In this study, five types of dates imported from different countries, namely Iran, Medina, Tunisia, Jerusalem, and Baghdad, were selected to determine the antioxidant activity properties of dates. In addition, 10 pesticide residues used in date plants were analyzed and the effects of pesticide residues on recovery using were investigated. Antioxidant activities of the date extracts were determined by using DPPH and Folin–Ciocalteu phenol reagent assays. Pesticide residue studies were performed by using LC-MS-MS technique and recovery studies were carried out by using AOAC.2007.01 and 15662 Quechers methods Antioxidant activity and total phenol contents of date fruit were affected by location, genetic variability, environmental characteristics, maturation stages, and extraction methods. A lot of residual pesticides were determined in the extracts. It was determined that the Dioxacarb residue in the Medina date fruit was above the tolerance limit. According to AOAC 2007.01 Quechers method, the highest recovery of Chlorpyrifos Methylin was found as 57.069 in Medina date. In the study, it was determined that date extracts showed lower antioxidant activity compared to standard antioxidants. Many pesticide residues were detected in the pesticide analyzes made on dates, and some of them were found to be above the specified limits. It is of great importance that the pesticide residue amounts in foodstuffs are determined beforehand and not exceed the tolerance limits, both in terms of consumer health and in terms of not returning the exported food products. Within the scope of the study, pesticide residues commonly used in Date fruit were analyzed and determined.
{"title":"Bazı Hurma Çeşitlerinde Yaygın Olarak Kullanılan Pestisitlerin Belirlenmesi, Geri Kazanımı ve Antioksidan özelliklerinin Araştırılması","authors":"Gulden Yilmaz, Mustafa Akin, Neslihan Şaki̇","doi":"10.21597/jist.1273594","DOIUrl":"https://doi.org/10.21597/jist.1273594","url":null,"abstract":"In this study, five types of dates imported from different countries, namely Iran, Medina, Tunisia, Jerusalem, and Baghdad, were selected to determine the antioxidant activity properties of dates. In addition, 10 pesticide residues used in date plants were analyzed and the effects of pesticide residues on recovery using were investigated. Antioxidant activities of the date extracts were determined by using DPPH and Folin–Ciocalteu phenol reagent assays. Pesticide residue studies were performed by using LC-MS-MS technique and recovery studies were carried out by using AOAC.2007.01 and 15662 Quechers methods Antioxidant activity and total phenol contents of date fruit were affected by location, genetic variability, environmental characteristics, maturation stages, and extraction methods. A lot of residual pesticides were determined in the extracts. It was determined that the Dioxacarb residue in the Medina date fruit was above the tolerance limit. According to AOAC 2007.01 Quechers method, the highest recovery of Chlorpyrifos Methylin was found as 57.069 in Medina date. In the study, it was determined that date extracts showed lower antioxidant activity compared to standard antioxidants. Many pesticide residues were detected in the pesticide analyzes made on dates, and some of them were found to be above the specified limits. It is of great importance that the pesticide residue amounts in foodstuffs are determined beforehand and not exceed the tolerance limits, both in terms of consumer health and in terms of not returning the exported food products. Within the scope of the study, pesticide residues commonly used in Date fruit were analyzed and determined.","PeriodicalId":17353,"journal":{"name":"Journal of the Institute of Science and Technology","volume":"98 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-08","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139351341","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmada amaç, Muş ilinde şeker pancarı yetiştiriciliği yapan işletmelerde işletme yönetimi ve çiftçi uygulamalarına yönelik değerlendirme yapmaktır. Çalışmada, Muş ilinde şeker pancarı üretimi yapan 74 işletme sahibi ile 2019 yılında yüz yüze anket yoluyla elde edilen veriler değerlendirilmiştir. Yapılan değerlendirmede üreticilerin büyük çoğunluğunun 25 dekar ve üzeri arazide üretim yaptıkları, ortalama 6.1 t da-1 ton şeker pancarı elde ettikleri ve elde edilen şeker pancarının yıllık ortalama 17.7 polar oranına sahip olduğu, üretici başına şeker pancarı kota miktarının 388.3 ton olduğu belirlenmiştir. Üreticilerin 10 yıl ve üzeri üretim deneyimine sahip oldukları, %89.2’sinin ürünlerine sigorta yaptırmadıkları, %32.4’ünün kredi kullandıkları ve bir sonraki yıl ekilecek ürün için büyük çoğunluğunun (%58.1) ürün fiyatlarına göre karar verdikleri belirlenmiştir. Üreticilerin %70.3’ünün Nisan, %29.7’sinin Mayıs ayı içinde ekim yaptıkları, %77’nin 6-12 kez arasında sulama yaptıkları, %28.4’ünün söküm öncesi potasyum uygulaması yaptığı ve sökümleri %32.4’ünün Eylül ayı sonrasında, %67.6’sının Ekim ayı ilk haftasını tercih ettikleri belirlenmiştir. Şeker pancarı tarımı şeker hammaddesinin elde edilmesinin yanında melas, şeker pancarı posası, şeker pancarı yaprakları gibi ürünlerin işlenmesiyle silaj yapımı, maya ve alkol üretimi gibi birçok ürüne kaynak oluşturmak ve kırsalda istihdama katkı sağlamaktadır. Türkiye ekonomisine büyük katkıları yanında birçok sanayi koluna hammadde sağlayan şeker pancarı bitkisi üretiminin her yönüyle daha sistematik olarak (siyasi, ekonomik ve tarımsal uygulamalar) sürdürülebilirliği sağlanmalıdır.
