Yabancı sikkeler Osmanlı ekonomisi ve mali sisteminde çok önemli bir yere sahip olmasının yanı sıra Darbhâne-i Âmire’nin en önemli kıymetli maden kaynaklarından birisiydi. Bu nedenle darphane defterlerine yabancı sikkelerle ilgili çok önemli bilgiler yansımıştı. Söz konusu defterler, para basılırken kullanılan kıymetli madenin ne kadarının yabancı sikkelerden elde edildiği, bunların hangi sikkeler olduğu, nerelerden ve nasıl temin edildiği, Darphane’ye yabancı sikke girişinin artış ve azalış seyri gibi hususlarda dikkat çekici veriler barındırmaktadır. 1766 – 1802 yılları arasına ışık tutan bir grup darphane defterine dayanan bu araştırma, yabancı sikkelerin Osmanlı piyasasındaki ve Darphane’nin para emisyonundaki yerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ulaşılan sonuçlara göre Darphane söz konusu dönemde 3.091 tonun üzerinde gümüşü sikkeye çevirmiş, bunun yaklaşık %30 kadarını yabancı sikkeleri eriterek elde etmiştir. Darphane’ye giren yabancı sikkelerin içinde özellikle üçünün (İspanyol sikkesi riyal, solye ve Avusturya sikkesi maryaş) hususi bir yeri vardı. Bu sikkelerin bir kısmı tüccarlar tarafından Darphane’ye satılmak üzere Osmanlı topraklarına getiriliyordu. Ancak piyasada da bol miktarda tedavül ettiklerini ve kullanıldıklarını gösteren kanıtlar belgelere yansımıştı.
{"title":"DARPHANE DEFTERLERI IŞIĞINDA OSMANLI PİYASASINDA YABANCI SİKKELER (1766 – 1802)","authors":"Ö. Bölükbaşı","doi":"10.24058/tki.2022.458","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2022.458","url":null,"abstract":"Yabancı sikkeler Osmanlı ekonomisi ve mali sisteminde çok önemli bir yere sahip olmasının yanı sıra Darbhâne-i Âmire’nin en önemli kıymetli maden kaynaklarından birisiydi. Bu nedenle darphane defterlerine yabancı sikkelerle ilgili çok önemli bilgiler yansımıştı. Söz konusu defterler, para basılırken kullanılan kıymetli madenin ne kadarının yabancı sikkelerden elde edildiği, bunların hangi sikkeler olduğu, nerelerden ve nasıl temin edildiği, Darphane’ye yabancı sikke girişinin artış ve azalış seyri gibi hususlarda dikkat çekici veriler barındırmaktadır. 1766 – 1802 yılları arasına ışık tutan bir grup darphane defterine dayanan bu araştırma, yabancı sikkelerin Osmanlı piyasasındaki ve Darphane’nin para emisyonundaki yerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Ulaşılan sonuçlara göre Darphane söz konusu dönemde 3.091 tonun üzerinde gümüşü sikkeye çevirmiş, bunun yaklaşık %30 kadarını yabancı sikkeleri eriterek elde etmiştir. Darphane’ye giren yabancı sikkelerin içinde özellikle üçünün (İspanyol sikkesi riyal, solye ve Avusturya sikkesi maryaş) hususi bir yeri vardı. Bu sikkelerin bir kısmı tüccarlar tarafından Darphane’ye satılmak üzere Osmanlı topraklarına getiriliyordu. Ancak piyasada da bol miktarda tedavül ettiklerini ve kullanıldıklarını gösteren kanıtlar belgelere yansımıştı.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"17 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-07-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"115132609","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Bugünlerde restorasyonu süren Rumeli Hisarı’nın tarihindeki en büyük restorasyon projesi 1950’li yıllarda hayata geçirilmiştir. İstanbul’un fethiyle özdeşleşen bu tarihi yapının onarımı, 1940’lı yıllardan itibaren gündemde olsa da restore hazırlıkları ancak 1953 yılında başlamıştır. İstanbul’un fethinin 500. yıldönümünün kutlanacağı 1953 yılı için hazırlanan planlar, gerek II. Dünya Savaşı’nın tesiri, gerekse imar planındaki öncelikler dolayısıyla hayata geçirilememiştir. Türkiye’de 1950 yılında gerçekleşen iktidar değişikliğinden sonra, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın, Rumeli Hisarı’nın restorasyonuna ayrı bir ilgi gösterdiği bilinmektedir. 1953-1958 yılları arasında süren restorasyondan sonra, Rumeli Hisarı 505. Fetih yıldönümünde yeni bir düzenleme ile ziyarete açılmıştır. Bu düzenlemelerle Hisar içinde bir Fatih Müzesi oluşturulmuş ve muhtelif müzelerden bu döneme ışık tutacak eserler getirilerek burada sergilenmiştir. Fatih Sultan Mehmet dönemine ait eserlerin ön plana çıkarıldığı bu yeni teşhirle Rumeli Hisarı’nın önemli bir turistik merkez haline geleceği düşünülmüştür. Celal Bayar Vakfı Arşivi’nde bulunan Rumeli Hisarı Dosyası restorasyonun detaylı şekilde planlandığını göstermektedir. Basına yansıyan örneklerse Cumhurbaşkanı Bayar’ın ilgisinin göstergesi niteliğindedir. Bu çalışmada Bayar’ın özel arşivinde yer alan dosyanın etrafında, Rumeli Hisarı’nın 1953-1958 yıllarına yayılan restorasyonunun kapsamı ve hazırlık süreci değerlendirilmektedir. Söz konusu dosya diğer bazı arşiv evrakı, basın kaynakları ve ikincil kaynaklarla zenginleştirilmiştir.
