首页 > 最新文献

Mikrobiyoloji bulteni最新文献

英文 中文
[Investigation of Virulence Genes in Campylobacter Species Isolated from Patients with Acute Diarrhea].
IF 1.1 4区 医学 Q4 MICROBIOLOGY Pub Date : 2025-01-01 DOI: 10.5578/mb.20250192
Masma Shahbazova, Nurullah Çiftçi, Hatice Türk Daği, Uğur Arslan

Akut gastroenterit dünya genelinde en yaygın enfeksiyon hastalıklarından biridir. Bu hastalıklar gelişmekte olan ülkelerde çocuk ölümlerine ve ciddi ekonomik kayıplara neden olmuştur. Hastalık genellikle yaygın diyare şeklinde kendini gösterse de bazı olgularda şiddetli enfeksiyon belirtilerine, hatta ölümlere neden olmuştur. Bu çalışmada, gastroenterit şikayetiyle hastaneye başvurmuş hastalardan alınan gaita örneklerinden izole edilen Campylobacter türlerinin tanımlanması, virülans genlerinin polimeraz zincir reaksiyonu [polymerase chain reaction (PCR)] ile araştırılması amaçlanmıştır. Campylobacter sıklığının tespiti için gastroenterit şüphesi olan 850 hasta örneği çalışmaya dahil edilmiştir. Campylobacter izolasyonu için dışkı örnekleri modifiye charcoal sefoperazon deoksikolat agar besiyerine ekilip 42 °C'de 48-72 saat mikroaerofilik şartlarda inkübasyona bırakılmıştır. Campylobacter şüpheli kolonilere katalaz, oksidaz ve Gram boyama yapılmıştır. Dışkıların makroskobik incelemesinde dışkının kıvamı, mukus durumu ve lökosit varlığı araştırılmıştır. DNA izolasyonu taze üreyen kolonilerden ticari QIAampDNA mini kit (Qiagen, Almanya) protokolüne göre yapılmıştır. Bakterilerin tanımlanması ve virülans genlerinin varlığı PCR ile araştırılmıştır. Campylobacter cinsi izolatların moleküler olarak tanımlanmasında 16S rRNA genine spesifik 816 baz çifti (bp) uzunluğundaki C412F ve C1228R primer çifti kullanılmıştır. Campylobacter jejuni'nin hippurase genine spesifik olan 735 bp uzunluğundaki HipO1 ve HipO2 primer çifti kullanılmıştır. Campylobacter coli'nin ise asperkinase genine özel 500 bp uzunluğundaki CC1 ve CC2 primerleri kullanılmıştır. Çalışmada incelenen 850 örneğin 122'sinde Campylobacter spp. üremesi tespit edilmiştir. Pozitif örneklerin 107 (%87.7)'si poliklinik hastalarından, 15 (%12.3)'i ise serviste yatan hastalardan izole edilmiştir. Hastaların yaş grubuna göre dağılımı incelendiğinde en yüksek oranda pozitiflik %39.4 (48) ile 0-5 yaş arasındaki çocuklarda saptanmıştır. PCR ile bu izolatların 106'sı C.jejuni, 11'i C.coli ve beşi Campylobacter spp. olarak tanımlanmıştır. Campylobacter izolatlarının 102 (%83.6)'sinde ciaB geni, 93 (%76.2)'ünde dnaJ geni, 106 (%86.8)'sında cdtC geni ve 115 (94.2%)'inde cdtA geni tespit edilmiştir. cdtB, pldA ve cadF genleri sırasıyla 110 (%90.1), 85 (%69.6) ve 110 (%90.1) izolatta pozitif olarak tespit edilmiştir. Virülans genlerinin türlere göre dağılımına bakıldığında; cadF geninin C.coli izolatlarının hepsinde bulunduğu, cdtA ve ciaB genlerinin diğer Campylobacter spp. izolatlarının tamamında saptandığı tespit edilmiştir. C.jejuni izolatlarının 68'inde, C.coli izolatlarının üçünde, Campylobacter spp. izolatlarının birinde tüm genler pozitif saptanmıştır. Çalışmadaki veriler Campylobacter'in akut gastroenterit hastalıklarında yüksek oranda saptandığını göstermiştir. Bu çalışmanın, klinisyenlerin Campylobacter enfeksiyonlarına olan yaklaşımında yardımcı olacağı düşünülmektedir.

{"title":"[Investigation of Virulence Genes in Campylobacter Species Isolated from Patients with Acute Diarrhea].","authors":"Masma Shahbazova, Nurullah Çiftçi, Hatice Türk Daği, Uğur Arslan","doi":"10.5578/mb.20250192","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.20250192","url":null,"abstract":"<p><p>Akut gastroenterit dünya genelinde en yaygın enfeksiyon hastalıklarından biridir. Bu hastalıklar gelişmekte olan ülkelerde çocuk ölümlerine ve ciddi ekonomik kayıplara neden olmuştur. Hastalık genellikle yaygın diyare şeklinde kendini gösterse de bazı olgularda şiddetli enfeksiyon belirtilerine, hatta ölümlere neden olmuştur. Bu çalışmada, gastroenterit şikayetiyle hastaneye başvurmuş hastalardan alınan gaita örneklerinden izole edilen Campylobacter türlerinin tanımlanması, virülans genlerinin polimeraz zincir reaksiyonu [polymerase chain reaction (PCR)] ile araştırılması amaçlanmıştır. Campylobacter sıklığının tespiti için gastroenterit şüphesi olan 850 hasta örneği çalışmaya dahil edilmiştir. Campylobacter izolasyonu için dışkı örnekleri modifiye charcoal sefoperazon deoksikolat agar besiyerine ekilip 42 °C'de 48-72 saat mikroaerofilik şartlarda inkübasyona bırakılmıştır. Campylobacter şüpheli kolonilere katalaz, oksidaz ve Gram boyama yapılmıştır. Dışkıların makroskobik incelemesinde dışkının kıvamı, mukus durumu ve lökosit varlığı araştırılmıştır. DNA izolasyonu taze üreyen kolonilerden ticari QIAampDNA mini kit (Qiagen, Almanya) protokolüne göre yapılmıştır. Bakterilerin tanımlanması ve virülans genlerinin varlığı PCR ile araştırılmıştır. Campylobacter cinsi izolatların moleküler olarak tanımlanmasında 16S rRNA genine spesifik 816 baz çifti (bp) uzunluğundaki C412F ve C1228R primer çifti kullanılmıştır. Campylobacter jejuni'nin hippurase genine spesifik olan 735 bp uzunluğundaki HipO1 ve HipO2 primer çifti kullanılmıştır. Campylobacter coli'nin ise asperkinase genine özel 500 bp uzunluğundaki CC1 ve CC2 primerleri kullanılmıştır. Çalışmada incelenen 850 örneğin 122'sinde Campylobacter spp. üremesi tespit edilmiştir. Pozitif örneklerin 107 (%87.7)'si poliklinik hastalarından, 15 (%12.3)'i ise serviste yatan hastalardan izole edilmiştir. Hastaların yaş grubuna göre dağılımı incelendiğinde en yüksek oranda pozitiflik %39.4 (48) ile 0-5 yaş arasındaki çocuklarda saptanmıştır. PCR ile bu izolatların 106'sı C.jejuni, 11'i C.coli ve beşi Campylobacter spp. olarak tanımlanmıştır. Campylobacter izolatlarının 102 (%83.6)'sinde ciaB geni, 93 (%76.2)'ünde dnaJ geni, 106 (%86.8)'sında cdtC geni ve 115 (94.2%)'inde cdtA geni tespit edilmiştir. cdtB, pldA ve cadF genleri sırasıyla 110 (%90.1), 85 (%69.6) ve 110 (%90.1) izolatta pozitif olarak tespit edilmiştir. Virülans genlerinin türlere göre dağılımına bakıldığında; cadF geninin C.coli izolatlarının hepsinde bulunduğu, cdtA ve ciaB genlerinin diğer Campylobacter spp. izolatlarının tamamında saptandığı tespit edilmiştir. C.jejuni izolatlarının 68'inde, C.coli izolatlarının üçünde, Campylobacter spp. izolatlarının birinde tüm genler pozitif saptanmıştır. Çalışmadaki veriler Campylobacter'in akut gastroenterit hastalıklarında yüksek oranda saptandığını göstermiştir. Bu çalışmanın, klinisyenlerin Campylobacter enfeksiyonlarına olan yaklaşımında yardımcı olacağı düşünülmektedir.</p>","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 1","pages":"1-14"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-01-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143059645","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
[Effects of Chlorhexidine Gluconate Bathing Applied to Cancer Patients on MRSA and VRE Colonization: A Cross-Over Design Study].
