya arasında başlayan rekabet, taraflar arasında denge sağlayan Montrö Sözleşmesi ile sona ermiştir. Sözleşme’nin uygulanmaya başlamasıyla Türk Boğazları, Karadeniz’in güvenliğin sağlanmasında önemli bir mekanizma haline gelmiştir. Ancak Soğuk Savaş’tan sonra başlayan NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin Karadeniz’i de içine alacak şekilde gelişme göstermesi, Batı ve Rusya arasındaki rekabetin bölgeye de sıçrama olasılığını gündeme getirmiştir. Bu tip bir gelişme haklı olarak, Türk Boğazlarının Karadeniz’in güvenliğinin sağlanmasındaki rolünün sorgulanmasına neden olabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, son dönemde gelişmeleri çerçevesinde Karadeniz’in istikrarına yönelik ortaya çıkan tehditlerin belirlenmesi ve bunların bölgeyi bir çatışma alanı haline getirmesi olasılığına karşı Türk Boğazlarının işlevinin test edilmesidir. Yapılan inceleme neticesinde, Türk Boğazlarının statüsünü belirleyen Montrö Sözleşmesi’nin Karadeniz’in güvenliğinin sağlanmasında hayati olduğu ve dengeleyici özelliğinin yok edilmesi halinde, bölgenin çatışmaların eksik olmadığı coğrafi bir alan haline gelebileceği sonucuna varılmıştır.
{"title":"Assessment of the Role of the Turkish Straits in Ensuring Security in the Black Sea","authors":"Mustafa ÜREN","doi":"10.53568/yyusbed.1324965","DOIUrl":"https://doi.org/10.53568/yyusbed.1324965","url":null,"abstract":"Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan Karadeniz, geçmişte uzun yıllar Batı’nın ilgi alanının dışında kalmış ve genel olarak Türk-Rus rekabetinin yaşandığı alanlardan biri olmuştur. Rekabetin 19. yüzyılın başından itibaren Rusya’nın lehine gelişmesiyle Batı’nın ilgisi, Türk Boğazları üzerine yoğunlaşmıştır. Yoğunlaşmanın gerekçesi, Rusya’nın büyük güç olma iddialarını gerçekleştirme potansiyelinin giderek artmasıdır. Bu gelişmeyi endişeyle karşılayan Batı, Rusya’yı bulunduğu coğrafyada tutma stratejisini devreye sokmuştur. Rusya’nın sıcak denizlere ya da Akdeniz’e ulaşmasını engellemeyi hedefleyen bu stratejinin, Türk Boğazları sayesinde başarıyla uygulandığı söylenebilir. Belirtilen tarihten itibaren Türk Boğazları konusunda Batı ve Rusya arasında başlayan rekabet, taraflar arasında denge sağlayan Montrö Sözleşmesi ile sona ermiştir. Sözleşme’nin uygulanmaya başlamasıyla Türk Boğazları, Karadeniz’in güvenliğin sağlanmasında önemli bir mekanizma haline gelmiştir. Ancak Soğuk Savaş’tan sonra başlayan NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin Karadeniz’i de içine alacak şekilde gelişme göstermesi, Batı ve Rusya arasındaki rekabetin bölgeye de sıçrama olasılığını gündeme getirmiştir. Bu tip bir gelişme haklı olarak, Türk Boğazlarının Karadeniz’in güvenliğinin sağlanmasındaki rolünün sorgulanmasına neden olabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, son dönemde gelişmeleri çerçevesinde Karadeniz’in istikrarına yönelik ortaya çıkan tehditlerin belirlenmesi ve bunların bölgeyi bir çatışma alanı haline getirmesi olasılığına karşı Türk Boğazlarının işlevinin test edilmesidir. Yapılan inceleme neticesinde, Türk Boğazlarının statüsünü belirleyen Montrö Sözleşmesi’nin Karadeniz’in güvenliğinin sağlanmasında hayati olduğu ve dengeleyici özelliğinin yok edilmesi halinde, bölgenin çatışmaların eksik olmadığı coğrafi bir alan haline gelebileceği sonucuna varılmıştır.","PeriodicalId":477338,"journal":{"name":"Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi","volume":"28 26 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135405780","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-10-01DOI: 10.53568/yyusbed.1257116
Serenay SEZEN, Fatma GÜNGÖRER
