Osmanlı Devleti’nde, iktidarın sultanın keyfi uygulamaları ve bunu sağlayan tamamen sultana bağlı bir bürokrasi aracılığıyla güç ve korku ile sağlandığı düşüncesi, özellikle Batılı kaynaklarda dikkat çeker. Ancak meşruiyet konusundaki çalışmalar göstermiştir ki, bir siyasal iktidar toplumda taban bulmadıkça varlığını sürdüremez. Osmanlı Devleti’nin uzun imparatorluk süreci boyunca meşruiyetini neye dayandırdığı ve nasıl bu kadar uzun süre devam ettirebildiği, tartışılan sorulardandır. Osmanlı Devleti, toplumsal ve siyasal yapısını, Türk-Oğuz geleneği -örf-töre- ve İslam geleneği -İslam hukuku-şeriatı- birbirini tamamlayacak şekilde bir arada kullanarak meşruiyetini bu iki gelenek üzerinde temellendirmiştir. Ancak vurgulanması gereken nokta, bu ikili meşruiyet alanının güçlü bir devlet anlayışıyla desteklenmesidir. Devlet gücünü koruduğu sürece iktidarın meşruiyeti de devam etmiştir.
{"title":"Osmanlı Devletinde İktidarın Meşruiyeti Üzerine","authors":"Nezahat ALTUNTAŞ DUMAN","doi":"10.33630/ausbf.1228724","DOIUrl":"https://doi.org/10.33630/ausbf.1228724","url":null,"abstract":"Osmanlı Devleti’nde, iktidarın sultanın keyfi uygulamaları ve bunu sağlayan tamamen sultana bağlı bir bürokrasi aracılığıyla güç ve korku ile sağlandığı düşüncesi, özellikle Batılı kaynaklarda dikkat çeker. Ancak meşruiyet konusundaki çalışmalar göstermiştir ki, bir siyasal iktidar toplumda taban bulmadıkça varlığını sürdüremez. Osmanlı Devleti’nin uzun imparatorluk süreci boyunca meşruiyetini neye dayandırdığı ve nasıl bu kadar uzun süre devam ettirebildiği, tartışılan sorulardandır. Osmanlı Devleti, toplumsal ve siyasal yapısını, Türk-Oğuz geleneği -örf-töre- ve İslam geleneği -İslam hukuku-şeriatı- birbirini tamamlayacak şekilde bir arada kullanarak meşruiyetini bu iki gelenek üzerinde temellendirmiştir. Ancak vurgulanması gereken nokta, bu ikili meşruiyet alanının güçlü bir devlet anlayışıyla desteklenmesidir. Devlet gücünü koruduğu sürece iktidarın meşruiyeti de devam etmiştir.","PeriodicalId":213629,"journal":{"name":"Ankara Üniversitesi SBF Dergisi","volume":"43 1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-01-03","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129712974","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Örgütsel düzeyde, 20. yüzyılın başlarında güçlü liberal-kapitalist ülkelerin özel sektörlerinde (sınırlı da olsa kamu yönetiminin bazı alanlarında) karşılaşılan ilk bilinçli ve sistemli performans değerlendirmelerine, yüzyılın son çeyreğine doğru performans yönetimi eşlik etmiştir. 1980’li yıllardan itibaren, başta Anglo-Sakson ülkeler olmak üzere dünya genelinde yaygınlaşan kamu işletmeciliği pratikleriyle birlikte, kamu yönetiminde performansa ve performans yönetimine büyük bir önem verilmeye başlanmıştır. Bu şekilde, (sonuç yönüyle) performans; işletme ve piyasa odaklı düşünüş ve koşulların egemen olmaya başlaması nedeniyle, özel sektörde olduğu gibi, kamu yönetiminde de başlı başına bir amaca dönüşmüştür. Bu dönüşüm, bir yandan “politikacıyönetici-toplum” üçlüsü arasındaki ilişkilerin yeni bir kavramlaştırma üzerinden yeniden kurgulanmasına diğer yandan kamu hizmeti değer ve ilkelerinde bir farklılaşmaya yol açmıştır. Betimsel araştırma yönteminin kullanıldığı makalenin tezi, kamu hizmetlerinin bizzat bir amaç olarak performans kavramı üzerinden şekillendirilmesinin ve okunmasının, kamu yönetiminin kendi varlık nedenine ve doğasına aykırı olduğudur. Makalenin özgünlüğü; kamu yönetiminde performansın başlı başına bir amaç haline geldiğinin ileri sürülerek, “performans” yerine “insan”ı önceleyen alternatif bir bakış açısının sunulmasından kaynaklanmaktadır.
