Birçok iletişim aracı ve ürünü, erişilebilirlik konusunda bazı insanlar için engeller oluşturur. İletişim engellerini aşmak için hali hazırda işaret dili çevirisi, sesli betimleme, kabartma yazısı gibi çözümler sunulmaktadır. Oysa bilişsel kısıtları veya dilsel yetersizlikleri olan insanlar da iletişim engelleriyle karşılaşabilir. Bu bireyler için standart dili anlamak zor olabilir veya ilgili metinler erişilebilir bir formatta sunulmayabilir. Bu çalışmada, engelsiz iletişimi destekleyen ve ülkemizde de uygulanacak olan Kolay Dil üzerinde durulacaktır. Kolay Dil, standart dili anlamakta güçlük çeken bireyler için iletişim engellerini en aza indirgemek için tasarlanmış olup iletişimin anlaşılırlığını ve erişilebilirliğini artırmayı hedeflemektedir. Bu vesileyle Kolay Dil topluma ihtiyaç sahibi bu kitleyi dahil etmeyi amaçlayan kapsayıcı bir yaklaşım benimser. Ülkemizde ise Kolay Dil çok yeni bir dilsel fenomendir ve Türkçenin dilsel varyasyonu olacaktır. Türkçe Kolay Dil çalışmalarına henüz başlanmış ve çalışmaların uygulama aşamasına geçilebilmesi için kuramsal hazırlık aşaması devam etmektedir. . Bu nedenle alana ilk katkılardan birini sağlayacak olan bu çalışmada Kolay Dil’in engelsiz iletişim kapsamındaki önemine, dilde kolaylığın ne anlama geldiğine vurgu yapılacaktır. Ayrıca Basit Dil konsepti ile Kolay Dil’in farklarına değinilecektir. Son olarak da ülkemizde Kolay Dil’e kimlerine ihtiyaç duyabileceğine değinilecek olup Türkçe Kolay Dil’e ilk yaklaşım sergilenecektir.
{"title":"Türkçe Kolay Dil e İlk Yaklaşımlar","authors":"Fayıka Göktepe, Sine Demi̇rkiviran","doi":"10.24058/tki.2024.509","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2024.509","url":null,"abstract":"Birçok iletişim aracı ve ürünü, erişilebilirlik konusunda bazı insanlar \u0000için engeller oluşturur. İletişim engellerini aşmak için hali hazırda işaret dili \u0000çevirisi, sesli betimleme, kabartma yazısı gibi çözümler sunulmaktadır. \u0000Oysa bilişsel kısıtları veya dilsel yetersizlikleri olan insanlar da iletişim \u0000engelleriyle karşılaşabilir. Bu bireyler için standart dili anlamak zor olabilir \u0000veya ilgili metinler erişilebilir bir formatta sunulmayabilir. Bu çalışmada, \u0000engelsiz iletişimi destekleyen ve ülkemizde de uygulanacak olan Kolay Dil \u0000üzerinde durulacaktır. Kolay Dil, standart dili anlamakta güçlük çeken \u0000bireyler için iletişim engellerini en aza indirgemek için tasarlanmış olup \u0000iletişimin anlaşılırlığını ve erişilebilirliğini artırmayı hedeflemektedir. Bu \u0000vesileyle Kolay Dil topluma ihtiyaç sahibi bu kitleyi dahil etmeyi amaçlayan \u0000kapsayıcı bir yaklaşım benimser. Ülkemizde ise Kolay Dil çok yeni bir dilsel \u0000fenomendir ve Türkçenin dilsel varyasyonu olacaktır. Türkçe Kolay Dil \u0000çalışmalarına henüz başlanmış ve çalışmaların uygulama aşamasına \u0000geçilebilmesi için kuramsal hazırlık aşaması devam etmektedir. . Bu nedenle \u0000alana ilk katkılardan birini sağlayacak olan bu çalışmada Kolay Dil’in \u0000engelsiz iletişim kapsamındaki önemine, dilde kolaylığın ne anlama \u0000geldiğine vurgu yapılacaktır. Ayrıca Basit Dil konsepti ile Kolay Dil’in \u0000farklarına değinilecektir. Son olarak da ülkemizde Kolay Dil’e kimlerine \u0000ihtiyaç duyabileceğine değinilecek olup Türkçe Kolay Dil’e ilk yaklaşım \u0000sergilenecektir.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"57 38","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2024-07-14","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"141649873","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Japan and Turkey, are often recognized as two countries with friendly relations that are characterized by warmth and selflessness. Today, both countries have close cooperation but the current socio-political conditions between the two countries as well as the romanticized narratives of history overshadowed the complicated reality of the initial years of Japanese-Turkish relations. While we are approaching to the 100th anniversary of the Republic of Turkey and the 100th anniversary of the Turkish-Japanese relations, this study aims to comprehensively examine the unofficial years of the bilateral relations between 1873 and 1924, shedding light on the character of the initial years of it and elucidating the fundamental conditions that shaped these relations. In pursuit of this objective, this research relies on sources such as the Ottoman Archives, the Archives of the Japanese Ministry of Foreign Affairs, newspaper articles, and minutes from the Lausanne Conference. It demonstrates that the early stages of Turkish-Japanese relations were marked by two non-European empires struggling against 19thcentury imperial powers, carefully evaluating each other's positions, evaluating the changing position and policies of each other within the international law and within the 19th-century global order by engaging in extensive political maneuvers and therefore preventing it to gain an official character. In this context, the study endeavors to present the early phases of Japanese-Turkish relations from an academic perspective, moving away from romanticized narratives.