{"title":"Şeker Pancarı Üretiminde Yetiştirici Uygulamaları: Muş İli Örneği","authors":"M. Yaşar, K. Şahi̇n","doi":"10.21597/jist.1293291","DOIUrl":"https://doi.org/10.21597/jist.1293291","url":null,"abstract":"Bu çalışmada amaç, Muş ilinde şeker pancarı yetiştiriciliği yapan işletmelerde işletme yönetimi ve \u0000çiftçi uygulamalarına yönelik değerlendirme yapmaktır. Çalışmada, Muş ilinde şeker pancarı üretimi \u0000yapan 74 işletme sahibi ile 2019 yılında yüz yüze anket yoluyla elde edilen veriler değerlendirilmiştir. \u0000Yapılan değerlendirmede üreticilerin büyük çoğunluğunun 25 dekar ve üzeri arazide üretim yaptıkları, \u0000ortalama 6.1 t da-1\u0000ton şeker pancarı elde ettikleri ve elde edilen şeker pancarının yıllık ortalama 17.7 \u0000polar oranına sahip olduğu, üretici başına şeker pancarı kota miktarının 388.3 ton olduğu \u0000belirlenmiştir. Üreticilerin 10 yıl ve üzeri üretim deneyimine sahip oldukları, %89.2’sinin ürünlerine \u0000sigorta yaptırmadıkları, %32.4’ünün kredi kullandıkları ve bir sonraki yıl ekilecek ürün için büyük \u0000çoğunluğunun (%58.1) ürün fiyatlarına göre karar verdikleri belirlenmiştir. Üreticilerin %70.3’ünün\u0000Nisan, %29.7’sinin Mayıs ayı içinde ekim yaptıkları, %77’nin 6-12 kez arasında sulama yaptıkları, \u0000%28.4’ünün söküm öncesi potasyum uygulaması yaptığı ve sökümleri %32.4’ünün Eylül ayı \u0000sonrasında, %67.6’sının Ekim ayı ilk haftasını tercih ettikleri belirlenmiştir. Şeker pancarı tarımı şeker \u0000hammaddesinin elde edilmesinin yanında melas, şeker pancarı posası, şeker pancarı yaprakları gibi \u0000ürünlerin işlenmesiyle silaj yapımı, maya ve alkol üretimi gibi birçok ürüne kaynak oluşturmak ve\u0000kırsalda istihdama katkı sağlamaktadır. Türkiye ekonomisine büyük katkıları yanında birçok sanayi \u0000koluna hammadde sağlayan şeker pancarı bitkisi üretiminin her yönüyle daha sistematik olarak (siyasi, \u0000ekonomik ve tarımsal uygulamalar) sürdürülebilirliği sağlanmalıdır.","PeriodicalId":17353,"journal":{"name":"Journal of the Institute of Science and Technology","volume":"88 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"84305107","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
This study was carried out between 2013 and 2019 in five provinces located in Eastern and South Eastern Anatolian Region of Turkey. The dytiscid specimens were collected from a total of 226 sampling sites that altitudes varied between 500 and 2,700 meters. The 226 sampling sites were classified into one of six altitudinal levels defined by semi open intervals with amplitude of 300 m. A total of 45 species belonging to the family Dytiscidae were identified. A detailed ecological analysis related to altitude is made by means of the distribution of 45 identified species. The richness of species was analyzed at different altitudinal levels. The indicator species were determined by establishing their altitude profile in terms of reciprocal species-factor information. The species density is highest in altitudinal level 2 (800-1100m) and is gradually decrease by increasing of altitudinal level. Ten representative species are placed into three groups: species occurring at high altitude; species present at low altitude and species occurring along the entire altitudinal gradient.
