Avrupa'da “Doğu”nun bir bilgi nesnesi haline gelmesi ve Oryantalizmin ortaya çıkmasında en önemli faktörlerin başında antikiteye ve Hristiyan Doğu'ya duyulan merakın coğrafî bir zeminde derinleşerek dönüşümü gelmektedir. Kolonyalizm çağında bu entelektüel merakın aktörleri kuşkusuz diplomatlar, tercümanlar, seyyahlar, tüccarlar ve misyonerlerdir. Doğu’nun diline, kültürüne ve tarihine olan bu merakın tatmin edilmesinin karşısındaki en önemli bariyer olan dil engelinin ortadan kaldırılması, en elzem sorundu. Bu sebeple erken modern dönemde Fransa gibi kolonyal bir devletin, Levant'ta ticarî ve siyasî bir nüfûz alanı oluşturması için, öncelikle Doğu’nun diline vâkıf diplomatların ve misyonerlerin yetiştirilmesi ihtiyacı doğmuştur. Güneş Kral XIV. Louis’den itibaren bu ihtiyacın karşılanması amacıyla pek çok adımın atıldığı, eğitim ve diplomasi alanında yeniliklerin yapıldığı görülmektedir. Böylece erken modern dönemde misyonerler ile diplomatların, ilk olarak pragmatik sebeplerle başlamış olsa da şarkiyatçılıkta zamanla kendi kurumlarını oluşturacak kadar köklü adımlar attığı görülmüştür. Bu makalede, Fransa'da erken modern dönemden itibaren Türkçe’nin öğretilmesi konusunun tarihsel arka planı ele alınmaktadır.
{"title":"Misyonerler ve Tercümanlar: Aydınlanma Çağından Devrim Çağına Fransa’da Türkçe Öğrenmek ve Öğretmek","authors":"Dilek TIĞLIOĞLU KAPICI","doi":"10.16985/mtad.1208130","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1208130","url":null,"abstract":"Avrupa'da “Doğu”nun bir bilgi nesnesi haline gelmesi ve Oryantalizmin ortaya çıkmasında en önemli faktörlerin başında antikiteye ve Hristiyan Doğu'ya duyulan merakın coğrafî bir zeminde derinleşerek dönüşümü gelmektedir. Kolonyalizm çağında bu entelektüel merakın aktörleri kuşkusuz diplomatlar, tercümanlar, seyyahlar, tüccarlar ve misyonerlerdir. Doğu’nun diline, kültürüne ve tarihine olan bu merakın tatmin edilmesinin karşısındaki en önemli bariyer olan dil engelinin ortadan kaldırılması, en elzem sorundu. Bu sebeple erken modern dönemde Fransa gibi kolonyal bir devletin, Levant'ta ticarî ve siyasî bir nüfûz alanı oluşturması için, öncelikle Doğu’nun diline vâkıf diplomatların ve misyonerlerin yetiştirilmesi ihtiyacı doğmuştur. Güneş Kral XIV. Louis’den itibaren bu ihtiyacın karşılanması amacıyla pek çok adımın atıldığı, eğitim ve diplomasi alanında yeniliklerin yapıldığı görülmektedir. Böylece erken modern dönemde misyonerler ile diplomatların, ilk olarak pragmatik sebeplerle başlamış olsa da şarkiyatçılıkta zamanla kendi kurumlarını oluşturacak kadar köklü adımlar attığı görülmüştür. Bu makalede, Fransa'da erken modern dönemden itibaren Türkçe’nin öğretilmesi konusunun tarihsel arka planı ele alınmaktadır.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"9 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-18","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139357907","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Budist bir terim olarak sūtralar Budist vaaz kitapları olarak tanımlanır. Abhidharma ve vinayalarla birlikte sūtralar, tripiṭaka “üç sepet” olarak bilinen Sanskritçe Budist külliyatı oluşturmaktadır. Sūtralar Budizm temelinde gelişen Uygur edebiyatı içerisinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Budist Uygur edebiyatında bütünlüklü ve hacimli sūtralar yanında hacmen daha küçük bazen sadece fragmanlar hâlinde günümüze ulaşmış sūtra metinleri de bulunmaktadır. Eski Uygur edebiyatındaki sūtralar arasında Altun Yaruk Sudur, Saddharmapuṇḍarīkasūtra, Vimalakīrtinirdeśasūtra, Abitaki Sudur, Vajracchedikāsūtra, Insadisūtra, Buddhāvataṃsakasūtra ve Säkiz Yükmäk Sudur gibi eserler anılabilir. Bu eserlere ilaveten Eski Uygur edebiyatında tespit edilen Sanskritçe Budist külliyata ait başka sūtralar da mevcuttur. Bununla birlikte bugün Budist külliyattaki yeri tespit edilememiş kimi fragmanların da sūtralara ait olduğu düşünülmektedir. Çalışmada şimdiye değin neşredilmemiş Eski Uygurca sūtra fragmanlarına odaklanmıştır. Bu amaçla yazıda bugün tamamı Berlin Turfan Koleksiyonu’nda korunan şu altı fragmanın filolojik neşri sunulmuştur: U 2080 (o. F.); U 2212 (T I 141); U 2386 (T I μ 512); U 3519 (o. F.); U 3898 (T III S 313) ve U 4943 (T II S 21; T II 973; T II S 20.973). Bu yazı, söz konusu fragmanların yazı çevirimini, harf çevirisini, Türkiye Türkçesine aktarımını, metne ilişkin açıklamalarını, sözlük ile dizinini ele almaktadır.