IF 1.1 4区 医学 Q4 MICROBIOLOGY Pub Date : 2025-01-01 DOI: 10.5578/mb.20250189
Gül Hatice Tarakçioğlu Çelik, Leyla Dinç, Serhat Ünal, Pınar Zarakolu, Serpil Öcal

Kanıtlar, klorheksidin glukonat (CHG) solüsyonuyla gerçekleştirilen banyonun, sağlık hizmeti ilişkili enfeksiyonlar (SHİE)'a neden olan mikroorganizmaların kolonizasyonunu azalttığını göstermektedir. Bu çalışmada yoğun bakım ünitesi (YBÜ)'nde yatan kanser hastalarında CHG banyosunun MRSA ve VRE kolonizasyonu üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu çapraz tasarımlı çalışmada, kanser hastalarında standart su + sabun banyosuyla %2'lik CHG banyosu karşılaştırılmıştır. Eylül 2018 ile Temmuz 2019 tarihleri arasında 78 hasta iki kola ayrılmıştır. Birinci koldaki hastalar ilk üç gün su + sabunla, ardından üç gün boyunca %2'lik CHG ile yıkanmıştır. Müdahaleler ikinci koldaki hastalara ters sırayla uygulanmıştır. Kontrol ve müdahale dönemi banyo uygulamaları arasında bir arınma günü bırakılmıştır. Banyo öncesi ve sonrasında nazal, kasık ve rektal bölgelerden sürüntü örnekleri alınmıştır. Koyun kanlı besiyerine ekilen örnekler 16-18 saatlik inkübasyon sonrasında incelenmiştir. Gram-pozitif boyanan, katalaz ve koagülaz testleri pozitif olan izolatlar Staphylococcus aureus olarak tanımlanmıştır. Metisiline direnç durumu, Mueller-Hinton agar besiyerinde sefoksitin diskleri kullanılarak disk difüzyon testiyle saptanmıştır. Metisilin direnci BD MAX MRSA XT testi (BD Diagnostics, BD-MAX system, Kanada) ile gerçek zamanlı PCR kullanılarak mecA varlığının belirlenmesi sonucunda doğrulanmıştır. ChromID® VRE seçici besiyerine ekilen örnekler 24 saatlik inkübasyon sonrasında incelenmiştir. Şüpheli görülen koloniler API-ID Strep ile Enterococcus faecium olarak tanımlandıktan sonra direnç durumu VIASURE testi (BD Diagnostics, BD-MAX system, Amsterdam) ile gerçek zamanlı PCR kullanılarak vanA ve vanB varlığının belirlenmesi ile doğrulanmıştır. Altı hastada MRSA kolonizasyonu, dokuz hastada ise VRE kolonizasyonu tespit edilmiştir. CHG banyosu başladıktan sonra birinci kolda nazal MRSA kolonizasyonu azalmıştır. Kollar karşılaştırıldığında, nazal örneklerde MRSA kolonizasyonu ve rektal örneklerde VRE kolonizasyonu birinci kolda ikinci kola göre daha yüksek bulunmuştur. YBÜ'de banyo uygulamaları, hasta güvenliği sorunlarından biri olan SHİE'nin önlenmesi açısından önemlidir. Bu çalışmanın sonuçları, YBÜ'deki kanser hastalarında %2'lik CHG ile günlük banyo yapmanın nazal MRSA ve rektal VRE kolonizasyonunu azalttığını göstermektedir.

{"title":"[Effects of Chlorhexidine Gluconate Bathing Applied to Cancer Patients on MRSA and VRE Colonization: A Cross-Over Design Study].","authors":"Gül Hatice Tarakçioğlu Çelik, Leyla Dinç, Serhat Ünal, Pınar Zarakolu, Serpil Öcal","doi":"10.5578/mb.20250189","DOIUrl":"10.5578/mb.20250189","url":null,"abstract":"<p><p>Kanıtlar, klorheksidin glukonat (CHG) solüsyonuyla gerçekleştirilen banyonun, sağlık hizmeti ilişkili enfeksiyonlar (SHİE)'a neden olan mikroorganizmaların kolonizasyonunu azalttığını göstermektedir. Bu çalışmada yoğun bakım ünitesi (YBÜ)'nde yatan kanser hastalarında CHG banyosunun MRSA ve VRE kolonizasyonu üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Bu çapraz tasarımlı çalışmada, kanser hastalarında standart su + sabun banyosuyla %2'lik CHG banyosu karşılaştırılmıştır. Eylül 2018 ile Temmuz 2019 tarihleri arasında 78 hasta iki kola ayrılmıştır. Birinci koldaki hastalar ilk üç gün su + sabunla, ardından üç gün boyunca %2'lik CHG ile yıkanmıştır. Müdahaleler ikinci koldaki hastalara ters sırayla uygulanmıştır. Kontrol ve müdahale dönemi banyo uygulamaları arasında bir arınma günü bırakılmıştır. Banyo öncesi ve sonrasında nazal, kasık ve rektal bölgelerden sürüntü örnekleri alınmıştır. Koyun kanlı besiyerine ekilen örnekler 16-18 saatlik inkübasyon sonrasında incelenmiştir. Gram-pozitif boyanan, katalaz ve koagülaz testleri pozitif olan izolatlar Staphylococcus aureus olarak tanımlanmıştır. Metisiline direnç durumu, Mueller-Hinton agar besiyerinde sefoksitin diskleri kullanılarak disk difüzyon testiyle saptanmıştır. Metisilin direnci BD MAX MRSA XT testi (BD Diagnostics, BD-MAX system, Kanada) ile gerçek zamanlı PCR kullanılarak mecA varlığının belirlenmesi sonucunda doğrulanmıştır. ChromID® VRE seçici besiyerine ekilen örnekler 24 saatlik inkübasyon sonrasında incelenmiştir. Şüpheli görülen koloniler API-ID Strep ile Enterococcus faecium olarak tanımlandıktan sonra direnç durumu VIASURE testi (BD Diagnostics, BD-MAX system, Amsterdam) ile gerçek zamanlı PCR kullanılarak vanA ve vanB varlığının belirlenmesi ile doğrulanmıştır. Altı hastada MRSA kolonizasyonu, dokuz hastada ise VRE kolonizasyonu tespit edilmiştir. CHG banyosu başladıktan sonra birinci kolda nazal MRSA kolonizasyonu azalmıştır. Kollar karşılaştırıldığında, nazal örneklerde MRSA kolonizasyonu ve rektal örneklerde VRE kolonizasyonu birinci kolda ikinci kola göre daha yüksek bulunmuştur. YBÜ'de banyo uygulamaları, hasta güvenliği sorunlarından biri olan SHİE'nin önlenmesi açısından önemlidir. Bu çalışmanın sonuçları, YBÜ'deki kanser hastalarında %2'lik CHG ile günlük banyo yapmanın nazal MRSA ve rektal VRE kolonizasyonunu azalttığını göstermektedir.</p>","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 1","pages":"15-28"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-01-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143059577","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
[Effects of Efflux Pump Inhibitors and Antileishmanial Drug Combinations on Leishmania tropica and Leishmania infantum Isolates].
IF 1.1 4区 医学 Q4 MICROBIOLOGY Pub Date : 2025-01-01 DOI: 10.5578/mb.202501110
Yener Özel, İbrahim Çavuş, Varol Tunali, Tülay Aksoy, Mehmet Ünlü, Ahmet Özbilgin

İnsanlığın karşı karşıya kaldığı en önemli halk sağlığı sorunlarından biri olan ilaç direnci, antilayşmanyal ajan geliştirmede yeni stratejileri ve yaklaşımları zorunlu kılmaktadır. Dışa atım pompa inhibitörleri (DAPİ) ve diğer aday ajanlar ile ilgili gelişmeler umut verici olmakla birlikte, mevcut antilayşmanyallerin kullanım sürelerini ve etkinliklerini artırabilme arayışları da devam etmektedir. Bu çalışmada rezerpin (REZ), berberin (BER) ve verapamil (VER) olmak üzere üç adet DAPİ'nin antilayşmanyallere etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. DAPİ'ler, pentostam (PEN) ve miltefosin (MİL)'in, Leishmania tropica ve Leishmania infantum suşlarına karşı, antilayşmanyal etkinliği sıvı mikrodilüsyon yöntemiyle belirlenmiştir. Minimum parazitisit konsantrasyon (MPK) değerleri invert mikroskopla, IC50 değerleri ise MTT canlılık tayin yöntemiyle saptanmıştır. Antilayşmanyal etkinlikleri belirlenen DAPİ'lerin MİL ve PEN üzerine etkileri dama tahtası (checkerboard) yöntemiyle araştırılmıştır. Antilayşmanyal ilaçlardan MİL ve PEN'in L.tropica ve L.infantum için MPK değerleri sırasıyla 24 ve 48. saatlerde 64 ve 196 μg/mL olarak saptanmıştır. DAPİ'lerden REZ ve BER için MPK değerleri, aynı inkübasyon süreleri için sırasıyla 314 ve 64 μg/mL, VER için 24. saatte 80 μg/ mL, 48. saatte ise 40 μg/mL olarak belirlenmiştir. Antilayşmanyallerden MİL'in IC50 değerleri L.tropica ve L.infantum için 24 ve 48. saatlerde sırasıyla, 4.91/3.47 ve 4.05/2.91 μg/mL, PEN'in ise aynı inkübasyon sürelerinde sırasıyla, 34.58/59.86 ve 18.48/40.63 μg/mL olarak hesaplanmıştır. DAPİ'lerden REZ, BER ve VER'in IC50 değerleri L.tropica için 24/48. saatlerde sırasıyla, 74.05/50.61, 7.27/6.1 ve 12.52/4.53 μg/ mL, L.infantum için ise 64.52/51.72, 8.21/8.01 ve 11.59/7.69 μg/mL olarak hesaplanmıştır. MİL'in; REZ, BER ve VER ile kombinasyonunda, 24 ve 48 saatlik inkübasyon koşullarında sinerjik etkileşim görülmüştür. PEN'in, REZ ile kombinasyonunda 24. saatte kısmi sinerji, 48. saatte ise sinerji görülürken, BER ve VER ile kombinasyonunda her iki inkübasyon koşulunda da sinerjik etkileşimler saptanmıştır. Sinerji sonuçları hem L.tropica hem de L.infantum suşlarında aynı bulunmuştur. Son yıllarda yeni antimikrobiyallerin keşfine yönelik araştırmaların hızının önemli ölçüde azalmasıyla direnç mekanizmalarına etki edebilecek yeni moleküllerin araştırılması zorunlu hale gelmiştir. DAPİ'lerin, ilaç direnciyle mücadelede antilayşmanyal ajanların klinik performansını artırabilecek ve yan etki düzeyini azaltabilecek umut verici bir yaklaşım olabileceği düşünülmektedir.