Ölüm, her toplumda görülen ve inanç sistemlerine göre farklı yaklaşımları olan sosyolojik bir olgudur. Ölümden sonraki sürecin belirsizliği, toplumların ölüm ritüellerine ilişkin farklı pratikler geliştirmesine neden olmuştur. Birincil ilişkilerin hâkim olduğu geleneksel kapalı toplumlarda taziyeler önemli bir ritüel haline gelmiştir. 2019 yılında ortaya çıkan Covid-19 salgınında, toplum sağlığı açısından risk oluşturan kalabalık grupların tüm etkinlik ve oluşumları sağlık tedbirleri kapsamında yasaklanmıştır. Bu durum, taziye ritüellerinin düzenlenmesini de sekteye uğratmıştır. Bu çalışma, geleneksel kapalı toplum özellikleri gösteren ve taziyelerin önemli bir değer olduğu Van kentinde, ölüm olgusu ve yas tutma süreçlerinin, sosyal ilişkileri ve toplumsal yaşamı ne yönde etkilediği ve taziye geleneğine yüklenen anlamın bu süreçle birlikte nasıl bir değişime uğradığını konu edinmektedir. Bu bağlamda nitel bir araştırma olarak yürütülen çalışmada salgın nedeniyle birinci derece yakınını kaybeden ve çoğu bir aşiret mensubu olan 15’i kadın, 15’i erkek olmak üzere toplam 30 kişi ile yüz yüze görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucu, sosyo-kültürel bağların oluşturduğu örgütlenmenin, toplum sağlığına ilişkin tehditlerine rağmen salgına karşı bir direnç geliştirdiği ve taziye ritüellerinin güç koşullarda bile olsa yas sürecine ilişkin uygulanması gerektiği düşünülen toplumsal ritüeller olmaya devam ettiğini ortaya koymuştur.
{"title":"Salgın Sürecinde Değişen Taziye Ritüellerinin Toplumsal Yaşama Etkisi","authors":"Serenay SEZEN, Fatma GÜNGÖRER","doi":"10.53568/yyusbed.1257116","DOIUrl":"https://doi.org/10.53568/yyusbed.1257116","url":null,"abstract":"Ölüm, her toplumda görülen ve inanç sistemlerine göre farklı yaklaşımları olan sosyolojik bir olgudur. Ölümden sonraki sürecin belirsizliği, toplumların ölüm ritüellerine ilişkin farklı pratikler geliştirmesine neden olmuştur. Birincil ilişkilerin hâkim olduğu geleneksel kapalı toplumlarda taziyeler önemli bir ritüel haline gelmiştir. 2019 yılında ortaya çıkan Covid-19 salgınında, toplum sağlığı açısından risk oluşturan kalabalık grupların tüm etkinlik ve oluşumları sağlık tedbirleri kapsamında yasaklanmıştır. Bu durum, taziye ritüellerinin düzenlenmesini de sekteye uğratmıştır. Bu çalışma, geleneksel kapalı toplum özellikleri gösteren ve taziyelerin önemli bir değer olduğu Van kentinde, ölüm olgusu ve yas tutma süreçlerinin, sosyal ilişkileri ve toplumsal yaşamı ne yönde etkilediği ve taziye geleneğine yüklenen anlamın bu süreçle birlikte nasıl bir değişime uğradığını konu edinmektedir. Bu bağlamda nitel bir araştırma olarak yürütülen çalışmada salgın nedeniyle birinci derece yakınını kaybeden ve çoğu bir aşiret mensubu olan 15’i kadın, 15’i erkek olmak üzere toplam 30 kişi ile yüz yüze görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucu, sosyo-kültürel bağların oluşturduğu örgütlenmenin, toplum sağlığına ilişkin tehditlerine rağmen salgına karşı bir direnç geliştirdiği ve taziye ritüellerinin güç koşullarda bile olsa yas sürecine ilişkin uygulanması gerektiği düşünülen toplumsal ritüeller olmaya devam ettiğini ortaya koymuştur.","PeriodicalId":477338,"journal":{"name":"Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi","volume":"54 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135405599","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-10-01DOI: 10.53568/yyusbed.1347595
Ferhat Çağrı ARAS
