Tanpınar, ortaya koyduğu çeşitli eserlerle Türk edebiyatına birçok yönden katkı sağlamış bir şahsiyettir. Şairliği, yazarlığı, eleştirmenliği ve edebiyat tarihçiliği gibi birçok niteliği kendinde barındıran Tanpınar, eserleri vasıtasıyla edebiyat sahasında çok yönlülüğünü ispatlamıştır. Bundan kaynaklı olarak da Türk edebiyatına kazandırdığı eserleri pek çok araştırmacı tarafından çalışmalara konu olmuştur. Bu çalışmanın amacı da Tanpınar’ın eserleri üzerine 2000 – 2022 yılları arasında yazılmış lisansüstü tezlere meta-analiz bir yaklaşımla bakıp bu tezleri yıllara göre dağılımına, enstitü türüne, üniversiteye, tez türüne, tez konularına ve üzerine en çok çalışılan eserlerin türlere göre sınıflandırmasını yapmak ve bu sınıflandırma çerçevesinde değerlendirmede bulunmaktır. Çalışmada nitel araştırma türüne uygun olarak doküman incelemesi kullanılmıştır. Araştırmanın veri toplama sürecinde YÖK’ün ulusal veri tabanı kullanılarak 125 lisansüstü tez belirlenen temalar çerçevesinde kodlanmıştır. Daha sonra bu verilerin frekans ve yüzdeliklerini göstermek için her bir başlık tablo halinde sunulmuştur. Elde edilen bu bulgular neticesinde Tanpınar’ın eserleri üzerinde yapılan lisansüstü tezlerin sosyal bilimler bünyesinde daha çok yürütüldüğü, en çok tez çalışmalarının İstanbul Üniversitesinde üretildiği, araştırmacıların üzerinde çalıştıkları eserlerin çoğunluğunu anlatmaya dayalı edebi türlerin oluşturduğu, yüksek lisans tez çalışmalarının daha çok dil bilgisel yapı ve unsurların incelenmesi üzerine yazıldığı, doktora tez çalışmalarının ise daha çok eserlerin farklı sanatçıların eserleriyle karşılaştırması sonucu oluşan ortak öğelerin incelenmesi konusunda ele alındığı görülmüş ve doktora tezlerinin konu olarak yüksek lisans tezlerine göre sınırlı ve az sayıda olduğu tespit edilmiştir.
{"title":"Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Eserleri Üzerine Hazırlanmış Lisansüstü Tezlere Meta-Analiz Bir Bakış","authors":"Galip Çağlayan","doi":"10.47994/usbad.1243827","DOIUrl":"https://doi.org/10.47994/usbad.1243827","url":null,"abstract":"Tanpınar, ortaya koyduğu çeşitli eserlerle Türk edebiyatına birçok yönden katkı sağlamış bir şahsiyettir. Şairliği, yazarlığı, eleştirmenliği ve edebiyat tarihçiliği gibi birçok niteliği kendinde barındıran Tanpınar, eserleri vasıtasıyla edebiyat sahasında çok yönlülüğünü ispatlamıştır. Bundan kaynaklı olarak da Türk edebiyatına kazandırdığı eserleri pek çok araştırmacı tarafından çalışmalara konu olmuştur. Bu çalışmanın amacı da Tanpınar’ın eserleri üzerine 2000 – 2022 yılları arasında yazılmış lisansüstü tezlere meta-analiz bir yaklaşımla bakıp bu tezleri yıllara göre dağılımına, enstitü türüne, üniversiteye, tez türüne, tez konularına ve üzerine en çok çalışılan eserlerin türlere göre sınıflandırmasını yapmak ve bu sınıflandırma çerçevesinde değerlendirmede bulunmaktır. Çalışmada nitel araştırma türüne uygun olarak doküman incelemesi kullanılmıştır. Araştırmanın veri toplama sürecinde YÖK’ün ulusal veri tabanı kullanılarak 125 lisansüstü tez belirlenen temalar çerçevesinde kodlanmıştır. Daha sonra bu verilerin frekans ve yüzdeliklerini göstermek için her bir başlık tablo halinde sunulmuştur. Elde edilen bu bulgular neticesinde Tanpınar’ın eserleri üzerinde yapılan lisansüstü tezlerin sosyal bilimler bünyesinde daha çok yürütüldüğü, en çok tez çalışmalarının İstanbul Üniversitesinde üretildiği, araştırmacıların üzerinde çalıştıkları eserlerin çoğunluğunu anlatmaya dayalı edebi türlerin oluşturduğu, yüksek lisans tez çalışmalarının daha çok dil bilgisel yapı ve unsurların incelenmesi üzerine yazıldığı, doktora tez çalışmalarının ise daha çok eserlerin farklı sanatçıların eserleriyle karşılaştırması sonucu oluşan ortak öğelerin incelenmesi konusunda ele alındığı görülmüş ve doktora tezlerinin konu olarak yüksek lisans tezlerine göre sınırlı ve az sayıda olduğu tespit edilmiştir.","PeriodicalId":164627,"journal":{"name":"Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi","volume":"69 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-06-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122717098","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Etimoloji, bir dildeki kelimelerin kaynağını gösteren, ne zaman ortaya çıktıklarını, nereden geldiklerini, hangi evrelerden geçtiklerini araştıran, kelimelerin hem biçim hem anlam tarihini ele alan, bir sözcük ya da sözcük öğesinin kökenini, aslını, ne zaman dile girdiğini, ne gibi değişiklikler geçirdiğini inceleyen bir bilim dalıdır. Etimoloji alanı içerisinde hekimlikle/veteriner hekimlikle ilgili terimlerin hikâyeleri de oldukça ilgi uyandıran konuların başında gelmektedir. Öğrencilere tüm eğitim seviyelerinde yarar sağlayan hikâyeli anlatımların bilgi