Gülnur KUL, Selma TOSUN, Sebahat AKSARAY, Yusuf USTUN, Gunay TUNCER ERTEM, Şebnem ALANYA TOSUN, İlknur ŞENEL, Fethiye AKGÜL, Fatma YILMAZ-KARADAĞ, Canan SATIR ÖZEL, Birol ŞAFAK, Habibe Tülin ELMASLAR MERT, Nesibe KORKMAZ, Emine GÜNAL, Serdar GÜNGÖR, Hüseyin Haydar KUTLU, Halil KURT, Yasemın ARDICOGLU AKIŞIN, Kadriye KARAHANGİL, Sibel YILDIZ KAYA
Amaç: Toxoplazma gondii, rubella, sitomegalovirus ve herpesvirus etkenlerinin neden olduğu TORCH enfeksiyonları sağlıklı yetişkinlerde asemptomatik seyrederken, gebelik döneminde vertikal bulaşla fetal morbidite ve mortalite ile sonuçlanabilir. Günümüzde gebelik sırasında bu enfeksiyon etkenlerinin rutin taraması konusunda net bir fikir birliği yoktur. Çalışmamızda ülke genelinde toxoplazma gondii, rubella ve sitomegalovirus enfeksiyonlarının gebelik dönemindeki seroprevelans durumunun belirlenmesi ve diğer ülke verileriyle karşılaştırılması amaçlanmıştır.
Materyal-metod: Çalışma çok merkezli, retrospektif, tanımlayıcı kesitsel bir araştırma olarak planlanmıştır. Çalışmamıza 2011-2019 yılları arasında, ikinci basamak devlet hastanesi, üçüncü basamak eğitim araştırma hastanesi ve üniversite hastanelerine o yıl kuruma başvuran gebe sayısı, o yıl toksoplazma, rubella ve sitomegalovirus tetkiki yapılan gebe sayısı, Ig M ve Ig G sonuçları ve ulaşılabilirse toksoplazma ve sitomegalovirus avidite test sonuçları kaydedilmiştir. Rubella Ig G negatif olan hastaların yaşları dahil edilmiştir.
Bulgular: Türkiye’nin on farklı ilinden ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşları olarak toplam 15 merkezin katıldığı bu çalışmada, 2011-2019 yılları arasında başvurmuş olan toplam 354526 gebenin verileri değerlendirilmiştir. Anti toksoplazma Ig G seropozitifliği %21, anti rubella Ig G seropozitifliği %96.5, anti CMV Ig G seropozitifliği %56.2 bulunmuştur. Çalışmamızda anti rubella Ig G negatif gebelerin yaşları değerlendirilmiştir. Rubella Ig G negatif 2024 gebenin yaş ortalaması 30.6 yıl (18-54) bulunmuştur. Yaş aralıklarına göre incelendiğinde seronegatifliğin en çok 30-39 yaş aralığında olduğu görülmüştür.
Sonuç: Gebelerde toksoplazma, rubella ve sitomegalovirus enfeksiyonu sıklığı ve yaygınlığı hakkında bilgi sahibi olmak, hastalık yükünün belirlenmesinde, tarama programlarının planlanmasında ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin aktif kullanımında kritik bir rol oynamaktadır. Aşılama ile bağışıklığın sağlanabildiği rubella enfeksiyonu için seronegatif bireylerin tespit edilip gebelik öncesi aşılanması önemlidir.