{"title":"HOW FAR IS THE FAR EAST TO THE NEAR EAST DYNAMICS OF JAPANESE-TURKISH RELATIONS BEFORE IT S OFFICIAL BEGINNING","authors":"Emir Karakaya","doi":"10.24058/tki.2023.491","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2023.491","url":null,"abstract":"Japan and Turkey, are often recognized as two countries with friendly relations that are characterized by warmth and selflessness. Today, both countries have close cooperation but the current socio-political conditions between the two countries as well as the romanticized narratives of history overshadowed the complicated reality of the initial years of Japanese-Turkish relations. While we are approaching to the 100th anniversary of the Republic of Turkey and the 100th anniversary of the Turkish-Japanese relations, this study aims to comprehensively examine the unofficial years of the bilateral relations between 1873 and 1924, shedding light on the character of the initial years of it and elucidating the fundamental conditions that shaped these relations. In pursuit of this objective, this research relies on sources such as the Ottoman Archives, the Archives of the Japanese Ministry of Foreign Affairs, newspaper articles, and minutes from the Lausanne Conference. It demonstrates that the early stages of Turkish-Japanese relations were marked by two non-European empires struggling against 19thcentury imperial powers, carefully evaluating each other's positions, evaluating the changing position and policies of each other within the international law and within the 19th-century global order by engaging in extensive political maneuvers and therefore preventing it to gain an official character. In this context, the study endeavors to present the early phases of Japanese-Turkish relations from an academic perspective, moving away from romanticized narratives.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"22 12","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139157479","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Cumhuriyet Dönemi’nin ilk edebiyat tarihi kitabı İsmail Habib’in “Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi” adlı eseridir. Müellifin bu eseri yazma sebebi Cumhuriyet’in kurucusunun da zımnî teyidiyle Tevfik Fikret’in en büyük şair addedildiği bir anekdottur. Bu kanaati benimsemeyen yazar için Tevfik Fikret’in halis Türkçeden uzak olan dili yeni dönem için uygun değildir. Harf inkılabı sonrası, yeni harflerle basılan ilk eser Tevfik Fikret’in İslam geleneğini reddinin en keskin ifadelerini ihtiva eden Tarih-i Kadim’dir. İsmail Habib bu kez, Tevfik Fikret’in ahlakını, Mehmed Âkif’in ahlak anlayışının karşısında konumlandırarak tasdik eder. İsmail Habib’e göre Fikret anılan şiiriyle Türk şiirine laikliği getiren ve ümmet zihniyetini defeden şair olarak övgüyü hak etmektedir. Mehmed Âkif’in ahlakın temelinin Allah korkusunu olduğu düşüncesi ise İsmail Habib tarafından kabul görmez. Diğer taraftan, İstiklal Marşı’nı Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi’nde anmayan İsmail Habib, Mehmed Âkif’i daha sade ve olgun Türkçesiyle methe layık görecektir. Bu makalede, İsmail Habib’in “Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi” ve “Edebi Yeniliğimiz” adlı eserleri merkeze alınarak Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mehmed Âkif ve Tevfik Fikret’e olan bakışının ortaya konulması hedeflenmektedir.
共和国时代的第一部文学史著作是伊斯梅尔-哈比卜(İsmail Habib)的《土耳其特克德杜德-埃德比亚特-塔里希史》(History of Turkish Teceddüd Edebiyatı Tarihi)。作者撰写这部作品的原因是一则轶事,在这则轶事中,特菲克-菲克雷特被认为是最伟大的诗人,而共和国的缔造者则暗中证实了这一点。作者并不这样认为,他认为特夫菲克-菲克雷特的语言与纯正的土耳其语相去甚远,不适合新时期的需要。字母改革后,第一部用新字母印刷的作品是《Tarih-i Kadim》,其中最尖锐地表达了特菲克-菲克雷特对伊斯兰传统的否定。这一次,伊斯梅尔-哈比卜将特菲克-菲克雷特的道德观与穆罕默德-阿基夫对道德观的理解对立起来,从而肯定了特菲克-菲克雷特的道德观。伊斯梅尔-哈比卜认为,菲克雷特是一位值得称赞的诗人,他通过上述诗歌为土耳其诗歌带来了世俗主义,并摒弃了 "乌玛 "心态。伊斯梅尔-哈比卜不接受穆罕默德-阿基夫关于道德的基础是敬畏真主的观点。另一方面,伊斯梅尔-哈比卜在其《土耳其 Teceddüd Edebiyatı Tarihi 史》中没有提及国歌,但他会认为迈赫迈德-阿基夫的土耳其语更简单、更成熟,值得称赞。本文旨在通过重点介绍伊斯梅尔-哈比卜的作品《History of Turkish Teceddüd Edebiyatı Tarihi》和《Edebi Yeniliğimiz》,揭示伊斯梅尔-哈比卜在共和国最初几年对迈赫迈德-阿基夫和特夫菲克-菲克雷特的看法。
