Devletin kültür ve sanat politikalarının Halkevleri aracılığıyla programlı bir şekilde yürütüldüğü Erken Cumhuriyet döneminde (1923-1950), yeni rejimin ideolojisini anlatmak amacıyla sanatın gücünden yararlanılmış; sanatçılar, devrimi yansıtan görsellerle bu sürece yön vermede katkı sağlamışlardır. Özellikle, ülke çapında faaliyet gösteren Halkevleri tarafından çıkarılan dergiler, Cumhuriyet ideolojisinin ve devrim ilkelerinin yayılmasında etkili olmuşlardır. Yeni rejimin yazılı ve görsel sözcülüğünü üstlenen Ankara Halkevi dergisi Ülkü, Türk dili, devrimler, felsefe, tarih, edebiyat, müzik ve sanat politikaları gibi çeşitli alanlardaki yazılarının yanı sıra içerik ile uyumluluk gösteren kapak tasarımları açısından da önem arz etmektedir. Şubat 1933 ile Ağustos 1950 tarihleri arasında 272 sayı yayınlanan Ülkü dergisi kapaklarında tipografi, fotoğraf ve sanatçı çizimleri yer almıştır. 16 Aralık 1941- Ekim 1947 tarihleri arasına denk gelen ve bu çalışmaya konu edilen 89 kapağın büyük bir çoğunluğu Cumhuriyet döneminin öne çıkan sanatçıları tarafından tasarlanmıştır. Söz konusu kapaklarda yurt manzaraları, Anadolu insanının yaşantısı, folklorik özellikleri, köy ve köylüler, kadınlar, başkent Ankara ve çevresi, Cumhuriyet liderleri, milli bayramlar kutlamaları, anıt heykel uygulamaları, modern yaşam biçimleri ve mekânları gibi konular ele alınmıştır. Ülkü dergisiyle ilgili yapılmış çok sayıda çalışma olmakla birlikte, kapak tasarımlarına odaklanan bir çalışmanın olmaması bu araştırmanın yapılma isteğini doğurmuştur. Bu makalede, Cumhuriyet’in yeni bir toplum yaratma tahayyülü ve yaşam pratiklerinin dergi kapaklarına nasıl yansıtıldığı ve sözel/yazınsal dildeki Cumhuriyet ideolojisi ve devrim ilkelerinin yine bu kapaklar yoluyla görsel dile nasıl tercüme edildiği ortaya konacaktır.
在共和国早期,公众通过文化和艺术政策以编程的方式使用了新政权的理念(1923–1950),新政权的思想也被用于艺术;艺术家们通过看到革命而对这一过程做出了贡献。特别是全国人民发行的杂志,有效地传播了共和思想和革命原则。国家、土耳其语、革命、哲学、历史、文学、音乐和艺术政策在处理与《安卡拉人民》杂志内容兼容的报道设计方面也很重要,该杂志包括新政权的书面和视觉词典。1933年2月至1950年8月,272本全国性杂志的封面包括图片、照片和艺术家。从1941年12月16日到1947年10月,共和党时代的早期艺术家设计了89扇紧闭的门。在故事的封面上,安纳托利亚人的生活,民俗的财产,村庄和村庄,妇女,安卡拉首都和环境,共和国领导人,国庆节的庆祝活动,雕像申请的纪念,现代生活方式和场所。Ülküdergisiyle ilgili yapılmışçok sayıdaçalışma olmakla birlikte,kapak tasarımlarına odaklanan birçalşmanın olmamasıbu araştırmanın yapşlma isteğini doğurmuştur。在这篇文章中,文字语言中的共和意识形态和革命将展示新社区的创造力和生活实践如何反映在杂志的报道上,以及如何通过这些标题将其翻译成视觉语言。
{"title":"ÜLKÜ DERGİSİ KAPAK TASARIMLARI: CUMHURİYET İDEOLOJİSİNİN GÖRSEL TEMSİLİ","authors":"Esra ÖZKAN KOÇ, Suna AYDIN ALTAY","doi":"10.29135/std.1110972","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1110972","url":null,"abstract":"Devletin kültür ve sanat politikalarının Halkevleri aracılığıyla programlı bir şekilde yürütüldüğü Erken Cumhuriyet döneminde (1923-1950), yeni rejimin ideolojisini anlatmak amacıyla sanatın gücünden yararlanılmış; sanatçılar, devrimi yansıtan görsellerle bu sürece yön vermede katkı sağlamışlardır. Özellikle, ülke çapında faaliyet gösteren Halkevleri tarafından çıkarılan dergiler, Cumhuriyet ideolojisinin ve devrim ilkelerinin yayılmasında etkili olmuşlardır. \u0000 \u0000Yeni rejimin yazılı ve görsel sözcülüğünü üstlenen Ankara Halkevi dergisi Ülkü, Türk dili, devrimler, felsefe, tarih, edebiyat, müzik ve sanat politikaları gibi çeşitli alanlardaki yazılarının yanı sıra içerik ile uyumluluk gösteren kapak tasarımları açısından da önem arz etmektedir. \u0000 \u0000Şubat 1933 ile Ağustos 1950 tarihleri arasında 272 sayı yayınlanan Ülkü dergisi kapaklarında tipografi, fotoğraf ve sanatçı çizimleri yer almıştır. 16 Aralık 1941- Ekim 1947 tarihleri arasına denk gelen ve bu çalışmaya konu edilen 89 kapağın büyük bir çoğunluğu Cumhuriyet döneminin öne çıkan sanatçıları tarafından tasarlanmıştır. Söz konusu kapaklarda yurt manzaraları, Anadolu insanının yaşantısı, folklorik özellikleri, köy ve köylüler, kadınlar, başkent Ankara ve çevresi, Cumhuriyet liderleri, milli bayramlar kutlamaları, anıt heykel uygulamaları, modern yaşam biçimleri ve mekânları gibi konular ele alınmıştır. \u0000 \u0000Ülkü dergisiyle ilgili yapılmış çok sayıda çalışma olmakla birlikte, kapak tasarımlarına odaklanan bir çalışmanın olmaması bu araştırmanın yapılma isteğini doğurmuştur. Bu makalede, Cumhuriyet’in yeni bir toplum yaratma tahayyülü ve yaşam pratiklerinin dergi kapaklarına nasıl yansıtıldığı ve sözel/yazınsal dildeki Cumhuriyet ideolojisi ve devrim ilkelerinin yine bu kapaklar yoluyla görsel dile nasıl tercüme edildiği ortaya konacaktır.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-11-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47850742","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Batılı sanat eleştirisi disiplininde 18. yüzyılın başında önemli bir kırılma gerçekleşti. Sözkonusu yüzyıla kadar bir sanat ürününü, özellikle de bir resmi değerlendirirken sanatçının biyografisiyle ya da şiirle yan yana getiren yaklaşımlar; görsel sanatlar eleştirisini edebi kuramlara dayalı olarak gerçekleştiriyordu. 18. yüzyılda önce Roger de Piles, ardından Jonathan Richardson, sanat eleştirisini; biçimsel niteliklerin önemine vurgu yaparak sanat eleştirisini edebiyat kuramından ayırdılar. Her ikisi de aynı zamanda ressam olan bu eleştirmenlerin çalışmaları bugün bize temelsiz ve bir sanat eserinin liyakat değerini belirleme açısından kuşkulu gibi görünebilecek nitelikte olsa da modern sanat eleştirisi temellerini onların çabalarına borçludur. Bu makalede söz konusu iki sanat eleştirmeninin, bir sanatçının ya da sanat eserinin liyakat değerini ölçmek için geliştirdikleri ölçme araçları (ölçekler) ve kuramları incelendi. Söz konusu ölçekler, 18. yüzyıl sanat eleştirisi için çok yaygın bir ilgi gördü. Sadece resim alanında değil de müzik, matematik, şiir gibi farklı alanlara uygulandılar. Romantik hareketin ortaya çıkmasından sonra, 19. yüzyılın ilk on yılından sonra bu ölçekler, kuşkulu ve yetersiz görülmeye başlandı ve ölçekler sanat eleştirisi alanında popülerliğini yitirdi. Makale literatür taramasına ve doküman incelemesine dayalı olarak gerçekleştirildi. Ana dökümanlar, Roger de Piles’nin ve Jonathan Richardson’un 18. yüzyılda yayımlanmış olan kitaplarıdır.