{"title":"[Effects of Efflux Pump Inhibitors and Antileishmanial Drug Combinations on Leishmania tropica and Leishmania infantum Isolates].","authors":"Yener Özel, İbrahim Çavuş, Varol Tunali, Tülay Aksoy, Mehmet Ünlü, Ahmet Özbilgin","doi":"10.5578/mb.202501110","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202501110","url":null,"abstract":"<p><p>İnsanlığın karşı karşıya kaldığı en önemli halk sağlığı sorunlarından biri olan ilaç direnci, antilayşmanyal ajan geliştirmede yeni stratejileri ve yaklaşımları zorunlu kılmaktadır. Dışa atım pompa inhibitörleri (DAPİ) ve diğer aday ajanlar ile ilgili gelişmeler umut verici olmakla birlikte, mevcut antilayşmanyallerin kullanım sürelerini ve etkinliklerini artırabilme arayışları da devam etmektedir. Bu çalışmada rezerpin (REZ), berberin (BER) ve verapamil (VER) olmak üzere üç adet DAPİ'nin antilayşmanyallere etkisinin araştırılması amaçlanmıştır. DAPİ'ler, pentostam (PEN) ve miltefosin (MİL)'in, Leishmania tropica ve Leishmania infantum suşlarına karşı, antilayşmanyal etkinliği sıvı mikrodilüsyon yöntemiyle belirlenmiştir. Minimum parazitisit konsantrasyon (MPK) değerleri invert mikroskopla, IC50 değerleri ise MTT canlılık tayin yöntemiyle saptanmıştır. Antilayşmanyal etkinlikleri belirlenen DAPİ'lerin MİL ve PEN üzerine etkileri dama tahtası (checkerboard) yöntemiyle araştırılmıştır. Antilayşmanyal ilaçlardan MİL ve PEN'in L.tropica ve L.infantum için MPK değerleri sırasıyla 24 ve 48. saatlerde 64 ve 196 μg/mL olarak saptanmıştır. DAPİ'lerden REZ ve BER için MPK değerleri, aynı inkübasyon süreleri için sırasıyla 314 ve 64 μg/mL, VER için 24. saatte 80 μg/ mL, 48. saatte ise 40 μg/mL olarak belirlenmiştir. Antilayşmanyallerden MİL'in IC50 değerleri L.tropica ve L.infantum için 24 ve 48. saatlerde sırasıyla, 4.91/3.47 ve 4.05/2.91 μg/mL, PEN'in ise aynı inkübasyon sürelerinde sırasıyla, 34.58/59.86 ve 18.48/40.63 μg/mL olarak hesaplanmıştır. DAPİ'lerden REZ, BER ve VER'in IC50 değerleri L.tropica için 24/48. saatlerde sırasıyla, 74.05/50.61, 7.27/6.1 ve 12.52/4.53 μg/ mL, L.infantum için ise 64.52/51.72, 8.21/8.01 ve 11.59/7.69 μg/mL olarak hesaplanmıştır. MİL'in; REZ, BER ve VER ile kombinasyonunda, 24 ve 48 saatlik inkübasyon koşullarında sinerjik etkileşim görülmüştür. PEN'in, REZ ile kombinasyonunda 24. saatte kısmi sinerji, 48. saatte ise sinerji görülürken, BER ve VER ile kombinasyonunda her iki inkübasyon koşulunda da sinerjik etkileşimler saptanmıştır. Sinerji sonuçları hem L.tropica hem de L.infantum suşlarında aynı bulunmuştur. Son yıllarda yeni antimikrobiyallerin keşfine yönelik araştırmaların hızının önemli ölçüde azalmasıyla direnç mekanizmalarına etki edebilecek yeni moleküllerin araştırılması zorunlu hale gelmiştir. DAPİ'lerin, ilaç direnciyle mücadelede antilayşmanyal ajanların klinik performansını artırabilecek ve yan etki düzeyini azaltabilecek umut verici bir yaklaşım olabileceği düşünülmektedir.</p>","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 1","pages":"71-89"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-01-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143059539","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
[Investigation of Molecular Differences in Plasmodium spp. Isolates Obtained from Malaria Patients].
IF 1.1 4区 医学 Q4 MICROBIOLOGY Pub Date : 2025-01-01 DOI: 10.5578/mb.202501124
Emrah Erdoğan, Merve Yürük, Eda Sivcan, Makbule Sallanbaş, Ozan Yaman
<p><p>Sıtma, her yıl dünya nüfusunun yarısından fazlası için ciddi bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir. Hastalığa neden olan Plasmodium parazitleri, yalnızca insanlarla sınırlı kalmayıp sürüngenlerden kuşlara, memelilerden diğer omurgalılara dek geniş enfeksiyon yelpazesine sahiptir. Plasmodium türleri, çevredeki değişikliklere uyum sağlamalarını sağlayan olağanüstü genetik esnekliğe sahiptir ve bu da onlara sıtma ilaçları gibi tedavi edici maddelere karşı hızla direnç geliştirme ve konakçı özgüllüğünü değiştirme potansiyeli verir. Parazitler, omurgalı konakların eritrositlerinde dinamik olarak çoğalır ve bu parazitlerin gelişimi sırasında hücrede biyolojik makromoleküllere zarar veren çok sayıda reaktif oksijen türü üretilmektedir. Plasmodium falciparum'un neden olduğu şiddetli sıtma türü olan serebral sıtma, karmaşık bir nörolojik sendromdur. Sağ kalanlarda davranışsal zorluklar, bilişsel eksiklikler ve epilepsi riski görülür. Serebral sıtma, çoklu organ disfonksiyonuyla ilişkilidir. Serebral mikrodamarlarda enfekte eritrositler, trombositler ve lökositlerin (makrofajlar, CD4+ ve CD8+ T hücreleri ile monositler) yapışması ve birikmesi hastalığın ilerlemesinde önemli bir rol oynar. Pıhtılaşma ve endotel disfonksiyonuyla mikrovasküler tıkanıklık nörolojik hasara ve hastalığın şiddetine katkıda bulunur. Bu çalışmada Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Parazitoloji Anabilim Dalı rutin tanı laboratuvarlarında sıtma tanısı alan importe ve yerli hastalardan izole edilen Plasmodium spp. izolatlarının moleküler farklılıklarının araştırılması amaçlanmıştır. Ateş, titreme ve üşüme şikayetiyle hastanemize başvuran hastaların periferik kanlarından ince yayma preparatlar hazırlanarak Giemsa ile boyanıp x100 objektifli mikroskop altında incelenmiştir. Hastaların ince yayma preparatları incelendiğinde Plasmodium cinsine ait trofozoitler ve gametositler tespit edilmiştir. Rutin mikroskop incelemesi ve tür tayinine yönelik yapılan moleküler prob bazlı kantitatif gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu [quantitative real-time polymerase chain reaction (qRt-PCR)] çalışmaları sonucunda hastaların enfekte oldukları Plasmodium spp. türleri tespit edilmiştir. Çalışmaya dahil edilen 17 Plasmodium spp. izolatının 10'u P.falciparum, beşi Plasmodium vivax, biri Plasmodium ovale ve biri Plasmodium knowlesi izolatlarından oluşmuştur. P.vivax ile P.falciparum için mitokondriyal COX-1 gen bölgelerini ve P.ovale ile P.knowlesi için 18S rRNA gen bölgelerini hedefleyen konvansiyonel PCR çalışması sonucunda elde edilen PCR ürünlerine DNA dizi analizi uygulanmıştır. DNA dizileme sonuçları, BLAST analizi ve MEGA programıyla filogenetik analiz yapılarak değerlendirilmiştir. Elde edilen verilerin BLAST araması ile Genbank'a daha önce girilen benzer izolatlarla uyumlu olduğu görülmüştür. Sıtma, bulaşıcı hastalıklara bağlı ölüm nedenlerinin başında gelmektedir. Sıtma kontrol programları, eradikasyon çalışmaları içinde değerlendirildiğinde mevcut türlerin ve moleküler çeşitl
{"title":"[Investigation of Molecular Differences in Plasmodium spp. Isolates Obtained from Malaria Patients].","authors":"Emrah Erdoğan, Merve Yürük, Eda Sivcan, Makbule Sallanbaş, Ozan Yaman","doi":"10.5578/mb.202501124","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202501124","url":null,"abstract":"&lt;p&gt;&lt;p&gt;Sıtma, her yıl dünya nüfusunun yarısından fazlası için ciddi bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir. Hastalığa neden olan Plasmodium parazitleri, yalnızca insanlarla sınırlı kalmayıp sürüngenlerden kuşlara, memelilerden diğer omurgalılara dek geniş enfeksiyon yelpazesine sahiptir. Plasmodium türleri, çevredeki değişikliklere uyum sağlamalarını sağlayan olağanüstü genetik esnekliğe sahiptir ve bu da onlara sıtma ilaçları gibi tedavi edici maddelere karşı hızla direnç geliştirme ve konakçı özgüllüğünü değiştirme potansiyeli verir. Parazitler, omurgalı konakların eritrositlerinde dinamik olarak çoğalır ve bu parazitlerin gelişimi sırasında hücrede biyolojik makromoleküllere zarar veren çok sayıda reaktif oksijen türü üretilmektedir. Plasmodium falciparum'un neden olduğu şiddetli sıtma türü olan serebral sıtma, karmaşık bir nörolojik sendromdur. Sağ kalanlarda davranışsal zorluklar, bilişsel eksiklikler ve epilepsi riski görülür. Serebral sıtma, çoklu organ disfonksiyonuyla ilişkilidir. Serebral mikrodamarlarda enfekte eritrositler, trombositler ve lökositlerin (makrofajlar, CD4+ ve CD8+ T hücreleri ile monositler) yapışması ve birikmesi hastalığın ilerlemesinde önemli bir rol oynar. Pıhtılaşma ve endotel disfonksiyonuyla mikrovasküler tıkanıklık nörolojik hasara ve hastalığın şiddetine katkıda bulunur. Bu çalışmada Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Parazitoloji Anabilim Dalı rutin tanı laboratuvarlarında sıtma tanısı alan importe ve yerli hastalardan izole edilen Plasmodium spp. izolatlarının moleküler farklılıklarının araştırılması amaçlanmıştır. Ateş, titreme ve üşüme şikayetiyle hastanemize başvuran hastaların periferik kanlarından ince yayma preparatlar hazırlanarak Giemsa ile boyanıp x100 objektifli mikroskop altında incelenmiştir. Hastaların ince yayma preparatları incelendiğinde Plasmodium cinsine ait trofozoitler ve gametositler tespit edilmiştir. Rutin mikroskop incelemesi ve tür tayinine yönelik yapılan moleküler prob bazlı kantitatif gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu [quantitative real-time polymerase chain reaction (qRt-PCR)] çalışmaları sonucunda hastaların enfekte oldukları Plasmodium spp. türleri tespit edilmiştir. Çalışmaya dahil edilen 17 Plasmodium spp. izolatının 10'u P.falciparum, beşi Plasmodium vivax, biri Plasmodium ovale ve biri Plasmodium knowlesi izolatlarından oluşmuştur. P.vivax ile P.falciparum için mitokondriyal COX-1 gen bölgelerini ve P.ovale ile P.knowlesi için 18S rRNA gen bölgelerini hedefleyen konvansiyonel PCR çalışması sonucunda elde edilen PCR ürünlerine DNA dizi analizi uygulanmıştır. DNA dizileme sonuçları, BLAST analizi ve MEGA programıyla filogenetik analiz yapılarak değerlendirilmiştir. Elde edilen verilerin BLAST araması ile Genbank'a daha önce girilen benzer izolatlarla uyumlu olduğu görülmüştür. Sıtma, bulaşıcı hastalıklara bağlı ölüm nedenlerinin başında gelmektedir. Sıtma kontrol programları, eradikasyon çalışmaları içinde değerlendirildiğinde mevcut türlerin ve moleküler çeşitl","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 1","pages":"90-101"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-01-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143059595","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
[The Effects of Temoporfin-Mediated Photodynamic Inactivation on Leishmania tropica Promastigotes and Molecular Docking Analysis].