{"title":"CUMHURİYET İN İLK YILLARINDA EDEBİYAT: İSMAİL HABİB İN TEVFİK FİKRET VE MEHMED ÂKİF ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİ","authors":"M.Sani Adıgüzel","doi":"10.24058/tki.2023.498","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2023.498","url":null,"abstract":"Cumhuriyet Dönemi’nin ilk edebiyat tarihi kitabı İsmail Habib’in “Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi” adlı eseridir. Müellifin bu eseri yazma sebebi Cumhuriyet’in kurucusunun da zımnî teyidiyle Tevfik Fikret’in en büyük şair addedildiği bir anekdottur. Bu kanaati benimsemeyen yazar için Tevfik Fikret’in halis Türkçeden uzak olan dili yeni dönem için uygun değildir. Harf inkılabı sonrası, yeni harflerle basılan ilk eser Tevfik Fikret’in İslam geleneğini reddinin en keskin ifadelerini ihtiva eden Tarih-i Kadim’dir. İsmail Habib bu kez, Tevfik Fikret’in ahlakını, Mehmed Âkif’in ahlak anlayışının karşısında konumlandırarak tasdik eder. İsmail Habib’e göre Fikret anılan şiiriyle Türk şiirine laikliği getiren ve ümmet zihniyetini defeden şair olarak övgüyü hak etmektedir. Mehmed Âkif’in ahlakın temelinin Allah korkusunu olduğu düşüncesi ise İsmail Habib tarafından kabul görmez. Diğer taraftan, İstiklal Marşı’nı Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi’nde anmayan İsmail Habib, Mehmed Âkif’i daha sade ve olgun Türkçesiyle methe layık görecektir. Bu makalede, İsmail Habib’in “Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi” ve “Edebi Yeniliğimiz” adlı eserleri merkeze alınarak Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mehmed Âkif ve Tevfik Fikret’e olan bakışının ortaya konulması hedeflenmektedir.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"3 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139158508","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Şathiye şiir türüne ait örnekler genel itibariyle tasavvuf kurumu içerisinde değerlendirilmiş ve bu kurumun dışına pek çıkılamamıştır. Bu yorumun sebebi, elbette şairlerin tasavvuf kurumu içinde olmasından kaynaklanabilir. Biz ise bu makalede izahın sadece tasavvuf kurumuyla sınırlandırılmaması gerektiği, yüzyıllardır süren ve edebiyatımızda bir gelenek haline gelen tekke-medrese, aşk-akıl ve âşık-sofu çatışmasının bir tezahürü olarak bu şiir türünün değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmeye çalışacağız. Medrese ve tekke ayrışmasının doğurduğu zıtlık zamanla bu iki grubun savunularının da zıtlaşmasına sebep olur. Buna göre medrese aklı temsil eder tekke ise aşkı. Medrese ilmi bilgiye sahip olmaktan, beslendiği bürokrasi gücünden ve zaman zaman gördüğü devlet desteğinden dolayı dine ve dini bilgiye ulaşma yolunun sahibi olarak kendini görür. Hatta bu yolda bilgiyi yayma ve yorumlama hakkının sahibi olduğu düşüncesinden dolayı tekke ile aralarında daima aktif bir alevlenme mevcuttur. Tekke ise medresenin akıl ile bu kadar hareket etmesinden de yola çıkarak bu gruba bir akıl oyunu tasarlar: Sathiye. Âlimlerin çoğu zaman “deli saçması sözler” olarak ifade ettiği bu şiirler veya sözler aslında medresenin aklıyla oynanan çok tehlikeli bir oyundur. Zira tekkeli şair medresenin belirlediği ince çizgilerde tıpkı bir cambaz gibi oynar.
{"title":"ÂŞIĞIN AKIL OYUNU: ŞATHİYE","authors":"Selenay Bostan","doi":"10.24058/tki.2023.493","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2023.493","url":null,"abstract":"Şathiye şiir türüne ait örnekler genel itibariyle tasavvuf kurumu içerisinde değerlendirilmiş ve bu kurumun dışına pek çıkılamamıştır. Bu yorumun sebebi, elbette şairlerin tasavvuf kurumu içinde olmasından kaynaklanabilir. Biz ise bu makalede izahın sadece tasavvuf kurumuyla sınırlandırılmaması gerektiği, yüzyıllardır süren ve edebiyatımızda bir gelenek haline gelen tekke-medrese, aşk-akıl ve âşık-sofu çatışmasının bir tezahürü olarak bu şiir türünün değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmeye çalışacağız. Medrese ve tekke ayrışmasının doğurduğu zıtlık zamanla bu iki grubun savunularının da zıtlaşmasına sebep olur. Buna göre medrese aklı temsil eder tekke ise aşkı. Medrese ilmi bilgiye sahip olmaktan, beslendiği bürokrasi gücünden ve zaman zaman gördüğü devlet desteğinden dolayı dine ve dini bilgiye ulaşma yolunun sahibi olarak kendini görür. Hatta bu yolda bilgiyi yayma ve yorumlama hakkının sahibi olduğu düşüncesinden dolayı tekke ile aralarında daima aktif bir alevlenme mevcuttur. Tekke ise medresenin akıl ile bu kadar hareket etmesinden de yola çıkarak bu gruba bir akıl oyunu tasarlar: Sathiye. Âlimlerin çoğu zaman “deli saçması sözler” olarak ifade ettiği bu şiirler veya sözler aslında medresenin aklıyla oynanan çok tehlikeli bir oyundur. Zira tekkeli şair medresenin belirlediği ince çizgilerde tıpkı bir cambaz gibi oynar.