{"title":"M. Sami Okumuş, Tarihin Televizyonla İhyası: TRT Tarihi ve Dizi Filmler (1974-2020). Dergâh Yayınları, 2021, 306 s.","authors":"Özge Seda UĞRAŞ","doi":"10.12658/d0357","DOIUrl":"https://doi.org/10.12658/d0357","url":null,"abstract":"","PeriodicalId":53769,"journal":{"name":"Insan & Toplum-The Journal of Humanity & Society","volume":"13 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135428667","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Uluslararası sistemi ve devletlerarası ilişkileri anarşi formülasyonuyla açıklayan uluslararası ilişkiler teorileri son yıllarda ciddi bir meydan okumayla karşı karşıyadır. Bu meydan okumanın öncüsü olan hiyerarşi teorisi devletlerarası ilişkilerin ve dünya politikasının hiyerarşi ve anarşinin birlikte var olduğu melez bir yapıyla yönetildiğini belirtmektedir. İkinci Dünya Savaşı’na kadar sömürge ve imparatorluk şeklindeki resmi hiyerarşik sistemlere ev sahipliği yapan uluslararası arenaya Savaş sonrası dönem itibariyle büyük devletlerin küçük devletlerin egemenliklerini dolaylı yollarla kontrolleri altına aldıkları gayri resmi hiyerarşiler hâkim olmaya başlamıştır. Bu argümanlardan hareket eden hiyerarşi teorisi hiyerarşinin dünya siyasetindeki görünümünü, doğasını, dünya politikası ve aktörler üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak için ilişkisel otorite (relational authority) kavramını geliştirmiştir. Bu çalışma hiyerarşiyi, egemen devletlerarasında gerçekleştirilen pazarlıklar sonucunda inşa edilen bir ast-üst ilişkisi olarak tanımlayan ve literatürde kurumsal hiyerarşi (institutional hierarchy) teorisi olarak da isimlendirilen bu kavramın güçlü yönlerini ve sınırlarını araştırmaktadır. Bu amaçla çalışma kurumsal hiyerarşi teorisinin argümanlarına değindikten sonra bu argümanların üç güçlü yönünü ve beş temel sınırını tespit etmektedir.
{"title":"Argümanları, Gücü ve Sınırları ile Uluslararası İlişkilerde Kurumsal Hiyerarşi Teorisi","authors":"Hüsna Taş Yetim","doi":"10.12658/m0719","DOIUrl":"https://doi.org/10.12658/m0719","url":null,"abstract":"Uluslararası sistemi ve devletlerarası ilişkileri anarşi formülasyonuyla açıklayan uluslararası ilişkiler teorileri son yıllarda ciddi bir meydan okumayla karşı karşıyadır. Bu meydan okumanın öncüsü olan hiyerarşi teorisi devletlerarası ilişkilerin ve dünya politikasının hiyerarşi ve anarşinin birlikte var olduğu melez bir yapıyla yönetildiğini belirtmektedir. İkinci Dünya Savaşı’na kadar sömürge ve imparatorluk şeklindeki resmi hiyerarşik sistemlere ev sahipliği yapan uluslararası arenaya Savaş sonrası dönem itibariyle büyük devletlerin küçük devletlerin egemenliklerini dolaylı yollarla kontrolleri altına aldıkları gayri resmi hiyerarşiler hâkim olmaya başlamıştır. Bu argümanlardan hareket eden hiyerarşi teorisi hiyerarşinin dünya siyasetindeki görünümünü, doğasını, dünya politikası ve aktörler üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmak için ilişkisel otorite (relational authority) kavramını geliştirmiştir. Bu çalışma hiyerarşiyi, egemen devletlerarasında gerçekleştirilen pazarlıklar sonucunda inşa edilen bir ast-üst ilişkisi olarak tanımlayan ve literatürde kurumsal hiyerarşi (institutional hierarchy) teorisi olarak da isimlendirilen bu kavramın güçlü yönlerini ve sınırlarını araştırmaktadır. Bu amaçla çalışma kurumsal hiyerarşi teorisinin argümanlarına değindikten sonra bu argümanların üç güçlü yönünü ve beş temel sınırını tespit etmektedir.","PeriodicalId":53769,"journal":{"name":"Insan & Toplum-The Journal of Humanity & Society","volume":"14 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135434108","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmada Yunan yönetmen Theo Angelopoulos’un sınır üçlemesi olarak bilinen Leyleğin Geciken Adımı (1991), Ulis’in Bakışı (1995) ve Sonsuzluk ve Bir Gün (1998) adlı filmleri sınır sosyolojisi bağlamında ele alınmaktadır. Diğer birçok filmi çeşitli akademik çalışmalara konu edilmesine rağmen bu filmlerinin sosyoloji, özellikle de sınır sosyolojisi bağlamında incelenmediği görülmüştür. Özellikle günümüzde sınır, göç ve mültecilikle gittikçe daha yoğun bir biçimde karşılaşılıyor olması sınır üçlemesi üzerinde durulmayı gerektirmektedir. Çalışmada üçlemedeki başlıca temalar sınır sosyolojisi literatürü göz önünde bulundurularak belirlenmiştir. Bu çerçevede, modern sınırların böldüğü akraba topluluklardan sınırın şiddet biçimlerine, mültecilerin yaşam koşullarından ev sahibi toplumların onlara bakışına kadar birçok tema belirlenmiş ve ilgili literatür bağlamında yorumlanmıştır. Sonuç olarak sınır üçlemesinde; sınırların nasıl adaletsizliğin, şiddetin, dışlamanın, milliyetçi nefretin araçları ve birlikte yaşamanın önünde engeller olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla Angelopoulos’un sınıra, mülteciye ve yabancıya ne ulus-devletçi ne de ulus cemaatçi açıdan baktığını söyleyebiliriz.
{"title":"Sınır Sosyolojisi Perspektifinden Theo Angelopoulos’un “Sınır Üçlemesi”","authors":"Ferhat Tekin","doi":"10.12658/m0696","DOIUrl":"https://doi.org/10.12658/m0696","url":null,"abstract":"Bu çalışmada Yunan yönetmen Theo Angelopoulos’un sınır üçlemesi olarak bilinen Leyleğin Geciken Adımı (1991), Ulis’in Bakışı (1995) ve Sonsuzluk ve Bir Gün (1998) adlı filmleri sınır sosyolojisi bağlamında ele alınmaktadır. Diğer birçok filmi çeşitli akademik çalışmalara konu edilmesine rağmen bu filmlerinin sosyoloji, özellikle de sınır sosyolojisi bağlamında incelenmediği görülmüştür. Özellikle günümüzde sınır, göç ve mültecilikle gittikçe daha yoğun bir biçimde karşılaşılıyor olması sınır üçlemesi üzerinde durulmayı gerektirmektedir. Çalışmada üçlemedeki başlıca temalar sınır sosyolojisi literatürü göz önünde bulundurularak belirlenmiştir. Bu çerçevede, modern sınırların böldüğü akraba topluluklardan sınırın şiddet biçimlerine, mültecilerin yaşam koşullarından ev sahibi toplumların onlara bakışına kadar birçok tema belirlenmiş ve ilgili literatür bağlamında yorumlanmıştır. Sonuç olarak sınır üçlemesinde; sınırların nasıl adaletsizliğin, şiddetin, dışlamanın, milliyetçi nefretin araçları ve birlikte yaşamanın önünde engeller olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla Angelopoulos’un sınıra, mülteciye ve yabancıya ne ulus-devletçi ne de ulus cemaatçi açıdan baktığını söyleyebiliriz.","PeriodicalId":53769,"journal":{"name":"Insan & Toplum-The Journal of Humanity & Society","volume":"135 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135434279","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
12 Mart Muhtırası çok partili dönemde Türkiye’de demokrasiyi kesintiye uğratan ikinci askeri müdahaledir. 27 Mayıs’ta yönetime el koyan askerlerin şekillendirdikleri rejimin arzu ettikleri ölçüde işlememesi, on bir yıl sonra askerlerin sivil yönetime tekrar müdahale etmesinin temel nedeni olmuştur. Ancak 12 Mart’ta gerçekleşen müdahale, şekil ve müdahalenin boyutu açısından 27 Mayıs 1960’ta gerçekleşen darbeden farklılıklar göstermektedir. Askerler, 27 Mayıs’ta iktidarı doğrudan ele alırken, 12 Mart 1971’de yerinden alma darbesi (displacement coup) geçekleşmiştir. Yani mevcut hükümet istifaya zorlanarak, yerine askerlerin güdümünde hareket eden yeni bir sivil hükümet kurulmuştur. 