IF 1.1 4区 医学 Q4 MICROBIOLOGY Pub Date : 2025-01-01 DOI: 10.5578/mb.202501142
Metin Çalişkan, Hilal Şimşek, Erdi Can Aytar, Hatice Ertabaklar, Serçin Özlem Çalişkan

Layşmanyaz, yaklaşık 90'dan fazla ülke ve bölgeden bildirilen, ciddi ve endemik bir bulaşıcı hastalıktır. Kutanöz layşmanyaz (KL) ise vücudun açıkta kalan bölgelerinde oluşan, başlıca semptomları arasında vektör Phlebotomus ısırığından altı ay sonra kronikleşebilen veya kendiliğinden iyileşebilen ciltte tek, birden fazla ülserli veya nodüler lezyonlar bulunan, ölümcül olmayan ancak kalıcı izler bırakabilen bir hastalıktır. Klasik tedavi yöntemleri, uygulamada zorluk, direnç gelişimi ve yan etki gibi bir dizi soruna neden olmaktadır. Fotodinamik tedavi (FDT), KL tedavisi için etkili, uygulaması kolay ve invaziv olmayan büyük bir potansiyel göstermektedir. Antilayşmanyal tedavi için yeni modalitelerden olan FDT, ışık ve fotosensitizerin eş zamanlı kombinasyonuyla antilayşmanyal etkileri artırmayı hedeflemektedir. Bu çalışmada, FDT'nin antilayşmanyal etkisinin incelenmesi hedefine yönelik olarak temoporfin aracılı fotodinamik inaktivasyonun Leishmania tropica promastigotları üzerindeki antilayşmanyal etkisinin ve olası mekanizmalarının in vitro olarak gösterilmesi amaçlanmıştır. Parazitler 0.5, 1, 2, 4, 8 ve 16 μM temoporfin ile 50 dakika süreyle inkübe edilmiş ve 50 dakikalık 1.71 J/cm²'lik bir akıyla kırmızı ışığa maruz bırakılmıştır. Hücre canlılığının değerlendirilmesi için MTT testi kullanılmış ve morfolojik değişiklikler Giemsa boyama yöntemiyle analiz edilmiştir. L.tropica promastigotlarında aşırı ifade edilen reseptörlere en yüksek bağlanma afinitesini bulmak için ise moleküler yerleştirme yöntemi kullanılmıştır. Temoporfin ve kırmızı ışık kombinasyonu ile L.tropica promastigot canlılığının sadece temoporfin grubuna göre anlamlı derecede azaldığı bulunmuştur. Temoporfin ve kırmızı ışık kombinasyonu sonucunda gözlenen IC50 değeri L.tropica için 1.924 μM olarak tespit edilmiştir. 1.924 μM konsantrasyonda sadece temoporfin ve sadece kırmızı ışık uygulamasının L.tropica promastigotları üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca temoporfin aracılı kırmızı ışık grubunda fusiform şeklin değişmesi, kamçı ve çekirdek kaybı gibi tipik morfolojik özelliklerin kaybolduğu da tespit edilmiştir. Moleküler yerleştirme yöntemine göre ise amfoterisin B ve temoporfin 5WB5 proteininin üç boyutlu modeline sırasıyla -7.4 kcal/mol ve -6.9 kcal/mol bağlanma afinitesi göstermiştir. Temoporfin ile kırmızı ışık kombinasyonu, L.tropica promastigotlarını invaziv olmayan bir tedavi olarak inaktive etme potansiyeline sahiptir. Tedavide kullanılan FDT bileşenleri olan kırmızı ışık ve temoporfinin herhangi bir sitotoksik etkisinin bulunmaması, amastigot veya hayvan modelleri üzerine yapılacak daha ileri çalışmalar için önemli bir fırsat sunmakta ve potansiyel klinik uygulamalara zemin hazırlamaktadır.

{"title":"[The Effects of Temoporfin-Mediated Photodynamic Inactivation on Leishmania tropica Promastigotes and Molecular Docking Analysis].","authors":"Metin Çalişkan, Hilal Şimşek, Erdi Can Aytar, Hatice Ertabaklar, Serçin Özlem Çalişkan","doi":"10.5578/mb.202501142","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202501142","url":null,"abstract":"<p><p>Layşmanyaz, yaklaşık 90'dan fazla ülke ve bölgeden bildirilen, ciddi ve endemik bir bulaşıcı hastalıktır. Kutanöz layşmanyaz (KL) ise vücudun açıkta kalan bölgelerinde oluşan, başlıca semptomları arasında vektör Phlebotomus ısırığından altı ay sonra kronikleşebilen veya kendiliğinden iyileşebilen ciltte tek, birden fazla ülserli veya nodüler lezyonlar bulunan, ölümcül olmayan ancak kalıcı izler bırakabilen bir hastalıktır. Klasik tedavi yöntemleri, uygulamada zorluk, direnç gelişimi ve yan etki gibi bir dizi soruna neden olmaktadır. Fotodinamik tedavi (FDT), KL tedavisi için etkili, uygulaması kolay ve invaziv olmayan büyük bir potansiyel göstermektedir. Antilayşmanyal tedavi için yeni modalitelerden olan FDT, ışık ve fotosensitizerin eş zamanlı kombinasyonuyla antilayşmanyal etkileri artırmayı hedeflemektedir. Bu çalışmada, FDT'nin antilayşmanyal etkisinin incelenmesi hedefine yönelik olarak temoporfin aracılı fotodinamik inaktivasyonun Leishmania tropica promastigotları üzerindeki antilayşmanyal etkisinin ve olası mekanizmalarının in vitro olarak gösterilmesi amaçlanmıştır. Parazitler 0.5, 1, 2, 4, 8 ve 16 μM temoporfin ile 50 dakika süreyle inkübe edilmiş ve 50 dakikalık 1.71 J/cm²'lik bir akıyla kırmızı ışığa maruz bırakılmıştır. Hücre canlılığının değerlendirilmesi için MTT testi kullanılmış ve morfolojik değişiklikler Giemsa boyama yöntemiyle analiz edilmiştir. L.tropica promastigotlarında aşırı ifade edilen reseptörlere en yüksek bağlanma afinitesini bulmak için ise moleküler yerleştirme yöntemi kullanılmıştır. Temoporfin ve kırmızı ışık kombinasyonu ile L.tropica promastigot canlılığının sadece temoporfin grubuna göre anlamlı derecede azaldığı bulunmuştur. Temoporfin ve kırmızı ışık kombinasyonu sonucunda gözlenen IC50 değeri L.tropica için 1.924 μM olarak tespit edilmiştir. 1.924 μM konsantrasyonda sadece temoporfin ve sadece kırmızı ışık uygulamasının L.tropica promastigotları üzerinde anlamlı bir etkisinin olmadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca temoporfin aracılı kırmızı ışık grubunda fusiform şeklin değişmesi, kamçı ve çekirdek kaybı gibi tipik morfolojik özelliklerin kaybolduğu da tespit edilmiştir. Moleküler yerleştirme yöntemine göre ise amfoterisin B ve temoporfin 5WB5 proteininin üç boyutlu modeline sırasıyla -7.4 kcal/mol ve -6.9 kcal/mol bağlanma afinitesi göstermiştir. Temoporfin ile kırmızı ışık kombinasyonu, L.tropica promastigotlarını invaziv olmayan bir tedavi olarak inaktive etme potansiyeline sahiptir. Tedavide kullanılan FDT bileşenleri olan kırmızı ışık ve temoporfinin herhangi bir sitotoksik etkisinin bulunmaması, amastigot veya hayvan modelleri üzerine yapılacak daha ileri çalışmalar için önemli bir fırsat sunmakta ve potansiyel klinik uygulamalara zemin hazırlamaktadır.</p>","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 1","pages":"57-70"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-01-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143059746","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
[An Endemic Disease in the Black Sea Region: Leptospirosis].