Gelişen teknoloji, ulaşım olanakları ve küreselleşme sürecinin etkisiyle ulus devletlerin sınır güvenliği yapılarında ve uygulamalarında, asimetrik yeni tehditler karşısında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Özellikle 11 Eylül saldırıları ve Arap Baharı sonrasında, başta ABD olmak üzere birçok ülkede sınır güvenliği ciddi bir dönüşüme uğramış ve uluslararası sınır güvenliği anlayışını büyük ölçüde etkileyerek değiştirmiştir. Soğuk Savaş sonrası küreselleşme süreci ve 11 Eylül saldırıları öncesinde, geleneksel sınır güvenliği anlayışı genellikle gümrük ve göç denetimine dayalı olarak ele alınıyordu. Ancak bu süreçle birlikte politika yapıcılar, sınırları potansiyel terörist giriş noktaları olarak görmeye başlamışlardır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da başlayan Arap Baharı’nın tetiklediği gerginlik ortamından kaçan sığınmacılar, özellikle Türkiye olmak üzere tüm Avrupa'nın sınır güvenliği anlayışını yeniden gözden geçirmesine neden olmuştur. Avrupa Birliği (AB), mülteci krizini yalnızca bir güvenlik sorunu olarak değil, aynı zamanda bir insanlık meselesi olarak algılayarak buna yönelik önlemler almıştır. Diğer yandan, Türkiye bu krizi daha çok insani boyutlarıyla ele alarak “açık kapı politikası” izlemiştir. 2015 yılından itibaren Türkiye sınırlarında yeni bir güvenlik sistemi ve stratejisi benimsemiştir. Bu yeni fiziki sınır güvenlik politikaları, yerel ve bölgesel düzeyde önemli etkilere yol açmıştır. Bu çalışmada, Türkiye’deki yeni sınır güvenliği anlayışının yerel, bölgesel ve küresel düzeydeki etkileri ile ele alınan sığınmacı akınının yönetimi incelenecektir.
{"title":"A New Border Security Paradigm in Turkey: Migration, Security and Management","authors":"Ferhat Çağrı ARAS","doi":"10.53568/yyusbed.1347595","DOIUrl":"https://doi.org/10.53568/yyusbed.1347595","url":null,"abstract":"Gelişen teknoloji, ulaşım olanakları ve küreselleşme sürecinin etkisiyle ulus devletlerin sınır güvenliği yapılarında ve uygulamalarında, asimetrik yeni tehditler karşısında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Özellikle 11 Eylül saldırıları ve Arap Baharı sonrasında, başta ABD olmak üzere birçok ülkede sınır güvenliği ciddi bir dönüşüme uğramış ve uluslararası sınır güvenliği anlayışını büyük ölçüde etkileyerek değiştirmiştir. Soğuk Savaş sonrası küreselleşme süreci ve 11 Eylül saldırıları öncesinde, geleneksel sınır güvenliği anlayışı genellikle gümrük ve göç denetimine dayalı olarak ele alınıyordu. Ancak bu süreçle birlikte politika yapıcılar, sınırları potansiyel terörist giriş noktaları olarak görmeye başlamışlardır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da başlayan Arap Baharı’nın tetiklediği gerginlik ortamından kaçan sığınmacılar, özellikle Türkiye olmak üzere tüm Avrupa'nın sınır güvenliği anlayışını yeniden gözden geçirmesine neden olmuştur. Avrupa Birliği (AB), mülteci krizini yalnızca bir güvenlik sorunu olarak değil, aynı zamanda bir insanlık meselesi olarak algılayarak buna yönelik önlemler almıştır. Diğer yandan, Türkiye bu krizi daha çok insani boyutlarıyla ele alarak “açık kapı politikası” izlemiştir. 2015 yılından itibaren Türkiye sınırlarında yeni bir güvenlik sistemi ve stratejisi benimsemiştir. Bu yeni fiziki sınır güvenlik politikaları, yerel ve bölgesel düzeyde önemli etkilere yol açmıştır. Bu çalışmada, Türkiye’deki yeni sınır güvenliği anlayışının yerel, bölgesel ve küresel düzeydeki etkileri ile ele alınan sığınmacı akınının yönetimi incelenecektir.","PeriodicalId":477338,"journal":{"name":"Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi","volume":"117 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135405773","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-10-01DOI: 10.53568/yyusbed.1326626
Şaban ÖZTÜRK
Toplumsal bir varlık olarak bireyler, etkileşim içinde oldukları çevrenin etkisinde toplumsallaşma sürecini yaşamaktadırlar. Birey ve toplum arasındaki karşılıklı ilişki aynı zamanda değer ve bilinç aktarımının gerçekleşmesine sebep olmaktadır. Dolayısıyla bireyler için yaşanan bu sürecin benzeri, toplumlarda da görülmekte, zamanla toplumsal bilinç düzeyinde belirli faktörlere bağlı olarak değişim yaşanmaktadır.