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"20 7","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139158873","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu araştırmada, Türkiye’de ziraat alanında yayımlanmış ilk dergi olan Dönüm mecmuasının köylüye ve köylü eğitimine bakış açısı incelenmiştir. Dönüm’ün 1932-1936 yılları arasında yayınlanan kırk dört sayısı gözden geçirilmiştir. Araştırma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Dönüm’ün yazı ve makalelerinden hareket ederek nasıl bir köylü yurttaş tipi çizildiği; İkinci bölümde ise Dönüm’ün köylü eğitimine bakışı incelenmiştir. Dönüm, Cumhuriyet tarihinin ilk ziraat dergisi olarak ülkenin ziraat politikalarında söz sahibi olma amacını taşımış bir dergidir. Dönüm’ün yazarları köylünün eğitiminde hem basın sözcülüğü misyonu üstlenmiş hem de bir öğretmen gibi köylüyü yetiştirmeyi amaçlamıştır. Dergi yazarlarının köylü yurttaş tipini çizerken yaşadıkları ikilemler ve kafa karışıklığı dönemin aydınlarının ruh halini yansıtmaktadır. Bir yandan köylü milletin efendisi olarak ifade edilirken diğer yandan köylü eski rejimin cehaletini ve geri kalmışlığını içinde taşıyan bir kitledir. Ülkenin kalkınmasında köylüler önemli bir unsur olarak görülmüştür. Dönüm, Türkiye’nin kalkınma davasını ekonomik ve politik açıdan ele almıştır. Dergide köylünün eğitimi, sağlığı, çocuk yetiştirmesi, güzel ahlâk sahibi olması gibi birçok konu üzerine yazılar ve makaleler kaleme alınmıştır. Dönüm’ün yazarları Cumhuriyet ideolojisinin söylemine uygun bir yayın politikası izlemiştir. Köylüyü eğitmede basın bir araç olarak kullanılmış ve köylüden yeni rejimin sadık birer yurttaşı olunması istenmiştir. Dönüm, ideal köylü yurttaş tipinin çizilmesinde ve köylünün eğitilmesinde ortaya koymuş olduğu öneriler ve projeler bakımından incelenmeye değer bir araştırma konusudur. Bu araştırmada, derginin Cumhuriyet’in ilk yıllarında köylü yurttaşlara ve köylü eğitimine bakış açısı ortaya koymak istenmektedir.
{"title":"DÖNÜM DERGİSİNİN (MECMUASI) KÖYLÜYE VE KÖYLÜ EĞİTİMİNE BAKIŞI","authors":"Cem Akar","doi":"10.24058/tki.2023.490","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2023.490","url":null,"abstract":"Bu araştırmada, Türkiye’de ziraat alanında yayımlanmış ilk dergi olan Dönüm mecmuasının köylüye ve köylü eğitimine bakış açısı incelenmiştir. Dönüm’ün 1932-1936 yılları arasında yayınlanan kırk dört sayısı gözden geçirilmiştir. Araştırma iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Dönüm’ün yazı ve makalelerinden hareket ederek nasıl bir köylü yurttaş tipi çizildiği; İkinci bölümde ise Dönüm’ün köylü eğitimine bakışı incelenmiştir. Dönüm, Cumhuriyet tarihinin ilk ziraat dergisi olarak ülkenin ziraat politikalarında söz sahibi olma amacını taşımış bir dergidir. Dönüm’ün yazarları köylünün eğitiminde hem basın sözcülüğü misyonu üstlenmiş hem de bir öğretmen gibi köylüyü yetiştirmeyi amaçlamıştır. Dergi yazarlarının köylü yurttaş tipini çizerken yaşadıkları ikilemler ve kafa karışıklığı dönemin aydınlarının ruh halini yansıtmaktadır. Bir yandan köylü milletin efendisi olarak ifade edilirken diğer yandan köylü eski rejimin cehaletini ve geri kalmışlığını içinde taşıyan bir kitledir. Ülkenin kalkınmasında köylüler önemli bir unsur olarak görülmüştür. Dönüm, Türkiye’nin kalkınma davasını ekonomik ve politik açıdan ele almıştır. Dergide köylünün eğitimi, sağlığı, çocuk yetiştirmesi, güzel ahlâk sahibi olması gibi birçok konu üzerine yazılar ve makaleler kaleme alınmıştır. Dönüm’ün yazarları Cumhuriyet ideolojisinin söylemine uygun bir yayın politikası izlemiştir. Köylüyü eğitmede basın bir araç olarak kullanılmış ve köylüden yeni rejimin sadık birer yurttaşı olunması istenmiştir. Dönüm, ideal köylü yurttaş tipinin çizilmesinde ve köylünün eğitilmesinde ortaya koymuş olduğu öneriler ve projeler bakımından incelenmeye değer bir araştırma konusudur. Bu araştırmada, derginin Cumhuriyet’in ilk yıllarında köylü yurttaşlara ve köylü eğitimine bakış açısı ortaya koymak istenmektedir.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"15 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139159598","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu makale Şirvânîzâde Mehmed Rüşdü Paşa’nın Amasya sürgünü sırasında mahmîsi Sadık Paşa’ya gönderdiği mektupların yeni harflere aktarılmasını ve dönemin siyasi iklimi bağlamında değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Osmanlı Arşivi’nde Yıldız Esas Evrakı (Y.EE.) fonunda kayıtlı ve ilk defa bu makalede yayınlanacak olan vesikalar, Sadrazam Mahmud Nedim Paşa’nın, selefi Âli Paşa’nın bürokrasi içerisindeki kadrolarını tasfiye ettiği, memur maaşlarında yüksek kesintiler yaptığı ve keyfi uygulamalar yürüttüğü bir zaman aralığında kaleme alınmıştır. Mevcut literatürde ketumiyeti malum ve resmî söylemin bir parçası halindeki arşiv belgelerinden yararlanılarak ele alınan bu dönemin daha iyi anlaşılabilmesi için örneğine az rastlanan bu mektupların translitere ve analiz edilmesi elzemdir. Rüşdü Paşa gibi Âli Paşa’ya yakın ve gadre uğrayanlar arasında sayılan bir ismin anlatısı olarak ehemmiyeti haiz vesikalar, Paşa’nın ikbal mücadelesini, geçim sıkıntılarını ve irtibat kurmayı arzuladığı siyasi klikleri açığa çıkarabilmek açısından kişisel anlamda da önemli ipuçları taşır. Bu bağlamda bu makale Paşa’nın hayat hikâyesine kısaca değindikten sonra politik ve şahsî açıdan mektuplarının içeriğine odaklanmıştır.