IF 1.1 4区 医学 Q4 MICROBIOLOGY Pub Date : 2025-01-01 DOI: 10.5578/mb.202501106
Esma Aslıhan Aydemir, Aybike Begüm Özdemir Demirdelen, Özgür Günal, Mehmet Hakan Taşkin, Eda Türe, Süleyman Sırrı Kiliç
<p><p>Leptospiroz, insan ve hayvanları etkileyen, Antarktika hariç tüm kıtalarda bulunan ve Leptospira cinsi spiroketlerin neden olduğu zoonotik bir enfeksiyon hastalığıdır. Salgınlara yol açabilmesi nedeniyle halk sağlığı açısından önemli bir hastalıktır. Bu çalışmada; kliniğimizde leptospiroz tanısıyla izlenen 11 olgunun, epidemiyolojik özellikleri, saptanan etkenler, klinik ve laboratuvar bulguları açısından retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Hastaların tanısı mikroskobik aglütinasyon testi (MAT) ve/veya ELISA IgM yöntemleriyle konulmuştur. Olguların dokuzunun (%81.8) erkek, ikisinin (%18.1) kadın ve yaş ortalamasının 54.18 (26-68) olduğu belirlenmiştir. Olguların ikisi yaz, dokuzu ise sonbahar-kış aylarında başvurmuştur. Tüm olgular kırsaldan (fındık toplayan, bağ evi olan, hayvancılık ile uğraşan) gelen hastalardır ve bir olgudan gölde balık avlama hikayesi alınmıştır. Olguların tümünde halsizlik şikayeti varken, dokuzunda (%81.8) ateş, altısında (%54.5) bulantı-kusma, üçünde (%27.2) baş ağrısı, dördünde (%36.3) yaygın kas-eklem ağrısı, beşinde (%45.4) ishal, üçünde (%27.2) sarılık, birinde (%9.09) nefes darlığı, üçünde (%27.2) idrar yapamama, ikisinde (%18.1) döküntü (biri vaskülit diğeri ise ilaç erupsiyonu olarak tanımlanmıştır), ikisinde (%18.1) karın ağrısı ve birinde (%9.09) bilateral konjunktival kızarıklık tespit edilmiştir. Hastaneye başvuru sırasında bir olguda akut respiratuvar distres sendromu, bir hastada vaskülit, bir hastada ise trunkal ataksi belirlenmiştir. Tanı amacıyla gönderilen MAT sonucunda: Yedi olguda etken olarak Leptospira interrogans serovar icterohemorrhagiae strain Wijnberg saptanırken, iki olguda L.interrogans serovar Bratislava strain Jez Bratislava, bir olguda L.interrogans serovar Hepdomadis strain Hebdomadis, bir olguda L.interrogans serovar Copenhageni strain Winjberg saptanmıştır. Tüm olgularda L.interrogans tespit edilmiş olup en sık serovar icterohemorrhagiae olarak tespit edilmiştir. Leptospiroz olgularında sıklıkla görülen semptomlar halsizlik, ateş, üşüme-titreme, bulantı-kusma olarak belirlenmiştir. Bu belirtiler birçok hastalığı taklit edebilse de konjunktival hipereminin varlığı tanıda yardımcı olabilir. Leptospiroz multisistemik tutulum nedeniyle farklı kliniklerle de karşımıza çıkabilmektedir (vaskülit, trunkal ataksi gibi). Laboratuvar tetkiklerinde trombositopeni sıklıkla eşlik ederken, total bilirubin, kreatinin ve kreatinin fosfokinaz yüksek seyredebilir. Bu çalışmada prokalsitonin de çoğu hastada yüksek tespit edilmiştir. En sık etken L.interrogans serovar icterohemorrhagiae olarak saptanmış olup, en sık nedenle kemirgenlerin kaynak olduğu düşünülmüştür. Diğer serovarların da tespit edilmesi kemirgenler dışı çiftlik hayvanları ve evcil hayvanların da olası rezervuar olarak rol almış olabileceğini düşündürmüştür. Etkenlerin ve olası kaynakların belirlenmesi sağlık politikalarının oluşturulması açısından önemlidir. Bulaş yollarına yönelik eğitim faaliyetleri sürdürülüp, çevre
{"title":"[An Endemic Disease in the Black Sea Region: Leptospirosis].","authors":"Esma Aslıhan Aydemir, Aybike Begüm Özdemir Demirdelen, Özgür Günal, Mehmet Hakan Taşkin, Eda Türe, Süleyman Sırrı Kiliç","doi":"10.5578/mb.202501106","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202501106","url":null,"abstract":"&lt;p&gt;&lt;p&gt;Leptospiroz, insan ve hayvanları etkileyen, Antarktika hariç tüm kıtalarda bulunan ve Leptospira cinsi spiroketlerin neden olduğu zoonotik bir enfeksiyon hastalığıdır. Salgınlara yol açabilmesi nedeniyle halk sağlığı açısından önemli bir hastalıktır. Bu çalışmada; kliniğimizde leptospiroz tanısıyla izlenen 11 olgunun, epidemiyolojik özellikleri, saptanan etkenler, klinik ve laboratuvar bulguları açısından retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Hastaların tanısı mikroskobik aglütinasyon testi (MAT) ve/veya ELISA IgM yöntemleriyle konulmuştur. Olguların dokuzunun (%81.8) erkek, ikisinin (%18.1) kadın ve yaş ortalamasının 54.18 (26-68) olduğu belirlenmiştir. Olguların ikisi yaz, dokuzu ise sonbahar-kış aylarında başvurmuştur. Tüm olgular kırsaldan (fındık toplayan, bağ evi olan, hayvancılık ile uğraşan) gelen hastalardır ve bir olgudan gölde balık avlama hikayesi alınmıştır. Olguların tümünde halsizlik şikayeti varken, dokuzunda (%81.8) ateş, altısında (%54.5) bulantı-kusma, üçünde (%27.2) baş ağrısı, dördünde (%36.3) yaygın kas-eklem ağrısı, beşinde (%45.4) ishal, üçünde (%27.2) sarılık, birinde (%9.09) nefes darlığı, üçünde (%27.2) idrar yapamama, ikisinde (%18.1) döküntü (biri vaskülit diğeri ise ilaç erupsiyonu olarak tanımlanmıştır), ikisinde (%18.1) karın ağrısı ve birinde (%9.09) bilateral konjunktival kızarıklık tespit edilmiştir. Hastaneye başvuru sırasında bir olguda akut respiratuvar distres sendromu, bir hastada vaskülit, bir hastada ise trunkal ataksi belirlenmiştir. Tanı amacıyla gönderilen MAT sonucunda: Yedi olguda etken olarak Leptospira interrogans serovar icterohemorrhagiae strain Wijnberg saptanırken, iki olguda L.interrogans serovar Bratislava strain Jez Bratislava, bir olguda L.interrogans serovar Hepdomadis strain Hebdomadis, bir olguda L.interrogans serovar Copenhageni strain Winjberg saptanmıştır. Tüm olgularda L.interrogans tespit edilmiş olup en sık serovar icterohemorrhagiae olarak tespit edilmiştir. Leptospiroz olgularında sıklıkla görülen semptomlar halsizlik, ateş, üşüme-titreme, bulantı-kusma olarak belirlenmiştir. Bu belirtiler birçok hastalığı taklit edebilse de konjunktival hipereminin varlığı tanıda yardımcı olabilir. Leptospiroz multisistemik tutulum nedeniyle farklı kliniklerle de karşımıza çıkabilmektedir (vaskülit, trunkal ataksi gibi). Laboratuvar tetkiklerinde trombositopeni sıklıkla eşlik ederken, total bilirubin, kreatinin ve kreatinin fosfokinaz yüksek seyredebilir. Bu çalışmada prokalsitonin de çoğu hastada yüksek tespit edilmiştir. En sık etken L.interrogans serovar icterohemorrhagiae olarak saptanmış olup, en sık nedenle kemirgenlerin kaynak olduğu düşünülmüştür. Diğer serovarların da tespit edilmesi kemirgenler dışı çiftlik hayvanları ve evcil hayvanların da olası rezervuar olarak rol almış olabileceğini düşündürmüştür. Etkenlerin ve olası kaynakların belirlenmesi sağlık politikalarının oluşturulması açısından önemlidir. Bulaş yollarına yönelik eğitim faaliyetleri sürdürülüp, çevre","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 1","pages":"102-110"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-01-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143059491","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
[Investigation of the Antifungal Susceptibility and Virulence Factors of Fusarium Strains Isolated from Clinical Samples].
IF 1.1 4区 医学 Q4 MICROBIOLOGY Pub Date : 2025-01-01 DOI: 10.5578/mb.20250194
Berkay Yüksel, Berna Gültekin Korkmazgil
<p><p>Fusarium türleri, insanlarda keratit ve onikomikoz başta olmak üzere invaziv veya invaziv olmayan çeşitli enfeksiyonlarda etken olan küf mantarlarıdır. Taksonomide Fusarium cinsi, tür kompleks [species complex (SC)]'lere ayrılmış, SC'ler de türlere ayrılmıştır. SC/tür düzeyinde identifikasyonun, morfolojik özelliklere göre yapılmasının güçlüğü nedeniyle moleküler yöntemlerin kullanımı önerilmektedir. Bu çalışmada Fusarium izolatlarının moleküler yöntemlerle identifikasyonu, sıklıkla kullanılan antifungaller için duyarlılık testlerinin yapılması ve bazı virülans faktörlerinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Mikrobiyoloji Laboratuvarında 2017-2022 yılları arasında çeşitli klinik örneklerden elde edilen Fusarium izolatları, "internal transcribed spacer" bölgesi dizi analiziyle SC düzeyinde tanımlanmıştır. İzolatların amfoterisin B, vorikonazol ve posakonazol duyarlılıkları "European Committee on Antimicrobial Susceptibility Testing" önerilerine göre standart sıvı mikrodilüsyon yöntemiyle araştırılmıştır. Fusarium izolatlarının proteaz, fosfolipaz, esteraz aktiviteleri ve biyofilm oluşturma yetenekleri fenotipik testlerle araştırılmıştır. SC'ler ile virülans faktörleri ve antifungaller için saptanan mininum inhibitör konsantrasyon (MİK) değerleri arasında istatistiksel bir ilişki olup olmadığı incelenmiştir. Çalışmaya alınan 22 Fusarium izolatının 10'u Fusarium solani SC, altısı Fusarium fujikuroi SC, beşi Fusarium oxysporum SC ve biri Fusarium incarnatum-equiseti SC olarak tanımlanmıştır. Antifungal duyarlılık testi sonucunda izolatların MİK90 değerlerinin amfoterisin B için 16 μg/mL, vorikonazol ve posakonazol için > 32 μg/mL olduğu görülmüştür. F.oxysporum SC izolatlarında posakonazol MİK değerleri, diğerlerine göre istatistiksel olarak anlamlı oranda düşük saptanmıştır. Fusarium izolatlarının yedisinde (%32) proteaz, 21 (%95)'inde esteraz, 13 (%59)'ünde fosfolipaz, 12 (%55)'sinde biyofilm oluşum testi pozitif bulunmuştur. F.solani SC izolatlarının F.oxysporum SC ve F.fujikuroi SC izolatlarına göre daha yüksek oranda biyofilm oluşturması istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Diğer virülans faktörleri için türler arasında anlamlı fark bulunamamıştır. Çalışmada Fusarium izolatlarının amfoterisin B, vorikonazol ve posakonazol için saptanan MİK değerleriyle proteaz, fosfolipaz ve esteraz enzim aktiviteleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır. Biyofilm oluşturan Fusarium izolatlarında posakonazol için saptanan MİK değerleri biyofilm oluşturmayan izolatlara göre istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksek saptanmış, biyofilm oluşumuyla amfoterisin B ve vorikonazol MİK değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır. Sonuç olarak, Fusarium türlerinin tanımlanmasında moleküler yöntemlerin kullanımının gerekli olduğu, Fusarium türlerinin virülans faktörleri ve antifungal duyarlılığı ile ilgili daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğu görüşüne va