12 Mart’ta müdahale biçimimin belirlenmesinde en önemli faktörlerden biri ise politize olmuş üst düzey subayların arasındaki siyasete dair görüş ayrılıklarıdır. Keza askerlerin siyasete bakış açıları ve buna bağlı olarak seçtikleri yöntemler, darbe sonrasında şekillenen siyasal rejim üzerinde de belirleyici olmuştur. Bu noktada bir siyasi aktör haline gelen askerlerin siyaseten davranışlarını anlamak için Eric A. Nordlinger’in ortaya koyduğu Pretoryan tipoloji oldukça kullanışlıdır. Zira Nordlinger’in ılımlı pretoryanizm kavramlaştırması, 12 Mart sürecinde yüksek rütbeli subayların siyasete bakış açılarını ve buna bağlı olarak siyaseten davranışlarını anlamayı kolaylaştırmaktadır. 12 Mart Muhtırası’nı ve ardından 1971-1973 yılları arasında geçerli olan rejimi teorik çerçeveye oturtarak açıklamak ve siyasal süreci bu bağlamda anlamlandırmak askerlerin ülke yönetimini doğrudan -en uzun süre- ele aldıkları 12 Eylül’e giden yola ışık tutacaktır.
{"title":"12 Mart Muhtırası’na Giden Yol ve Ara Rejimin İhdası: Pretoryanizm Tipolojisi Çerçevesinde Bir Değerlendirme","authors":"Kerem Yavaşça","doi":"10.12658/m0710","DOIUrl":"https://doi.org/10.12658/m0710","url":null,"abstract":"12 Mart Muhtırası çok partili dönemde Türkiye’de demokrasiyi kesintiye uğratan ikinci askeri müdahaledir. 27 Mayıs’ta yönetime el koyan askerlerin şekillendirdikleri rejimin arzu ettikleri ölçüde işlememesi, on bir yıl sonra askerlerin sivil yönetime tekrar müdahale etmesinin temel nedeni olmuştur. Ancak 12 Mart’ta gerçekleşen müdahale, şekil ve müdahalenin boyutu açısından 27 Mayıs 1960’ta gerçekleşen darbeden farklılıklar göstermektedir. Askerler, 27 Mayıs’ta iktidarı doğrudan ele alırken, 12 Mart 1971’de yerinden alma darbesi (displacement coup) geçekleşmiştir. Yani mevcut hükümet istifaya zorlanarak, yerine askerlerin güdümünde hareket eden yeni bir sivil hükümet kurulmuştur. 12 Mart’ta müdahale biçimimin belirlenmesinde en önemli faktörlerden biri ise politize olmuş üst düzey subayların arasındaki siyasete dair görüş ayrılıklarıdır. Keza askerlerin siyasete bakış açıları ve buna bağlı olarak seçtikleri yöntemler, darbe sonrasında şekillenen siyasal rejim üzerinde de belirleyici olmuştur. Bu noktada bir siyasi aktör haline gelen askerlerin siyaseten davranışlarını anlamak için Eric A. Nordlinger’in ortaya koyduğu Pretoryan tipoloji oldukça kullanışlıdır. Zira Nordlinger’in ılımlı pretoryanizm kavramlaştırması, 12 Mart sürecinde yüksek rütbeli subayların siyasete bakış açılarını ve buna bağlı olarak siyaseten davranışlarını anlamayı kolaylaştırmaktadır. 12 Mart Muhtırası’nı ve ardından 1971-1973 yılları arasında geçerli olan rejimi teorik çerçeveye oturtarak açıklamak ve siyasal süreci bu bağlamda anlamlandırmak askerlerin ülke yönetimini doğrudan -en uzun süre- ele aldıkları 12 Eylül’e giden yola ışık tutacaktır.","PeriodicalId":53769,"journal":{"name":"Insan & Toplum-The Journal of Humanity & Society","volume":"100 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135434278","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Hezbollah intervened in the civil war in Syria when the Assad regime was under threat of overthrow. Its intervention caused criticism from Lebanese actors and therefore required the organization to find legitimate foundations upon which to base its involvement. Discourse and rhetoric were the first elements that changed following the organization’s decision to intervene. Hezbollah revised its traditional discourse of security, which refers to Israel as the main threat, in 2013 and added an external enemy, the takfiris, which referred to fundamentalist groups in the civil war, as a new threat. However, it returned to its traditional discourse due to the domestic criticisms that followed. This study aims to explain the changing rhetoric of Hezbollah during the civil war in Syria through the frame of the diversionary theory of war. This theory claims that Hezbollah used a diversionary tactic to justify its intervention in the civil war and invented an external enemy as a threat to Lebanese security and territorial integrity.