{"title":"CELAL BAYAR IN ÖZEL ARŞİVİNDEN RUMELİ HİSARI NIN 1953-1958 RESTORASYONU","authors":"Hülya Utkuluer","doi":"10.24058/tki.2022.456","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2022.456","url":null,"abstract":"Bugünlerde restorasyonu süren Rumeli Hisarı’nın tarihindeki en büyük restorasyon projesi 1950’li yıllarda hayata geçirilmiştir. İstanbul’un fethiyle özdeşleşen bu tarihi yapının onarımı, 1940’lı yıllardan itibaren gündemde olsa da restore hazırlıkları ancak 1953 yılında başlamıştır. İstanbul’un fethinin 500. yıldönümünün kutlanacağı 1953 yılı için hazırlanan planlar, gerek II. Dünya Savaşı’nın tesiri, gerekse imar planındaki öncelikler dolayısıyla hayata geçirilememiştir. Türkiye’de 1950 yılında gerçekleşen iktidar değişikliğinden sonra, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın, Rumeli Hisarı’nın restorasyonuna ayrı bir ilgi gösterdiği bilinmektedir. 1953-1958 yılları arasında süren restorasyondan sonra, Rumeli Hisarı 505. Fetih yıldönümünde yeni bir düzenleme ile ziyarete açılmıştır. Bu düzenlemelerle Hisar içinde bir Fatih Müzesi oluşturulmuş ve muhtelif müzelerden bu döneme ışık tutacak eserler getirilerek burada sergilenmiştir. Fatih Sultan Mehmet dönemine ait eserlerin ön plana çıkarıldığı bu yeni teşhirle Rumeli Hisarı’nın önemli bir turistik merkez haline geleceği düşünülmüştür. Celal Bayar Vakfı Arşivi’nde bulunan Rumeli Hisarı Dosyası restorasyonun detaylı şekilde planlandığını göstermektedir. Basına yansıyan örneklerse Cumhurbaşkanı Bayar’ın ilgisinin göstergesi niteliğindedir. Bu çalışmada Bayar’ın özel arşivinde yer alan dosyanın etrafında, Rumeli Hisarı’nın 1953-1958 yıllarına yayılan restorasyonunun kapsamı ve hazırlık süreci değerlendirilmektedir. Söz konusu dosya diğer bazı arşiv evrakı, basın kaynakları ve ikincil kaynaklarla zenginleştirilmiştir.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"79 4 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-07-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"131175925","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Yazma eser kütüphanelerinde silsilenâme türünde pek çok eser bulunmaktadır. Bunlardan biri Acemzâde Mustafa Cemâlî’nin Silsilenâme-i Mevleviyye adlı eseridir. Mustafa Cemâlî, Üsküp Acemzâde Tekkesi Şeyhi Hasan b. Mustafa esSinânî’nin oğludur. Mevlevîlik tarikatına mensuptur. Üsküp Acemzâde Zaviyesi dervişlerindendir. Silsile-i Mevleviyye’de yer alan manzumelerden Cemâlî mahlasıyla şiirler yazdığı anlaşılmaktadır. Ancak Acemzâde Cemâlî’nin şairlik yeteneği kısıtlıdır. Silsile-i Mevleviyye’nin yazımı 7 Şa‘bân 1309 (7 Mart 1892) tarihinde tamamlanmıştır. Mevlevîlik tarikatının Hz. Muhammed’den Mevlâna Celaleddin-i Rûmî’ye kadarki şeyh silsilesini ve Hasan-ı Basrî’den Şems-i Tebrizî’ye kadarki önderlerinin yaşam bilgilerini sunmak