Bu çalışma Kırım Hanlığı tarihini müstakil olarak ele alan; Hurremî mahlaslı, Çelebi Akay lakablı Abdurrahmân Efendi’nin kaleme aldığı Çelebi Akay Tarihi adlı eseri tanıtmaktadır. Eser, tarih asraştırmacıları tarafından Seyyîd Mehmed Rıza’nın Es-Seb‘ü’s-Seyyâr fî Ahbâr-ı Mülûkü’t-Tatar adlı eserinin basit bir muhtasarı olarak değerlendirilmesinden kaynaklı olarak daha önceki çalışmalarda gözardı edildiğinden, bu çalışmada eserin basit bir muhtasar olup olmadığı değerlendirildi. Bu minvalde, eserin müellifi olan Abdurrahmân Efendi’nin hayatı, Çelebi Akay Tarihi’nin ne zaman, nerede ve neden yazıldığı, eserin muhtevası, kıymeti, nüshaları ve bunların hususiyetleri ele alındı. Ayrıca Çelebi Akay Tarihi’nin Seyyîd Mehmed Rıza’nın Es-Seb‘ü’s-Seyyâr ve Abdülgaffar Kırımî’nin Umdetü’l-Ahbâr adlı târîhleriyle münasebeti ve diğer Kırım tarihleri arasındaki yeri üzerinde duruldu. Târîh’in iki ayrı telifini temsil eden İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, ŞD, nr. 273 (=Ş) ve İstanbul Üniversitesi, Nadir Eserler Kütüphanesi’nde T.399 (=N) numarada kayıtlı nüshalar incelenerek değerlendirildi. Müellifin hayatı hakkında daha önceki çalışmalarda eserin İstanbul Araştırmaları Enstitüsü nüshasından tespit edilen bazı yeni bilgiler güncellendi.
本研究介绍了 Abdurrahmân Efendi(笔名 Hurremî,绰号 Çelebi Akay)撰写的《Çelebi Akay Tarihi》(《Çelebi Akay 史》)一书,该书独立论述了克里米亚汗国的历史。由于历史学者认为该书只是对塞伊德-穆罕默德-雷扎的《Es-Seb'ü's-Seyyâr fî Ahbâr-ı Mülûkü't-Tatar 》的简单总结,因此以往的研究忽略了该书,本研究将对该书是否是简单总结进行评估。在此背景下,讨论了作品作者阿卜杜勒拉赫曼-埃芬迪的生平,《切莱比-阿卡伊史》的写作时间、地点和原因,作品的内容、价值、副本及其特点。此外,还强调了《Çelebi Akay Tarihi》与 Seyyîd Mehmed Rıza 的《Es-Seb'ü's-Seyyâr》和 Abdülgaffar Kırımî 的《Umdetü'l-Ahbâr》的关系及其在克里米亚其他历史中的地位。Târîh 的两个独立版本,伊斯坦布尔研究所,ŞD,nr.273(=Ş)和伊斯坦布尔大学珍品图书馆的 T.399(=N)。有关作者生平的一些新信息已在之前的研究中从伊斯坦布尔研究所的作品副本中得到更新。
{"title":"MÜSTAKİL BİR KIRIM HANLIĞI TARİHİ: ÇELEBİ AKAY TARİHİ","authors":"Aykut Can","doi":"10.16985/mtad.1129312","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1129312","url":null,"abstract":"Bu çalışma Kırım Hanlığı tarihini müstakil olarak ele alan; Hurremî mahlaslı, Çelebi Akay lakablı Abdurrahmân Efendi’nin kaleme aldığı Çelebi Akay Tarihi adlı eseri tanıtmaktadır. Eser, tarih asraştırmacıları tarafından Seyyîd Mehmed Rıza’nın Es-Seb‘ü’s-Seyyâr fî Ahbâr-ı Mülûkü’t-Tatar adlı eserinin basit bir muhtasarı olarak değerlendirilmesinden kaynaklı olarak daha önceki çalışmalarda gözardı edildiğinden, bu çalışmada eserin basit bir muhtasar olup olmadığı değerlendirildi. Bu minvalde, eserin müellifi olan Abdurrahmân Efendi’nin hayatı, Çelebi Akay Tarihi’nin ne zaman, nerede ve neden yazıldığı, eserin muhtevası, kıymeti, nüshaları ve bunların hususiyetleri ele alındı. Ayrıca Çelebi Akay Tarihi’nin Seyyîd Mehmed Rıza’nın Es-Seb‘ü’s-Seyyâr ve Abdülgaffar Kırımî’nin Umdetü’l-Ahbâr adlı târîhleriyle münasebeti ve diğer Kırım tarihleri arasındaki yeri üzerinde duruldu. Târîh’in iki ayrı telifini temsil eden İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, ŞD, nr. 273 (=Ş) ve İstanbul Üniversitesi, Nadir Eserler Kütüphanesi’nde T.399 (=N) numarada kayıtlı nüshalar incelenerek değerlendirildi. Müellifin hayatı hakkında daha önceki çalışmalarda eserin İstanbul Araştırmaları Enstitüsü nüshasından tespit edilen bazı yeni bilgiler güncellendi.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"130104412","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türk tarihinde resim, köklü geçmişi olan sanat dallarından birisidir. Orta Asya’da yapılan kazılarda elde edilen bulgular, Türk sanatının izlerini belgeler niteliktedir. Orta Asya’da başlayarak batıya göç eden Türkler tarafından el sanatlarının yeni siyasi merkezlere getirildiği, bu üslubun gelinen topraklarda da devam ettirildiği anlaşılmaktadır. Türk Resim Sanatı’nın gelişim göstermesinde, Tanzimat sonrası açılan okullarda başlatılan resim eğitiminin önemli rolü olmuştur. Askeri okullarda önce askeri amaçlı olarak teknik çizim dersleri verilmiş, ardından eğitim programlarında resim dersleri yer