目的:由弓形虫、风疹、巨细胞病毒和疱疹病毒引起的 TORCH 感染可能会在孕期通过垂直传播导致胎儿发病和死亡。目前,对于孕期这些传染病原的常规筛查还没有明确的共识。我们的研究旨在确定孕期弓形虫、风疹和巨细胞病毒感染的血清阳性率,并与其他国家的数据进行比较。在我们的研究中,记录了 2011 年至 2019 年期间在国立二级医院、三级教育研究医院和大学医院住院的孕妇人数,接受弓形虫、风疹和巨细胞病毒检查的孕妇人数,Ig M 和 Ig G 结果,以及弓形虫和巨细胞病毒抗体检测结果(如有)。结果:这项研究共有来自土耳其 10 个不同省份的 15 家二级和三级医疗保健中心参与,共评估了 2011 年至 2019 年期间接收的 354526 名孕妇的数据。抗弓形虫Ig G血清阳性率为21%,抗风疹Ig G血清阳性率为96.5%,抗巨细胞病毒Ig G血清阳性率为56.2%。在我们的研究中,对抗风疹 Ig G 阴性孕妇的年龄进行了评估。2024 名风疹 Ig G 阴性孕妇的平均年龄为 30.6 岁(18-54 岁)。根据年龄段进行分析后发现,血清阴性在 30-39 岁年龄段最为常见:了解孕妇中弓形虫、风疹和巨细胞病毒感染的频率和流行率,对于确定疾病负担、规划筛查计划和积极利用初级卫生保健服务至关重要。对于可通过接种疫苗获得免疫力的风疹感染,重要的是在怀孕前确定血清阴性者并为其接种疫苗。
{"title":"Gebelerde Toxoplasma gondii, Rubella ve Sitomegalovirüs Seroprevalansı: Ülke Geneli Çok Merkezli Çalışma","authors":"Gülnur KUL, Selma TOSUN, Sebahat AKSARAY, Yusuf USTUN, Gunay TUNCER ERTEM, Şebnem ALANYA TOSUN, İlknur ŞENEL, Fethiye AKGÜL, Fatma YILMAZ-KARADAĞ, Canan SATIR ÖZEL, Birol ŞAFAK, Habibe Tülin ELMASLAR MERT, Nesibe KORKMAZ, Emine GÜNAL, Serdar GÜNGÖR, Hüseyin Haydar KUTLU, Halil KURT, Yasemın ARDICOGLU AKIŞIN, Kadriye KARAHANGİL, Sibel YILDIZ KAYA","doi":"10.38175/phnx.1289083","DOIUrl":"https://doi.org/10.38175/phnx.1289083","url":null,"abstract":"Amaç: Toxoplazma gondii, rubella, sitomegalovirus ve herpesvirus etkenlerinin neden olduğu TORCH enfeksiyonları sağlıklı yetişkinlerde asemptomatik seyrederken, gebelik döneminde vertikal bulaşla fetal morbidite ve mortalite ile sonuçlanabilir. Günümüzde gebelik sırasında bu enfeksiyon etkenlerinin rutin taraması konusunda net bir fikir birliği yoktur. Çalışmamızda ülke genelinde toxoplazma gondii, rubella ve sitomegalovirus enfeksiyonlarının gebelik dönemindeki seroprevelans durumunun belirlenmesi ve diğer ülke verileriyle karşılaştırılması amaçlanmıştır.
 Materyal-metod: Çalışma çok merkezli, retrospektif, tanımlayıcı kesitsel bir araştırma olarak planlanmıştır. Çalışmamıza 2011-2019 yılları arasında, ikinci basamak devlet hastanesi, üçüncü basamak eğitim araştırma hastanesi ve üniversite hastanelerine o yıl kuruma başvuran gebe sayısı, o yıl toksoplazma, rubella ve sitomegalovirus tetkiki yapılan gebe sayısı, Ig M ve Ig G sonuçları ve ulaşılabilirse toksoplazma ve sitomegalovirus avidite test sonuçları kaydedilmiştir. Rubella Ig G negatif olan hastaların yaşları dahil edilmiştir.
 Bulgular: Türkiye’nin on farklı ilinden ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşları olarak toplam 15 merkezin katıldığı bu çalışmada, 2011-2019 yılları arasında başvurmuş olan toplam 354526 gebenin verileri değerlendirilmiştir. Anti toksoplazma Ig G seropozitifliği %21, anti rubella Ig G seropozitifliği %96.5, anti CMV Ig G seropozitifliği %56.2 bulunmuştur. Çalışmamızda anti rubella Ig G negatif gebelerin yaşları değerlendirilmiştir. Rubella Ig G negatif 2024 gebenin yaş ortalaması 30.6 yıl (18-54) bulunmuştur. Yaş aralıklarına göre incelendiğinde seronegatifliğin en çok 30-39 yaş aralığında olduğu görülmüştür.
 Sonuç: Gebelerde toksoplazma, rubella ve sitomegalovirus enfeksiyonu sıklığı ve yaygınlığı hakkında bilgi sahibi olmak, hastalık yükünün belirlenmesinde, tarama programlarının planlanmasında ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin aktif kullanımında kritik bir rol oynamaktadır. Aşılama ile bağışıklığın sağlanabildiği rubella enfeksiyonu için seronegatif bireylerin tespit edilip gebelik öncesi aşılanması önemlidir.","PeriodicalId":134281,"journal":{"name":"Phoenix Medical Journal","volume":"215 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135867056","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Acil tıp, nispeten genç yaşta bir branş olmakla birlikte ülkemizde kurulduğundan bu yana her geçen gün çalışma şartları ağırlaşmış, kalabalığı artmış, gelişimi ve ilerleyişi hız kesmeden devam eden bir anabilim dalıdır. Çalışma alanı ve konusu itibariyle yüksek riskli hasta popülasyonuna hizmet vermektedir. Kesintisiz hizmet anlayışıyla acil tıbbi bakım sunarken ideal şartlarda sorunsuz, sistematik ve mevzuata uygun bir metot izlenmelidir. Bu noktada başarılı bir hukuk sistemi, bu sistem örgüsünde yer alan sağlık hukuku öğretileri, buradan kaynak bulan mevzuat ve acil tıp özelinde ise yapılan yasal düzenlemelerin katkısı yadsınamaz. Yılda ülke nüfusunun tamamının neredeyse iki katına ulaşan muayene başvuru sayılarına sahip acil servislerin, yasal düzenlemeler bakımından hukuk düzeni piramidinde bilinirliği ve yaptırım gücü daha az olan normlar ile yönetimi sağlanmaya çalışılmaktadır. Acil tıbbın, sorumluluk, aydınlatma, rıza, yükümlülük, etik, hizmetin standardizasyonu gibi kavramlarla tıbbi uygulama hataları ve diğer hukuki problemlere yol açmadan birlikte hareket edebilmesi için etkin, sade, anlaşılır, uygulanabilir ve yaptırım gücü yüksek yasal düzenlemelere ihtiyacı bulunmaktadır.