içeriğinin sunumunda önemli avantajları olan güçlü araçlar oldukları kabul edilmektedir. Buradan yola çıkarak çalışmada ulaşılan sözcük hikâyelerinin de derslere dahil edilmeleriyle bilgileri daha anlamlı ve hatırlanmaya değer kılabileceği ve öğrenmeyi pekiştireceği düşünülmektedir. Çalışma ile konuya ilgi duyan kişileri etimolojik hikâyelerle buluşturmak ve akademisyenlere öğrenci derslerini renklendirebilecekleri bir ders materyali sunulması amaçlanmıştır. Bu amaçla 63 adet kelimenin etimolojik hikâyelerine ulaşılmıştır. Elde edilen veriler alfabetik olarak şu şekilde sıralanmıştır: akademi, akredite, alkali, ambulans, amonyak, anamnez, anthrax, araknoid, aşil tendonu, atlas, atom, baytar, baytarname, beygir, dekan, diyabetes mellitus, doçent, doktor, drog, febris, gülme gazı, güvercin, hermafrodit, hijyen, himen, histoloji, influenza, iris, kampus, kanguru, kanser, karantina, kaşar, kedi, koala, kuduz, leopar, loji, morfin, nimfomani, penisilin, perküsyon, poliklinik, profesör, reçetelerdeki Rp işareti, rektum, salam, sazan, sempozyum, senato, sezaryen, sıçan, sosis, stafilokok, steteskop, şarlatan, tıp, Türk eyeri, üniversite, wirsung kanalı, veteriner hekim, vitamin, yoğurt. Sonuç olarak, veteriner hekimliği öğrencilerinin derslerden keyif almalarına, bilgiyi zihinlerinde canlandırmalarına, bilginin kalıcılığına ve böylece daha kolay öğrenmelerine yarar sağlanabilecek bir kaynak sunulduğu ileri sürülebilir.
{"title":"Etimolojik Hikayeler","authors":"Özgül Küçükaslan","doi":"10.47994/usbad.1239280","DOIUrl":"https://doi.org/10.47994/usbad.1239280","url":null,"abstract":"Etimoloji, bir dildeki kelimelerin kaynağını gösteren, ne zaman ortaya çıktıklarını, nereden geldiklerini, hangi evrelerden geçtiklerini araştıran, kelimelerin hem biçim hem anlam tarihini ele alan, bir sözcük ya da sözcük öğesinin kökenini, aslını, ne zaman dile girdiğini, ne gibi değişiklikler geçirdiğini inceleyen bir bilim dalıdır. Etimoloji alanı içerisinde hekimlikle/veteriner hekimlikle ilgili terimlerin hikâyeleri de oldukça ilgi uyandıran konuların başında gelmektedir. Öğrencilere tüm eğitim seviyelerinde yarar sağlayan hikâyeli anlatımların bilgi içeriğinin sunumunda önemli avantajları olan güçlü araçlar oldukları kabul edilmektedir. Buradan yola çıkarak çalışmada ulaşılan sözcük hikâyelerinin de derslere dahil edilmeleriyle bilgileri daha anlamlı ve hatırlanmaya değer kılabileceği ve öğrenmeyi pekiştireceği düşünülmektedir. Çalışma ile konuya ilgi duyan kişileri etimolojik hikâyelerle buluşturmak ve akademisyenlere öğrenci derslerini renklendirebilecekleri bir ders materyali sunulması amaçlanmıştır. Bu amaçla 63 adet kelimenin etimolojik hikâyelerine ulaşılmıştır. Elde edilen veriler alfabetik olarak şu şekilde sıralanmıştır: akademi, akredite, alkali, ambulans, amonyak, anamnez, anthrax, araknoid, aşil tendonu, atlas, atom, baytar, baytarname, beygir, dekan, diyabetes mellitus, doçent, doktor, drog, febris, gülme gazı, güvercin, hermafrodit, hijyen, himen, histoloji, influenza, iris, kampus, kanguru, kanser, karantina, kaşar, kedi, koala, kuduz, leopar, loji, morfin, nimfomani, penisilin, perküsyon, poliklinik, profesör, reçetelerdeki Rp işareti, rektum, salam, sazan, sempozyum, senato, sezaryen, sıçan, sosis, stafilokok, steteskop, şarlatan, tıp, Türk eyeri, üniversite, wirsung kanalı, veteriner hekim, vitamin, yoğurt. Sonuç olarak, veteriner hekimliği öğrencilerinin derslerden keyif almalarına, bilgiyi zihinlerinde canlandırmalarına, bilginin kalıcılığına ve böylece daha kolay öğrenmelerine yarar sağlanabilecek bir kaynak sunulduğu ileri sürülebilir.","PeriodicalId":164627,"journal":{"name":"Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi","volume":"211 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"133678480","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Malinowski etnografya bilimindeki saha çalışmalarının bir uzantısı olarak dil hakkında teorik bir görüş geliştirmiş ve onu “edimsel” [pragmatic] diye nitelendirmiştir. Böyle bir nitelendirme yapmasının sebebi, yazısı olmayan yerli kabile lisanları kadar yazısı olan toplumların lisanlarında da bulunduğunu öne sürdüğü ortak bir işlevsel özelliktir: Genel olarak dil edimsel bir işleve sahiptir. Malinowski’ye göre, dilin, zihinsel sürece paralel giden ve ona tam olarak tekabül eden bir süreç olduğunu ve dilin işlevinin, insanın zihinsel gerçekliğini, sözel eşdeğerlerin ikincil bir akışında yansıtmak veya kopyalamak olduğunu savunan görüş hatalıdır. Malinowski’nin nezdinde dilin ana işlevi düşünceyi ifade etmek, zihinsel süreçleri kopyalamak değildir. Malinowski böylece, felsefe literatüründe sık rastlandığı kadar Boas gibi etnografların yazdıklarında da rastlanan “zihinci” ya da “bilişselci” karakterli