Bu makalenin konusunu İzmitli Ali Vasfi Efendi’nin hayatı ve hat alanındaki çalışmaları oluşturmaktadır. Ali Vasfi Efendi’nin 19.yy.’da yaşamış bir hat sanatçısı olduğu tarafımızca tespit edilmiştir. Söz konusu hattatın, bir icâzet levhasından hareketle babası Seyyid Hafız Ahmed Efendi’den icazet onayı (hatt-ı icâze) aldığını söylemek mümkündür. Çalışmalarında, isminin sonuna “İzmidî” mahlasını kullanması, sözü edilen kişinin İzmitli olduğunu göstermektedir. Günümüzde hattata ait levha çalışmaları kapsamında bir kıt’a formunda levha ile iç ve dış cetvellerle sınırlandırılmış celi tâ’lik hatlı levha tespit edilmiştir. Kocaeli’nin merkez ilçe, Kandıra ve Gölcük ilçelerindeki mimari eserler ve mezar taşları üzerinde ise Ali Vasfi Efendi’ye ait imzalı kitabelere ulaşılmıştır. Sözü edilen mimari eserlerden çeşme ve cami yapılarının ön yüzeylerinde yatay dikdörtgen pano içinde yazılar taşa hakkedilmiştir. İki adet mezar taşı kitabesinde ise dikdörtgen prizma biçimli gövde bölümünün ön yüzeyinde kitabe metni bulunmaktadır. Hattat, mimari eserlerde daha çok celi sülüs hatlı yazıyı tercih etmiştir. Bunun haricinde hattat, çalışmalarında celi tâ’lik, nesih gibi yazıları da kullanmıştır. Taş kitabelerdeki yazı, zeminden oyularak kabartılmış şekilde işlenmiştir. Levha çalışmalarında ise aharlanmış (kağıdın cilalanması) kağıda siyah mürekkeple yazı yazılarak rokoko ve barok üsluplu hat eserler oluşturulmuştur. Ali Vasfi Efendi’nin yazı karakterinde eski yazı geleneğini devam ettirdiğini ancak oluşan zaman içinde kendi tarzını da geliştirdiğini söylemek mümkündür. Hattata ait ulaşabildiğimiz eserlerinde kitabe ve levha metinleri yerinde görülmüş, fotoğrafları çekilmiş, ölçüleri alınmış ve yazı analizleri yapılmıştır. Bahse konu olan hattatın mezarı, İzmit merkez ilçesinin Bağçeşme mevkii Namazgâh Şehitliğinde bulunmaktadır. Mahallî ölçekte çeşitli eserler vermiş olan İzmitli alim ve hattat Ali Vasfi Efendi’nin bilinmeyen eserlerini inceleyip Türk Sanat Tarihi alanına kazandırmak ve bu alandaki önemli bir eksikliği gidermek çalışmamızın temel amacını teşkil etmektedir.
{"title":"Bilinmeyen Bir Hattat: İzmitli Ali Vasfi Efendi’nin Hayatı, Hat Alanındaki Levha Çalışmaları Ve Kocaeli’ndeki Eserleri","authors":"Saliha Tanik","doi":"10.29135/std.1117487","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1117487","url":null,"abstract":"Bu makalenin konusunu İzmitli Ali Vasfi Efendi’nin hayatı ve hat alanındaki çalışmaları oluşturmaktadır. Ali Vasfi Efendi’nin 19.yy.’da yaşamış bir hat sanatçısı olduğu tarafımızca tespit edilmiştir. Söz konusu hattatın, bir icâzet levhasından hareketle babası Seyyid Hafız Ahmed Efendi’den icazet onayı (hatt-ı icâze) aldığını söylemek mümkündür. Çalışmalarında, isminin sonuna “İzmidî” mahlasını kullanması, sözü edilen kişinin İzmitli olduğunu göstermektedir. Günümüzde hattata ait levha çalışmaları kapsamında bir kıt’a formunda levha ile iç ve dış cetvellerle sınırlandırılmış celi tâ’lik hatlı levha tespit edilmiştir. Kocaeli’nin merkez ilçe, Kandıra ve Gölcük ilçelerindeki mimari eserler ve mezar taşları üzerinde ise Ali Vasfi Efendi’ye ait imzalı kitabelere ulaşılmıştır. Sözü edilen mimari eserlerden çeşme ve cami yapılarının ön yüzeylerinde yatay dikdörtgen pano içinde yazılar taşa hakkedilmiştir. İki adet mezar taşı kitabesinde ise dikdörtgen prizma biçimli gövde bölümünün ön yüzeyinde kitabe metni bulunmaktadır. Hattat, mimari eserlerde daha çok celi sülüs hatlı yazıyı tercih etmiştir. Bunun haricinde hattat, çalışmalarında celi tâ’lik, nesih gibi yazıları da kullanmıştır. Taş kitabelerdeki yazı, zeminden oyularak kabartılmış şekilde işlenmiştir. Levha çalışmalarında ise aharlanmış (kağıdın cilalanması) kağıda siyah mürekkeple yazı yazılarak rokoko ve barok üsluplu hat eserler oluşturulmuştur. Ali Vasfi Efendi’nin yazı karakterinde eski yazı geleneğini devam ettirdiğini ancak oluşan zaman içinde kendi tarzını da geliştirdiğini söylemek mümkündür. Hattata ait ulaşabildiğimiz eserlerinde kitabe ve levha metinleri yerinde görülmüş, fotoğrafları çekilmiş, ölçüleri alınmış ve yazı analizleri yapılmıştır. Bahse konu olan hattatın mezarı, İzmit merkez ilçesinin Bağçeşme mevkii Namazgâh Şehitliğinde bulunmaktadır. Mahallî ölçekte çeşitli eserler vermiş olan İzmitli alim ve hattat Ali Vasfi Efendi’nin bilinmeyen eserlerini inceleyip Türk Sanat Tarihi alanına kazandırmak ve bu alandaki önemli bir eksikliği gidermek çalışmamızın temel amacını teşkil etmektedir.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-11-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"44881304","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
The subject of the study was the military weapons in the depictions and the pseudo-kufic in clothes. The pseudo-kufic, which were seen in Byzantine and Western art in the 9th century, and which were applied in Christian religious structures as of the 10th century, were evaluated by scientists as a purely symbolic form of semantic and visual expression that was borrowed from a foreign language that could not be read. Their special meanings and legibility were mostly not considered, and were considered purely as ornaments or decorative elements. The dual nature of pseudo-kufic, in which Arabic names, verses, good intentions, and wishes were conveyed, allowed them to spread in a wide range and be evaluated as a transitional decoration at the crossroads of various fields. It was reported previously that the practices explained with various expressions such as trade, conquest, occupation, captives, and interaction had an essentially apotropaic meaning, and those that could not be read were ornaments that had decorative designs. It was determined that pseudo-kufic in depictions of military weapons and clothing had a special meaning, and therefore, they were frequently applied in Byzantine painting, illustrated manuscripts, and small handicrafts. The Arabic independent letters in the depictions of military clothes and weapons, the texts in the form of the abbreviation of the verse Al-Mulk or Al-Mulk Lillah had a U-form or mirror form structure. The application of the verse Al-Mulk or Al-Mulk Lillah on military weapons and clothes depictions in practice shows that the expression of power was at the forefront rather than the meaning of property in buildings and other works. This symbolizes that pseudo-kufic had a symbolic meaning rather than ornamentation in military areas, and that they had very special and protective meanings such as reclaiming the areas where the works were located from the Arabs. Aside from the aesthetic and symbolic characteristics of pseudo-kufic, theoretical questions and problems were also evaluated, and it was aimed to determine the application purpose of the interaction between Christian-Islam in military depictions.