maksadıyla yazılmıştır. Tasavvufî bilgilerle karışık silsilenâme türündedir. On beş biyografi ihtiva etmektedir. Biyografilerde şahsın künyesi, ailesi, eğitim durumu, tarikata giriş hikâyesi, şeyhi, vefat tarihi ve menkıbeleri hakkında bilgi verilmiştir. En hacimli biyografi Mevlâna Celaleddin-i Rûmî’ye aittir. Biyografik bilgilerin yanı sıra ilim ve hilafet çeşitleri, nûr-ı Muhammedî, ahz, velayet, nübüvvet, ilahî aşk vb. tasavvufî konular hakkında malumat da içermektedir. Bu malumat çok sayıda âyet, hadis, kelam-ı kibar ve manzumelerle süslenerek sunulmuştur. Dili ağır, üslubu sadedir. Dilini ağır kılan unsur tasavvufî kavram ve terimlerin çokluğudur. Seci ve edebî sanatların yokluğu, cümlelerin kısalığı üslubunu sade kılmıştır. Bu makalede Acemzâde Mustafa Cemâlî’nin hayatı ve edebi kişiliği hakkında bilgi verilmiş, Silsilenâme-i Mevleviyye adlı eseri tanıtılmış, Silsilenâme-i Mevleviyye’nin çeviri yazılı metni ilim âlemiyle paylaşılmıştır.
在手稿图书馆中,有许多 Silsilenâme 体裁的作品。其中之一是 Acemzâde Mustafa Cemâlî 的《Silsilenâme-i Mevleviyye》。Mustafa Cemâlî 是斯科普里 Acemzâde Tekke 酋长 Hasan b. Mustafa esSinânî 的儿子。他属于梅夫列维教派。他是斯科普里 Acemzâde Zaviyesi 的苦行僧之一。从《Silsile-i Mevleviyye》中的诗歌中可以了解到,他用 Cemâlî 这个笔名写诗。然而,Acemzâde Cemâlî 的诗歌才华有限。Silsile-i Mevleviyye》的写作完成于 1309 年斋月 7 日(1892 年 3 月 7 日)。该书旨在介绍从先知穆罕默德到麦夫拉纳-贾拉鲁丁-伊-鲁米(Mevlana Jalaluddin-i Rûmî)的麦夫列维教派酋长世系,以及从哈桑-伊-巴斯里(Hasan-ı Basrî)到沙姆斯-伊-塔布里兹(Shams-i Tabrizî)的领袖生平。该书的体裁是混合苏菲信息的西尔西莱纳姆(silsililenâme)。书中包含 15 篇传记。传记中介绍了人物的姓名、家庭、教育状况、入教故事、酋长、逝世日期和传说。梅夫拉纳-塞拉莱丁-伊-鲁米的传记内容最为丰富。除了传记信息外,它还包含有关苏菲的主题信息,如知识和哈里发的类型、努尔-伊-穆罕默德(nûr-ı Muhammedî)、阿赫兹(ahz)、威拉亚特(wilayat)、预言、神爱等。这些信息通过许多诗句、圣训、格言和诗歌来呈现。该书语言厚重,风格朴实。使语言变得沉重的是大量的苏菲概念和术语。没有苏菲和文学艺术,句子简短,使其风格简洁。本文介绍了艾斯姆扎德-穆斯塔法-切马利 (Acemzâde Mustafa Cemâlî) 的生平和文学个性,介绍了他的作品《锡尔西勒纳姆-伊-梅夫列维叶》,并与学术界分享了《锡尔西勒纳姆-伊-梅夫列维叶》的译文。
{"title":"ACEMZÂDE MUSTAFA CEMÂLÎ VE SİLSİLENÂME-İ MEVLEVİYYE Sİ","authors":"Suat Donuk","doi":"10.24058/tki.2022.450","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2022.450","url":null,"abstract":"Yazma eser kütüphanelerinde silsilenâme türünde pek çok eser bulunmaktadır. Bunlardan biri Acemzâde Mustafa Cemâlî’nin Silsilenâme-i Mevleviyye adlı eseridir. Mustafa Cemâlî, Üsküp Acemzâde Tekkesi Şeyhi Hasan b. Mustafa esSinânî’nin oğludur. Mevlevîlik tarikatına mensuptur. Üsküp Acemzâde Zaviyesi dervişlerindendir. Silsile-i Mevleviyye’de yer alan manzumelerden Cemâlî mahlasıyla şiirler yazdığı anlaşılmaktadır. Ancak Acemzâde Cemâlî’nin şairlik yeteneği kısıtlıdır. Silsile-i Mevleviyye’nin yazımı 7 Şa‘bân 1309 (7 Mart 1892) tarihinde tamamlanmıştır. Mevlevîlik tarikatının Hz. Muhammed’den Mevlâna Celaleddin-i Rûmî’ye kadarki şeyh silsilesini ve Hasan-ı Basrî’den Şems-i Tebrizî’ye kadarki önderlerinin yaşam bilgilerini sunmak maksadıyla yazılmıştır. Tasavvufî bilgilerle karışık silsilenâme