almıştır. Askeri okullarda alınan resim eğitimi ile birlikte, bu okullarda eğitim gören öğrenciler, yeni resim geleneğinin öncüleri olmuşlardır. Türk resminde, bir grup sanatçının oluşturduğu deniz ressamları grubu, bu okulların öğrencileridir. Çalışmanın konusunu oluşturan Deniz Ressamı Bahriyeli İsmail Hakkı Bey, Bahriye Mektebi’nde eğitim görmüş bir sanatçıdır. Çalışmanın amacı, asker ressamlardan İsmail Hakkı Bey özelinde askeri ressamlar incelenerek, askeri ressamların Çağdaş Türk Resim Sanatı’nın oluşumuna ve sanat eğitimine katkılarını belirlemeyi içermektedir. Çalışma, batılı içerikte resim dersleriyle yetiştirilmiş askeri ressamların Türk resim sanatının batılı tarzda gelişimine katkı sunan ilk örnekleri olması adına önemlidir.
{"title":"TÜRK RESİM TARİHİNDE ASKERİ RESSAMLAR DÖNEMİ VE BAHRİYELİ RESSAM İSMAİL HAKKI BEY","authors":"Malike Bileydi Koç","doi":"10.16985/mtad.1102283","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1102283","url":null,"abstract":"Türk tarihinde resim, köklü geçmişi olan sanat dallarından birisidir. Orta Asya’da yapılan kazılarda elde edilen bulgular, Türk sanatının izlerini belgeler niteliktedir. Orta Asya’da başlayarak batıya göç eden Türkler tarafından el sanatlarının yeni siyasi merkezlere getirildiği, bu üslubun gelinen topraklarda da devam ettirildiği anlaşılmaktadır. Türk Resim Sanatı’nın gelişim göstermesinde, Tanzimat sonrası açılan okullarda başlatılan resim eğitiminin önemli rolü olmuştur. Askeri okullarda önce askeri amaçlı olarak teknik çizim dersleri verilmiş, ardından eğitim programlarında resim dersleri yer almıştır. Askeri okullarda alınan resim eğitimi ile birlikte, bu okullarda eğitim gören öğrenciler, yeni resim geleneğinin öncüleri olmuşlardır. Türk resminde, bir grup sanatçının oluşturduğu deniz ressamları grubu, bu okulların öğrencileridir. Çalışmanın konusunu oluşturan Deniz Ressamı Bahriyeli İsmail Hakkı Bey, Bahriye Mektebi’nde eğitim görmüş bir sanatçıdır. Çalışmanın amacı, asker ressamlardan İsmail Hakkı Bey özelinde askeri ressamlar incelenerek, askeri ressamların Çağdaş Türk Resim Sanatı’nın oluşumuna ve sanat eğitimine katkılarını belirlemeyi içermektedir. Çalışma, batılı içerikte resim dersleriyle yetiştirilmiş askeri ressamların Türk resim sanatının batılı tarzda gelişimine katkı sunan ilk örnekleri olması adına önemlidir.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"41 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-20","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116613526","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Özgürlük, adalet ve eşitlik vaatleriyle ilan edilen İkinci Meşrutiyet, aynı zamanda toplumsal hakların kanun yoluyla yasaklandığı ilginç bir dönemdir. Örneğin Tatil-i Eşgal Kanunu’yla, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların sendika kurmaları ve grev yapmaları yasaklanmıştır. Buna karşılık memur haklarını savunmak ve bir bakıma yasağı etkisiz kılmak üzere başka yöntemlere başvurulmuştur. Abdülkadir Nasih’in 1910 yılında yayın hayatına soktuğu Memurîn gazetesi bu anlayışın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Gazete Meşrutiyet’in özgürlük ortamından yararlanarak, memurların sorunlarının sözcülüğünü ve haklarının savunuculuğunu yapmıştır. Üç yıllık ömrü boyunca Bâbıâli bürokrasisince yayımlanmış, memurlarla alakalı kanun, nizam, emir, kararlar dışında memurların arzuhallerini de sayfalarına taşıyan gazete, bir bakıma sendika görevi üstlenmiştir. Gazetenin Takib-i Mesâlih Şubesi, memurların resmî ve gayr-ı resmî hukuki sorunlarına çözüm aramış ve bu sorunların takibi konusunda adeta sendika işlevi görmüştür. Bu çalışmada 1 Mart 1326-1 Şubat 1328 [14 Mart 1910-13 Şubat 1913] tarihleri arasında İstanbul’da yayımlanan Memurîn gazetesinin içeriğine ve misyonuna odaklanmaktadır. Gazetenin kronolojik dizini hazırlanmış, künyesinde yer alan ücret, matbaa, yayın günü gibi bilgilerdeki değişiklikler okuyucuya sunulmuş; gazetede yer bulan başlıklar tanıtılmıştır.