18在西方艺术批评学科。本世纪初发生了一次重大的崩溃。Sözkonusu yüzyıla kadar bir sanatürünün,özellikle de bir resmi değerlendirirken sanatçının biyografisile ya daşiirle yan yana getiren yaklaşımlar;视觉艺术分析是根据书面规则进行的。18世纪,罗杰·德·皮尔斯紧随其后的是艺术家评论家乔纳森·理查森;他们通过强调形式品质的重要性,将艺术批评与文学构成区分开来。今天,这两位评论家都是画家,他们努力识别艺术家作品的轻价值,这为我们奠定了现代艺术批评的基础。在这篇文章中,考察了艺术家、艺术家或艺术家为衡量艺术作品的相对价值而制定的衡量工具和规则。单词的大小,18。他对几个世纪以来的艺术批评很感兴趣。它们被用于音乐、数学、诗歌的不同领域,而不仅仅是绘画领域。浪漫主义运动出现后,19yüzyılın ilk on yılşndan sonra buölçekler,kuşkulu ve yetersiz görülmeye başlandıveölüekler sanat eleştirisi alanında popülerliğini yitirdi。这篇文章是在文献扫描和文献分析的基础上进行的。主要论文是罗杰·德·皮尔斯和乔纳森·理查森的《18岁》。出版于几个世纪。
{"title":"Sanat Eleştirisinin Edebi Eleştiriden Kopuşu ve 18. Yüzyılda Eleştiri Ölçekleri","authors":"Nimet Keser","doi":"10.29135/std.1042295","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1042295","url":null,"abstract":"Batılı sanat eleştirisi disiplininde 18. yüzyılın başında önemli bir kırılma gerçekleşti. Sözkonusu yüzyıla kadar bir sanat ürününü, özellikle de bir resmi değerlendirirken sanatçının biyografisiyle ya da şiirle yan yana getiren yaklaşımlar; görsel sanatlar eleştirisini edebi kuramlara dayalı olarak gerçekleştiriyordu. 18. yüzyılda önce Roger de Piles, ardından Jonathan Richardson, sanat eleştirisini; biçimsel niteliklerin önemine vurgu yaparak sanat eleştirisini edebiyat kuramından ayırdılar. Her ikisi de aynı zamanda ressam olan bu eleştirmenlerin çalışmaları bugün bize temelsiz ve bir sanat eserinin liyakat değerini belirleme açısından kuşkulu gibi görünebilecek nitelikte olsa da modern sanat eleştirisi temellerini onların çabalarına borçludur. Bu makalede söz konusu iki sanat eleştirmeninin, bir sanatçının ya da sanat eserinin liyakat değerini ölçmek için geliştirdikleri ölçme araçları (ölçekler) ve kuramları incelendi. Söz konusu ölçekler, 18. yüzyıl sanat eleştirisi için çok yaygın bir ilgi gördü. Sadece resim alanında değil de müzik, matematik, şiir gibi farklı alanlara uygulandılar. Romantik hareketin ortaya çıkmasından sonra, 19. yüzyılın ilk on yılından sonra bu ölçekler, kuşkulu ve yetersiz görülmeye başlandı ve ölçekler sanat eleştirisi alanında popülerliğini yitirdi. Makale literatür taramasına ve doküman incelemesine dayalı olarak gerçekleştirildi. Ana dökümanlar, Roger de Piles’nin ve Jonathan Richardson’un 18. yüzyılda yayımlanmış olan kitaplarıdır.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-10-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"42460104","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu makalenin araştırma konusunu, İzmir’in Konak ilçesine bağlı İkiçeşmelik mahallesinde bulunan İzmir Agios Ioannis Teologos Kilisesi’nin çeşmesi oluşturmaktadır. İzmir’in kozmopolit kent yapısının mimariye yansımasının en özgün örneklerinden olan Agios Ioannis Teologos Kilisesi, İzmirli Rum Ortodokos cemaati tarafından 1804 yılında inşa ettirilmiş. Yapı, günümüze büyük ölçüde tahrip olmuş vaziyette ulaşmıştır. Agios Ioannis Teologos Kilisesi’nin müştemilat kısmıyla organik bütünlük içerisinde olan çeşmesi, plasterlerle sınırlandırılmış sivri kemerli bir niş içerisindedir. Çeşme, mermer malzemeli ayna taşındaki; Batılılaşma Dönemi süsleme unsurlarından (Barok, Rokoko, Ampir, Neoklasik ve Oryantalizm), natürmorttan, kent tasvirinden, bitkisel süslemelerden ve objeden oluşan zengin süsleme repertuarıyla önem arz eden bir örnektir. Çeşmede yer alan süsleme unsurları da yapı gibi zamanla tahrip olmuştur. Konuya ilişkin yapılan arazi çalışması sırasında, çeşmenin stampajı alınmış, ofis çalışmaları sırasında ise fotoğraflar yardımıyla çeşmenin süslemelerine ait çizimler yapılmıştır. Bu bağlamda, ilgili çeşmenin mimari özellikleri ve süsleme unsurları incelenerek, Osmanlı mimarisindeki ve özellikle de yakın çevrede yer alan diğer çeşme örnekleri arasındaki yeri ve benzerlikleri saptanacaktır.
