Âşık Veysel Anadolu’nun merkezinden tüm dünyaya sesini duyurmuş bir halk ozanıdır. Şiirleriyle Türkçenin, sözlü dilinin ve söz varlığının kullanımı konusunda, yaklaşık altmış yıllık döneminde orta Anadolu’nun durumunu yansıtmış ve bu çevrenin söz varlığını ölümsüz hâle getirmiştir. Bu durum eserlerinin kıymetini bir kat daha artırmıştır. Derin yapıdaki anlamsal boyutu, halkın duygulanımlarını yansıtması açısından öneminin yanında, onun eserlerinin dil yadigârlarını taşıması da oldukça önemlidir. Çalışmada Âşık Veysel’in seçilmiş şiirleri üzerinden kiplik yapı ve kavram alanı incelemesi yapılmış, şiirlerin anlamsal yapısının yeni bir katmanı ortaya çıkarılarak anlambilimsel bir çalışmayla alan yazına katkı sağlamak amaçlanmıştır. Seçilen şiirler üzerinde bildirme kiplerinin geçtiği yerlerde kiplik yapı ve şiirlerin odak hâlinde bulunan kavramları üzerinden de kavram alanı incelemesi yapıldıktan sonra bu iki incelemenin sonuçları ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Genellikle göz ardı edilen bildirme kiplerinin anlama katkısı tespit edilmeye çalışılırken kavramların kavram alanları tespit edilerek şiirlerin kavram alanından oluşan anlamsal yapısı da ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu kullanımlar toplu şekilde incelenerek sonuca ulaşılmıştır. Sonuçta seçilen şiirlerde bildirme kiplerinin kesinlik tahmin vb. anlamlarla anlamsal düzleme katkı sağladığı ve kavram alanının şiirin anlam ekseninden kopmadan birçok farklı kavramı içine aldığı, geniş bir anlam yelpazesi oluşturduğu tespit edilmiştir.
{"title":"AŞIK VEYSEL’İN GÜZELLİĞİN ON PAR ETMEZ UZUN İNCE BİR YOLDAYIM VE TOPRAK ŞİİRLERİ ÜZERİNE KİPLİK YAPI VE KAVRAM ALANI İNCELEMESİ","authors":"Abdulkadir Bayram","doi":"10.28981/hikmet.1306627","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1306627","url":null,"abstract":"Âşık Veysel Anadolu’nun merkezinden tüm dünyaya sesini duyurmuş bir halk ozanıdır. Şiirleriyle Türkçenin, sözlü dilinin ve söz varlığının kullanımı konusunda, yaklaşık altmış yıllık döneminde orta Anadolu’nun durumunu yansıtmış ve bu çevrenin söz varlığını ölümsüz hâle getirmiştir. Bu durum eserlerinin kıymetini bir kat daha artırmıştır. Derin yapıdaki anlamsal boyutu, halkın duygulanımlarını yansıtması açısından öneminin yanında, onun eserlerinin dil yadigârlarını taşıması da oldukça önemlidir. Çalışmada Âşık Veysel’in seçilmiş şiirleri üzerinden kiplik yapı ve kavram alanı incelemesi yapılmış, şiirlerin anlamsal yapısının yeni bir katmanı ortaya çıkarılarak anlambilimsel bir çalışmayla alan yazına katkı sağlamak amaçlanmıştır. Seçilen şiirler üzerinde bildirme kiplerinin geçtiği yerlerde kiplik yapı ve şiirlerin odak hâlinde bulunan kavramları üzerinden de kavram alanı incelemesi yapıldıktan sonra bu iki incelemenin sonuçları ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Genellikle göz ardı edilen bildirme kiplerinin anlama katkısı tespit edilmeye çalışılırken kavramların kavram alanları tespit edilerek şiirlerin kavram alanından oluşan anlamsal yapısı da ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Bu kullanımlar toplu şekilde incelenerek sonuca ulaşılmıştır. Sonuçta seçilen şiirlerde bildirme kiplerinin kesinlik tahmin vb. anlamlarla anlamsal düzleme katkı sağladığı ve kavram alanının şiirin anlam ekseninden kopmadan birçok farklı kavramı içine aldığı, geniş bir anlam yelpazesi oluşturduğu tespit edilmiştir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"22 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116743765","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İnsanlar tarih boyunca renklerin ve bu renklerin taşıdığı anlamların üzerinde durmuşlardır. Renklere atfedilen anlam, askeri bir birliklerin bayraklarından günlük hayatta kullanılan kıyafetlere kadar toplumun birçok alanında etkisini göstermiştir. Renkler, sembolik ve duygusal bir dili temsil ederek, insanların ifade ve iletişim aracı olmuştur. Bu nedenle, renklerin önemi şiirlerde de büyük bir yer edinmiştir. İki ayrı ekolu temsil eden Karacaoğlan ve Yunus Emre gibi önemli şairlerin eserlerinde renklere olan ilgileri, renk kullanımları, benzerlikleri ve farklılıkları incelenerek, renklerin farklı konulardaki işlevi ve anlamı üzerine bir inceleme gerçekleştirilecektir. Şairlerin renkleri nasıl kullandıkları ve hangi anlamaları ile ilişkilendirdikleri üzerinde durulacaktır. Renkleri kullanımlarındaki benzerlikler ve farklılıklar tespit edilecektir. İki farklı ekolün temsilcileri olan şairlerin beslendikleri ortak bir kültürel arka plan olup olmadığı üzerinde bir değerlendirme gerçekleştirilecektir.