türündedir. On beş biyografi ihtiva etmektedir. Biyografilerde şahsın künyesi, ailesi, eğitim durumu, tarikata giriş hikâyesi, şeyhi, vefat tarihi ve menkıbeleri hakkında bilgi verilmiştir. En hacimli biyografi Mevlâna Celaleddin-i Rûmî’ye aittir. Biyografik bilgilerin yanı sıra ilim ve hilafet çeşitleri, nûr-ı Muhammedî, ahz, velayet, nübüvvet, ilahî aşk vb. tasavvufî konular hakkında malumat da içermektedir. Bu malumat çok sayıda âyet, hadis, kelam-ı kibar ve manzumelerle süslenerek sunulmuştur. Dili ağır, üslubu sadedir. Dilini ağır kılan unsur tasavvufî kavram ve terimlerin çokluğudur. Seci ve edebî sanatların yokluğu, cümlelerin kısalığı üslubunu sade kılmıştır. Bu makalede Acemzâde Mustafa Cemâlî’nin hayatı ve edebi kişiliği hakkında bilgi verilmiş, Silsilenâme-i Mevleviyye adlı eseri tanıtılmış, Silsilenâme-i Mevleviyye’nin çeviri yazılı metni ilim âlemiyle paylaşılmıştır.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"1 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-07-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"126285928","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Çoğunluğunu âlim şairlerin oluşturduğu Osmanlı şiir geleneği, bu özelliğini başından sonuna değin önemli temsilciler aracılığıyla sürdürmüştür. Bu geleneğe çeşitli tarz ve türlerde katkıda bulunan şahsiyetlerden biri de 18. yüzyıl İstanbulu’nun seçkin ulema ailelerinden birine mensup olan Mehmed Fâiz Efendi’dir (ö. 1208/1794). İlim, şiir, hüsn-i hat gibi farklı yönleri bulunan Fâiz Efendi; Üsküdar, Edirne, Medine ve İstanbul gibi merkezî kadılıklarda bulunmuş, ömrünün son demlerinde ise kadılık vazifesiyle birlikte nakîbüleşraf olarak da görev almıştır. Özellikle de bu son kademe, onun mevkii ve protokoldeki yerinden başka seyyidliğinin de açık bir göstergesi durumundadır. Şiirlerinde Fâiz mahlasını kullanan şairin Türkçe bir divanı olduğu tezkirelerde bildiriliyorsa da bahsedilen divan bugün elimizde değildir. Bununla birlikte İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi TY3710 numarada kendisine ait bir şiir mecmuası kayıtlı bulunmaktadır. Fâiz Efendi’nin bizzat kendi yazdığı şiirlerle birlikte birinci sınıf şairlere ait başka manzumeleri de içeren bu mecmua, onun şairliği ve edebî şahsiyeti hakkında bir fikir edinmeye yeterli gelecek tür ve sayıda şiire sahiptir. Mecmua içerisinde Fâiz Efendi’ye ait Türkçe şiirler; 121 beyitlik bir mi‘râciyye, padişah ve sair devlet büyüklerine hitaben cülus, bayram, doğum, tayin gibi çeşitli münasebetlerle yazılmış tebriknâmeler ile Bâkî, Şeyhülislâm Yahyâ, Nef‘î, Koca Râgıb Paşa, Salâhî, Sâlim gibi Osmanlı şiirinin büyük üstadlarına ait gazellere yazdığı nazirelerden oluşmaktadır. Bu çalışmada Fâiz Efendi’nin hâl tercümesi, edebî şahsiyeti ve adı geçen mecmuada yer alan Türkçe şiirlerine yer verilmiştir.