{"title":"THE EVALUATION OF PSEUDO-KUFIC IN MILITARY WEAPONS AND CLOTHING DEPICTIONS","authors":"Durmus Gur, Cahit Karakok","doi":"10.29135/std.1097218","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1097218","url":null,"abstract":"The subject of the study was the military weapons in the depictions and the pseudo-kufic in clothes. The pseudo-kufic, which were seen in Byzantine and Western art in the 9th century, and which were applied in Christian religious structures as of the 10th century, were evaluated by scientists as a purely symbolic form of semantic and visual expression that was borrowed from a foreign language that could not be read. Their special meanings and legibility were mostly not considered, and were considered purely as ornaments or decorative elements. The dual nature of pseudo-kufic, in which Arabic names, verses, good intentions, and wishes were conveyed, allowed them to spread in a wide range and be evaluated as a transitional decoration at the crossroads of various fields. It was reported previously that the practices explained with various expressions such as trade, conquest, occupation, captives, and interaction had an essentially apotropaic meaning, and those that could not be read were ornaments that had decorative designs. It was determined that pseudo-kufic in depictions of military weapons and clothing had a special meaning, and therefore, they were frequently applied in Byzantine painting, illustrated manuscripts, and small handicrafts. The Arabic independent letters in the depictions of military clothes and weapons, the texts in the form of the abbreviation of the verse Al-Mulk or Al-Mulk Lillah had a U-form or mirror form structure. The application of the verse Al-Mulk or Al-Mulk Lillah on military weapons and clothes depictions in practice shows that the expression of power was at the forefront rather than the meaning of property in buildings and other works. This symbolizes that pseudo-kufic had a symbolic meaning rather than ornamentation in military areas, and that they had very special and protective meanings such as reclaiming the areas where the works were located from the Arabs. Aside from the aesthetic and symbolic characteristics of pseudo-kufic, theoretical questions and problems were also evaluated, and it was aimed to determine the application purpose of the interaction between Christian-Islam in military depictions.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-11-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47513047","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmanın konusunu Samsun İli Çarşamba İlçesi’ne bağlı Porsuk Köyü’nde bulunan Porsuk Köyü Cami’nin mimari ve süsleme özellikleri ile koruma sorunları oluşturmaktadır. Çantı tekniğiyle inşa edilen caminin yapımı 17. yüzyıla tarihlenmektedir. Su kaynaklarına yakın bir konumda bulunan yapının sele maruz kaldığı için iki defa yer değiştirildiği bilinmektedir. Porsuk Cami mülkiyeti köye ait olup yapı köy merkezi dışında tarlalarla çevrili köy mezarlığı içerisinde bulunmaktadır. Cami yapısı ahşap malzemeden yığma tekniği kullanılarak inşa edilmiş olup zaman içerisinde kullanıcıların ihtiyaçları doğrultusunda yetersiz kalmış ve betonarme bir ek bina yapılmıştır. Ayrıca yapıyı atmosferik olayların etkisinden korumak için kıble duvarı hariç diğer cephelere çinko kaplama giydirilmiştir. Bu değişimler ile yapı özgün halinden uzaklaşmıştır. Bu çalışmada Porsuk Cami’ni oluşturan mimari öğeler ve malzemeler incelenmiş, caminin korunmasındaki sorunlar analiz edilerek çözüm önerileri sunulmuştur. Porsuk Cami’nde yaşanan bozulmaların tespiti ve belgelenmesi, literatür taraması ve alan gözlemleri çalışmada kullanılan temel metotlardır. Caminin korunması kapsamında iklim koşulları, sel gibi çevresel etkenler ile insandan kaynaklanan etkenler olmak üzere iki çeşit bozulma tanımlanmış ve yeni bozulmaların oluşmaması için çeşitli önlemler önerilmiştir. Caminin tüm cephelerinde kablo, soba borusu, çivi gibi muhdes elemanlar bulunmaktadır. Sıva üzeri boyalı olan tüm cephelerde yüzey bozulmaları mevcuttur. Bu araştırmada tüm bu bozulmalara ve muhdes eklere de yer verilerek restorasyon sırasında kaldırılması önerilmiştir. Porsuk Cami’nin güncel durumu, mimarisi, planı, süslemeleri, muhdes ekleri ile kapsamlı bir şekilde ortaya konulmaya çalışılmıştır.