{"title":"Hezbollah’s Diversionary War in Lebanon: Continuity and Change in the Threat Perception","authors":"Nail Elhan","doi":"10.12658/m0715","DOIUrl":"https://doi.org/10.12658/m0715","url":null,"abstract":"Hezbollah intervened in the civil war in Syria when the Assad regime was under threat of overthrow. Its intervention caused criticism from Lebanese actors and therefore required the organization to find legitimate foundations upon which to base its involvement. Discourse and rhetoric were the first elements that changed following the organization’s decision to intervene. Hezbollah revised its traditional discourse of security, which refers to Israel as the main threat, in 2013 and added an external enemy, the takfiris, which referred to fundamentalist groups in the civil war, as a new threat. However, it returned to its traditional discourse due to the domestic criticisms that followed. This study aims to explain the changing rhetoric of Hezbollah during the civil war in Syria through the frame of the diversionary theory of war. This theory claims that Hezbollah used a diversionary tactic to justify its intervention in the civil war and invented an external enemy as a threat to Lebanese security and territorial integrity.","PeriodicalId":53769,"journal":{"name":"Insan & Toplum-The Journal of Humanity & Society","volume":"103 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135434104","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmanın amacı, 2011 yılından itibaren Mısır’da yaşanan siyasal değişimi, ordunun etkisini merkeze alarak açıklamaktır. Mısır’da siyasal düzenin kurucu unsuru olarak ordunun tarihsel ve merkezî rolü, Mübarek sonrası yaşanan değişim sürecini de şekillendirmiştir. Nasır döneminden itibaren ordunun siyasal düzenle ilişkisi farklı formlara bürünmüş olsa da ordunun etkisi yapısal bir değişime uğramamıştır. Bu bağlamda rejim değişimi talebi ile Ocak 2011’de başlayan kitlesel protestolar ve sonrasında yaşanan siyasal değişim bir bütün olarak süreç analizine tabi tutulacaktır. Protestoların başlangıcından Mübarek’in devrilmesine, geçiş döneminden Mursi dönemine ve nihayet askerî darbeden siyasal düzenin yeniden şekillenmesine uzanan süreçte ordunun önemli bir ağırlık merkezi teşkil ettiği açıktır. Çalışma, “izlek bağımlılık (path dependency)” kavramından yola çıkarak Mübarek iktidarının devrilmesi ve serbest seçimlerin gerçekleşmesine rağmen Mısır’da neden bir rejim değişimi yaşanmadığı sorusuna cevap arayacaktır.
