Amaç: Ateroskleroz sürecinde endotelyal hücrelerde enflamatuvar tepkimeleri aktive eden sinyal yolaklarını uyaran okside LDL, kardiyovasküler hastalıkların gelişiminde önemli bir patojenik faktör olarak tanımlanmaktadır. Endotel hücrelerinde okside LDL için başlıca reseptör olan okside LDL reseptörü (LOX-1), okside LDL’leri endotel hücrelerinde özgül olarak bağlayabilme, hücre içine alabilme ve degrade edebilme özelliğine sahiptir. Bu çalışmada LOX-1’i kodlayan OLR1 geninde 3’UTR188C>T polimorfizminin koroner arter hastaları ve sağlıklı kontrollerden oluşan çalışma gruplarında serum okside LDL ve lipid düzeylerine etkisinin araştırılarak KAH hastalarında lipid parametrelerle ilişkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya katılan 50 KAH hastası ve 34 sağlıklı kontrolden oluşan gruplarda OLR1 geni 3’UTR188C>T polimorfizminin tespiti için Polimeraz Zincir Reaksiyonu ve Restriksiyon Fragman Uzunluk Polimorfizmi yöntemleri kullanılmıştır. İstatistiksel analiz SPSS 20.0 ile yapılmıştır. Bulgular: KAH grubunda okside LDL (p<0,001), total-kolesterol (p=0,020), Beden Kütle İndeksi (BKİ) (p=0,015), sistolik (p<0,001) ve diastolik (p=0,002) kan basıncı değerleri ve sigara kullanım sıklığı (p=0,002) sağlıklı kontrollere kıyasla yüksek ve serum HDL-K düzeyi düşük gözlenmiştir (p<0,001). OLR1 3’UTR188C>T genotip ve allel dağılımları gruplar arasında benzer bulunmuştur (p>0,05). 188T alleli hem KAH (p<0,001) hem de kontrol (p=0,013) gruplarında yüksek okside LDL düzeyleri ile ilişkili gözlenmiştir. 188TT genotipi taşıyan hastalarda okside LDL (p<0,001), total-kolesterol, LDL-kolesterol, trigliserid ve VLDL-kolesterol düzeyleri yüksekti. Benzer şekilde sağlıklı kontrollerde de 188TT genotipi yüksek okside LDL, total ve LDL-kolesterol, trigliserid, VLDL-kolesterol, sistolik kan basıncı ve düşük serum HDL-kolesterol düzeyi ile ilişkiliydi. Sonuç: Bulgular OLR1 3’UTR 188 C>T polimorfizminin hem proaterojenik bir molekül olan serum okside LDL hem de aterojenik lipid profili lehine etkileriyle KAH gelişimiyle ilişkili olabileceğine işaret etmektedir.
{"title":"OLR1 Geni 3’UTR 188 C>T Polimorfizmi: Koroner Arter Hastalarında Serum Okside LDL Düzeylerine ve Metabolik Parametrelere Etkileri","authors":"Fidan Mali̇kova, Hülya YILMAZ AYDOĞAN, Oğuzhan Öztürk, Zehra Buğra, Özlem KURNAZ GÖMLEKSİZ","doi":"10.38079/igusabder.1119918","DOIUrl":"https://doi.org/10.38079/igusabder.1119918","url":null,"abstract":"Amaç: Ateroskleroz sürecinde endotelyal hücrelerde enflamatuvar tepkimeleri aktive eden sinyal yolaklarını uyaran okside LDL, kardiyovasküler hastalıkların gelişiminde önemli bir patojenik faktör olarak tanımlanmaktadır. Endotel hücrelerinde okside LDL için başlıca reseptör olan okside LDL reseptörü (LOX-1), okside LDL’leri endotel hücrelerinde özgül olarak bağlayabilme, hücre içine alabilme ve degrade edebilme özelliğine sahiptir. Bu çalışmada LOX-1’i kodlayan OLR1 geninde 3’UTR188C>T polimorfizminin koroner arter hastaları ve sağlıklı kontrollerden oluşan çalışma gruplarında serum okside LDL ve lipid düzeylerine etkisinin araştırılarak KAH hastalarında lipid parametrelerle ilişkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. \u0000Yöntem: Çalışmaya katılan 50 KAH hastası ve 34 sağlıklı kontrolden oluşan gruplarda OLR1 geni 3’UTR188C>T polimorfizminin tespiti için Polimeraz Zincir Reaksiyonu ve Restriksiyon Fragman Uzunluk Polimorfizmi yöntemleri kullanılmıştır. İstatistiksel analiz SPSS 20.0 ile yapılmıştır.\u0000Bulgular: KAH grubunda okside LDL (p<0,001), total-kolesterol (p=0,020), Beden Kütle İndeksi (BKİ) (p=0,015), sistolik (p<0,001) ve diastolik (p=0,002) kan basıncı değerleri ve sigara kullanım sıklığı (p=0,002) sağlıklı kontrollere kıyasla yüksek ve serum HDL-K düzeyi düşük gözlenmiştir (p<0,001). OLR1 3’UTR188C>T genotip ve allel dağılımları gruplar arasında benzer bulunmuştur (p>0,05). 188T alleli hem KAH (p<0,001) hem de kontrol (p=0,013) gruplarında yüksek okside LDL düzeyleri ile ilişkili gözlenmiştir. 188TT genotipi taşıyan hastalarda okside LDL (p<0,001), total-kolesterol, LDL-kolesterol, trigliserid ve VLDL-kolesterol düzeyleri yüksekti. Benzer şekilde sağlıklı kontrollerde de 188TT genotipi yüksek okside LDL, total ve LDL-kolesterol, trigliserid, VLDL-kolesterol, sistolik kan basıncı ve düşük serum HDL-kolesterol düzeyi ile ilişkiliydi. \u0000Sonuç: Bulgular OLR1 3’UTR 188 C>T polimorfizminin hem proaterojenik bir molekül olan serum okside LDL hem de aterojenik lipid profili lehine etkileriyle KAH gelişimiyle ilişkili olabileceğine işaret etmektedir.","PeriodicalId":34582,"journal":{"name":"Istanbul Gelisim Universitesi Saglik Bilimleri Dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"49237905","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-29DOI: 10.38079/igusabder.979116
Ali Karaağaç, Hüsniye Merve Yilmaz
Aim: The aim of this study was to investigate the effects of a lack of physical activity (PA) due to long-term home isolation, on individuals' depression and anxiety levels and the relationship between these factors. Method: 327 young adult university students were included in this study. The short form of the International Physical Activity Questionnaire was used to determine PA levels, the Beck Depression Inventory was used for depression levels, and the Beck Anxiety Inventory was used for anxiety levels of individuals. Results: It was determined that 60.2% of the students had an inadequate FA level, 67.7% of the students experienced mild to severe depression, and 25% of the students experienced moderate to severe anxiety. Also, it was observed that the frequency of depression was higher in participants with an insufficient PA level, and this difference was statistically significant (p<0.05). The number of participants with insufficient PA at all anxiety levels was higher than that of those with sufficient PA. Conclusion: Due to the COVID-19 pandemic, individuals' FA levels decreased significantly and this decrease was significantly associated with an increase in individuals' depression levels. During COVID-19 pandemic process, lifestyle changes occurred in individuals, a more sedentary life was started in young adults, and this situation has negative effects on psychological factors.