{"title":"[Investigation of the Antifungal Susceptibility and Virulence Factors of Fusarium Strains Isolated from Clinical Samples].","authors":"Berkay Yüksel, Berna Gültekin Korkmazgil","doi":"10.5578/mb.20250194","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.20250194","url":null,"abstract":"&lt;p&gt;&lt;p&gt;Fusarium türleri, insanlarda keratit ve onikomikoz başta olmak üzere invaziv veya invaziv olmayan çeşitli enfeksiyonlarda etken olan küf mantarlarıdır. Taksonomide Fusarium cinsi, tür kompleks [species complex (SC)]'lere ayrılmış, SC'ler de türlere ayrılmıştır. SC/tür düzeyinde identifikasyonun, morfolojik özelliklere göre yapılmasının güçlüğü nedeniyle moleküler yöntemlerin kullanımı önerilmektedir. Bu çalışmada Fusarium izolatlarının moleküler yöntemlerle identifikasyonu, sıklıkla kullanılan antifungaller için duyarlılık testlerinin yapılması ve bazı virülans faktörlerinin araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada, Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Mikrobiyoloji Laboratuvarında 2017-2022 yılları arasında çeşitli klinik örneklerden elde edilen Fusarium izolatları, \"internal transcribed spacer\" bölgesi dizi analiziyle SC düzeyinde tanımlanmıştır. İzolatların amfoterisin B, vorikonazol ve posakonazol duyarlılıkları \"European Committee on Antimicrobial Susceptibility Testing\" önerilerine göre standart sıvı mikrodilüsyon yöntemiyle araştırılmıştır. Fusarium izolatlarının proteaz, fosfolipaz, esteraz aktiviteleri ve biyofilm oluşturma yetenekleri fenotipik testlerle araştırılmıştır. SC'ler ile virülans faktörleri ve antifungaller için saptanan mininum inhibitör konsantrasyon (MİK) değerleri arasında istatistiksel bir ilişki olup olmadığı incelenmiştir. Çalışmaya alınan 22 Fusarium izolatının 10'u Fusarium solani SC, altısı Fusarium fujikuroi SC, beşi Fusarium oxysporum SC ve biri Fusarium incarnatum-equiseti SC olarak tanımlanmıştır. Antifungal duyarlılık testi sonucunda izolatların MİK90 değerlerinin amfoterisin B için 16 μg/mL, vorikonazol ve posakonazol için &gt; 32 μg/mL olduğu görülmüştür. F.oxysporum SC izolatlarında posakonazol MİK değerleri, diğerlerine göre istatistiksel olarak anlamlı oranda düşük saptanmıştır. Fusarium izolatlarının yedisinde (%32) proteaz, 21 (%95)'inde esteraz, 13 (%59)'ünde fosfolipaz, 12 (%55)'sinde biyofilm oluşum testi pozitif bulunmuştur. F.solani SC izolatlarının F.oxysporum SC ve F.fujikuroi SC izolatlarına göre daha yüksek oranda biyofilm oluşturması istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Diğer virülans faktörleri için türler arasında anlamlı fark bulunamamıştır. Çalışmada Fusarium izolatlarının amfoterisin B, vorikonazol ve posakonazol için saptanan MİK değerleriyle proteaz, fosfolipaz ve esteraz enzim aktiviteleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır. Biyofilm oluşturan Fusarium izolatlarında posakonazol için saptanan MİK değerleri biyofilm oluşturmayan izolatlara göre istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksek saptanmış, biyofilm oluşumuyla amfoterisin B ve vorikonazol MİK değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır. Sonuç olarak, Fusarium türlerinin tanımlanmasında moleküler yöntemlerin kullanımının gerekli olduğu, Fusarium türlerinin virülans faktörleri ve antifungal duyarlılığı ile ilgili daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğu görüşüne va","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 1","pages":"44-56"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-01-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143059605","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
[Can Coronavirus HCoV-229E be Used as a Model Virus Instead of SARS-CoV-2 in Antiviral Efficacy Studies?]
IF 1.1 4区 医学 Q4 MICROBIOLOGY Pub Date : 2025-01-01 DOI: 10.5578/mb.202501126
Arzuhan Koç Büyüker, Aynur Karadenizli
<p><p>Son yıllarda pandemi nedeniyle virüslerin tanı ve tedavisine yönelik terapötik yöntemlerin geliştirilmesi ve antivirallerin test edilmesi amacıyla çok sayıda in vitro çalışma yapılmaktadır. Literatürde SARS-CoV-2'nin modellenebilmesi için HCoV-229E'nin kullanımının güvenli ve yeterli olup olmadığını inceleyen çalışmalar sınırlıdır. Bu sebeple bu çalışmada, BSL-2 şartlarında gerçekleştirilebilen HCoV-229E kültürü ve kantitasyon çalışmalarının, BSL-3 şartları gerektiren SARS-CoV-2 deneylerinde bir ön çalışma modeli olup olamayacağının antiviral etkinlik analizleri üzerinden araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada HCoV-229E üretimi ve analizleri için MRC5 hücreleri, SARS-CoV-2 üretimi ve analizleri için Vero-E6 hücreleri kullanılmıştır. Üretim boyunca hücre morfolojileri ve CPE günlük olarak ters ışık mikroskobuyla incelenmiş ve üretim esnasında kültür süpernatantlarından alınan örneklerle kültürlerdeki logaritmik artış gösteren viral RNA yükleri, RT-PCR ile doğrulanmıştır. Ardından, virüs kantitasyonu için literatürde sıklıkla kullanılan PFU/ml ve laboratuvarımızda geliştirilen yeni bir yöntem olarak kristal viyole boyamasıyla revize edilen TCID50/ml kantitasyon testi gerçekleştirilmiştir. Antiviral analizler için klinikte SARS-CoV-2'ye karşı kullanılmış remdesivir, molnupiravir ve oseltamivir kullanılmış ve HCoV-229E ve SARS-CoV-2 üzerinde test edilen bu ilaçların etkinlikleri, virüs inokülasyonu öncesi ve sonrasında uygulanarak paralel kültürlerde çalışılmıştır. Uygulamalar sonucunda gruplardaki viral RNA baskılanmaları, kantitatif PCR yöntemiyle incelenmiştir. Remdesivirin SARS-CoV-2 üzerindeki antiviral etkisinin, HCoV-229E üzerindeki etkisinden en az 12 saat daha uzun sürdüğü ve ilacın HCoV-229E ile inoküle kültürlerde profilaktik olarak uygulanması durumunda ilk 24 saatte viral yükü baskılaması açısından daha etkin olduğu tespit edilmiştir. SARS-CoV-2 için remdesivirin uygulama zamanına (24 saat ya da 48 saat) bağlı bir farklılık gözlenmemiştir. İlk 24 saatte profilaktik olarak uygulanan molnupiravir ve oseltamivirin her iki virüse karşı antiviral etkinliğinin, virüs inokülasyonu sonrası kullanıma göre daha fazla olduğu gözlenmiştir. Ayrıca, molnupiravir ve remdesivirin virüs inoküle kültürlerde hücre morfolojileri üzerinde sitotoksik bir etkisi bulunmazken, oseltamivirin hücre canlılığını etkileyen olumsuz etkileri ters ışık mikroskobuyla tespit edilmiştir. Sonuç olarak, SARS-CoV-2 ve HCoV-229E ile inoküle hücrelere in vitro olarak 10 μM dozunda profilaktik olarak uygulanan remdesivir ve molnupiravirin en yüksek antiviral etkinliğinin ilk 24 saatte gerçekleştiği, hücre canlılığı üzerinde en az sitotoksisiteye sebep olan ilacın ise remdesivir olduğu saptanmıştır. Bu çalışmada, SARS-CoV-2 ile karşılaştırmalı olarak yürütülen HCoV-229E üretim, kantitasyon ve ilaç uygulama protokollerinin standardize edilmiş versiyonları yer almaktadır. Profilaktik olarak uygulanan tüm ilaçların 12 ve 24. saatlerde viral RNA yüklerini baskılaması, 48. saatt
{"title":"[Can Coronavirus HCoV-229E be Used as a Model Virus Instead of SARS-CoV-2 in Antiviral Efficacy Studies?]","authors":"Arzuhan Koç Büyüker, Aynur Karadenizli","doi":"10.5578/mb.202501126","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202501126","url":null,"abstract":"&lt;p&gt;&lt;p&gt;Son yıllarda pandemi nedeniyle virüslerin tanı ve tedavisine yönelik terapötik yöntemlerin geliştirilmesi ve antivirallerin test edilmesi amacıyla çok sayıda in vitro çalışma yapılmaktadır. Literatürde SARS-CoV-2'nin modellenebilmesi için HCoV-229E'nin kullanımının güvenli ve yeterli olup olmadığını inceleyen çalışmalar sınırlıdır. Bu sebeple bu çalışmada, BSL-2 şartlarında gerçekleştirilebilen HCoV-229E kültürü ve kantitasyon çalışmalarının, BSL-3 şartları gerektiren SARS-CoV-2 deneylerinde bir ön çalışma modeli olup olamayacağının antiviral etkinlik analizleri üzerinden araştırılması amaçlanmıştır. Çalışmada HCoV-229E üretimi ve analizleri için MRC5 hücreleri, SARS-CoV-2 üretimi ve analizleri için Vero-E6 hücreleri kullanılmıştır. Üretim boyunca hücre morfolojileri ve CPE günlük olarak ters ışık mikroskobuyla incelenmiş ve üretim esnasında kültür süpernatantlarından alınan örneklerle kültürlerdeki logaritmik artış gösteren viral RNA yükleri, RT-PCR ile doğrulanmıştır. Ardından, virüs kantitasyonu için literatürde sıklıkla kullanılan PFU/ml ve laboratuvarımızda geliştirilen yeni bir yöntem olarak kristal viyole boyamasıyla revize edilen TCID50/ml kantitasyon testi gerçekleştirilmiştir. Antiviral analizler için klinikte SARS-CoV-2'ye karşı kullanılmış remdesivir, molnupiravir ve oseltamivir kullanılmış ve HCoV-229E ve SARS-CoV-2 üzerinde test edilen bu ilaçların etkinlikleri, virüs inokülasyonu öncesi ve sonrasında uygulanarak paralel kültürlerde çalışılmıştır. Uygulamalar sonucunda gruplardaki viral RNA baskılanmaları, kantitatif PCR yöntemiyle incelenmiştir. Remdesivirin SARS-CoV-2 üzerindeki antiviral etkisinin, HCoV-229E üzerindeki etkisinden en az 12 saat daha uzun sürdüğü ve ilacın HCoV-229E ile inoküle kültürlerde profilaktik olarak uygulanması durumunda ilk 24 saatte viral yükü baskılaması açısından daha etkin olduğu tespit edilmiştir. SARS-CoV-2 için remdesivirin uygulama zamanına (24 saat ya da 48 saat) bağlı bir farklılık gözlenmemiştir. İlk 24 saatte profilaktik olarak uygulanan molnupiravir ve oseltamivirin her iki virüse karşı antiviral etkinliğinin, virüs inokülasyonu sonrası kullanıma göre daha fazla olduğu gözlenmiştir. Ayrıca, molnupiravir ve remdesivirin virüs inoküle kültürlerde hücre morfolojileri üzerinde sitotoksik bir etkisi bulunmazken, oseltamivirin hücre canlılığını etkileyen olumsuz etkileri ters ışık mikroskobuyla tespit edilmiştir. Sonuç olarak, SARS-CoV-2 ve HCoV-229E ile inoküle hücrelere in vitro olarak 10 μM dozunda profilaktik olarak uygulanan remdesivir ve molnupiravirin en yüksek antiviral etkinliğinin ilk 24 saatte gerçekleştiği, hücre canlılığı üzerinde en az sitotoksisiteye sebep olan ilacın ise remdesivir olduğu saptanmıştır. Bu çalışmada, SARS-CoV-2 ile karşılaştırmalı olarak yürütülen HCoV-229E üretim, kantitasyon ve ilaç uygulama protokollerinin standardize edilmiş versiyonları yer almaktadır. Profilaktik olarak uygulanan tüm ilaçların 12 ve 24. saatlerde viral RNA yüklerini baskılaması, 48. saatt","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 1","pages":"29-43"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-01-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143059493","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
[Urinary Salmonella Enteritidis Carriage in a Patient Living with HIV].
