Nazire veya nazirecilik en genel tanımı ile vezin, kafiye ve ölçü birlikteliği göz önünde bulundurularak bir şiirin benzerini ve aynı zamanda ondan daha iyisini yazma işlemidir. Nazire eğitim faaliyeti veren, şiir geleneğinin devamlı olmasını sağlayan ve devrin şairlerini yetiştiren önemli bir okul işlevi de görmektedir. Bu şair yetiştirme görevi gören okulda şairler zemin şiir şairini geçme arzusu, gereklilik görme, meydan okuma ile dostluk gösterme gibi çeşitli sebeplerle nazireler kaleme alarak kendilerini göstermektedir. Bu çalışmada bu sebeplere de değinilerek 16. yüzyılda kaleme alınan yedi tezkirede nazire kavramı ve nazire ile ilgili diğer kavramlardan olan nakize, cevap, müşâare ve tazmin ele alınmıştır. Nazire, nazire mecmuaları ile nazirelerin yazılma sebeplerine değinilmesinin ardından nazire ile ilgili kavramlar ve bu kavramların tezkirelerdeki kullanımları tespit edilmiş ve yapılan tespitlerin ardından konu örnekleriyle birlikte açıklanmıştır. Müstakil bir biçimde ele alınarak kullanımlarının netleştirilmesinin amaçlandığı kavramların incelenmesinden sonra nazirecilik geleneğinden bahsedilerek eserlere yazılan nazireler ve şiirlere yazılan nazireler olarak iki temel ayrıma gidilmiş ve bu kısımda şairlerin nazire yazma sebepleri de ortaya konulmaya çalışılmıştır.
{"title":"16. YÜZYIL TEZKİRELERİNDE NAZİRE İLE İLGİLİ KAVRAMLAR VE NAZİRECİLİK GELENEĞİ","authors":"Elif Sakarya","doi":"10.28981/hikmet.1509797","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1509797","url":null,"abstract":"Nazire veya nazirecilik en genel tanımı ile vezin, kafiye ve ölçü birlikteliği göz önünde bulundurularak bir şiirin benzerini ve aynı zamanda ondan daha iyisini yazma işlemidir. Nazire eğitim faaliyeti veren, şiir geleneğinin devamlı olmasını sağlayan ve devrin şairlerini yetiştiren önemli bir okul işlevi de görmektedir. Bu şair yetiştirme görevi gören okulda şairler zemin şiir şairini geçme arzusu, gereklilik görme, meydan okuma ile dostluk gösterme gibi çeşitli sebeplerle nazireler kaleme alarak kendilerini göstermektedir. Bu çalışmada bu sebeplere de değinilerek 16. yüzyılda kaleme alınan yedi tezkirede nazire kavramı ve nazire ile ilgili diğer kavramlardan olan nakize, cevap, müşâare ve tazmin ele alınmıştır. Nazire, nazire mecmuaları ile nazirelerin yazılma sebeplerine değinilmesinin ardından nazire ile ilgili kavramlar ve bu kavramların tezkirelerdeki kullanımları tespit edilmiş ve yapılan tespitlerin ardından konu örnekleriyle birlikte açıklanmıştır. Müstakil bir biçimde ele alınarak kullanımlarının netleştirilmesinin amaçlandığı kavramların incelenmesinden sonra nazirecilik geleneğinden bahsedilerek eserlere yazılan nazireler ve şiirlere yazılan nazireler olarak iki temel ayrıma gidilmiş ve bu kısımda şairlerin nazire yazma sebepleri de ortaya konulmaya çalışılmıştır.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"46 14","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-08-09","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141922734","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Tezkireler, şâirlerin hayatları, eserleri, edebî kişilikleriyle alakalı bilgiler veren eserlerdir. Türk edebiyatında Ali Şir Nevâyî’nin Mecâlisü’n-Nefâis adlı eseriyle başlayan ve XX. yüzyılda Mahmud Kemal İnal’ın Son Asır Türk Şairleri ile son bulan bu gelenekte önemli bir yer tutan tezkirelerden biri Ali Emirî’nin Tezkire-i Şu’arâ-yı Âmid adlı tezkiresidir. Diyarbakır doğumlu olan yazar, tezkiresinde Diyarbakır’da doğmuş veya yolu bir şekilde Diyabakır’a uğramış şâirlerin hayatlarını, kendi tecrübe ve gözlemleri ve doğruluğundan emin olduğu kaynaklardaki bilgiler vasıtasıyla anlatmıştır. Tezkire içerisinde, şâirler hakkında birçok konuda bilgi bulabilmek mümkündür. Çalışmada, Tezkire-i Şu’arâ-yı Âmid’deki bu bilgi bolluğu sadece maddelerin giriş cümleleri ekseninde incelenecek ve mevcut konular tespit edilip sınıflandırılacak ve örneklerle desteklenecektir. Tezkirenin genelindeki konu çeşitliliğinin giriş cümlelerine nasıl yansıdığı ve ilk cümlelerde nelere dikkat edildiği tespit edilecektir.