Genel olarak kabul edilen görüşe göre kültür, nesilden nesile aktarılabilen, insanların davranışları üzerinde kalıcı etkiler bırakan, bir yaşam biçimidir. Siyasal kültür veya politik kültür ise birey ve toplumların politik anlayış ve tavırlarının tümü şeklinde açıklanmaktadır. Politik kültürün oluşumunda siyasal, sosyal, dini ve kültürel yapılar gibi ekonominin de etkisi kabul edilmektedir. Bu kapsamda toplumların politik geleneklerine ilaveten kamu kurumlarına hâkim olan özellikler, resmi ya da resmi olmayan kurallar, politik ideolojiler ve hedefler ön plana çıkmaktadır. Ayrıca kültürün siyasal yönleri olarak da açıklanabilen siyasal/politik kültür, toplumun yönetimle ilgili bilgi, değer, anlayış ve faaliyetlerinin ele alınmasıyla da siyaset biliminin ve siyaset sosyolojisinin ilgi alanını oluşturmaktadır. Bu çalışmada siyasal kültürün oluşumunda etkili olan faktörlere ve bu faktörler arasında ekonomik unsurlara da değinilmiştir. Ayrıca Türkiye’de, toplumsal siyasal kültürün oluşumunda önemli yeri olduğu düşünülen resmi ideoloji ve diğer faktörlerle birlikte son dönemlerde neo-liberal anlayışın politik kültür üzerine etkileri ele alınmıştır.
{"title":"A Study of Political Sociology: Political Culture and Change","authors":"Şaban ÖZTÜRK","doi":"10.53568/yyusbed.1326626","DOIUrl":"https://doi.org/10.53568/yyusbed.1326626","url":null,"abstract":"Toplumsal bir varlık olarak bireyler, etkileşim içinde oldukları çevrenin etkisinde toplumsallaşma sürecini yaşamaktadırlar. Birey ve toplum arasındaki karşılıklı ilişki aynı zamanda değer ve bilinç aktarımının gerçekleşmesine sebep olmaktadır. Dolayısıyla bireyler için yaşanan bu sürecin benzeri, toplumlarda da görülmekte, zamanla toplumsal bilinç düzeyinde belirli faktörlere bağlı olarak değişim yaşanmaktadır. 
 Genel olarak kabul edilen görüşe göre kültür, nesilden nesile aktarılabilen, insanların davranışları üzerinde kalıcı etkiler bırakan, bir yaşam biçimidir. Siyasal kültür veya politik kültür ise birey ve toplumların politik anlayış ve tavırlarının tümü şeklinde açıklanmaktadır. Politik kültürün oluşumunda siyasal, sosyal, dini ve kültürel yapılar gibi ekonominin de etkisi kabul edilmektedir. Bu kapsamda toplumların politik geleneklerine ilaveten kamu kurumlarına hâkim olan özellikler, resmi ya da resmi olmayan kurallar, politik ideolojiler ve hedefler ön plana çıkmaktadır. Ayrıca kültürün siyasal yönleri olarak da açıklanabilen siyasal/politik kültür, toplumun yönetimle ilgili bilgi, değer, anlayış ve faaliyetlerinin ele alınmasıyla da siyaset biliminin ve siyaset sosyolojisinin ilgi alanını oluşturmaktadır. Bu çalışmada siyasal kültürün oluşumunda etkili olan faktörlere ve bu faktörler arasında ekonomik unsurlara da değinilmiştir. Ayrıca Türkiye’de, toplumsal siyasal kültürün oluşumunda önemli yeri olduğu düşünülen resmi ideoloji ve diğer faktörlerle birlikte son dönemlerde neo-liberal anlayışın politik kültür üzerine etkileri ele alınmıştır.","PeriodicalId":477338,"journal":{"name":"Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi","volume":"79 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135405583","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-10-01DOI: 10.53568/yyusbed.1231767
Mustafa GÜLEN, Hilmi Ekin OKTAY, Şevket ALP, Dilan Didem İLVAN NAİBOĞLU, Abdullah YÜCEL, Mustafa Eren BÜK, Şeyma DUMAN