{"title":"Kamu Yönetiminde Amaçsallaşan Perfomans Düşüncesini: Literartürün Eleştirel Bir Çözümlemesi","authors":"Murat Yıldırım","doi":"10.33630/ausbf.1223354","DOIUrl":"https://doi.org/10.33630/ausbf.1223354","url":null,"abstract":"Örgütsel düzeyde, 20. yüzyılın başlarında güçlü liberal-kapitalist ülkelerin özel sektörlerinde (sınırlı da olsa kamu yönetiminin bazı alanlarında) karşılaşılan ilk bilinçli ve sistemli performans değerlendirmelerine, yüzyılın son çeyreğine doğru performans yönetimi eşlik etmiştir. 1980’li yıllardan itibaren, başta Anglo-Sakson ülkeler olmak üzere dünya genelinde yaygınlaşan kamu işletmeciliği pratikleriyle birlikte, kamu yönetiminde performansa ve performans yönetimine büyük bir önem verilmeye başlanmıştır. Bu şekilde, (sonuç yönüyle) performans; işletme ve piyasa odaklı düşünüş ve koşulların egemen olmaya başlaması nedeniyle, özel sektörde olduğu gibi, kamu yönetiminde de başlı başına bir amaca dönüşmüştür. Bu dönüşüm, bir yandan “politikacıyönetici-toplum” üçlüsü arasındaki ilişkilerin yeni bir kavramlaştırma üzerinden yeniden kurgulanmasına diğer yandan kamu hizmeti değer ve ilkelerinde bir farklılaşmaya yol açmıştır. Betimsel araştırma yönteminin kullanıldığı makalenin tezi, kamu hizmetlerinin bizzat bir amaç olarak performans kavramı üzerinden şekillendirilmesinin ve okunmasının, kamu yönetiminin kendi varlık nedenine ve doğasına aykırı olduğudur. Makalenin özgünlüğü; kamu yönetiminde performansın başlı başına bir amaç haline geldiğinin ileri sürülerek, “performans” yerine “insan”ı önceleyen alternatif bir bakış açısının sunulmasından kaynaklanmaktadır.","PeriodicalId":213629,"journal":{"name":"Ankara Üniversitesi SBF Dergisi","volume":"5 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131354659","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmada, öncelikle, bir belirsizlik rejimi olarak tanımlanacak olan neoliberalizmin nasıl bir “girişimci-insan” figürü üzerinde yükseldiğine ve bu figürün inşasında kişisel gelişim [self-help] ideolojisi ve psikoloji disiplininin nasıl kritik bir rol üstlendiğine odaklanılacaktır. Günümüzde girişimci-insanın piyasa rekabetinin dalgalanmalarına uyarlanabilecek bir “belirsizlik aktörü”ne dönüşümünde, neoliberal değerler ve hedeflerle uyumlu bir kişisel gelişim ideolojisinin nasıl bir zemin sağladığı ele alınacaktır. Daha sonra ise, kendisinin girişimcisi olmaya yönlendirilen ve mutlak performans ve haz alma buyruğunun gölgesinde sürekli kendini aşmaya çağırılan neoliberal öznenin, bu çağrıyı yerine getiremediğinde bir nihilist varoluşa sürüklendiğine dikkat çekilecektir. Beşeri anlam arayışının, kişisel gelişim ideolojisi aracılığıyla, nasıl bireyci ve temelde psikolojikleştirici bir mecraya hapsolduğu, “kendine yatırım yapma” düsturuyla şekillenen girişimcilik etiğinin, kolektif dayanışma ve eylem biçimleri yaratabilmenin nasıl önüne geçtiği ve nihayetinde söz konusu arayışın döngüsel olarak nasıl daha fazla kaygı ve depresyon ürettiği ortaya konulacaktır. Çalışmanın sonunda ise, özellikle sosyal medya ve internet teknolojileri üzerinden, anlamsızlığın kabulünün mizah, ironi ve parodileştirmeyle karakterize olan ve “yeni nihilist döngü” olarak adlandırdığımız bir durum yarattığı önerilecektir.