{"title":"ŞİRVÂNÎZÂDE MEHMED RÜŞDÜ PAŞA NIN AMASYA SÜRGÜNÜ SIRASINDA SADIK PAŞA YA GÖNDERDİĞİ MEKTUPLAR (1871-1872)","authors":"Hasan Ali Çakmak","doi":"10.24058/tki.2023.489","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2023.489","url":null,"abstract":"Bu makale Şirvânîzâde Mehmed Rüşdü Paşa’nın Amasya sürgünü sırasında mahmîsi Sadık Paşa’ya gönderdiği mektupların yeni harflere aktarılmasını ve dönemin siyasi iklimi bağlamında değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Osmanlı Arşivi’nde Yıldız Esas Evrakı (Y.EE.) fonunda kayıtlı ve ilk defa bu makalede yayınlanacak olan vesikalar, Sadrazam Mahmud Nedim Paşa’nın, selefi Âli Paşa’nın bürokrasi içerisindeki kadrolarını tasfiye ettiği, memur maaşlarında yüksek kesintiler yaptığı ve keyfi uygulamalar yürüttüğü bir zaman aralığında kaleme alınmıştır. Mevcut literatürde ketumiyeti malum ve resmî söylemin bir parçası halindeki arşiv belgelerinden yararlanılarak ele alınan bu dönemin daha iyi anlaşılabilmesi için örneğine az rastlanan bu mektupların translitere ve analiz edilmesi elzemdir. Rüşdü Paşa gibi Âli Paşa’ya yakın ve gadre uğrayanlar arasında sayılan bir ismin anlatısı olarak ehemmiyeti haiz vesikalar, Paşa’nın ikbal mücadelesini, geçim sıkıntılarını ve irtibat kurmayı arzuladığı siyasi klikleri açığa çıkarabilmek açısından kişisel anlamda da önemli ipuçları taşır. Bu bağlamda bu makale Paşa’nın hayat hikâyesine kısaca değindikten sonra politik ve şahsî açıdan mektuplarının içeriğine odaklanmıştır.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"17 10","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139158945","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Klasik Türk edebiyatı sahasında henüz adlarına ya da eserlerine ulaşılamamış pek çok şair bulunmaktadır. Bu şairlerden biri de çalışmanın konusu olan Visâlî [ö. 1731-32]’dir. Visâlî 18. yy şairlerinden olup Trabzonludur. Asıl adı Mustafa olan şair, Firâkî ve Visâlî mahlaslarını kullanmaktadır. Visâlî, Rıfaiyye tarikatına mensup bir şair olup eserlerinin muhtevasını genel olarak din ve tasavvuf oluşturur. Kaynaklarda hayatı ve eserleri hakkında yeterli bilgi bulunmayan şaire ait İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi TY 2247’de Tuhfetü’n- Nizâm adlı bir mecmua bulunmaktadır. Bu mecmuada şairin tasavvuf konulu manzum ve mensur risaleleri ile muhtelif nazım şekilleriyle kaleme alınmış çeşitli şiirleri yer almaktadır. Bu çalışmada kütüphane kayıtlarına Tuhfetü’n-Nizâm adıyla kaydedilen mecmuada yer alan Visâlî’ye ait şiirler konu, nazım şekli, vezin, kafiye-redif gibi hususlar açısından incelenmiştir. Mecmuada yer alan eserlerden hareketle Visâlî’nin hayatına, itikadına ve edebî kişiliğine ait veriler tespit edilip şairin biyografisi ve edebî kişiliği ortaya konmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte Visâlî’nin mecmuada yer alan ve çalışmaya konu edilmeyen diğer eserleri hakkında bilgiler de verilmiştir. Böylece klasik edebiyat sahasında ürünler vermiş bir şairin yaşamı ve eserlerini ortaya koymak ve alanın araştırmacılarının istifadesine sunmak amaçlanmıştır.