{"title":"SAMSUN ÇARŞAMBA PORSUK CAMİ’NİN TARİHSEL SÜREÇTE MİMARİ ÖZELLİKLERİ VE KORUMA SORUNLARI AÇISINDAN İNCELENMESİ","authors":"Nuray Özkaraca, H. Halaç","doi":"10.29135/std.1093553","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1093553","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın konusunu Samsun İli Çarşamba İlçesi’ne bağlı Porsuk Köyü’nde bulunan Porsuk Köyü Cami’nin mimari ve süsleme özellikleri ile koruma sorunları oluşturmaktadır. Çantı tekniğiyle inşa edilen caminin yapımı 17. yüzyıla tarihlenmektedir. Su kaynaklarına yakın bir konumda bulunan yapının sele maruz kaldığı için iki defa yer değiştirildiği bilinmektedir. Porsuk Cami mülkiyeti köye ait olup yapı köy merkezi dışında tarlalarla çevrili köy mezarlığı içerisinde bulunmaktadır. Cami yapısı ahşap malzemeden yığma tekniği kullanılarak inşa edilmiş olup zaman içerisinde kullanıcıların ihtiyaçları doğrultusunda yetersiz kalmış ve betonarme bir ek bina yapılmıştır. Ayrıca yapıyı atmosferik olayların etkisinden korumak için kıble duvarı hariç diğer cephelere çinko kaplama giydirilmiştir. Bu değişimler ile yapı özgün halinden uzaklaşmıştır. Bu çalışmada Porsuk Cami’ni oluşturan mimari öğeler ve malzemeler incelenmiş, caminin korunmasındaki sorunlar analiz edilerek çözüm önerileri sunulmuştur. Porsuk Cami’nde yaşanan bozulmaların tespiti ve belgelenmesi, literatür taraması ve alan gözlemleri çalışmada kullanılan temel metotlardır. Caminin korunması kapsamında iklim koşulları, sel gibi çevresel etkenler ile insandan kaynaklanan etkenler olmak üzere iki çeşit bozulma tanımlanmış ve yeni bozulmaların oluşmaması için çeşitli önlemler önerilmiştir. Caminin tüm cephelerinde kablo, soba borusu, çivi gibi muhdes elemanlar bulunmaktadır. Sıva üzeri boyalı olan tüm cephelerde yüzey bozulmaları mevcuttur. Bu araştırmada tüm bu bozulmalara ve muhdes eklere de yer verilerek restorasyon sırasında kaldırılması önerilmiştir. Porsuk Cami’nin güncel durumu, mimarisi, planı, süslemeleri, muhdes ekleri ile kapsamlı bir şekilde ortaya konulmaya çalışılmıştır.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-11-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"43627771","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kaynaklarda Endülüs Emevi halifeleri ve saray mensupları tarafından kullanılan veya devlet armağanı olarak verilen değerli madenlerden yapılmış, Endülüs maden sanatının nitelikli örnekleri olan nesnelere çok sayıda referans olmasına karşın, günümüze, bu kaynakları doğrulayacak özellikleri olan çok az sayıda eser gelebilmiştir. Endülüs maden sanatının bu nev’i bir örneği olan ve döneminin teknik ve estetik düzeyini ortaya koyan Girona Sandığı, günümüze ulaşabilen nadir eserlerden biridir. Ahşap üzerine gümüş kaplama olarak yapılmış bu sandık, döneminin ustalığını yansıtan süslemelerinin yanı sıra, kapağında yer alan kitabesinin içeriği dolayısıyla tarihi bir belge niteliğindedir. Kurtuba Halifesi’nin gümüş eşyaları arasında bulunan sandıkta, onun Halife II. Hakem’in, oğlu II. Hişam’a hediyesi olduğu bilgisi yer alır, ayrıca kilidin arkasına ustalıkla gizlenmiş usta isimleri ve tasarımının benzersizliği sandığı dikkat çekici ve istisnai kılar. Keza üzerinde yer alan Kufi kitabede geçen, “veliaht” ifadesiyle de hediyenin verildiği kişinin kimliğine dair önemli bir siyasi mesaj içermektedir. Kaligrafinin süsleme programına eşlik ettiği bu sandık, 38 cm. uzunluğunda, 23 cm. genişliğinde ve 25 cm. yüksekliğindedir. Ahşap üzerine gümüş plakalarla kaplanmış sandık, kabartma, yaldız ve savat tekniği kullanılarak süslenmiştir. Sandık, ağırlıklı olarak bitkisel kökenli motiflerin kullanıldığı, simetri esasına dayanan bir süsleme programıyla bezenmiştir. Emevî halifeliğinin veliahtı için hazırlanan bu nadide eserde, ana motif olarak Samarra üslubunu anımsatan palmet motiflerinin kullanılması, bu motifin hanedan için sembolik bir anlamı olduğuna da işaret eder. Sandığın yapımında çalışan ustaların isimlerini, sandığın kilidinin arkasına gizli bir biçimde hakketmiş olmaları, eseri benzerlerinden ayırarak ona farklı bir statü kazandırmaktadır. Bu sandık bir anlamda gücün, siyasi temsilin, İslâmî sanat geleneğinin karmaşık kimliğiyle Endülüs’ün kültürel kimliğinin karışımının bir nişanesidir. II. Hakem tarafından oğlu II. Hişam’a armağan olarak yaptırılan sandığın, muhtemelen 974 ile 976 yılları arasında Kurtuba’da Medinetü’z Zehra atölyelerinden birinde başlayan serüveni, Girona'da bir katedral hazinesinde son bulmuştur. Çalışma kapsamında bu sandığın üretildiği ortam, tarihsel, siyasi ve kültürel bağlamıyla da ilişkileri gözetilerek kısaca tanıtılmış, teknik ve süsleme özellikleri irdelenmiştir.