{"title":"TEZKİRE-İ ŞU’ARÂ-YI ÂMİD’DE ŞÂİRLERİN TANITIMININ İLK CÜMLE ÇERÇEVESİNDE İNCELENMESİ","authors":"Ayşe Korkmaz","doi":"10.28981/hikmet.1508552","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1508552","url":null,"abstract":"Tezkireler, şâirlerin hayatları, eserleri, edebî kişilikleriyle alakalı bilgiler veren eserlerdir. Türk edebiyatında Ali Şir Nevâyî’nin Mecâlisü’n-Nefâis adlı eseriyle başlayan ve XX. yüzyılda Mahmud Kemal İnal’ın Son Asır Türk Şairleri ile son bulan bu gelenekte önemli bir yer tutan tezkirelerden biri Ali Emirî’nin Tezkire-i Şu’arâ-yı Âmid adlı tezkiresidir. Diyarbakır doğumlu olan yazar, tezkiresinde Diyarbakır’da doğmuş veya yolu bir şekilde Diyabakır’a uğramış şâirlerin hayatlarını, kendi tecrübe ve gözlemleri ve doğruluğundan emin olduğu kaynaklardaki bilgiler vasıtasıyla anlatmıştır. Tezkire içerisinde, şâirler hakkında birçok konuda bilgi bulabilmek mümkündür. Çalışmada, Tezkire-i Şu’arâ-yı Âmid’deki bu bilgi bolluğu sadece maddelerin giriş cümleleri ekseninde incelenecek ve mevcut konular tespit edilip sınıflandırılacak ve örneklerle desteklenecektir. Tezkirenin genelindeki konu çeşitliliğinin giriş cümlelerine nasıl yansıdığı ve ilk cümlelerde nelere dikkat edildiği tespit edilecektir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"48 8","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-08-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141928200","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Ömrünü kitaplarına ve Millet Kütüphanesi’ne vakfeden Alî Emîrî, hayatı boyunca hiç evlenmemiş, bekar kalmayı tercih etmiştir. Emîrî üzerine yapılan çalışmalarda onun bu tercihi, kitaplara duyduğu aşkla evlenmeyi hiç düşünmediği, âdetâ kitaplarıyla evli olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Kendisinin konuyla ilgili tek izahı bir yazısında geçen “Ben belki kusûr ederim diye vâlideme hürmeten evlenmedim.” şeklindeki cümlesidir. Ancak ömrünün çoğunu ailesinden uzakta geçirmiş olması, bu tercihinin sadece böyle bir düşünceden kaynaklanmamış olabileceğini düşündürmektedir. Biz de meseleye katkı sunmak maksadıyla, kendisinin Divân’ında “Güvercin” başlığıyla yer alan bir şiirindeki görüşlerinden hareketle Alî Emîrî’nin evliliğe ve evlat sahibi olmaya dair görüşlerini tespit etmeye çalışacağız. Çalışmamızın iddiası, Alî Emîrî Efendi’nin ineleyeceğimiz şiirinde de görüleceği üzere aslında evlenmeyi ve evlat sahibi olmayı kendisi açısından “faydasız” ve “yersiz” bir eylem görmesidir. Makalede, Alî Emîrî’nin söz konusu şiirinin metnine ve diliçi çevirisine yer verilerek bu ilginç şiirindeki görüşleri özetlenecektir
Alî Emîrî毕生致力于他的书籍和米勒图书馆,他一生未婚,宁愿保持单身。在对艾米里的研究中,他的这种偏好被解释为他从未想过结婚,因为他对书籍的热爱,他与他的书籍结了婚。他对这一问题的唯一解释是他在一篇著作中的一句话:"我没有结婚是出于对岳母的尊敬,以防我可能会错。然而,他一生中大部分时间远离家人这一事实表明,这种偏好可能并非仅仅源于这种想法。为了对这一问题有所贡献,我们将根据阿里-阿米里在其 Divān 一首名为《鸽子》的诗中的观点,尝试确定他对婚姻和生育子女的看法。我们研究的主张是,从我们将要分析的这首诗中可以看出,阿里-阿米里-艾芬迪实际上认为结婚生子对他自己来说是 "无用 "和 "不必要 "的行为。本文将概述他在这首有趣的诗中的观点,包括该诗的文本和译文
{"title":"ALÎ EMÎRÎ’NİN EVLENMEMEYİ TERCİHİ BAĞLAMINDA “GÜVERCİN” BAŞLIKLI ŞİİRİNE BAKIŞ","authors":"Mücahit Kaçar","doi":"10.28981/hikmet.1508879","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1508879","url":null,"abstract":"Ömrünü kitaplarına ve Millet Kütüphanesi’ne vakfeden Alî Emîrî, hayatı boyunca hiç evlenmemiş, bekar kalmayı tercih etmiştir. Emîrî üzerine yapılan çalışmalarda onun bu tercihi, kitaplara duyduğu aşkla evlenmeyi hiç düşünmediği, âdetâ kitaplarıyla evli olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. Kendisinin konuyla ilgili tek izahı bir yazısında geçen “Ben belki kusûr ederim diye vâlideme hürmeten evlenmedim.” şeklindeki cümlesidir. Ancak ömrünün çoğunu ailesinden uzakta geçirmiş olması, bu tercihinin sadece böyle bir düşünceden kaynaklanmamış olabileceğini düşündürmektedir. Biz de meseleye katkı sunmak maksadıyla, kendisinin Divân’ında “Güvercin” başlığıyla yer alan bir şiirindeki görüşlerinden hareketle Alî Emîrî’nin evliliğe ve evlat sahibi olmaya dair görüşlerini tespit etmeye çalışacağız. Çalışmamızın iddiası, Alî Emîrî Efendi’nin ineleyeceğimiz şiirinde de görüleceği üzere aslında evlenmeyi ve