{"title":"NEOLİBERAL BELİRSİZLİK REJİMİ, GİRİŞİMCİ-İNSAN VE YENİ NİHİLİZM","authors":"Serhat Celâl Birdal","doi":"10.33630/ausbf.1201825","DOIUrl":"https://doi.org/10.33630/ausbf.1201825","url":null,"abstract":"Bu çalışmada, öncelikle, bir belirsizlik rejimi olarak tanımlanacak olan neoliberalizmin nasıl bir “girişimci-insan” figürü üzerinde yükseldiğine ve bu figürün inşasında kişisel gelişim [self-help] ideolojisi ve psikoloji disiplininin nasıl kritik bir rol üstlendiğine odaklanılacaktır. Günümüzde girişimci-insanın piyasa rekabetinin dalgalanmalarına uyarlanabilecek bir “belirsizlik aktörü”ne dönüşümünde, neoliberal değerler ve hedeflerle uyumlu bir kişisel gelişim ideolojisinin nasıl bir zemin sağladığı ele alınacaktır. Daha sonra ise, kendisinin girişimcisi olmaya yönlendirilen ve mutlak performans ve haz alma buyruğunun gölgesinde sürekli kendini aşmaya çağırılan neoliberal öznenin, bu çağrıyı yerine getiremediğinde bir nihilist varoluşa sürüklendiğine dikkat çekilecektir. Beşeri anlam arayışının, kişisel gelişim ideolojisi aracılığıyla, nasıl bireyci ve temelde psikolojikleştirici bir mecraya hapsolduğu, “kendine yatırım yapma” düsturuyla şekillenen girişimcilik etiğinin, kolektif dayanışma ve eylem biçimleri yaratabilmenin nasıl önüne geçtiği ve nihayetinde söz konusu arayışın döngüsel olarak nasıl daha fazla kaygı ve depresyon ürettiği ortaya konulacaktır. Çalışmanın sonunda ise, özellikle sosyal medya ve internet teknolojileri üzerinden, anlamsızlığın kabulünün mizah, ironi ve parodileştirmeyle karakterize olan ve “yeni nihilist döngü” olarak adlandırdığımız bir durum yarattığı önerilecektir.","PeriodicalId":213629,"journal":{"name":"Ankara Üniversitesi SBF Dergisi","volume":"84 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134276409","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışmanın konusu kadınların siyasal katılımları ve kamusal alanda temsilleri ile ilgilidir. Bir ülkede Kadınların kamusal alanda temsili, siyasi, sosyal ve ekonomik haklarını kullanımı o ülkenin gelişmişlik seviyesini yansıtmaktadır. Çağdaş toplumlar kamusal alanda yerel yönetim ve parlamentolarda kadınlara temsil edilme hakkını sağlamaktadır. Bu yönüyle hem cinsiyetin temsil edilme sorunu ortadan kalkmakta hem de kadınların toplumsal sorunlarına sürdürülebilir çözümler üretilebilmektedir. Araştırma nitel sosyal özelliklere sahip olmakla beraber veri toplama tekniği derinlemesine görüşme yöntemidir. Araştırmada Antalya İl’nde Kepez AK Parti Kadın Kolları ile Muratpaşa İlçesi CHP Kadın Kollarına mensup On’ar kadın görüşmeci ile kadın siyasal katılım ilişkisi üzerine derinlemesine görüşme gerçekleştirilmiştir. Derinlemesine görüşmeler ile elde edilen veriler sosyal bir veri analiz tekniği olan içerik analizi tekniği ile sosyolojik olarak yorumlanarak özetlenmiştir. Araştırmada bulgu olarak; her iki siyasal partiye mensup görüşmecilerin kadınların siyasal temsil sorunlarına çözüm bulmaktan uzak sosyal dayanışma ve yardımlaşma vakfı sistemiyle çalıştıkları tespit edilmiştir. Ayrıca görüşmecilerin sosyal iletişim ağını genişletmek, kimlik kazanmak ve maddi ve manevi menfaat temin etmek gibi amaçlarla kadın kollarına üye oldukları, hayır işleri, hasta ziyareti, kermes gibi faaliyetlerde görev aldıkları anlaşılmıştır.
{"title":"Kadın ve Siyasal Katılım İlişkisi Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme: Antalya Örneği","authors":"Erdi Demi̇r","doi":"10.33630/ausbf.1222368","DOIUrl":"https://doi.org/10.33630/ausbf.1222368","url":null,"abstract":"Bu çalışmanın konusu kadınların siyasal katılımları ve kamusal alanda temsilleri ile ilgilidir. Bir ülkede Kadınların kamusal alanda temsili, siyasi, sosyal ve ekonomik haklarını kullanımı o ülkenin gelişmişlik seviyesini yansıtmaktadır. Çağdaş toplumlar kamusal alanda yerel yönetim ve parlamentolarda kadınlara temsil edilme hakkını sağlamaktadır. Bu yönüyle hem cinsiyetin temsil edilme sorunu ortadan kalkmakta hem de kadınların toplumsal sorunlarına sürdürülebilir çözümler üretilebilmektedir. Araştırma nitel sosyal özelliklere sahip olmakla beraber veri toplama tekniği derinlemesine görüşme yöntemidir. Araştırmada Antalya İl’nde Kepez AK Parti Kadın Kolları ile Muratpaşa İlçesi CHP Kadın Kollarına mensup On’ar kadın görüşmeci ile kadın siyasal katılım ilişkisi üzerine derinlemesine görüşme gerçekleştirilmiştir. Derinlemesine görüşmeler ile elde edilen veriler sosyal bir veri analiz tekniği olan içerik analizi tekniği ile sosyolojik olarak yorumlanarak özetlenmiştir. Araştırmada bulgu olarak; her iki siyasal partiye