Bu makalenin araştırma konusunu,伊兹密尔在Konak ilçesine bağlı伊兹密尔Agios Ioannis Teologos Kilisesi'ninçeşmesi oluşturmaktadır。Agios Ioannis Teologos是伊兹密尔这座国际化城市的建筑师,由伊斯兰罗马东正教社区于1804年建造。我们的日子已经过去很久了。Agios Ioannis Teologos是冰川内有机完整性的专用来源,石膏仅限于灰骨。光源是反射镜上的金属材料;战斗Dönemline装饰(Barok、Rokoko、Ampyr、Neoklasik和Oryantalism)、自然主义、城市设计、蔬菜装饰和丰富的物品装饰的例子很重要。沙漠中田野的美丽元素在施工过程中被破坏了。在该地区工作的过程中,来源被打印出来,在办公室工作中,照片是从来源的装饰中绘制的。在这方面,建筑师的特征和装饰来源将探讨奥斯曼建筑师的位置和相似之处,尤其是周围的环境。
{"title":"İZMİR AGİOS IOANNİS TEOLOGOS KİLİSESİ ÇEŞMESİ","authors":"Levent Efe Arli, Aygül Uçar","doi":"10.29135/std.1122147","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1122147","url":null,"abstract":"Bu makalenin araştırma konusunu, İzmir’in Konak ilçesine bağlı İkiçeşmelik mahallesinde bulunan İzmir Agios Ioannis Teologos Kilisesi’nin çeşmesi oluşturmaktadır. İzmir’in kozmopolit kent yapısının mimariye yansımasının en özgün örneklerinden olan Agios Ioannis Teologos Kilisesi, İzmirli Rum Ortodokos cemaati tarafından 1804 yılında inşa ettirilmiş. Yapı, günümüze büyük ölçüde tahrip olmuş vaziyette ulaşmıştır. \u0000 Agios Ioannis Teologos Kilisesi’nin müştemilat kısmıyla organik bütünlük içerisinde olan çeşmesi, plasterlerle sınırlandırılmış sivri kemerli bir niş içerisindedir. Çeşme, mermer malzemeli ayna taşındaki; Batılılaşma Dönemi süsleme unsurlarından (Barok, Rokoko, Ampir, Neoklasik ve Oryantalizm), natürmorttan, kent tasvirinden, bitkisel süslemelerden ve objeden oluşan zengin süsleme repertuarıyla önem arz eden bir örnektir. Çeşmede yer alan süsleme unsurları da yapı gibi zamanla tahrip olmuştur. Konuya ilişkin yapılan arazi çalışması sırasında, çeşmenin stampajı alınmış, ofis çalışmaları sırasında ise fotoğraflar yardımıyla çeşmenin süslemelerine ait çizimler yapılmıştır. Bu bağlamda, ilgili çeşmenin mimari özellikleri ve süsleme unsurları incelenerek, Osmanlı mimarisindeki ve özellikle de yakın çevrede yer alan diğer çeşme örnekleri arasındaki yeri ve benzerlikleri saptanacaktır.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-10-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"44512341","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Çalışmamızda, Bizans kiliselerinin ışık kaynakları olan cam objeler konusunda kısa bir bilgi aktarımının ardından, arkeolojik verilere göre, “Anaia kilisesinde ışık nasıl ve ne şekilde sağlanmaktaydı?” sorusuna yanıt bulunmaya çalışılacaktır. Pencere camı ve kandil buluntularından ne kadarının anıtsal kilisenin günlük kullanım gereçlerine ait olduğunu kestirmek pek kolay değildir. Çünkü tahminen 13. yüzyıl ortalarında depremle yıkılmış olan büyük kilise, kısa bir aradan sonra, özellikle güney ve kuzey yan neflerde, yıkıntılar kısmen temizlenerek camcıların atölyelerine dönüşmüştü. Kadıkalesi kazılarının yirmi bini aşan cam parçasına ilişkin veriler içinde, pek çoğu ticari üretime ait görünmektedir. Çeşitli cam eşya parçalarının ilk iki sırasında yer alan pencere camı ve kandil buluntularının hangilerinin yapıyla ilişkili olduğunun tartışılması bu yazımızın amacını oluşturacaktır.