{"title":"The Effect of Home Quarantine and Social Isolation on Physical Activity Level, and Its Effects on Anxiety and Depression in University Students in COVID-19 Pandemic: A Cross-Sectional Study","authors":"Ali Karaağaç, Hüsniye Merve Yilmaz","doi":"10.38079/igusabder.979116","DOIUrl":"https://doi.org/10.38079/igusabder.979116","url":null,"abstract":"Aim: The aim of this study was to investigate the effects of a lack of physical activity (PA) due to long-term home isolation, on individuals' depression and anxiety levels and the relationship between these factors.\u0000Method: 327 young adult university students were included in this study. The short form of the International Physical Activity Questionnaire was used to determine PA levels, the Beck Depression Inventory was used for depression levels, and the Beck Anxiety Inventory was used for anxiety levels of individuals.\u0000Results: It was determined that 60.2% of the students had an inadequate FA level, 67.7% of the students experienced mild to severe depression, and 25% of the students experienced moderate to severe anxiety. Also, it was observed that the frequency of depression was higher in participants with an insufficient PA level, and this difference was statistically significant (p<0.05). The number of participants with insufficient PA at all anxiety levels was higher than that of those with sufficient PA.\u0000Conclusion: Due to the COVID-19 pandemic, individuals' FA levels decreased significantly and this decrease was significantly associated with an increase in individuals' depression levels. During COVID-19 pandemic process, lifestyle changes occurred in individuals, a more sedentary life was started in young adults, and this situation has negative effects on psychological factors.","PeriodicalId":34582,"journal":{"name":"Istanbul Gelisim Universitesi Saglik Bilimleri Dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47253862","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-29DOI: 10.38079/igusabder.1073416
Sevde Aksu, Özge Şayan
Amaç: Bu çalışma, Batı Marmara bölgesindeki bir üniversite hastanesinde infertilite tedavisi gören kadınlardaki damgalanma, stres ve depresyon düzeylerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Kesitsel ve tanımlayıcı tipte olan araştırmanın örneklemini Batı Marmara bölgesindeki bir üniversite hastanesinin Doğum ve Kadın Hastalıkları polikliniğine 1 Kasım 2021-31 Aralık 2021 tarihleri arasında infertilite tedavisi için başvuran 181 kadın oluşturmuştur. Veriler; Tanıtıcı Bilgi Formu, İnfertilite Damgalanma (Stigma) Ölçeği, İnfertilite Stres Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 25 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya katılan kadınların yaş ortalaması 30,88±5,91 yıl olup %39,2’inin lise mezunu, %61,9’unda primer infertilite, %46,4’ünün infertilite nedeninin kadına ait olduğu, %79’unun tedavi süreci hakkında bilgi aldığı ve %48,1’inin süreç hakkında iyi düşüncede olduğu belirlenmiştir. İnfertilite tedavisi gören kadınların; İnfertilite Damgalanma Ölçeği toplam puan ortalamasının 67,93±22,62; İnfertilite Stres Ölçeği toplam puan ortalamasının 23,30±11,07; Beck Depresyon Ölçeği toplam puan ortalamasının 39,16±11,55 olarak belirlenmiştir. İnfertilite Damgalanma Ölçeği ve İnfertilite Stres Ölçeği alt boyut ve toplam ölçek puanları ile Beck Depresyon Ölçeği toplam puanları arasında pozitif yönde, istatistiksel olarak anlamlı korelasyon bulunmuştur (p<0,05). Buna göre damgalanma arttıkça, infertiliteye bağlı depresyon ve stres arttığı tespit edilmiştir. Sonuç: Çalışma sonucunda infertilite tedavisi gören kadınlarda damgalanma arttıkça, infertiliteye bağlı depresyon ve stres düzeylerinin de arttığı belirlenmiştir.