dil ve anlam kuramlarına karşı çıkar. İster “iptidaî” denen kabilelerdeki ister “uygar” denen toplumlardaki lisanlar olsun, genel olarak dilin insan davranışında aktif edimsel bir rolü vardır. Malinowski dili, bütün müşterek insan eylemlerinin zorunlu bir bileşeni addeder. Ona göre dil sadece toplumsal hayatta kolektif iş görme (avlanma, tarım, savaş, vb.) durumlarında muhatabını/muhataplarını eyleme sevk etmedeki talimat verici ifade türlerinde değil, havadan sudan sohbet amaçlı ifade türlerinde de esasen toplumsal bir eylem karakteri taşır. Makalemizde, Malinowski’nin büyük bir etnograf ve dil antropolojisinin kurucusu olmasının yanında edim bilimi alanının isimsiz kahramanı olduğunu savunuyoruz. Onun dilin edimsel işlevine yaklaşımı ile Austin’in dilin icra edici işlevine dair analizleri ve söz edimleri kuramı arasındaki benzerliklere de işaret ediyoruz.
{"title":"Malinowski’ye göre dilin edimsel işlevi","authors":"S. Altinörs","doi":"10.47994/usbad.1255069","DOIUrl":"https://doi.org/10.47994/usbad.1255069","url":null,"abstract":"Malinowski etnografya bilimindeki saha çalışmalarının bir uzantısı olarak dil hakkında teorik bir görüş geliştirmiş ve onu “edimsel” [pragmatic] diye nitelendirmiştir. Böyle bir nitelendirme yapmasının sebebi, yazısı olmayan yerli kabile lisanları kadar yazısı olan toplumların lisanlarında da bulunduğunu öne sürdüğü ortak bir işlevsel özelliktir: Genel olarak dil edimsel bir işleve sahiptir. Malinowski’ye göre, dilin, zihinsel sürece paralel giden ve ona tam olarak tekabül eden bir süreç olduğunu ve dilin işlevinin, insanın zihinsel gerçekliğini, sözel eşdeğerlerin ikincil bir akışında yansıtmak veya kopyalamak olduğunu savunan görüş hatalıdır. Malinowski’nin nezdinde dilin ana işlevi düşünceyi ifade etmek, zihinsel süreçleri kopyalamak değildir. Malinowski böylece, felsefe literatüründe sık rastlandığı kadar Boas gibi etnografların yazdıklarında da rastlanan “zihinci” ya da “bilişselci” karakterli dil ve anlam kuramlarına karşı çıkar. İster “iptidaî” denen kabilelerdeki ister “uygar” denen toplumlardaki lisanlar olsun, genel olarak dilin insan davranışında aktif edimsel bir rolü vardır. Malinowski dili, bütün müşterek insan eylemlerinin zorunlu bir bileşeni addeder. Ona göre dil sadece toplumsal hayatta kolektif iş görme (avlanma, tarım, savaş, vb.) durumlarında muhatabını/muhataplarını eyleme sevk etmedeki talimat verici ifade türlerinde değil, havadan sudan sohbet amaçlı ifade türlerinde de esasen toplumsal bir eylem karakteri taşır. Makalemizde, Malinowski’nin büyük bir etnograf ve dil antropolojisinin kurucusu olmasının yanında edim bilimi alanının isimsiz kahramanı olduğunu savunuyoruz. Onun dilin edimsel işlevine yaklaşımı ile Austin’in dilin icra edici işlevine dair analizleri ve söz edimleri kuramı arasındaki benzerliklere de işaret ediyoruz.","PeriodicalId":164627,"journal":{"name":"Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi","volume":"25 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"127289637","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
FOTO REALİZM’İN SANAT ONTOLOJİSİ BAĞLAMINDA TEMELLENDİRİLMESİ VE ANLAMSAL BOYUTU Adnan YALIM Öz Foto Realizm ya da foto gerçekçilik, 1960’lardan itibaren Amerika’da Pop Art sanat akımı içerisinde gelişerek, zamanla başlı başına bir sanat anlayışı olarak ortaya çıkmıştır. Zaman içerisinde popülaritesi artan foto realizm, bugün için evrensel boyutta etkisini sürdüren bir sanat akımı olarak varlığını devam ettirmektedir. Bununla birlikte var olan bir gerçekliğin yani fotoğrafın, yeniden üretilerek resme yansıtılmasının, yaratıcılık yoksunluğu dolayısıyla klasik resim sanatıyla kıyaslandığında özgünlükten uzak oluşu bakımından foto-realizm önemli eleştiriler almaktadır. Bu çalışmada, foto realizme yöneltilen eleştirilerin aksine, foto realizmin kendi başına taşıdığı özgünlüğe odaklanılmaktadır. Her şeyden önce foto realizmde resim, her ne kadar fotoğraftan yola çıkılarak yapılmış olsa da, ortaya çıkan ürün fotoğraftan bağımsız anlamsal içerik taşımaktadır. Zira sanatçının kullandığı teknikten malzemeye, kişisel tavrından üslubuna ve yorumlama şekline kadar uzanan bir anlam dünyası içinde, fotoğraf kendi varlığını yitirerek yeni bir varlığa dönüşmekte; fotoğrafın mekanik yüzeyselliği, sanatçının duygular ve anlam dünyasıyla yeniden yoğrularak bambaşka bir anlam kazanmaktadır. Ezcümle çalışmanın iddiası, foto realizmin kendi içinde başlı başına bir özgünlük ve yaratıcılık taşıdığıdır. Bu iddiadan yola çıkılarak; çağdaş sanat ontolojisi bağlamında foto realizmin anlamı sorgulandıktan sonra fotoğrafik imgenin resme dönüşmesiyle ortaya çıkan yeni gerçekliğin, yeni resim anlayışının, resim sanatı açısından ne ifade ettiği ortaya konulmaya çalışılacaktır.