{"title":"OSMANLI DEVLETİ’NDE MEMUR DAYANIŞMASINA DESTEK VEREN BİR YAYIN: MEMURÎN GAZETESİ","authors":"Elif YILMAZ ŞENTÜRK","doi":"10.16985/mtad.1161786","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1161786","url":null,"abstract":"Özgürlük, adalet ve eşitlik vaatleriyle ilan edilen İkinci Meşrutiyet, aynı zamanda toplumsal hakların kanun yoluyla yasaklandığı ilginç bir dönemdir. Örneğin Tatil-i Eşgal Kanunu’yla, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların sendika kurmaları ve grev yapmaları yasaklanmıştır. Buna karşılık memur haklarını savunmak ve bir bakıma yasağı etkisiz kılmak üzere başka yöntemlere başvurulmuştur. Abdülkadir Nasih’in 1910 yılında yayın hayatına soktuğu Memurîn gazetesi bu anlayışın ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Gazete Meşrutiyet’in özgürlük ortamından yararlanarak, memurların sorunlarının sözcülüğünü ve haklarının savunuculuğunu yapmıştır. Üç yıllık ömrü boyunca Bâbıâli bürokrasisince yayımlanmış, memurlarla alakalı kanun, nizam, emir, kararlar dışında memurların arzuhallerini de sayfalarına taşıyan gazete, bir bakıma sendika görevi üstlenmiştir. Gazetenin Takib-i Mesâlih Şubesi, memurların resmî ve gayr-ı resmî hukuki sorunlarına çözüm aramış ve bu sorunların takibi konusunda adeta sendika işlevi görmüştür. Bu çalışmada 1 Mart 1326-1 Şubat 1328 [14 Mart 1910-13 Şubat 1913] tarihleri arasında İstanbul’da yayımlanan Memurîn gazetesinin içeriğine ve misyonuna odaklanmaktadır. Gazetenin kronolojik dizini hazırlanmış, künyesinde yer alan ücret, matbaa, yayın günü gibi bilgilerdeki değişiklikler okuyucuya sunulmuş; gazetede yer bulan başlıklar tanıtılmıştır.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-10-02","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129460673","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Modernleşme süreci Osmanlı toplumuna askerî, tıbbî, mimarî, idarî, malî alanlarda bir dizi yenilikleri getirir. Sanayileşme de modernleşme sürecinde Batı’yı yakalamanın ve kalkınmanın önemli bir adımıdır. Bu sebeple 1840-1860 ve 1860-1876 yılları arasında çeşitli fabrikalar, mektepler, sergiler açılır ve sanayileşme yolunda başarı kazanılmaya çalışılır. Ancak bir hevesle başlanan bu girişimler olumsuz sonuçlanır ve bu uğurda istenilen başarı yakalanamaz. Çok geçmeden de Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa gibi sanayileşmiş devletlerin açık pazarı hâline gelir. Bundan sonra doğa; özlenen, hayal edilen ancak bir türlü geri dönülemeyen ütopya hâline dönüşür. Edebiyat metinleri de bu arada kalmışlık hâline kayıtsız kalamaz ve doğa-şehir kıyaslamalarına yer veren önemli metinler yazılır. Bu metinlere verilecek tipik örneklerden ikisi ise T. Abdi’nin Sergüzeşt-i Kalyopi ve Seyr-i Servinaz romanlarıdır. Bu romanlar 1290 (1873) gibi bir tarihte yani henüz Osmanlı’da sanayileşme adımlarının oturmadığı bir zamanda yazılmış olmalarına rağmen şehirden bıkma, doğaya özlem duyma konularında dikkat çekici yorumlara sahiptir. Aynı zamanda T. Abdi kahramanları Kalyopi ve Servinaz’ı şehirden uzaklaştırırken bu iki kadının yollarını ütopik adalardan, yerlerden ve ormanlardan geçirir. Bu sayede yazar eserlerine hem bir sergüzeşt havası katar hem de dönemin popüler anlatıları “robinsonad”lardan da etkilendiğini gösterir. Bu anlamda bahsedilen iki eser, ekotopya kavramının “henüz” ortada olmadığı bir dönemde “ekotopya”nın erken örnekleri sayılabilir. Aynı zamanda T. Abdi’nin iki romanına da başkarakter olarak kadınları seçmesi ve onları doğa ile bütünleştirmesi eserleri ekofeminist okumalara da elverişli hâle getirir. Bu sebeple makale, T. Abdi’nin Sergüzeşt-i Kalyopi ve Seyr-i Servinaz romanlarına odaklanacak ve bu metinleri şehirleşme, doğaya dönme/dönememe bağlamında değerlendirecektir.