{"title":"Legal Regulations in Emergency Medicine","authors":"Melih ÇAMCI, Muhammed ATAK","doi":"10.38175/phnx.1354846","DOIUrl":"https://doi.org/10.38175/phnx.1354846","url":null,"abstract":"Acil tıp, nispeten genç yaşta bir branş olmakla birlikte ülkemizde kurulduğundan bu yana her geçen gün çalışma şartları ağırlaşmış, kalabalığı artmış, gelişimi ve ilerleyişi hız kesmeden devam eden bir anabilim dalıdır. Çalışma alanı ve konusu itibariyle yüksek riskli hasta popülasyonuna hizmet vermektedir. Kesintisiz hizmet anlayışıyla acil tıbbi bakım sunarken ideal şartlarda sorunsuz, sistematik ve mevzuata uygun bir metot izlenmelidir. Bu noktada başarılı bir hukuk sistemi, bu sistem örgüsünde yer alan sağlık hukuku öğretileri, buradan kaynak bulan mevzuat ve acil tıp özelinde ise yapılan yasal düzenlemelerin katkısı yadsınamaz. Yılda ülke nüfusunun tamamının neredeyse iki katına ulaşan muayene başvuru sayılarına sahip acil servislerin, yasal düzenlemeler bakımından hukuk düzeni piramidinde bilinirliği ve yaptırım gücü daha az olan normlar ile yönetimi sağlanmaya çalışılmaktadır. Acil tıbbın, sorumluluk, aydınlatma, rıza, yükümlülük, etik, hizmetin standardizasyonu gibi kavramlarla tıbbi uygulama hataları ve diğer hukuki problemlere yol açmadan birlikte hareket edebilmesi için etkin, sade, anlaşılır, uygulanabilir ve yaptırım gücü yüksek yasal düzenlemelere ihtiyacı bulunmaktadır.","PeriodicalId":134281,"journal":{"name":"Phoenix Medical Journal","volume":"23 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136238563","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Background: The coronavirus pandemic has affected human and societal psychology worldwide. The Coronavirus Anxiety Scale is used to detect dysfunctional anxiety about the COVID-19 pandemic. In this study, our aim was to determine the anxiety levels of workers of the our emergency serrvices during the pandemic.
Methods:The Coronavirus Anxiety Scale questionnaire was applied emergency workers. According to the scores obtained from the questionnaire, the participants were divided into two groups: those with anxiety (Group 1) and those without anxiety (Group 2). The Mann-Whitney U test was used to compare two independent groups for continuous data, and Pearson’s chi-square test was used for frequency data. A p value of
{"title":"ACİL ÇALIŞANLARIN COVİD-19 ANKSİYETE DÜZEYLERİNİN ARAŞTIRILMASI","authors":"Onur ÜSTÜNTAŞ, Cemil KAVALCI","doi":"10.38175/phnx.1339543","DOIUrl":"https://doi.org/10.38175/phnx.1339543","url":null,"abstract":"Background: The coronavirus pandemic has affected human and societal psychology worldwide. The Coronavirus Anxiety Scale is used to detect dysfunctional anxiety about the COVID-19 pandemic. In this study, our aim was to determine the anxiety levels of workers of the our emergency serrvices during the pandemic.
 Methods:The Coronavirus Anxiety Scale questionnaire was applied emergency workers. According to the scores obtained from the questionnaire, the participants were divided into two groups: those with anxiety (Group 1) and those without anxiety (Group 2). The Mann-Whitney U test was used to compare two independent groups for continuous data, and Pearson’s chi-square test was used for frequency data. A p value of","PeriodicalId":134281,"journal":{"name":"Phoenix Medical Journal","volume":"3 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136027323","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Emrah ARI, Ömer Faruk DEMİR, Maşide ARI, Yıldız YILDIRIMER ÇELİK, Abdurrahman GÜLMEZ
Amaç: Sepsis, tedavideki tüm gelişmelere rağmen mortalitesi yüksek seyreden bir sendromdur. Acil servislerde sepsis hastalarının erken belirlenip hızlı müdahale edilmesi, mortalite oranını azaltmada önemlidir. Bu amaçla hastalığın ciddiyetinin belirlenmesi için sağlık personeline yardımcı skorlama sistemleri geliştirilmiştir.