{"title":"KARACAOĞLAN VE YUNUS EMRE ŞİİRLERİN RENKLERİNDE KULLANIMI ÜZERİNE MUKAYESELİ BİR İNCELEME","authors":"Umut Karacar","doi":"10.28981/hikmet.1309380","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1309380","url":null,"abstract":"İnsanlar tarih boyunca renklerin ve bu renklerin taşıdığı anlamların üzerinde durmuşlardır. Renklere atfedilen anlam, askeri bir birliklerin bayraklarından günlük hayatta kullanılan kıyafetlere kadar toplumun birçok alanında etkisini göstermiştir. Renkler, sembolik ve duygusal bir dili temsil ederek, insanların ifade ve iletişim aracı olmuştur. Bu nedenle, renklerin önemi şiirlerde de büyük bir yer edinmiştir. İki ayrı ekolu temsil eden Karacaoğlan ve Yunus Emre gibi önemli şairlerin eserlerinde renklere olan ilgileri, renk kullanımları, benzerlikleri ve farklılıkları incelenerek, renklerin farklı konulardaki işlevi ve anlamı üzerine bir inceleme gerçekleştirilecektir. Şairlerin renkleri nasıl kullandıkları ve hangi anlamaları ile ilişkilendirdikleri üzerinde durulacaktır. Renkleri kullanımlarındaki benzerlikler ve farklılıklar tespit edilecektir. İki farklı ekolün temsilcileri olan şairlerin beslendikleri ortak bir kültürel arka plan olup olmadığı üzerinde bir değerlendirme gerçekleştirilecektir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"60 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-19","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"114275136","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Beduh karesinin ilk şekli, Çin kültüründe efsanevi bir şekilde ortaya çıkan ve “Lo Shu” olarak isimlendirilen, 2, 4, 6, 8; 1, 3, 5, 7, 9 sayılarının meydana getirdiği sihirli bir kare olarak görülmüştür. Lo Shu Çin kültüründe bir tılsım olarak kullanılmış ve kültür aktarımı sonucu farklı kültürlerde de farklı şekillerde yer almıştır. Hint ve Batı kültürlerinde de farklı isimlendirmelerle sihirli bir kare ve tılsım olarak görülmüş ve kullanılmıştır. Arap kültüründe ise “Beduh” ismiyle bir vefk olarak yer almıştır. Sayısal değerleri 2, 4, 6, 8 olan sihirli bir kare biçiminde resmedilen Beduh ifadesi mezkûr kültürlerde çeşitli bakış açısı ve farklı isimler ile ele alınmış ve çeşitli alanlarda bu kareden istifade edilmiştir. Kültürlerin etkileşimi sonucu Arapların etkisi ile birlikte Türk kültüründe de “Beduh” ismi ile yerini almıştır. Beduh ifadesi Eski Türk kültüründe yazılan mektupların ulaşması gereken yerlere güvenle ulaştırılabilmesi amacıyla mektupların çeşitli noktalarına sayısal değerleri ile birlikte yazılmış ve bazı amaçlar doğrultusunda hazırlanan vefklerde de söz konusu olmuştur. Bazı sözlüklerde koruma ile görevli bir melek olduğu veya Allah’ın bir ismi olduğu yönünde ifadeler yer almıştır. Yürüme, yürüyüş anlamıyla da ele alınan Beduh klasik Türk şiirinde şairin anlam ve ifade dünyasını etkilemiştir. Şair, beyitlerde âşığın sevgiliye olan muhabbetinden bahsederken Beduh ifadesinin bir tılsım olarak farklı yönlerine dikkat çekmiştir. Bu çalışmada Beduh ifadesinin Çin, Hint, Batı, Arap ve Türk kültürlerindeki yeri ile birlikte Klasik Türk şiirine olan yansımalarına dair örneklere yer verilmiştir.