作为佛教术语,sūtras 被定义为佛教布道书籍。经书与《阿毗达摩》和《维那》共同构成梵文佛教文献,被称为 "三篮"(tripiṭaka)。经书在以佛教为基础发展起来的维吾尔文学中占有非常重要的地位。在维吾尔佛教文献中,除了完整的、卷帙浩繁的经文外,还有一些经文以较小的篇幅流传下来,有时甚至只有片段。在古维吾尔语文献的经书中,可提及的作品有《阿屯亚鲁克经》(Altun Yaruk Sudur)、《萨达姆经》(Saddharmapuṇḍarīkasūtra)、《维马拉基经》(Vimalakīrtinirdeśasūtra)、《阿比塔基经》(Abitaki Sudur)、《金刚顶经》(Vajracchedikāsūtra)、《因萨迪经》(Insadisūtra)、《佛陀经》(Buddhāvataṃsakasūtra)和《萨克孜经》(Säkiz Yükmäk Sudur)。除这些作品外,在旧维吾尔文献中还发现了属于梵文佛教语料的其他经文。此外,一些至今尚未确定其在佛教语料库中的地位的片段也被认为属于 "经"。本研究的重点是迄今尚未发表的旧维吾尔语经文片段。为此,我们在语言学版本中介绍了以下六个片段,这些片段目前完整地保存在柏林吐鲁番收藏馆中:U 2080 (o. f.); U 2212 (T I 141); U 2386 (T I μ 512); U 3519 (o. f.); U 3898 (T III S 313) 和 U 4943 (T II S 21; T II 973; T II S 20.973)。本文涉及这些片段的音译、音译、土耳其语翻译、文本解释、词汇表和索引。
{"title":"Various Old Uyghur Fragments on Buddhist Sūtras","authors":"Uğur Uzunkaya","doi":"10.16985/mtad.1265130","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1265130","url":null,"abstract":"Budist bir terim olarak sūtralar Budist vaaz kitapları olarak tanımlanır. Abhidharma ve vinayalarla birlikte sūtralar, tripiṭaka “üç sepet” olarak bilinen Sanskritçe Budist külliyatı oluşturmaktadır. Sūtralar Budizm temelinde gelişen Uygur edebiyatı içerisinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Budist Uygur edebiyatında bütünlüklü ve hacimli sūtralar yanında hacmen daha küçük bazen sadece fragmanlar hâlinde günümüze ulaşmış sūtra metinleri de bulunmaktadır. Eski Uygur edebiyatındaki sūtralar arasında Altun Yaruk Sudur, Saddharmapuṇḍarīkasūtra, Vimalakīrtinirdeśasūtra, Abitaki Sudur, Vajracchedikāsūtra, Insadisūtra, Buddhāvataṃsakasūtra ve Säkiz Yükmäk Sudur gibi eserler anılabilir. Bu eserlere ilaveten Eski Uygur edebiyatında tespit edilen Sanskritçe Budist külliyata ait başka sūtralar da mevcuttur. Bununla birlikte bugün Budist külliyattaki yeri tespit edilememiş kimi fragmanların da sūtralara ait olduğu düşünülmektedir. Çalışmada şimdiye değin neşredilmemiş Eski Uygurca sūtra fragmanlarına odaklanmıştır. Bu amaçla yazıda bugün tamamı Berlin Turfan Koleksiyonu’nda korunan şu altı fragmanın filolojik neşri sunulmuştur: U 2080 (o. F.); U 2212 (T I 141); U 2386 (T I μ 512); U 3519 (o. F.); U 3898 (T III S 313) ve U 4943 (T II S 21; T II 973; T II S 20.973). Bu yazı, söz konusu fragmanların yazı çevirimini, harf çevirisini, Türkiye Türkçesine aktarımını, metne ilişkin açıklamalarını, sözlük ile dizinini ele almaktadır.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"278 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139359000","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Seğirnâmeler, diğer adıyla ihtilâc-nâmeler; insanın uzuvlarında meydana gelen birtakım oynama, sinir veya adele hareketinden yola çıkarak geleceğe dair çoğunluğu olumlu olmakla birlikte hastalık, sağlık, zenginlik, rütbe, haber gibi çeşitli yorumlarda bulunulan türe verilen addır. Bilinmeyene, geleceğe olan merakla, vücuttaki oynamalara bir anlam yüklemenin bir sonucu olarak gelişen bu edebi türle ilgili çeşitli çalışmalar yapılmış, aynı zamanda araştırmacılar tarafından kütüphanelerde çalışılmayı bekleyen bazı eserler tespit edilmiştir. Böyle olmakla birlikte çalışılmış eserlerin sayısı, seğirnâmelerin tarihi seyrini gözlemleme açısından yeterli değildir. Aynı zamanda çalışılacak her eser, bu türün biçim ve içeriği; ait olduğu dönemin sosyokültürel yapısı, inanç unsurları, insanoğlunun hayata dair beklentileri gibi pek çok konuda bilgi verecektir. Seğirnâmelerin kültür içerisindeki yeri düşünüldüğünde yapılacak her çalışma, insan tabiatını, beklentilerini veya korku, kaygı gibi duygu durumlarını anlama, türün çerçevesinin daha net çizilmesi açısından önem taşımaktadır. Üretken yazarlardan olup çok sayıda telif ve tercüme eseri bulunan Avanzâde Mehmed Süleyman’ın Aza Seğirmesi adlı tercüme eseri de seğirnâme türünde ortaya konulan eserlerdendir. Eser, vücudun muhtelif uzuvlarındaki seğirmelerin hangi anlamlara geldiği ve vücudun çeşitli yerlerinde konumlanmış benlerden hareketle de insan tabiatına dair yapılan yorumların yanı sıra gülme halleriyle ilgili değerlendirmeleriyle hususi bir yapıya sahiptir. Bu çalışmada seğirnâmeler hakkında genel bir bilgi verilerek Avanzâde Mehmed Süleyman’ın Aza Seğirmesi adlı eseri tanıtılmış, eser üzerine bir inceleme yapılmıştır. Ayrıca eser, Latin harflerine aktarılmıştır.