{"title":"BİZANSIN CAM IŞIK KAYNAKLARI: ANAİA PİSKOPOSLUK KİLİSESİ AYDINLATMASINA İLİŞKİN ÖN GÖRÜLER","authors":"Tümay Hazinedar Coşkun","doi":"10.29135/std.1074638","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1074638","url":null,"abstract":"Çalışmamızda, Bizans kiliselerinin ışık kaynakları olan cam objeler konusunda kısa bir bilgi aktarımının ardından, arkeolojik verilere göre, “Anaia kilisesinde ışık nasıl ve ne şekilde sağlanmaktaydı?” sorusuna yanıt bulunmaya çalışılacaktır. \u0000 Pencere camı ve kandil buluntularından ne kadarının anıtsal kilisenin günlük kullanım gereçlerine ait olduğunu kestirmek pek kolay değildir. Çünkü tahminen 13. yüzyıl ortalarında depremle yıkılmış olan büyük kilise, kısa bir aradan sonra, özellikle güney ve kuzey yan neflerde, yıkıntılar kısmen temizlenerek camcıların atölyelerine dönüşmüştü. Kadıkalesi kazılarının yirmi bini aşan cam parçasına ilişkin veriler içinde, pek çoğu ticari üretime ait görünmektedir. Çeşitli cam eşya parçalarının ilk iki sırasında yer alan pencere camı ve kandil buluntularının hangilerinin yapıyla ilişkili olduğunun tartışılması bu yazımızın amacını oluşturacaktır.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-10-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"43098550","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ahşapla tarih boyunca ilişkide olunmuştur. Bu ilişki habitatta bulunanın direkt kullanılmasından endüstriyel üretime kadar gelmiştir. Ahşapla en derin ilişkinin marangozlukta olduğu söylenebilir. Marangozluk yüz yıllardır en temel zanaatlardan biri olmuştur. Ahşabı, biçimi-formu insani tinle bir araya getiren, yılların emeği ile bu zanaat, günümüz dünyasında endüstri ve kapitalizm altında oldukça zayıflamış, sayısal olarak azalmıştır. Birçok değerli zanaatkarın ekonomik sebeplerle iş bıraktığı, kapitalizm karşısında duramadığı karşılaşılan bir durumdur. Zanaatın içinde var olan insani tin, biçime duyulan tutku, işe duyulan saygı ve en önemlisi niteliğe duyulan aşk endüstri üretiminde pek nadir karşılaşılan nüvelerdir. Çalışma, günümüzde hala varlığını sürdüren ancak azalan marangozluk zanaatını anlamak-anlamlandırmak ve örüntülerini geleceğe taşımak için oluşturulmuştur. Bu temel amaç çerçevesinde endüstriyi yükseltebilecek nüveleri keşfetmekte araştırmanın gayelerinden birisidir. Araştırma örneklemini; karşılaştırmayı sağlayabilmek için, geçmişten günümüze gelmiş ve hem tradisyonel üretimi hem de endüstri üretimini bünyesinde barındırmış/barındıran bir firma oluşturmaktadır. Çalışmada; sözlü tarih çalışması, ürün incelemesi ve fotoğraflanması, tasarım hikayelerinin araştırılması, atölye ziyaretleri ve üretim incelemesi gibi teknikler kullanılmıştır. Sonuçta, günümüz mobilya sektörüne yeni bir soluk getirebilmek için ihtiyaç duyulduğu düşünülen “nitelik” kavramı çerçevesinde tasarımcı, üretici ve firmalara niteliğe yönelik bir öneri sunulmuştur. Bu niteliği oluşturan “davranış modeli” ve “zihin yapısı” ile sektörde gerekli olduğuna inanılan gelişimin sağlanabileceği düşünülmektedir.
{"title":"GÜNÜMÜZDE MOBİLYA ZANAATININ DURUMU VE ENDÜSTRİNİN ROTASI; “GÖNEN MOBİLYA ÖRNEĞİ”","authors":"Ahmet Şadi Ardatürk","doi":"10.29135/std.1098698","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1098698","url":null,"abstract":"Ahşapla tarih boyunca ilişkide olunmuştur. Bu ilişki habitatta bulunanın direkt kullanılmasından endüstriyel üretime kadar gelmiştir. Ahşapla en derin ilişkinin marangozlukta olduğu söylenebilir. \u0000Marangozluk yüz yıllardır en temel zanaatlardan biri olmuştur. Ahşabı, biçimi-formu insani tinle bir araya getiren, yılların emeği ile bu zanaat, günümüz dünyasında endüstri ve kapitalizm altında oldukça zayıflamış, sayısal olarak azalmıştır. Birçok değerli zanaatkarın ekonomik sebeplerle iş bıraktığı, kapitalizm karşısında duramadığı karşılaşılan bir durumdur. \u0000Zanaatın içinde var olan insani tin, biçime duyulan tutku, işe duyulan saygı ve en önemlisi niteliğe duyulan aşk endüstri üretiminde pek nadir karşılaşılan nüvelerdir. \u0000Çalışma, günümüzde hala varlığını sürdüren ancak azalan marangozluk zanaatını anlamak-anlamlandırmak ve örüntülerini geleceğe taşımak için oluşturulmuştur. Bu temel amaç çerçevesinde endüstriyi yükseltebilecek nüveleri keşfetmekte araştırmanın gayelerinden birisidir. \u0000Araştırma örneklemini; karşılaştırmayı sağlayabilmek için, geçmişten günümüze gelmiş ve hem tradisyonel üretimi hem de endüstri üretimini bünyesinde barındırmış/barındıran bir firma oluşturmaktadır. \u0000Çalışmada; sözlü tarih çalışması, ürün incelemesi ve fotoğraflanması, tasarım hikayelerinin araştırılması, atölye ziyaretleri ve üretim incelemesi gibi teknikler kullanılmıştır. \u0000Sonuçta, günümüz mobilya sektörüne yeni bir soluk getirebilmek için ihtiyaç duyulduğu düşünülen “nitelik” kavramı çerçevesinde tasarımcı, üretici ve firmalara niteliğe yönelik bir öneri sunulmuştur. Bu niteliği oluşturan “davranış modeli” ve “zihin yapısı” ile sektörde gerekli olduğuna inanılan gelişimin sağlanabileceği düşünülmektedir.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-10-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"44687475","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
17. yüzyıl İstanbul minarelerinde, Klasik Dönem Osmanlı mimarisi özelliklerinin devam ettiği görülmektedir. 18. yüzyıla gelindiğinde, Batılı üslupların etkisiyle minarelerin form ve süsleme özelliklerinde değişimler başlamıştır. 19. yüzyıl İstanbul minarelerinin ise dönemin değişen beğeni anlayışına paralel, ilk bakışta fark edilebilecek yeni bir tarza büründüğü görülür. Minareler, ince ve uzun mimarisiyle oldukça kırılgan bir yapıya sahiptirler. Zaman içerisinde çeşitli sebeplerle kısmen ya da tamamen yıkılan minarelerin, bazen özgün şekliyle bazen ise içinde bulunulan dönemin üslubuna göre yenilendiği görülmektedir. Bu durum minarelerin tarihlendirilmesini zorlaştırmaktadır. Bu sebeple, 19. yüzyıl minarelerinin genel özelliklerini ortaya koymayı amaçlayan bu çalışmada, sadece 19. yüzyılda inşa edilmiş camilerin minareleri ele alınmıştır. 19. yüzyıl İstanbul minarelerinin en dikkat çekici özelliklerinden biri, hünkar kasrıyla bir bütünlük içinde inşa edilmiş olmalarıdır. Kaideler uzamış, kimi zaman beden duvarı içinde eriyerek, yapı cephesinin bir parçası gibi düzenlenmiştir. Daha çok bir süsleme unsuru haline dönüşmüş olan bilezikli ve soğanvari formlu pabuçlar, 19. yüzyıla özgüdür. Minare gövdeleri uzamış ve incelmiştir. Şerefe, bu dönem minarelerinde en çok değişimin olduğu mimari elemanlardan biridir. Şerefe altlığında, 18. yüzyıldan itibaren karşımıza çıkan, iç bükey ve dış bükey silmelerden oluşan bilezikli geçişler bu dönemde de kullanılmıştır. Bununla birlikte, şerefe altlığının adeta korint başlığa benzer bir düzenlemeye sahip olduğu örnekler, 19. yüzyılda karşımıza çıkmaktadır. Bir grup örnek ise İran minarelerini hatırlatır nitelikteki galerili şerefesiyle dikkat çeker. Minarelerin petek bölümleri, gövde de olduğu gibi incelip uzamıştır. Farklı formlardaki taş külah inşası, yine bu döneme özgü bir özelliktir. Alemler, form ve süsleme özellikleri açısından Batılı üslupların etkisiyle şekillenmiştir.