{"title":"NAKÎBÜLEŞRAF MEHMED FÂİZ EFENDİ NİN TÜRKÇE ŞİİRLERİ: Mİ‘RÂCİYYE, TEBRİKNÂME VE NAZİRELER","authors":"Ömer Said Güler","doi":"10.24058/tki.2022.446","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2022.446","url":null,"abstract":"Çoğunluğunu âlim şairlerin oluşturduğu Osmanlı şiir geleneği, bu özelliğini başından sonuna değin önemli temsilciler aracılığıyla sürdürmüştür. Bu geleneğe çeşitli tarz ve türlerde katkıda bulunan şahsiyetlerden biri de 18. yüzyıl İstanbulu’nun seçkin ulema ailelerinden birine mensup olan Mehmed Fâiz Efendi’dir (ö. 1208/1794). İlim, şiir, hüsn-i hat gibi farklı yönleri bulunan Fâiz Efendi; Üsküdar, Edirne, Medine ve İstanbul gibi merkezî kadılıklarda bulunmuş, ömrünün son demlerinde ise kadılık vazifesiyle birlikte nakîbüleşraf olarak da görev almıştır. Özellikle de bu son kademe, onun mevkii ve protokoldeki yerinden başka seyyidliğinin de açık bir göstergesi durumundadır. Şiirlerinde Fâiz mahlasını kullanan şairin Türkçe bir divanı olduğu tezkirelerde bildiriliyorsa da bahsedilen divan bugün elimizde değildir. Bununla birlikte İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi TY3710 numarada kendisine ait bir şiir mecmuası kayıtlı bulunmaktadır. Fâiz Efendi’nin bizzat kendi yazdığı şiirlerle birlikte birinci sınıf şairlere ait başka manzumeleri de içeren bu mecmua, onun şairliği ve edebî şahsiyeti hakkında bir fikir edinmeye yeterli gelecek tür ve sayıda şiire sahiptir. Mecmua içerisinde Fâiz Efendi’ye ait Türkçe şiirler; 121 beyitlik bir mi‘râciyye, padişah ve sair devlet büyüklerine hitaben cülus, bayram, doğum, tayin gibi çeşitli münasebetlerle yazılmış tebriknâmeler ile Bâkî, Şeyhülislâm Yahyâ, Nef‘î, Koca Râgıb Paşa, Salâhî, Sâlim gibi Osmanlı şiirinin büyük üstadlarına ait gazellere yazdığı nazirelerden oluşmaktadır. Bu çalışmada Fâiz Efendi’nin hâl tercümesi, edebî şahsiyeti ve adı geçen mecmuada yer alan Türkçe şiirlerine yer verilmiştir.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"53 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-07-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122192367","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Edebî eserler toplum hayatının her yönüne doğrudan veya dolaylı olarak temas ettikleri kadar coğrafya ve mekânları da konu edinmeleri bakımından şehir tarihleri için de önemli birer vesika değerindedirler. Bunlar dikkate alınmadan yazılan tarihler kuru ve ruhsuz kalacağı gibi tarihlere kaynaklık eden resmî kayıtlar ve arşiv belgeleri de toplumun ruh dünyasını sergileme açısından çoğu zaman yetersiz kalırlar. Eski edebiyat eserleri ağırlıklı olarak hayal ürünü ve duygu yüklü metinler olmakla beraber bunların her biri perde gerisinden hayatın gerçek yüzünü, o devir insanının ruh dünyasını bugüne yansıtan, bazen de eşyayı en ince detayına kadar sergileyen belgelerdir. Bunlar sadece tarihçiler için değil sanat tarihçileri için de aydınlatıcı birer vesika değerindedirler. Bir yapının kaybolan kitabesinin orijinal metni bir dîvânın tozlu yaprakları arasından çıkabileceği gibi, bu yazıda örnekleri görüleceği üzere kaybolmuş yapılar hakkında yürütülen hüküm ve tahminler de dîvânlardan sarfınazar edildiğinde bazen çok isabetsiz ve anakronik kalabilmektedir. Evliyâ Çelebi ve Eremya Çelebi’nin izlerini edebî metinler ışığında takip ederek kaleme alınan bu yazı dizisi manzum metinlerin Kâğıthane, Haliç, Galata, Üsküdar ve Boğaziçi coğrafyasına ait bir kesitini oluşturmaktadır. Birinci bölümü Galata ve Üsküdar’dan başlayıp kaba hatlarıyla Boğaz sahili boyunca Anadolu ve Rumeli hisarlarında biten bu makalenin ikinci bölümü Sarıyer’den Tophane’ye kadar sahil şeridi ve ardından da Eyüp, Sütlüce, Kasımpaşa ve Kağıthane sahilleriyle Sâdâbâd’a uzanarak buralarda inşa edilen köşk ve kasırların izlerini sürecektir. Özellikle Beşiktaş ve Tophane’de tarihin acımasız yıkımına uğrayan eserlerin bugüne fotoğrafları dahi kalmamış hatıraları dîvânlarda yaşamaktadır. Bilhassa Ortaköy ve Beşiktaş’taki mimarî eserlerin sadece manzum kitabeleri dahi müstakil bir kitap oluşturacak hacimdedir. Bunlar arasında Tophane’deki Gerdûne-keşân Kışlası gibi dev yapılar dahi bugün artık tamamen unutulmasına rağmen bunların iz ve hatıraları manzum metinlerde yaşamaktadır.