{"title":"BABADAN OĞULA BİR ARMAĞAN: GİRONA SANDIĞI","authors":"Süreyya EROĞLU BİLGİN","doi":"10.29135/std.1099049","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1099049","url":null,"abstract":"Kaynaklarda Endülüs Emevi halifeleri ve saray mensupları tarafından kullanılan veya devlet armağanı olarak verilen değerli madenlerden yapılmış, Endülüs maden sanatının nitelikli örnekleri olan nesnelere çok sayıda referans olmasına karşın, günümüze, bu kaynakları doğrulayacak özellikleri olan çok az sayıda eser gelebilmiştir. Endülüs maden sanatının bu nev’i bir örneği olan ve döneminin teknik ve estetik düzeyini ortaya koyan Girona Sandığı, günümüze ulaşabilen nadir eserlerden biridir. Ahşap üzerine gümüş kaplama olarak yapılmış bu sandık, döneminin ustalığını yansıtan süslemelerinin yanı sıra, kapağında yer alan kitabesinin içeriği dolayısıyla tarihi bir belge niteliğindedir. Kurtuba Halifesi’nin gümüş eşyaları arasında bulunan sandıkta, onun Halife II. Hakem’in, oğlu II. Hişam’a hediyesi olduğu bilgisi yer alır, ayrıca kilidin arkasına ustalıkla gizlenmiş usta isimleri ve tasarımının benzersizliği sandığı dikkat çekici ve istisnai kılar. Keza üzerinde yer alan Kufi kitabede geçen, “veliaht” ifadesiyle de hediyenin verildiği kişinin kimliğine dair önemli bir siyasi mesaj içermektedir. \u0000Kaligrafinin süsleme programına eşlik ettiği bu sandık, 38 cm. uzunluğunda, 23 cm. genişliğinde ve 25 cm. yüksekliğindedir. Ahşap üzerine gümüş plakalarla kaplanmış sandık, kabartma, yaldız ve savat tekniği kullanılarak süslenmiştir. Sandık, ağırlıklı olarak bitkisel kökenli motiflerin kullanıldığı, simetri esasına dayanan bir süsleme programıyla bezenmiştir. Emevî halifeliğinin veliahtı için hazırlanan bu nadide eserde, ana motif olarak Samarra üslubunu anımsatan palmet motiflerinin kullanılması, bu motifin hanedan için sembolik bir anlamı olduğuna da işaret eder. Sandığın yapımında çalışan ustaların isimlerini, sandığın kilidinin arkasına gizli bir biçimde hakketmiş olmaları, eseri benzerlerinden ayırarak ona farklı bir statü kazandırmaktadır. Bu sandık bir anlamda gücün, siyasi temsilin, İslâmî sanat geleneğinin karmaşık kimliğiyle Endülüs’ün kültürel kimliğinin karışımının bir nişanesidir. II. Hakem tarafından oğlu II. Hişam’a armağan olarak yaptırılan sandığın, muhtemelen 974 ile 976 yılları arasında Kurtuba’da Medinetü’z Zehra atölyelerinden birinde başlayan serüveni, Girona'da bir katedral hazinesinde son bulmuştur. Çalışma kapsamında bu sandığın üretildiği ortam, tarihsel, siyasi ve kültürel bağlamıyla da ilişkileri gözetilerek kısaca tanıtılmış, teknik ve süsleme özellikleri irdelenmiştir.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-11-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"44127814","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
This study covers some cases in various building types which are mostly encountered in Akseki, a town in the northeast of Antalya, and constructed through a local technique called ‘button masonry’. As known, the material choice in architecture is determined with architectural traditions and economic factors along with such environmental conditions as climate and geography. Situated on the slopes of Taurus Mountains, Akseki has a mountainous and forested geography. Thus, this situation features wood and rubble stone as construction materials much more than other potential components. The usage of wood and rubble stone together without any binding material does not seem to be possible at first glance. However, the local people, who are intertwined with nature and the environment, has managed to transform these two materials, which are incompatible with each other, into art with an extraordinary craftmanship. This solution produced by the local people can be defined as a dry masonry wall made of rubble stone, supported by longitudinal and vertical wooden beams. Since the edges of the beams protrude 20-25 cm outward, this technique is referred ‘button wall’ by the local people. The implementation of this masonry system in traditional domestic architecture in Akseki and its vicinity has laid the groundwork for the buildings mentioned to be called button houses. We also decided to call other buildings constructed with this technique as button buildings. The field survey conducted by us in a way that involves all the villages of Akseki has determined 24 edifices in total, which are of nine village chambers, six mosques, four school buildings, two mills, two hans and a madrassah, constructed with the technique button masonry. Since the main objective of this study is to attract attention to the usage of the technique button masonry on the various types of building in the region, six edifices, one case from each building group, are included in the catalogue. The rest of the buildings are referred in the discussion chapter. However, it was found out during the field survey that many mosques in button masonry were demolished and new ones were built instead. The situation is nearly similar for the village chambers. Thus, these edifices identified by us in the field survey constitute a very small part of the buildings constructed with the button masonry surviving to the present. Some of the edifices identified were published by us before. However, the mills, hans, madrassah and school buildings have been handled for the first time in this study. Thus, all the buildings which have been constructed in the region through the technique button masonry will be assessed collectively in this paper. The population living in the villages of Akseki has decreased considerably due to the economic reasons. Some of the villages are completely deserted. This situation leads the buildings to stay out of life and collapse. In the upcoming period, the village economy based o
{"title":"FROM NATURE TO ART: THE BUTTON BUILDINGS OF AKSEKI","authors":"Lokman Tay","doi":"10.29135/std.1154885","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1154885","url":null,"abstract":"This study covers some cases in various building types which are mostly encountered in Akseki, a town in the northeast of Antalya, and constructed through a local technique called ‘button masonry’. As known, the material choice in architecture is determined with architectural traditions and economic factors along with such environmental conditions as climate and geography. Situated on the slopes of Taurus Mountains, Akseki has a mountainous and forested geography. Thus, this situation features wood and rubble stone as construction materials much more than other potential components. The usage of wood and rubble stone together without any binding material does not seem to be possible at first glance. However, the local people, who are intertwined with nature and the environment, has managed to transform these two materials, which are incompatible with each other, into art with an extraordinary craftmanship. This solution produced by the local people can be defined as a dry masonry wall made of rubble stone, supported by longitudinal and vertical wooden beams. Since the edges of the beams protrude 20-25 cm outward, this technique is referred ‘button wall’ by the local people. \u0000The implementation of this masonry system in traditional domestic architecture in Akseki and its vicinity has laid the groundwork for the buildings mentioned to be called button houses. We also decided to call other buildings constructed with this technique as button buildings. The field survey conducted by us in a way that involves all the villages of Akseki has determined 24 edifices in total, which are of nine village chambers, six mosques, four school buildings, two mills, two hans and a madrassah, constructed with the technique button masonry. Since the main objective of this study is to attract attention to the usage of the technique button masonry on the various types of building in the region, six edifices, one case from each building group, are included in the catalogue. The rest of the buildings are referred in the discussion chapter. However, it was found out during the field survey that many mosques in button masonry were demolished and new ones were built instead. The situation is nearly similar for the village chambers. Thus, these edifices identified by us in the field survey constitute a very small part of the buildings constructed with the button masonry surviving to the present. \u0000Some of the edifices identified were published by us before. However, the mills, hans, madrassah and school buildings have