{"title":"THE PLACE OF BEDÛH IN SOME CULTURES AND EXAMPLES OF ITS USE IN CLASSICAL TURKISH POEMS","authors":"Leyla Melis Çeti̇n","doi":"10.28981/hikmet.1309336","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1309336","url":null,"abstract":"Beduh karesinin ilk şekli, Çin kültüründe efsanevi bir şekilde ortaya çıkan ve “Lo Shu” olarak isimlendirilen, 2, 4, 6, 8; 1, 3, 5, 7, 9 sayılarının meydana getirdiği sihirli bir kare olarak görülmüştür. Lo Shu Çin kültüründe bir tılsım olarak kullanılmış ve kültür aktarımı sonucu farklı kültürlerde de farklı şekillerde yer almıştır. Hint ve Batı kültürlerinde de farklı isimlendirmelerle sihirli bir kare ve tılsım olarak görülmüş ve kullanılmıştır. Arap kültüründe ise “Beduh” ismiyle bir vefk olarak yer almıştır. Sayısal değerleri 2, 4, 6, 8 olan sihirli bir kare biçiminde resmedilen Beduh ifadesi mezkûr kültürlerde çeşitli bakış açısı ve farklı isimler ile ele alınmış ve çeşitli alanlarda bu kareden istifade edilmiştir. Kültürlerin etkileşimi sonucu Arapların etkisi ile birlikte Türk kültüründe de “Beduh” ismi ile yerini almıştır. Beduh ifadesi Eski Türk kültüründe yazılan mektupların ulaşması gereken yerlere güvenle ulaştırılabilmesi amacıyla mektupların çeşitli noktalarına sayısal değerleri ile birlikte yazılmış ve bazı amaçlar doğrultusunda hazırlanan vefklerde de söz konusu olmuştur. Bazı sözlüklerde koruma ile görevli bir melek olduğu veya Allah’ın bir ismi olduğu yönünde ifadeler yer almıştır. Yürüme, yürüyüş anlamıyla da ele alınan Beduh klasik Türk şiirinde şairin anlam ve ifade dünyasını etkilemiştir. Şair, beyitlerde âşığın sevgiliye olan muhabbetinden bahsederken Beduh ifadesinin bir tılsım olarak farklı yönlerine dikkat çekmiştir. Bu çalışmada Beduh ifadesinin Çin, Hint, Batı, Arap ve Türk kültürlerindeki yeri ile birlikte Klasik Türk şiirine olan yansımalarına dair örneklere yer verilmiştir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"8 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-13","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"127831823","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Sitātapatrādhāraṇī, 14. yüzyıldaki Budist Uygur Edebiyatının önemli büyü metinlerinden biridir. Başta Eski Uygur Türkçesi olmak üzere, Sanskritçe, Tibetçe ve Moğolca gibi dillerde nüshaları bulunan Sitātapatrādhāraṇī, bünyesinde hastalıklar, korkular ve doğal afetler gibi yerel inanç unsurlarını da barındırmaktadır. Eldeki çalışma, bu yönüyle Tibet Budizmi etkisindeki Uygurlar ve Moğollar açısından popüler bir metin olan Sitātapatrādhāraṇī temelinde hastalık adlarına dayalı söz varlığını ele almaktadır. Sitātapatrādhāraṇī tanıklığında, metinde üç ana hastalık türüne dayalı başlıklar oluşturulmuş, ilgili kavram alanı içerisinde yer alan hastalık adları alt başlıklara alınmıştır. Çalışmada tespit edilen hastalık adının öncelikle sahip olduğu anlama yer verilmiş ve Sitātapatrādhāraṇī metnindeki hastalık adının tanıklandığı satırla birlikte Türkiye Türkçesine de aktarımı yapılmıştır. İlgili hastalık adını oluşturan sözcükler, çeşitli sözlükler yardımıyla dilsel açıdan yorumlanmış, ilgili hastalık adının tarihî Türk dillerine dayalı tıp metinleri vasıtasıyla sahip olduğu görünüm ortaya konarak karşılaştırmalı bir inceleme hedeflenmiştir.
{"title":"ESKİ UYGURCA SİTĀTAPATRĀDHĀRAṆĪ’DE HASTALIK ADLARINA DAİR SÖZ VARLIĞI","authors":"A. Yıldırım","doi":"10.28981/hikmet.1338100","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1338100","url":null,"abstract":"Sitātapatrādhāraṇī, 14. yüzyıldaki Budist Uygur Edebiyatının önemli büyü metinlerinden biridir. Başta Eski Uygur Türkçesi olmak üzere, Sanskritçe, Tibetçe ve Moğolca gibi dillerde nüshaları bulunan Sitātapatrādhāraṇī, bünyesinde hastalıklar, korkular ve doğal afetler gibi yerel inanç unsurlarını da barındırmaktadır. Eldeki çalışma, bu yönüyle Tibet Budizmi etkisindeki Uygurlar ve Moğollar açısından popüler bir metin olan Sitātapatrādhāraṇī temelinde hastalık adlarına dayalı söz varlığını ele almaktadır. Sitātapatrādhāraṇī tanıklığında, metinde üç ana hastalık türüne dayalı başlıklar oluşturulmuş, ilgili kavram alanı içerisinde yer alan hastalık adları alt başlıklara alınmıştır. Çalışmada tespit edilen hastalık adının öncelikle sahip olduğu anlama yer verilmiş ve Sitātapatrādhāraṇī metnindeki hastalık adının tanıklandığı satırla birlikte Türkiye Türkçesine de aktarımı yapılmıştır. İlgili hastalık adını oluşturan sözcükler, çeşitli sözlükler yardımıyla dilsel açıdan yorumlanmış, ilgili hastalık adının tarihî Türk dillerine dayalı tıp metinleri vasıtasıyla sahip olduğu görünüm ortaya konarak karşılaştırmalı bir inceleme hedeflenmiştir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"23 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128214703","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Sözlü kültürler toplumların yüzlerce yıllık deneyimlerinden süzülerek biçimlenen algı ve bilgilerini kuşaktan kuşağa aktararak günümüze ulaştıran iletişim faaliyetidir. İnsanların içten dışa doğru tavır alış biçimi olan bu iletişim faaliyeti aynı zamanda toplumsal tefekkürün belirli formlarla dışavurumudur. Âşık tarzı gelenek de Türk kültürü bütünlüğünde kültürel üretim ve aktarım bakımından önemli bir yere sahiptir. Bu geleneğin 20. yüzyıldaki ustalarından biri de Âşık Veysel’dir. Onun gerek bireysel hayat hikâyesi gerekse sosyal ve kültürel alanda yaşadıkları çok yönlü bir kimlik edinmesinde etkin olmuştur. Bugüne kadar Âşık Veysel hakkında pek çok çalışma yapılmış olmakla birlikte farklı bakış açılarından yaklaşarak onun farklı özelliklerini orta koymak da gereklidir. Çünkü Âşık Veysel kendi adıyla bütünleşerek yaygınlaşan ezgi düzeniyle düşünce ve bilgi birikimini birleştirdiği sanatsal ürünler vasıtasıyla geçmişle gelecek arasında bir köprü olmuş, farklı işlevleri yerine getirmiştir. Bu bağlamda makalede Âşık Veysel’in bilgeliği, uzman taşıyıcılığı, kültürel yaratıcılığı ve geleceği inşa etme özellikleri onun bütüncül kimliği üzerinden ele alınacak ve değerlendirilecektir.