Seğirnâmeler "又称 "ihtilâc-nâmeler",是一种根据人体肢体的某些运动、神经或肌肉运动对疾病、健康、财富、等级、新闻等未来做出各种解释的文学体裁的名称,这些解释大多是正面的。这种文学体裁的发展源于人们对未知事物和未来的好奇,也源于人们对肢体运动的意义的理解,与此同时,研究人员也发现了一些有待图书馆研究的作品。尽管如此,已研究作品的数量仍不足以观察seğirnâmes的历史进程。同时,每部待研究的作品都将提供许多主题的信息,如这一体裁的形式和内容、所属时期的社会文化结构、信仰要素以及人类对生活的期望。考虑到 "seğirnâmes "在文化中的地位,每项研究对于了解人性、期望或恐惧和焦虑等情绪状态,以及更清晰地勾勒出该体裁的框架都非常重要。Avanzâde Mehmed Süleyman是多产作家之一,有许多受版权保护和被翻译的作品,《Avanzâde Mehmed Süleyman》就是抽搐体裁的作品之一。该作品结构特殊,包含身体各部位抽搐的含义、根据身体各部位的痣对人性的评论以及对笑声状态的评价。本研究介绍了有关seğirnâmes 的一般信息,介绍了阿旺扎德-穆罕默德-苏莱曼的作品《Aza Seğirmesi》,并对该作品进行了分析。此外,还将该作品转换成了拉丁字母。
{"title":"A Segirname Sample: A‘zâ Segirme of Avanzâde Mehmed Süleyman","authors":"Damlanur KÜÇÜKYILDIZ GÖZELCE, Songül Karaca","doi":"10.16985/mtad.1275535","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1275535","url":null,"abstract":"Seğirnâmeler, diğer adıyla ihtilâc-nâmeler; insanın uzuvlarında meydana gelen birtakım oynama, sinir veya adele hareketinden yola çıkarak geleceğe dair çoğunluğu olumlu olmakla birlikte hastalık, sağlık, zenginlik, rütbe, haber gibi çeşitli yorumlarda bulunulan türe verilen addır. Bilinmeyene, geleceğe olan merakla, vücuttaki oynamalara bir anlam yüklemenin bir sonucu olarak gelişen bu edebi türle ilgili çeşitli çalışmalar yapılmış, aynı zamanda araştırmacılar tarafından kütüphanelerde çalışılmayı bekleyen bazı eserler tespit edilmiştir. Böyle olmakla birlikte çalışılmış eserlerin sayısı, seğirnâmelerin tarihi seyrini gözlemleme açısından yeterli değildir. Aynı zamanda çalışılacak her eser, bu türün biçim ve içeriği; ait olduğu dönemin sosyokültürel yapısı, inanç unsurları, insanoğlunun hayata dair beklentileri gibi pek çok konuda bilgi verecektir. Seğirnâmelerin kültür içerisindeki yeri düşünüldüğünde yapılacak her çalışma, insan tabiatını, beklentilerini veya korku, kaygı gibi duygu durumlarını anlama, türün çerçevesinin daha net çizilmesi açısından önem taşımaktadır. Üretken yazarlardan olup çok sayıda telif ve tercüme eseri bulunan Avanzâde Mehmed Süleyman’ın Aza Seğirmesi adlı tercüme eseri de seğirnâme türünde ortaya konulan eserlerdendir. Eser, vücudun muhtelif uzuvlarındaki seğirmelerin hangi anlamlara geldiği ve vücudun çeşitli yerlerinde konumlanmış benlerden hareketle de insan tabiatına dair yapılan yorumların yanı sıra gülme halleriyle ilgili değerlendirmeleriyle hususi bir yapıya sahiptir. Bu çalışmada seğirnâmeler hakkında genel bir bilgi verilerek Avanzâde Mehmed Süleyman’ın Aza Seğirmesi adlı eseri tanıtılmış, eser üzerine bir inceleme yapılmıştır. Ayrıca eser, Latin harflerine aktarılmıştır.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"68 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139359136","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Şehir ve medeniyet kavramları arasında kop(arıl)maz bir bağ vardır. Geçmişten bugüne medeniyetler şehirleri kurar, şehirler medeniyetlerin sembolleri olur. Kadim şehirlerin oluşumu uzun bir süreç almıştır. Dünya üzerinde geniş bir coğrafyaya yayılan Türkler, tarihin farklı dönemlerinde inşa ettikleri şehirlere kendi mühürlerini vurmuşlardır. Öyle ki bu şehirlerden bazıları Türklerin hâkimiyetinden çıksa da ruhlarına sinen Türk-İslam kimliği asla silin(eme)mektedir. Okan Yeşilot ile Bihter Gürışık Köksal’ın editörlüğünde hazırlanan Türk Tarihinin Kadim Şehirleri adlı kitap , Müslüman Türk medeniyetinin mührünü taşıyan, mimarisinde ve silüetinde Türk-İslam medeniyetinin izleri belirgin biçimde hissedilen Medine’den Kazan’a, Buhara’dan Bosna’ya medeniyet şehirlerine ilişkin kısa monografilerden oluşmaktadır. Özbekistan Bilimler Akademisi’nden Azerbaycan Millî İlimler Akademisi’ne, Al-Farabi Kazak Milli Üniversitesi’nden Saraybosna Uluslararası Üniversitesi’ne çağdaş Türk dünyasının birçok şehrinden/üniversitesinden akademisyenin katkıda bulunduğu bu kitap; şehir tarihi, kültür ve medeniyet tarihi alanları başta olmak üzere birçok disiplin için başucu kaynağı olacaktır.