{"title":"The influence of Altitude on the Species Composition of Diving Beetles (Coleoptera; Adephaga; Dytiscidae) of Eastern and South Eastern Region of Turkey","authors":"M. Aykut, İhsan Tuğal","doi":"10.21597/jist.1330703","DOIUrl":"https://doi.org/10.21597/jist.1330703","url":null,"abstract":"This study was carried out between 2013 and 2019 in five provinces located in Eastern and South Eastern Anatolian Region of Turkey. The dytiscid specimens were collected from a total of 226 sampling sites that altitudes varied between 500 and 2,700 meters. The 226 sampling sites were classified into one of six altitudinal levels defined by semi open intervals with amplitude of 300 m. A total of 45 species belonging to the family Dytiscidae were identified. A detailed ecological analysis related to altitude is made by means of the distribution of 45 identified species. The richness of species was analyzed at different altitudinal levels. The indicator species were determined by establishing their altitude profile in terms of reciprocal species-factor information. The species density is highest in altitudinal level 2 (800-1100m) and is gradually decrease by increasing of altitudinal level. Ten representative species are placed into three groups: species occurring at high altitude; species present at low altitude and species occurring along the entire altitudinal gradient.","PeriodicalId":17353,"journal":{"name":"Journal of the Institute of Science and Technology","volume":"72 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"84517012","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yedinci tehlikeli ağır metal olan Kadmiyum, insan sağlığı için temel risk faktörlerinden birisi olarak ifade edilebilir. Besinlerle veya suyla vücuda alınan Kadmiyum, doku ve organlarda birikerek patolojilere yol açar. Düzenleyici görevleri olan Melatonin, aynı zamanda antioksidan bir hormondur. Çalışmanın amacı, oral ve intraperitonal yolla CdCl2 verilen gebe farelerin karaciğer, böbrek ve pankreaslarında belirlenen patolojilerin önlenmesinde melatoninin koruyucu rolünün araştırılmasıdır. Sunulan çalışmada gebelik sürecinde Cd alımı arttığı için gebe fareler kullanıldı. 42 gebe fare ile yedi grup (n:6) oluşturuldu. Kontrol (I.) grubuna oral yolla serum fizyolojik verildi. II. gruba CdCl2, III. gruba Melatoin, IV. gruba CdCl2+Melatoin oral yolla verildi. V. gruba CdCl2, VI. gruba Melatoin, VII. gruba CdCl2+Melatoin intraperitonal yolla verildi. Her iki uygulama yönteminde CdCl2 için 2 mg/kg/bw, Melatonin için 3 mg /kg/bw kullanıldı. Rutin histolojik işlemler gerçekleştirilen karaciğer, böbrek ve pankreas dokuları Hematoksilen-Eozinle boyandı. Işık mikroskobu ve elektron mikroskobu kullanılarak karşılaştırma yapıldı. CdCl2 verilen grupların ortalama organ ağırlıklarında artış belirlenirken, CdCl2+Mel gruplarında ortalama organ ağırlıklarının azaldığı görüldü (p: 0.02). Uygulama gruplarında CdCl2 kaynaklı patolojiler belirlenirken, CdCl2+Mel verilen gruplarda patolojilerin azaldığı belirlendi. İyileşmenin en çok karaciğerde olduğu görüldü. Melatonin’in karaciğer, böbrek ve pankreasta görülen CdCl2 kaynaklı patolojilerin tedavisinde etkili olabileceği belirlendi. Gebelik döneminde kadmiyuma yoğun olarak maruz kalan kadınların, uyku düzenlerine dikkat etmeleri ve melatonin takviyesi almaları önerilir. Kadmiyum maruziyetine karşı melatoninin diğer organlardaki etkisinin belirlenmesi için uzun süreli çalışmalara ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.
{"title":"Kadmiyum Klorür Toksisitesinin Karaciğer, Böbrek ve Pankreasta Neden Olduğu Hasarı Melatonin Önler mi?","authors":"Erhan Şensoy","doi":"10.21597/jist.1280369","DOIUrl":"https://doi.org/10.21597/jist.1280369","url":null,"abstract":"Yedinci tehlikeli ağır metal olan Kadmiyum, insan sağlığı için temel risk faktörlerinden birisi olarak ifade edilebilir. Besinlerle veya suyla vücuda alınan Kadmiyum, doku ve organlarda birikerek patolojilere yol açar. Düzenleyici görevleri olan Melatonin, aynı zamanda antioksidan bir hormondur. Çalışmanın amacı, oral ve intraperitonal yolla CdCl2 verilen gebe farelerin karaciğer, böbrek ve pankreaslarında belirlenen patolojilerin önlenmesinde melatoninin koruyucu rolünün araştırılmasıdır. Sunulan çalışmada gebelik sürecinde Cd alımı arttığı için gebe fareler kullanıldı. 42 gebe fare ile yedi grup (n:6) oluşturuldu. Kontrol (I.) grubuna oral yolla serum fizyolojik verildi. II. gruba CdCl2, III. gruba Melatoin, IV. gruba CdCl2+Melatoin oral yolla verildi. V. gruba CdCl2, VI. gruba Melatoin, VII. gruba CdCl2+Melatoin intraperitonal yolla verildi. Her iki uygulama yönteminde CdCl2 için 2 mg/kg/bw, Melatonin için 3 mg /kg/bw kullanıldı. Rutin histolojik işlemler gerçekleştirilen karaciğer, böbrek ve pankreas dokuları Hematoksilen-Eozinle boyandı. Işık mikroskobu ve elektron mikroskobu kullanılarak karşılaştırma yapıldı. CdCl2 verilen grupların ortalama organ ağırlıklarında artış belirlenirken, CdCl2+Mel gruplarında ortalama organ ağırlıklarının azaldığı görüldü (p: 0.02). Uygulama gruplarında CdCl2 kaynaklı patolojiler belirlenirken, CdCl2+Mel verilen gruplarda patolojilerin azaldığı belirlendi. İyileşmenin en çok karaciğerde olduğu görüldü. Melatonin’in karaciğer, böbrek ve pankreasta görülen CdCl2 kaynaklı patolojilerin tedavisinde etkili olabileceği belirlendi. Gebelik döneminde kadmiyuma yoğun olarak maruz kalan kadınların, uyku düzenlerine dikkat etmeleri ve melatonin takviyesi almaları önerilir. Kadmiyum maruziyetine karşı melatoninin diğer organlardaki etkisinin belirlenmesi için uzun süreli çalışmalara ihtiyaç olduğu düşünülmektedir.","PeriodicalId":17353,"journal":{"name":"Journal of the Institute of Science and Technology","volume":"128 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139351829","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Physicochemical treatment was applied with 20 mg/L alum to the marble processing effluents as 5 minutes 200 rpm mixing, 25 minutes 15 rpm mixing and 60 minutes settling and marble sludge (MS) was produced. Catalytic performance of MS in olive pomace (OP) pyrolysis process was evaluated and compared to commercial Ca(OH)2 since it mainly comprises of different AAEMs (especially Ca and its forms such as CaCO3, CaO) functioned as catalyst. Catalytic pyrolysis was conducted at 600°C and 5°C/min heating rate with 5% and 10% catalyst (MS or Ca(OH)2) dosages. Although both catalysts had important effect on pyrolysis product yields, Ca(OH)2 was found as good alternative for higher gas production and MS was introduced as better option for the higher char production comparing to the conventional OP pyrolysis. Pyrolysis biochars produced with MS were in higher thermal strength than the biochars generated with Ca(OH)2. Moreover, biooils of OP+MS include different organic compounds, such as 9 heptadecanol, 1-eicosanol, ethyl linoleate, ethyl oleate, addition to the compounds observed in pyrolysis liquids of OP and OP+ Ca(OH)2. All detected organic components have diverse usage areas. Ca(OH)2 provided more decrement in the percentages of oxygenated compounds as compared to the MS. Consequently, it can be stated that MS can be used successfully as an alternative to Ca-based commercial catalyst in OP pyrolysis.