Amaç:Buçalışma,BatıMarmara bölgesindeki birüniversite hastanesinde inferilite tedavisi gören kadınlardaki damgalanma,它旨在确定压力和抑郁水平。可以在西马尔马拉的一所大学医院创建一个研究例子,这是一种针对东方和妇女疾病的医学研究,在2021年11月1日至12月31日期间,181名妇女申请了不孕不育治疗。Veriler;标识符信息表是使用污名量表、影响压力量表和贝克抑郁量表收集的。使用SPSS 25软件包对收集到的数据进行分析。结果是:参与工作的女性平均年龄为30.88±5.91岁,其中39.2%的女性具有61.9%的高中学历原发性不孕,46.4%的女性具有不孕率,79%的处理过程得到了充分考虑,48.1%的处理过程受到了充分考虑。接受生育治疗的妇女;丹加兰马生育能力大小的总分平均值为67,93±22,62;影响应力大小的总分平均值为23.30±11.07;Beck抑郁量表定义为总分介导39.16±11.55。伊恩费提利特·达姆加兰玛Ölçeği ve伊恩费蒂利特·斯特雷斯·Ölèeåi alt-boyut ve toplamölçek puanlarıile Beck DepresyonÖlãeği toplam puanlar⏴arasında pozitif yönde,istatistiksel olarak anlamlıkorelasyon bulunmuştur(p<0.05)。随着炎症的增加,与感染相关的抑郁和压力也会增加。工作的结果是,不孕不育治疗增加了,与感染有关的抑郁和应激水平也增加了。
{"title":"Batı Marmara Bölgesindeki Bir Üniversite Hastanesinde İnfertilite Tedavisi Gören Kadınların Damgalanma, Stres ve Depresyon Düzeylerinin Belirlenmesi","authors":"Sevde Aksu, Özge Şayan","doi":"10.38079/igusabder.1073416","DOIUrl":"https://doi.org/10.38079/igusabder.1073416","url":null,"abstract":"Amaç: Bu çalışma, Batı Marmara bölgesindeki bir üniversite hastanesinde infertilite tedavisi gören kadınlardaki damgalanma, stres ve depresyon düzeylerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.\u0000Yöntem: Kesitsel ve tanımlayıcı tipte olan araştırmanın örneklemini Batı Marmara bölgesindeki bir üniversite hastanesinin Doğum ve Kadın Hastalıkları polikliniğine 1 Kasım 2021-31 Aralık 2021 tarihleri arasında infertilite tedavisi için başvuran 181 kadın oluşturmuştur. Veriler; Tanıtıcı Bilgi Formu, İnfertilite Damgalanma (Stigma) Ölçeği, İnfertilite Stres Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçeği kullanılarak toplanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 25 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir.\u0000Bulgular: Çalışmaya katılan kadınların yaş ortalaması 30,88±5,91 yıl olup %39,2’inin lise mezunu, %61,9’unda primer infertilite, %46,4’ünün infertilite nedeninin kadına ait olduğu, %79’unun tedavi süreci hakkında bilgi aldığı ve %48,1’inin süreç hakkında iyi düşüncede olduğu belirlenmiştir. İnfertilite tedavisi gören kadınların; İnfertilite Damgalanma Ölçeği toplam puan ortalamasının 67,93±22,62; İnfertilite Stres Ölçeği toplam puan ortalamasının 23,30±11,07; Beck Depresyon Ölçeği toplam puan ortalamasının 39,16±11,55 olarak belirlenmiştir. İnfertilite Damgalanma Ölçeği ve İnfertilite Stres Ölçeği alt boyut ve toplam ölçek puanları ile Beck Depresyon Ölçeği toplam puanları arasında pozitif yönde, istatistiksel olarak anlamlı korelasyon bulunmuştur (p<0,05). Buna göre damgalanma arttıkça, infertiliteye bağlı depresyon ve stres arttığı tespit edilmiştir.\u0000Sonuç: Çalışma sonucunda infertilite tedavisi gören kadınlarda damgalanma arttıkça, infertiliteye bağlı depresyon ve stres düzeylerinin de arttığı belirlenmiştir.","PeriodicalId":34582,"journal":{"name":"Istanbul Gelisim Universitesi Saglik Bilimleri Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"70163863","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-29DOI: 10.38079/igusabder.1146467
B. Çöl, N. Elkin, Semiha Yalçin, M. Ni̇zamlioğlu, A. Y. Barut, Hande Nur ONUR ÖZTÜRK, E. Kurtulus
Amaç: Bu çalışma Sağlık Bilimleri öğrencilerinin beslenme alışkanlıkları ve obezite durumlarının belirlenmesini amaçlamaktadır. Yöntem: Çalışmada özel bir üniversitenin sağlık bilimlerinde okuyan gönüllü 277 öğrencinin katıldığı, soru sayısı 60 olan literatür taranarak oluşturulmuş beslenme durum değerlendirme anketi uygulanmıştır. Anket sonuçları ve öğrencilerden alınan demografik verilerden boy, ağırlık, vücut yağ yüzdesi ve hesaplanan Beden Kütle İndeksi (BKİ) verileri ile tanımlayıcı istatistikten yararlanılmıştır. Anket verilerinin değerlendirilmesinde ki-kare; Mann Whitney U testlerinden yararlanılmıştır. Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %67,9’u kadın, %32,1’i erkek olup, katılımcı yaş ortalamaları 21,02±2,13 yıl olarak bulunmuştur. Çalışmada öğrencilerin %29,2’si diyet yaptığını; %78,7’si öğün atladığını beyan etmişlerdir. En sık atlanan öğünün %48,7 ile öğle öğünü olduğu (p=0,001); öğün atlama nedeninin %50,2 ile zaman olmaması olarak (p=0,001) belirlenmiştir. Öğrencilerin BKİ durumları değerlendirildiğinde normal ve hafif şişman öğrencilerin kendilerini obez olarak algılama eğilimde oldukları bulunmuştur (p=0,001). Cinsiyetten bağımsız olarak egzersiz yapma durumu (p=0,028), yemek yeme hızı (p=0,031), kendini hafif şişman görme (p<0,001) ile BKİ arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur. Sonuç: Yetişkinlikteki alışkanlıkların temelini oluşturan üniversite döneminde yapılan bu çalışmada öğün atlama davranışı ile egzersiz sıklığı, yemek yeme hızı arasında gruplar arası anlamlı fark bulunmuştur. Öğrencilerin normal ve hafif şişman olsalar dahi kendilerini obez olarak görmeleri beden algısını ortaya koyma açısından önemlidir.