mensup görüşmecilerin kadınların siyasal temsil sorunlarına çözüm bulmaktan uzak sosyal dayanışma ve yardımlaşma vakfı sistemiyle çalıştıkları tespit edilmiştir. Ayrıca görüşmecilerin sosyal iletişim ağını genişletmek, kimlik kazanmak ve maddi ve manevi menfaat temin etmek gibi amaçlarla kadın kollarına üye oldukları, hayır işleri, hasta ziyareti, kermes gibi faaliyetlerde görev aldıkları anlaşılmıştır.","PeriodicalId":213629,"journal":{"name":"Ankara Üniversitesi SBF Dergisi","volume":"10 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129043754","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu çalışma; ekonomik yaptırımların, yaptırıma maruz kalan ülke üzerinde nasıl etkiler bırakabileceğini analiz etmeyi ve bu analiz ışığında geleceğe yönelik bir değerlendirme yapmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda araştırma, ABD (Amerika Birleşik Devletleri) tarafından uygulanan CAATSA (Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) yaptırımlarının Türkiye’nin savunma sanayi alanında yerli üretimindeki potansiyel etkisini analiz etmektedir. Bu analizin ilk aşamasında, 1975-78 yılları arasında yine ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosunun etkileri araştırılmıştır. CAATSA yaptırımlarının potansiyel etkileri ise, 1975-78 Silah Ambargosu’nun etkileri yardımıyla analiz edilmiştir. Bir dış politika aracı olarak kullanılan yaptırımlar, ekonomik ve politik ilişkilerin bir yansımasını içermesi bakımından küresel siyaseti algılamada elzem niteliktedir. Literatürdeki çalışmalar, güncel yaptırımların etkisini, aynı aktörlerin geçmiş enformasyonu aracılığıyla analiz etme konusunda eksik kalmıştır. Bu çalışma ise; literatürün, aynı devletler üzerinden incelenen geçmişe ait bir yaptırım süreci ile güncel bir yaptırım kararının potansiyel etkilerine odaklanmak konusundaki eksikliğini kapatmayı amaçlamaktadır. Araştırmada analitik genellemeye imkan sağlaması açısından nitel yöntem kullanılmıştır. Araştırma, 1975-2008 tarihsel sınırlılıklarından günümüz (2020-2021) sürecine ışık tutmaktadır. Dönemim konjonktürü, yaptırımın nedenleri ve hedefleri, iç politik kondisyonlar ve Türk savunma sanayinin güncel kondisyonu değerlendirilerek yapılan çıkarımda 1975-78 silah ambargosu sonucunda savunma sanayinde oluşan yerli üretim etkinliğinin CAATSA yaptırımları sonucunda kısa vadede oluşmayacağı ileri sürülmektedir.
{"title":"EKONOMİK YAPTIRIMLARIN YERLİ SAVUNMA SANAYİ ÜRETİMİ ÜZERİNE ETKİSİ: 1975-78 SİLAH AMBARGOSUNDAN CAATSA’YA BİR ÇIKARIM","authors":"Onur Şen, Mustafa Özveren","doi":"10.33630/ausbf.956772","DOIUrl":"https://doi.org/10.33630/ausbf.956772","url":null,"abstract":"Bu çalışma; ekonomik yaptırımların, yaptırıma maruz kalan ülke üzerinde nasıl etkiler bırakabileceğini analiz etmeyi ve bu analiz ışığında geleceğe yönelik bir değerlendirme yapmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda araştırma, ABD (Amerika Birleşik Devletleri) tarafından uygulanan CAATSA (Amerika’nın Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) yaptırımlarının Türkiye’nin savunma sanayi alanında yerli üretimindeki potansiyel etkisini analiz etmektedir. Bu analizin ilk aşamasında, 1975-78 yılları arasında yine ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosunun etkileri araştırılmıştır. CAATSA yaptırımlarının potansiyel etkileri ise, 1975-78 Silah Ambargosu’nun etkileri yardımıyla analiz edilmiştir. Bir dış politika aracı olarak kullanılan yaptırımlar, ekonomik ve politik ilişkilerin bir yansımasını içermesi bakımından küresel siyaseti algılamada elzem niteliktedir. Literatürdeki çalışmalar, güncel yaptırımların etkisini, aynı aktörlerin geçmiş enformasyonu aracılığıyla analiz etme konusunda eksik kalmıştır. Bu çalışma ise; literatürün, aynı devletler üzerinden incelenen geçmişe ait bir yaptırım süreci ile güncel bir yaptırım kararının potansiyel etkilerine odaklanmak konusundaki eksikliğini kapatmayı amaçlamaktadır. Araştırmada analitik genellemeye imkan sağlaması açısından nitel yöntem kullanılmıştır. Araştırma, 1975-2008 tarihsel sınırlılıklarından günümüz (2020-2021) sürecine ışık tutmaktadır. Dönemim konjonktürü, yaptırımın nedenleri ve hedefleri, iç politik kondisyonlar ve Türk savunma sanayinin güncel kondisyonu değerlendirilerek yapılan çıkarımda 1975-78 silah ambargosu sonucunda savunma sanayinde oluşan yerli üretim etkinliğinin CAATSA yaptırımları sonucunda kısa vadede oluşmayacağı ileri sürülmektedir.","PeriodicalId":213629,"journal":{"name":"Ankara Üniversitesi SBF Dergisi","volume":"5 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129597793","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