{"title":"T. ABDİ’NİN SERGÜZEŞT-İ KALYOPİ VE SEYR-İ SERVİNAZ ROMANLARINDA DOĞA, KADIN VE ŞEHİR","authors":"Gülçin Oktay","doi":"10.16985/mtad.1146565","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1146565","url":null,"abstract":"Modernleşme süreci Osmanlı toplumuna askerî, tıbbî, mimarî, idarî, malî alanlarda bir dizi yenilikleri getirir. Sanayileşme de modernleşme sürecinde Batı’yı yakalamanın ve kalkınmanın önemli bir adımıdır. Bu sebeple 1840-1860 ve 1860-1876 yılları arasında çeşitli fabrikalar, mektepler, sergiler açılır ve sanayileşme yolunda başarı kazanılmaya çalışılır. Ancak bir hevesle başlanan bu girişimler olumsuz sonuçlanır ve bu uğurda istenilen başarı yakalanamaz. Çok geçmeden de Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa gibi sanayileşmiş devletlerin açık pazarı hâline gelir. Bundan sonra doğa; özlenen, hayal edilen ancak bir türlü geri dönülemeyen ütopya hâline dönüşür. Edebiyat metinleri de bu arada kalmışlık hâline kayıtsız kalamaz ve doğa-şehir kıyaslamalarına yer veren önemli metinler yazılır. Bu metinlere verilecek tipik örneklerden ikisi ise T. Abdi’nin Sergüzeşt-i Kalyopi ve Seyr-i Servinaz romanlarıdır. Bu romanlar 1290 (1873) gibi bir tarihte yani henüz Osmanlı’da sanayileşme adımlarının oturmadığı bir zamanda yazılmış olmalarına rağmen şehirden bıkma, doğaya özlem duyma konularında dikkat çekici yorumlara sahiptir. Aynı zamanda T. Abdi kahramanları Kalyopi ve Servinaz’ı şehirden uzaklaştırırken bu iki kadının yollarını ütopik adalardan, yerlerden ve ormanlardan geçirir. Bu sayede yazar eserlerine hem bir sergüzeşt havası katar hem de dönemin popüler anlatıları “robinsonad”lardan da etkilendiğini gösterir. Bu anlamda bahsedilen iki eser, ekotopya kavramının “henüz” ortada olmadığı bir dönemde “ekotopya”nın erken örnekleri sayılabilir. Aynı zamanda T. Abdi’nin iki romanına da başkarakter olarak kadınları seçmesi ve onları doğa ile bütünleştirmesi eserleri ekofeminist okumalara da elverişli hâle getirir. Bu sebeple makale, T. Abdi’nin Sergüzeşt-i Kalyopi ve Seyr-i Servinaz romanlarına odaklanacak ve bu metinleri şehirleşme, doğaya dönme/dönememe bağlamında değerlendirecektir.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-09-28","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"129555609","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Aḥmed b. Yūsuf b. ‘Alī ibn el-Ezraḳ el-Fāriḳī tarafından yazılan Tārīḫu Meyyāfāriḳīn ve Āmid’in, British Museum’da iki nüshası bulunmaktadır (Or. 6310 ve 5803). Bu makalede, Tārīḫu Meyyāfāriḳīn’in 5803 numaralı nüshası ağırlıklı olmak üzere her iki nüshasından da faydalanılarak Kafkasya ile ilgili bilgiler derlenmiştir. ibn el-Ezraḳ eserini üç cilt olarak yazsa da ilk iki cilt günümüze kadar ulaşamamıştır. Günümüze ulaşan üçüncü cilt ise Hulefā-yi Rāşidīn devrinden, yazarın yaşadığı devre kadar geçen devri kapsamaktadır. ibn el-Ezraḳ, 1153-1154’te Gürcü Kralı Demetre’nin (1125-1156) hizmetinde bulunduğundan dolayı, yazdığı bu eser Kafkasya tarihine dair önemli bilgileri ihtiva etmektedir. Yazarın olaylara bizzat şahit olması, eserinde verdiği bilgilerin önemini ve güvenilirliğini arttırmaktadır. ibn el-Ezraḳ’ın eserini herhangi bir hükümdara takdim edip bundan bir çıkar sağlama amacının olmaması da eserinin değerini arttırmaktadır. Artuklu tarihinin tek orijinal kaynağı olan bu kitap, Selçuklu ve Haçlı tarihi çalışan araştırmacıların başvuru kaynaklarından birisidir. Bu kitap sayesinde ayrıca Ahlatşahlar, Artuklular ve diğer bazı küçük Anadolu beyliklerine dair de önemli bilgilere sahip olmaktayız.