evlat sahibi olmayı kendisi açısından “faydasız” ve “yersiz” bir eylem görmesidir. Makalede, Alî Emîrî’nin söz konusu şiirinin metnine ve diliçi çevirisine yer verilerek bu ilginç şiirindeki görüşleri özetlenecektir","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"8 12","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-08-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141928831","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Hurufiler, İmadüddin Nesîmî’den başlayarak Hurufilik düşüncesini Farsça’nın yanında Türkçe eserlerle de anlatmaya gayret etmişlerdir. Bunun için pek çok hacimli eser vücuda getiren Hurufiler, küçük hacimli bazı risaleler de kaleme almışlardır. Bunlardan biri Risâle-i Fazîlet-i Sûreti’l-Fâtiha adlı eserdir. Söz konusu eser İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmaları arasında 880 numarayla kayıtlı olan 59 varaklık yazmanın 42a-45b sayfaları arasında bulunup 4 varaktan oluşmaktadır. Nesih hattıyla ve nesir olarak yazılmış metnin müellifi ve telif tarihi belirtilmemiştir. Bu eser Fatiha’nın önemini göstermek, bu sureyi okuyanların cehennem ile sayısız tehlikelerden korunacağını ve pek çok sevap kazanacağını belirtmek üzere kaleme alınmıştır. Müellifin Fatiha suresine yaklaşımı Hurufilik anlayışına, sureyi tefsir etme metodu ise Hurufilerin kullandığı tevil metoduna benzemektedir. Bu çalışmada öncelikle Hurufiliğin kısa tarihine, tanımına ve Türkçe Hurufilik metinlerinin gelişimine değinilecektir. Ardından Hurufilerin Fatiha suresini nasıl yorumladıkları, birincil kaynaklardan örnekler eşliğinde gösterilecektir. Üçüncü olarak Risâle-i Fazîlet-i Sûreti’l-Fâtiha adlı risalenin içeriğinden bahsedilecek, metin yorumlanacaktır. Risalenin diğer Hurufi eserleriyle ortak ve farklı yönlerinden bahsedilecek, böylece bu metnin Hurufilik literatürü açısından nasıl bir yer işgal ettiği belirlenmeye çalışılacaktır. Son olarak metnin transkripsiyon alfabesine çevirisi ve orijinal hâli makalenin sonuna eklenecektir.
{"title":"MEÇHUL BİR HURUFİ MÜELLİFİN RİSÂLE-İ FAZÎLET-İ SÛRETİ’L-FÂTİHA ADLI ESERİ","authors":"Murat Aslan","doi":"10.28981/hikmet.1474442","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1474442","url":null,"abstract":"Hurufiler, İmadüddin Nesîmî’den başlayarak Hurufilik düşüncesini Farsça’nın yanında Türkçe eserlerle de anlatmaya gayret etmişlerdir. Bunun için pek çok hacimli eser vücuda getiren Hurufiler, küçük hacimli bazı risaleler de kaleme almışlardır. Bunlardan biri Risâle-i Fazîlet-i Sûreti’l-Fâtiha adlı eserdir. Söz konusu eser İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı Osman Ergin Yazmaları arasında 880 numarayla kayıtlı olan 59 varaklık yazmanın 42a-45b sayfaları arasında bulunup 4 varaktan oluşmaktadır. Nesih hattıyla ve nesir olarak yazılmış metnin müellifi ve telif tarihi belirtilmemiştir. Bu eser Fatiha’nın önemini göstermek, bu sureyi okuyanların cehennem ile sayısız tehlikelerden korunacağını ve pek çok sevap kazanacağını belirtmek üzere kaleme alınmıştır. Müellifin Fatiha suresine yaklaşımı Hurufilik anlayışına, sureyi tefsir etme metodu ise Hurufilerin kullandığı tevil metoduna benzemektedir. Bu çalışmada öncelikle Hurufiliğin kısa tarihine, tanımına ve Türkçe Hurufilik metinlerinin gelişimine değinilecektir. Ardından Hurufilerin Fatiha suresini nasıl yorumladıkları, birincil kaynaklardan örnekler eşliğinde gösterilecektir. Üçüncü olarak Risâle-i Fazîlet-i Sûreti’l-Fâtiha adlı risalenin içeriğinden bahsedilecek, metin yorumlanacaktır. Risalenin diğer Hurufi eserleriyle ortak ve farklı yönlerinden bahsedilecek, böylece bu metnin Hurufilik literatürü açısından nasıl bir yer işgal ettiği belirlenmeye çalışılacaktır. Son olarak metnin transkripsiyon alfabesine çevirisi ve orijinal hâli makalenin sonuna eklenecektir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"38 25","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141655299","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türk tarihinin en uzun soluklu edebî geleneği olarak kabul edilen klasik Türk edebiyatında şairler, çeşitli sanatsal ve edebî tekniklerle eserlerini süsler ve