{"title":"Rejim İstikrarının İzlek Bağımlı Açıklaması: Mısır’da Kitlesel Ayaklanmalar, Ordu ve Siyasi İktidar","authors":"Veysel Kurt","doi":"10.12658/m0691","DOIUrl":"https://doi.org/10.12658/m0691","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın amacı, 2011 yılından itibaren Mısır’da yaşanan siyasal değişimi, ordunun etkisini merkeze alarak açıklamaktır. Mısır’da siyasal düzenin kurucu unsuru olarak ordunun tarihsel ve merkezî rolü, Mübarek sonrası yaşanan değişim sürecini de şekillendirmiştir. Nasır döneminden itibaren ordunun siyasal düzenle ilişkisi farklı formlara bürünmüş olsa da ordunun etkisi yapısal bir değişime uğramamıştır. Bu bağlamda rejim değişimi talebi ile Ocak 2011’de başlayan kitlesel protestolar ve sonrasında yaşanan siyasal değişim bir bütün olarak süreç analizine tabi tutulacaktır. Protestoların başlangıcından Mübarek’in devrilmesine, geçiş döneminden Mursi dönemine ve nihayet askerî darbeden siyasal düzenin yeniden şekillenmesine uzanan süreçte ordunun önemli bir ağırlık merkezi teşkil ettiği açıktır. Çalışma, “izlek bağımlılık (path dependency)” kavramından yola çıkarak Mübarek iktidarının devrilmesi ve serbest seçimlerin gerçekleşmesine rağmen Mısır’da neden bir rejim değişimi yaşanmadığı sorusuna cevap arayacaktır.","PeriodicalId":53769,"journal":{"name":"Insan & Toplum-The Journal of Humanity & Society","volume":"33 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135434277","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışma, Batı ülkelerindeki yükselişinin ardından kültürel, politik ve ekonomik küreselleşmenin etkisiyle daha çok karşılaşılan ve 2010 sonrası dönemde dijitalleşme ve yeni medya sahalarındaki gelişmelerle küresel düzeyde büyük bir ivme kazanan eşcinsel hareketin ortaya çıkışını, yükselişini, kurumsallaşma sürecini ve küreselleşmesini konu edinmektedir. Bu çerçevede makale, LGBT hareketin haklar söylemi bağlamında nasıl kurgulandığını ve bir medeniyet projesi olarak nasıl uygulandığını mercek altına almaktadır. Çalışmada cevap aradığımız temel soru şudur: “Eşcinsel haklarının insan hakları bağlamına oturtulmasının Batı’nın (medeniyet) Batı dışı (medeniyet dışı) üzerindeki iktidar pratiklerine ve medeniyet söylemine yansımaları nelerdir?” Bu soru çerçevesinde öncelikle eşcinsel hareketin ortaya çıkışı ve gelişim süreci tasvirî şekilde ele alınacaktır. Ardından eşcinsel hareketin küreselleşmesi, ulus aşırı ve ulus üstü kurumlar tarafından himaye ediliş süreci sorunsallaştırılacaktır. Son olarak eşcinsel haklar söyleminin bir medeniyet projesi olarak nasıl kurgulandığı ve Batılı hegemonyanın sürdürülmesindeki işlevselliği sorgulanacaktır. Bu minvalde çalışmada konuyla ilgili akademik yazın, kamuoyu araştırmaları ve raporlardan faydalanılmıştır.