对大理石加工废水采用 20 毫克/升明矾进行理化处理,搅拌 5 分钟,200 转/分;搅拌 25 分钟,15 转/分;沉淀 60 分钟,产生大理石污泥(MS)。由于大理石污泥主要由不同的 AAEMs(尤其是 Ca 及其形式,如 CaCO3、CaO)作为催化剂,因此对大理石污泥在橄榄渣(OP)热解过程中的催化性能进行了评估,并与商用 Ca(OH)2 进行了比较。催化热解在 600°C 和 5°C/min 升温速率下进行,催化剂(MS 或 Ca(OH)2)用量分别为 5%和 10%。虽然两种催化剂对热解产物产量都有重要影响,但与传统的 OP 热解相比,Ca(OH)2 是提高气体产量的良好选择,而 MS 则是提高焦炭产量的更好选择。与使用 Ca(OH)2 生成的生物炭相比,使用 MS 生成的热解生物炭的热强度更高。此外,除了在 OP 和 OP+ Ca(OH)2 的热解液中观察到的化合物外,OP+MS 的生物油还包括不同的有机化合物,如 9-十七醇、1-二十醇、亚油酸乙酯、油酸乙酯。所有检测到的有机成分都有不同的使用领域。与 MS 相比,Ca(OH)2 能更有效地降低含氧化合物的百分比。因此,在 OP 热解过程中,MS 可以成功地替代 Ca 基商业催化剂。
{"title":"Comparison of Ca-Based Commercial and Natural Catalysts Performance on Olive Pomace Pyrolysis Process","authors":"Gamze Göktepeli̇, E. Yel","doi":"10.21597/jist.1266636","DOIUrl":"https://doi.org/10.21597/jist.1266636","url":null,"abstract":"Physicochemical treatment was applied with 20 mg/L alum to the marble processing effluents as 5 minutes 200 rpm mixing, 25 minutes 15 rpm mixing and 60 minutes settling and marble sludge (MS) was produced. Catalytic performance of MS in olive pomace (OP) pyrolysis process was evaluated and compared to commercial Ca(OH)2 since it mainly comprises of different AAEMs (especially Ca and its forms such as CaCO3, CaO) functioned as catalyst. Catalytic pyrolysis was conducted at 600°C and 5°C/min heating rate with 5% and 10% catalyst (MS or Ca(OH)2) dosages. Although both catalysts had important effect on pyrolysis product yields, Ca(OH)2 was found as good alternative for higher gas production and MS was introduced as better option for the higher char production comparing to the conventional OP pyrolysis. Pyrolysis biochars produced with MS were in higher thermal strength than the biochars generated with Ca(OH)2. Moreover, biooils of OP+MS include different organic compounds, such as 9 heptadecanol, 1-eicosanol, ethyl linoleate, ethyl oleate, addition to the compounds observed in pyrolysis liquids of OP and OP+ Ca(OH)2. All detected organic components have diverse usage areas. Ca(OH)2 provided more decrement in the percentages of oxygenated compounds as compared to the MS. Consequently, it can be stated that MS can be used successfully as an alternative to Ca-based commercial catalyst in OP pyrolysis.","PeriodicalId":17353,"journal":{"name":"Journal of the Institute of Science and Technology","volume":"31 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139352591","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmada, farklı ikame seviyelerinde silis dumanı (SD) içeren betonların sodyum sülfat çözeltisine maruz kaldıktan sonraki özellikleri incelenmiştir. Bu amaçla, çimento ağırlığına göre %5, %10 ve %15 oranında SD kullanılmıştır. Karışımlar %3, %5 ve %10 konsantrasyona sahip Na2SO4 çözeltisinde 30, 60, 90 ve 120 günlük periyodlarda bekletilmiştir. Tüm karışımların çözeltiye maruz kalma sonrası basınç dayanım kayıpları ve genleşme oranları tespit edilmiştir. Ayrıca karışımların taze beton özelliği olarak çökme değerleri ölçülmüştür. Özellikle SD ilaveli karışımların çökme değerlerinin azalmaması için süper akışkanlaştırıcı kullanılmıştır. Böylelikle SD ilaveli karışımların çökme değerlerinde kayda değer düşüşler meydana gelmemiştir. Test sonuçları, SD varlığının, sodyum sülfat etkisinden kaynaklanan dayanım kaybı üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Sodyum sülfat saldırısına karşı en iyi direnç, %15'lik SD ikamesi ile elde edilmiş olup; 120 günlük periyodda ve tüm konsantrasyon oranlarında %3 ile %8 arasında dayanım kaybı tespit edilmiştir. Özellikle %3 konsantrasyonlu çözeltiye maruz bırakılan numunelerin erken yaşlarda (30 ve 60.gün) dayanımlarında artış meydana gelmiştir. Bu durum, gözenek boşluklarının genişleyen ürünler tarafından doldurulmasına ve harç matrisinin yoğunlaştırılmasına bağlanabilir. %10 konsantrasyona sahip çözeltide bekletilen kontrol numunesinin bağıl artık basınç dayanımı %94 ile %77.95 aralığında değişirken, SD-15 numunesi için bu değerler %100.31 ile %92.35 aralığında elde edilmiştir. Ayrıca Na2SO4 çözeltisine maruz kalan numunelerin genleşme oranları, basınç dayanımı sonuçları ile benzerlik gösterdiği gözlemlenmiştir.