Mimarlık genel anlamda mekan üretimi ile ilişkilidir. Üretilen mekânın fark edilebilirliği çoğunlukla düşünsel bir temel üzerinden biçimlenmesi ile doğru orantılıdır. Türkiye’de son yıllarda mimari üretimin (özellikle kamu ve eğitim binalarında) tarihsel üslup ve öğeler üzerinden şekillendiği izlenmektedir. Kapı tasarlamak kuşkusuz ki bir yolculuğun varlığına, başlangıcına, bitişine, yolculuk esnasında karşılaşılanlara derinden bakmayı gerektirmektedir. Hele ki üzerine düşünülen kapı bir üniversite kapısı ise bu tasarımın; hem kentin, hem üniversitenin hem de üniversite ile dolaylı ya da doğrudan ilişki kuran her bireyin kendi yolculuklarında yeni alanlar açacağı, bu alanlar ile derinleşeceği ve anlamlanacağı düşünülmektedir. Yolculuğu fiziksel olduğu kadar, zamansal, sosyal, kültürel, coğrafi olarak da devingenliğe işaret eden bir eylem ve bir hareket alanı olarak tariflemek mümkündür. Bu çalışmada, üniversite yerleşke giriş kapılarının tasarlanması deneyimi Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi üzerinden örneklenmiştir. Çalışmanın yöntemi, yerinde yapılan gözlemlere dayalı tespitler, katılımcı planlama ve tasarım ilkeleri doğrultusunda disiplinler arası, multi-disipliner çalışma ve kampüs kullanıcılarıyla yapılan anket çalışmasıdır. İlgili literatür taranmış, yapılan öneriler görselleştirme araçlarıyla somutlaştırılmıştır. Bu haliyle üniversite yerleşkelerinin giriş kapılarını irdeleyen çalışma son yıllarda üretilen yerleşke kapıları literatürüne de bir katkı olarak değerlendirilebilir. Çalışma sonucunda üretilen mekanların fark edilebilirliğinin çoğunlukla düşünsel bir temel üzerinden biçimlenmesi ile ilişkili olduğu savının anlaşılması beklenmektedir.
{"title":"Yerleşke Kapı Önerilerinin Formal ve Sembolik Estetik Bağlamında Van YYÜ Örneğinde Değerlendirilmesi","authors":"Mustafa GÜLEN, Hilmi Ekin OKTAY, Şevket ALP, Dilan Didem İLVAN NAİBOĞLU, Abdullah YÜCEL, Mustafa Eren BÜK, Şeyma DUMAN","doi":"10.53568/yyusbed.1231767","DOIUrl":"https://doi.org/10.53568/yyusbed.1231767","url":null,"abstract":"Mimarlık genel anlamda mekan üretimi ile ilişkilidir. Üretilen mekânın fark edilebilirliği çoğunlukla düşünsel bir temel üzerinden biçimlenmesi ile doğru orantılıdır. Türkiye’de son yıllarda mimari üretimin (özellikle kamu ve eğitim binalarında) tarihsel üslup ve öğeler üzerinden şekillendiği izlenmektedir. Kapı tasarlamak kuşkusuz ki bir yolculuğun varlığına, başlangıcına, bitişine, yolculuk esnasında karşılaşılanlara derinden bakmayı gerektirmektedir. Hele ki üzerine düşünülen kapı bir üniversite kapısı ise bu tasarımın; hem kentin, hem üniversitenin hem de üniversite ile dolaylı ya da doğrudan ilişki kuran her bireyin kendi yolculuklarında yeni alanlar açacağı, bu alanlar ile derinleşeceği ve anlamlanacağı düşünülmektedir. Yolculuğu fiziksel olduğu kadar, zamansal, sosyal, kültürel, coğrafi olarak da devingenliğe işaret eden bir eylem ve bir hareket alanı olarak tariflemek mümkündür. Bu çalışmada, üniversite yerleşke giriş kapılarının tasarlanması deneyimi Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi üzerinden örneklenmiştir. Çalışmanın yöntemi, yerinde yapılan gözlemlere dayalı tespitler, katılımcı planlama ve tasarım ilkeleri doğrultusunda disiplinler arası, multi-disipliner çalışma ve kampüs kullanıcılarıyla yapılan anket çalışmasıdır. İlgili literatür taranmış, yapılan öneriler görselleştirme araçlarıyla somutlaştırılmıştır. Bu haliyle üniversite yerleşkelerinin giriş kapılarını irdeleyen çalışma son yıllarda üretilen yerleşke kapıları literatürüne de bir katkı olarak değerlendirilebilir. Çalışma sonucunda üretilen mekanların fark edilebilirliğinin çoğunlukla düşünsel bir temel üzerinden biçimlenmesi ile ilişkili olduğu savının anlaşılması beklenmektedir.","PeriodicalId":477338,"journal":{"name":"Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi","volume":"23 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-10-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135405769","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-24DOI: 10.53568/yyusbed.1348908