{"title":"MEYYĀFĀRİḲĪN TARİHİ’NDE KAFKASYA","authors":"","doi":"10.16985/mtad.1161329","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1161329","url":null,"abstract":"Aḥmed b. Yūsuf b. ‘Alī ibn el-Ezraḳ el-Fāriḳī tarafından yazılan Tārīḫu Meyyāfāriḳīn ve Āmid’in, British Museum’da iki nüshası bulunmaktadır (Or. 6310 ve 5803). Bu makalede, Tārīḫu Meyyāfāriḳīn’in 5803 numaralı nüshası ağırlıklı olmak üzere her iki nüshasından da faydalanılarak Kafkasya ile ilgili bilgiler derlenmiştir. ibn el-Ezraḳ eserini üç cilt olarak yazsa da ilk iki cilt günümüze kadar ulaşamamıştır. Günümüze ulaşan üçüncü cilt ise Hulefā-yi Rāşidīn devrinden, yazarın yaşadığı devre kadar geçen devri kapsamaktadır. ibn el-Ezraḳ, 1153-1154’te Gürcü Kralı Demetre’nin (1125-1156) hizmetinde bulunduğundan dolayı, yazdığı bu eser Kafkasya tarihine dair önemli bilgileri ihtiva etmektedir. Yazarın olaylara bizzat şahit olması, eserinde verdiği bilgilerin önemini ve güvenilirliğini arttırmaktadır. ibn el-Ezraḳ’ın eserini herhangi bir hükümdara takdim edip bundan bir çıkar sağlama amacının olmaması da eserinin değerini arttırmaktadır. Artuklu tarihinin tek orijinal kaynağı olan bu kitap, Selçuklu ve Haçlı tarihi çalışan araştırmacıların başvuru kaynaklarından birisidir. Bu kitap sayesinde ayrıca Ahlatşahlar, Artuklular ve diğer bazı küçük Anadolu beyliklerine dair de önemli bilgilere sahip olmaktayız.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"58 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-09-27","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"123555647","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Kadın; pek çok yönüyle toplum tarafından kategorize edilmiş, çeşitli sıfatlarla övgülere ve sövgülere maruz kalmış, şimdilerdeyse bu sebeple varlığını ve yapabileceklerini göstermek zorunda bırakılmış bir konumdadır. Kadının vermiş olduğu bu mücadeleyi ve toplumun onu nasıl algıladığını sosyolojik, etimolojik, edebi pek çok taraftan ele almış olan Kadın kitabı, bu özellikleriyle oldukça dikkate değerdir. Bu çalışmada kitabın muhtevası incelenmiş ve önemi üzerinde durulmuştur.
{"title":"\"Kadın\" Kitabı İncelemesi","authors":"Süleyman Şanlı","doi":"10.16985/mtad.1146248","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1146248","url":null,"abstract":"Kadın; pek çok yönüyle toplum tarafından kategorize edilmiş, çeşitli sıfatlarla övgülere ve sövgülere maruz kalmış, şimdilerdeyse bu sebeple varlığını ve yapabileceklerini göstermek zorunda bırakılmış bir konumdadır. Kadının vermiş olduğu bu mücadeleyi ve toplumun onu nasıl algıladığını sosyolojik, etimolojik, edebi pek çok taraftan ele almış olan Kadın kitabı, bu özellikleriyle oldukça dikkate değerdir. Bu çalışmada kitabın muhtevası incelenmiş ve önemi üzerinde durulmuştur.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"16 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-09-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116982396","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türk edebiyatı tarihinde mesnevi, divan, mecmua, manzum sözlük, tezkire gibi birçok farklı türde edebî eser yazılmıştır. Bu edebî eserlerden biri de şerhlerdir. Manzum sözlükler de üzerine şerh yazılan eserler arasındadır. Osmanlı eğitim-öğretim hayatının en önemli kaynaklarından olan manzum sözlükler, ikinci dil öğretiminin ilk aşamasında her zaman kullanılmıştır. Manzum sözlüklerde hangi dil öğretilmek isteniyorsa o dilde çocukların öğrenmeleri gereken temel kelime ve kavramlarla gramer kuralları anlatılmıştır. Tuhfe-yi Şâhidî isimli Türkçe-Farsça manzum sözlükten sonra bu tür sözlüklere rağbet artmıştır. Manzum sözlüklerde ele alınan ve karşılığı verilen birçok kelimenin hareke kayıtlarıyla nasıl okunmaları gerektiği, gramer kurallarının örneklerle anlatılması manzum sözlük şerhlerinin en önemli faydalarındandır. Bu çalışmada manzum sözlükler ve şerhler hakkında bilgi verilmiş, ele alınan Tuhfe-yi Vehbî şerhinin nüsha tavsifi yapılarak eserin kime ait olabileceği üzerinde durulmuş, şârihin şerh metodu belirtilerek şerhte kullanılan kaynaklar zikredilmiştir. Son bölümde bazı varaklar okunarak transkribe edilmiş, ek kısmına eserin ilk varakları ile son varağına ait fotoğraflar koyulmuştur.