{"title":"MANZUM METİNLER IŞIĞINDA GALATA, ÜSKÜDAR VE BOĞAZİÇİ SAHİLLERİ-I","authors":"A. Şentürk","doi":"10.24058/tki.2022.452","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2022.452","url":null,"abstract":"Edebî eserler toplum hayatının her yönüne doğrudan veya dolaylı olarak temas ettikleri kadar coğrafya ve mekânları da konu edinmeleri bakımından şehir tarihleri için de önemli birer vesika değerindedirler. Bunlar dikkate alınmadan yazılan tarihler kuru ve ruhsuz kalacağı gibi tarihlere kaynaklık eden resmî kayıtlar ve arşiv belgeleri de toplumun ruh dünyasını sergileme açısından çoğu zaman yetersiz kalırlar. Eski edebiyat eserleri ağırlıklı olarak hayal ürünü ve duygu yüklü metinler olmakla beraber bunların her biri perde gerisinden hayatın gerçek yüzünü, o devir insanının ruh dünyasını bugüne yansıtan, bazen de eşyayı en ince detayına kadar sergileyen belgelerdir. Bunlar sadece tarihçiler için değil sanat tarihçileri için de aydınlatıcı birer vesika değerindedirler. Bir yapının kaybolan kitabesinin orijinal metni bir dîvânın tozlu yaprakları arasından çıkabileceği gibi, bu yazıda örnekleri görüleceği üzere kaybolmuş yapılar hakkında yürütülen hüküm ve tahminler de dîvânlardan sarfınazar edildiğinde bazen çok isabetsiz ve anakronik kalabilmektedir. Evliyâ Çelebi ve Eremya Çelebi’nin izlerini edebî metinler ışığında takip ederek kaleme alınan bu yazı dizisi manzum metinlerin Kâğıthane, Haliç, Galata, Üsküdar ve Boğaziçi coğrafyasına ait bir kesitini oluşturmaktadır. Birinci bölümü Galata ve Üsküdar’dan başlayıp kaba hatlarıyla Boğaz sahili boyunca Anadolu ve Rumeli hisarlarında biten bu makalenin ikinci bölümü Sarıyer’den Tophane’ye kadar sahil şeridi ve ardından da Eyüp, Sütlüce, Kasımpaşa ve Kağıthane sahilleriyle Sâdâbâd’a uzanarak buralarda inşa edilen köşk ve kasırların izlerini sürecektir. Özellikle Beşiktaş ve Tophane’de tarihin acımasız yıkımına uğrayan eserlerin bugüne fotoğrafları dahi kalmamış hatıraları dîvânlarda yaşamaktadır. Bilhassa Ortaköy ve Beşiktaş’taki mimarî eserlerin sadece manzum kitabeleri dahi müstakil bir kitap oluşturacak hacimdedir. Bunlar arasında Tophane’deki Gerdûne-keşân Kışlası gibi dev yapılar dahi bugün artık tamamen unutulmasına rağmen bunların iz ve hatıraları manzum metinlerde yaşamaktadır.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"11 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-07-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"117179725","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (ö. 672/1273) Türk tasavvuf edebiyatına yön veren büyük bir değerdir. Telif ettiği eserlerinin etkisi, çağları aşarak günümüze ulaşmıştır. Mevlânâ ve Mevlevîliğe dair bugüne kadar birçok eser yazılmıştır. Bunlara kaynak teşkil eden eserlerden biri olan Menâkıbü’l-Ârifîn, tarikat geleneği içerisinde yetişen Ahmed Eflâkî (ö. 761/1360) tarafından Farsça kaleme alınmıştır. Eflâkî’nin bu dinî-tasavvufî eseri Sultan II. Murâd (salt. 1421-1444, 1446-1451) döneminde ilk defa Mahzenü’l-Esrâr adıyla Anadolu Türkçesine tercüme edilmiştir. Eserde Mevlevî dergâhına mensup kadınlara dair anlatılar dikkat çekicidir. Kira Hatun, Melike Hatun, Mutahhara Hatun, Şeref Hatun, Fâtıma Hatun gibi eş, çocuk, torun, gelin vb. Mevlânâ’yla birinci derecede akrabalık ilişkisi bulunan kadınların; Gömeç Hatun, Hoşlika Hatun, Gürcü Hatun, Paşa Hatun gibi Mevlânâ’nın ailesi dışından olup dergâha intisap etmiş, maddi/manevi desteği olan müridelerin, sultan hanımlarının hikâyeleri anlatılmıştır. Bu çalışmada, Mevlânâ ve dergâhı ile olan münasebetlerinden yola çıkılarak Mahzenü’l-Esrâr’da bahsi geçen kadınlar statü, yaşam biçimi, hayat duruşu vb. konularda “kadın motifi” çerçevesinde incelenecektir.