{"title":"Okan Yeşilot – Bihter Gürışık Köksal (ed.), Türk Tarihinin Kadim Şehirleri, Selenge Yayınları, İstanbul 2022, 600 s. (ISBN: 978-625-7459-97-6).","authors":"Mehmet Güneş","doi":"10.16985/mtad.1285521","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1285521","url":null,"abstract":"Şehir ve medeniyet kavramları arasında kop(arıl)maz bir bağ vardır. Geçmişten bugüne medeniyetler şehirleri kurar, şehirler medeniyetlerin sembolleri olur. Kadim şehirlerin oluşumu uzun bir süreç almıştır. Dünya üzerinde geniş bir coğrafyaya yayılan Türkler, tarihin farklı dönemlerinde inşa ettikleri şehirlere kendi mühürlerini vurmuşlardır. Öyle ki bu şehirlerden bazıları Türklerin hâkimiyetinden çıksa da ruhlarına sinen Türk-İslam kimliği asla silin(eme)mektedir. \u0000Okan Yeşilot ile Bihter Gürışık Köksal’ın editörlüğünde hazırlanan Türk Tarihinin Kadim Şehirleri adlı kitap , Müslüman Türk medeniyetinin mührünü taşıyan, mimarisinde ve silüetinde Türk-İslam medeniyetinin izleri belirgin biçimde hissedilen Medine’den Kazan’a, Buhara’dan Bosna’ya medeniyet şehirlerine ilişkin kısa monografilerden oluşmaktadır. Özbekistan Bilimler Akademisi’nden Azerbaycan Millî İlimler Akademisi’ne, Al-Farabi Kazak Milli Üniversitesi’nden Saraybosna Uluslararası Üniversitesi’ne çağdaş Türk dünyasının birçok şehrinden/üniversitesinden akademisyenin katkıda bulunduğu bu kitap; şehir tarihi, kültür ve medeniyet tarihi alanları başta olmak üzere birçok disiplin için başucu kaynağı olacaktır.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"6 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-05-06","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121146202","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Osmanlı Devleti 18. yüzyılda geçmişle güçlü bağlarına devam ederken gelişmelere ayak uydurmaya başlayarak modernleşme sürecine doğru yeni adımlar atmaktaydı. Avrupa devletleri için de bu yüzyıl güç dengelerinin değişikliğe uğradığı bir dönemdi. Tuna Nehri’nin kuzeyinde yer alan Eflak ve Boğdan voyvodalıkları, 16 ve 17. yüzyıllarda Osmanlı Devleti, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Lehistan arasında nüfuz çatışmasının gerçekleştiği iki önemli eyaletti. 18. yüzyılda ise buralardaki hâkimiyet mücadelesi, üç büyük devlet olan Osmanlı İmparatorluğu, Rus Çarlığı ve Avusturya İmparatorluğu arasında yapıldı. Osmanlı Devleti, 18. yüzyılın ikinci yarısına kadar Avrupa devletlerine karşı hala güçlü bir görüntü sergiliyordu. 1768 yılında başlayan Osmanlı-Rus savaşı her iki taraf için bir dönüm noktası oldu. 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması’yla sonuçlanan bu savaş Osmanlı Devleti’nin zafiyetini gözler önüne sererken, Rusya’nın ise güçlendiğini gösteriyordu. Osmanlı devlet adamlarının bazıları, Rusya’nın yayılmacı politikasını durdurma ve kaybedilen prestiji yeniden kazanma yolunun, savaş meydanı olduğunu düşünüyordu. Bu devlet adamlarının başını ise Sadrazam Yusuf Paşa çekiyordu. 19 Ağustos 1787 tarihinde toplanan meşveret meclisinde, bu görüş baskın geldi ve Rusya ile savaşmaya karar verildi. 18. yüzyılın başından itibaren Fenerli voyvodalar tarafından idare edilen Eflak ve Boğdan, Osmanlı Tarihi’nde genelde Rusya ve Avusturya’yla yaptıkları iş birliğiyle anılmıştır. Bu çerçevede bu makalede, Eflak ve Boğdan memleketlerinin 1787-1792 Osmanlı-Rus Avusturya savaşında yaptıkları hizmetlerden bahsedilecek ve Fener voyvodaları, genel algının dışında farklı bir bakış açısıyla ele alınacaktır. Konu bütünlüğünü sağlamak amacıyla, 18. yüzyılda Eflak ve Boğdan voyvodalığı idaresinin değişmesine yönelik kısa bir hatırlatma yapıldıktan sonra 1787-1792 Osmanlı-Rus Avusturya Savaşlarında bahsi geçen voyvodalıkların faaliyetleri incelenecektir. Bu kapsamda makalemiz, 1787-1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya Savaşı’ndaki Eflak ve Boğdan voyvodalığı örnekleminden yola çıkarak 18. yüzyılda Batı yönünde yapılan savaşlarda Eflak ve Boğdan’ın, Osmanlı Devleti için ifade ettiği değeri göstermek amacı taşımaktadır.