{"title":"19. Yüzyıl İstanbul Minarelerinin Konum, Form, Malzeme ve Süsleme Özellikleri","authors":"Zeynep ÖZKAN TEKNECİ, Bozkurt Ersoy","doi":"10.29135/std.1127082","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1127082","url":null,"abstract":"17. yüzyıl İstanbul minarelerinde, Klasik Dönem Osmanlı mimarisi özelliklerinin devam ettiği görülmektedir. 18. yüzyıla gelindiğinde, Batılı üslupların etkisiyle minarelerin form ve süsleme özelliklerinde değişimler başlamıştır. 19. yüzyıl İstanbul minarelerinin ise dönemin değişen beğeni anlayışına paralel, ilk bakışta fark edilebilecek yeni bir tarza büründüğü görülür. \u0000Minareler, ince ve uzun mimarisiyle oldukça kırılgan bir yapıya sahiptirler. Zaman içerisinde çeşitli sebeplerle kısmen ya da tamamen yıkılan minarelerin, bazen özgün şekliyle bazen ise içinde bulunulan dönemin üslubuna göre yenilendiği görülmektedir. Bu durum minarelerin tarihlendirilmesini zorlaştırmaktadır. Bu sebeple, 19. yüzyıl minarelerinin genel özelliklerini ortaya koymayı amaçlayan bu çalışmada, sadece 19. yüzyılda inşa edilmiş camilerin minareleri ele alınmıştır. \u000019. yüzyıl İstanbul minarelerinin en dikkat çekici özelliklerinden biri, hünkar kasrıyla bir bütünlük içinde inşa edilmiş olmalarıdır. Kaideler uzamış, kimi zaman beden duvarı içinde eriyerek, yapı cephesinin bir parçası gibi düzenlenmiştir. Daha çok bir süsleme unsuru haline dönüşmüş olan bilezikli ve soğanvari formlu pabuçlar, 19. yüzyıla özgüdür. Minare gövdeleri uzamış ve incelmiştir. Şerefe, bu dönem minarelerinde en çok değişimin olduğu mimari elemanlardan biridir. Şerefe altlığında, 18. yüzyıldan itibaren karşımıza çıkan, iç bükey ve dış bükey silmelerden oluşan bilezikli geçişler bu dönemde de kullanılmıştır. Bununla birlikte, şerefe altlığının adeta korint başlığa benzer bir düzenlemeye sahip olduğu örnekler, 19. yüzyılda karşımıza çıkmaktadır. Bir grup örnek ise İran minarelerini hatırlatır nitelikteki galerili şerefesiyle dikkat çeker. Minarelerin petek bölümleri, gövde de olduğu gibi incelip uzamıştır. Farklı formlardaki taş külah inşası, yine bu döneme özgü bir özelliktir. Alemler, form ve süsleme özellikleri açısından Batılı üslupların etkisiyle şekillenmiştir.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-10-24","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"44313688","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmamız kapsamında taş oyma eserlerin önemli bir kısmını oluşturan kameolar ve onların üzerinde işlenmiş olan dini tasvirlerden örnekler incelenmiştir. Kameo kelimesinin kökeni net olarak bilinmemekle birlikte, tılsım, muska anlamlarına gelen Arapça khamea kelimesinden türediği düşünülmektedir. Bir diğer görüş ise, mücevherler için kullanılan Yunanca, camabeu ya da camaieul kelimeleri ile ilişkili olduğudur. Ayrıca Süryanice tılsım anlamına gelen chemeia ya da deve hörgücü anlamına gelen camaut kelimesinden türediği de düşünülmektedir. Kameolar farklı çeşitlerde üretilmektedir. Bunlar değerli ve yarı değerli taşlar ile üretilen kameolar ve ayrıca kabuklu deniz hayvanlarının kabukları ile üretilen kabuk kameolardır. Kabuk kameolar, sert materyaller ile yapılan kameolara göre daha dayanıksız olduklarından ve deniz kabuklarından üretildiklerinden günümüze ulaşabilen kabuk kameo sayısı, dayanıklı taşlarla yapılanlara göre daha azdır. Ayrıca pek çok farklı yumuşakçanın kabuğundan üretilen bu kameolar, canlı türüne bağlı olarak farklı renk seçeneklerinin oluşmasına da imkan vermişlerdir. Çalışmamız kapsamında ele aldığımız bir diğer grup kameo, kantaşı ile yapılan kameolardır. Bu taş, özellikle üzerinde doğal olarak barındırdığı kırmızı damlalardan dolayı dini tasvirlerde çoğunlukla tercih edilmiş ve, İsa’nın yaralarından akan kanları tasvir etmek için sanatçılara çok elverişli bir zemin hazırlamıştır. Özellikle 16.yy’da İtalya ve Almanya’da çok tercih edilen bir taş haline gelmiştir. Aynı şekilde kabuk kameolar da 16.yy’da son derece popüler bir hale gelmiş, daha sonraki dönemlerde daha az tercih edilir olsa bile özellikle 20.yy’da İtalya’da yeniden yaygın bir kullanıma kavuşmuştur. Çalışmamız dahilinde hem kabuk kameolar hem de kantaşı kameolardan farklı örnekler sunulmuştur.