been handled for the first time in this study. Thus, all the buildings which have been constructed in the region through the technique button masonry will be assessed collectively in this paper. \u0000The population living in the villages of Akseki has decreased considerably due to the economic reasons. Some of the villages are completely deserted. This situation leads the buildings to stay out of life and collapse. In the upcoming period, the village economy based o","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-11-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"49348073","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Eros -or alias Cupid or Amor- which is very popular in Roman art, portrayed usually as little chubby boys who’s playing adult roles in the form of putti images with wings or without wings, seen especially in circus-themed scenes and fighting or chase scenes, also while busy with all kinds of hunting varieties; in funerary art in the context of sarcopha-ge; they are depicted as mischievous children who turn dull ordinary and seasonal agri-cultural activities into joyful and exciting activities. It is seen that these aforementioned depiction practices continue in Byzantine art as well. In Byzantine artistic field, they were used sometimes in the context of euchariste in grape-harvesting season scenes; or taking part in the virtuous path to heaven within the scope of christological symbolism by being associated with the afterworld. The iconography of the Cupid figure in various Byzantine works from the Early Christian period catacombs to the end of the Middle Byzantine era, contains two concepts: The love of God and the earthly (or carnal) love. In accordance with its etymology in Byzantine Greek language, this word appears as a Christian adaptation; the word eros, which means love, did not divide this little Cupid figure into two, while trying to gain a religious or profane conceptual place in art; becau-se it is a quite familiar figure to people already as it was before Byzantium, even today, it represents all kinds of facets of love. However, in the Byzantine cultural environment shaped by the new religion Christianity, the concept of Eros penetrated the Christian texts and the concept of Θείος Έρως (Divine Eros) was used as a way of expressing the love between God and humankind. While this concept draws attention primarily in the philosophy of Pseudo-Dionysios Areapagite, and the hymnos of New Theologian Si-meon, also in addition the writings on morality by St. Gregory of Nazianzus, with the homilie of one of the Early Church Father Gregory of Nyssa and work of the scholar Origen of Alexandria were examined. The monastic practices have showed a symbolic approach to the cupid figure, revealing a rich religious text and extraordinary applicati-ons in religious art with its figurative content: the text of the work of Ioannes Clima-kos’s Divine Ladder and among the many manuscript copies provide valuable content. In secular literature, four Byzantine romances, whose main subject is love and the only Byzantine epic Digenes Akrites also a Byzantine Euripides Tragedy with Idyllles of Theocritus are showed a definition of eros with distinctive features and it is seen that this definition is in harmony with artistic productions in their periods. The depictions reflected on the examples of different product groups, such as metal, ivory, mosaic, ma-nuscript painting or fresco, dated to different periods of Byzantine art, reflect the con-ceptual dimensions of the figure. Although the blind Eros was never represented in Hel-lenistic and Roman art, the figure
{"title":"Love is Blind! in Byzantium. The Blind Cupid Figure in Byzantine Art Through The Middle Ages","authors":"Lale Doger, Ceylan Borstlap","doi":"10.29135/std.1075798","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1075798","url":null,"abstract":"Eros -or alias Cupid or Amor- which is very popular in Roman art, portrayed usually as little chubby boys who’s playing adult roles in the form of putti images with wings or without wings, seen especially in circus-themed scenes and fighting or chase scenes, also while busy with all kinds of hunting varieties; in funerary art in the context of sarcopha-ge; they are depicted as mischievous children who turn dull ordinary and seasonal agri-cultural activities into joyful and exciting activities. It is seen that these aforementioned depiction practices continue in Byzantine art as well. In Byzantine artistic field, they were used sometimes in the context of euchariste in grape-harvesting season scenes; or taking part in the virtuous path to heaven within the scope of christological symbolism by being associated with the afterworld. The iconography of the Cupid figure in various Byzantine works from the Early Christian period catacombs to the end of the Middle Byzantine era, contains two concepts: The love of God and the earthly (or carnal) love. In accordance with its etymology in Byzantine Greek language, this word appears as a Christian adaptation; the word eros, which means love, did not divide this little Cupid figure into two, while trying to gain a religious or profane conceptual place in art; becau-se it is a quite familiar figure to people already as it was before Byzantium, even today, it represents all kinds of facets of love. However, in the Byzantine cultural environment shaped by the new religion Christianity, the concept of Eros penetrated the Christian texts and the concept of Θείος Έρως (Divine Eros) was used as a way of expressing the love between God and humankind. While this concept draws attention primarily in the philosophy of Pseudo-Dionysios Areapagite, and the hymnos of New Theologian Si-meon, also in addition the writings on morality by St. Gregory of Nazianzus, with the homilie of one of the Early Church Father Gregory of Nyssa and work of the scholar Origen of Alexandria were examined. The monastic practices have showed a symbolic approach to the cupid figure, revealing a rich religious text and extraordinary applicati-ons in religious art with its figurative content: the text of the work of Ioannes Clima-kos’s Divine Ladder and among the many manuscript copies provide valuable content. In secular literature, four Byzantine romances, whose main subject is love and the only Byzantine epic Digenes Akrites also a Byzantine Euripides Tragedy with Idyllles of Theocritus are showed a definition of eros with distinctive features and it is seen that this definition is in harmony with artistic productions in their periods. The depictions reflected on the examples of different product groups, such as metal, ivory, mosaic, ma-nuscript painting or fresco, dated to different periods of Byzantine art, reflect the con-ceptual dimensions of the figure. Although the blind Eros was never represented in Hel-lenistic and Roman art, the figure","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-11-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"43664396","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kapadokya Bölgesinin önemli yerleşimlerinden biri olan Ürgüp kenti tarihi neolitik döneme kadar dayanan eski bir yerleşimdir. Temenni Mahallesi ise bu tarihi kentin ilk yerleşim alanlarından biridir. Ürgüp’ün simgesi olan ve kentte önemli bir seyir terası konumunda bulunan Temenni Tepesinin eski bir kült merkezi olduğu da bilinmektedir. Ürgüp Temenni Mahallesi organik tüf kaya dokusu, cami, mescit gibi anıtsal yapıları, sokak dokusu, geleneksel sivil mimari yapıları ile farklı dönemlerin kültürel, sosyal ve fiziksel özelliklerini gösteren önemli bir doğal-kültürel miras alanıdır. Alanda kentsel doku bütünlüğü korumasına rağmen mahalle fiziksel ve sosyal birçok sorunla karşı karşıyadır. 3. Derece Doğal Sit Sınırı ve Kentsel Arkeolojik Sit Sınırı içerisinde kalan bu alanın korunmasının sürdürülebilirliği, alanın özgünlük ve görsel zenginlik işlevinin korunması önemli bir konudur. Çevre mirası olarak değerlendirilen Temenni Mahallesi’nin, mimari ve kentsel dokusu özelliklerinin korunması, alana özgü geleneksel yaşam kültürünün özgününe sadık şekilde onarılması ve yeniden işlevlendirilmesi önemli bir konudur. Bu çalışmada, Temenni Mahallesi’nin kentsel doku ve geleneksel konutlarının özellikleri ve korunma sorunlarının sunulması amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında mahallenin özgün fiziksel ve sosyal özelliklerinin yanında günümüze dek geçirdiği süreç, dokusu ve konutlarının güncel durum ve sorunları da aktarılacaktır.