{"title":"The Roles of the Wallachian and Moldavian Voivodeship in the Ottoman-Russian and Austrian Wars of 1787-1792","authors":"Ümmügülsüm Filiz Bayram","doi":"10.16985/mtad.1189485","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1189485","url":null,"abstract":"Osmanlı Devleti 18. yüzyılda geçmişle güçlü bağlarına devam ederken gelişmelere ayak uydurmaya başlayarak modernleşme sürecine doğru yeni adımlar atmaktaydı. Avrupa devletleri için de bu yüzyıl güç dengelerinin değişikliğe uğradığı bir dönemdi. \u0000Tuna Nehri’nin kuzeyinde yer alan Eflak ve Boğdan voyvodalıkları, 16 ve 17. yüzyıllarda Osmanlı Devleti, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Lehistan arasında nüfuz çatışmasının gerçekleştiği iki önemli eyaletti. 18. yüzyılda ise buralardaki hâkimiyet mücadelesi, üç büyük devlet olan Osmanlı İmparatorluğu, Rus Çarlığı ve Avusturya İmparatorluğu arasında yapıldı. \u0000Osmanlı Devleti, 18. yüzyılın ikinci yarısına kadar Avrupa devletlerine karşı hala güçlü bir görüntü sergiliyordu. 1768 yılında başlayan Osmanlı-Rus savaşı her iki taraf için bir dönüm noktası oldu. 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması’yla sonuçlanan bu savaş Osmanlı Devleti’nin zafiyetini gözler önüne sererken, Rusya’nın ise güçlendiğini gösteriyordu. Osmanlı devlet adamlarının bazıları, Rusya’nın yayılmacı politikasını durdurma ve kaybedilen prestiji yeniden kazanma yolunun, savaş meydanı olduğunu düşünüyordu. Bu devlet adamlarının başını ise Sadrazam Yusuf Paşa çekiyordu. 19 Ağustos 1787 tarihinde toplanan meşveret meclisinde, bu görüş baskın geldi ve Rusya ile savaşmaya karar verildi. \u000018. yüzyılın başından itibaren Fenerli voyvodalar tarafından idare edilen Eflak ve Boğdan, Osmanlı Tarihi’nde genelde Rusya ve Avusturya’yla yaptıkları iş birliğiyle anılmıştır. Bu çerçevede bu makalede, Eflak ve Boğdan memleketlerinin 1787-1792 Osmanlı-Rus Avusturya savaşında yaptıkları hizmetlerden bahsedilecek ve Fener voyvodaları, genel algının dışında farklı bir bakış açısıyla ele alınacaktır. \u0000Konu bütünlüğünü sağlamak amacıyla, 18. yüzyılda Eflak ve Boğdan voyvodalığı idaresinin değişmesine yönelik kısa bir hatırlatma yapıldıktan sonra 1787-1792 Osmanlı-Rus Avusturya Savaşlarında bahsi geçen voyvodalıkların faaliyetleri incelenecektir. Bu kapsamda makalemiz, 1787-1792 Osmanlı-Rus ve Avusturya Savaşı’ndaki Eflak ve Boğdan voyvodalığı örnekleminden yola çıkarak 18. yüzyılda Batı yönünde yapılan savaşlarda Eflak ve Boğdan’ın, Osmanlı Devleti için ifade ettiği değeri göstermek amacı taşımaktadır.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"71 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-30","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"132049969","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Onat Kutlar’ın da içinde bulunduğu 50 kuşağı, Türk öyküsünde modernist yaklaşımın başlangıcını oluşturur. Bu kuşağa mensup öykücüler, metinlerini varoluşçuluk, sürrealizm ve/veya büyülü gerçekçilik gibi modernizm kaynaklı eğilimlerin etkisinde yayımlamaya başlar. Ayrıca kuşak yazarları, Kafka ve onun gerçekliği eğip büken ve Kafkaesk adı verilen tarzını öykülerinde dener. Bu tarz ve eğilimler, anlatılmak istenileni okuyucuya daha çarpıcı ve alışılmışın dışında olarak yansıtmak için seçilir. Onat Kutlar ise gerçeküstü söylemi bir adım öteye taşıyarak öykülerinde büyülü bir atmosfer yaratır. Özellikle ilk kitabı olan ve yirmi yaş verimini yansıtan İshak’taki dokuz öyküsünde büyülü/masalsı bir hale oluşturarak, çağın bunalan, kaçış arzusu taşıyan ve hayatın tekdüzeliğinden sıyrılma hedefindeki alelade insanların yaşam seyrini soyut dokunuşlarla anlatır. Öykülerde yer yer absürtlük vardır ve çok anlamlılık kurgunun yapısını oluşturur. Ayrıca hayvanları kişileştirerek gerçeküstü duruma getiren Kutlar, kurguyu çevreleyen dış mekânın psikolojik yüklemlerini kullanmaya da özen gösterir. Bu makalede, 50 kuşağı Türk öykücülüğünün genel hüviyetinden bahsedilip Onat Kutlar’ın öykü anlayışı üzerinde durulduktan sonra “Kediler”deki gerçeği boyutlandıran/gerçeküstü ögeler, varoluşçu izlekler, kırılma noktalarındaki ve normali deneyimleyen kişiler, ruhu kuşatıcı mekân, özgün semboller ve mücadele hâlindeki karşıtlıklar irdelenecektir.