{"title":"MEVLEVÎ MENÂKIBNÂMESİ MAHZENÜ L-ESRÂR DA KADIN MOTİFİ","authors":"E. Uğur, S. Önder","doi":"10.24058/tki.2022.451","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2022.451","url":null,"abstract":"Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (ö. 672/1273) Türk tasavvuf edebiyatına yön veren büyük bir değerdir. Telif ettiği eserlerinin etkisi, çağları aşarak günümüze ulaşmıştır. Mevlânâ ve Mevlevîliğe dair bugüne kadar birçok eser yazılmıştır. Bunlara kaynak teşkil eden eserlerden biri olan Menâkıbü’l-Ârifîn, tarikat geleneği içerisinde yetişen Ahmed Eflâkî (ö. 761/1360) tarafından Farsça kaleme alınmıştır. Eflâkî’nin bu dinî-tasavvufî eseri Sultan II. Murâd (salt. 1421-1444, 1446-1451) döneminde ilk defa Mahzenü’l-Esrâr adıyla Anadolu Türkçesine tercüme edilmiştir. Eserde Mevlevî dergâhına mensup kadınlara dair anlatılar dikkat çekicidir. Kira Hatun, Melike Hatun, Mutahhara Hatun, Şeref Hatun, Fâtıma Hatun gibi eş, çocuk, torun, gelin vb. Mevlânâ’yla birinci derecede akrabalık ilişkisi bulunan kadınların; Gömeç Hatun, Hoşlika Hatun, Gürcü Hatun, Paşa Hatun gibi Mevlânâ’nın ailesi dışından olup dergâha intisap etmiş, maddi/manevi desteği olan müridelerin, sultan hanımlarının hikâyeleri anlatılmıştır. Bu çalışmada, Mevlânâ ve dergâhı ile olan münasebetlerinden yola çıkılarak Mahzenü’l-Esrâr’da bahsi geçen kadınlar statü, yaşam biçimi, hayat duruşu vb. konularda “kadın motifi” çerçevesinde incelenecektir.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"106 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-07-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"122619041","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Seyyid Lokmân b. Hüseyin, Osmanlı sarayındaki şehnâmecilik görevine II. Selim devrinde 977/1569’da başlamıştır. Asıl görevi olan şehnâme yazımını yerine getirirken aynı zamanda, Osmanlıların ortaya çıkışından itibaren geçmiş padişahlar zamanında vuku bulan olayların yazılmakta olduğu Tûmâr-ı Hümâyûn’a kaldığı yerden devam etmesi emredilmiştir. 7 yıl kadar sonra 1576’da, Tûmâr-ı Hümâyûn’un zeyli olarak yazdıklarını temize çektiği bir nüshayı Hoca Sâdeddin Efendi görerek beğenmiş ve bir nüsha da kendisi için talep etmiştir. Seyyid Lokmân tomarın nesebnâme bölümünü çıkartıp Osmanlı tarihiyle ilgili kendisinden önce yazılan bölümleri kısaltarak kendi yazdıklarıyla meydana getirdiği bu nüshaya Mücmelü’t-Tûmâr adını vermiştir. Müellif, 1583 yılında, nesebnâme bölümü de dâhil Tûmâr-ı Hümâyûn’un çok sayıda minyatürle bezenmiş kitap formundaki versiyonlarını hazırlatmış ve bu nüshaları Sultan III. Murad, Veziriazam Siyavuş Paşa ve Dârüssaâde Ağası Mehmed Ağa’ya sunmuştur. Tûmâr-ı Hümâyûn gibi Zübdetü’t-Tevârîh ismini taşıyan bu üç nüsha, sanat değeri yüksek göz alıcı minyatürleri sebebiyle, daha çok sanat tarihçilerinin dikkatini çekmiş ve bugüne kadar söz konusu yazmalar üzerine sadece