它是卡帕多基亚地区的一个古老的地方,是该地区的重要地区之一,直到俄勒冈州的历史成为新石器时代。主题区是这座城市历史上最早的遗址之一。众所周知,主题山是一个古老的文化中心,是乌拉圭的象征,位于该市的一个主要路线区。主题区是一个重要的自然文化遗产,展示了不同时期的文化、社会和物理特征,包括有机石组织、玻璃、清真寺、街头触觉、传统民用建筑。在这个领域,城市面临着许多物质和社会问题,尽管它保护了城市的全体人口。3.重要的是保持该区域的可持续性、该区域的隐私和视觉弱点,以及保护自然遗址边界和中央考古遗址边界内的区域。重要的是要确保主题部作为环境遗产的财产、建筑和城市张力得到保护,确保该地区自由传统生活的文化得到适当的回报和重新运作。在这项工作中,主题区旨在解决城市码头和传统住房的特点和保护问题。Çalışma kapsamında mahalleninözgün fiziksel ve sosyalözelliklenin yanındagümüze dek geçirdiği süreç,dokusu ve konutlarının güncel durum ve sorunlarıda aktarılacaktır。
{"title":"ÜRGÜP TEMENNİ MAHALLESİ: DOKUSU, YAPILARI ve KORUNMA SORUNLARI","authors":"Aytülü Dirik","doi":"10.29135/std.1059599","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1059599","url":null,"abstract":"Kapadokya Bölgesinin önemli yerleşimlerinden biri olan Ürgüp kenti tarihi neolitik döneme kadar dayanan eski bir yerleşimdir. Temenni Mahallesi ise bu tarihi kentin ilk yerleşim alanlarından biridir. Ürgüp’ün simgesi olan ve kentte önemli bir seyir terası konumunda bulunan Temenni Tepesinin eski bir kült merkezi olduğu da bilinmektedir. Ürgüp Temenni Mahallesi organik tüf kaya dokusu, cami, mescit gibi anıtsal yapıları, sokak dokusu, geleneksel sivil mimari yapıları ile farklı dönemlerin kültürel, sosyal ve fiziksel özelliklerini gösteren önemli bir doğal-kültürel miras alanıdır. Alanda kentsel doku bütünlüğü korumasına rağmen mahalle fiziksel ve sosyal birçok sorunla karşı karşıyadır. 3. Derece Doğal Sit Sınırı ve Kentsel Arkeolojik Sit Sınırı içerisinde kalan bu alanın korunmasının sürdürülebilirliği, alanın özgünlük ve görsel zenginlik işlevinin korunması önemli bir konudur. Çevre mirası olarak değerlendirilen Temenni Mahallesi’nin, mimari ve kentsel dokusu özelliklerinin korunması, alana özgü geleneksel yaşam kültürünün özgününe sadık şekilde onarılması ve yeniden işlevlendirilmesi önemli bir konudur. Bu çalışmada, Temenni Mahallesi’nin kentsel doku ve geleneksel konutlarının özellikleri ve korunma sorunlarının sunulması amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında mahallenin özgün fiziksel ve sosyal özelliklerinin yanında günümüze dek geçirdiği süreç, dokusu ve konutlarının güncel durum ve sorunları da aktarılacaktır.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-11-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"45167662","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Nevşehirli Damat İbrâhim Paşa Osmanlı tarihinde iz bırakmış devlet adamlarından birisidir. Osmanlı tarihinde “Lâle Devri” olarak adlandırılan dönemde Sultan III. Ahmed ile beraber uyguladığı bir takım ıslahatlar ve ortaya koyduğu yenilikler sonraki yıllarda gerçekleştirilecek köklü ıslahatların temelini teşkil etmiştir. İbrâhim Paşa’nın önderliğinde girişilen imar faaliyetleri başkent İstanbul’un çehresini belirli ölçüde değiştirmiş ve kentin haliç kıyıları ve boğazın iki yanında doğru genişlemesine katkı sağlamıştır. Vakfiyelerinden anlaşıldığı kadarıyla İbrâhim Paşa İstanbul ve Nevşehir başta olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinde farklı türden birçok yapı inşa ettirmiştir. İstanbul’daki hayır eserlerinin başında; Şehzadebaşı’nda yer alan, zevcesi Fatma Sultan ile birlikte inşa ettirdiği külliye gelmektedir. Nevşehir’e ise memleketini ihya çabalarının merkezini teşkil eden, dönemin en geniş kapsamlı külliyesini yaptırmıştır. Her iki külliyesi de yapılış amaçları, inşa süreçleri, yerleşim düzenleri, içerdikleri yapılar ve baninin yapı üzerindeki etkisini göstermesi açısından Osmanlı sanatı içerisinde ayrıcalıklı bir yere sahiptir. İbrâhim Paşa’nın bu iki külliyesinde geleneksel üsluptan kopmadan yenilikçi bir tasarımın nasıl başarılı bir şekilde yapılabileceği görülmektedir. Ayrıca külliyelerin düzenlerinde geçmiş kültürlerin kent dokularının 18. yüzyıl Osmanlı şehrinde yansımalarını izlenebilmektedir. Paşanın hayırseverlik ve ilim hâmîliği yönleri bu imar faaliyetleriyle somutlaşmıştır. Damat İbrâhim Paşa kanlı bir isyan neticesinde öldürülmüştür. Belki de yapmak istediği birçok şeye ömrü yetmemiştir. Ancak yaşamı süresince gerçekleştirdiği ıslahatlar ve günümüze miras bıraktığı eserleriyle Osmanlı tarihi içinde önemli bir yer teşkil ettiği söylenebilir.