{"title":"Investigation of Sulphate Resistance of Concretes Containing Silica Fume Exposed to Sodium Sulphate at Different Concentrations","authors":"E. Aksakal, Zinnur Çeli̇k, A. F. Bingöl","doi":"10.21597/jist.1323279","DOIUrl":"https://doi.org/10.21597/jist.1323279","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, farklı ikame seviyelerinde silis dumanı (SD) içeren betonların sodyum sülfat çözeltisine maruz kaldıktan sonraki özellikleri incelenmiştir. Bu amaçla, çimento ağırlığına göre %5, %10 ve %15 oranında SD kullanılmıştır. Karışımlar %3, %5 ve %10 konsantrasyona sahip Na2SO4 çözeltisinde 30, 60, 90 ve 120 günlük periyodlarda bekletilmiştir. Tüm karışımların çözeltiye maruz kalma sonrası basınç dayanım kayıpları ve genleşme oranları tespit edilmiştir. Ayrıca karışımların taze beton özelliği olarak çökme değerleri ölçülmüştür. Özellikle SD ilaveli karışımların çökme değerlerinin azalmaması için süper akışkanlaştırıcı kullanılmıştır. Böylelikle SD ilaveli karışımların çökme değerlerinde kayda değer düşüşler meydana gelmemiştir. Test sonuçları, SD varlığının, sodyum sülfat etkisinden kaynaklanan dayanım kaybı üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Sodyum sülfat saldırısına karşı en iyi direnç, %15'lik SD ikamesi ile elde edilmiş olup; 120 günlük periyodda ve tüm konsantrasyon oranlarında %3 ile %8 arasında dayanım kaybı tespit edilmiştir. Özellikle %3 konsantrasyonlu çözeltiye maruz bırakılan numunelerin erken yaşlarda (30 ve 60.gün) dayanımlarında artış meydana gelmiştir. Bu durum, gözenek boşluklarının genişleyen ürünler tarafından doldurulmasına ve harç matrisinin yoğunlaştırılmasına bağlanabilir. %10 konsantrasyona sahip çözeltide bekletilen kontrol numunesinin bağıl artık basınç dayanımı %94 ile %77.95 aralığında değişirken, SD-15 numunesi için bu değerler %100.31 ile %92.35 aralığında elde edilmiştir. Ayrıca Na2SO4 çözeltisine maruz kalan numunelerin genleşme oranları, basınç dayanımı sonuçları ile benzerlik gösterdiği gözlemlenmiştir.","PeriodicalId":17353,"journal":{"name":"Journal of the Institute of Science and Technology","volume":"131 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-08-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139352428","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bacilluslar farklı çevrelerde yaygın olarak bulunan ve spor oluşturan mikroorganizmalardır. Bu mikroorganizmaların gıda endüstrisi, ısıtma ve arıtma sistemleri gibi pek çok alanda önemli kontaminant oldukları ve bu sistemler içinde biyofilm tabakaları oluşturdukları bilinmektedir. Bu bakterilerin büyük çoğunluğu hem gıda sektöründe önemli indikatörler olmaları, hem de pek çok endüstriyel sistemde enerji kaybına sebep olduklarından dolayı oluşturdukları biyofilm yapılarıyla mücadele son derece önem taşımaktadır. Bu çalışmada termofilik bir mikroorganizma olan Geobacillus kaustophilus’un polistiren yüzey üzerinde biyofilm oluşumuna çeşitli çevresel faktörlerin etkisi araştırılmıştır. Bu bakteri polistiren yüzey üzerinde biyofilm oluşturarak en iyi tutunmayı 168. saatte gerçekleştirmiştir. Optimum biyofilm oluşumu için gerekli sıcaklık maksimum büyümenin gerçekleştiği 55 °C olarak tespit edilmiştir. En yüksek biyofilm oluşumu %5 glikoz ve %3 NaCl’ün ayrı ayrı varlığında gözlenirken, şeker ve tuzun birlikte en etkili konsantrasyonları sırasıyla %3 ve %1.5 olarak belirlenmiştir. %5 glukoz ve %3 NaCl oranında ise biyofilm oluşumu inhibe olmuştur. Isı şoku ve UV uygulanan hücrelerde ise tutunma gözlenmemiştir. SDS ve lizozim gibi hücre duvarını denatüre edici ajanların varlığı vejetatif hücrelerde biyofilm oluşumunu azaltmış/engellerken lizozim muamelesinin SDS’e oranla biyofilm oluşumunda daha etkili olduğu saptanmıştır.