同性恋运动在西方国家兴起后,随着文化、政治和经济全球化的影响,同性恋运动的出现、崛起、制度化进程和全球化进程日益频繁,2010 年后,随着数字化和新媒体领域的发展,同性恋运动在全球范围内获得了巨大的发展势头。在此框架下,文章探讨了 LGBT 运动是如何在权利话语的背景下被构建的,以及它是如何作为一个文明项目被实施的。我们在研究中试图回答的主要问题是"在这一问题的框架内,首先将描述性地讨论同性恋运动的出现和发展过程。然后,将对同性恋运动的全球化及其受到跨国和超国家机构支持的过程进行讨论。最后,将对同性恋权利话语如何被构建为一个文明项目及其在维护西方霸权方面的功能性提出质疑。在这方面,本研究利用了有关这一主题的学术文献、民意调查和报告。
{"title":"LGBT Hareketin Gelişimi, Kurumsallaşması ve Batı Medeniyet Projesine Dönüşümü","authors":"H. Şule ALBAYRAK","doi":"10.12658/m0686","DOIUrl":"https://doi.org/10.12658/m0686","url":null,"abstract":"Bu çalışma, Batı ülkelerindeki yükselişinin ardından kültürel, politik ve ekonomik küreselleşmenin etkisiyle daha çok karşılaşılan ve 2010 sonrası dönemde dijitalleşme ve yeni medya sahalarındaki gelişmelerle küresel düzeyde büyük bir ivme kazanan eşcinsel hareketin ortaya çıkışını, yükselişini, kurumsallaşma sürecini ve küreselleşmesini konu edinmektedir. Bu çerçevede makale, LGBT hareketin haklar söylemi bağlamında nasıl kurgulandığını ve bir medeniyet projesi olarak nasıl uygulandığını mercek altına almaktadır. Çalışmada cevap aradığımız temel soru şudur: “Eşcinsel haklarının insan hakları bağlamına oturtulmasının Batı’nın (medeniyet) Batı dışı (medeniyet dışı) üzerindeki iktidar pratiklerine ve medeniyet söylemine yansımaları nelerdir?” Bu soru çerçevesinde öncelikle eşcinsel hareketin ortaya çıkışı ve gelişim süreci tasvirî şekilde ele alınacaktır. Ardından eşcinsel hareketin küreselleşmesi, ulus aşırı ve ulus üstü kurumlar tarafından himaye ediliş süreci sorunsallaştırılacaktır. Son olarak eşcinsel haklar söyleminin bir medeniyet projesi olarak nasıl kurgulandığı ve Batılı hegemonyanın sürdürülmesindeki işlevselliği sorgulanacaktır. Bu minvalde çalışmada konuyla ilgili akademik yazın, kamuoyu araştırmaları ve raporlardan faydalanılmıştır.","PeriodicalId":53769,"journal":{"name":"Insan & Toplum-The Journal of Humanity & Society","volume":"165 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135428664","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Oryantalizm; Batılı olmayan toplumların yönetilmesi gerektiğini düşünen, aynı zamanda da bu toplumları ötekileştiren Batılı zihniyetin kavramsallaştırılması olarak ifade edilebilir. Bu bağlamda oryantalizm, sömürgeciliği meşrulaştıran, sömürgecinin sömürgelerini ötekileştirmesine yardım eden bir düşünce biçimi olarak da görülebilir. Batı’nın bu tahkir edici anlayışının, nesneleştirilen toplumlar üzerinde önemli psikolojik sonuçları olduğunu belirtmek gerekir. Bu sonuçları inceleyen F. Fanon, Malik bin Nebi, A. Cesaire gibi araştırmacılar, ezilen toplumların psikolojisini açığa çıkarmaya çalışır. Ezilen toplumlarda tespit edilebilen psikolojik sonuçlardan biri milliyetçi duygularda artış olarak sayılabilirken; bir diğeri de Batılı değerlerin içselleştirilerek Batı’ya öykünmek şeklinde ortaya çıkar. F. Fanon da bu görüşü benimseyen düşünürlerdendir. Bu çalışmada, oryantalist bakış açısına maruz kalmış Türklerin, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde içinde bulunduğu psikoloji, F. Fanon’un çalışmalarından yola çıkarak incelenmiştir. Bu noktada, Cumhuriyet’in erken dönemlerinde hızlı bir Batılılaşmanın yaşandığını belirtmek gerekir. Dolayısıyla makalenin araştırma sorusu: “Erken Cumhuriyet Dönemi’ndeki Batılılaşmanın ardındaki psikolojik faktörler ile F. Fanon’un tespitleri arasında bir ilinti kurulabilir mi?” şeklindedir. Örnek olay olarak, 1930 yılında düzenlenen Ses Kraliçesi Yarışması, Cumhuriyet gazetesinden söylem analizi yöntemiyle takip edilmiştir. Ses Kraliçesi Yarışması’nın, tıpkı dönemin güzellik yarışmaları gibi bir Batılılaşma aracı olduğu bu noktada belirtilmelidir. Yapılan okuma ışığında, Cumhuriyet dönemi aydınları, milliyetçi duygulardaki yoğunluk ve Batıya öykünme konusunda önemli tespitler yapılmıştır.