1980’lerin başından itibaren Türkiye kapsamlı bir ekonomik ve siyasal dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönüşümün temeli, Foucault’nun yönetimsellik (governmentality) adını verdiği yeni yönetim biçimini adapte etme çabasıdır. Özellikle Batı ülkelerinde büyük oranda yerleşmiş olan bu yeni yönetim biçimine geçmek için bu örnekler de incelenerek önemli reformlara girişilmiş ve birçok yeni kurum oluşturulmuştur. Bu kurumlardan ikisi olan Aile Araştırma Kurumu ve Aile Şûrası koordineli bir şekilde çalışarak bu dönüşümde önemli bir işlev görmüş, bu dönüşümün yol haritasını çıkarmak misyonunu üstlenmişlerdir. Bu makalenin iddiası, adı bu şekilde konulmasa da, Aile Şûrası raporlarında ortaya konulan temel meselenin Türkiye’nin yönetimsel iktidar tekniklerini nasıl adapte edeceği sorunu olduğu ve üretilen politika ve projelerin yönetimselliğe geçiş için bir yol haritası şeklinde kurgulandığıdır. Bu çalışmada, 1990 yılında toplanan I. Aile Şûrası kararları üzerinden bir söylem analizi yapılarak Türkiye’de bu yeni yönetimsel aklın inşa edilme sürecinin başlangıç aşaması incelenecektir. Bu çalışmanın temel sorusu, bu yeni yönetim anlayışına geçişin nasıl planlandığı ve bu geçiş için hangi iktidar mekanizmalarının kullanılmasının önerildiğidir.
{"title":"Türkiye’de Yönetimsel Aklın İnşası: I. Aile Şûrası Kararları’nın Analizi","authors":"Beyhan Çağrı Tuzcuoğlu","doi":"10.33630/ausbf.1219091","DOIUrl":"https://doi.org/10.33630/ausbf.1219091","url":null,"abstract":"1980’lerin başından itibaren Türkiye kapsamlı bir ekonomik ve siyasal dönüşüm sürecine girmiştir. Bu dönüşümün temeli, Foucault’nun yönetimsellik (governmentality) adını verdiği yeni yönetim biçimini adapte etme çabasıdır. Özellikle Batı ülkelerinde büyük oranda yerleşmiş olan bu yeni yönetim biçimine geçmek için bu örnekler de incelenerek önemli reformlara girişilmiş ve birçok yeni kurum oluşturulmuştur. Bu kurumlardan ikisi olan Aile Araştırma Kurumu ve Aile Şûrası koordineli bir şekilde çalışarak bu dönüşümde önemli bir işlev görmüş, bu dönüşümün yol haritasını çıkarmak misyonunu üstlenmişlerdir. Bu makalenin iddiası, adı bu şekilde konulmasa da, Aile Şûrası raporlarında ortaya konulan temel meselenin Türkiye’nin yönetimsel iktidar tekniklerini nasıl adapte edeceği sorunu olduğu ve üretilen politika ve projelerin yönetimselliğe geçiş için bir yol haritası şeklinde kurgulandığıdır. Bu çalışmada, 1990 yılında toplanan I. Aile Şûrası kararları üzerinden bir söylem analizi yapılarak Türkiye’de bu yeni yönetimsel aklın inşa edilme sürecinin başlangıç aşaması incelenecektir. Bu çalışmanın temel sorusu, bu yeni yönetim anlayışına geçişin nasıl planlandığı ve bu geçiş için hangi iktidar mekanizmalarının kullanılmasının önerildiğidir.","PeriodicalId":213629,"journal":{"name":"Ankara Üniversitesi SBF Dergisi","volume":"5 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124512487","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yönetişim ve ortaklaşa yönetişim modelleri Dünya Bankası, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), Birleşmiş Milletler gibi uluslarötesi kuruluşların ulusal, bölgesel ve küresel politikalara daha güçlü nüfuz etmelerini sağlamıştır. Bu kuruluşlar arasında OECD, yapısal reformlar aracılığıyla politika transferi yapan güçlü aktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. OECD, pandemi öncesi ve sonrasında yürüttüğü ülke çalışmaları ile politika yönlendirmesi yapmaktadır. Bu çalışmanın amacı ülkeler ile hukuki ilişkisi diğer küresel aktörlerden farklı olan OECD’nin hukuki ve finansal yaptırım gücünü araştırmak ve OECD politikalarının ülkeler ve dönemler itibariyle tutarlılığını ve başarı düzeyini incelemektir. OECD’nin ülkeler ile yaptığı çalışmalardaki yaptırım araçlarına ulaşılması çalışmanın önemli kısıtlarından olmuştur. Çalışmanın literatürdeki diğer eserlerden farkı OECD politika transfer faaliyetlerini örnek ülkeler kapsamında incelemesinin yanında bu faaliyetleri pandemi öncesi dönem ve post-pandemi dönemi için ayrı ayrı ortaya koymasıdır. Çalışmanın bir diğer farkı ortaklaşa yönetişim modelinin pandemi sonrasındaki hareket yöntemini incelemesidir. Makale, pandemi öncesi ve sonrası dönemde Litvanya, Yunanistan, Hollanda ve İtalya’ya sunulan politika önerilerini karşılaştırmakta ve bu karşılaştırma üzerinden post-pandemi döneminde ortaklaşa yönetişim modelindeki ortaklık yapısı değişikliğini ve yönetişim teorisinin gelişimini ortaya koymayı amaçlamaktadır.