{"title":"FOTO REALİZM’İN SANAT ONTOLOJİSİ BAĞLAMINDA TEMELLENDİRİLMESİ VE ANLAMSAL BOYUTU","authors":"Adnan Yalim","doi":"10.47994/usbad.1284156","DOIUrl":"https://doi.org/10.47994/usbad.1284156","url":null,"abstract":"FOTO REALİZM’İN SANAT ONTOLOJİSİ BAĞLAMINDA TEMELLENDİRİLMESİ VE ANLAMSAL BOYUTU \u0000Adnan YALIM \u0000Öz \u0000Foto Realizm ya da foto gerçekçilik, 1960’lardan itibaren Amerika’da Pop Art sanat akımı içerisinde gelişerek, zamanla başlı başına bir sanat anlayışı olarak ortaya çıkmıştır. Zaman içerisinde popülaritesi artan foto realizm, bugün için evrensel boyutta etkisini sürdüren bir sanat akımı olarak varlığını devam ettirmektedir. Bununla birlikte var olan bir gerçekliğin yani fotoğrafın, yeniden üretilerek resme yansıtılmasının, yaratıcılık yoksunluğu dolayısıyla klasik resim sanatıyla kıyaslandığında özgünlükten uzak oluşu bakımından foto-realizm önemli eleştiriler almaktadır. \u0000Bu çalışmada, foto realizme yöneltilen eleştirilerin aksine, foto realizmin kendi başına taşıdığı özgünlüğe odaklanılmaktadır. Her şeyden önce foto realizmde resim, her ne kadar fotoğraftan yola çıkılarak yapılmış olsa da, ortaya çıkan ürün fotoğraftan bağımsız anlamsal içerik taşımaktadır. Zira sanatçının kullandığı teknikten malzemeye, kişisel tavrından üslubuna ve yorumlama şekline kadar uzanan bir anlam dünyası içinde, fotoğraf kendi varlığını yitirerek yeni bir varlığa dönüşmekte; fotoğrafın mekanik yüzeyselliği, sanatçının duygular ve anlam dünyasıyla yeniden yoğrularak bambaşka bir anlam kazanmaktadır. Ezcümle çalışmanın iddiası, foto realizmin kendi içinde başlı başına bir özgünlük ve yaratıcılık taşıdığıdır. Bu iddiadan yola çıkılarak; çağdaş sanat ontolojisi bağlamında foto realizmin anlamı sorgulandıktan sonra fotoğrafik imgenin resme dönüşmesiyle ortaya çıkan yeni gerçekliğin, yeni resim anlayışının, resim sanatı açısından ne ifade ettiği ortaya konulmaya çalışılacaktır.","PeriodicalId":164627,"journal":{"name":"Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi","volume":"42 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124976218","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kırım Tatar şairi Eşref Şemizade, Kırım Tatar edebiyatının önde gelen isimlerindendir. Kırım halkının değişmeyen kaderi olan göçler ve soykırım konularından başlayarak birçok konuda şiir yazmış olan şair halkının hislerine tercüman olmuştur. Bu çalışma Eşref Şemizade’nin “Saylama Eserler” adlı kitabındaki şiirlerinden hareketle okuyucuya vermek istediği iletilerin tespit edilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Ayrıca Kırım Tatar edebiyatına şairin penceresinden bakarak dönemin edebiyatı hakkında bilgi sahibi olunması da amaçlanmıştır. Şair kaleme aldığı şiirler ile dönemin yaşanan önemli olaylarını edebi bir dille insanlara anlatmıştır. Eşref Şemizade’nin “Saylama Eserler”inde yer alan şiirler konularına göre tasnif edilmiştir. Eşref Şemizade şiir dilini etkin bir şekilde kullanan şairler arasında yer almaktadır. Eserinde aşk, vatan, memleket özlemi, edebiyat ve şiir gibi kavramları etkili bir şekilde işlediği görülmektedir. Eşref Şemizade’nin dönemin önemli şairlerinden ve düşünce adamlarından biri olarak ortaya koymuş olduğu eserler Kırım halkına her zaman güç vermiş ve yol göstermiştir. Şairin ele almış olduğu konular ve bu konuların okuyucu açısından önemi çalışmanın sonuç kısmında dikkate sunulmuştur.