{"title":"TUHFE-Yİ VEHBÎ’NİN BİLİNMEYEN BİR ŞERHİ ÜZERİNE","authors":"Seyit Yavuz","doi":"10.16985/mtad.1105316","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1105316","url":null,"abstract":"Türk edebiyatı tarihinde mesnevi, divan, mecmua, manzum sözlük, tezkire gibi birçok farklı türde edebî eser yazılmıştır. Bu edebî eserlerden biri de şerhlerdir. Manzum sözlükler de üzerine şerh yazılan eserler arasındadır. Osmanlı eğitim-öğretim hayatının en önemli kaynaklarından olan manzum sözlükler, ikinci dil öğretiminin ilk aşamasında her zaman kullanılmıştır. Manzum sözlüklerde hangi dil öğretilmek isteniyorsa o dilde çocukların öğrenmeleri gereken temel kelime ve kavramlarla gramer kuralları anlatılmıştır. \u0000Tuhfe-yi Şâhidî isimli Türkçe-Farsça manzum sözlükten sonra bu tür sözlüklere rağbet artmıştır. Manzum sözlüklerde ele alınan ve karşılığı verilen birçok kelimenin hareke kayıtlarıyla nasıl okunmaları gerektiği, gramer kurallarının örneklerle anlatılması manzum sözlük şerhlerinin en önemli faydalarındandır. Bu çalışmada manzum sözlükler ve şerhler hakkında bilgi verilmiş, ele alınan Tuhfe-yi Vehbî şerhinin nüsha tavsifi yapılarak eserin kime ait olabileceği üzerinde durulmuş, şârihin şerh metodu belirtilerek şerhte kullanılan kaynaklar zikredilmiştir. Son bölümde bazı varaklar okunarak transkribe edilmiş, ek kısmına eserin ilk varakları ile son varağına ait fotoğraflar koyulmuştur.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"893 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-09-26","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"116390218","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Edebiyatın pek çok türünde eserler vermiş olan Reşat Nuri Güntekin, Cumhuriyet Dönemi’nin öne çıkan isimlerinden biridir. Roman, hikâye ve tiyatro gibi kurgusal eserlerinde Anadolu’ya ve Anadolu’nun sorunlarına sıklıkla değinen Güntekin’in tespitleri, bizzat kendi gözlemlerinin ürünüdür. Yazarın hem çocukluğunda hem de yetişkinlik döneminde Anadolu’da seyahat etme ve yaşama imkânı bulması onun Anadolu toplumu ile ilgili gerçekçi tespitler yapmasına ortam hazırlamıştır. Kimi kaynaklarda gezi yazısı kimi kaynaklarda deneme türü kapsamında değerlendirilen Anadolu Notları da yazarın müfettiş olarak gittiği Anadolu şehirlerindeki tecrübelerini, gözlemlerini ve eleştirilerini içeren yazılarından oluşmaktadır. Söz konusu yazılarda topluma yöneltilen eleştiriler cahillik, bencillik, çıkarcılık, ikiyüzlülük gibi insan tutumları ile birlikte, kimi kurum ve otoritelerin kusurlu işleyişleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Metinlerde tahkiyevî bir üslup benimsemesinin yanında zaman zaman ironiye de başvuran yazar, özellikle Anadolu insanına yönelttiği eleştirilerde konuyu her yönüyle ele alarak eleştirisinin şiddetini dengelemeye çalışır. Öte yandan yazarın resmî kurumları eleştirirken daha keskin ve duygusallıktan uzak tespitler yaptığı görülmektedir. Bu durum, kendisi de bir devlet görevlisi olarak Anadolu’da bulunan yazarın hissettiği sorumluluk duygusuyla açıklanabilir. Bu çalışmada öncelikle Güntekin’in edebî kişiliğine kısaca değinilecek, Anadolu Notları hakkında genel bilgiler verildikten sonra buradaki yazılardan hareketle topluma yöneltilen eleştiriler tespit edilecektir.