Çalışmamızda, bu skorlama sistemlerinden Modifiye Erken Uyarı Skoru (MEWS), hızlı Ardışık Organ Yetmezliği Değerlendirme Puanı (qSOFA) ve Acil Serviste Sepsis Mortalite Skoru (MEDS) karşılaştırılarak prognoz ve mortaliteyi öngörmedeki gücünün ve hangisinin daha güvenilir olduğunun belirlenmesi amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis Kliniği 'nde 01.04.2017 ile 01.04.2019 tarihleri arasında sepsis tanısı konulan hastalar retrospektif olarak dahil edildi. Hastaların demografik ve klinik özellikleri kaydedilerek MEWS, qSOFA, MEDS puanları hesaplandı.
Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 73.4±14.6 yıl ve %52.4 'ü (n=165) erkek olan toplam 315 hasta dahil edildi. En sık ek hastalık %54.2 (n=171) ile hipertansiyondu. En sık enfeksiyon kaynağı %57.5 (n=181) ile solunum sistemiydi. Hastaların %47.6 ’sının (n=150) öldüğü tespit edildi. MEDS, 28 günlük mortalite tahmininde en yüksek öngörüye sahipti (EAK=0.78). MEDS≥9 olduğunda mortaliteyi öngörmedeki sensitivitesi %95.3, spesifitesi 37.6 ve negatif prediktif değeri % 89.9 idi. MEWS≥5 iken sensitivitesi % 77.3, spesifitesi % 47.3 ve negatif prediktif değeri % 69.6 idi (EAK=0.66). QSOFA skoru≥2 iken sensitivitesi %84, spesifitesi % 41.8 ve negatif prediktif değeri %74.2 idi (EAK=0.67). MEDS’ in mortaliteyi öngörmedeki gücü qSOFA ve MEWS’den daha iyi bulundu (p
目的:脓毒症是一种死亡率很高的综合症,尽管治疗手段不断进步。在急诊科及早识别和快速干预败血症患者对降低死亡率非常重要。为此,人们开发了评分系统来帮助医护人员确定疾病的严重程度。在我们的研究中,我们旨在比较这些评分系统中的改良早期预警评分(MEWS)、快速序贯器官衰竭评估评分(qSOFA)和急诊科脓毒症死亡率评分(MEDS),以确定它们在预测预后和死亡率方面的能力以及哪种评分系统更可靠:研究回顾性纳入了2017年4月1日至2019年4月1日期间在健康科学大学Dışkapı Yıldırım Beyazıt Training and Research Hospital急诊科确诊的败血症患者。研究记录了患者的人口统计学和临床特征,并计算了MEWS、qSOFA和MEDS评分。研究结果研究共纳入 315 名患者,平均年龄(73.4±14.6)岁,男性占 52.4%(n=165)。最常见的合并症是高血压,占 54.2%(n=171)。最常见的感染源是呼吸系统,占 57.5%(人数=181)。经测定,47.6%(n=150)的患者死亡。MEDS 对 28 天死亡率的预测最高(EAK=0.78)。当 MEDS≥9 时,其预测死亡率的敏感性、特异性和阴性预测值分别为 95.3%、37.6% 和 89.9%。当 MEWS≥5 时,其敏感性为 77.3%,特异性为 47.3%,阴性预测值为 69.6%(EAK=0.66)。当 QSOFA 评分≥2 时,其敏感性为 84%,特异性为 41.8%,阴性预测值为 74.2%(EAK=0.67)。MEDS 预测死亡率的能力优于 qSOFA 和 MEWS(p
{"title":"COMPARISON OF MEWS, QSOFA AND MEDS SCORES IN THE PROGNOSIS OF PATIENTS WITH SEPSIS IN EMERGENCY DEPARTMENT","authors":"Emrah ARI, Ömer Faruk DEMİR, Maşide ARI, Yıldız YILDIRIMER ÇELİK, Abdurrahman GÜLMEZ","doi":"10.38175/phnx.1316208","DOIUrl":"https://doi.org/10.38175/phnx.1316208","url":null,"abstract":"Amaç: Sepsis, tedavideki tüm gelişmelere rağmen mortalitesi yüksek seyreden bir sendromdur. Acil servislerde sepsis hastalarının erken belirlenip hızlı müdahale edilmesi, mortalite oranını azaltmada önemlidir. Bu amaçla hastalığın ciddiyetinin belirlenmesi için sağlık personeline yardımcı skorlama sistemleri geliştirilmiştir. 