{"title":"18. YÜZYIL ŞAİRİ VİSÂLÎ VE BİLİNMEYEN ŞİİRLERİ","authors":"Ahmet Alkan","doi":"10.24058/tki.2023.494","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2023.494","url":null,"abstract":"Klasik Türk edebiyatı sahasında henüz adlarına ya da eserlerine ulaşılamamış pek çok şair bulunmaktadır. Bu şairlerden biri de çalışmanın konusu olan Visâlî [ö. 1731-32]’dir. Visâlî 18. yy şairlerinden olup Trabzonludur. Asıl adı Mustafa olan şair, Firâkî ve Visâlî mahlaslarını kullanmaktadır. Visâlî, Rıfaiyye tarikatına mensup bir şair olup eserlerinin muhtevasını genel olarak din ve tasavvuf oluşturur. Kaynaklarda hayatı ve eserleri hakkında yeterli bilgi bulunmayan şaire ait İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi TY 2247’de Tuhfetü’n- Nizâm adlı bir mecmua bulunmaktadır. Bu mecmuada şairin tasavvuf konulu manzum ve mensur risaleleri ile muhtelif nazım şekilleriyle kaleme alınmış çeşitli şiirleri yer almaktadır. Bu çalışmada kütüphane kayıtlarına Tuhfetü’n-Nizâm adıyla kaydedilen mecmuada yer alan Visâlî’ye ait şiirler konu, nazım şekli, vezin, kafiye-redif gibi hususlar açısından incelenmiştir. Mecmuada yer alan eserlerden hareketle Visâlî’nin hayatına, itikadına ve edebî kişiliğine ait veriler tespit edilip şairin biyografisi ve edebî kişiliği ortaya konmaya çalışılmıştır. Bununla birlikte Visâlî’nin mecmuada yer alan ve çalışmaya konu edilmeyen diğer eserleri hakkında bilgiler de verilmiştir. Böylece klasik edebiyat sahasında ürünler vermiş bir şairin yaşamı ve eserlerini ortaya koymak ve alanın araştırmacılarının istifadesine sunmak amaçlanmıştır.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"49 5","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-25","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139158564","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
İslâm dünyasının her köşesinde ve tarihin farklı dönemlerinde Hz. Peygamber adına çeşitli naatlar yazılmıştır. Bu naatlar arasında en çok tanınan, üzerine nazireler ve şerhler yazılan ve bütün İslâm coğrafyasına yayılan manzumelerden biri de Kasîde-i Bürde’dir. Esasında birbirinden tamamen farklı iki Kasîde-i Bürde vardır. İlkini Hz. Peygamber’in hayatta olduğu dönemde Ka˘b bin Züheyr (ö. 24/645 ?) yazmış ve Resûlullah’a okumuştur. Diğerini ise XIII. asırda Mısırlı Muhammed el-Bûsîrî (ö. 696/1296 ?) yazmış ve rivayete göre o da rüyasında Hz. Peygamber’e okumuştur. el-Bûsîrî’nin eserinin adı her ne kadar el-Kevâkibü’ddürriye fî medhi hayri’l-beriyye olsa da halk arasında Ka˘b bin Züheyr’in eseri gibi Kasîdetü’l-bürde veya Kasîde-i Bürde olarak tanınmıştır. el-Bûsîrî’nin eseri, yazıldıktan sonra hızlıca yayılmaya başlamış, hatta şâir daha hayattayken bu şiiri üzerine iki şerh yazılmıştır. Sonraki dönemlerde bu şiire İslâm âleminin elsine-i selâsesinin diğer iki parçası olan Farsça ve Türkçe şerhler ve tercümeler de yazılmaya başlamıştır. Muhammed Bûsîrî’nin şiirine şerh ve tercüme yazmak İslâm dünyasında âdeta bir gelenek hâline gelmiş, bu gelenek günümüze kadar devam etmiştir. Son yıllarda Kasîde-i Bürde Tebriz’de “Düzgün” mahlasıyla Türkçe şiirler yazan Hüseyin Muhammedzâde-i Sadîk tarafından Azerbaycan Türkçesine tercüme edilmiştir. Bu çalışmada öncelikle Hüseyin Muhammedzâde-i Sadîk’ın hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiştir. Akabinde Sadîk’ın Türkçe Bürde tercümesi, bazı tespitlerle ve açıklamalarla birlikte sunulmuştur.