Ahmet Emrah SİYAVUŞ
Tarihin eski çağlarından bu yana yaşadığı mekânı isimlendiren insanoğlu, bu işlemi yaparken dönemsel, kültürel, coğrafi unsurlar gibi birçok faktörü göz önünde bulundurmuştur. Bu çalışmada Anadolu’nun önemli şehirlerinden biri olan Burdur’un mahalleleri şehirsel toponimi kapsamında incelenmiştir. Bu bağlamda Burdur şehrini oluşturan mahallelerin XVI., XIX. ve Cumhuriyet dönemindeki adları tespit edilmiş ve bu isimlerin verilmesinde etkili olan unsurlar tarihi ve mekânsal ölçekte incelenmiştir. Çalışma yapılırken Burdur şehrine ait tarihi ve coğrafi literatürü ile 1/25.000 ölçekli topografik haritalardan faydalanılmış, sahaya ait gözlemler ve incelemeler yapılarak mahalle isimlerinin kaynağı hakkında bilgi edinilmiştir. Mahalle isimleri dini, etnik, şahıs, hidrolojik, topografik, sosyokültürel, sosyoekonomik, göç, Cumhuriyet, duygu ve düşünce ile askeri ve güvenlikle ilgili unsurlara göre kategorize edilmiştir. Burdur’da XVI. yüzyılda çoğunlukla mabetlerden kaynağını alan mahalle adları, XIX. yüzyılda şehirsel fonksiyonların gelişmesiyle şahıs isimleri ve sosyoekonomik faaliyetler doğrultusunda şekillenmiştir. Cumhuriyet döneminde ise yeni devletin inşası ve ideolojisi mahalle isimlerine damga vurmuş, mahalle isimlerinin önemli bir kısmı değişmiştir. Bunun yansıra şehrin tarihi çekirdeğinde yer alan bazı mahallelerin adlarını muhafaza ettiği tespit edilmiştir. Bu bakımdan mahalle adlarından yola çıkarak Burdur’un eski kent kimliğinin şehrin tarihi çekirdeğinde hala muhafaza edildiği, yeni gelişen sahalarda yer alan mahallelerde ise Cumhuriyet dönemi şahıs ve kavramsal isimlerinin olduğu görülmektedir.
{"title":"Şehirsel Toponimi: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Burdur Şehri Mahalle İsimleri Üzerinden Bir Değerlendirme","authors":"Ahmet Emrah SİYAVUŞ","doi":"10.53568/yyusbed.1348908","DOIUrl":"https://doi.org/10.53568/yyusbed.1348908","url":null,"abstract":"Tarihin eski çağlarından bu yana yaşadığı mekânı isimlendiren insanoğlu, bu işlemi yaparken dönemsel, kültürel, coğrafi unsurlar gibi birçok faktörü göz önünde bulundurmuştur. Bu çalışmada Anadolu’nun önemli şehirlerinden biri olan Burdur’un mahalleleri şehirsel toponimi kapsamında incelenmiştir. Bu bağlamda Burdur şehrini oluşturan mahallelerin XVI., XIX. ve Cumhuriyet dönemindeki adları tespit edilmiş ve bu isimlerin verilmesinde etkili olan unsurlar tarihi ve mekânsal ölçekte incelenmiştir. Çalışma yapılırken Burdur şehrine ait tarihi ve coğrafi literatürü ile 1/25.000 ölçekli topografik haritalardan faydalanılmış, sahaya ait gözlemler ve incelemeler yapılarak mahalle isimlerinin kaynağı hakkında bilgi edinilmiştir. Mahalle isimleri dini, etnik, şahıs, hidrolojik, topografik, sosyokültürel, sosyoekonomik, göç, Cumhuriyet, duygu ve düşünce ile askeri ve güvenlikle ilgili unsurlara göre kategorize edilmiştir. Burdur’da XVI. yüzyılda çoğunlukla mabetlerden kaynağını alan mahalle adları, XIX. yüzyılda şehirsel fonksiyonların gelişmesiyle şahıs isimleri ve sosyoekonomik faaliyetler doğrultusunda şekillenmiştir. Cumhuriyet döneminde ise yeni devletin inşası ve ideolojisi mahalle isimlerine damga vurmuş, mahalle isimlerinin önemli bir kısmı değişmiştir. Bunun yansıra şehrin tarihi çekirdeğinde yer alan bazı mahallelerin adlarını muhafaza ettiği tespit edilmiştir. Bu bakımdan mahalle adlarından yola çıkarak Burdur’un eski kent kimliğinin şehrin tarihi çekirdeğinde hala muhafaza edildiği, yeni gelişen sahalarda yer alan mahallelerde ise Cumhuriyet dönemi şahıs ve kavramsal isimlerinin olduğu görülmektedir.","PeriodicalId":477338,"journal":{"name":"Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi","volume":"49 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135927675","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-22DOI: 10.53568/yyusbed.1341240