 Çalışmamızda, bu skorlama sistemlerinden Modifiye Erken Uyarı Skoru (MEWS), hızlı Ardışık Organ Yetmezliği Değerlendirme Puanı (qSOFA) ve Acil Serviste Sepsis Mortalite Skoru (MEDS) karşılaştırılarak prognoz ve mortaliteyi öngörmedeki gücünün ve hangisinin daha güvenilir olduğunun belirlenmesi amaçlandı.
 Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Sağlık Bilimleri Üniversitesi Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Servis Kliniği 'nde 01.04.2017 ile 01.04.2019 tarihleri arasında sepsis tanısı konulan hastalar retrospektif olarak dahil edildi. Hastaların demografik ve klinik özellikleri kaydedilerek MEWS, qSOFA, MEDS puanları hesaplandı. 
 Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 73.4±14.6 yıl ve %52.4 'ü (n=165) erkek olan toplam 315 hasta dahil edildi. En sık ek hastalık %54.2 (n=171) ile hipertansiyondu. En sık enfeksiyon kaynağı %57.5 (n=181) ile solunum sistemiydi. Hastaların %47.6 ’sının (n=150) öldüğü tespit edildi. MEDS, 28 günlük mortalite tahmininde en yüksek öngörüye sahipti (EAK=0.78). MEDS≥9 olduğunda mortaliteyi öngörmedeki sensitivitesi %95.3, spesifitesi 37.6 ve negatif prediktif değeri % 89.9 idi. MEWS≥5 iken sensitivitesi % 77.3, spesifitesi % 47.3 ve negatif prediktif değeri % 69.6 idi (EAK=0.66). QSOFA skoru≥2 iken sensitivitesi %84, spesifitesi % 41.8 ve negatif prediktif değeri %74.2 idi (EAK=0.67). MEDS’ in mortaliteyi öngörmedeki gücü qSOFA ve MEWS’den daha iyi bulundu (p","PeriodicalId":134281,"journal":{"name":"Phoenix Medical Journal","volume":"78 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136070417","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Objective: Anxiety/depression may lead to misdiagnosis of asthma if respiratory symptoms are prominent. In this study, we aimed to evaluate misdiagnosis due to anxiety and depression among patients diagnosed with asthma. Methods: This prospective study included patients who were previously diagnosed with asthma and evaluated by a psychiatrist through the Beck Anxiety Inventory (BAI) and Beck Depression Inventory (BDI). The patients were divided into two groups in terms of their BDI/BAI status as positive (mild, moderate or severe category) or negative (normal category). The groups were compared in terms of clinical characteristics, pulmonary function tests, asthma control tests (ACT), and atopy parameters. Results: We identified 54 patients (32.7%) in BDI/BAI(+) group. Compared to that in BDI/BAI(+) group, patients in the BDI/BAI(-) group were more likely to have family history of asthma (37.0% vs. 65.7%, p
目的:焦虑/抑郁可导致呼吸道症状突出的哮喘误诊。在本研究中,我们旨在评估因焦虑和抑郁而误诊的哮喘患者。
方法:本前瞻性研究纳入了先前被诊断为哮喘并由精神科医生通过贝克焦虑量表(BAI)和贝克抑郁量表(BDI)进行评估的患者。将患者按BDI/BAI阳性(轻、中、重度)和阴性(正常)分为两组。比较两组患者的临床特征、肺功能测试、哮喘控制测试(ACT)和特应性参数。& # x0D;结果:BDI/BAI(+)组54例(32.7%)。与BDI/BAI(+)组相比,BDI/BAI(-)组患者有哮喘家族史的可能性更高(37.0% vs. 65.7%, p
{"title":"Misdiagnosis of Asthma in Patients with Anxiety/Depression","authors":"Barış ÇİL, Mehmet KABAK","doi":"10.38175/phnx.1304577","DOIUrl":"https://doi.org/10.38175/phnx.1304577","url":null,"abstract":"Objective: Anxiety/depression may lead to misdiagnosis of asthma if respiratory symptoms are prominent. In this study, we aimed to evaluate misdiagnosis due to anxiety and depression among patients diagnosed with asthma. \u0000Methods: This prospective study included patients who were previously diagnosed with asthma and evaluated by a psychiatrist through the Beck Anxiety Inventory (BAI) and Beck Depression Inventory (BDI). The patients were divided into two groups in terms of their BDI/BAI status as positive (mild, moderate or severe category) or negative (normal category). The groups were compared in terms of clinical characteristics, pulmonary function tests, asthma control tests (ACT), and atopy parameters. \u0000Results: We identified 54 patients (32.7%) in BDI/BAI(+) group. Compared to that in BDI/BAI(+) group, patients in the BDI/BAI(-) group were more likely to have family history of asthma (37.0% vs. 65.7%, p","PeriodicalId":134281,"journal":{"name":"Phoenix Medical Journal","volume":"52 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135363644","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Nuray ÇOLAPKULU, Nesrin GÜNDÜZ, Humeyra GUNEL, Mehmet Sait ÖZSOY, Orhan ALİMOĞLU
Solid pseudopapillary neoplasms of pancreas are rare lesions, and classified as a borderline malignant tumor. They occur predominantly in females at younger age and have more favorable outcomes compared to other tumors of the pancreas. Patients may present with non-specific symptoms but the number of incidental cases has increased over the last decades as a result of intensive use of imaging modalities. They are mostly diagnosed via radiological imaging methods with their typical characteristic features. With surgery, unlike pancreatic adenocarcinomas, morbidity rates are lower and disease-free survival rates are above ninety percent. In this study, we aim to report clinical, histopathological and prognostic features of five SPN cases and review the current status of the literature.