{"title":"Nutritional Habits and Obesity Status of the School of Health Sciences Students","authors":"B. Çöl, N. Elkin, Semiha Yalçin, M. Ni̇zamlioğlu, A. Y. Barut, Hande Nur ONUR ÖZTÜRK, E. Kurtulus","doi":"10.38079/igusabder.1146467","DOIUrl":"https://doi.org/10.38079/igusabder.1146467","url":null,"abstract":"Amaç: Bu çalışma Sağlık Bilimleri öğrencilerinin beslenme alışkanlıkları ve obezite durumlarının belirlenmesini amaçlamaktadır.\u0000Yöntem: Çalışmada özel bir üniversitenin sağlık bilimlerinde okuyan gönüllü 277 öğrencinin katıldığı, soru sayısı 60 olan literatür taranarak oluşturulmuş beslenme durum değerlendirme anketi uygulanmıştır. Anket sonuçları ve öğrencilerden alınan demografik verilerden boy, ağırlık, vücut yağ yüzdesi ve hesaplanan Beden Kütle İndeksi (BKİ) verileri ile tanımlayıcı istatistikten yararlanılmıştır. Anket verilerinin değerlendirilmesinde ki-kare; Mann Whitney U testlerinden yararlanılmıştır. \u0000Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin %67,9’u kadın, %32,1’i erkek olup, katılımcı yaş ortalamaları 21,02±2,13 yıl olarak bulunmuştur. Çalışmada öğrencilerin %29,2’si diyet yaptığını; %78,7’si öğün atladığını beyan etmişlerdir. En sık atlanan öğünün %48,7 ile öğle öğünü olduğu (p=0,001); öğün atlama nedeninin %50,2 ile zaman olmaması olarak (p=0,001) belirlenmiştir. Öğrencilerin BKİ durumları değerlendirildiğinde normal ve hafif şişman öğrencilerin kendilerini obez olarak algılama eğilimde oldukları bulunmuştur (p=0,001). Cinsiyetten bağımsız olarak egzersiz yapma durumu (p=0,028), yemek yeme hızı (p=0,031), kendini hafif şişman görme (p<0,001) ile BKİ arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunmuştur.\u0000Sonuç: Yetişkinlikteki alışkanlıkların temelini oluşturan üniversite döneminde yapılan bu çalışmada öğün atlama davranışı ile egzersiz sıklığı, yemek yeme hızı arasında gruplar arası anlamlı fark bulunmuştur. Öğrencilerin normal ve hafif şişman olsalar dahi kendilerini obez olarak görmeleri beden algısını ortaya koyma açısından önemlidir.","PeriodicalId":34582,"journal":{"name":"Istanbul Gelisim Universitesi Saglik Bilimleri Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"70164818","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-29DOI: 10.38079/igusabder.1260900
Gülşah ÜNSAL JAFAROV, Ana Luiza Ferreira Aydoğdu, Kubilay Eri̇şli̇k
Aim: This study aimed to determine the personality types and discrimination perception levels of undergraduate nursing students at two private universities in Istanbul, Turkey, and assess whether personality affects perceptions of discrimination. Method: A descriptive, correlational study was conducted. Data were obtained from 172 nursing students who volunteered to participate in the study. ‘The Nurses’ Perceptions of Discrimination Scale’ was used to determine the degree to which the students perceived various behaviors as discriminatory, and the students’ personality types were assessed using the ‘Bortner Rating Scale–Short Form’. The data were collected online on the Internet. The relationship between students’ perceptions of discrimination and their Bortner type A/B personality traits was analyzed using the Mann-Whitney U test. Results: Most of the students were 21-25 years of age (58.1%), female (63.4%), in the first or second year of the nursing program (67.5%), and not working (80.2%). Our results showed that most of the students had type A personality (66.9%) and high perceptions of discrimination (mean=110.83 on a scale of 30 to 150). There was no significant relationship between personality type and discrimination perception levels (p<0.05). Conclusion: This study suggests that nursing students are generally sensitive to discriminatory behaviors in the workplace and during patient care, but Bortner personality type is not a significant factor associated with perceptions of discrimination in nursing students. Studies with larger sample sizes are recommended to further contribute to the literature.
{"title":"Hemşirelik Öğrencilerinin Kişilik Tipleri ile Ayrımcılık Algıları: Korelasyonel Bir Çalışma","authors":"Gülşah ÜNSAL JAFAROV, Ana Luiza Ferreira Aydoğdu, Kubilay Eri̇şli̇k","doi":"10.38079/igusabder.1260900","DOIUrl":"https://doi.org/10.38079/igusabder.1260900","url":null,"abstract":"Aim: This study aimed to determine the personality types and discrimination perception levels of undergraduate nursing students at two private universities in Istanbul, Turkey, and assess whether personality affects perceptions of discrimination. \u0000Method: A descriptive, correlational study was conducted. Data were obtained from 172 nursing students who volunteered to participate in the study. ‘The Nurses’ Perceptions of Discrimination Scale’ was used to determine the degree to which the students perceived various behaviors as discriminatory, and the students’ personality types were assessed using the ‘Bortner Rating Scale–Short Form’. The data were collected online on the Internet. The relationship between students’ perceptions of discrimination and their Bortner type A/B personality traits was analyzed using the Mann-Whitney U test.\u0000Results: Most of the students were 21-25 years of age (58.1%), female (63.4%), in the first or second year of the nursing program (67.5%), and not working (80.2%). Our results showed that most of the students had type A personality (66.9%) and high perceptions of discrimination (mean=110.83 on a scale of 30 to 150). There was no significant relationship between personality type and discrimination perception levels (p<0.05).\u0000Conclusion: This study suggests that nursing students are generally sensitive to discriminatory behaviors in the workplace and during patient care, but Bortner personality type is not a significant factor associated with perceptions of discrimination in nursing students. Studies with larger sample sizes are recommended to further contribute to the literature.","PeriodicalId":34582,"journal":{"name":"Istanbul Gelisim Universitesi Saglik Bilimleri Dergisi","volume":"23 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"70164939","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-29DOI: 10.38079/igusabder.1186050