东方主义可定义为西方心态的概念化,认为非西方社会应该被统治,同时将这些社会他者化。在这种情况下,东方主义也可以被视为一种思维方式,它使殖民主义合法化,并帮助殖民者将其殖民地他者化。值得注意的是,这种对西方的侮辱性理解对被物化的社会产生了重要的心理影响。F. Fanon、Malik bin Nebi 和 A. Cesaire 等研究人员分析了这些后果,试图揭示被压迫社会的心理。受压迫社会的心理后果之一是民族主义情绪的高涨,另一个后果是西方价值观的内化和对西方的效仿。F. Fanon 就是持这种观点的思想家之一。在本研究中,我们将以 F. Fanon 的著作为基础,分析在共和国早期受到东方主义观点影响的土耳其人的心理。在此需要指出的是,共和国早期的西方化进程非常迅速。因此,本文的研究问题是"民国初期西化背后的心理因素与 F. Fanon 的研究成果之间是否存在关联?作为案例研究,本文通过话语分析方法对《Cumhuriyet 报》在 1930 年举办的 "声音女王大赛 "进行了跟踪研究。需要指出的是,"女声竞赛 "与当时的选美比赛一样,都是西方化的工具。通过阅读,我们对民国时期的知识分子、民族主义情绪的强度以及对西方的效仿做出了重要判断。
{"title":"Frantz Fanon’un Gözünden Erken Cumhuriyet Dönemi Batılılaşmasını Okumak: Cumhuriyet Gazetesi’nin 1930 Yılı Ses Kraliçesi Yarışması","authors":"Hümeyra Türedi","doi":"10.12658/m0695","DOIUrl":"https://doi.org/10.12658/m0695","url":null,"abstract":"Oryantalizm; Batılı olmayan toplumların yönetilmesi gerektiğini düşünen, aynı zamanda da bu toplumları ötekileştiren Batılı zihniyetin kavramsallaştırılması olarak ifade edilebilir. Bu bağlamda oryantalizm, sömürgeciliği meşrulaştıran, sömürgecinin sömürgelerini ötekileştirmesine yardım eden bir düşünce biçimi olarak da görülebilir. Batı’nın bu tahkir edici anlayışının, nesneleştirilen toplumlar üzerinde önemli psikolojik sonuçları olduğunu belirtmek gerekir. Bu sonuçları inceleyen F. Fanon, Malik bin Nebi, A. Cesaire gibi araştırmacılar, ezilen toplumların psikolojisini açığa çıkarmaya çalışır. Ezilen toplumlarda tespit edilebilen psikolojik sonuçlardan biri milliyetçi duygularda artış olarak sayılabilirken; bir diğeri de Batılı değerlerin içselleştirilerek Batı’ya öykünmek şeklinde ortaya çıkar. F. Fanon da bu görüşü benimseyen düşünürlerdendir. Bu çalışmada, oryantalist bakış açısına maruz kalmış Türklerin, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde içinde bulunduğu psikoloji, F. Fanon’un çalışmalarından yola çıkarak incelenmiştir. Bu noktada, Cumhuriyet’in erken dönemlerinde hızlı bir Batılılaşmanın yaşandığını belirtmek gerekir. Dolayısıyla makalenin araştırma sorusu: “Erken Cumhuriyet Dönemi’ndeki Batılılaşmanın ardındaki psikolojik faktörler ile F. Fanon’un tespitleri arasında bir ilinti kurulabilir mi?” şeklindedir. Örnek olay olarak, 1930 yılında düzenlenen Ses Kraliçesi Yarışması, Cumhuriyet gazetesinden söylem analizi yöntemiyle takip edilmiştir. Ses Kraliçesi Yarışması’nın, tıpkı dönemin güzellik yarışmaları gibi bir Batılılaşma aracı olduğu bu noktada belirtilmelidir. Yapılan okuma ışığında, Cumhuriyet dönemi aydınları, milliyetçi duygulardaki yoğunluk ve Batıya öykünme konusunda önemli tespitler yapılmıştır.","PeriodicalId":53769,"journal":{"name":"Insan & Toplum-The Journal of Humanity & Society","volume":"27 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-09-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"135889268","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}