{"title":"GELENEK VE GELECEK ARASINDA BİR KÖPRÜ: ÂŞIK VEYSEL","authors":"M. Arslan","doi":"10.28981/hikmet.1297177","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1297177","url":null,"abstract":"Sözlü kültürler toplumların yüzlerce yıllık deneyimlerinden süzülerek biçimlenen algı ve bilgilerini kuşaktan kuşağa aktararak günümüze ulaştıran iletişim faaliyetidir. İnsanların içten dışa doğru tavır alış biçimi olan bu iletişim faaliyeti aynı zamanda toplumsal tefekkürün belirli formlarla dışavurumudur. Âşık tarzı gelenek de Türk kültürü bütünlüğünde kültürel üretim ve aktarım bakımından önemli bir yere sahiptir. Bu geleneğin 20. yüzyıldaki ustalarından biri de Âşık Veysel’dir. Onun gerek bireysel hayat hikâyesi gerekse sosyal ve kültürel alanda yaşadıkları çok yönlü bir kimlik edinmesinde etkin olmuştur. Bugüne kadar Âşık Veysel hakkında pek çok çalışma yapılmış olmakla birlikte farklı bakış açılarından yaklaşarak onun farklı özelliklerini orta koymak da gereklidir. Çünkü Âşık Veysel kendi adıyla bütünleşerek yaygınlaşan ezgi düzeniyle düşünce ve bilgi birikimini birleştirdiği sanatsal ürünler vasıtasıyla geçmişle gelecek arasında bir köprü olmuş, farklı işlevleri yerine getirmiştir. Bu bağlamda makalede Âşık Veysel’in bilgeliği, uzman taşıyıcılığı, kültürel yaratıcılığı ve geleceği inşa etme özellikleri onun bütüncül kimliği üzerinden ele alınacak ve değerlendirilecektir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"27 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125144330","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Münâzara, önemli bir edebî gelenektir. Türk edebiyatı araştırıcıları münâzaranın ebedî ‘tür’den ziyade edebî ‘tarz’ olduğu kanaatindedirler. Münâzaralar form veya içeriklerine göre çeşitli gruplarda sınıflandırılmaktadırlar. Münâzara geleneğinde genellikle iki canlı veya iki cansız, birinin diğerinden üstünlüğü konusunda tartışmaya başlar ve bu tartışmalar diyalog hâlinde gelişir. Önceki asırlardan Arapça, Farsça ve Türkçe çok sayıda münâzara risâlesi günümüze ulaşmıştır. Osmanlı sahasında yazılan ve bugüne kadar üzerine yeterli çalışma yapılmayan önemli münâzara risâlelerinden biri, İdrîs-i Bitlisî’nin Münâzaratü’s-savm ve’l-‘îd adlı eseridir. Bu risâle Farsça kaleme alınmıştır ve eser Münâzara-i Rûze vü Iyd olarak da bilinmektedir. Bitlisî, eserini 909/1503 yılında tamamlayarak II. Bâyezîd’e sunmuştur. Eser, form olarak mensur ve manzum karışıktır ve şimdiye kadar ikisi Türkiye biri ise İran’da olmak üzere üç nüshası tespit edilmiştir. Bitlisî’nin bu eseri kısa bir risâledir. Münâzarayı başlatan oruç veya Ramazan ayıdır. Oruç, kendi üstünlüğünü dile getirir. Bayram veya Şevval ayı ise gerekçeler sunarak kendi üstünlüğünü savunur. Sonra sıra hakem olarak Kurban Bayramı’na geçer ve Kurban Bayramı münâzara taraflarının önce faziletlerinden bahseder, sonra da aslında biri olmazsa diğerinin de olmayacağına ve dolayısıyla ikisinin de aynı üstünlükte olduğuna hüküm verir. Eserin sonunda II. Bâyezîd’e hitâben yirmi üç beyitlik bir kaside de yer almaktadır. Bitlisî, oruç ve bayram arasında münâzarayı başlatmadan önce kısa bir mukaddimede Akkoyunlu hükûmetinden kaçarak Anadolu’ya doğru yola çıktığını, bu yolculukta tek başına olduğunu, Anadolu’ya vardığında hristiyanların çok ve müslümanların az olduğu bir şehre vardığını ve bu şehre ulaştığında Nevruz ve Ramazan ayının denk geldiğini dile getirir. İdrîs-i Bitlisî, İslâm diyarına varmak üzere yaklaşık bir asır önce müslümanlar tarafından fethedilen Bulgaristan’ın Sofya şehrine gider. Sofya’da Oruç ve Bayram Münâzarası risâlesini kaleme alır. Bu çalışmada İdrîs-i Bitlisî’nin Oruç ve Bayram Münâzarası risâlesinin nüshaları tanıtılacak ve akabinde eserin muhtevâsı ile ilgili detaylı bilgi verilecektir.