{"title":"ŞAİR EŞREF ŞEMİZADE’NİN “SAYLAMA ESERLER”ADLI ESERİNİN İÇERİK VE ÜSLUP ÖZELLİKLERİ","authors":"Yunus Emre Karaduman, Arzu Sema ERTANE BAYDAR","doi":"10.47994/usbad.1249956","DOIUrl":"https://doi.org/10.47994/usbad.1249956","url":null,"abstract":"Kırım Tatar şairi Eşref Şemizade, Kırım Tatar edebiyatının önde gelen isimlerindendir. Kırım halkının değişmeyen kaderi olan göçler ve soykırım konularından başlayarak birçok konuda şiir yazmış olan şair halkının hislerine tercüman olmuştur. Bu çalışma Eşref Şemizade’nin “Saylama Eserler” adlı kitabındaki şiirlerinden hareketle okuyucuya vermek istediği iletilerin tespit edilmesi amacıyla hazırlanmıştır. Ayrıca Kırım Tatar edebiyatına şairin penceresinden bakarak dönemin edebiyatı hakkında bilgi sahibi olunması da amaçlanmıştır. Şair kaleme aldığı şiirler ile dönemin yaşanan önemli olaylarını edebi bir dille insanlara anlatmıştır. Eşref Şemizade’nin “Saylama Eserler”inde yer alan şiirler konularına göre tasnif edilmiştir. Eşref Şemizade şiir dilini etkin bir şekilde kullanan şairler arasında yer almaktadır. Eserinde aşk, vatan, memleket özlemi, edebiyat ve şiir gibi kavramları etkili bir şekilde işlediği görülmektedir. Eşref Şemizade’nin dönemin önemli şairlerinden ve düşünce adamlarından biri olarak ortaya koymuş olduğu eserler Kırım halkına her zaman güç vermiş ve yol göstermiştir. Şairin ele almış olduğu konular ve bu konuların okuyucu açısından önemi çalışmanın sonuç kısmında dikkate sunulmuştur.","PeriodicalId":164627,"journal":{"name":"Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi","volume":"28 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115589891","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Uluslararası ilişkileri yürütme işi veya sanatı olarak tanımladığımız diplomasinin tatbik edilmesinde her devletin kendine özgü geliştirdiği ve uygulamaya koyduğu kaideler vardır. Bir devlet geleneğinin birikimiyle teşekkül olmuş bu kaideler, devletin içinde bulunduğu statükonun ihtiyacına, gereklerine, amaçlarına göre değişimler geçirse de her zaman uygulanagelmiş ve önemini korumuştur. Osmanlı İmparatorluğu da kuruluşundan itibaren muasırı olduğu devletlerle siyasi ilişkilerde bulunmuş ve siyasi ilişkilerinin bir sonucu olarak da kendine özgü uygulamaya koyduğu bir diplomasi anlayışı geliştirmiştir. Bu anlayış çerçevesinde diplomasinin uygulama alanlarından biri de gelen elçilerin kabulü ve yapılan harcamalardır. Bu çalışma sadece III. Ahmed döneminde (1703-1730) gelen Habsburg (Avusturya) elçileri ile sınırlandırılmıştır. Yine bu dönemde -özellikle 1718 Pasarofça Antlaşması ile- siyasi üstünlüğünü kaybeden Osmanlı Devleti’nin, bunu diplomasi alanlarından biri olan elçi kabullerine nasıl yansıttığı da bu çalışmada ele alınmıştır. Bu çerçevede araştırmanın temel amacı siyasi alanda yaşanan değişimlerin diplomasi uygulama alanlarından biri olan elçi kabullerine nasıl yansıdığını ortaya koymaktır. Araştırmamız nihayetinde III. Ahmed döneminde gelen Habsburg elçilerinin kabulleri ve yapılan harcamalarda, geleneksel Osmanlı diplomasi anlayışına nazaran farklılıklar saptanmıştır. Bu ayrım diğer elçi kabullerine de yansıyarak Osmanlı Devleti’nin yeni bir diplomasi telakkisi oluşturduğu görülmüştür.