{"title":"Effect of Environmental Conditions on Biofilm Formation in Thermophilic Geobacillus kaustophilus","authors":"F. I. Özdemir","doi":"10.21597/jist.1295306","DOIUrl":"https://doi.org/10.21597/jist.1295306","url":null,"abstract":"Bacilluslar farklı çevrelerde yaygın olarak bulunan ve spor oluşturan mikroorganizmalardır. Bu \u0000mikroorganizmaların gıda endüstrisi, ısıtma ve arıtma sistemleri gibi pek çok alanda önemli \u0000kontaminant oldukları ve bu sistemler içinde biyofilm tabakaları oluşturdukları bilinmektedir. Bu \u0000bakterilerin büyük çoğunluğu hem gıda sektöründe önemli indikatörler olmaları, hem de pek çok \u0000endüstriyel sistemde enerji kaybına sebep olduklarından dolayı oluşturdukları biyofilm yapılarıyla \u0000mücadele son derece önem taşımaktadır. Bu çalışmada termofilik bir mikroorganizma olan \u0000Geobacillus kaustophilus’un polistiren yüzey üzerinde biyofilm oluşumuna çeşitli çevresel \u0000faktörlerin etkisi araştırılmıştır. Bu bakteri polistiren yüzey üzerinde biyofilm oluşturarak en iyi \u0000tutunmayı 168. saatte gerçekleştirmiştir. Optimum biyofilm oluşumu için gerekli sıcaklık \u0000maksimum büyümenin gerçekleştiği 55 °C olarak tespit edilmiştir. En yüksek biyofilm oluşumu \u0000%5 glikoz ve %3 NaCl’ün ayrı ayrı varlığında gözlenirken, şeker ve tuzun birlikte en etkili \u0000konsantrasyonları sırasıyla %3 ve %1.5 olarak belirlenmiştir. %5 glukoz ve %3 NaCl oranında ise \u0000biyofilm oluşumu inhibe olmuştur. Isı şoku ve UV uygulanan hücrelerde ise tutunma \u0000gözlenmemiştir. SDS ve lizozim gibi hücre duvarını denatüre edici ajanların varlığı vejetatif \u0000hücrelerde biyofilm oluşumunu azaltmış/engellerken lizozim muamelesinin SDS’e oranla biyofilm \u0000oluşumunda daha etkili olduğu saptanmıştır.","PeriodicalId":17353,"journal":{"name":"Journal of the Institute of Science and Technology","volume":"5 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-31","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"82353880","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Stachys lavandulifolia Vahl. etnobotanikte önemli yeri olan Lamiaceae familyasına ait çiçekli bitki ailesindendir. Bu çalışmada bitkinin fitokimyasal kompozisyonu, asetilkolinesteraz (AChE) inhibisyonu, antiaterosklerotik aktivite için paraoksonaz (hPON 1) inhibisyonu ve antioksidan kapasitesi araştırıldı. Fitokimyasal içerik LC-MS/MS sistemi ile enzim inhibisyonu ve antioksidan kapasite çalışmaları ise spektrofotometre ile belirlendi. S. lavandulifolia ekstraktlarının (metanol, hekzan ve su) antioksidan kapasitesi ABTS, DPPH, FRAP ve CUPRAC yöntemleri uygulanarak belirlendi. S. lavandulifolia 'nın metanol ekstraktı AChE üzerinde önemli inhibisyon sergiledi (metanol ekstraktı için IC50 değeri 0.105± 0.17 mg/mL (R2:0.978)). Buna karşılık, S. lavandulifolia'nın metanol ve su ekstreleri hPON 1 üzerinde inhibisyon etkisi göstermedi. ABTS için en yüksek aktivite metanol ekstresinde %23.42 ve DPPH aktivitesi için metanol ekstresinde %50.07 olarak belirlendi. Metal indirgeme gücü deneyinde, FRAP su ekstraktı için 0.233± 0.47 ve CUPRAC metanol ekstraktı için 0.587±1.52 absorbans olarak tespit edildi. Bitkinin metanol ekstraktında LC-MS/MS analizlerine göre luteolin, fumarik asit, kafeik asit, siringik asit, hidroksibenzoik asit, kuersetin, salisilik asit, gallik asit, kateşin hidrat ve asetohidroksamik asit saptanmıştır. Sonuç olarak, antioksidan, anti-aterojenik ve anti-nörodejeneratif özelliklere sahip olan S. lavandulifolia, Alzheimer hastalarında kullanılan sentetik ilaçlar yerine doğal bir ilaç olarak kullanılma potansiyeline sahiptir.