{"title":"İDRÎS-İ BİTLİSÎ’NİN ORUÇ VE BAYRAM MÜNÂZARASINA DAİR RİSÂLESİ","authors":"Milad Salmani̇","doi":"10.28981/hikmet.1295138","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1295138","url":null,"abstract":"Münâzara, önemli bir edebî gelenektir. Türk edebiyatı araştırıcıları münâzaranın ebedî ‘tür’den ziyade edebî ‘tarz’ olduğu kanaatindedirler. Münâzaralar form veya içeriklerine göre çeşitli gruplarda sınıflandırılmaktadırlar. Münâzara geleneğinde genellikle iki canlı veya iki cansız, birinin diğerinden üstünlüğü konusunda tartışmaya başlar ve bu tartışmalar diyalog hâlinde gelişir. Önceki asırlardan Arapça, Farsça ve Türkçe çok sayıda münâzara risâlesi günümüze ulaşmıştır. Osmanlı sahasında yazılan ve bugüne kadar üzerine yeterli çalışma yapılmayan önemli münâzara risâlelerinden biri, İdrîs-i Bitlisî’nin Münâzaratü’s-savm ve’l-‘îd adlı eseridir. Bu risâle Farsça kaleme alınmıştır ve eser Münâzara-i Rûze vü Iyd olarak da bilinmektedir. Bitlisî, eserini 909/1503 yılında tamamlayarak II. Bâyezîd’e sunmuştur. Eser, form olarak mensur ve manzum karışıktır ve şimdiye kadar ikisi Türkiye biri ise İran’da olmak üzere üç nüshası tespit edilmiştir. Bitlisî’nin bu eseri kısa bir risâledir. Münâzarayı başlatan oruç veya Ramazan ayıdır. Oruç, kendi üstünlüğünü dile getirir. Bayram veya Şevval ayı ise gerekçeler sunarak kendi üstünlüğünü savunur. Sonra sıra hakem olarak Kurban Bayramı’na geçer ve Kurban Bayramı münâzara taraflarının önce faziletlerinden bahseder, sonra da aslında biri olmazsa diğerinin de olmayacağına ve dolayısıyla ikisinin de aynı üstünlükte olduğuna hüküm verir. Eserin sonunda II. Bâyezîd’e hitâben yirmi üç beyitlik bir kaside de yer almaktadır. Bitlisî, oruç ve bayram arasında münâzarayı başlatmadan önce kısa bir mukaddimede Akkoyunlu hükûmetinden kaçarak Anadolu’ya doğru yola çıktığını, bu yolculukta tek başına olduğunu, Anadolu’ya vardığında hristiyanların çok ve müslümanların az olduğu bir şehre vardığını ve bu şehre ulaştığında Nevruz ve Ramazan ayının denk geldiğini dile getirir. İdrîs-i Bitlisî, İslâm diyarına varmak üzere yaklaşık bir asır önce müslümanlar tarafından fethedilen Bulgaristan’ın Sofya şehrine gider. Sofya’da Oruç ve Bayram Münâzarası risâlesini kaleme alır. Bu çalışmada İdrîs-i Bitlisî’nin Oruç ve Bayram Münâzarası risâlesinin nüshaları tanıtılacak ve akabinde eserin muhtevâsı ile ilgili detaylı bilgi verilecektir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"9 5 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130148008","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Klasik Türk şiirinde bitkiler, çiçekler ve doğa önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu durum birçok divan şairinin şiirlerini süslemiştir. Divan şiiri gibi halk şiiri ve türkülerde de çiçek ve doğa çok sık anılmaktadır. Âşık Veysel’in şiirlerinde çiçekler genellikle doğal güzelliklerin sembolü olarak kullanılır ve insani duyguları yansıtır. Çiçekler, hayatın kısa süreliğini ve geçiciliğini simgelerken, aynı zamanda güzellik, sevgi, umut ve huzur gibi duyguları ifade eder. Âşık Veysel’in “Çiğdem Der ki” adlı şiiri, çiçek temasını ele alan şiirlerinden biridir. Veysel’in, bu şiirinde, yer verdiği çiçekler; klasik şiirimiz başta olmak üzere halk şiirimizi ve türkülerimizi süsleyen çiçeklerdir. Bu çiçeklere Âşık Veysel’in gözünden bakınca, çiçeklere dokunduğunu, hissettiğini, çiçeğe adeta can yüklediğini ve ayrıca yiğidin başına bela açtığını söyleyebiliriz. Bu çalışma Âşık Veysel’in “Çiğdem Der ki” şiiriyle sınırlıdır. Onun bu şiirinde çiçeklere nasıl bir duygu yüklediği ve çiçeklerin kendi ağızlarından tabiatı, mekânı ve konumlarını nasıl gördükleri tahlil edilecektir. Âşık Veysel, çiçekler vasıtasıyla insanlara bazı mesajlar vermekte ve dünyanın özüne ve yaşamın kıymetine ilişkin önemli bir anlatıda bulunmaktadır.