Şener Şükrü YİĞİTLER
Erken Cumhuriyet döneminin önemli yazarlarından Şükûfe Nihal Başar, aynı zamanda, Darülfünûn’dan mezun olan ilk kadın coğrafyacıdır. Gezi türündeki Finlandiya ve Domaniç Dağlarının Yolcusu kitaplarının yazarı, mesleki nedenler dışında coğrafyaya özel bir ilgi gösterir; Anadolu coğrafyasına milli romantik bir duyuşla kaleme aldığı roman, şiir ve gazete yazılarında yer verir. Anadolculuk akımının etkilerini belirgin biçimde taşıyan toplumcu gerçekçi eserlerinde Birinci Dünya Savaşı’ndan Milli Mücadele’ye, ulusal bilinçlenmeden Anadolu’nun vatanlaşmasına kadar farklı konuları ele alır. Eserlerinde resmi söylemin argümanlarını yeniden üreten Cumhuriyet aydınlarının romantik bir iyimserlikle mistifiye ettikleri köy yaşantısı, seyahatin yeni yerler keşfetme deneyimi yaşattığı, vatanseverliği ve yaratıcılığı artırdığı inancıyla Anadolu’yu en uzak köşelerine kadar bizzat gezen Şükûfe Nihal’in eserlerinde gerçekçi bir biçimde ele alınır. Birinci Dünya Savaşı sonunda köyleri, şehirleri yerle bir edilen Anadolu’nun yeniden vatan haline gelişini anlattığı Çölde Sabah Oluyor!’da (1951) Cumhuriyet öncesi ve sonrasını objektif bir yaklaşımla karşılaştırmaya çalışır. İdealist ve çalışkan bir devlet memuru olan Adnan Hocagil’in başından geçen maceralarla köy kalkınması düşüncesini işlerken, hikâyenin arka planında yüzyıllar boyunca yeterince tanınmamış, Türk aydını için ‘terra incognita’ bir çöl olarak kalmış Anadolu’yu yurt sevgisi ve ortak yaşama arzusu çerçevesinde keşfeder.
{"title":"Şükûfe Nihal Başar’s Discovery of Bingöl and Its Surroundings as a Geographer and Novelist","authors":"Şener Şükrü YİĞİTLER","doi":"10.53568/yyusbed.1341240","DOIUrl":"https://doi.org/10.53568/yyusbed.1341240","url":null,"abstract":"Erken Cumhuriyet döneminin önemli yazarlarından Şükûfe Nihal Başar, aynı zamanda, Darülfünûn’dan mezun olan ilk kadın coğrafyacıdır. Gezi türündeki Finlandiya ve Domaniç Dağlarının Yolcusu kitaplarının yazarı, mesleki nedenler dışında coğrafyaya özel bir ilgi gösterir; Anadolu coğrafyasına milli romantik bir duyuşla kaleme aldığı roman, şiir ve gazete yazılarında yer verir. Anadolculuk akımının etkilerini belirgin biçimde taşıyan toplumcu gerçekçi eserlerinde Birinci Dünya Savaşı’ndan Milli Mücadele’ye, ulusal bilinçlenmeden Anadolu’nun vatanlaşmasına kadar farklı konuları ele alır. Eserlerinde resmi söylemin argümanlarını yeniden üreten Cumhuriyet aydınlarının romantik bir iyimserlikle mistifiye ettikleri köy yaşantısı, seyahatin yeni yerler keşfetme deneyimi yaşattığı, vatanseverliği ve yaratıcılığı artırdığı inancıyla Anadolu’yu en uzak köşelerine kadar bizzat gezen Şükûfe Nihal’in eserlerinde gerçekçi bir biçimde ele alınır. Birinci Dünya Savaşı sonunda köyleri, şehirleri yerle bir edilen Anadolu’nun yeniden vatan haline gelişini anlattığı Çölde Sabah Oluyor!’da (1951) Cumhuriyet öncesi ve sonrasını objektif bir yaklaşımla karşılaştırmaya çalışır. İdealist ve çalışkan bir devlet memuru olan Adnan Hocagil’in başından geçen maceralarla köy kalkınması düşüncesini işlerken, hikâyenin arka planında yüzyıllar boyunca yeterince tanınmamış, Türk aydını için ‘terra incognita’ bir çöl olarak kalmış Anadolu’yu yurt sevgisi ve ortak yaşama arzusu çerçevesinde keşfeder.","PeriodicalId":477338,"journal":{"name":"Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi","volume":"76 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136100605","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-09-19DOI: 10.53568/yyusbed.1335652