{"title":"If You Only Knew How Indefinite Things They Were: Onat Kutlar's “Kediler” (“Cats”)","authors":"Ali Karahan","doi":"10.16985/mtad.1272825","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1272825","url":null,"abstract":"Onat Kutlar’ın da içinde bulunduğu 50 kuşağı, Türk öyküsünde modernist yaklaşımın başlangıcını oluşturur. Bu kuşağa mensup öykücüler, metinlerini varoluşçuluk, sürrealizm ve/veya büyülü gerçekçilik gibi modernizm kaynaklı eğilimlerin etkisinde yayımlamaya başlar. Ayrıca kuşak yazarları, Kafka ve onun gerçekliği eğip büken ve Kafkaesk adı verilen tarzını öykülerinde dener. Bu tarz ve eğilimler, anlatılmak istenileni okuyucuya daha çarpıcı ve alışılmışın dışında olarak yansıtmak için seçilir. Onat Kutlar ise gerçeküstü söylemi bir adım öteye taşıyarak öykülerinde büyülü bir atmosfer yaratır. Özellikle ilk kitabı olan ve yirmi yaş verimini yansıtan İshak’taki dokuz öyküsünde büyülü/masalsı bir hale oluşturarak, çağın bunalan, kaçış arzusu taşıyan ve hayatın tekdüzeliğinden sıyrılma hedefindeki alelade insanların yaşam seyrini soyut dokunuşlarla anlatır. Öykülerde yer yer absürtlük vardır ve çok anlamlılık kurgunun yapısını oluşturur. Ayrıca hayvanları kişileştirerek gerçeküstü duruma getiren Kutlar, kurguyu çevreleyen dış mekânın psikolojik yüklemlerini kullanmaya da özen gösterir. Bu makalede, 50 kuşağı Türk öykücülüğünün genel hüviyetinden bahsedilip Onat Kutlar’ın öykü anlayışı üzerinde durulduktan sonra “Kediler”deki gerçeği boyutlandıran/gerçeküstü ögeler, varoluşçu izlekler, kırılma noktalarındaki ve normali deneyimleyen kişiler, ruhu kuşatıcı mekân, özgün semboller ve mücadele hâlindeki karşıtlıklar irdelenecektir.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"74 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"124243731","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Despite the growing literature on Ottoman photography, the depictions of the Mevlevis, in particular, are still considered a vestige of Orientalist thinking. Beyond those art historical approaches, a close reading of rather ‘popular’ dervish images reveals that the Mevlevis were actively engaged in representing themselves. From this perspective, this article argues that their intimate involvement in photography, as a modern medium, was profoundly related to certain characteristics of the Mevlevi order. This article also scrutinizes the possible contributions of the visual sources to the history of Ottoman music, particularly the musical aspects of the Mevlevi photographs, to which the scholarship has paid little attention. What is more, those images are instrumental in critically addressing the historiographical debates around the Mevlevi tradition and the waves of Mevlevi revivalism, both of which have emerged overwhelmingly from the 1950s in Turkey.
{"title":"Geç Dönem Osmanli İstanbulu’nda Sufiler ve Fotoğraf: “Popüler” Mevlevi Fotoğraflarina Dair Yeni Bakış Açıları","authors":"Onur Öner","doi":"10.16985/mtad.1223928","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1223928","url":null,"abstract":"Despite the growing literature on Ottoman photography, the depictions of the Mevlevis, in particular, are still considered a vestige of Orientalist thinking. Beyond those art historical approaches, a close reading of rather ‘popular’ dervish images reveals that the Mevlevis were actively engaged in representing themselves. From this perspective, this article argues that their intimate involvement in photography, as a modern medium, was profoundly related to certain characteristics of the Mevlevi order. \u0000This article also scrutinizes the possible contributions of the visual sources to the history of Ottoman music, particularly the musical aspects of the Mevlevi photographs, to which the scholarship has paid little attention. What is more, those images are instrumental in critically addressing the historiographical debates around the Mevlevi tradition and the waves of Mevlevi revivalism, both of which have emerged overwhelmingly from the 1950s in Turkey.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"93 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115578997","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Osmanlı hanedan ailesi ile ilgili doğum, ölüm, söz, nişan, evlenme ve sünnet düğünü gibi kayıtlar, Osmanlı kroniklerinin içerisine serpiştirilmiş olduğundan fark edilmesi ayrı bir dikkat gerektirir. Ayrıca kroniklerde genelde sadece ölüm, kısmen de doğum tarihleri yer alır. Diğer kayıtların tespiti için müverrihin İstanbul’da olması bile yetmez, ayrıca Saray’a da yakın olması gerekir. Bu bakımdan Şehnâmeci Seyyid Lokmân, II. Selim ve III. Murad devirleri için çağdaşı olan diğer tarihçilerden daha avantajlıdır. Çünkü 1569-1595 yılları arasında Topkapı Sarayı’nda resmî olarak şehnâmecilik görevini yürütmüştür. Asıl görevi olan şehnâme yazımını yerine getirirken aynı zamanda, geçmiş padişahlar zamanında vuku bulan olayların yazılmakta olduğu Tûmâr-ı Hümâyûn’a bırakıldığı yerden devam etmesi emredilmiştir. Lokmân’ın kendi kaleminden çıkan ve Kanunî’nin son yedi yılı ile II. Selim ve III. Murad dönemlerini tamamını kapsayan, Osmanlı tarihinin 1559-1595 yılları arasındaki 35 yıllık bu önemli bölümünün yer aldığı söz konusu tomarda, dönemin önemli hadiselerini nerdeyse gün gün ayrıntılı bir şekilde tam bir vekâyinâme tarzıyla anlatılmıştır. Bu çalışmada, 26 sene süreyle sarayda görevli olması sebebiyle pek çok olaya bizzat şahitlik etme imkânına sahip olan Lokmân’ın, eserinin II. Selim ve III. Murad devirlerini kapsayan 1566-1595 tarihleri arasındaki 30 yıllık bölümünde geçen Osmanlı hanedan ailesi ile ilgili kayıtlar ele alınmış ve ardından bunlar çağdaşı olan müverrihlerin eserleri ve sonrasının önemli tarihsel kaynaklarında yer alan ilgili kayıtlar ile karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada yapılan tespitlerden biri, III. Mehmed’in doğum tarihinin 1567 olduğunu Lokmân’ın da kaydetmesinin, bu padişahın doğum tarihinin genel kabul olan 1566 olmadığı konusunda yeni bir delil oluşturmasıdır. Ayrıca III. Murad’ın 1577’de vefat eden Süleyman ismindeki şehzadesinin Ayasofya Camii haziresindeki Şehzadeler Türbesi’ne defninin tespiti ile bu türbenin meçhul olan yapım tarihiyle ilgili bir bilgiye ulaşılmış ve türbede mevcut 5 sandukadan birinde yatanın kimliği ortaya çıkarılmış olmaktadır.