Ali Erman Kent, Figen Karabekiroğlu
Amaç: Bu çalışmanın amacı, tanısı konmuş nörolojik ve otolojik hastalığı olmayan, 3 ay ve daha uzun süredir başdönmesi şikayeti olan bireyler için Brandt Daroff ve bakış stabilizasyon egzersizlerinden oluşturulan vestibüler rehabilitasyon ev programının etkinliğinin değerlendirilmesidir. Yöntem: Çalışmaya baş dönmesi şikayeti olan, otolojik ve nörolojik hastalığı olmayan, 25–45 yaş arası, 13 birey dahil edildi. Baş dönmesinin katılımcıların günlük yaşam aktiviteleri üzerindeki olumsuz etkisi Aktiviteye Özgü Denge Güven Ölçeği (AÖDGÖ) ile değerlendirildi. Kişiye özel vestibüler rehabilitasyon programı, günlük yaşam aktiviteleri sırasında baş dönmesinin artış gösterdiği baş hareketlerinin yönüne göre belirlendi. Brandt-Daroff Egzersizleri ve bakış stabilizasyon egzersizleri ev programı şeklinde verildi. Hastalar 3 hafta sonra ve 3 ay sonra AÖDGÖ ile tekrar değerlendirildi. Sonuçlar karşılaştırıldı. Bulgular: AÖDGÖ skorlarının sonuçlarına göre 3. hafta ile 3. ay değerlendirmeleri arasındaki fark (p<0,001) ve ilk değerlendirme ile 3. ay değerlendirmeleri arasındaki fark (p=0,014) istatistiksel olarak anlamlı bulundu. İlk değerlendirme ile 3 hafta sonraki değerlendirme skorları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,118). Sonuç: Uzun süredir baş dönmesi şikayeti olan bireyler için hazırlanacak vestibüler rehabilitasyon egzersizleri ile günlük yaşam aktiviteleri sırasında baş dönmesinin yaratacağı olumsuzluklar azaltılabilir. Bireylerin günlük yaşam aktivitelerinde iyileşme gözlenebilmesi için vestibüler rehabilitasyon egzersizlerini düzenli olarak yapmaları önerilmelidir.
这项工作的目的是评估康复计划的有效性,该计划基于Brandt Daroff的工作和审计稳定练习,适用于那些没有已知神经和自身疾病的人,以及那些抱怨超过三个月的人。otolojik ve nörolojik hastalığıolmayan,25-45岁,13岁。通过免费登革热安全措施(AÖDÖ)评估开始时对参与者日常生活活动的负面影响。一项特殊的前庭康复计划已被确定用于发展日常生活活动,根据其显示出的增加的主要动作。Brandt-Daroff演习和监测演习作为家庭项目提供。患者在三周后和三个月后被重新评估为多动症。结果具有可比性。根据AÖDGÖ评分结果,结果为3。第3周月份评估(p<0.001)和第一次评估之间的差异为3。月间评估的差异(p=0.014)具有统计学意义。Ilk değerlendirme ile 3 hafta sonraki değrlendirme skorlarıarasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıdeğildi(p=0118)。lar azaltılabilir。为了监测日常生活活动的改善,应定期建议进行前庭康复训练。
{"title":"Evaluation of the Efficacy of Vestibular Rehabilitation Home Program Based on Brandt Daroff and Gaze Stabilization Exercises in Patients with Idiopathic Vertigo","authors":"Ali Erman Kent, Figen Karabekiroğlu","doi":"10.38079/igusabder.1186050","DOIUrl":"https://doi.org/10.38079/igusabder.1186050","url":null,"abstract":"Amaç: Bu çalışmanın amacı, tanısı konmuş nörolojik ve otolojik hastalığı olmayan, 3 ay ve daha uzun süredir başdönmesi şikayeti olan bireyler için Brandt Daroff ve bakış stabilizasyon egzersizlerinden oluşturulan vestibüler rehabilitasyon ev programının etkinliğinin değerlendirilmesidir.\u0000Yöntem: Çalışmaya baş dönmesi şikayeti olan, otolojik ve nörolojik hastalığı olmayan, 25–45 yaş arası, 13 birey dahil edildi. Baş dönmesinin katılımcıların günlük yaşam aktiviteleri üzerindeki olumsuz etkisi Aktiviteye Özgü Denge Güven Ölçeği (AÖDGÖ) ile değerlendirildi. Kişiye özel vestibüler rehabilitasyon programı, günlük yaşam aktiviteleri sırasında baş dönmesinin artış gösterdiği baş hareketlerinin yönüne göre belirlendi. Brandt-Daroff Egzersizleri ve bakış stabilizasyon egzersizleri ev programı şeklinde verildi. Hastalar 3 hafta sonra ve 3 ay sonra AÖDGÖ ile tekrar değerlendirildi. Sonuçlar karşılaştırıldı. \u0000Bulgular: AÖDGÖ skorlarının sonuçlarına göre 3. hafta ile 3. ay değerlendirmeleri arasındaki fark (p<0,001) ve ilk değerlendirme ile 3. ay değerlendirmeleri arasındaki fark (p=0,014) istatistiksel olarak anlamlı bulundu. İlk değerlendirme ile 3 hafta sonraki değerlendirme skorları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,118).\u0000Sonuç: Uzun süredir baş dönmesi şikayeti olan bireyler için hazırlanacak vestibüler rehabilitasyon egzersizleri ile günlük yaşam aktiviteleri sırasında baş dönmesinin yaratacağı olumsuzluklar azaltılabilir. Bireylerin günlük yaşam aktivitelerinde iyileşme gözlenebilmesi için vestibüler rehabilitasyon egzersizlerini düzenli olarak yapmaları önerilmelidir.","PeriodicalId":34582,"journal":{"name":"Istanbul Gelisim Universitesi Saglik Bilimleri Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"70165061","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Aim: Depression is a main public health problem and disability worldwide. A bi-directional influence can be between foods and psychological disorders. This study aimed to determine the association between some good mood foods and depression. Method: In this cross-sectional study, 100 undergraduate students and academicians over the age of 18 studying at Istanbul-Turkey universities were included. Demographic characteristics and eating habits were asked, and Beck Depression Scale was used to determine depression status. Results: High intakes of milk, yogurt, meat, egg, fish, walnut, fig, almond, banana, kiwi, pineapple, chocolate, honey, tomato and oyster were associated inversely with depression. There was a significant relationship between fig, kiwi and honey (borderline) and depression. So that the OR (odds ratio) (95% CI) in the low and high consumption category of fig was 0.39 (0.15-0.98) and 0.24 (0.08-0.76) respectively (p<0.05). The higher consumption of kiwi decreases the risk of depression. The ORs (95% CI) of low and high consuming of kiwi were 0.56 (0.19-1.68; p=0.3) and 0.12 (0.03-0.41; p=0.001) respectively. For honey the ORs (95% CI) in low and high consumption categories were 0.42 (0.12-1.46. p=0.17) and 0.32 (0.1-1.02. p=0.05) respectively. Conclusion: It was observed that the frequency of depression decreased in people who consumed high amounts of fruits, vegetables, nuts, legumes, milk and yogurt.