IF 1.1 4区 医学 Q4 MICROBIOLOGY Pub Date : 2025-01-01 DOI: 10.5578/mb.202501122
Hanife Tutan, Özlem Gül, Hakan Karaca, Elif Seren Tanriverdi, Mehmet Emin Bulut, Elif Aktaş
<p><p>Tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunu olan non-tifoidal Salmonella (NTS) sıklıkla gastrointestinal enfeksiyonlara neden olmakta ve taşıyıcılığa yol açabilmektedir. NTS'nin idrarda izolasyonu ve idrar taşıyıcılığı oldukça nadirdir ve predispozan faktörlerin varlığında sıklığı artmaktadır. Kinolon dirençli Salmonella spp. oranlarının hızla arttığı günümüzde, özellikle risk grubundaki hastalarda doğru tedavi protokolünün uygulanması, taşıyıcılık gelişiminin önlenmesi için en temel adımdır. Bu olgu raporunda, idrarda Salmonella Enteritidis taşıyıcılığı olan insan immün yetmezlik virüsü [human immunodeficiency virus (HIV)] ile enfekte bir hasta sunulmuştur. Elli dokuz yaşında erkek hasta dizüri şikayetleriyle polikliniğe başvurmuştur. Hastanın HIV enfeksiyonu nedeniyle takip edildiği ve uygun antiretroviral tedavi aldığı saptanmıştır. Koroner arter hastalığı, hipertansiyon, kronik böbrek yetmezliği ve nefrolitiyazisi olduğu öğrenilmiştir. Ateşi olmayan hastanın fizik muayenesinin normal olduğu; idrar kültüründe Salmonella spp. ürediği ve serotiplendirme yapılarak S.Enteritidis rapor edilmiştir. Duyarlılık profili disk difüzyon yöntemiyle ampisilin, seftriakson, sefotaksim ve trimetoprim/sülfametoksazole duyarlı, gradiyent test yöntemiyle siprofloksasine dirençli (MİK= 0.19 mg/L) bulunmuştur. Alt üriner sistem enfeksiyonu (ÜSE) düşünülen hastaya beş günlük sefiksim tedavisi başlanmıştır. Tedavi sonrası şikayetlerinde düzelme olmayan hastanın kültüründe tekrar S.Enteritidis üremiştir. Yakın zamanda gastroenterit geçirdiği öğrenilen hastadan alınan dışkı örneğinde Salmonella spp. ürememiştir. Hasta iki hafta daha sefiksimle tedavi edilmiş ve kontrol kültüründe üreme olmamıştır. Birkaç hafta sonra üriner semptomları tekrarlayan hastanın idrar kültüründe tekrar S.Enteritidis üremesi gözlenmiş ve tedavi planlanmıştır. Ürolojik değerlendirmede bilateral çoklu taş ve kortikal kistler saptanmış ve operasyonun mümkün olmadığı belirtilmiştir. Hastanın 27 ay boyunca idrar kültürlerinden izole edilen 12 izolat, AP-PCR kullanılarak genotiplendirilmiş ve tüm izolatların aynı genotipte olduğu gösterilmiştir. Hastanın takipleri sırasında semptomatik veya asemptomatik olduğu dönemlerde 27 ay boyunca bakteriüri devam etmiş ve HIV enfeksiyonu ve altta yatan nefrolitiyazisle ilişkilendirilmiştir. Mevcut tablo, olası Salmonella gastroenteriti sonrası gelişen NTS kaynaklı ÜSE ve takip sırasında gelişen üriner taşıyıcılık olarak değerlendirilmiştir. NTS kaynaklı ÜSE tespit edildiğinde, hastalar risk faktörlerinin varlığı açısından değerlendirilmelidir. Risk faktörlerinin ortadan kaldırılması, tam kür elde etmek ve taşıyıcılığı önlemek için kritik öneme sahiptir. Aksi takdirde, uzun süreli antibiyotik tedavisinin dahi yetersiz kalması mümkündür. Salmonella enfeksiyonlarının tedavisinde ve dekolonizasyonunda ilk seçeneklerden biri olan florokinolonlara karşı artan direnç oranları endişe vericidir. Akılcı ilaç kullanımının yanı sıra, ilaç direncinin gelişiminde büyük
{"title":"[Urinary Salmonella Enteritidis Carriage in a Patient Living with HIV].","authors":"Hanife Tutan, Özlem Gül, Hakan Karaca, Elif Seren Tanriverdi, Mehmet Emin Bulut, Elif Aktaş","doi":"10.5578/mb.202501122","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.202501122","url":null,"abstract":"&lt;p&gt;&lt;p&gt;Tüm dünyada önemli bir halk sağlığı sorunu olan non-tifoidal Salmonella (NTS) sıklıkla gastrointestinal enfeksiyonlara neden olmakta ve taşıyıcılığa yol açabilmektedir. NTS'nin idrarda izolasyonu ve idrar taşıyıcılığı oldukça nadirdir ve predispozan faktörlerin varlığında sıklığı artmaktadır. Kinolon dirençli Salmonella spp. oranlarının hızla arttığı günümüzde, özellikle risk grubundaki hastalarda doğru tedavi protokolünün uygulanması, taşıyıcılık gelişiminin önlenmesi için en temel adımdır. Bu olgu raporunda, idrarda Salmonella Enteritidis taşıyıcılığı olan insan immün yetmezlik virüsü [human immunodeficiency virus (HIV)] ile enfekte bir hasta sunulmuştur. Elli dokuz yaşında erkek hasta dizüri şikayetleriyle polikliniğe başvurmuştur. Hastanın HIV enfeksiyonu nedeniyle takip edildiği ve uygun antiretroviral tedavi aldığı saptanmıştır. Koroner arter hastalığı, hipertansiyon, kronik böbrek yetmezliği ve nefrolitiyazisi olduğu öğrenilmiştir. Ateşi olmayan hastanın fizik muayenesinin normal olduğu; idrar kültüründe Salmonella spp. ürediği ve serotiplendirme yapılarak S.Enteritidis rapor edilmiştir. Duyarlılık profili disk difüzyon yöntemiyle ampisilin, seftriakson, sefotaksim ve trimetoprim/sülfametoksazole duyarlı, gradiyent test yöntemiyle siprofloksasine dirençli (MİK= 0.19 mg/L) bulunmuştur. Alt üriner sistem enfeksiyonu (ÜSE) düşünülen hastaya beş günlük sefiksim tedavisi başlanmıştır. Tedavi sonrası şikayetlerinde düzelme olmayan hastanın kültüründe tekrar S.Enteritidis üremiştir. Yakın zamanda gastroenterit geçirdiği öğrenilen hastadan alınan dışkı örneğinde Salmonella spp. ürememiştir. Hasta iki hafta daha sefiksimle tedavi edilmiş ve kontrol kültüründe üreme olmamıştır. Birkaç hafta sonra üriner semptomları tekrarlayan hastanın idrar kültüründe tekrar S.Enteritidis üremesi gözlenmiş ve tedavi planlanmıştır. Ürolojik değerlendirmede bilateral çoklu taş ve kortikal kistler saptanmış ve operasyonun mümkün olmadığı belirtilmiştir. Hastanın 27 ay boyunca idrar kültürlerinden izole edilen 12 izolat, AP-PCR kullanılarak genotiplendirilmiş ve tüm izolatların aynı genotipte olduğu gösterilmiştir. Hastanın takipleri sırasında semptomatik veya asemptomatik olduğu dönemlerde 27 ay boyunca bakteriüri devam etmiş ve HIV enfeksiyonu ve altta yatan nefrolitiyazisle ilişkilendirilmiştir. Mevcut tablo, olası Salmonella gastroenteriti sonrası gelişen NTS kaynaklı ÜSE ve takip sırasında gelişen üriner taşıyıcılık olarak değerlendirilmiştir. NTS kaynaklı ÜSE tespit edildiğinde, hastalar risk faktörlerinin varlığı açısından değerlendirilmelidir. Risk faktörlerinin ortadan kaldırılması, tam kür elde etmek ve taşıyıcılığı önlemek için kritik öneme sahiptir. Aksi takdirde, uzun süreli antibiyotik tedavisinin dahi yetersiz kalması mümkündür. Salmonella enfeksiyonlarının tedavisinde ve dekolonizasyonunda ilk seçeneklerden biri olan florokinolonlara karşı artan direnç oranları endişe vericidir. Akılcı ilaç kullanımının yanı sıra, ilaç direncinin gelişiminde büyük","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"59 1","pages":"111-119"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2025-01-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"143059749","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
[Examination of Capsule Genotypes, Antibiotic Susceptibility Profiles and Biofilm Forming Abilities of Group B Streptococcus Isolates Isolated from Pregnant Women]. [孕妇B群链球菌荚膜基因型、抗生素敏感性及生物膜形成能力检测]。
IF 1.1 4区 医学 Q4 MICROBIOLOGY Pub Date : 2024-10-01 DOI: 10.5578/mb.20249663
Suna Kizilyildirim, Fatih Köksal

Group B Streptococcus (GBS) or Streptococcus agalactiae is a pathogen that causes infections during pregnancy. The aim of this study was to investigate the antibiotic sensitivity profiles, capsule genotypes and biofilm forming capabilities of GBS isolates obtained from pregnant women . The study included 252 pregnant women who applied to Adana Gynecology and Children's Hospital between 2018 and 2023. The disk diffusion method was used to test antibiotic susceptibility. The multiplex polymerase chain reaction method was used to examine capsule genotypes (Ia-IX) and the genes responsible for resistance to erythromycin (ermB, ermTR, and mefA), clindamycin (linB) and tetracycline (tetM and tetO). The polystyrene microplate method was used to determine the presence of biofilm production. As a result of the study; It was observed that GBS isolates consisted of 44.8% III, 29% Ib, 20.6% Ia, 2.4% V, 1.6% IV, 1.2% II and 0.4% VI genotypes, respectively. All of the isolates were found be susceptible to cefotaxime, ampicillin, vancomycin, penicillin, and linezolid; however, 42.5% of the isolates were resistant to tetracycline, 33.3% to erythromycin and 24.2% to clindamycin. Erythromycin and tetracycline resistance genes were mostly detected in the capsule III genotype. It was observed that 6.3% of GBS isolates produced strong biofilm, 56% produced moderate biofilm and 37.7% produced weak biofilm. In the study, the distribution of capsule genotypes and changes in antibiotic susceptibility profiles of GBS isolates over the years were revealed. The results of this study contributed to the epidemiological studies on GBS infections by providing data.