{"title":"TOPLUMA YÖNELTİLEN ELEŞTİRİLER BAĞLAMINDA ANADOLU NOTLARI (I-II)","authors":"Ebru Özlem Yilmaz","doi":"10.16985/mtad.1158872","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1158872","url":null,"abstract":"Edebiyatın pek çok türünde eserler vermiş olan Reşat Nuri Güntekin, Cumhuriyet Dönemi’nin öne çıkan isimlerinden biridir. Roman, hikâye ve tiyatro gibi kurgusal eserlerinde Anadolu’ya ve Anadolu’nun sorunlarına sıklıkla değinen Güntekin’in tespitleri, bizzat kendi gözlemlerinin ürünüdür. Yazarın hem çocukluğunda hem de yetişkinlik döneminde Anadolu’da seyahat etme ve yaşama imkânı bulması onun Anadolu toplumu ile ilgili gerçekçi tespitler yapmasına ortam hazırlamıştır. Kimi kaynaklarda gezi yazısı kimi kaynaklarda deneme türü kapsamında değerlendirilen Anadolu Notları da yazarın müfettiş olarak gittiği Anadolu şehirlerindeki tecrübelerini, gözlemlerini ve eleştirilerini içeren yazılarından oluşmaktadır. Söz konusu yazılarda topluma yöneltilen eleştiriler cahillik, bencillik, çıkarcılık, ikiyüzlülük gibi insan tutumları ile birlikte, kimi kurum ve otoritelerin kusurlu işleyişleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Metinlerde tahkiyevî bir üslup benimsemesinin yanında zaman zaman ironiye de başvuran yazar, özellikle Anadolu insanına yönelttiği eleştirilerde konuyu her yönüyle ele alarak eleştirisinin şiddetini dengelemeye çalışır. Öte yandan yazarın resmî kurumları eleştirirken daha keskin ve duygusallıktan uzak tespitler yaptığı görülmektedir. Bu durum, kendisi de bir devlet görevlisi olarak Anadolu’da bulunan yazarın hissettiği sorumluluk duygusuyla açıklanabilir. Bu çalışmada öncelikle Güntekin’in edebî kişiliğine kısaca değinilecek, Anadolu Notları hakkında genel bilgiler verildikten sonra buradaki yazılardan hareketle topluma yöneltilen eleştiriler tespit edilecektir.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"12 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-09-21","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128285031","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832) Alman Edebiyatının en önemli yazarlarındandır. Hayatının son zamanlarında doğu, şark ve İslam hakkında yoğun ilgi duymuş, Arapça öğrenmiş ve bu yönde birçok eser ele almıştır. Bu çalışmada hedeflenen İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed üzerine ele alınan biyografik eserlere dayanılarak, tamamlanmamış bir yapıt olarak kalan Mahomet tragedyasına ve özellikle yapıtın içinde yer alan Mahomets Gesang isimli şiire odaklanılacak ve şiir, İslam’ın yayılışında önemli bir simge olarak öne çıkan nehir metaforu ışığında yorumlanarak bir çözümleme girişiminde bulunulacaktır. Makalede; bu bağlamda günümüze kadar yapılan araştırmalardan farklı bir yön benimsenerek, şiire bütün olarak farklı bir metodoloji ile yaklaşılarak, yeni bir anlam yüklemek amaçlanmaktadır. Bu farklı yaklaşım, nehrin gitgide artan akış hızının, Hz. Muhammed’in egemenliği altındaki İslam dininin yayılışı olarak anlaşılabileceği varsayımına ve tarihî karşılaştırmalara dayanmaktadır. Çalışmada, Hz. Muhammed döneminde tarihsel olduğu kadar simgesel benzerliklerin ve karşılaştırmaların yanı sıra tarihsel gerçeklik yardımıyla da ortaya çıkarılması hedeflenen bilgi, nehir metaforunun İslam tarihinin gelişiminde ne ölçüde yer aldığıdır. Çözümlememizin merkezinde; İslamiyet’teki Tanrı algısının başında yer alan Tanrı’nın peygamberlerle gece vakitlerinde haberleşmesi, Tanrı’nın her zaman her yerde olma niteliği ve Tanrı’nın doğa yoluyla algılanması bulunmaktadır.