{"title":"Phytochemical Analysis and Antioxidant, Anticholinesterase and Antiatherogenic Activity of Hairy Tea (Stachys lavandulifolia)","authors":"A. Güzel","doi":"10.21597/jist.1309555","DOIUrl":"https://doi.org/10.21597/jist.1309555","url":null,"abstract":"Stachys lavandulifolia Vahl. etnobotanikte önemli yeri olan Lamiaceae familyasına ait çiçekli bitki ailesindendir. Bu çalışmada bitkinin fitokimyasal kompozisyonu, asetilkolinesteraz (AChE) inhibisyonu, antiaterosklerotik aktivite için paraoksonaz (hPON 1) inhibisyonu ve antioksidan kapasitesi araştırıldı. Fitokimyasal içerik LC-MS/MS sistemi ile enzim inhibisyonu ve antioksidan kapasite çalışmaları ise spektrofotometre ile belirlendi. S. lavandulifolia ekstraktlarının (metanol, hekzan ve su) antioksidan kapasitesi ABTS, DPPH, FRAP ve CUPRAC yöntemleri uygulanarak belirlendi. S. lavandulifolia 'nın metanol ekstraktı AChE üzerinde önemli inhibisyon sergiledi (metanol ekstraktı için IC50 değeri 0.105± 0.17 mg/mL (R2:0.978)). Buna karşılık, S. lavandulifolia'nın metanol ve su ekstreleri hPON 1 üzerinde inhibisyon etkisi göstermedi. ABTS için en yüksek aktivite metanol ekstresinde %23.42 ve DPPH aktivitesi için metanol ekstresinde %50.07 olarak belirlendi. Metal indirgeme gücü deneyinde, FRAP su ekstraktı için 0.233± 0.47 ve CUPRAC metanol ekstraktı için 0.587±1.52 absorbans olarak tespit edildi. Bitkinin metanol ekstraktında LC-MS/MS analizlerine göre luteolin, fumarik asit, kafeik asit, siringik asit, hidroksibenzoik asit, kuersetin, salisilik asit, gallik asit, kateşin hidrat ve asetohidroksamik asit saptanmıştır. Sonuç olarak, antioksidan, anti-aterojenik ve anti-nörodejeneratif özelliklere sahip olan S. lavandulifolia, Alzheimer hastalarında kullanılan sentetik ilaçlar yerine doğal bir ilaç olarak kullanılma potansiyeline sahiptir.","PeriodicalId":17353,"journal":{"name":"Journal of the Institute of Science and Technology","volume":"145 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139353732","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Mantarlar antik çağlardan itibaren besin bileşimleri ve tıbbi özellikleri sayesinde ilgi görmektedir. Son yıllarda mantar ekstrelerinin antioksidan bileşikleri, ilaç ve gıda endüstrilerinde sentetik antioksidan maddelerin alternatif kaynağı haline gelmiştir. Bu kapsamda araştırmacılar yenilebilir ve tıbbi özellikteki mantarlarla daha fazla ilgilenmeye başlamışlardır. Bu araştırmanın amacı ise, ticari olarak satın alınan Hericium erinaceus mantarının besin bileşimi, antioksidan potansiyeli, fenolik ve flavonoid içeriğini ortaya çıkarmak ayrıca A549 (akciğer adenokarsinomu) HT-29 (insan kolon adenokarsinomu) hücrelerine karşı antikanser etkisini değerlendirmektir. Bu bağlamda, besin bileşimi Association of Official Analytical Chemists (AOAC) prosedürüne uygun olarak analiz edilmiştir. Hericium erinaceus protein, karbonhidrat, diyet lifi ve glukan içeriği ile yüksek bir besin değeri göstermiştir. Bu mantarın su, etanol ve metanol ekstrelerinin toplam fenolik ve toplam flavonoid içerikleri belirlenmiş ve metanol ekstresinin üç ekstre türü arasında en yüksek fenolik (27.12±1.05 mg GAE/ g ekstre) ve flavonoid (13.48±1.13 mg QE/g ekstre) içeriğe sahip olduğu bulunmuştur. Ayrıca, ekstrelerin antioksidan kapasitesi farklı yöntemlerle (DPPH, ABTS, FRAP ve CUPRAC) karşılaştırılmıştır. Metanol ekstresi diğer ekstreler arasında en yüksek DPPH (38.88±1.59 µM TE/g ekstre), FRAP (21.44±0.79 µM TE/g ekstre) ve CUPRAC (30.05±1.80 µM TE/g ekstre) aktivitelerini gösterirken, etanol ekstresi için ABTS (24.44±1.07 µM TE/g ekstre) aktivitesi en yüksek olarak belirlenmiştir. Son olarak, bu ekstrelerin A549 ve HT-29 hücrelerine karşı antikanser etkileri değerlendirildiğinde, 24 saatin sonunda su, etanol ve metanol ekstrelerinin A549 hücrelerini sırasıyla %49.08, %52.08 ve %57.91 oranında HT-29 hücrelerini ise %52.82, %63.71 ve %71.07 oranında inhibe ettiği gözlenmiştir.