植物、花朵和自然在土耳其古典诗歌中占有重要地位。许多迪旺诗人的诗歌中都有这种情境的点缀。与迪凡诗歌一样,民间诗歌和民歌中也经常提到花朵和大自然。在 Âşık Veysel 的诗歌中,花朵通常被用作自然美的象征,并反映人类的情感。花朵象征着生命的短暂和易逝,同时也表达了美、爱、希望与和平等情感。Âşık Veysel 的诗歌《Çiğdem Der ki》是他以花为主题的诗歌之一。韦谢尔在这首诗中所描绘的花朵就是装饰我们的古典诗歌、民间诗歌和民歌的花朵。当我们从 Âşık Veysel 的视角来看待这些花朵时,我们可以说他触摸和感受到了花朵,赋予了花朵生命,也给勇敢者带来了麻烦。本研究仅限于Âşık Veysel 的诗歌 "Çiğdem Der ki"。在这首诗中,将分析他赋予花朵什么样的情感,以及花朵如何通过自己的嘴看到自然、空间和自己的位置。Âşık Veysel 通过花朵向人们传达了一些信息,并对世界的本质和生命的价值进行了重要的叙述。
{"title":"ÂŞIK VEYSEL’İN “ÇİĞDEM DER Kİ” ŞİİRİNDE ÇİÇEKLER: ÇİĞDEM, LÂLE, SÜMBÜL VE NEVRUZ","authors":"Sinan Cereyan","doi":"10.28981/hikmet.1315053","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1315053","url":null,"abstract":"Klasik Türk şiirinde bitkiler, çiçekler ve doğa önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu durum birçok divan şairinin şiirlerini süslemiştir. Divan şiiri gibi halk şiiri ve türkülerde de çiçek ve doğa çok sık anılmaktadır. Âşık Veysel’in şiirlerinde çiçekler genellikle doğal güzelliklerin sembolü olarak kullanılır ve insani duyguları yansıtır. Çiçekler, hayatın kısa süreliğini ve geçiciliğini simgelerken, aynı zamanda güzellik, sevgi, umut ve huzur gibi duyguları ifade eder. \u0000Âşık Veysel’in “Çiğdem Der ki” adlı şiiri, çiçek temasını ele alan şiirlerinden biridir. Veysel’in, bu şiirinde, yer verdiği çiçekler; klasik şiirimiz başta olmak üzere halk şiirimizi ve türkülerimizi süsleyen çiçeklerdir. Bu çiçeklere Âşık Veysel’in gözünden bakınca, çiçeklere dokunduğunu, hissettiğini, çiçeğe adeta can yüklediğini ve ayrıca yiğidin başına bela açtığını söyleyebiliriz. \u0000Bu çalışma Âşık Veysel’in “Çiğdem Der ki” şiiriyle sınırlıdır. Onun bu şiirinde çiçeklere nasıl bir duygu yüklediği ve çiçeklerin kendi ağızlarından tabiatı, mekânı ve konumlarını nasıl gördükleri tahlil edilecektir. Âşık Veysel, çiçekler vasıtasıyla insanlara bazı mesajlar vermekte ve dünyanın özüne ve yaşamın kıymetine ilişkin önemli bir anlatıda bulunmaktadır.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"70 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"127399603","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türk tasavvuf edebiyatı, kurucusu olduğu kabul edilen Ahmet Yesevi’den günümüze önemli şahsiyetler yetiştirmiştir. Bu şahsiyetler tasavvufî konuları geleceğe taşımak ve öğreticilik gibi amaçlarla çeşitli edebî türleri araç olarak kullanmışlardır. Şathiye bir şiir türü olarak derin tasavvufî konuları anlaşılmaz bir biçimde dile getiren, kimi zaman yaratıcı-yaratan sınırlarının aşıldığı, hem zahiri hem mana derinliği taşıyan eserlerdir. İlahi bir vecd halinin tezahürü olduğu da dile getirilmiştir. Bu nedenle onların anlaşılması için tasavvufî konulara hâkim, zahiri ve ledün ilmine sahip mutasavvıfların şerhlerine ihtiyaç duyulmuştur. Bu çalışmada Alevi-Bektaşi edebiyatı ve Âşık edebiyatının 20. yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biri kabul edilen Âşık Veysel’in şathiyesi söz konusu edilmiştir. Dokuz dörtlükten meydana gelen bu şathiye tasavvuf edebiyatındaki şathiye geleneğinin hem sanat hem de içerik yönünden başarılı bir örneğini teşkil etmektedir. Şathiyyat-ı sûfîyâne olarak adlandırılabilecek bu eser, derin tasavvufi konuların Âşık Veysel’in bakışından değerlendirilmesini ve anlamlandırılmasını içermektedir. Âşık Veysel kimi zaman şatahata varıp bir kul olarak söylemlerinde sınırları aşmış olsa da şiirin genelinde tasavvufî kavramları ikrar eden bir bakış açısına sahiptir. Şiirde vahdet ve tevhit inancı, nurun tecellisi, Allah’ın çeşitli vasıfları, sırlar âlemi, yaratılış ve dünyevî hayatın başlaması, vahdet-i vücut, imtihan ve kader gibi önemli konulara değinilmiştir. Bu tasavvufî terimlere vâkıf olduğunu ispatlayan Âşık Veysel, aklın tasavvufî mevzuları anlamakta zorlanacağını, bu nedenle az konuşulması gerektiğini, gerçek sır sahibinin Allah olduğunu söyleyerek şathiyesini tamamlamaktadır. Bu tarz şiirler okuyanın düşünmesini ve bazı dinî-tasavvufî kavramları öğrenmesini zorunlu kılmaktadır.