{"title":"Bazı İyi Ruh Hali Besinleri ile Depresyon Arasındaki İlişki","authors":"Wida Si̇mzari̇, Ayşe Huri Özkarabulut, Sakineh Nouri̇saei̇dlou, Mahruk Rashi̇di̇","doi":"10.38079/igusabder.1225321","DOIUrl":"https://doi.org/10.38079/igusabder.1225321","url":null,"abstract":"Aim: Depression is a main public health problem and disability worldwide. A bi-directional influence can be between foods and psychological disorders. This study aimed to determine the association between some good mood foods and depression.\u0000Method: In this cross-sectional study, 100 undergraduate students and academicians over the age of 18 studying at Istanbul-Turkey universities were included. Demographic characteristics and eating habits were asked, and Beck Depression Scale was used to determine depression status.\u0000Results: High intakes of milk, yogurt, meat, egg, fish, walnut, fig, almond, banana, kiwi, pineapple, chocolate, honey, tomato and oyster were associated inversely with depression. There was a significant relationship between fig, kiwi and honey (borderline) and depression. So that the OR (odds ratio) (95% CI) in the low and high consumption category of fig was 0.39 (0.15-0.98) and 0.24 (0.08-0.76) respectively (p<0.05). The higher consumption of kiwi decreases the risk of depression. The ORs (95% CI) of low and high consuming of kiwi were 0.56 (0.19-1.68; p=0.3) and 0.12 (0.03-0.41; p=0.001) respectively. For honey the ORs (95% CI) in low and high consumption categories were 0.42 (0.12-1.46. p=0.17) and 0.32 (0.1-1.02. p=0.05) respectively.\u0000Conclusion: It was observed that the frequency of depression decreased in people who consumed high amounts of fruits, vegetables, nuts, legumes, milk and yogurt.","PeriodicalId":34582,"journal":{"name":"Istanbul Gelisim Universitesi Saglik Bilimleri Dergisi","volume":"247 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"70165267","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-29DOI: 10.38079/igusabder.878988
Eser Ağar
Mature teratomas, also known as dermoid cysts, are the most commonly occurring benign ovarian tumors in young and middle-aged women. Bilateral occurrence of mature teratomas is observed in 10% of cases. The incidence rate of mature teratomas is equal in both the right and left ovaries, and malignant transformation is observed in 1-3% of cases. At sonographic examination, mature cystic teratomas appear as cystic, solid, or heterogeneous masses containing areas of fat and calcification. Macroscopically, areas of fat are observed in 90% of cases, while areas of calcification are observed in 50% of them. In our presented case, a 28-year-old virgin female patient complained of pain in both adnexal regions, and tumor markers were found to be normal. During imaging, a complex mass measuring 65x47 mm was observed in the adjacent right ovarian parenchyma, and a complex mass measuring 44x41 mm was observed in the adjacent left ovarian parenchyma. However, during surgery, it was discovered that there were two additional teratomas adjacent to the cyst. Given that the presence of both bilateral and multiple mature teratomas is rare, decided to present this case.
{"title":"Multiple and Bilateral Mature Cystic Teratoma: A Rare Case Report","authors":"Eser Ağar","doi":"10.38079/igusabder.878988","DOIUrl":"https://doi.org/10.38079/igusabder.878988","url":null,"abstract":"Mature teratomas, also known as dermoid cysts, are the most commonly occurring benign ovarian tumors in young and middle-aged women. Bilateral occurrence of mature teratomas is observed in 10% of cases. The incidence rate of mature teratomas is equal in both the right and left ovaries, and malignant transformation is observed in 1-3% of cases. At sonographic examination, mature cystic teratomas appear as cystic, solid, or heterogeneous masses containing areas of fat and calcification. Macroscopically, areas of fat are observed in 90% of cases, while areas of calcification are observed in 50% of them. In our presented case, a 28-year-old virgin female patient complained of pain in both adnexal regions, and tumor markers were found to be normal. During imaging, a complex mass measuring 65x47 mm was observed in the adjacent right ovarian parenchyma, and a complex mass measuring 44x41 mm was observed in the adjacent left ovarian parenchyma. However, during surgery, it was discovered that there were two additional teratomas adjacent to the cyst. Given that the presence of both bilateral and multiple mature teratomas is rare, decided to present this case.","PeriodicalId":34582,"journal":{"name":"Istanbul Gelisim Universitesi Saglik Bilimleri Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"70167260","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-29DOI: 10.38079/igusabder.1253543