zenginleştirirlerdi. Bu sayede hem okuyucunun ve dinleyicinin hem de sanat koruyucusu mesabesindeki hamilerinin ilgi ve dikkatlerini çekmeye gayret gösterirlerdi. Sınırları keskin çizgilerle belirlenmiş olsa da bazı divan şairlerinin bu gayretlerinin neticesinde yeni söyleyiş ve tarzlar ortaya çıkmıştır. Şairlerin yenilik arayışlarının neticesinde ortaya çıkan tarzlardan biri de kitap isimleriyle şiir yazma geleneğidir. Şairler, manzumelerinde kitap isimlerini kullanarak hem bilgi ve kültürlerini sergilerler hem de metinlerine derinlik kazandırırlar. Bu çalışmada, klasik Türk şiirinde XVIII. yüzyılın başlarından itibaren rağbet gören kitap isimleriyle şiir yazma geleneği incelenecek ve esâmî-i kütüp olarak tavsif edilen tarzda kaleme alınmış manzumelere değinilecektir. Daha sonra ise XVIII. asrın başlarında hayatta olan Rahîmî mahlaslı şairin Sultan III. Ahmed Kütüphanesi için kaleme aldığı esâmî-i kütüp tarzındaki tarih manzumesi etraflıca ele alınacak ve şairinin kimliği tespit edilmeye çalışılacaktır.
{"title":"Klasik Türk Şiirinde Kitap İsimleriyle Şiir Yazma Geleneği ve Rahîmî’nin Esâmî-i Kütüp Tarzındaki Manzumesi","authors":"Hasan Doğan","doi":"10.28981/hikmet.1503578","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1503578","url":null,"abstract":"Türk tarihinin en uzun soluklu edebî geleneği olarak kabul edilen klasik Türk edebiyatında şairler, çeşitli sanatsal ve edebî tekniklerle eserlerini süsler ve zenginleştirirlerdi. Bu sayede hem okuyucunun ve dinleyicinin hem de sanat koruyucusu mesabesindeki hamilerinin ilgi ve dikkatlerini çekmeye gayret gösterirlerdi. Sınırları keskin çizgilerle belirlenmiş olsa da bazı divan şairlerinin bu gayretlerinin neticesinde yeni söyleyiş ve tarzlar ortaya çıkmıştır. Şairlerin yenilik arayışlarının neticesinde ortaya çıkan tarzlardan biri de kitap isimleriyle şiir yazma geleneğidir. Şairler, manzumelerinde kitap isimlerini kullanarak hem bilgi ve kültürlerini sergilerler hem de metinlerine derinlik kazandırırlar. Bu çalışmada, klasik Türk şiirinde XVIII. yüzyılın başlarından itibaren rağbet gören kitap isimleriyle şiir yazma geleneği incelenecek ve esâmî-i kütüp olarak tavsif edilen tarzda kaleme alınmış manzumelere değinilecektir. Daha sonra ise XVIII. asrın başlarında hayatta olan Rahîmî mahlaslı şairin Sultan III. Ahmed Kütüphanesi için kaleme aldığı esâmî-i kütüp tarzındaki tarih manzumesi etraflıca ele alınacak ve şairinin kimliği tespit edilmeye çalışılacaktır.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"142 25","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141656151","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Klasik Türk edebiyatı tarihinin en önemli kaynaklarından biri tezkirelerdir. 15. yüzyıldan beri sayıları ve hacimleri artarak 19. yüzyıla kadar ulaşmış olan tezkireler, bu dönemde de şairlerin hayatlarını ve eserlerinden örnekleri ihtiva etmeye devam etmiştir. Modern anlamda biyografiye geçişten önceki sahfa olan 19. yüzyıl sonunda ise geleneğin devamı olarak kabul edilebilecek çok kıymetli ansiklopedik çalışmalar da kaleme alınmıştır. Bu çalışmalardan biri de Sadeddin Nüzhet Ergun’un son ve en önemli eseri olan Türk Şairleri’dir. Şair, Sadi şeyhi, musikişinas, halkıyatçı gibi pek çok vasfı kendisinde başarıyla toplamış olan Sadeddin Nüzhet en çok biyografi ve incelemeleriyle tanınmaktadır. Halk edebiyatından klasik ve çağdaş edebiyata onlarca şahsiyet hakkında önemli eserler vücuda getirmiş olan Sadeddin Nüzhet; Türk Şairleri’inde ise 1074 şair ve yazarın biyografilerini derlemiş, vefatıyla yarıda kalmış ve ancak dördüncü cildin ilk bölümü olan 98. formaya ve F harfine kadar yayımlayabilmiştir. Büyük maddi imkansızlıklar ve insanüstü bir çabanın ürünü olan eser bu kadarıyla bile Türk edebiyatı tarihi için önemli bir kaynak olarak nitelendirilmektedir. Bu çalışmada 19. yüzyıl tezkire geleneğinden kısaca bahsedilmiş, geleneğin devam olarak 20. yüzyılda kaleme alınan benzer eserler üzerinde durulmuş, bu eserlerden Türk Şairleri detaylı olarak ele alınmıştır. Eserin genel mahiyeti incelenmiş ve eser hakkında devrin önemli edebi simalarının görüşleri derlenmiştir.