{"title":"SUFI CODES of ÂŞIK VEYSEL’S SHATHIYE","authors":"Cafer Özdemir","doi":"10.28981/hikmet.1314807","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1314807","url":null,"abstract":"Türk tasavvuf edebiyatı, kurucusu olduğu kabul edilen Ahmet Yesevi’den günümüze önemli şahsiyetler yetiştirmiştir. Bu şahsiyetler tasavvufî konuları geleceğe taşımak ve öğreticilik gibi amaçlarla çeşitli edebî türleri araç olarak kullanmışlardır. Şathiye bir şiir türü olarak derin tasavvufî konuları anlaşılmaz bir biçimde dile getiren, kimi zaman yaratıcı-yaratan sınırlarının aşıldığı, hem zahiri hem mana derinliği taşıyan eserlerdir. İlahi bir vecd halinin tezahürü olduğu da dile getirilmiştir. Bu nedenle onların anlaşılması için tasavvufî konulara hâkim, zahiri ve ledün ilmine sahip mutasavvıfların şerhlerine ihtiyaç duyulmuştur. Bu çalışmada Alevi-Bektaşi edebiyatı ve Âşık edebiyatının 20. yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biri kabul edilen Âşık Veysel’in şathiyesi söz konusu edilmiştir. Dokuz dörtlükten meydana gelen bu şathiye tasavvuf edebiyatındaki şathiye geleneğinin hem sanat hem de içerik yönünden başarılı bir örneğini teşkil etmektedir. Şathiyyat-ı sûfîyâne olarak adlandırılabilecek bu eser, derin tasavvufi konuların Âşık Veysel’in bakışından değerlendirilmesini ve anlamlandırılmasını içermektedir. Âşık Veysel kimi zaman şatahata varıp bir kul olarak söylemlerinde sınırları aşmış olsa da şiirin genelinde tasavvufî kavramları ikrar eden bir bakış açısına sahiptir. Şiirde vahdet ve tevhit inancı, nurun tecellisi, Allah’ın çeşitli vasıfları, sırlar âlemi, yaratılış ve dünyevî hayatın başlaması, vahdet-i vücut, imtihan ve kader gibi önemli konulara değinilmiştir. Bu tasavvufî terimlere vâkıf olduğunu ispatlayan Âşık Veysel, aklın tasavvufî mevzuları anlamakta zorlanacağını, bu nedenle az konuşulması gerektiğini, gerçek sır sahibinin Allah olduğunu söyleyerek şathiyesini tamamlamaktadır. Bu tarz şiirler okuyanın düşünmesini ve bazı dinî-tasavvufî kavramları öğrenmesini zorunlu kılmaktadır.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"61 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-17","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131481596","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu makale, geleneğin tarihin herhangi bir zamanında adet haline getirilmiş davranışlar olduğu kanaatinin aksine, muayyen bir nassa dayalı, tarihin akışı içinde değişerek var olmaya devam eden canlı bir yapı olduğu düşüncesinden hareket etmektedir. Bu düşünceye göre gelenek; kendi mantalitesi, dinamikleri ve paradigmasıyla döneminin şartlarına uygun olarak sürekli ve yeniden inşa olmaktadır. Buna bağlı olarak bu çalışma, geleneğin modern dönem dışındaki tarihsel zaman kesitinde de kendini sürekli yenileyen canlı bir organizma olarak kabul edildiğini ve bunu “Klasik Türk Şiiri" ne yansıyan bazı teşbih örnekleri üzerinden göstermeyi hedeflemektedir.