{"title":"III. AHMET DÖNEMİNDE HABSBURG ELÇİLERİNİN KABULÜ VE YAPILAN HARCAMALAR (1703-1730)","authors":"Emre Sağlam","doi":"10.47994/usbad.1166769","DOIUrl":"https://doi.org/10.47994/usbad.1166769","url":null,"abstract":"Uluslararası ilişkileri yürütme işi veya sanatı olarak tanımladığımız diplomasinin tatbik edilmesinde her devletin kendine özgü geliştirdiği ve uygulamaya koyduğu kaideler vardır. Bir devlet geleneğinin birikimiyle teşekkül olmuş bu kaideler, devletin içinde bulunduğu statükonun ihtiyacına, gereklerine, amaçlarına göre değişimler geçirse de her zaman uygulanagelmiş ve önemini korumuştur. Osmanlı İmparatorluğu da kuruluşundan itibaren muasırı olduğu devletlerle siyasi ilişkilerde bulunmuş ve siyasi ilişkilerinin bir sonucu olarak da kendine özgü uygulamaya koyduğu bir diplomasi anlayışı geliştirmiştir. Bu anlayış çerçevesinde diplomasinin uygulama alanlarından biri de gelen elçilerin kabulü ve yapılan harcamalardır. Bu çalışma sadece III. Ahmed döneminde (1703-1730) gelen Habsburg (Avusturya) elçileri ile sınırlandırılmıştır. Yine bu dönemde -özellikle 1718 Pasarofça Antlaşması ile- siyasi üstünlüğünü kaybeden Osmanlı Devleti’nin, bunu diplomasi alanlarından biri olan elçi kabullerine nasıl yansıttığı da bu çalışmada ele alınmıştır. Bu çerçevede araştırmanın temel amacı siyasi alanda yaşanan değişimlerin diplomasi uygulama alanlarından biri olan elçi kabullerine nasıl yansıdığını ortaya koymaktır. Araştırmamız nihayetinde III. Ahmed döneminde gelen Habsburg elçilerinin kabulleri ve yapılan harcamalarda, geleneksel Osmanlı diplomasi anlayışına nazaran farklılıklar saptanmıştır. Bu ayrım diğer elçi kabullerine de yansıyarak Osmanlı Devleti’nin yeni bir diplomasi telakkisi oluşturduğu görülmüştür.","PeriodicalId":164627,"journal":{"name":"Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi","volume":"68 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124462662","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kemalist felsefe, ilkesel olarak toplumda huzur, refah, barış ve güven iklimin tesis edilmesi noktasında önemli bir potansiyele sahiptir. Bu kapsamda Kemalizm benimsediği ilkeler nispetinde, etnik ve mezhepsel ayrımcılığa, toplumun bir kesiminin yok sayılarak sesinin kısılmasına, her türlü emperyal, tahakküm, asimilasyon ve tenkil politikalarına karşı korunaklı bir kale hükmündedir, çünkü Kemalizm homojen bir etnisite tarifinden ziyade kültürel bir birlikteliği tarif eder, çoğulculuğu temsil eder. Nitekim Kemalist düşünce, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletinin teminatı olarak kuşatıcı ve kapsayıcı bir paradigmayı temsil etmektedir. Bu kapsamda bu çalışmanın amacı, bilhassa tenkit ile tahkir sınırlarına riayet, ifrat ve tefrit tuzağına düşmeden ve gereksiz övgü ve yergilerden de imtina etmek ve Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanmacı ve vizyoner kişiliği merkeze alınmak suretiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi Kemalizm üzerinden yapılan tartışma ve istismarlarla alakalı olarak özgün bir değerlendirme gerçekleştirmektir. Bu çalışma, bir hermenötik bir nitel araştırmadır. Yapılan araştırmada kullanılan tüm doküman ve yayınlar, literatür tarama tekniği ile elde edilen ikincil veri kaynaklarıdır.
{"title":"KEMALİZM ÜZERİNE BİR DÜŞÜNCE NOTU","authors":"","doi":"10.47994/usbad.1215840","DOIUrl":"https://doi.org/10.47994/usbad.1215840","url":null,"abstract":"Kemalist felsefe, ilkesel olarak toplumda huzur, refah, barış ve güven iklimin tesis edilmesi noktasında önemli bir potansiyele sahiptir. Bu kapsamda Kemalizm benimsediği ilkeler nispetinde, etnik ve mezhepsel ayrımcılığa, toplumun bir kesiminin yok sayılarak sesinin kısılmasına, her türlü emperyal, tahakküm, asimilasyon ve tenkil politikalarına karşı korunaklı bir kale hükmündedir, çünkü Kemalizm homojen bir etnisite tarifinden ziyade kültürel bir birlikteliği tarif eder, çoğulculuğu temsil eder. Nitekim Kemalist düşünce, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletinin teminatı olarak kuşatıcı ve kapsayıcı bir paradigmayı temsil etmektedir. Bu kapsamda bu çalışmanın amacı, bilhassa tenkit ile tahkir sınırlarına riayet, ifrat ve tefrit tuzağına düşmeden ve gereksiz övgü ve yergilerden de imtina etmek ve Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanmacı ve vizyoner kişiliği merkeze alınmak suretiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi Kemalizm üzerinden yapılan tartışma ve istismarlarla alakalı olarak özgün bir değerlendirme gerçekleştirmektir. Bu çalışma, bir hermenötik bir nitel araştırmadır. Yapılan araştırmada kullanılan tüm doküman ve yayınlar, literatür tarama tekniği ile elde edilen ikincil veri kaynaklarıdır.","PeriodicalId":164627,"journal":{"name":"Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi","volume":"82 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114239499","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Dinler, her ne kadar birbirinden farklı görünseler de onların birleştikleri ortak bir nokta vardır. Bu, inanma ihtiyacının getirdiği kendisinin ve yaşadığı dünya arasında bağ kuracağı bir varlığa ya da varlıklara bağlanma istediğidir. Dolayısıyla insanın herhangi bir yaratıcı güce inanma isteği sonradan öğrenilmiş bir hadise değil fıtratında mevcut olan bir kavramdır. Bilindiği gibi Türkler, İslam dinini tam olarak benimsemeden evvel bulundukları coğrafyalara bağlı olarak çeşitli dinlerin etkisi altında kalmışlardır. Bu etki onların dinî inanışları, evrene dair düşünceleri ve sözlü kültür ürünleri üzerinde dönem dönem birtakım izler dahi bırakmıştır. Ancak etkisi altında kaldıkları hatta benimsedikleri dinlerde bile tek bir yaratıcıyı yani Tanrı’yı merkeze almışlardır. Genel bir ifade ile İslamiyet’e geçişlerinde de (IX. yy.) bu tek Tanrı inancının en temel etken olduğu söylenebilir. Tek Tanrı’nın birliğine olan vurgu ise İslam dinin özünü oluşturmaktır. Bu itibarla her şeyden önce Kur’ân-ı Kerîm’ de yer alan Allah’ın isim ve sıfatları, O’nun varlığından ve tek oluşundan bahseder. Tüm isim ve sıfatlar O’nu niteler. Dolayısıyla tüm peygamberler, tevhit tebliğiyle/mesajıyla gelmişlerdir (Enbiyâ, 21/25). Bu nokta da Kur’ân bir mesajdır ve mesajda kitabın nihaî anlamı olan tevhittir. Bu çalışmada, Allah’ın isim ve sıfatlarından yola çıkılarak Türk destanlarında tevhit inancına dair birtakım çıkarımlar yapılmaya çalışılmıştır.