城里的一个人,在奥斯曼尼的帕夏,在亚伯拉罕的历史上留下了一块牌子。在奥斯曼历史的早期,苏丹三世·艾哈迈德评估了他在未来几年与他一起实施的一系列详尽和更新的基础。亚伯拉罕在帕夏领导下的形象在一定程度上改变了伊斯坦布尔的地区,并加强了城市的森林及其向洞穴两侧的扩张。亚伯拉罕在阿纳多尔的不同地方建造了许多种类的树,这样就可能是伊斯坦布尔帕夏和涅夫希尔的第一棵树。伊斯坦布尔;市政厅是法特玛苏丹的喜悦和他建造的风的地方。Nevşe hir确立了时间的巨大扩张,将其国家确定为其多样化努力的中心。浴缸结构的建造目的、建造过程、安置安排、建造和影响与奥斯曼艺术截然不同。在这两种文化中,亚伯拉罕看到了一种新的设计如何在不打破传统的情况下取得成功。此外,第十八届城市博士按古代文化的骨灰顺序排列。几个世纪以来,在奥斯曼尼亚市。周日的慈善和科学活动受到了这些图像活动的影响。大马士革因为亚伯拉罕和帕夏的血腥行为而被杀害。也许他没有生活在很多他想做的事情中。Ancak yaşamısüresence gerçekleştirdiğiıslahatlar ve günümüze miras bıraktığıeserleriyle Osmanlıtarihiçindeönemli bir yer teşkil ettiğ。
{"title":"NEVŞEHİRLİ DAMAT İBRÂHİM PAŞA’NIN KÜLLİYELERİ ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME","authors":"Erkan Atak","doi":"10.29135/std.1068204","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1068204","url":null,"abstract":"Nevşehirli Damat İbrâhim Paşa Osmanlı tarihinde iz bırakmış devlet adamlarından birisidir. Osmanlı tarihinde “Lâle Devri” olarak adlandırılan dönemde Sultan III. Ahmed ile beraber uyguladığı bir takım ıslahatlar ve ortaya koyduğu yenilikler sonraki yıllarda gerçekleştirilecek köklü ıslahatların temelini teşkil etmiştir. İbrâhim Paşa’nın önderliğinde girişilen imar faaliyetleri başkent İstanbul’un çehresini belirli ölçüde değiştirmiş ve kentin haliç kıyıları ve boğazın iki yanında doğru genişlemesine katkı sağlamıştır. Vakfiyelerinden anlaşıldığı kadarıyla İbrâhim Paşa İstanbul ve Nevşehir başta olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerinde farklı türden birçok yapı inşa ettirmiştir. İstanbul’daki hayır eserlerinin başında; Şehzadebaşı’nda yer alan, zevcesi Fatma Sultan ile birlikte inşa ettirdiği külliye gelmektedir. Nevşehir’e ise memleketini ihya çabalarının merkezini teşkil eden, dönemin en geniş kapsamlı külliyesini yaptırmıştır. Her iki külliyesi de yapılış amaçları, inşa süreçleri, yerleşim düzenleri, içerdikleri yapılar ve baninin yapı üzerindeki etkisini göstermesi açısından Osmanlı sanatı içerisinde ayrıcalıklı bir yere sahiptir. İbrâhim Paşa’nın bu iki külliyesinde geleneksel üsluptan kopmadan yenilikçi bir tasarımın nasıl başarılı bir şekilde yapılabileceği görülmektedir. Ayrıca külliyelerin düzenlerinde geçmiş kültürlerin kent dokularının 18. yüzyıl Osmanlı şehrinde yansımalarını izlenebilmektedir. Paşanın hayırseverlik ve ilim hâmîliği yönleri bu imar faaliyetleriyle somutlaşmıştır. Damat İbrâhim Paşa kanlı bir isyan neticesinde öldürülmüştür. Belki de yapmak istediği birçok şeye ömrü yetmemiştir. Ancak yaşamı süresince gerçekleştirdiği ıslahatlar ve günümüze miras bıraktığı eserleriyle Osmanlı tarihi içinde önemli bir yer teşkil ettiği söylenebilir.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-11-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"44173649","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
ÖZET Osmanlı mimarisi ve sanatının izleri, Anadolu’nun yanı sıra devletin hüküm sürdüğü Ortadoğu, Afrika, Avrupa gibi farklı coğrafyalarda da görülmektedir. Balkan toprakları da tıpkı diğerleri gibi, Osmanlı’nın yaklaşık beş yüzyıl boyunca süren hakimiyeti esnasında sayısız eserin bırakıldığı yerlerden biridir. Yakova merkez ve köylerindeki günümüze ulaşmış mimari eserleriyle ve 1999 Kosova Savaşı’nda aldığı ağır hasara rağmen hala daha canlılığını koruyan çarşılarıyla Türk şehir dokusunu günümüze taşıyan merkezlerin başında gelir. Balkan coğrafyasındaki savaş, istila, doğal afetler gibi yaşanmış olan olumsuzlukların nedeniyle yapıların büyük çoğunluğu yok olmuş; varlığını sürdürenler ise, geçirdikleri onarımlarla günümüze ulaşmışlardır. Yakova’nın Rugova köyünde kitabesine göre 1580 yılına tarihlenen Hasan Ağa Camii de geçirdiği onarımlarla günümüze ulaşmış yapılardan biridir. Makalede cami mimari ve süsleme özellikleri ile tanıtılarak, hazırlanan rölöve ve restitüston planıyla da inşa evreleri tartışılıp değerlendirilmiştir. Kosova’nın merkezden uzak köylerinde camilerin hemen hepsi, Anadolu’da da yaygın bir şekilde görüldüğü gibi, dikine dikdörtgen planlı düz ahşap tavanlı ve ahşap kubbeli olarak inşa edilmişlerdir. Rugova köyünde yer alan Hasan Ağa Camii; merkezi plan şemasına sahip harimi ile diğer köy camilerinden ayrılmakta ve merkezdeki yapılarla da boy ölçüşmektedir.