{"title":"Gelenekli Yenilik Düşüncesi ve Klasik Türk Şiir'ine Yansımaları","authors":"Zeynep Dağlar","doi":"10.28981/hikmet.1256779","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1256779","url":null,"abstract":"Bu makale, geleneğin tarihin herhangi bir zamanında adet haline getirilmiş davranışlar olduğu kanaatinin aksine, muayyen bir nassa dayalı, tarihin akışı içinde değişerek var olmaya devam eden canlı bir yapı olduğu düşüncesinden hareket etmektedir. Bu düşünceye göre gelenek; kendi mantalitesi, dinamikleri ve paradigmasıyla döneminin şartlarına uygun olarak sürekli ve yeniden inşa olmaktadır. Buna bağlı olarak bu çalışma, geleneğin modern dönem dışındaki tarihsel zaman kesitinde de kendini sürekli yenileyen canlı bir organizma olarak kabul edildiğini ve bunu “Klasik Türk Şiiri\" ne yansıyan bazı teşbih örnekleri üzerinden göstermeyi hedeflemektedir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-16","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131363932","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İran Türkleri gibi yazılı edebiyata sahip olmayan bir toplumda âşıklık geleneği, dili ve edebiyatı yaşatan birincil kültür ürünleridir. Bölgedeki âşıklık geleneği; toplumun geleneğini, göreneğini, kültürünü, farklı sözlü ürünlerini içinde barındıran ve bunları sonraki nesillere aktaran önemli bir kültür parçası konumundadır. Âşıklık geleneğinin ürünlerinden olan hikâyeler, âşıklar tarafından bir dinleyici kitlesi önünde icra edilmektedir. Ancak dinleyicilerin duygu, düşünce dünyası, ruh hâli, eğitim seviyesi vb. durumları icralar üzerinde etkili olmaktadır. Bu etki, hikâyelere yansıyarak ürünlerin muhtevasında, olayların akışında, hikâyelerin süresinde ve ara sözlerinde değişimler meydana getirmektedir. Bu sebeple araştırmada, Âşık Heyder tarafından farklı bağlamlarda icra edilen hikâyelerde sosyal çevrenin ne derece etkili olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır. 2015 yılında İran’ın Hemedan bölgesinde yapılan alan araştırmalarında kurulan yapay ortamda Âşık Heyder’den on beş hikâye derlenmiştir. Yapay ortamlarda derlenen hikâyelerden dört tanesi önceden bölgedeki âşık müzikevleri tarafından dinleyici kitlesi önünde doğal ortamlarda derlenen hikâyelerin kayda alındığı varyantlarıyla mukayese edilmiştir. Böylece farklı bağlamların halk hikâyelerinin anlatımı üzerinde yarattığı değişimlerin hangi yönde olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma, performans teori doğrultusunda ele alınmış ve teorinin üç önemli unsuru dikkate alınarak incelenmiştir. İnceleme sonucunda İran’daki sosyal hayat üzerinde baskın olan dinî ve siyasi etkilerin hikâyelere de yansıdığı, hikâyelerdeki müstehcen ifadelerle ara sözlerin değişime uğradığı ya da törpülendiği görülmüştür. Ayrıca Âşık Heyder’in kamera karşısındaki icralarında Farsça kelimeleri yoğun olarak kullanması da bölge Türklerinin konuştukları dile Farsçanın ne derece sirayet ettiğini göstermesi açısından önemlidir. İnceleme neticesinde halk hikâyelerinin, bölgenin farklı sosyal ortamlarındaki icralar sırasında bünyesine ekleme ve çıkarmalar yapılarak değiştirildiği tespit edilmiştir.
{"title":"HEMEDANLI (İRAN) ÂŞIK HEYDER’İN HALK HİKÂYELERİNDE SOSYAL ÇEVRENİN ETKİSİ","authors":"Faruk Gün","doi":"10.28981/hikmet.1291485","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1291485","url":null,"abstract":"İran Türkleri gibi yazılı edebiyata sahip olmayan bir toplumda âşıklık geleneği, dili ve edebiyatı yaşatan birincil kültür ürünleridir. Bölgedeki âşıklık geleneği; toplumun geleneğini, göreneğini, kültürünü, farklı sözlü ürünlerini içinde barındıran ve bunları sonraki nesillere aktaran önemli bir kültür parçası konumundadır. Âşıklık geleneğinin ürünlerinden olan hikâyeler, âşıklar tarafından bir dinleyici kitlesi önünde icra edilmektedir. Ancak dinleyicilerin duygu, düşünce dünyası, ruh hâli, eğitim seviyesi vb. durumları icralar üzerinde etkili olmaktadır. Bu etki, hikâyelere yansıyarak ürünlerin muhtevasında, olayların akışında, hikâyelerin süresinde ve ara sözlerinde değişimler meydana getirmektedir. Bu sebeple araştırmada, Âşık Heyder tarafından farklı bağlamlarda icra edilen hikâyelerde sosyal çevrenin ne derece etkili olduğu ortaya konmaya çalışılmıştır. 2015 yılında İran’ın Hemedan bölgesinde yapılan alan araştırmalarında kurulan yapay ortamda Âşık Heyder’den on beş hikâye derlenmiştir. Yapay ortamlarda derlenen hikâyelerden dört tanesi önceden bölgedeki âşık müzikevleri tarafından dinleyici kitlesi önünde doğal ortamlarda derlenen hikâyelerin kayda alındığı varyantlarıyla mukayese edilmiştir. Böylece farklı bağlamların halk hikâyelerinin anlatımı üzerinde yarattığı değişimlerin hangi yönde olduğunun belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma, performans teori doğrultusunda ele alınmış ve teorinin üç önemli unsuru dikkate alınarak incelenmiştir. İnceleme sonucunda İran’daki sosyal hayat üzerinde baskın olan dinî ve siyasi etkilerin hikâyelere de yansıdığı, hikâyelerdeki müstehcen ifadelerle ara sözlerin değişime uğradığı ya da törpülendiği görülmüştür. Ayrıca Âşık Heyder’in kamera karşısındaki icralarında Farsça kelimeleri yoğun olarak kullanması da bölge Türklerinin konuştukları dile Farsçanın ne derece sirayet ettiğini göstermesi açısından önemlidir. İnceleme neticesinde halk hikâyelerinin, bölgenin farklı sosyal ortamlarındaki icralar sırasında bünyesine ekleme ve çıkarmalar yapılarak değiştirildiği tespit edilmiştir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131345800","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}