{"title":"Solid Pseudopapillary Neoplasm of the Pancreas: Radiological, Clinical, Histopathological and Prognostic Features of 5 Patients","authors":"Nuray ÇOLAPKULU, Nesrin GÜNDÜZ, Humeyra GUNEL, Mehmet Sait ÖZSOY, Orhan ALİMOĞLU","doi":"10.38175/phnx.1300358","DOIUrl":"https://doi.org/10.38175/phnx.1300358","url":null,"abstract":"Solid pseudopapillary neoplasms of pancreas are rare lesions, and classified as a borderline malignant tumor. They occur predominantly in females at younger age and have more favorable outcomes compared to other tumors of the pancreas. Patients may present with non-specific symptoms but the number of incidental cases has increased over the last decades as a result of intensive use of imaging modalities. They are mostly diagnosed via radiological imaging methods with their typical characteristic features. With surgery, unlike pancreatic adenocarcinomas, morbidity rates are lower and disease-free survival rates are above ninety percent. In this study, we aim to report clinical, histopathological and prognostic features of five SPN cases and review the current status of the literature.","PeriodicalId":134281,"journal":{"name":"Phoenix Medical Journal","volume":"53 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135492739","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Süleyman Kaan ÖNER, Sevil ALKAN ÇEVİKER, Süleyman KOZLU
Protez eklem enfeksiyonları kalça ve diz artroplastisi sonrası sık görülen bir komplikasyon olup Pasteurella’ya bağlı olarak nadir de olsa karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bağışıklığı baskılanmış ve hayvanlarla yakın temas sonrası ortaya çıkan bu olgular hakkında literatürde yeterli düzeyde çalışma yoktur. Bu derleme çalışmasında, Pasteurella ilişkili protez eklem enfeksiyonları konusunda literatürün derlemesini ve uygulanan tedaviler ve tedavi sonuçları gözden geçirmeyi amaçladık.
{"title":"Pasteurella Cinsi Bakterilere Bağlı Protez Eklem Enfeksiyonları: Derleme","authors":"Süleyman Kaan ÖNER, Sevil ALKAN ÇEVİKER, Süleyman KOZLU","doi":"10.38175/phnx.1239111","DOIUrl":"https://doi.org/10.38175/phnx.1239111","url":null,"abstract":"Protez eklem enfeksiyonları kalça ve diz artroplastisi sonrası sık görülen bir komplikasyon olup Pasteurella’ya bağlı olarak nadir de olsa karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bağışıklığı baskılanmış ve hayvanlarla yakın temas sonrası ortaya çıkan bu olgular hakkında literatürde yeterli düzeyde çalışma yoktur. Bu derleme çalışmasında, Pasteurella ilişkili protez eklem enfeksiyonları konusunda literatürün derlemesini ve uygulanan tedaviler ve tedavi sonuçları gözden geçirmeyi amaçladık.","PeriodicalId":134281,"journal":{"name":"Phoenix Medical Journal","volume":"27 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"136381676","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Introduction: We evaluated the distribution, use of antivenom, treatments applied during the follow-ups, and effects on the use of NLR and MPV antivenom in cases of snake bites and scorpion stings followed in the paediatric intensive care unit (PICU) and the effects of these cases on the length of stay in the intensive care unit and hospital.
Materials and Methods: Demographic characteristics of the patients followed in the PICU and the severity of their clinical findings at admission, antivenom use after snake and scorpion bites were retrospectively examined from the clinical course in the hospital automation system and archived file records.