{"title":"GOETHE’NİN MAHOMETS GESANG İSİMLİ ŞİİRİNDEKİ NEHİR METAFORU VE İSLAMİYET’İN YAYILIŞINA İLİŞKİN BİR İNCELEME","authors":"H. Teki̇n","doi":"10.16985/mtad.1149342","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1149342","url":null,"abstract":"Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832) Alman Edebiyatının en önemli yazarlarındandır. Hayatının son zamanlarında doğu, şark ve İslam hakkında yoğun ilgi duymuş, Arapça öğrenmiş ve bu yönde birçok eser ele almıştır. Bu çalışmada hedeflenen İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed üzerine ele alınan biyografik eserlere dayanılarak, tamamlanmamış bir yapıt olarak kalan Mahomet tragedyasına ve özellikle yapıtın içinde yer alan Mahomets Gesang isimli şiire odaklanılacak ve şiir, İslam’ın yayılışında önemli bir simge olarak öne çıkan nehir metaforu ışığında yorumlanarak bir çözümleme girişiminde bulunulacaktır. Makalede; bu bağlamda günümüze kadar yapılan araştırmalardan farklı bir yön benimsenerek, şiire bütün olarak farklı bir metodoloji ile yaklaşılarak, yeni bir anlam yüklemek amaçlanmaktadır. Bu farklı yaklaşım, nehrin gitgide artan akış hızının, Hz. Muhammed’in egemenliği altındaki İslam dininin yayılışı olarak anlaşılabileceği varsayımına ve tarihî karşılaştırmalara dayanmaktadır. Çalışmada, Hz. Muhammed döneminde tarihsel olduğu kadar simgesel benzerliklerin ve karşılaştırmaların yanı sıra tarihsel gerçeklik yardımıyla da ortaya çıkarılması hedeflenen bilgi, nehir metaforunun İslam tarihinin gelişiminde ne ölçüde yer aldığıdır. Çözümlememizin merkezinde; İslamiyet’teki Tanrı algısının başında yer alan Tanrı’nın peygamberlerle gece vakitlerinde haberleşmesi, Tanrı’nın her zaman her yerde olma niteliği ve Tanrı’nın doğa yoluyla algılanması bulunmaktadır.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"11 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-09-15","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122774845","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İslami yazma eserlerde günümüz matbu eserlerinin içindekiler kısmına benzer bir işleve sahip fihrist adı verilen unsurlar bulunmaktaydı. Okurların nüshalarda ulaşmak istedikleri bilgiye erişiminde rolü olan bu unsurlar, nüshalara eklenerek dönemin okuma pratiklerinin şekillenmesinde rol oynamıştır. Bu makalede, tekil bir örnek olarak, 16. yüzyıl Osmanlı sahasının önde gelen mutasavvıf-şairlerinden Lâmiî Çelebi’nin (ö. 938/1532) Molla Câmî’den (ö. 898/1492) tercüme ederek Fütûhu’l-Mücâhidîn li-Tervîhi Kulûbü’l-Müşâhidîn adını verdiği evliyâ tabakâtının en eski tarihli (953/1546) Topkapı A. 1422 nüshasındaki fihrist kullanımına odaklanılacaktır. Makalede ilk olarak İslami yazma eserlerde fihrist kullanımı üzerine genel bir değerlendirme yapılacaktır. Bu değerlendirmelerden sonra Osmanlı sahasında fihristlerin yerine değinilerek Lâmiî’nin tercüme eserinin Topkapı A. 1422 nüshası ana hatlarıyla tanıtılacak ve nüshadaki fihrist bölümü örnek tabakat maddeleriyle birlikte incelenecektir. Nihayetinde makalede Topkapı A. 1422’da yer alan fihristin okurlar için Maaike van Berkel’in kullandığı tabir ile kullanıcı-dostu (user-friendly) bir unsur olduğu iddia edilecektir.
{"title":"Yazma Eserlerde Kullanıcı-Dostu Bir Unsur olarak Fihristler: Lâmi'î Çelebi'nin Nefâhatü’l-Üns Tercümesinin Topkapı A. 1422 Nüshası Özelinde Bir Değerlendirme","authors":"M. Yayla","doi":"10.16985/mtad.1087978","DOIUrl":"https://doi.org/10.16985/mtad.1087978","url":null,"abstract":"İslami yazma eserlerde günümüz matbu eserlerinin içindekiler kısmına benzer bir işleve sahip fihrist adı verilen unsurlar bulunmaktaydı. Okurların nüshalarda ulaşmak istedikleri bilgiye erişiminde rolü olan bu unsurlar, nüshalara eklenerek dönemin okuma pratiklerinin şekillenmesinde rol oynamıştır. Bu makalede, tekil bir örnek olarak, 16. yüzyıl Osmanlı sahasının önde gelen mutasavvıf-şairlerinden Lâmiî Çelebi’nin (ö. 938/1532) Molla Câmî’den (ö. 898/1492) tercüme ederek Fütûhu’l-Mücâhidîn li-Tervîhi Kulûbü’l-Müşâhidîn adını verdiği evliyâ tabakâtının en eski tarihli (953/1546) Topkapı A. 1422 nüshasındaki fihrist kullanımına odaklanılacaktır. Makalede ilk olarak İslami yazma eserlerde fihrist kullanımı üzerine genel bir değerlendirme yapılacaktır. Bu değerlendirmelerden sonra Osmanlı sahasında fihristlerin yerine değinilerek Lâmiî’nin tercüme eserinin Topkapı A. 1422 nüshası ana hatlarıyla tanıtılacak ve nüshadaki fihrist bölümü örnek tabakat maddeleriyle birlikte incelenecektir. Nihayetinde makalede Topkapı A. 1422’da yer alan fihristin okurlar için Maaike van Berkel’in kullandığı tabir ile kullanıcı-dostu (user-friendly) bir unsur olduğu iddia edilecektir.","PeriodicalId":320054,"journal":{"name":"Marmara Türkiyat Araştırmaları Dergisi","volume":"5 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-09-05","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115379719","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}