Beyza Aslı Bilsel, Ebru Durusoy, R. Mutuş
Öz Ağrıya bağlı olası psikolojik ve bilişsel bozuklukların insan üzerinde etkileri olduğu giderek daha fazla kabul görmektedir. Ağrı, duyusal/ayırt edici bir uyarıdır ve organizmanın tehlikeden korunma, iyileşme vb. için gerekli eylemleri teşvik edebilmektedir. Aynı zamanda motivasyonel ve duygusal bileşenleri de olan çok boyutlu bir uyarandır. Zararlı bir uyarana verilen yanıtta öğrenme deneyimi sağlayan bilişsel/değerlendirme boyutu yer alır. Öğrenilen ağrı deneyimleri, gelecekteki ağrı deneyimlerinin algılanmasını da etkileyebilmektedir. Ağrı yolları bilişsel, duygusal ve davranışsal etkileri olan kompleks bir duyusal sistemi temsil eder. Yaygın nörotransmitterler ve nöral plastisitenin benzer mekanizmaları (örneğin, merkezi sensitizasyon, uzun süreli güçlenme (long term potentiation), kronik ağrı ve hafıza arasında mekanik bir örtüşme olduğunu düşündürür. Bu anatomik ve mekanik bağıntılar, kronik ağrı ve hafızanın çeşitli seviyelerde yakından etkileşime girdiğini gösterir. Nörogörüntüleme çalışmaları, beyin aktivitesinin uzaysal-zamansal yeniden düzenlenmesinin, ağrının temsilinin yavaş yavaş duyusal yapılardan duygusal ve limbik yapılara kaydığı kronik ağrıya geçişe eşlik ettiğini ileri sürmektedir. Ayrıca bu çalışmalar ağrıya ilişkin psikolojik ve sosyal faktörlerin, bireyin sağlığını, bilişsel durumunu etkilediğini de göstermektedir. Çok boyutlu bir deneyim olan ağrının temel sinirbilim süreçlerinin yanı sıra psikososyal faktörlerinin de incelenerek ağrıya dair biyopsikososyal değerlendirme ve tedavi yöntemlerinin uygulanması ve araştırılması önem arz etmektedir. Bu derlemede bellek süreçleri ile ilişkili olarak ağrıya dair genel bir bakış açısı oluşturmak hedeflenmiştir.
不幸的是,心理和科学障碍对人类的影响程度更容易被接受。Ağrı,duyusal/ayırt edici bir uyarıdır ve orgizmanın tehlikeden korunma,iyileşme vb.için gerekli eylemleri teşvik edebilmektedir。同时,动机和情感成分是一个很大的警告。知识/评估会产生科学经验,以应对有害的警告。习得的疼痛体验也会影响对未来疼痛体验的感知。疼痛路径代表了一个具有认知、情绪和行为影响的复杂感觉系统。氢神经递质和神经可塑性认为慢性疼痛和记忆之间存在机械间隙。这些解剖学和机械联系表明,慢性疼痛和记忆在不同层面上密切相互作用。对神经递质的研究表明,大脑活动的空间和时间重组会导致面临慢性疼痛的情绪和淋巴细胞结构的缓慢牵引。这些研究还表明,心理和社会因素会影响一个人的健康和意识。评估疼痛的基本神经过程的应用和研究也很重要,包括生理学疼痛的心理社会评估和治疗。bellek süreçleri ile ilişkili olarak ağrıya dair genel bir bakışaçısıoluşturmak hedeflenmiştir。
{"title":"Pain and Memory","authors":"Beyza Aslı Bilsel, Ebru Durusoy, R. Mutuş","doi":"10.38079/igusabder.1253543","DOIUrl":"https://doi.org/10.38079/igusabder.1253543","url":null,"abstract":"Öz\u0000Ağrıya bağlı olası psikolojik ve bilişsel bozuklukların insan üzerinde etkileri olduğu giderek daha fazla kabul görmektedir. Ağrı, duyusal/ayırt edici bir uyarıdır ve organizmanın tehlikeden korunma, iyileşme vb. için gerekli eylemleri teşvik edebilmektedir. Aynı zamanda motivasyonel ve duygusal bileşenleri de olan çok boyutlu bir uyarandır. Zararlı bir uyarana verilen yanıtta öğrenme deneyimi sağlayan bilişsel/değerlendirme boyutu yer alır. Öğrenilen ağrı deneyimleri, gelecekteki ağrı deneyimlerinin algılanmasını da etkileyebilmektedir. Ağrı yolları bilişsel, duygusal ve davranışsal etkileri olan kompleks bir duyusal sistemi temsil eder. Yaygın nörotransmitterler ve nöral plastisitenin benzer mekanizmaları (örneğin, merkezi sensitizasyon, uzun süreli güçlenme (long term potentiation), kronik ağrı ve hafıza arasında mekanik bir örtüşme olduğunu düşündürür. Bu anatomik ve mekanik bağıntılar, kronik ağrı ve hafızanın çeşitli seviyelerde yakından etkileşime girdiğini gösterir. Nörogörüntüleme çalışmaları, beyin aktivitesinin uzaysal-zamansal yeniden düzenlenmesinin, ağrının temsilinin yavaş yavaş duyusal yapılardan duygusal ve limbik yapılara kaydığı kronik ağrıya geçişe eşlik ettiğini ileri sürmektedir. Ayrıca bu çalışmalar ağrıya ilişkin psikolojik ve sosyal faktörlerin, bireyin sağlığını, bilişsel durumunu etkilediğini de göstermektedir. Çok boyutlu bir deneyim olan ağrının temel sinirbilim süreçlerinin yanı sıra psikososyal faktörlerinin de incelenerek ağrıya dair biyopsikososyal değerlendirme ve tedavi yöntemlerinin uygulanması ve araştırılması önem arz etmektedir. Bu derlemede bellek süreçleri ile ilişkili olarak ağrıya dair genel bir bakış açısı oluşturmak hedeflenmiştir.","PeriodicalId":34582,"journal":{"name":"Istanbul Gelisim Universitesi Saglik Bilimleri Dergisi","volume":" ","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"47803984","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}