{"title":"A Comparison of Seyyid Lokman’s Records of the Birth, Death and Wedding Dates of Members of Ottoman Dynasty (1566-1595) with the Records in Ottoman Chronicles","authors":"İbrahim Pazan","doi":"10.16985/mtad.1120498","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1120498","url":null,"abstract":"Osmanlı hanedan ailesi ile ilgili doğum, ölüm, söz, nişan, evlenme ve sünnet düğünü gibi kayıtlar, Osmanlı kroniklerinin içerisine serpiştirilmiş olduğundan fark edilmesi ayrı bir dikkat gerektirir. Ayrıca kroniklerde genelde sadece ölüm, kısmen de doğum tarihleri yer alır. Diğer kayıtların tespiti için müverrihin İstanbul’da olması bile yetmez, ayrıca Saray’a da yakın olması gerekir. Bu bakımdan Şehnâmeci Seyyid Lokmân, II. Selim ve III. Murad devirleri için çağdaşı olan diğer tarihçilerden daha avantajlıdır. Çünkü 1569-1595 yılları arasında Topkapı Sarayı’nda resmî olarak şehnâmecilik görevini yürütmüştür. Asıl görevi olan şehnâme yazımını yerine getirirken aynı zamanda, geçmiş padişahlar zamanında vuku bulan olayların yazılmakta olduğu Tûmâr-ı Hümâyûn’a bırakıldığı yerden devam etmesi emredilmiştir. Lokmân’ın kendi kaleminden çıkan ve Kanunî’nin son yedi yılı ile II. Selim ve III. Murad dönemlerini tamamını kapsayan, Osmanlı tarihinin 1559-1595 yılları arasındaki 35 yıllık bu önemli bölümünün yer aldığı söz konusu tomarda, dönemin önemli hadiselerini nerdeyse gün gün ayrıntılı bir şekilde tam bir vekâyinâme tarzıyla anlatılmıştır. Bu çalışmada, 26 sene süreyle sarayda görevli olması sebebiyle pek çok olaya bizzat şahitlik etme imkânına sahip olan Lokmân’ın, eserinin II. Selim ve III. Murad devirlerini kapsayan 1566-1595 tarihleri arasındaki 30 yıllık bölümünde geçen Osmanlı hanedan ailesi ile ilgili kayıtlar ele alınmış ve ardından bunlar çağdaşı olan müverrihlerin eserleri ve sonrasının önemli tarihsel kaynaklarında yer alan ilgili kayıtlar ile karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada yapılan tespitlerden biri, III. Mehmed’in doğum tarihinin 1567 olduğunu Lokmân’ın da kaydetmesinin, bu padişahın doğum tarihinin genel kabul olan 1566 olmadığı konusunda yeni bir delil oluşturmasıdır. Ayrıca III. Murad’ın 1577’de vefat eden Süleyman ismindeki şehzadesinin Ayasofya Camii haziresindeki Şehzadeler Türbesi’ne defninin tespiti ile bu türbenin meçhul olan yapım tarihiyle ilgili bir bilgiye ulaşılmış ve türbede mevcut 5 sandukadan birinde yatanın kimliği ortaya çıkarılmış olmaktadır.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"2 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-03-22","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128823593","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Sırbistan ve Sırp tarihi, Türk tarihçiliğinde yeni yeni yer bulmakta olan konu başlıkları arasında yer almaktadır. Yakın zamana kadar bu kavramları detaylı bir şekilde görmek esasında pek de mümkün değildi. Buradan hareketle Sırbistan’ın büyük şehirleri arasında yer alan Niş ise Türk tarihçiliğinde popüler konu başlıklarından biri olmamıştır. Niş daha çok son dönem Osmanlı tarihinin öne çıkan simalarından biri olan Mithat Paşa ve onun bölgedeki faaliyetleriyle, sınırlı da olsa, bilinmekteydi. İşte bu çalışmada Niş, siyasi gelişmelere bağlı olarak bölgeye göç eden ve yine aynı gelişmelerden ötürü bölgeden Osmanlı Devleti’nin farklı yerleşim yerlerine iskan edilen muhacirler özelinde ele alınacaktır. Mukayeseli tarih ( Comperative History) açısından Sırp ve Osmanlı kaynaklarına oldukça fazla yer verilen bu makalede Niş muhacirleri çok yönlü ve çok boyutlu olarak ele alınacaktır. Bu doğrultuda çalışma; Niş tarihi, askeri mağlubiyetler neticesinde kuzeyden Niş’e gerçekleşen göçler ve iskanlar, muhacirin komisyonları, Niş’ten Anadolu ve farklı coğrafyalara göç eden muhacirler, muhacirlerin karşılaştıkları zorluklar, muhacirlere yapılan yardımlar vb. gibi birçok konuyu ihtiva etmektedir. İşte bu çalışma ile Osmanlı-Sırp ilişkilerine yeni bir sayfa açılarak bu alanda sonraki yapılacak çalışmalara da zemin hazırlanacağına inanılmaktadır