{"title":"TÜRK DESTANLARINDA ALLAH’IN İSİM VE SIFATLARI","authors":"Yusuf Kenan Bezgi̇n","doi":"10.47994/usbad.1227406","DOIUrl":"https://doi.org/10.47994/usbad.1227406","url":null,"abstract":"Dinler, her ne kadar birbirinden farklı görünseler de onların birleştikleri ortak bir nokta vardır. Bu, inanma ihtiyacının getirdiği kendisinin ve yaşadığı dünya arasında bağ kuracağı bir varlığa ya da varlıklara bağlanma istediğidir. Dolayısıyla insanın herhangi bir yaratıcı güce inanma isteği sonradan öğrenilmiş bir hadise değil fıtratında mevcut olan bir kavramdır. \u0000Bilindiği gibi Türkler, İslam dinini tam olarak benimsemeden evvel bulundukları coğrafyalara bağlı olarak çeşitli dinlerin etkisi altında kalmışlardır. Bu etki onların dinî inanışları, evrene dair düşünceleri ve sözlü kültür ürünleri üzerinde dönem dönem birtakım izler dahi bırakmıştır. Ancak etkisi altında kaldıkları hatta benimsedikleri dinlerde bile tek bir yaratıcıyı yani Tanrı’yı merkeze almışlardır. Genel bir ifade ile İslamiyet’e geçişlerinde de (IX. yy.) bu tek Tanrı inancının en temel etken olduğu söylenebilir. \u0000Tek Tanrı’nın birliğine olan vurgu ise İslam dinin özünü oluşturmaktır. Bu itibarla her şeyden önce Kur’ân-ı Kerîm’ de yer alan Allah’ın isim ve sıfatları, O’nun varlığından ve tek oluşundan bahseder. Tüm isim ve sıfatlar O’nu niteler. Dolayısıyla tüm peygamberler, tevhit tebliğiyle/mesajıyla gelmişlerdir (Enbiyâ, 21/25). Bu nokta da Kur’ân bir mesajdır ve mesajda kitabın nihaî anlamı olan tevhittir. Bu çalışmada, Allah’ın isim ve sıfatlarından yola çıkılarak Türk destanlarında tevhit inancına dair birtakım çıkarımlar yapılmaya çalışılmıştır.","PeriodicalId":164627,"journal":{"name":"Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi","volume":"347 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"133863785","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmada 2019 Türkçe Dersi Öğretim Programı ortaokul kazanımlarının Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi’nde yer alan anahtar yetkinlikler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi’nde sekiz anahtar yetkinlik vardır. Ancak bu çalışmada yabancı dillerde iletişim anahtar yetkinliğinin sahip olduğu özellikler dikkate alınarak kazanım - anahtar yetkinlik uyumu incelemesinde yabancı dillerde iletişim anahtar yetkinliğine yer verilmemiştir. Çalışmanın amacı doğrultusunda nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesiyle veriler toplanmıştır. Çalışmada, elde edilen verilerin analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. Çalışmanın sonucunda kazanımların anahtar yetkinliklere uyumu tüm ortaokul sınıflarına (5-8.sınıf) göre ve sınıflar özelinde incelendiğinde ana dilde iletişim, öğrenmeyi öğrenme, kültürel farkındalık ve ifade yetkinliklerinin kazanımlarla en uyumlu yetkinlikler olduğu görülmüştür. Anahtar yetkinlikler ile en uyumlu beceri alanlarının sırasıyla okuma, yazma, dinleme ve konuşma becerisi olduğu; sınıf düzeyleri açısından 7. sınıf kazanımlarının anahtar yetkinliklerle en uyumlu kazanımlar olduğu, daha sonra 8. sınıf kazanımlarının geldiği görülmüştür. 5 ve 6.sınıf kazanımlarının ise eşit sayıda uyumlu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın genel sonucunda ise anahtar yetkinliklerin kazanımlara dengeli bir biçimde dağılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
{"title":"2019 TÜRKÇE DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI ORTAOKUL KAZANIMLARININ ANAHTAR YETKİNLİKLER AÇISINDAN İNCELENMESİ","authors":"Bektaş Aykaç","doi":"10.47994/usbad.1238319","DOIUrl":"https://doi.org/10.47994/usbad.1238319","url":null,"abstract":"Bu çalışmada 2019 Türkçe Dersi Öğretim Programı ortaokul kazanımlarının Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi’nde yer alan anahtar yetkinlikler açısından incelenmesi amaçlanmıştır. Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi’nde sekiz anahtar yetkinlik vardır. Ancak bu çalışmada yabancı dillerde iletişim anahtar yetkinliğinin sahip olduğu özellikler dikkate alınarak kazanım - anahtar yetkinlik uyumu incelemesinde yabancı dillerde iletişim anahtar yetkinliğine yer verilmemiştir. Çalışmanın amacı doğrultusunda nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesiyle veriler toplanmıştır. Çalışmada, elde edilen verilerin analizinde betimsel analiz kullanılmıştır. \u0000Çalışmanın sonucunda kazanımların anahtar yetkinliklere uyumu tüm ortaokul sınıflarına (5-8.sınıf) göre ve sınıflar özelinde incelendiğinde ana dilde iletişim, öğrenmeyi öğrenme, kültürel farkındalık ve ifade yetkinliklerinin kazanımlarla en uyumlu yetkinlikler olduğu görülmüştür. Anahtar yetkinlikler ile en uyumlu beceri alanlarının sırasıyla okuma, yazma, dinleme ve konuşma becerisi olduğu; sınıf düzeyleri açısından 7. sınıf kazanımlarının anahtar yetkinliklerle en uyumlu kazanımlar olduğu, daha sonra 8. sınıf kazanımlarının geldiği görülmüştür. 5 ve 6.sınıf kazanımlarının ise eşit sayıda uyumlu olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Çalışmanın genel sonucunda ise anahtar yetkinliklerin kazanımlara dengeli bir biçimde dağılmadığı sonucuna ulaşılmıştır.","PeriodicalId":164627,"journal":{"name":"Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi","volume":"26 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124935956","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Değişim ve süreklilik konusu düşünce tarihi boyunca doğa ve insan toplumuna özgü tartışmalarda bir düalist bir problem olarak varlığını sürdürmüştür. Özellikle Pre-Sokratik dönem filozoflarından Parmedines ve Herakleitos’tan itibaren felsefi tartışmaların odağında bulunan bu olgular, nihayet 19. asırda Karl Marx ile doğal olayların yanı sıra beşerî olguların en genel varoluş biçimi olarak bilimsel bir hüviyete kavuşmuştur. Bu çalışmada belirlenimcilik, değişim ve süreklilik olgularının Batı uygarlığının Antik, Skolastik ve modern çağlar özelinde siyasal, sosyal ve iktisadi yansımaları bağlamında bir süreklilik ihtiva edip etmediğini ortaya koymak amaçlanmıştır. Çalışmada Skolastik dönemdeki siyasi, iktisadi ve toplumsal düzeni belirleyen feodal sistemin Antik çağ Yunan sitelerindeki sınıfsallığın belirlenimci yapısı ile benzerlikleri ortaya konulurken Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi neticesinde ortaya çıkan modernite sürecinde toplumsal yaşamı yeni baştan düzenlemek için ortaya çıkan bürokratik yapı, kurumsallık, mesleki iş bölümü içindeki rollerin nedenselci ve belirlenimci yapısı açıklanmaya çalışılmıştır. Son tahlilde Antik ve Skolastik dönemlerde Batıda dikey toplumsal hiyerarşik yapıda kendini gösteren belirlenimci ve nedenselci düşüncenin modern çağda değişik pratikler içerisinde bu defa yatay bir düzlemde farklı tarihsel görüngü biçimleri şeklinde devam ettiği sonucuna ulaşılmıştır.
{"title":"Antik ve Skolastik Dönemlerden Modernizme Batıda Belirlenimcilik, Değişim ve Süreklilik Üzerine Tarihsel Bir Araştırma","authors":"Gökhan Abanoz","doi":"10.47994/usbad.1248216","DOIUrl":"https://doi.org/10.47994/usbad.1248216","url":null,"abstract":"Değişim ve süreklilik konusu düşünce tarihi boyunca doğa ve insan toplumuna özgü tartışmalarda bir düalist bir problem olarak varlığını sürdürmüştür. Özellikle Pre-Sokratik dönem filozoflarından Parmedines ve Herakleitos’tan itibaren felsefi tartışmaların odağında bulunan bu olgular, nihayet 19. asırda Karl Marx ile doğal olayların yanı sıra beşerî olguların en genel varoluş biçimi olarak bilimsel bir hüviyete kavuşmuştur. Bu çalışmada belirlenimcilik, değişim ve süreklilik olgularının Batı uygarlığının Antik, Skolastik ve modern çağlar özelinde siyasal, sosyal ve iktisadi yansımaları bağlamında bir süreklilik ihtiva edip etmediğini ortaya koymak amaçlanmıştır. Çalışmada Skolastik dönemdeki siyasi, iktisadi ve toplumsal düzeni belirleyen feodal sistemin Antik çağ Yunan sitelerindeki sınıfsallığın belirlenimci yapısı ile benzerlikleri ortaya konulurken Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi neticesinde ortaya çıkan modernite sürecinde toplumsal yaşamı yeni baştan düzenlemek için ortaya çıkan bürokratik yapı, kurumsallık, mesleki iş bölümü içindeki rollerin nedenselci ve belirlenimci yapısı açıklanmaya çalışılmıştır. Son tahlilde Antik ve Skolastik dönemlerde Batıda dikey toplumsal hiyerarşik yapıda kendini gösteren belirlenimci ve nedenselci düşüncenin modern çağda değişik pratikler içerisinde bu defa yatay bir düzlemde farklı tarihsel görüngü biçimleri şeklinde devam ettiği sonucuna ulaşılmıştır.","PeriodicalId":164627,"journal":{"name":"Uluslararası Sosyal Bilimler Akademi Dergisi","volume":"26 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129223303","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}