{"title":"ÇAĞDAŞ AZERBAYCAN TÜRKÇESİYLE YAZILMIŞ BİR KASÎDE-İ BÜRDE TERCÜMESİ","authors":"Milad Salmani","doi":"10.24058/tki.2023.499","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2023.499","url":null,"abstract":"İslâm dünyasının her köşesinde ve tarihin farklı dönemlerinde Hz. Peygamber adına çeşitli naatlar yazılmıştır. Bu naatlar arasında en çok tanınan, üzerine nazireler ve şerhler yazılan ve bütün İslâm coğrafyasına yayılan manzumelerden biri de Kasîde-i Bürde’dir. Esasında birbirinden tamamen farklı iki Kasîde-i Bürde vardır. İlkini Hz. Peygamber’in hayatta olduğu dönemde Ka˘b bin Züheyr (ö. 24/645 ?) yazmış ve Resûlullah’a okumuştur. Diğerini ise XIII. asırda Mısırlı Muhammed el-Bûsîrî (ö. 696/1296 ?) yazmış ve rivayete göre o da rüyasında Hz. Peygamber’e okumuştur. el-Bûsîrî’nin eserinin adı her ne kadar el-Kevâkibü’ddürriye fî medhi hayri’l-beriyye olsa da halk arasında Ka˘b bin Züheyr’in eseri gibi Kasîdetü’l-bürde veya Kasîde-i Bürde olarak tanınmıştır. el-Bûsîrî’nin eseri, yazıldıktan sonra hızlıca yayılmaya başlamış, hatta şâir daha hayattayken bu şiiri üzerine iki şerh yazılmıştır. Sonraki dönemlerde bu şiire İslâm âleminin elsine-i selâsesinin diğer iki parçası olan Farsça ve Türkçe şerhler ve tercümeler de yazılmaya başlamıştır. Muhammed Bûsîrî’nin şiirine şerh ve tercüme yazmak İslâm dünyasında âdeta bir gelenek hâline gelmiş, bu gelenek günümüze kadar devam etmiştir. Son yıllarda Kasîde-i Bürde Tebriz’de “Düzgün” mahlasıyla Türkçe şiirler yazan Hüseyin Muhammedzâde-i Sadîk tarafından Azerbaycan Türkçesine tercüme edilmiştir. Bu çalışmada öncelikle Hüseyin Muhammedzâde-i Sadîk’ın hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiştir. Akabinde Sadîk’ın Türkçe Bürde tercümesi, bazı tespitlerle ve açıklamalarla birlikte sunulmuştur.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"56 2","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139161335","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Türk halk masallarını tespit için yapılan saha derleme çalışmaları ve bu derleme çalışmalarından elde edilen masallar, on yıllardır arşivlenerek Türk masal külliyatını oluşturmuştur. Saha derlemesi yöntemi, halk edebiyatı ürünlerinin tespiti için sıklıkla kullanılan bir yöntem olsa da yalnızca sözlü kültür geleneği içerisinde bulunan masalların tespiti için kullanılmaktadır. Sözlü gelenek içerisinde hâlen yaşayan veya gelenek içerisinde takibi yapılamayan pek çok yazılı masal bulunmaktadır. Gerek Anadolu sahası gerek Anadolu sahası dışındaki yazılı masal geleneği, en az sözlü kültür içerisinde yaşayan masal geleneği kadar bir toplumun masal tabakasını oluşturan temel unsurlardan birisidir. Yazılı masal geleneğinin derleme masallar dışında da tespit edilebileceği bir saha olan yazma eserler içerisinde, masal türünün içerik ve şekil açısından değişimleri de yorumlanabilmektedir. Bu açıdan yazma eserler içerisindeki masal türüne uygunluk gösteren anlatılar; masalın ilk şekli olan urformun bulunması ya da varyant-versiyon araştırmalarında çeşitlilik yaratacak metinlerin tespiti açısından önem arz eden bir konudur. Yazılı masal geleneğini oluşturan bu masallar pek çok yazma eserin içerisinde bulunmakta ve araştırmacılar tarafından tespit edilmeyi beklemektedir. İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Kütüphanesi Şevket Rado Yazmalarına SR_000114_05 demirbaş numarasıyla kayıtlı yazma eser içerisinde bulunan Hikâyet-i İbrâhîm Şâh anlatısı da halk masallarına belli noktalardan uygunluk göstermektedir. Bu makalede, yazılı masal geleneğine ait bir masal olduğu düşünülen Hikâyet-i İbrâhîm Şâh anlatısının transkripsiyonlu metni ekseninde; halk hikâyesi, meddah hikâyesi ve masal bütününde değerlendirmek ve ayırt edici özelliklerini ortaya koymak, Hikâyet-i İbrâhîm Şâh’ın masal olup olmadığına dair tespitlerin tartışmasını yapmak amaçlanmıştır. Bu tartışmanın sonucunda anlatı, hem transkripsiyonlu metin hem de orijinal metin olarak bilim dünyasına tanıtılmıştır.