{"title":"Yenilebilir ve Tıbbi Mantar Hericium erinaceus’un Besin Bileşimi, Antioksidan Aktiviteleri ve Anti-kanser Etkisinin Değerlendirilmesi","authors":"Özlem ERDAL ALTINTAŞ","doi":"10.21597/jist.1309800","DOIUrl":"https://doi.org/10.21597/jist.1309800","url":null,"abstract":"Mantarlar antik çağlardan itibaren besin bileşimleri ve tıbbi özellikleri sayesinde ilgi görmektedir. Son yıllarda mantar ekstrelerinin antioksidan bileşikleri, ilaç ve gıda endüstrilerinde sentetik antioksidan maddelerin alternatif kaynağı haline gelmiştir. Bu kapsamda araştırmacılar yenilebilir ve tıbbi özellikteki mantarlarla daha fazla ilgilenmeye başlamışlardır. Bu araştırmanın amacı ise, ticari olarak satın alınan Hericium erinaceus mantarının besin bileşimi, antioksidan potansiyeli, fenolik ve flavonoid içeriğini ortaya çıkarmak ayrıca A549 (akciğer adenokarsinomu) HT-29 (insan kolon adenokarsinomu) hücrelerine karşı antikanser etkisini değerlendirmektir. Bu bağlamda, besin bileşimi Association of Official Analytical Chemists (AOAC) prosedürüne uygun olarak analiz edilmiştir. Hericium erinaceus protein, karbonhidrat, diyet lifi ve glukan içeriği ile yüksek bir besin değeri göstermiştir. Bu mantarın su, etanol ve metanol ekstrelerinin toplam fenolik ve toplam flavonoid içerikleri belirlenmiş ve metanol ekstresinin üç ekstre türü arasında en yüksek fenolik (27.12±1.05 mg GAE/ g ekstre) ve flavonoid (13.48±1.13 mg QE/g ekstre) içeriğe sahip olduğu bulunmuştur. Ayrıca, ekstrelerin antioksidan kapasitesi farklı yöntemlerle (DPPH, ABTS, FRAP ve CUPRAC) karşılaştırılmıştır. Metanol ekstresi diğer ekstreler arasında en yüksek DPPH (38.88±1.59 µM TE/g ekstre), FRAP (21.44±0.79 µM TE/g ekstre) ve CUPRAC (30.05±1.80 µM TE/g ekstre) aktivitelerini gösterirken, etanol ekstresi için ABTS (24.44±1.07 µM TE/g ekstre) aktivitesi en yüksek olarak belirlenmiştir. Son olarak, bu ekstrelerin A549 ve HT-29 hücrelerine karşı antikanser etkileri değerlendirildiğinde, 24 saatin sonunda su, etanol ve metanol ekstrelerinin A549 hücrelerini sırasıyla %49.08, %52.08 ve %57.91 oranında HT-29 hücrelerini ise %52.82, %63.71 ve %71.07 oranında inhibe ettiği gözlenmiştir.","PeriodicalId":17353,"journal":{"name":"Journal of the Institute of Science and Technology","volume":"43 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139354328","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
The purpose of this study is to mention the Laplace integral transform in bigeometric analysis, which is one of the non-Newtonian analysis by using the fundamental definitions and theorems of the Laplace integral transform, which is one of the integral transform methods of classical analysis. First of all, the concept of exponential arithmetic, which forms the basis of non Newtonian analysis, is given. As in classical analysis, definitions of the concepts of bigeometric limit, bigeometric continuity, bigeometric derivative and bigeometric integral are given in bigeometric analysis. Here, the definition of the bigeometric Laplace integral transform in bigeometric analysis is given. Then, some basic concepts and theorems of the bigeometric Laplace integral transform are given. For this purpose, the definitions of the concepts of bigeometric derivative and bigeometric indefinite integral and bigeometric definite integral in bigeometric analysis and the properties of these concepts are used. In addition, the properties of the bigeometric Laplace integral transform are investigated. Finally, solutions of bigeometric linear differential equations are investigated with the help of the bigeometric Laplace integral transform.
{"title":"On Bigeometric Laplace Integral Transform","authors":"Numan Yalçin, Sinem Kaymak","doi":"10.21597/jist.1283580","DOIUrl":"https://doi.org/10.21597/jist.1283580","url":null,"abstract":"The purpose of this study is to mention the Laplace integral transform in bigeometric analysis, which is one of the non-Newtonian analysis by using the fundamental definitions and theorems of the Laplace integral transform, which is one of the integral transform methods of classical analysis. First of all, the concept of exponential arithmetic, which forms the basis of non Newtonian analysis, is given. As in classical analysis, definitions of the concepts of bigeometric limit, bigeometric continuity, bigeometric derivative and bigeometric integral are given in bigeometric analysis. Here, the definition of the bigeometric Laplace integral transform in bigeometric analysis is given. Then, some basic concepts and theorems of the bigeometric Laplace integral transform are given. For this purpose, the definitions of the concepts of bigeometric derivative and bigeometric indefinite integral and bigeometric definite integral in bigeometric analysis and the properties of these concepts are used. In addition, the properties of the bigeometric Laplace integral transform are investigated. Finally, solutions of bigeometric linear differential equations are investigated with the help of the bigeometric Laplace integral transform.","PeriodicalId":17353,"journal":{"name":"Journal of the Institute of Science and Technology","volume":"17 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"87845908","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}