{"title":"TEZKİRECİLİK GELENEĞİNİN DEVAMI: SADETTİN NÜZHET VE TÜRK ŞAİRLERİ","authors":"Lokman Taşkesenlioğlu","doi":"10.28981/hikmet.1455783","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1455783","url":null,"abstract":"Klasik Türk edebiyatı tarihinin en önemli kaynaklarından biri tezkirelerdir. 15. yüzyıldan beri sayıları ve hacimleri artarak 19. yüzyıla kadar ulaşmış olan tezkireler, bu dönemde de şairlerin hayatlarını ve eserlerinden örnekleri ihtiva etmeye devam etmiştir. Modern anlamda biyografiye geçişten önceki sahfa olan 19. yüzyıl sonunda ise geleneğin devamı olarak kabul edilebilecek çok kıymetli ansiklopedik çalışmalar da kaleme alınmıştır. Bu çalışmalardan biri de Sadeddin Nüzhet Ergun’un son ve en önemli eseri olan Türk Şairleri’dir. \u0000Şair, Sadi şeyhi, musikişinas, halkıyatçı gibi pek çok vasfı kendisinde başarıyla toplamış olan Sadeddin Nüzhet en çok biyografi ve incelemeleriyle tanınmaktadır. Halk edebiyatından klasik ve çağdaş edebiyata onlarca şahsiyet hakkında önemli eserler vücuda getirmiş olan Sadeddin Nüzhet; Türk Şairleri’inde ise 1074 şair ve yazarın biyografilerini derlemiş, vefatıyla yarıda kalmış ve ancak dördüncü cildin ilk bölümü olan 98. formaya ve F harfine kadar yayımlayabilmiştir. Büyük maddi imkansızlıklar ve insanüstü bir çabanın ürünü olan eser bu kadarıyla bile Türk edebiyatı tarihi için önemli bir kaynak olarak nitelendirilmektedir. \u0000Bu çalışmada 19. yüzyıl tezkire geleneğinden kısaca bahsedilmiş, geleneğin devam olarak 20. yüzyılda kaleme alınan benzer eserler üzerinde durulmuş, bu eserlerden Türk Şairleri detaylı olarak ele alınmıştır. Eserin genel mahiyeti incelenmiş ve eser hakkında devrin önemli edebi simalarının görüşleri derlenmiştir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"116 9","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-11","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141657512","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kıbrıs’ın yetiştirdiği önemli şair ve yazarlardan biri olan Taner Baybars (1936-2010), genç yaşta İngiltere’ye yerleşerek edebî faaliyetlerini doğduğu topraklardan uzakta sürdürür. Önceleri yazdıklarını Kıbrıs ve Türkiye’deki gazete ve dergilerde yayımlatan sanatçı, 1958 yılından itibaren Türkçe yazmayı bırakır. Eserlerini tamamen İngilizce bilen okurlara yönelik kaleme alır. Hayatının son döneminde Fransızca da yazar. Bununla birlikte Türk edebiyatına ilgisi ve katkısı hiç azalmayan sanatçı, Türk şair ve yazarların eserlerini İngilizceye çevirerek BBC başta olmak üzere çeşitli mecralarda tanıtır. Bir kültür elçisi gibi çalışır. Çağının sanat hareketlerini yakından takip eden Baybars’ın, teknik açıdan farklı ve özgün konulu şiir ve düzyazı şeklindeki çalışmaları içinde çocuk ve çocukluğa yönelik olanlar bilhassa dikkat çekicidir. Taner Baybars gerek çocukluğunu anlattığı otobiyografik kitabında gerekse çeşitli düzeylerdeki okul öğrencileriyle yürüttüğü projelerinde çocuklar için şiir, masal ve benzeri türlerde eserler okumanın ve yazmanın önemini vurgular. Çocukların erken yaşta edebiyatla tanışmalarına rehberlik eder. Böylece çocukların hem okur hem yazar olarak şiire yönelmesini teşvik eder. Ayrıca İngilizceden Türkçeye çocuk kitapları çevirerek Türk çocuklarının okuyabileceği örnekleri artırmaya gayret eder. Bütün bunlara ek olarak ölümünden sonra dahi çocuk edebiyatının güçlenmesine yardımcı olmayı sürdürmek maksadıyla İngiltere’deki Yazarlar Birliği’ne (The Society of Authors) mirasını vakfederek her yıl “fantastik çocuk edebiyatı” kategorisinde eser veren bir yazarın ödüllendirilmesini sağlar. Sanatçının bu desteği “Taner Baybars Award” olarak tescillenir ve günümüze değin gelir. Bu çalışmada Kıbrıslı Türk sanatçı Taner Baybars’ın çocuk edebiyatına yönelik çalışmaları bütün hâlinde değerlendirilerek çocuklar için İngilizce olarak yazdığı “Francesca and The Yellow Easter Bird” (Francesca ve Sarı Paskalya Kuşu) adlı masalı dikkatlere sunulacaktır.