Pub Date : 2023-04-29DOI: 10.38079/igusabder.1078935
Tugba Bilgehan, B. Inkaya
Amaç: Diyabet 21.yüzyılın en hızlı büyüyen bulaşıcı olmayan küresel salgınlarından birisidir. Diyabet tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artmaya ve her geçen gün daha fazla insanı etkilemeye devam etmektedir. Diyabetle yaşamak ve yönetmek için; bireyin birçok çok sağlıklı yaşam davranışı kazanması gerekmektedir. Diyabet yönetimini gerçekleştirirken diyabetli bireylerin bireysel, kişisel ve psikososyal açıdan zorluk yaşayabildiği bilinmektedir. Bu noktadan hareketle bu araştırma diyabette güçler ve güçlükler ölçeğinin geliştirilmesi amacı ile yapılmış metodolojik bir çalışmadır. Çalışmanın amacı tip 2 diyabetli bireylerin yaşadıkları güçlüklerin ortaya çıkmasını sağlamak ve bu güçlüklere yönelik yapılabilecek çalışmalara ışık tutmaktır. Yöntem: Araştırma, bir devlet hastanesinin dahiliye polikliniklerine başvuran 315 Tip 2 diyabetli bireylerle yapılmıştır. Araştırmanın verileri sosyodemografik veri formu ve “Diyabette Güçler ve Güçlükler Ölçeği” ile toplanmıştır. Ölçeğin geçerliliği, dil, kapsam (içerik) geçerliği ve yapı geçerliği olarak incelenmiştir. Ölçeğin güvenirlik analizleri Cronbach Alfa değeri ile hesaplanmıştır. Bulgular: Faktör analizi sonucu 0,859-0,522 arasında madde yük değerine sahip 30 maddeden oluşan 3 alt boyutlu (psikososyal güçlükler, bireysel güçlükler, bilgi eksikliği ile ilgili güçlükler) bir yapı elde edilmiştir. Toplam varyansı %59,328 oranında açıklamaktadır. Sonuç: Tip 2 diyabetli bireylere uygulanan diyabette güçler ve güçlükler ölçeğinin geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
目标:糖尿病是21世纪最快的非交互式全球疾病之一。糖尿病在我国和世界上一样迅速增加,而且每天都在影响更多的人。以数字化方式生活和管理;一个人必须赢得许多健康的行为。Diyabet yönetimini gerçekleştirirken diyabetli bireylerin bireysel,kişisel ve psikososyal açıdan zorluk yaşayabildiği bilinmektedir。在这一点上,研究对话是一项旨在提高力量和力量规模的方法论研究。这项工作的目的是确保2型糖尿病的困难发生,并确保他们能够专注于这些挑战。方法:由一家州立医院对315例2型糖尿病进行研究。研究数据以社会人口数据的形式和“数字权力和权力规模”收集。大小被研究为可测量、语言、内容转换和结构。大小的置信度分析是用Cronbach Alpha值计算的。例如:因子分析得出了30种物质的三维结构(心理社会力量、个人力量、信息缺乏的弱点),物质值为0.859-0.522。总方差为59.328%。结果是,在涉及2型糖尿病的对话中,力量和力量达到了有效和可靠的量表。
{"title":"Diabetes Strengths and Challenges Scale: A Scale Development Study","authors":"Tugba Bilgehan, B. Inkaya","doi":"10.38079/igusabder.1078935","DOIUrl":"https://doi.org/10.38079/igusabder.1078935","url":null,"abstract":"Amaç: Diyabet 21.yüzyılın en hızlı büyüyen bulaşıcı olmayan küresel salgınlarından birisidir. Diyabet tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla artmaya ve her geçen gün daha fazla insanı etkilemeye devam etmektedir. Diyabetle yaşamak ve yönetmek için; bireyin birçok çok sağlıklı yaşam davranışı kazanması gerekmektedir. Diyabet yönetimini gerçekleştirirken diyabetli bireylerin bireysel, kişisel ve psikososyal açıdan zorluk yaşayabildiği bilinmektedir. Bu noktadan hareketle bu araştırma diyabette güçler ve güçlükler ölçeğinin geliştirilmesi amacı ile yapılmış metodolojik bir çalışmadır. Çalışmanın amacı tip 2 diyabetli bireylerin yaşadıkları güçlüklerin ortaya çıkmasını sağlamak ve bu güçlüklere yönelik yapılabilecek çalışmalara ışık tutmaktır.\u0000Yöntem: Araştırma, bir devlet hastanesinin dahiliye polikliniklerine başvuran 315 Tip 2 diyabetli bireylerle yapılmıştır. Araştırmanın verileri sosyodemografik veri formu ve “Diyabette Güçler ve Güçlükler Ölçeği” ile toplanmıştır. Ölçeğin geçerliliği, dil, kapsam (içerik) geçerliği ve yapı geçerliği olarak incelenmiştir. Ölçeğin güvenirlik analizleri Cronbach Alfa değeri ile hesaplanmıştır.\u0000Bulgular: Faktör analizi sonucu 0,859-0,522 arasında madde yük değerine sahip 30 maddeden oluşan 3 alt boyutlu (psikososyal güçlükler, bireysel güçlükler, bilgi eksikliği ile ilgili güçlükler) bir yapı elde edilmiştir. Toplam varyansı %59,328 oranında açıklamaktadır. \u0000Sonuç: Tip 2 diyabetli bireylere uygulanan diyabette güçler ve güçlükler ölçeğinin geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.","PeriodicalId":34582,"journal":{"name":"Istanbul Gelisim Universitesi Saglik Bilimleri Dergisi","volume":"1 1","pages":""},"PeriodicalIF":0.0,"publicationDate":"2023-04-29","publicationTypes":"Journal Article","fieldsOfStudy":null,"isOpenAccess":false,"openAccessPdf":"","citationCount":null,"resultStr":null,"platform":"Semanticscholar","paperid":"70163471","PeriodicalName":null,"FirstCategoryId":null,"ListUrlMain":null,"RegionNum":0,"RegionCategory":"","ArticlePicture":[],"TitleCN":null,"AbstractTextCN":null,"PMCID":"","EPubDate":null,"PubModel":null,"JCR":null,"JCRName":null,"Score":null,"Total":0}