{"title":"YAPISAL REFORMLAR İLE OECD’NİN POLİTİKA TRANSFERİ VE POST-PANDEMİ POLİTİKALARI","authors":"F. M. Algan","doi":"10.33630/ausbf.1172942","DOIUrl":"https://doi.org/10.33630/ausbf.1172942","url":null,"abstract":"Yönetişim ve ortaklaşa yönetişim modelleri Dünya Bankası, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD), Birleşmiş Milletler gibi uluslarötesi kuruluşların ulusal, bölgesel ve küresel politikalara daha güçlü nüfuz etmelerini sağlamıştır. Bu kuruluşlar arasında OECD, yapısal reformlar aracılığıyla politika transferi yapan güçlü aktörlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. OECD, pandemi öncesi ve sonrasında yürüttüğü ülke çalışmaları ile politika yönlendirmesi yapmaktadır. Bu çalışmanın amacı ülkeler ile hukuki ilişkisi diğer küresel aktörlerden farklı olan OECD’nin hukuki ve finansal yaptırım gücünü araştırmak ve OECD politikalarının ülkeler ve dönemler itibariyle tutarlılığını ve başarı düzeyini incelemektir. OECD’nin ülkeler ile yaptığı çalışmalardaki yaptırım araçlarına ulaşılması çalışmanın önemli kısıtlarından olmuştur. Çalışmanın literatürdeki diğer eserlerden farkı OECD politika transfer faaliyetlerini örnek ülkeler kapsamında incelemesinin yanında bu faaliyetleri pandemi öncesi dönem ve post-pandemi dönemi için ayrı ayrı ortaya koymasıdır. Çalışmanın bir diğer farkı ortaklaşa yönetişim modelinin pandemi sonrasındaki hareket yöntemini incelemesidir. Makale, pandemi öncesi ve sonrası dönemde Litvanya, Yunanistan, Hollanda ve İtalya’ya sunulan politika önerilerini karşılaştırmakta ve bu karşılaştırma üzerinden post-pandemi döneminde ortaklaşa yönetişim modelindeki ortaklık yapısı değişikliğini ve yönetişim teorisinin gelişimini ortaya koymayı amaçlamaktadır.","PeriodicalId":213629,"journal":{"name":"Ankara Üniversitesi SBF Dergisi","volume":"9 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-12","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115431500","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
This paper argues that by portraying minority concerns primarily as cultural concerns and by discussing minority existence independently of capitalism, neoliberalism, feminism, environmentalism, globalization, and the distinction between the Right and the Left, the dominant discourse on ethno-cultural minorities, namely multiculturalism, may lead to the reduction of minority communities to cultural entities in the collective consciousness of the dominant majority. Such reductionism endangers minority existence by identifying the question of minorities with the question of culture to the point that minorities voicing their non-cultural political concerns increasingly appear unintelligible, presumptuous, or even destructive to wider society. Against this background, the paper discusses why and how ethno-cultural minorities may find their collective identity in different, not necessarily ethno-cultural, political formations in the age of neoliberal globalism, such as anti-neoliberal, anti-globalist, cosmopolitan, environmentalist, anti-capitalist, feminist, radical democratic, republican, and anti-imperialist. This discussion is based on Ernesto Laclau’s and Chantal Mouffe’s understanding of hegemony and social antagonism.