{"title":"TANER BAYBARS’IN TÜRK VE İNGİLİZ ÇOCUK EDEBİYATINA KATKILARI","authors":"Meral Demiryürek","doi":"10.28981/hikmet.1411534","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1411534","url":null,"abstract":"Kıbrıs’ın yetiştirdiği önemli şair ve yazarlardan biri olan Taner Baybars (1936-2010), genç yaşta İngiltere’ye yerleşerek edebî faaliyetlerini doğduğu topraklardan uzakta sürdürür. Önceleri yazdıklarını Kıbrıs ve Türkiye’deki gazete ve dergilerde yayımlatan sanatçı, 1958 yılından itibaren Türkçe yazmayı bırakır. Eserlerini tamamen İngilizce bilen okurlara yönelik kaleme alır. Hayatının son döneminde Fransızca da yazar. Bununla birlikte Türk edebiyatına ilgisi ve katkısı hiç azalmayan sanatçı, Türk şair ve yazarların eserlerini İngilizceye çevirerek BBC başta olmak üzere çeşitli mecralarda tanıtır. Bir kültür elçisi gibi çalışır. Çağının sanat hareketlerini yakından takip eden Baybars’ın, teknik açıdan farklı ve özgün konulu şiir ve düzyazı şeklindeki çalışmaları içinde çocuk ve çocukluğa yönelik olanlar bilhassa dikkat çekicidir. Taner Baybars gerek çocukluğunu anlattığı otobiyografik kitabında gerekse çeşitli düzeylerdeki okul öğrencileriyle yürüttüğü projelerinde çocuklar için şiir, masal ve benzeri türlerde eserler okumanın ve yazmanın önemini vurgular. Çocukların erken yaşta edebiyatla tanışmalarına rehberlik eder. Böylece çocukların hem okur hem yazar olarak şiire yönelmesini teşvik eder. Ayrıca İngilizceden Türkçeye çocuk kitapları çevirerek Türk çocuklarının okuyabileceği örnekleri artırmaya gayret eder. Bütün bunlara ek olarak ölümünden sonra dahi çocuk edebiyatının güçlenmesine yardımcı olmayı sürdürmek maksadıyla İngiltere’deki Yazarlar Birliği’ne (The Society of Authors) mirasını vakfederek her yıl “fantastik çocuk edebiyatı” kategorisinde eser veren bir yazarın ödüllendirilmesini sağlar. Sanatçının bu desteği “Taner Baybars Award” olarak tescillenir ve günümüze değin gelir. Bu çalışmada Kıbrıslı Türk sanatçı Taner Baybars’ın çocuk edebiyatına yönelik çalışmaları bütün hâlinde değerlendirilerek çocuklar için İngilizce olarak yazdığı “Francesca and The Yellow Easter Bird” (Francesca ve Sarı Paskalya Kuşu) adlı masalı dikkatlere sunulacaktır.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"15 2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-10","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141661212","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Osmanlı klâsik edebiyatı, XIII. yüzyıldan itibaren başlayıp klâsik İran edebiyatı etkisinde gelişimini sürdürmüş ve XIX. asrın ortalarına kadar devam ederek hakim edebiyat anlayışı olmuştur. Osmanlı’daki yenileşme ve Batılılaşma hareketleri neticesinde Osmanlı’nın genç aydınları yeni ideoloji ve akımlar keşfederek geleneksel kurumlara karşı saldırgan bir tutum sergilemiştir. Bu tutum kendini edebiyatta da göstermiş, yeni bir edebiyat anlayışı benimseyen aydınlar, geleneğin anlayışı olarak gördükleri Osmanlı klâsik edebiyatı için çoğu olumsuz bakış açısı taşıyan isimlendirmelerde bulunmuştur. Farklı siyasî ve kültürel kaygılarla verilen bu isimler etrafında zamanla bir adlandırma sorunu ortaya çıkmıştır. Söz konusu edebiyat geleneği için kullanılan adlandırmalardan biri de Osmanlı edebiyatı terimidir. Yaygın kanaatlerin aksine bu adlandırma sadece müsteşrikler tarafından kullanılmamış, klâsik edebiyat geleneği içerisinde yetişip bu anlayışla ürünler veren isimler de Osmanlı edebiyatı tabirini tercih etmiştir. Bu isimlerden biri de Ali Emirî Efendi’dir. Bu çalışmada, Osmanlı klâsik edebiyatında var olan adlandırma meselesi üzerinde durulmuş ve Ali Emirî’nin eserlerinde tercih ettiği Osmanlı edebiyatı kullanımı ele alınmıştır.