Results: Of 38 patients who were followed up in the PICU for snake and scorpion bites, half were followed up for snake bites and half for scorpion bites. Antivenom treatment was applied according to the clinical stage. There was a positive correlation between antivenom-administered patients and NLR (p
{"title":"The Effect of Neutrophil/Lymphocyte Ratio and Mean Platelet Volume on the use of Antivenom in Snake Bites and Scorpion Stings","authors":"Mehmet Nur TALAY, Özhan ORHAN","doi":"10.38175/phnx.1320445","DOIUrl":"https://doi.org/10.38175/phnx.1320445","url":null,"abstract":"Introduction: We evaluated the distribution, use of antivenom, treatments applied during the follow-ups, and effects on the use of NLR and MPV antivenom in cases of snake bites and scorpion stings followed in the paediatric intensive care unit (PICU) and the effects of these cases on the length of stay in the intensive care unit and hospital. 
 Materials and Methods: Demographic characteristics of the patients followed in the PICU and the severity of their clinical findings at admission, antivenom use after snake and scorpion bites were retrospectively examined from the clinical course in the hospital automation system and archived file records.
 Results: Of 38 patients who were followed up in the PICU for snake and scorpion bites, half were followed up for snake bites and half for scorpion bites. Antivenom treatment was applied according to the clinical stage. There was a positive correlation between antivenom-administered patients and NLR (p","PeriodicalId":134281,"journal":{"name":"Phoenix Medical Journal","volume":"96 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135052758","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
In North America, central nervous system anomalies are responsible for over seventy thousand cases of disability, with the majority resulting from neural tube defects, with meningomyelocele being the most frequent. Meningomyelocele is characterized by the protrusion of spinal structures outside the skin, and patients typically experience deficits in motor function of the lower limbs, as well as issues with urinary and fecal elimination. The severity of these clinical manifestations may vary depending on the location of the defect along the neural tube. The underlying cause of meningomyelocele is associated with a failure in the closure of the neural tube during fetal development. In our case, the diagnosis of spina bifida was made prenatally by the perinatology clinic, and the family was provided with all necessary information regarding the condition prior to delivery. Despite this, the family decided to proceed with the birth, and appropriate arrangements were made to facilitate this decision. Following delivery, the newborn underwent an examination that confirmed the presence of spina bifida, as diagnosed by ultrasound.
{"title":"A newborn Spina Bifida Case Report","authors":"Kamuran SUMAN, Murat SUMAN, Serhat KORKMAZ","doi":"10.38175/phnx.1292845","DOIUrl":"https://doi.org/10.38175/phnx.1292845","url":null,"abstract":"In North America, central nervous system anomalies are responsible for over seventy thousand cases of disability, with the majority resulting from neural tube defects, with meningomyelocele being the most frequent. Meningomyelocele is characterized by the protrusion of spinal structures outside the skin, and patients typically experience deficits in motor function of the lower limbs, as well as issues with urinary and fecal elimination. The severity of these clinical manifestations may vary depending on the location of the defect along the neural tube. The underlying cause of meningomyelocele is associated with a failure in the closure of the neural tube during fetal development. In our case, the diagnosis of spina bifida was made prenatally by the perinatology clinic, and the family was provided with all necessary information regarding the condition prior to delivery. Despite this, the family decided to proceed with the birth, and appropriate arrangements were made to facilitate this decision. Following delivery, the newborn underwent an examination that confirmed the presence of spina bifida, as diagnosed by ultrasound.","PeriodicalId":134281,"journal":{"name":"Phoenix Medical Journal","volume":"143 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135315051","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Selim Çelik, Banu KARAKUS YILMAZ, Abdullah Burak Uygur
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre intihar kişinin hayatını sona erdirme niyetiyle gerçekleştirdiği kendine zarar verici bir eylem olarak tanımlanmaktadır. Epidemiyolojik olarak intihar, önlenebilir erken ölümlerin önde gelen nedenlerinden biridir. Ülkemizde ve dünyada giderek artan bir halk sağlığı sorunu haline gelen intihar nedeniyle, dünya çapında her yıl 800.000'den fazla insan ölmektedir. Acil servisler genellikle intihar olgularıyla ilk karşılaşılan hastane birimidir ve intihar sonucu ölen insanların yaklaşık %40'ının ölümlerinden önceki yıl içinde en az bir kez acil servis başvurularının olduğu görülmektedir. Bu nedenle, acil servis hizmetleri fiziksel sağlık sorunlarıyla ilgilenmenin yanı sıra hastanın ruh sağlığı ihtiyaçlarını değerlendirmek açısından da kritik bir öneme sahiptir ve ciddi bir fırsatı temsil eder. İntihar girişimine acil serviste müdahale ve sonrasında yapılması gerekenler büyük önem arz etmektedir. İntihar çoğu durumda ruhsal bozukluklarla ilişkilendirilmiştir. İntihar girişimi sonucu ölenlerin %90’ından fazlasında bir psikiyatrik bozukluk olduğu düşünülmektedir. En sık rastlanan temel tanılar ise duygudurum bozuklukları, şizofreni ve madde kullanım bozukluklarıdır. Bireylerin intihar riskinin değerlendirilmesi ve risk altındaki bireylerin erken teşhis ve tedavilerinde çok sayıda değişkenin dikkate alınması gerekmektedir. Bu değişkenlerin en önemlilerinden biri de eşlik eden psikiyatrik hastalıklardır. İntihar davranışı ile psikiyatrik hastalıkların birlikteliği düşünüldüğünde intihar girişiminde bulunan tüm hastalar için psikiyatri konsültasyonunun gerekli olduğu görülmektedir. Fakat gerçekleştirilen çalışma sonuçlarından da görüldüğü üzere; intihar girişimi sonrası acil servisten istenen psikiyatri konsültasyon sayıları oldukça düşüktür. Bu durum aynı zamanda hastaların yetersiz psikiyatrik destek aldıklarının da bir göstergesidir. İntihar girişimi sonrası hastalara yeterli destek sağlanabilmesi için psikiyatri konsültasyonlarının sayısının artırılması ve acil servis çalışanlarının ‘’intihar’’ ile ilgili eğitim almalarının hastalara katkı sağlayabileceği görülmektedir. Bu derlemede özellikle psikiyatrik hastalıklar ile intihar davranışı arasındaki ilişki ve acil serviste intihar girişimine müdahale ve sonrasında yapılması gerekenlerin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.