bu bağlamda çalışmalar yapılmıştır. Dönemin önemli hadiselerini nerdeyse gün gün ayrıntılı bir şekilde tam bir vakayiname tarzıyla anlatan Osmanlı tarihi bölümü ise bazı çalışmalarda görülen birkaç atıf dışında gizli kalmıştır. Bu çalışmada, 26 sene süreyle sarayda görevli olması sebebiyle pek çok olaya bizzat şahitlik etmiş olan Seyyid Lokmân’ın kendi kaleminden çıkan ve Kanûnî’nin son yedi yılı ile II. Selim ve III. Murad dönemlerinin tamamını kapsayan, Osmanlı tarihinin 35 yıllık bu çok önemli bölümünün yer aldığı söz konusu altı adet yazma ayrıntılı şekilde tanıtılacaktır.
{"title":"ŞEHNÂMECİ SEYYİD LOKMÂN IN TÛMÂR-I HÜMÂYÛN U VE BUNDAN ÜRETİLEN DİĞER YAZMALAR","authors":"İbrahim Pazan","doi":"10.24058/tki.2022.462","DOIUrl":"https://doi.org/10.24058/tki.2022.462","url":null,"abstract":"Seyyid Lokmân b. Hüseyin, Osmanlı sarayındaki şehnâmecilik görevine II. Selim devrinde 977/1569’da başlamıştır. Asıl görevi olan şehnâme yazımını yerine getirirken aynı zamanda, Osmanlıların ortaya çıkışından itibaren geçmiş padişahlar zamanında vuku bulan olayların yazılmakta olduğu Tûmâr-ı Hümâyûn’a kaldığı yerden devam etmesi emredilmiştir. 7 yıl kadar sonra 1576’da, Tûmâr-ı Hümâyûn’un zeyli olarak yazdıklarını temize çektiği bir nüshayı Hoca Sâdeddin Efendi görerek beğenmiş ve bir nüsha da kendisi için talep etmiştir. Seyyid Lokmân tomarın nesebnâme bölümünü çıkartıp Osmanlı tarihiyle ilgili kendisinden önce yazılan bölümleri kısaltarak kendi yazdıklarıyla meydana getirdiği bu nüshaya Mücmelü’t-Tûmâr adını vermiştir. Müellif, 1583 yılında, nesebnâme bölümü de dâhil Tûmâr-ı Hümâyûn’un çok sayıda minyatürle bezenmiş kitap formundaki versiyonlarını hazırlatmış ve bu nüshaları Sultan III. Murad, Veziriazam Siyavuş Paşa ve Dârüssaâde Ağası Mehmed Ağa’ya sunmuştur. Tûmâr-ı Hümâyûn gibi Zübdetü’t-Tevârîh ismini taşıyan bu üç nüsha, sanat değeri yüksek göz alıcı minyatürleri sebebiyle, daha çok sanat tarihçilerinin dikkatini çekmiş ve bugüne kadar söz konusu yazmalar üzerine sadece bu bağlamda çalışmalar yapılmıştır. Dönemin önemli hadiselerini nerdeyse gün gün ayrıntılı bir şekilde tam bir vakayiname tarzıyla anlatan Osmanlı tarihi bölümü ise bazı çalışmalarda görülen birkaç atıf dışında gizli kalmıştır. Bu çalışmada, 26 sene süreyle sarayda görevli olması sebebiyle pek çok olaya bizzat şahitlik etmiş olan Seyyid Lokmân’ın kendi kaleminden çıkan ve Kanûnî’nin son yedi yılı ile II. Selim ve III. Murad dönemlerinin tamamını kapsayan, Osmanlı tarihinin 35 yıllık bu çok önemli bölümünün yer aldığı söz konusu altı adet yazma ayrıntılı şekilde tanıtılacaktır.","PeriodicalId":340049,"journal":{"name":"Turk Kulturu lncelemeleri Dergisi","volume":"8 1","pages":"0"},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2022-07-01","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"128540485","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}