{"title":"KLÂSİK EDEBİYATTA ADLANDIRMA MESELESİ VE ALİ EMİRÎ’NİN TERCİHİ: OSMANLI EDEBİYATI","authors":"Sedat Kardaş","doi":"10.28981/hikmet.1504067","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1504067","url":null,"abstract":"Osmanlı klâsik edebiyatı, XIII. yüzyıldan itibaren başlayıp klâsik İran edebiyatı etkisinde gelişimini sürdürmüş ve XIX. asrın ortalarına kadar devam ederek hakim edebiyat anlayışı olmuştur. Osmanlı’daki yenileşme ve Batılılaşma hareketleri neticesinde Osmanlı’nın genç aydınları yeni ideoloji ve akımlar keşfederek geleneksel kurumlara karşı saldırgan bir tutum sergilemiştir. Bu tutum kendini edebiyatta da göstermiş, yeni bir edebiyat anlayışı benimseyen aydınlar, geleneğin anlayışı olarak gördükleri Osmanlı klâsik edebiyatı için çoğu olumsuz bakış açısı taşıyan isimlendirmelerde bulunmuştur. Farklı siyasî ve kültürel kaygılarla verilen bu isimler etrafında zamanla bir adlandırma sorunu ortaya çıkmıştır. Söz konusu edebiyat geleneği için kullanılan adlandırmalardan biri de Osmanlı edebiyatı terimidir. Yaygın kanaatlerin aksine bu adlandırma sadece müsteşrikler tarafından kullanılmamış, klâsik edebiyat geleneği içerisinde yetişip bu anlayışla ürünler veren isimler de Osmanlı edebiyatı tabirini tercih etmiştir. Bu isimlerden biri de Ali Emirî Efendi’dir. Bu çalışmada, Osmanlı klâsik edebiyatında var olan adlandırma meselesi üzerinde durulmuş ve Ali Emirî’nin eserlerinde tercih ettiği Osmanlı edebiyatı kullanımı ele alınmıştır.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"102 3","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141682727","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bir metnin kendisinden önce ya da kendi döneminde yazılmış metinlerden esinlenerek onlardan aldığı parçaları kendi içinde dönüştürmesi anlamına gelen metinlerarasılık, her ne kadar eski edebî metinlere kadar giden tarihi bir geçmişe sahip olsa da bir anlatım tekniği olarak ortaya çıkması yirminci yüzyıla denk gelir. Bu anlayışa göre özgün nitelikte hiçbir metin söz konusu değildir. Her edebî ürün doğal olarak başka metinlerle sıkı bir bağ içindedir. İlişki kurulan metinler sadece yazınsal daire içinde bulunan yapıtlarından oluşmaz. Çeşitli sanat dalları ve sosyal bilimler de yazarların ve şairlerin yarattıkları eserlerde kendine yer bulur. Yalnız, ödünç alınan metin parçaları asıl metinde üstlenmiş olduğu mananın dışına çıkarak farklı anlam alanları yaratır. Bunu anlamak ve yorumlamak işi okuyucuya düşer. Aktif pozisyonda olması gereken okur, metinlerarasılıktan yola çıkarak anlatı karakterlerinin tinsel dünyasını, kişilik özelliklerini ve kültürel birikimini analiz eder. Bu çalışmada metinlerarası ilişkileri öykülerinde sıklıkla kullanan sanatçılardan Murat Yalçın’ın Pera Mera isimli öykü kitabı ele alınarak yazarın bu tekniği nasıl kullandığı üzerinde durulmuştur. Metinlerarasılık yöntemlerinden gönderge, alıntı ve anıştırma etrafında örülen öyküde birçok farklı disiplinden sözcüklerin ve cümlelerin varlığı dikkat çeker. Başka metinlerden alınan ayrışık unsurlar, öykülerdeki şahısların entelektüel düzeyi, mizacı ve psikolojik yapısı hakkında bilgi verir. Çalışmada gönderge, alıntı ve anıştırma yöntemlerinden yola çıkılarak metinlerarasılığın öyküde üstlendiği fonksiyonlara değinilmiştir.