{"title":"Psikiyatrik Hastalıklar, İntihar ve Acil Serviste İntihar Girişimine Müdahale: Güncel Bir Gözden Geçirme","authors":"Selim Çelik, Banu KARAKUS YILMAZ, Abdullah Burak Uygur","doi":"10.38175/phnx.1246884","DOIUrl":"https://doi.org/10.38175/phnx.1246884","url":null,"abstract":"Dünya Sağlık Örgütü’ne göre intihar kişinin hayatını sona erdirme niyetiyle gerçekleştirdiği kendine zarar verici bir eylem olarak tanımlanmaktadır. Epidemiyolojik olarak intihar, önlenebilir erken ölümlerin önde gelen nedenlerinden biridir. Ülkemizde ve dünyada giderek artan bir halk sağlığı sorunu haline gelen intihar nedeniyle, dünya çapında her yıl 800.000'den fazla insan ölmektedir. Acil servisler genellikle intihar olgularıyla ilk karşılaşılan hastane birimidir ve intihar sonucu ölen insanların yaklaşık %40'ının ölümlerinden önceki yıl içinde en az bir kez acil servis başvurularının olduğu görülmektedir. Bu nedenle, acil servis hizmetleri fiziksel sağlık sorunlarıyla ilgilenmenin yanı sıra hastanın ruh sağlığı ihtiyaçlarını değerlendirmek açısından da kritik bir öneme sahiptir ve ciddi bir fırsatı temsil eder. İntihar girişimine acil serviste müdahale ve sonrasında yapılması gerekenler büyük önem arz etmektedir. İntihar çoğu durumda ruhsal bozukluklarla ilişkilendirilmiştir. İntihar girişimi sonucu ölenlerin %90’ından fazlasında bir psikiyatrik bozukluk olduğu düşünülmektedir. En sık rastlanan temel tanılar ise duygudurum bozuklukları, şizofreni ve madde kullanım bozukluklarıdır. Bireylerin intihar riskinin değerlendirilmesi ve risk altındaki bireylerin erken teşhis ve tedavilerinde çok sayıda değişkenin dikkate alınması gerekmektedir. Bu değişkenlerin en önemlilerinden biri de eşlik eden psikiyatrik hastalıklardır. İntihar davranışı ile psikiyatrik hastalıkların birlikteliği düşünüldüğünde intihar girişiminde bulunan tüm hastalar için psikiyatri konsültasyonunun gerekli olduğu görülmektedir. Fakat gerçekleştirilen çalışma sonuçlarından da görüldüğü üzere; intihar girişimi sonrası acil servisten istenen psikiyatri konsültasyon sayıları oldukça düşüktür. Bu durum aynı zamanda hastaların yetersiz psikiyatrik destek aldıklarının da bir göstergesidir. İntihar girişimi sonrası hastalara yeterli destek sağlanabilmesi için psikiyatri konsültasyonlarının sayısının artırılması ve acil servis çalışanlarının ‘’intihar’’ ile ilgili eğitim almalarının hastalara katkı sağlayabileceği görülmektedir. Bu derlemede özellikle psikiyatrik hastalıklar ile intihar davranışı arasındaki ilişki ve acil serviste intihar girişimine müdahale ve sonrasında yapılması gerekenlerin gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.","PeriodicalId":134281,"journal":{"name":"Phoenix Medical Journal","volume":"11 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121709725","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}