这些都是相机的例子,它们创造了石头游戏的重要组成部分,以及它们所进行的宗教设计。虽然cameo一词的起源尚不清楚,但人们认为它源自阿拉伯语khamea的意思。Bir diğer görüşise、mücevherler için kullanılan Yunanca、camabeu ya da camaiul kelimeleri ile ilişkili olduğudur。此外,叙利亚横膈膜被认为来源于一个camaut单词,意思是化学或巨细胞。相机有不同的类型。这些是用贵重和半贵重的石头制成的相机,以及用贝壳动物的贝壳制成的贝壳。根据用重型材料制成的相机的说法,电缆相机的稳定性不如用海底贝壳制成的相机,也不如用实心石头制成的相机。此外,这些由各种软薄片制成的相机可以根据生活类型选择不同的颜色。我们工作区域的另一组相机是由沙子制成的相机。这块石头在宗教设计中特别受欢迎,它自然地放置在上面,为艺术家描绘耶稣伤口流出的鲜血提供了一个非常实惠的基础。特别是,它在16世纪成为意大利和德国非常喜欢的石头。同样,货架相机在16世纪变得非常流行,尽管在后来的时代,尤其是在20世纪的意大利,它们更不受欢迎。Çalışmamız dahilide hem kabuk kameolar hem de kantaşıkameolardan farklıörnekler sunulmuştur。
{"title":"15-16.yy Kantaşı ve Kabuk Kameolarda Dini Tasvirlerden Örnekler","authors":"Başak KATRANCI KASALI","doi":"10.29135/std.1093850","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1093850","url":null,"abstract":"Bu çalışmamız kapsamında taş oyma eserlerin önemli bir kısmını oluşturan kameolar ve onların üzerinde işlenmiş olan dini tasvirlerden örnekler incelenmiştir. Kameo kelimesinin kökeni net olarak bilinmemekle birlikte, tılsım, muska anlamlarına gelen Arapça khamea kelimesinden türediği düşünülmektedir. Bir diğer görüş ise, mücevherler için kullanılan Yunanca, camabeu ya da camaieul kelimeleri ile ilişkili olduğudur. Ayrıca Süryanice tılsım anlamına gelen chemeia ya da deve hörgücü anlamına gelen camaut kelimesinden türediği de düşünülmektedir. Kameolar farklı çeşitlerde üretilmektedir. Bunlar değerli ve yarı değerli taşlar ile üretilen kameolar ve ayrıca kabuklu deniz hayvanlarının kabukları ile üretilen kabuk kameolardır. Kabuk kameolar, sert materyaller ile yapılan kameolara göre daha dayanıksız olduklarından ve deniz kabuklarından üretildiklerinden günümüze ulaşabilen kabuk kameo sayısı, dayanıklı taşlarla yapılanlara göre daha azdır. Ayrıca pek çok farklı yumuşakçanın kabuğundan üretilen bu kameolar, canlı türüne bağlı olarak farklı renk seçeneklerinin oluşmasına da imkan vermişlerdir. Çalışmamız kapsamında ele aldığımız bir diğer grup kameo, kantaşı ile yapılan kameolardır. Bu taş, özellikle üzerinde doğal olarak barındırdığı kırmızı damlalardan dolayı dini tasvirlerde çoğunlukla tercih edilmiş ve, İsa’nın yaralarından akan kanları tasvir etmek için sanatçılara çok elverişli bir zemin hazırlamıştır. Özellikle 16.yy’da İtalya ve Almanya’da çok tercih edilen bir taş haline gelmiştir. Aynı şekilde kabuk kameolar da 16.yy’da son derece popüler bir hale gelmiş, daha sonraki dönemlerde daha az tercih edilir olsa bile özellikle 20.yy’da İtalya’da yeniden yaygın bir kullanıma kavuşmuştur. Çalışmamız dahilinde hem kabuk kameolar hem de kantaşı kameolardan farklı örnekler sunulmuştur.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-10-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47817014","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıl itibari ile yoğunlaşan modernleşme eğilimleri toplum yapısı, kent dokusu, mimari gibi pek çok alanda yeniliği beraberinde getirmiştir. Başta başkent İstanbul’da ve sonra ticari aktivitelerle kıyı kentlerinde kendini belli eden Batılı etkiler, gelişen ulaşım ağı ile Anadolu’nun farklı yerlerine yayılmaya başlamıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında pamuk ticareti ile ön plana çıkan ve Mersin-Adana demiryolu hattının açılması ile bölgesel ticarette önemli bir konuma ulaşan Adana, kentsel açıdan da büyüme kaydetmiştir. Adana’da istasyon çevresi dönemin en gözde yerleşim yerleri olmuş ve yeni yapılaşma daha çok bu çevrede gelişim göstermiştir. Yeni yerleşim yerlerinde inşa edilmeye başlanan müstakil konutlar, cephe tasarımında görülen bir takım Batılı unsurlarla dikkat çekmiştir. Bu konutların güzel bir örneği olan Tırpani Konağı, Adana’da fabrikaları ile ün salan Havace Tırpani tarafından 20. yüzyıl başlarında yaptırılmıştır. Günümüze sağlam olarak ulaşan yapı, bu makalede mimari ve süsleme özellikleri ile detaylı olarak tanıtılmaya çalışılmıştır. Çatı katı dâhil olmak üzere 27 odadan meydana gelen konağı farklı kılan özelliklerin daha çok dış cephede toplandığı tespit edilmiştir. Ana cephede balkon kullanılarak dışa açılan konak, iyon başlıklı sütunları, cepheleri süsleyen plasterleri, kademeli silmeleri ve çatı katındaki yazlık odaları ile dönem konutları içerisinde ayrışmıştır. Yapılan bu araştırma ile konağın plan şeması ile geleneksel anlayıştan kopmadığı fakat süsleme özellikleri açısından son dönem Osmanlı mimarisinde etkin olan Avrupai öğeleri taşıdığı belirlenmiştir.