{"title":"The Conundrum of Being a Minority: Choosing a Collective Identity in the Era of Neoliberal Globalism","authors":"Aret Karademir","doi":"10.33630/ausbf.1190662","DOIUrl":"https://doi.org/10.33630/ausbf.1190662","url":null,"abstract":"This paper argues that by portraying minority concerns primarily as cultural concerns and by discussing minority existence independently of capitalism, neoliberalism, feminism, environmentalism, globalization, and the distinction between the Right and the Left, the dominant discourse on ethno-cultural minorities, namely multiculturalism, may lead to the reduction of minority communities to cultural entities in the collective consciousness of the dominant majority. Such reductionism endangers minority existence by identifying the question of minorities with the question of culture to the point that minorities voicing their non-cultural political concerns increasingly appear unintelligible, presumptuous, or even destructive to wider society. Against this background, the paper discusses why and how ethno-cultural minorities may find their collective identity in different, not necessarily ethno-cultural, political formations in the age of neoliberal globalism, such as anti-neoliberal, anti-globalist, cosmopolitan, environmentalist, anti-capitalist, feminist, radical democratic, republican, and anti-imperialist. This discussion is based on Ernesto Laclau’s and Chantal Mouffe’s understanding of hegemony and social antagonism.","PeriodicalId":213629,"journal":{"name":"Ankara Üniversitesi SBF Dergisi","volume":"59 12","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-07","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"133136392","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu makale, Türkiye’nin 2002 yılından sonra değişen ve ivme kazanan Batı Balkanlara yönelik dış politikasını incelemektedir. Araştırma, ‘uzman mülakatı’ tekniği ile Türkiye’nin güçlü ve zayıf yönlerini belirleyerek bölgede sahip olduğu fırsatları ve karşılaştığı tehditleri ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. ‘Türk dış politikası ve Batı Balkanlar’ konusunda uzman 15 akademisyen/araştırmacı ile gerçekleştirilen yapılandırılmış mülakatlar için – Güçlü yönler (Strength), Zayıf yönler (Weakness), Fırsatlar (Opportunities) ve Tehditler (Threat) kelimelerinin baş harflerinden oluşan SWOT Analizi yapılmıştır. Türkiye’nin bölge ile olan tarihsel-sosyolojik bağları, yumuşak güç ve kamu diplomasisi, ekonomik ve ticari gündemi de dâhil dış politika aktivizmi ‘güçlü’ yönleri; bölgedeki olumsuz algısı, siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı, uluslararası rekabet ve Batı ile yaşanan sorunlar ve son olarak bürokratik problemler, ‘zayıf’ yönleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekonomik-ticari potansiyel ve kimlik temelli fırsatlar, alternatif güçlerin kapasite ve etkinlikleri ile Türkiye’nin Euro-Atlantik ağı bölgede sahip olduğu ‘fırsatlar’; alternatif güçler ve artan rekabet, iktidarın mevcut dış politikasından kaynaklanan sorunlar ve bölgenin kendi dinamiklerinin yarattığı belirsizlikler, bölgede karşılaştığı ‘tehditler’ olarak sıralanmaktadır. Türkiye’nin bölgede sürdürülebilir bir dış politika izleyebilmesi için kurumsallaşma kapasitesini ve inisiyatiflerini güçlendirmesi, daha da önemlisi bölgeye ilişkin kapsayıcı yeni bir yaklaşım benimsemesi önerilmektedir.
{"title":"Türk Dış Politikasında Batı Balkanlar: Türkiye’nin Güçlü ve Zayıf Yönleri ile Bölgedeki Fırsat ve Tehditler","authors":"Önder Canveren","doi":"10.33630/ausbf.1023715","DOIUrl":"https://doi.org/10.33630/ausbf.1023715","url":null,"abstract":"Bu makale, Türkiye’nin 2002 yılından sonra değişen ve ivme kazanan Batı Balkanlara yönelik dış politikasını incelemektedir. Araştırma, ‘uzman mülakatı’ tekniği ile Türkiye’nin güçlü ve zayıf yönlerini belirleyerek bölgede sahip olduğu fırsatları ve karşılaştığı tehditleri ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. ‘Türk dış politikası ve Batı Balkanlar’ konusunda uzman 15 akademisyen/araştırmacı ile gerçekleştirilen yapılandırılmış mülakatlar için – Güçlü yönler (Strength), Zayıf yönler (Weakness), Fırsatlar (Opportunities) ve Tehditler (Threat) kelimelerinin baş harflerinden oluşan SWOT Analizi yapılmıştır. Türkiye’nin bölge ile olan tarihsel-sosyolojik bağları, yumuşak güç ve kamu diplomasisi, ekonomik ve ticari gündemi de dâhil dış politika aktivizmi ‘güçlü’ yönleri; bölgedeki olumsuz algısı, siyasi ve ekonomik istikrarsızlığı, uluslararası rekabet ve Batı ile yaşanan sorunlar ve son olarak bürokratik problemler, ‘zayıf’ yönleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ekonomik-ticari potansiyel ve kimlik temelli fırsatlar, alternatif güçlerin kapasite ve etkinlikleri ile Türkiye’nin Euro-Atlantik ağı bölgede sahip olduğu ‘fırsatlar’; alternatif güçler ve artan rekabet, iktidarın mevcut dış politikasından kaynaklanan sorunlar ve bölgenin kendi dinamiklerinin yarattığı belirsizlikler, bölgede karşılaştığı ‘tehditler’ olarak sıralanmaktadır. Türkiye’nin bölgede sürdürülebilir bir dış politika izleyebilmesi için kurumsallaşma kapasitesini ve inisiyatiflerini güçlendirmesi, daha da önemlisi bölgeye ilişkin kapsayıcı yeni bir yaklaşım benimsemesi önerilmektedir.","PeriodicalId":213629,"journal":{"name":"Ankara Üniversitesi SBF Dergisi","volume":"21 ","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"134033299","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Michel Foucault’nun 1970’lerin ortasında önerdiği ancak tam olarak geliştirmediği dispositif kavramı, son yıllarda siyaset felsefesinin önemli tartışma ve uygulama konularından birine dönüşmüştür. Dolayısıyla, içeriği ve sınırları tam olarak çizilmemiş olan dispositif hem farklı yorumlamaların konusunu oluşturmakta hem de önemli bir analiz aleti olma potansiyeli taşımaktadır. Bu çalışma, dispositif kavramını farklı düşünürlerin perspektiflerinden ele alarak tartışmakta ve analitik bir çerçeve sunmaktadır. Sonrasında, borçlandırmayı neo-liberal kapitalist düzenin bir dispositifi olarak önermektedir. Borçlandırma dispositifinin iktidar ve bilgi ilişkilerindeki rolünü ve işlevini göstermek amacıyla son dönemde oldukça ilgi çeken Dövüş Kulübü, Mr. Robot ve Squid Game adlı kültürel eserleri birer distopik tür olarak önermekte ve analiz etmektedir. Çalışma, analize tâbi üç eserin de 1990’lardan itibaren gelişen neo-liberal kapitalist düzenin yarattığı siyasal, kültürel ve ekonomik ilişkilere dair önemli perspektifler sunduğunu ve bunların sorunsallaştırılması için önemli araçlar sağladığını savunmaktadır. Farklı zamanlarda geçmelerine rağmen, bu üç yapım, anti-kapitalist birer eleştiri sunarak neo-liberal düzende, hegemonik kültür ve normlar üzerinden bireylerin nasıl özneleştirildiklerini göstermektedir. Bu bağlamda, çalışma, siyaset felsefesi literatürüne ve aynı zamanda Foucault’cu çalışmalara bir katkı sunmaktadır.
{"title":"BİR DİSPOSİTİF ÖRNEĞİ OLARAK BORÇLANDIRMA: DÖVÜŞ KULÜBÜ, MR. ROBOT VE SQUID GAME’İ DİSTOPYA OLARAK OKUMAK","authors":"Onur Ağkaya","doi":"10.33630/ausbf.1172815","DOIUrl":"https://doi.org/10.33630/ausbf.1172815","url":null,"abstract":"Michel Foucault’nun 1970’lerin ortasında önerdiği ancak tam olarak geliştirmediği dispositif kavramı, son yıllarda siyaset felsefesinin önemli tartışma ve uygulama konularından birine dönüşmüştür. Dolayısıyla, içeriği ve sınırları tam olarak çizilmemiş olan dispositif hem farklı yorumlamaların konusunu oluşturmakta hem de önemli bir analiz aleti olma potansiyeli taşımaktadır. Bu çalışma, dispositif kavramını farklı düşünürlerin perspektiflerinden ele alarak tartışmakta ve analitik bir çerçeve sunmaktadır. Sonrasında, borçlandırmayı neo-liberal kapitalist düzenin bir dispositifi olarak önermektedir. Borçlandırma dispositifinin iktidar ve bilgi ilişkilerindeki rolünü ve işlevini göstermek amacıyla son dönemde oldukça ilgi çeken Dövüş Kulübü, Mr. Robot ve Squid Game adlı kültürel eserleri birer distopik tür olarak önermekte ve analiz etmektedir. Çalışma, analize tâbi üç eserin de 1990’lardan itibaren gelişen neo-liberal kapitalist düzenin yarattığı siyasal, kültürel ve ekonomik ilişkilere dair önemli perspektifler sunduğunu ve bunların sorunsallaştırılması için önemli araçlar sağladığını savunmaktadır. Farklı zamanlarda geçmelerine rağmen, bu üç yapım, anti-kapitalist birer eleştiri sunarak neo-liberal düzende, hegemonik kültür ve normlar üzerinden bireylerin nasıl özneleştirildiklerini göstermektedir. Bu bağlamda, çalışma, siyaset felsefesi literatürüne ve aynı zamanda Foucault’cu çalışmalara bir katkı sunmaktadır.","PeriodicalId":213629,"journal":{"name":"Ankara Üniversitesi SBF Dergisi","volume":"130 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-12-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132195649","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}