{"title":"MURAT YALÇIN’IN PERA MERA İSİMLİ ÖYKÜ KİTABINDA METİNLERARASILIK","authors":"Erdal Açıkyol","doi":"10.28981/hikmet.1437879","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1437879","url":null,"abstract":"Bir metnin kendisinden önce ya da kendi döneminde yazılmış metinlerden esinlenerek onlardan aldığı parçaları kendi içinde dönüştürmesi anlamına gelen metinlerarasılık, her ne kadar eski edebî metinlere kadar giden tarihi bir geçmişe sahip olsa da bir anlatım tekniği olarak ortaya çıkması yirminci yüzyıla denk gelir. Bu anlayışa göre özgün nitelikte hiçbir metin söz konusu değildir. Her edebî ürün doğal olarak başka metinlerle sıkı bir bağ içindedir. İlişki kurulan metinler sadece yazınsal daire içinde bulunan yapıtlarından oluşmaz. Çeşitli sanat dalları ve sosyal bilimler de yazarların ve şairlerin yarattıkları eserlerde kendine yer bulur. Yalnız, ödünç alınan metin parçaları asıl metinde üstlenmiş olduğu mananın dışına çıkarak farklı anlam alanları yaratır. Bunu anlamak ve yorumlamak işi okuyucuya düşer. Aktif pozisyonda olması gereken okur, metinlerarasılıktan yola çıkarak anlatı karakterlerinin tinsel dünyasını, kişilik özelliklerini ve kültürel birikimini analiz eder. Bu çalışmada metinlerarası ilişkileri öykülerinde sıklıkla kullanan sanatçılardan Murat Yalçın’ın Pera Mera isimli öykü kitabı ele alınarak yazarın bu tekniği nasıl kullandığı üzerinde durulmuştur. Metinlerarasılık yöntemlerinden gönderge, alıntı ve anıştırma etrafında örülen öyküde birçok farklı disiplinden sözcüklerin ve cümlelerin varlığı dikkat çeker. Başka metinlerden alınan ayrışık unsurlar, öykülerdeki şahısların entelektüel düzeyi, mizacı ve psikolojik yapısı hakkında bilgi verir. Çalışmada gönderge, alıntı ve anıştırma yöntemlerinden yola çıkılarak metinlerarasılığın öyküde üstlendiği fonksiyonlara değinilmiştir.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"354 14‐15","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141686291","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Tarihi XIX. yüzyıla uzanan Türk halkbilimi çalışmaları, Cumhuriyet’in ilanından sonra büyük bir ilerleme kaydetmiştir. Türk halkbiliminin ilk müstakil dergisi ise 1928 yılında Türk Halk Bilgisi Derneği tarafından yayınlanan Halk Bilgisi Mecmuası’dır. Folklor yayıncılığı 1940’lı yıllardan sonra yaygınlaşmış; özellikle Folklor Postası ve Türk Folklor Araştırmaları Dergisi halkbilimi araştırmalarının bir bakıma öncüsü olmuşlardır. Bu çalışmaya konu olan Folklor Postası dergisi 1944-1946 yılları arasında 19 sayı halinde yayınlanmış; dergi, okuyucusuna hiçbir açıklamada bulunmadan yayın hayatını sonlandırmıştır. Çalışmada Folklor Postası’nda yer alan yazılara; belirli bir yörenin, bölgenin giyim kuşam, halk müziği, törenler, halk dansları, çocuk oyunları, eğlenceler, halk takvimi, halk hekimliği gibi kimi folklorik unsurlarını ele almalarıyla, halk şairlerine ve onların şiirlerine yer vermeleriyle, folkloru bir kavram olarak çeşitli özellikleriyle incelemeleriyle yaklaşılacaktır. Bu sayede derginin Türk halkbilimi araştırmalarına olan katkısı anlaşılmaya çalışılacaktır.
{"title":"FOLKLOR POSTASI DERGİSİNİN TÜRK HALKBİLİMİ ÇALIŞMALARINA KATKISI","authors":"Berkay Yılmaz","doi":"10.28981/hikmet.1418816","DOIUrl":"https://doi.org/10.28981/hikmet.1418816","url":null,"abstract":"Tarihi XIX. yüzyıla uzanan Türk halkbilimi çalışmaları, Cumhuriyet’in ilanından sonra büyük bir ilerleme kaydetmiştir. Türk halkbiliminin ilk müstakil dergisi ise 1928 yılında Türk Halk Bilgisi Derneği tarafından yayınlanan Halk Bilgisi Mecmuası’dır. Folklor yayıncılığı 1940’lı yıllardan sonra yaygınlaşmış; özellikle Folklor Postası ve Türk Folklor Araştırmaları Dergisi halkbilimi araştırmalarının bir bakıma öncüsü olmuşlardır. Bu çalışmaya konu olan Folklor Postası dergisi 1944-1946 yılları arasında 19 sayı halinde yayınlanmış; dergi, okuyucusuna hiçbir açıklamada bulunmadan yayın hayatını sonlandırmıştır. Çalışmada Folklor Postası’nda yer alan yazılara; belirli bir yörenin, bölgenin giyim kuşam, halk müziği, törenler, halk dansları, çocuk oyunları, eğlenceler, halk takvimi, halk hekimliği gibi kimi folklorik unsurlarını ele almalarıyla, halk şairlerine ve onların şiirlerine yer vermeleriyle, folkloru bir kavram olarak çeşitli özellikleriyle incelemeleriyle yaklaşılacaktır. Bu sayede derginin Türk halkbilimi araştırmalarına olan katkısı anlaşılmaya çalışılacaktır.","PeriodicalId":102637,"journal":{"name":"HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature)","volume":"74 8","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141688386","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}