19专注于几个世纪的现代化课程将城市张力和建筑等许多领域的创新融合在一起。Başta Başkentıstanbul'da是一位名叫kıyıkentlerinde kendini belli eden Batılıetkiler、gelişen ulaşım ağıile Anadolu'un farklıyerline yayılmaya Başlamıştır的年轻人。19世纪下半叶,阿达纳还记录了当地棉花商业的主要贸易和Mersin-Adana铁路线的开通。在阿达纳,车站环境一直是最好的居住场所,并在该地区取得了更多进展。在新的地方开始建造更多的住宿,重点是天花板设计中的一组西方元素。这是酒店的一个美丽的例子,它位于土耳其之家,位于已故的哈瓦斯土耳其的阿达纳。在本世纪初。我们今天所设计的结构是为了详细描述建筑和装饰特征。已经确定,该建筑27个房间的主要特征已添加到外部容器中,以便可以测量屋顶。在主容器中,阳台分为外容器、离子的主柱、带有蜂窝装饰的灰泥、蜂窝拆除和屋顶上的软件室。这项研究表明,国王的计划并没有打破理解的传统,但由于其装饰特征,最近受到奥斯曼建筑师影响的欧洲元素已经被转移。
{"title":"Müstakil Konut Örneklerinden Adana Tırpani Konağı Üzerine Bir İnceleme","authors":"Servet Özkan","doi":"10.29135/std.1028205","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1028205","url":null,"abstract":"Osmanlı Devleti’nde 19. yüzyıl itibari ile yoğunlaşan modernleşme eğilimleri toplum yapısı, kent dokusu, mimari gibi pek çok alanda yeniliği beraberinde getirmiştir. Başta başkent İstanbul’da ve sonra ticari aktivitelerle kıyı kentlerinde kendini belli eden Batılı etkiler, gelişen ulaşım ağı ile Anadolu’nun farklı yerlerine yayılmaya başlamıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında pamuk ticareti ile ön plana çıkan ve Mersin-Adana demiryolu hattının açılması ile bölgesel ticarette önemli bir konuma ulaşan Adana, kentsel açıdan da büyüme kaydetmiştir. Adana’da istasyon çevresi dönemin en gözde yerleşim yerleri olmuş ve yeni yapılaşma daha çok bu çevrede gelişim göstermiştir. Yeni yerleşim yerlerinde inşa edilmeye başlanan müstakil konutlar, cephe tasarımında görülen bir takım Batılı unsurlarla dikkat çekmiştir. Bu konutların güzel bir örneği olan Tırpani Konağı, Adana’da fabrikaları ile ün salan Havace Tırpani tarafından 20. yüzyıl başlarında yaptırılmıştır. Günümüze sağlam olarak ulaşan yapı, bu makalede mimari ve süsleme özellikleri ile detaylı olarak tanıtılmaya çalışılmıştır. Çatı katı dâhil olmak üzere 27 odadan meydana gelen konağı farklı kılan özelliklerin daha çok dış cephede toplandığı tespit edilmiştir. Ana cephede balkon kullanılarak dışa açılan konak, iyon başlıklı sütunları, cepheleri süsleyen plasterleri, kademeli silmeleri ve çatı katındaki yazlık odaları ile dönem konutları içerisinde ayrışmıştır. Yapılan bu araştırma ile konağın plan şeması ile geleneksel anlayıştan kopmadığı fakat süsleme özellikleri açısından son dönem Osmanlı mimarisinde etkin olan Avrupai öğeleri taşıdığı belirlenmiştir.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-10-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"43907227","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
The patterned plaque tiles covering the walls of the Kubadabad Palace are in underglaze and lustre techniques. Squares and hexagons are also found, but the most common forms are eight-pointed and cross tiles. Cross tiles from these forms, which are parts of the same composition, constitute our study subject. Our aim is to dwell on the ornamental area designs in the cross tiles we mentioned and to make restitution proposals for some pieces, without going too much into the technical and ornamental features. The examples, most of which are in the underglaze technique, have the ornamental understanding of the Seljuk period, consisting of vegetative and geometric designs, figures, and inscriptions. There are diameters ranging from 17 cm to 27 cm in tiles, the most common being 23 cm. Although the eight-pointed stars are the first to draw attention in the stance of the geometrical arrangement on the wall, the cross tiles are also noteworthy with their unique space designs and, of course, their ornaments. According to the tiles found so far, ornamental area designs are divided into three groups. This grouping, which is determined according to the elongated arms of the cross tile and the division in the centre, shows that there is a certain design standard and provides us with important data for the restitution of the broken parts.
{"title":"ORNAMENTAL AREA DESIGNS AND RESTITUTION SUGGESTIONS FOR SOME PIECES OF CROSS TILES FROM KUBADABAD PALACE","authors":"Rüstem Bozer","doi":"10.29135/std.1163981","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1163981","url":null,"abstract":"The patterned plaque tiles covering the walls of the Kubadabad Palace are in underglaze and lustre techniques. Squares and hexagons are also found, but the most common forms are eight-pointed and cross tiles. Cross tiles from these forms, which are parts of the same composition, constitute our study subject. Our aim is to dwell on the ornamental area designs in the cross tiles we mentioned and to make restitution proposals for some pieces, without going too much into the technical and ornamental features. The examples, most of which are in the underglaze technique, have the ornamental understanding of the Seljuk period, consisting of vegetative and geometric designs, figures, and inscriptions. There are diameters ranging from 17 cm to 27 cm in tiles, the most common being 23 cm. Although the eight-pointed stars are the first to draw attention in the stance of the geometrical arrangement on the wall, the cross tiles are also noteworthy with their unique space designs and, of course, their ornaments. According to the tiles found so far, ornamental area designs are divided into three groups. This grouping, which is determined according to the elongated arms of the cross tile and the division in the centre, shows that there is a certain design standard and provides us with important data for the restitution of the broken parts.","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-10-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"48253072","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Temizlik ve ihtiyaç gidermede kullanılan çeşmeler, Türk kültüründe önemli yer tutan hayır eserlerindendir. Anadolu’da, Selçuklu döneminden günümüze kadar kesintisiz yapılan çeşmeler, modern şebeke hattının devreye girmesiyle ve kültürün değişimiyle artık yapılmaz olmuşlardır. Ait olduğu dönemin sanat zevkini yansıtmalarının yanında, sosyal hayatın da önemli buluşma noktaları arasında yer alırlar. Cami, konut gibi mimarlık anıtlarının duvarına, bir