B族链球菌(GBS)或无乳链球菌是一种在怀孕期间引起感染的病原体。本研究的目的是研究从孕妇身上获得的GBS分离株的抗生素敏感性、胶囊基因型和生物膜形成能力。该研究包括252名孕妇,她们在2018年至2023年期间申请了阿达纳妇科和儿童医院。采用纸片扩散法进行药敏试验。采用多重聚合酶链反应法检测胶囊基因型(Ia-IX)和对红霉素(ermB、ermTR和mefA)、克林霉素(linB)和四环素(tetM和tetO)耐药的基因。采用聚苯乙烯微孔板法测定生物膜产物的存在。作为研究的结果;GBS分离株III型占44.8%,Ib型占29%,Ia型占20.6%,V型占2.4%,IV型占1.6%,II型占1.2%,VI型占0.4%。所有分离株均对头孢噻肟、氨苄西林、万古霉素、青霉素和利奈唑胺敏感;但对四环素、红霉素和克林霉素的耐药率分别为42.5%、33.3%和24.2%。基因型中主要检测到红霉素和四环素耐药基因。结果表明,6.3%的GBS分离株产生强生物膜,56%产生中等生物膜,37.7%产生弱生物膜。本研究揭示了GBS分离株的胶囊基因型分布和多年来抗生素敏感性谱的变化。本研究结果为GBS感染的流行病学研究提供了数据。
{"title":"[Examination of Capsule Genotypes, Antibiotic Susceptibility Profiles and Biofilm Forming Abilities of Group B Streptococcus Isolates Isolated from Pregnant Women].","authors":"Suna Kizilyildirim, Fatih Köksal","doi":"10.5578/mb.20249663","DOIUrl":"https://doi.org/10.5578/mb.20249663","url":null,"abstract":"<p><p>Group B Streptococcus (GBS) or Streptococcus agalactiae is a pathogen that causes infections during pregnancy. The aim of this study was to investigate the antibiotic sensitivity profiles, capsule genotypes and biofilm forming capabilities of GBS isolates obtained from pregnant women . The study included 252 pregnant women who applied to Adana Gynecology and Children's Hospital between 2018 and 2023. The disk diffusion method was used to test antibiotic susceptibility. The multiplex polymerase chain reaction method was used to examine capsule genotypes (Ia-IX) and the genes responsible for resistance to erythromycin (ermB, ermTR, and mefA), clindamycin (linB) and tetracycline (tetM and tetO). The polystyrene microplate method was used to determine the presence of biofilm production. As a result of the study; It was observed that GBS isolates consisted of 44.8% III, 29% Ib, 20.6% Ia, 2.4% V, 1.6% IV, 1.2% II and 0.4% VI genotypes, respectively. All of the isolates were found be susceptible to cefotaxime, ampicillin, vancomycin, penicillin, and linezolid; however, 42.5% of the isolates were resistant to tetracycline, 33.3% to erythromycin and 24.2% to clindamycin. Erythromycin and tetracycline resistance genes were mostly detected in the capsule III genotype. It was observed that 6.3% of GBS isolates produced strong biofilm, 56% produced moderate biofilm and 37.7% produced weak biofilm. In the study, the distribution of capsule genotypes and changes in antibiotic susceptibility profiles of GBS isolates over the years were revealed. The results of this study contributed to the epidemiological studies on GBS infections by providing data.</p>","PeriodicalId":18509,"journal":{"name":"Mikrobiyoloji bulteni","volume":"58 4","pages":"380-392"},"PeriodicalIF":1.1,"publicationDate":"2024-10-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"142915316","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":4,"RegionCategory":"医学","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
引用次数: 0
期刊
Mikrobiyoloji bulteni
全部 Acc. Chem. Res. ACS Applied Bio Materials ACS Appl. Electron. Mater. ACS Appl. Energy Mater. ACS Appl. Mater. Interfaces ACS Appl. Nano Mater. ACS Appl. Polym. Mater. ACS BIOMATER-SCI ENG ACS Catal. ACS Cent. Sci. ACS Chem. Biol. ACS Chemical Health & Safety ACS Chem. Neurosci. ACS Comb. Sci. ACS Earth Space Chem. ACS Energy Lett. ACS Infect. Dis. ACS Macro Lett. ACS Mater. Lett. ACS Med. Chem. Lett. ACS Nano ACS Omega ACS Photonics ACS Sens. ACS Sustainable Chem. Eng. ACS Synth. Biol. Anal. Chem. BIOCHEMISTRY-US Bioconjugate Chem. BIOMACROMOLECULES Chem. Res. Toxicol. Chem. Rev. Chem. Mater. CRYST GROWTH DES ENERG FUEL Environ. Sci. Technol. Environ. Sci. Technol. Lett. Eur. J. Inorg. Chem. IND ENG CHEM RES Inorg. Chem. J. Agric. Food. Chem. J. Chem. Eng. Data J. Chem. Educ. J. Chem. Inf. Model. J. Chem. Theory Comput. J. Med. Chem. J. Nat. Prod. J PROTEOME RES J. Am. Chem. Soc. LANGMUIR MACROMOLECULES Mol. Pharmaceutics Nano Lett. Org. Lett. ORG PROCESS RES DEV ORGANOMETALLICS J. Org. Chem. J. Phys. Chem. J. Phys. Chem. A J. Phys. Chem. B J. Phys. Chem. C J. Phys. Chem. Lett. Analyst Anal. Methods Biomater. Sci. Catal. Sci. Technol. Chem. Commun. Chem. Soc. Rev. CHEM EDUC RES PRACT CRYSTENGCOMM Dalton Trans. Energy Environ. Sci. ENVIRON SCI-NANO ENVIRON SCI-PROC IMP ENVIRON SCI-WAT RES Faraday Discuss. Food Funct. Green Chem. Inorg. Chem. Front. Integr. Biol. J. Anal. At. Spectrom. J. Mater. Chem. A J. Mater. Chem. B J. Mater. Chem. C Lab Chip Mater. Chem. Front. Mater. Horiz. MEDCHEMCOMM Metallomics Mol. Biosyst. Mol. Syst. Des. Eng. Nanoscale Nanoscale Horiz. Nat. Prod. Rep. New J. Chem. Org. Biomol. Chem. Org. Chem. Front. PHOTOCH PHOTOBIO SCI PCCP Polym. Chem.
×
引用
GB/T 7714-2015
复制
MLA
复制
APA
复制
导出至
BibTeX EndNote RefMan NoteFirst NoteExpress
×
0
微信
客服QQ
Book学术公众号 扫码关注我们
反馈
×
意见反馈
请填写您的意见或建议
请填写您的手机或邮箱
×
提示
您的信息不完整,为了账户安全,请先补充。
现在去补充
×
提示
您因"违规操作"
具体请查看互助需知
我知道了
×
提示
现在去查看 取消
×
提示
确定
Book学术官方微信
Book学术文献互助
Book学术文献互助群
群 号:481959085
Book学术
文献互助 智能选刊 最新文献 互助须知 联系我们:info@booksci.cn
Book学术提供免费学术资源搜索服务,方便国内外学者检索中英文文献。致力于提供最便捷和优质的服务体验。
Copyright © 2023 Book学术 All rights reserved.
ghs 京公网安备 11010802042870号 京ICP备2023020795号-1