{"title":"YAZMA ESER KAYNAKLI HALK ANLATILARINDA MASAL TÜRÜ TESPİTİ: “HİKÂYET-İ İBRÂHÎM ŞÂH”","authors":"Eren Odaman","doi":"10.24058/tki.2023.500","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2023.500","url":null,"abstract":"Türk halk masallarını tespit için yapılan saha derleme çalışmaları ve bu derleme çalışmalarından elde edilen masallar, on yıllardır arşivlenerek Türk masal külliyatını oluşturmuştur. Saha derlemesi yöntemi, halk edebiyatı ürünlerinin tespiti için sıklıkla kullanılan bir yöntem olsa da yalnızca sözlü kültür geleneği içerisinde bulunan masalların tespiti için kullanılmaktadır. Sözlü gelenek içerisinde hâlen yaşayan veya gelenek içerisinde takibi yapılamayan pek çok yazılı masal bulunmaktadır. Gerek Anadolu sahası gerek Anadolu sahası dışındaki yazılı masal geleneği, en az sözlü kültür içerisinde yaşayan masal geleneği kadar bir toplumun masal tabakasını oluşturan temel unsurlardan birisidir. Yazılı masal geleneğinin derleme masallar dışında da tespit edilebileceği bir saha olan yazma eserler içerisinde, masal türünün içerik ve şekil açısından değişimleri de yorumlanabilmektedir. Bu açıdan yazma eserler içerisindeki masal türüne uygunluk gösteren anlatılar; masalın ilk şekli olan urformun bulunması ya da varyant-versiyon araştırmalarında çeşitlilik yaratacak metinlerin tespiti açısından önem arz eden bir konudur. Yazılı masal geleneğini oluşturan bu masallar pek çok yazma eserin içerisinde bulunmakta ve araştırmacılar tarafından tespit edilmeyi beklemektedir. İstanbul Araştırmaları Enstitüsü Kütüphanesi Şevket Rado Yazmalarına SR_000114_05 demirbaş numarasıyla kayıtlı yazma eser içerisinde bulunan Hikâyet-i İbrâhîm Şâh anlatısı da halk masallarına belli noktalardan uygunluk göstermektedir. Bu makalede, yazılı masal geleneğine ait bir masal olduğu düşünülen Hikâyet-i İbrâhîm Şâh anlatısının transkripsiyonlu metni ekseninde; halk hikâyesi, meddah hikâyesi ve masal bütününde değerlendirmek ve ayırt edici özelliklerini ortaya koymak, Hikâyet-i İbrâhîm Şâh’ın masal olup olmadığına dair tespitlerin tartışmasını yapmak amaçlanmıştır. Bu tartışmanın sonucunda anlatı, hem transkripsiyonlu metin hem de orijinal metin olarak bilim dünyasına tanıtılmıştır.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"161 s1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-12-23","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"139163147","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bu makale, Osmanlı’da kimsesizlerin nasıl defnedildiklerine odaklanmaktadır. Dönem olarak XVIII. yüzyıl, mekân olarak ise Üsküdar seçilmiştir. Araştırmanın temel kaynağını Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi’nde yer alan belge ve defter serileri ile kadı sicilleri teşkil etmektedir. Konuyla doğrudan ilgisinden dolayı öncelikle kimsesiz mallarının tasarruf hakkına sahip olan beytülmâl birimlerinin mahiyeti incelenmiştir. Ardından çalışmanın mekânsal kapsamını oluşturan Üsküdar’a ait beytülmâl gelirlerinin hangi kurum ve kişiler tarafından tasarruf edildiği tespit edilmiştir. Üsküdar’da beytülmâl gelirlerine ait sınırların belirlenmesinin ardından bu hudutlar dahilinde kimsesiz definlerinin nasıl icra edildiği konusu üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede; Üsküdar’ın yalnız olarak vefat eden insanları kimlerdi? Kimsesizler öldüklerinde bunların cenazelerine kimler sahip çıkıyordu? Yılda ortalama kaç kimsesiz vefat ediyordu? Bu insanların cenaze masrafları nasıl finanse ediliyor ve kimler eliyle defnediliyorlardı? sorularına cevap aranmıştır. Tespit edilebilen ölüm sayıları, vefat yerleri ve defin masraflarına ilişkin istatistik veriler de çıkarılmıştır. Ayrıca göç ve salgın hastalıklar ile ölüm oranları arasındaki ilişkiler de tespit edilmeye çalışılmıştır.
{"title":"OSMANLI DA KİMSESİZ DEFİNLERİ: XVIII. YÜZYILDA ÜSKÜDAR ÖRNEĞİ","authors":"Engin Çeti̇n","doi":"10.24058/tki.2023.474","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2023.474","url":null,"abstract":"Bu makale, Osmanlı’da kimsesizlerin nasıl defnedildiklerine\u0000odaklanmaktadır. Dönem olarak XVIII. yüzyıl, mekân olarak ise Üsküdar\u0000seçilmiştir. Araştırmanın temel kaynağını Cumhurbaşkanlığı Devlet\u0000Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi’nde yer alan belge ve defter serileri ile\u0000kadı sicilleri teşkil etmektedir. Konuyla doğrudan ilgisinden dolayı öncelikle\u0000kimsesiz mallarının tasarruf hakkına sahip olan beytülmâl birimlerinin\u0000mahiyeti incelenmiştir. Ardından çalışmanın mekânsal kapsamını oluşturan\u0000Üsküdar’a ait beytülmâl gelirlerinin hangi kurum ve kişiler tarafından\u0000tasarruf edildiği tespit edilmiştir. Üsküdar’da beytülmâl gelirlerine ait\u0000sınırların belirlenmesinin ardından bu hudutlar dahilinde kimsesiz\u0000definlerinin nasıl icra edildiği konusu üzerinde durulmuştur. Bu çerçevede;\u0000Üsküdar’ın yalnız olarak vefat eden insanları kimlerdi? Kimsesizler\u0000öldüklerinde bunların cenazelerine kimler sahip çıkıyordu? Yılda ortalama\u0000kaç kimsesiz vefat ediyordu? Bu insanların cenaze masrafları nasıl finanse\u0000ediliyor ve kimler eliyle defnediliyorlardı? sorularına cevap aranmıştır. Tespit\u0000edilebilen ölüm sayıları, vefat yerleri ve defin masraflarına ilişkin istatistik\u0000veriler de çıkarılmıştır. Ayrıca göç ve salgın hastalıklar ile ölüm oranları\u0000arasındaki ilişkiler de tespit edilmeye çalışılmıştır.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"21 12 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-07-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"125777516","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}