meydana, sokak veya caddenin köşesine konumlanan çeşmelerin, özellikle Osmanlı döneminde kesintisiz devam eden gelişimi, birçok araştırmacının bu eserleri ilgiyle takip etmesine yol açmıştır. Elbette sebil, sarnıç, su kemeri, bent, şadırvan, hamam gibi su yapıları da bulunduğu düşünülmekle beraber, bunlar içinde çeşmelerin ayrı bir yeri olduğu söylenebilir. İşleve yönelik kullanımı, cephe tasarımları, bezemeleri, birinci elden bilgi veren kitabeleriyle dönem özelliklerini yansıtan çeşmeler, bugün ne yazık ki hak ettiği ilgiyi görmemektedir. Birçoğumuzun önünden geçerken, sadece bakımsız ve ilgisiz demekle yetindiğimiz çeşmelerin, genellikle kaderine terk edildikleri herkesin malumu olsa gerektir. Bazı belediye, valilik gibi kurumların veyahut Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün zaman zaman yaptıkları restorasyon çalışmaları takdirle karşılanmaktadır. Ancak geçen zaman içinde, başta imar hareketleri, ilgisizlik ve diğer nedenlerle çok sayıda çeşmenin bugün mevcut olmadığı hatırlatılmalıdır. Bu yönüyle bakıldığında, İstanbul ili, Fatih ilçesi, Atikali Mahallesi’nde gerçekleştirilmek istenen restorasyon uygulamaları, ilgili Koruma Kurulu’nun bilimsel gerekçelere dayalı onayıyla hayata geçirilmek istenmektedir. İşte bu doğrultuda, bizim de Sanat Tarihçisi hassasiyetiyle, söz konusu çalışmalara katkı vermek amacıyla aşağıdaki metin kaleme alınmıştır. İlgili eserler Mustafa Ağa, Seyyid Ali Ağa, Mehmed Ağa, Gürcü Mehmed Paşa, Uzunköprülü Ali Efendi ve Balat çeşmeleridir. Çeşmelerin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri bu rapor doğrultusunda hazırlanmaktadır. Önümüzdeki süreçte, restorasyon çalışmaları tamamlandığında ayrıca değerlendirilmeleri mümkün olabilecektir. Restorasyon çalışmaları başarıyla tamamlandığında ve ilgili kurumlar tarafından suyunun akıtılması sağlandığında, ilk yapıldıkları dönem kadar olmasa da çeşme etrafında şekillenen sosyal hayat yeniden can bulacaktır. Bu anlamda emeği geçen mimar, Belediye personeli, Koruma Kurulu çalışanlarına teşekkür borç bilinir. Ülkemizde yapılan bu tür koruma faaliyetlerinin artırılması, kamuoyu dikkatinin buraya çekilmesi, eskiye olan borcumuzun nispeten ödenmesi hususunda önemli bir gösterge olacaktır. Tabi burada birçok kereler gördüğümüz hatalı restorasyon uygulamalarının önüne geçilerek, örnek onarım faaliyetleri envanterine eklenecek bir çalışmaya imza atılmalıdır. Bu suretle, ülkemizin çeşitli kesimlerinde sayıları artan başarılı örneklerin daha sonra yapılacaklara emsal teşkil etmesini son derece önemli buluyoruz. Aşağıda kaleme alınan makalenin en ö
{"title":"FATİH (İSTANBUL), ATİKALİ MAHALLESİ’NDEKİ BAZI ÇEŞMELERİN İHYASI","authors":"Sedat Bayrakal","doi":"10.29135/std.1148131","DOIUrl":"https://doi.org/10.29135/std.1148131","url":null,"abstract":"Temizlik ve ihtiyaç gidermede kullanılan çeşmeler, Türk kültüründe önemli yer tutan hayır eserlerindendir. Anadolu’da, Selçuklu döneminden günümüze kadar kesintisiz yapılan çeşmeler, modern şebeke hattının devreye girmesiyle ve kültürün değişimiyle artık yapılmaz olmuşlardır. Ait olduğu dönemin sanat zevkini yansıtmalarının yanında, sosyal hayatın da önemli buluşma noktaları arasında yer alırlar. Cami, konut gibi mimarlık anıtlarının duvarına, bir meydana, sokak veya caddenin köşesine konumlanan çeşmelerin, özellikle Osmanlı döneminde kesintisiz devam eden gelişimi, birçok araştırmacının bu eserleri ilgiyle takip etmesine yol açmıştır. Elbette sebil, sarnıç, su kemeri, bent, şadırvan, hamam gibi su yapıları da bulunduğu düşünülmekle beraber, bunlar içinde çeşmelerin ayrı bir yeri olduğu söylenebilir. İşleve yönelik kullanımı, cephe tasarımları, bezemeleri, birinci elden bilgi veren kitabeleriyle dönem özelliklerini yansıtan çeşmeler, bugün ne yazık ki hak ettiği ilgiyi görmemektedir. Birçoğumuzun önünden geçerken, sadece bakımsız ve ilgisiz demekle yetindiğimiz çeşmelerin, genellikle kaderine terk edildikleri herkesin malumu olsa gerektir. Bazı belediye, valilik gibi kurumların veyahut Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün zaman zaman yaptıkları restorasyon çalışmaları takdirle karşılanmaktadır. Ancak geçen zaman içinde, başta imar hareketleri, ilgisizlik ve diğer nedenlerle çok sayıda çeşmenin bugün mevcut olmadığı hatırlatılmalıdır. Bu yönüyle bakıldığında, İstanbul ili, Fatih ilçesi, Atikali Mahallesi’nde gerçekleştirilmek istenen restorasyon uygulamaları, ilgili Koruma Kurulu’nun bilimsel gerekçelere dayalı onayıyla hayata geçirilmek istenmektedir. İşte bu doğrultuda, bizim de Sanat Tarihçisi hassasiyetiyle, söz konusu çalışmalara katkı vermek amacıyla aşağıdaki metin kaleme alınmıştır. İlgili eserler Mustafa Ağa, Seyyid Ali Ağa, Mehmed Ağa, Gürcü Mehmed Paşa, Uzunköprülü Ali Efendi ve Balat çeşmeleridir. Çeşmelerin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri bu rapor doğrultusunda hazırlanmaktadır. Önümüzdeki süreçte, restorasyon çalışmaları tamamlandığında ayrıca değerlendirilmeleri mümkün olabilecektir. \u0000Restorasyon çalışmaları başarıyla tamamlandığında ve ilgili kurumlar tarafından suyunun akıtılması sağlandığında, ilk yapıldıkları dönem kadar olmasa da çeşme etrafında şekillenen sosyal hayat yeniden can bulacaktır. Bu anlamda emeği geçen mimar, Belediye personeli, Koruma Kurulu çalışanlarına teşekkür borç bilinir. \u0000Ülkemizde yapılan bu tür koruma faaliyetlerinin artırılması, kamuoyu dikkatinin buraya çekilmesi, eskiye olan borcumuzun nispeten ödenmesi hususunda önemli bir gösterge olacaktır. Tabi burada birçok kereler gördüğümüz hatalı restorasyon uygulamalarının önüne geçilerek, örnek onarım faaliyetleri envanterine eklenecek bir çalışmaya imza atılmalıdır. Bu suretle, ülkemizin çeşitli kesimlerinde sayıları artan başarılı örneklerin daha sonra yapılacaklara emsal teşkil etmesini son derece önemli buluyoruz. Aşağıda kaleme alınan makalenin en ö","PeriodicalId":40192,"journal":{"name":"Sanat Tarihi Dergisi-Journal of Art History","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.1,"publicationDate":"2022-10-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"44423980","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}