Uğur UÇAR
1939 yılının son günlerinde meydana gelen Erzincan Depremi Türkiye’de gerçekleşen en yıkıcı depremlerin başında gelmektedir. Anadolu’nun büyük bir kısmını etkileyen bu deprem, 30 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Bu kadar yıkıcı bir deprem sonrasında ulusal yas ilan edilmiş, Türkiye tek yürek olarak depremin yaralarını sarmak için hemen çalışmalara başlamıştır. Bunun için öncelikle TBMM başkanlığına bağlı olarak milli yardım komitesi oluşturulmuştur. Buradaki amaç devletin yükünü hafifletmek ve deprem bölgesine yapılacak yardımları en kısa sürede resmi araçlar ile ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktır. Milli yardım komitesine Türkiye’nin her bölgesinden vatandaş göze çarpan yakın ve güçlü dayanışma örneği göstermiştir. Depremin yaralarını sarmak için birçok devlet yardım faaliyetlerine başlamıştır. Çalışmamıza konu olan ABD, en çok yardım faaliyetlerinde bulunan devletler arasındadır. Çalışmada depremin yıkıcı etkilerinden ziyade milli yardım komitesinin kuruluşu ve komiteye yapılan yardımlar ele alınmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de yaşanan en büyük felaketlerden biri olan Erzincan Depremi’nin yaralarını sarmak için oluşturulan milli yardım komitesinin kuruluşu ve önemli dayanışma örneği gösteren ABD’nin yaptığı yardımlar ele alınmaktadır. Çalışmada tarih biliminin en temel kaynağı kabul edilen arşiv belgelerinden olan başta Cumhuriyet Arşivi Dışişleri Bakanlığı Türk Diplomatik Arşivi olmak üzere, TBMM zabıt kayıtları, süreli yayınlar, telif ve tetkik eserlerden yararlanılmıştır.
{"title":"1939 Erzincan Depreminde Milli Yardım Komitesi’nin Kuruluşu ve ABD’nin Türkiye’ye Yardımları","authors":"Uğur UÇAR","doi":"10.53568/yyusbed.1335652","DOIUrl":"https://doi.org/10.53568/yyusbed.1335652","url":null,"abstract":"1939 yılının son günlerinde meydana gelen Erzincan Depremi Türkiye’de gerçekleşen en yıkıcı depremlerin başında gelmektedir. Anadolu’nun büyük bir kısmını etkileyen bu deprem, 30 binden fazla insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur. Bu kadar yıkıcı bir deprem sonrasında ulusal yas ilan edilmiş, Türkiye tek yürek olarak depremin yaralarını sarmak için hemen çalışmalara başlamıştır. Bunun için öncelikle TBMM başkanlığına bağlı olarak milli yardım komitesi oluşturulmuştur. Buradaki amaç devletin yükünü hafifletmek ve deprem bölgesine yapılacak yardımları en kısa sürede resmi araçlar ile ihtiyaç sahiplerine ulaştırmaktır. Milli yardım komitesine Türkiye’nin her bölgesinden vatandaş göze çarpan yakın ve güçlü dayanışma örneği göstermiştir. Depremin yaralarını sarmak için birçok devlet yardım faaliyetlerine başlamıştır. Çalışmamıza konu olan ABD, en çok yardım faaliyetlerinde bulunan devletler arasındadır. Çalışmada depremin yıkıcı etkilerinden ziyade milli yardım komitesinin kuruluşu ve komiteye yapılan yardımlar ele alınmaktadır. Bu çalışmada Türkiye’de yaşanan en büyük felaketlerden biri olan Erzincan Depremi’nin yaralarını sarmak için oluşturulan milli yardım komitesinin kuruluşu ve önemli dayanışma örneği gösteren ABD’nin yaptığı yardımlar ele alınmaktadır. Çalışmada tarih biliminin en temel kaynağı kabul edilen arşiv belgelerinden olan başta Cumhuriyet Arşivi Dışişleri Bakanlığı Türk Diplomatik Arşivi olmak üzere, TBMM zabıt kayıtları, süreli yayınlar, telif ve tetkik eserlerden yararlanılmıştır.","PeriodicalId":477338,"journal":{"name":"Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü dergisi","volume":"161 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135109850","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}