ÖZET的奥斯曼建筑师和艺术观察也出现在中东、非洲、欧洲以及阿纳多卢的不同图片中。和其他地方一样,巴尔干半岛是奥斯曼利被遗弃了大约五个世纪的地方之一。雅科娃中心和村庄的建筑师们的建造,以及它在1999年科索沃战争中遭受的严重破坏,仍然是土耳其城市对这一天影响的核心。绝大多数建筑都因巴尔干半岛的战争、高温和自然灾害而被毁。那些执行其实质内容的人已经通过他们的修复到达了我们的时代。Yakova'nın Rugova köyünde kitabesine göre 1580 yılına tarihlenn Hasan AğA Camii de geçirdiği onarımlarla günümüze ulaşmışyapılardan biridir。本文从建筑师的设计、区域的设计和复原方案等方面对建筑师和装饰的特点进行了讨论和评价。在科索沃,窗户现在建在偏远的村庄,在阿纳多卢,正如人们通常看到的那样,是按计划建造的四折木树和立方体窗户。Hasan Network Camii,位于Rugova村,中心计划是测量地图、其他村庄窗户和中心树木的大小。
{"title":"Kosova’da Bir Köy Camisi: Rugova Hasan Ağa Camii","authors":"Rüçhan Bubur","doi":"10.29135/std.1098533","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1098533","url":null,"abstract":"ÖZET \u0000Osmanlı mimarisi ve sanatının izleri, Anadolu’nun yanı sıra devletin hüküm sürdüğü Ortadoğu, Afrika, Avrupa gibi farklı coğrafyalarda da görülmektedir. Balkan toprakları da tıpkı diğerleri gibi, Osmanlı’nın yaklaşık beş yüzyıl boyunca süren hakimiyeti esnasında sayısız eserin bırakıldığı yerlerden biridir. Yakova merkez ve köylerindeki günümüze ulaşmış mimari eserleriyle ve 1999 Kosova Savaşı’nda aldığı ağır hasara rağmen hala daha canlılığını koruyan çarşılarıyla Türk şehir dokusunu günümüze taşıyan merkezlerin başında gelir. Balkan coğrafyasındaki savaş, istila, doğal afetler gibi yaşanmış olan olumsuzlukların nedeniyle yapıların büyük çoğunluğu yok olmuş; varlığını sürdürenler ise, geçirdikleri onarımlarla günümüze ulaşmışlardır. \u0000Yakova’nın Rugova köyünde kitabesine göre 1580 yılına tarihlenen Hasan Ağa Camii de geçirdiği onarımlarla günümüze ulaşmış yapılardan biridir. Makalede cami mimari ve süsleme özellikleri ile tanıtılarak, hazırlanan rölöve ve restitüston planıyla da inşa evreleri tartışılıp değerlendirilmiştir. \u0000Kosova’nın merkezden uzak köylerinde camilerin hemen hepsi, Anadolu’da da yaygın bir şekilde görüldüğü gibi, dikine dikdörtgen planlı düz ahşap tavanlı ve ahşap kubbeli olarak inşa edilmişlerdir. Rugova köyünde yer alan Hasan Ağa Camii; merkezi plan şemasına sahip harimi ile diğer köy camilerinden ayrılmakta ve merkezdeki yapılarla da boy ölçüşmektedir.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-11-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48080293","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Çini sanatı örnekleri Türk ve İslam coğrafyalarında, pek çok dini ve sivil yapıda bezeme unsuru olarak karşımıza çıkan nadide ve özel miraslardan biridir. İran devletinin önemli dönemlerinden biri olan Safeviler dönemi, birçok sanat kolunun bilhassa minyatür ve çini sanatının altın çağı olarak tanımlayabileceğimiz örneklerle doludur. Safevi çini sanatı, farklı coğrafyaların çini örnekleriyle birlikte ele alındığında, özgün bir kimlik sergilemektedir. Bu özgünlüğü özellikle de figürlü çinilere borçludur. Bu dönemde çini sanatı kendi içerisinde büyük değişimler yaşamıştır. Saray, köşk ve hamamlar gibi sivil yapılarda iç ve dış mekânları bezeyen çiniler arasında dönemin ruhunu yansıtan insan tasvirleri dikkatimizi çekmektedir. Bu bezemeler, yapıldıkları dönemin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik özelliklerini yansıtması açısından Safevi çini sanatı içerisinde önemli bir yere sahiptir. Çini örnekleri arasında yer alan insan figürlü çiniler, her açıdan Safevi toplumunun gelişimini ve değişimini vurgulama özelliği taşımaktadır. Bu bakımdan özgünlük taşıyan çiniler, ikonografik ve üslupsal açıdan tanımlanarak, Safevi Sanatı açısından değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu makalede İsfahan Minyatür Okulu, Nakkaş Rıza Abbasi Üslubu ve onun yolunu izleyen talebelerinin 16. ve 17. yüzyılların çini bezemelerindeki etkileri ele alınacaktır. Minyatür sanatının çiniler üzerindeki etkisini incelediğimizde özellikle tek yapraklı minyatürlerin diğer kitap minyatür gruplarına göre daha etkili olduğunu görmekteyiz. Bu etkiler daha çok insan figürü içeren çinilerde dikkati çekmektedir. Araştırmamızda Safevi mimarisinde kullanılan figürlü çinilerle dönemin çinilerini etkileyen tek yapraklı minyatürler karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Bu çalışma kapsamında, sanatçılar ve eserleri hakkında, dijital ortamlardan ve basılı eserlerden yazılı ve görsel kaynaklar elde edilmiş ayrıca çeşitli kütüphane arşivlerinden yararlanılmıştır.
{"title":"16-17. Yüzyıl İran Çini Sanatında Görülen İnsan Figürleri ve Üslupsal Açıdan Rıza Abbasi’nin Rolü ve Önemi","authors":"Pari MALEKZADEH BAROUGH, Sevgi Parlak","doi":"10.29135/std.1106112","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1106112","url":null,"abstract":"Çini sanatı örnekleri Türk ve İslam coğrafyalarında, pek çok dini ve sivil yapıda bezeme unsuru olarak karşımıza çıkan nadide ve özel miraslardan biridir. İran devletinin önemli dönemlerinden biri olan Safeviler dönemi, birçok sanat kolunun bilhassa minyatür ve çini sanatının altın çağı olarak tanımlayabileceğimiz örneklerle doludur. Safevi çini sanatı, farklı coğrafyaların çini örnekleriyle birlikte ele alındığında, özgün bir kimlik sergilemektedir. Bu özgünlüğü özellikle de figürlü çinilere borçludur. Bu dönemde çini sanatı kendi içerisinde büyük değişimler yaşamıştır. Saray, köşk ve hamamlar gibi sivil yapılarda iç ve dış mekânları bezeyen çiniler arasında dönemin ruhunu yansıtan insan tasvirleri dikkatimizi çekmektedir. Bu bezemeler, yapıldıkları dönemin sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik özelliklerini yansıtması açısından Safevi çini sanatı içerisinde önemli bir yere sahiptir. Çini örnekleri arasında yer alan insan figürlü çiniler, her açıdan Safevi toplumunun gelişimini ve değişimini vurgulama özelliği taşımaktadır. Bu bakımdan özgünlük taşıyan çiniler, ikonografik ve üslupsal açıdan tanımlanarak, Safevi Sanatı açısından değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu makalede İsfahan Minyatür Okulu, Nakkaş Rıza Abbasi Üslubu ve onun yolunu izleyen talebelerinin 16. ve 17. yüzyılların çini bezemelerindeki etkileri ele alınacaktır. Minyatür sanatının çiniler üzerindeki etkisini incelediğimizde özellikle tek yapraklı minyatürlerin diğer kitap minyatür gruplarına göre daha etkili olduğunu görmekteyiz. Bu etkiler daha çok insan figürü içeren çinilerde dikkati çekmektedir. Araştırmamızda Safevi mimarisinde kullanılan figürlü çinilerle dönemin çinilerini etkileyen tek yapraklı minyatürler karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Bu çalışma kapsamında, sanatçılar ve eserleri hakkında, dijital ortamlardan ve basılı eserlerden yazılı ve görsel kaynaklar elde edilmiş ayrıca çeşitli kütüphane arşivlerinden yararlanılmıştır.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-11-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"46741684","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}