{"title":"Niš Immigrants (1860-1900)","authors":"Ozan Çekmez","doi":"10.16985/mtad.1178596","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1178596","url":null,"abstract":"Sırbistan ve Sırp tarihi, Türk tarihçiliğinde yeni yeni yer bulmakta olan konu başlıkları arasında yer almaktadır. Yakın zamana kadar bu kavramları detaylı bir şekilde görmek esasında pek de mümkün değildi. Buradan hareketle Sırbistan’ın büyük şehirleri arasında yer alan Niş ise Türk tarihçiliğinde popüler konu başlıklarından biri olmamıştır. Niş daha çok son dönem Osmanlı tarihinin öne çıkan simalarından biri olan Mithat Paşa ve onun bölgedeki faaliyetleriyle, sınırlı da olsa, bilinmekteydi. İşte bu çalışmada Niş, siyasi gelişmelere bağlı olarak bölgeye göç eden ve yine aynı gelişmelerden ötürü bölgeden Osmanlı Devleti’nin farklı yerleşim yerlerine iskan edilen muhacirler özelinde ele alınacaktır. Mukayeseli tarih ( Comperative History) açısından Sırp ve Osmanlı kaynaklarına oldukça fazla yer verilen bu makalede Niş muhacirleri çok yönlü ve çok boyutlu olarak ele alınacaktır. Bu doğrultuda çalışma; Niş tarihi, askeri mağlubiyetler neticesinde kuzeyden Niş’e gerçekleşen göçler ve iskanlar, muhacirin komisyonları, Niş’ten Anadolu ve farklı coğrafyalara göç eden muhacirler, muhacirlerin karşılaştıkları zorluklar, muhacirlere yapılan yardımlar vb. gibi birçok konuyu ihtiva etmektedir. İşte bu çalışma ile Osmanlı-Sırp ilişkilerine yeni bir sayfa açılarak bu alanda sonraki yapılacak çalışmalara da zemin hazırlanacağına inanılmaktadır","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"189 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-02-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131040407","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Sasani ve Göktürk mücadeleleri, Hüsrev Anuşirvan zamanında (531-579) başlamasına rağmen halefi IV. Hürmüz döneminde ivme kazandı. 579 ve 590 yıllarında saltanat süren IV. Hürmüz, tahta çıkar çıkmaz birçok dâhilî ve haricî sorunlar ile karşı karşıya kaldı. Sasanilerin bu sorunlarını yakından takip eden Göktürkler de Sasani ülkesine akınlar yapmayı başladı. Yaşanan tüm bu saldırılar karşısında sadece Göktürklerin saldırılarını sekteye uğratmaya odaklanan IV. Hürmüz, İran’da henüz yıldızı parlamamış olan Behram Çubin adlı komutanını, Göktürkler üzerine sefere gönderdi. Behram Çubin’in, yaşadığı devri etkisi altına alan Göktürk saldırılarını önlemesi, ona şöhretin kapılarını açmakla birlikte, yaşamı ve mücadelerinin de özellikle Arap ve Fars kaynaklarında mitolojik bir havayla anlatılmasını sağladı. Behram’ın, IV. Hürmüz’e karşı isyan edip Sasani tahtını ele geçirmesinin ardından Hüsrev Perviz ile yaptığı savaşı kaybederek Göktürklere sığınması, Sasani ve Göktürk ilişkilerini de farklı bir boyuta taşıyacaktır. Bu çalışmanın amacı; Behram Çubin’in Göktürkler ile yaptığı savaşların siyasi boyutuna vurgu yaparak, sonuçlarının Behram’ın kariyerini nasıl şekillendirdiğinin yanı sıra Sasanilerin ne gibi kazançlar elde ettiği konusunu anlamaya çalışmaktır.
{"title":"Behram Çubin’in Göktürkler Üzerine Seferi Hakkında Bir Değerlendirme","authors":"Ali Hüseyin Toğay","doi":"10.16985/mtad.1180083","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1180083","url":null,"abstract":"Sasani ve Göktürk mücadeleleri, Hüsrev Anuşirvan zamanında (531-579) başlamasına rağmen halefi IV. Hürmüz döneminde ivme kazandı. 579 ve 590 yıllarında saltanat süren IV. Hürmüz, tahta çıkar çıkmaz birçok dâhilî ve haricî sorunlar ile karşı karşıya kaldı. Sasanilerin bu sorunlarını yakından takip eden Göktürkler de Sasani ülkesine akınlar yapmayı başladı. Yaşanan tüm bu saldırılar karşısında sadece Göktürklerin saldırılarını sekteye uğratmaya odaklanan IV. Hürmüz, İran’da henüz yıldızı parlamamış olan Behram Çubin adlı komutanını, Göktürkler üzerine sefere gönderdi. Behram Çubin’in, yaşadığı devri etkisi altına alan Göktürk saldırılarını önlemesi, ona şöhretin kapılarını açmakla birlikte, yaşamı ve mücadelerinin de özellikle Arap ve Fars kaynaklarında mitolojik bir havayla anlatılmasını sağladı. Behram’ın, IV. Hürmüz’e karşı isyan edip Sasani tahtını ele geçirmesinin ardından Hüsrev Perviz ile yaptığı savaşı kaybederek Göktürklere sığınması, Sasani ve Göktürk ilişkilerini de farklı bir boyuta taşıyacaktır. Bu çalışmanın amacı; Behram Çubin’in Göktürkler ile yaptığı savaşların siyasi boyutuna vurgu yaparak, sonuçlarının Behram’ın kariyerini nasıl şekillendirdiğinin yanı sıra Sasanilerin ne gibi kazançlar elde ettiği konusunu anlamaya çalışmaktır.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"10 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-02-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"121546980","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}